Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/329 E. 2006/374 K. 14.06.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/329
KARAR NO : 2006/374
KARAR TARİHİ : 14.06.2006

MAHKEMESİ : Ankara 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 15/12/2005
NUMARASI : 2005/375-444
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 12. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 9.11.2004 gün ve 2003/685-2004/438 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.3.2005 gün ve 2005/2269-3102 sayılı ilamı ile,
(…I- UYUŞMAZLIK KONUSU OLAY
Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkiline ait taşınmazların DSİ V.Bölge Müdürlüğü tarafından Akhasan Barajı nedeni ile kamulaştırıldığı, davacının kamulaştırma bedellerini almayarak kendisine konut verilmesini talep ettiği, bu nedenle toplam 8.234.879.000 lira kamulaştırma bedelinin davalı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü iskan Fonuna yatırıldığı, davalı idarenin bu parayı konut yapımı için 5 yıl boyunca hesabında tuttuğu, bu süre boyunca konut yapımını gerçekleştiremediği gibi müvekkiline sadece kamulaştırma bedelini ödeyerek tüm yükümlülüklerinden kurtulmak istediği, kamulaştırma bedelinin davacının talebi üzerine 14.7.2003 tarihinde kendisine ödendiği, ancak davalı idarenin bu tarihe kadar işlemiş olan faizi ödemediği ileri sürülerek, toplam 13.622.266.000 lira faiz alacağının davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; idarenin 2510 Sayılı Kanunun 13.maddesi uyarınca iskan duyurusu yapması üzerine davacının müracaat ederek aynı kanunun EK-10.maddesi gereğince iskana tabi olmak üzere hak sahibi olduğunu ve kamulaştırma bedelinin tamamının TC Ziraat Bankasındaki Özel iskan Fonu hesabına yatırılmasına muvafakat ettiğini, ancak daha sonra planlar çizilmesine rağmen sözkonusu konutların yapımının ödenek tahsis edilmemesi nedeni ile 2000-2001 yılı yatırım programına alınmadığını, 2002 yılı yatırım programına da teklif edildiğini, bu aşamada davacının 19.12.2002 tarihli dilekçesi ile müracaat ederek 2510 SK’nun Ek-11.maddesi kapsamında kendisine arsa tahsisini istediği, bu talep üzerine yeniden EK-11.maddeye göre hak sahipliğine karar verildiğini, bedeli mukabilinde de arsa tapusunu aldığını, kaldı ki konuya ilişkin yasal prosedürün tamamlanması için pek çok kurum ve kuruluştan ön izin alınması gerektiği, bu nedenle yasal faiz talebine ilişkin davanın yasal dayanağının bulunmadığı ileri sürülerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; davacının talebi üzerine kamulaştırma bedelinin 14.7.2003 tarihinde kendisine iade edildiği, bu sırada faizin talep edilmediği gibi faiz alacağına ilişkin fer-i hakların da saklı tutulmadığı, asıl alacağın tahsili ile fer-i alacakla ilgili hakların da sona erdiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Somut olayın yukarıda açıklanan içeriği çekişme konusu değildir. Öte yandan, davacının bedeli mukabilinde arsa tapusunu aldığı ileri sürülmüş ise de kendisine herhangi bir arazi tahsisi yapılmadığı Çerkeş Tapu Sicil Müdürlüğünün 5.11.2003 tarihli yazılarından anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; dava dilekçesinde faiz olarak nitelendirilen istemin gerçekten de asıl alacağa bağlı fer-i bir hak olan “faiz” mi, yoksa borç ilişkisinin içerdiği asıl hak olan “alacak hakkı” mı olduğu noktasındadır.
Bu durumda, davacının gerçekleşmesini umduğu bir nedene dayalı olarak yaptığı ödemenin, nedenin gerçekleşmemesi halinde kazanımda bulunan taraf yönünden sebepsiz bir zenginleşme olup olmayacağı ve zenginleşme ile iade borcunun kapsamının nelerden ibaret olacağı tartışmalıdır.
II) GERÇEKLEŞMEYEN NEDENE DAYANAN ZENGİNLEŞMELER
Borçlar kanununun 61 ve devamı maddelerine göre; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak “sebepsiz zenginleşme” gerçekleşebilir. Kazandırma yapılırken ortada bir hukuksal neden bulunmamakla birlikte, ileride gerçekleşecek bir neden gözönüne alınmışsa, bunun gerçekleşmemesi üzerine “gerçekleşmeyen nedene dayanan zenginleşme” sözkonusu olur.
