Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/331 E. 2006/314 K. 24.05.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/331
KARAR NO : 2006/314
KARAR TARİHİ : 24.05.2006

MAHKEMESİ : Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/10/2005
NUMARASI : 2005/819-795
Taraflar arasındaki “tapu iptali terkin“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.7.2004 gün ve 2000/677 E. 2004/630 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 22.12.2004 gün ve 2004/13763 E. 2004/14213 K. sayılı ilamı ile, (…Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların bir bölümünün 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yapılan inceleme sonucu saptanan kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı anlaşıldığına göre, değinilen taşınmazlara yönelik davalının temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, dava kısmen kabulle sonuçlandığı halde, red ve kabul oranı gözetilmek suretiyle davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık parasına hükmedilmesi gerekirken, bu hususun düşünülmemiş olması doğru değildir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Maliye Hazinesi vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptal ve terkin istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili; 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş olup; tapuda davalı adına kayıtlı bulunan 2452 ve 2350 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, taşınmazların tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlemin davalıya bildirilmemesi nedeniyle itiraz edemediğini ve dava konusu taşınmazların tarım arazisi niteliğinde olduklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir..
Mahkemenin; “dava konusu taşınmazların niteliğine yönelik olarak davalının devleti yanılgıya düşürecek kasıtlı davranışı bulunmayıp, taşınmazların kıyı vasfında olup olmadığının tespitinin teknik inceleme gerektirdiği; bu itibarla davalının, davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılmakla yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı” gerekçesiyle; “Dava konusu 2452 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın kısmen kabulüne; dava konusu 2350 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın reddine; Yargılama giderlerinin davacı Hazine üzerinde bırakılmasına” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla direnme kararı vermiştir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Yargılama giderleri, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423 üncü maddesinde sayılmış; aynı maddenin 6 numaralı bendinde, vekâlet ücretinin de yargılama gideri olduğu belirtilmiştir.
Bilindiği ve 29.05.1957 gün, 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden (resen) hükmedilmesi gerekir.
Kural olarak yargılama giderleri, davada haksız çıkan, eş söyleyişle aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m.417/I c.1). Bir davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini, haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır. (HUMK m. 417/ I c.2).
Bu noktada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417 nci maddesinde tarafların kusuru esası değil, davada haklı çıktıkları oran göz önünde tutulmuştur. (Y.H.G.K 01.12.1955, E:1/205, K:439)
Yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin az yukarıda açıklanan ana kuralın bazı istisnaları vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417 nci maddesinin birinci fıkrasında “kanunen musarrah olan hallerden maadasında” deyimi ile, bu istisnalar kastedilmiştir.
Buna göre; davalı, ilk oturumda davayı kabul ederse ve hal ve durumu ile kendisi aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ise yargılama giderlerine mahkûm edilemez (m. 94/II). Yine, davada haklı çıkmış olan taraf, bilerek ve isteyerek davayı uzatırsa veya gereksiz masraf yaparsa ya da elinde bulunup da hükme etkisi olan belgeleri zamanında karşı tarafa bildirmezse, davayı kazanmış olmasına rağmen yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir (m.418).
O halde; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep bulunmayan hallerde, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi, taraflar kısmen haklı çıkarsa haklı çıktıkları oranda paylaştırılması gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.12.2005 gün ve E:2005/1-683 K:2005/709; 15.03.2006 gün ve E:2006/1-103 K:2006/76; 26.04.2006 gün ve E:2006/1-139 K:2006/242 sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda, davacı Hazine tarafından açılan tapu iptal ve terkin davasının yapılan yargılaması sonunda Mahkemece, 2452 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı tespit edildiğinden, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; ancak davacı Hazine yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmemiştir.
Davada, kısmen davalı aleyhine karar verildiğine ve yukarıda açıklanan genel kuralın aksine, Usulün 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep de bulunmadığına göre, tarafların haklı çıktıkları oranda yargılama giderlerinin paylaştırılması gerekir.
Hal böyle olunca; Yerel mahkemece davada kabul edilen kısım üzerinden davacı yararına vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.