Geciktirici şarta bağlı bir sözleşmeden doğacak borcun önceden ifa edilmesi böyledir. Örneğin bir eda, gelecekteki bir alacağın ifası amacıyla yerine getirilmesine karşın mukabil alacak doğmadığı takdirde veya bir eda, kararlaştırılan karşılık bir edanın gerçekleştirilmesi umudu ile yerine getirildiği ve fakat karşılık eda yapılmadığı takdirde hüküm ve keyfiyet böyledir.(Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, cilt 1-2, çev.Cevat Edege, Ank.1983, sh.428; Öz, Turgut: Öğreti ve Uygulamada Sebepsiz Zenginleşme, ist.1990, sh.98; Oğuzman, M.Kemal/Öz, M.Turgut, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, ist.1995, sh.721; Serozan, Rona:ifa, ifa Engelleri, Haksız Zenginleşme, ist.2002, sh.281)
Sebepsiz zenginleşme hangi yolla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
İktisap edilen şeyin getirdiği semereler ve sağladığı diğer yararlar zenginleşmenin kapsamına girer. Buradaki medeni semere kavramı faiz ve kira gibi unsurları ifade eder. Sebepsiz zenginleşmenin bir miktar paradan ibaret olduğu hallerde “faiz” elde edilebilecek tek medeni semere olmasa bile, davada olduğu gibi zenginleşenin bu parayı ne şekilde değerlendirdiği yönünde herhangi bir açıklığın bulunmadığı hallerde ekonomik katkının belirlenmesinde hukuksal bir ölçü olarak faiz kavramı esas alınmalıdır.
Ayrıca, konusu para olan kazanımlarda sebepsiz zenginleşenin daha yüksek veya daha düşük oranda faiz elde ettiği ortaya konulamamış ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarih ile iadenin gerçekleştiği tarih arasında yasal faiz oranındaki faizin iade yükümüne dahil olduğu kabul edilmelidir. Kaldı ki; davalının gerçekte bu paradan faiz geliri elde etmiş olup olmaması da sonuca etkili görülmemelidir. Davalının malvarlığına giren parayı faiz dışı yollarla da olsa kullandığı ve ondan yarar sağladığı hayatın olağan akışının bir sonucudur ve kullanma sonuç itibariyle paradan medeni semere elde etme anlamını taşıdığından, davalının elde etmiş sayılacağı bu medeni semereleri geri verme borcu bulunmaktadır.
III) ASIL BORCUN SONA ERMESİNİN SONUÇLARI
Borcun sona ermesi, alacağa bağlı fer’i hakların da düşmesine yol açar (BK.mad.113/1 ).
Asıl borç sona erdikten sonra artık yeni faiz işlemeyeceği gibi, ilke olarak işlemiş faizleri isteme hakkı da düşer. Fakat, alacaklı faiz alacağını saklı tuttuğunu beyan etmiş ise veya halin icabın an faiz alacağının sona ermeyeceği anlaşılıyorsa, asıl borcun düşmesi işlemiş faiz alacağının düşmesini gerektirmez (BK.mad.113/2).
Kural, asıl borçla birlikte buna bağlı fer’i hakların da sona ermesidir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, c-2, İst.1999, sh.1292 . Borç ilişkisi (faiz gibi) asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Fakat, uyuşmazlık konusu olayda, davacı tarafın dilekçesinde sözkonusu ettiği ve (faiz) olarak tanımladığı istem, fer’i bir hak (faiz) olmayıp, borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkıdır. Zira alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir; tamamen kendisidir yani asıl haktır.
O halde BK.mad.113 ‘ün uyuşmazlık konusu olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
IV) SONUÇ:
Mahkemece yukarıdaki maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak işin esasına girilmek suretiyle varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddedilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2510 sayılı İskan Kanunu’nun Ek 10 ve Ek 11. maddeleri çerçevesinde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Özel İskan Fonuna aktarılan ve daha sonra davacıya iade edilen kamulaştırma bedelinin, işlemiş faizinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı R..A.. vekili, davacının ikamet ettiği Çankırı İli Çerkeş ilçesi Ağaca köyünün, dava dışı DSİ V.Bölge Müdürlüğünce Akhasan barajı nedeniyle kamulaştırıldığını, davacının maliki bulunduğu arsa ve muhdesatın kamulaştırma bedelini almadığını ve dilekçe ile başvurarak kendisine konut verilmesi yönünde talepte bulunduğunu, bu nedenle DSİ V.Bölge Müdürlüğünün kamulaştırma bedellerini Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü iskan fonu hesabına devrettiğini; davacının 1998 yılından beri kendisine ev yapılacağı inancıyla beklediğini, ancak davalının, davacıyı cevabı yazılarla oyaladığını, en son altı ay önce idareye başvurduğunda ise, konut yapılamayacağı bildirilip, kamulaştırma bedelini almasının istenildiğini, davacının beş sene önceki kamulaştırma bedeli olan 8.234.879.000 TL.yi faizsiz olarak 14.7.2003 tarihinde Ziraat Bankası Çerkeş Şubesinden aldığını; davalının, hesabına yatan bu miktardaki parayı konut yapımı için beş yıl hesabında tuttuğunu, konut yapımını gerçekleştirmediği gibi, davacıya sadece kamulaştırma bedellerini ödeyerek yükümlülüklerinden kurtulmak istediğini, kamulaştırma bedelinin faizini ödemeye yanaşmadığını, kamulaştırma bedelinin bölümler halinde davalı hesabına yatırıldığı tarihler ile, paranın davacı tarafından çekildiği 14.7.2003 arasındaki dönemde işlemiş yasal faizleri toplamının 13.622.266.000 TL. olduğunu ileri sürerek, bu miktardaki faiz alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Başbakanlık Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü vekili, dava konusu talebin yasal dayanağının ve davalı idareyi ilgilendiren bir yönünün bulunmadığını, zira, davalının sadece ilgili yerlerden alınacak ödenek ve talimatlar doğrultusunda bir takım işlemleri yürütmekle mükellef olduğunu; Ağaca köyünün D.S.İ. Genel Müdürlüğü tarafından baraj yapımı için kamulaştırıldığını ve adı geçen köyün baraj göl aynası altında kalması nedeniyle, davalı idarece, 2510 sayılı İskan Kanunu’nun ek 10. maddesi uyarınca kendi sınırları içerisinde tarımsal iskana tabi tutulduğunu, bu kapsamda, taşınmazları kamulaştırılan ailelerin diledikleri takdirde 2510 S.K. nun Ek 10. maddesi çerçevesinde devletçe iskanına ilişkin 10.1.1996 tarihli yazı ile 13.4.1990 tarih,1990/23 sayılı genelgenin çıkartıldığını, Valilik kanalıyla ilgili muhtarlığa 2510 S.K.nun 13. md.gereğince iskan duyurusu yapıldığını, davacının da aralarında bulunduğu dört ailenin, istekleri doğrultusunda, Ek 10. madde kapsamında tarımsal iskana tabi olmak üzere mahalli İskan Komisyonu marifetiyle hak sahibi olduklarını, davacının, Çerkeş Noterliğinden verdiği 20.2.1997 tarihli muvafakatnameyle, kamulaştırma bedelinin tamamının Ziraat Bankasındaki özel İskan Fonu hesabına yatırılmasına muvafakat ettiğini, ayrıca 17.2.1997 tarihinde iskana ilişkin taahhütnameyi de imzaladığını, daha sonra imar planları çizilip, hak sahibi ailelere verilecek konutların 2000-2001 yılları yatırımına teklif edildiğini, ancak, D.P.T.’den ödenek tahsis edilememesi sebebiyle programa giremediğini, 2002 yılı yatırım programına teklif edildiğini, davacının bu konudaki 30.10.2002 tarihli başvurusuna da 11.11.2002 tarihli yazıyla “yatırım programına girdiği takdirde gereğinin yapılacağı” şeklinde cevap verildiğini; bu aşamada davacının 19.12.2002 tarihli dilekçesiyle, 2510 S.K. nun Ek 11.md.si kapsamında evini kendisi yapmak üzere kendisine arsa verilmesi yönünde talepte bulunduğunu, bunun üzerine 2510 S.K. nun Ek 10. maddesi kapsamında hak sahibi olmuş bu ailenin hak sahiplik kararlarının iptal edilmesi ile aynı yasanın Ek.11.maddesine göre daha önce kendilerine ayrılmış arsalar verilmek üzere yeni hak sahiplik kararlarının alınması yönüne gidildiğini, 4.3.2003 tarihinde toplanan mahalli İskan Komisyonunun bu doğrultuda karar aldığını, 4.3.2003 tarihli yazıyla da, Ziraat Bankası Çerkeş Şube Müdürlüğünden, davacının da aralarında bulunduğu söz konusu 4 ailenin kendi aralarında anlaştıklarına ilişkin 4.3.2003 tarihli tutanak doğrultusunda, arsa bedellerinin tahsilinin istendiğini; davalının isteği üzerine DSİ Bölge Müdürlüğünden gelen dökümlere göre, dava dilekçesinde bildirilen tarih ve rakamların yanıltıcı olduğunu, ayrıca, tabloya göre davacı adına Özel İskan fonuna yatan Kamulaştırma bedeli toplamı 7.808.679.000 TL. iken dava dilekçesinde, davacının 8.234.879.000 TL. aldığının beyan edildiğini; davalının herhangi bir kusur ya da kastının bulunmaması, yatırılan bedellerin yasal prosedür gereği hesapta beklemesi karşısında faiz talebinin yasal dayanağı bulunmadığı gibi, nasıl ve neye göre hesaplandığının da belli olmadığını, davacının başlangıçta bu parayı almak istemesi halinde zaten kamulaştırma bedelinin Özel İskan Fonuna yatırılmasının gerekmeyeceğini, Özel İskan Fonuna yatan kamulaştırma bedelinden davalı idarenin herhangi bir çıkar yada kazancının bulunmadığını, işlemlerin yürütülmesinde pek çok kurum ve kuruluştan ön izin belgesi alma koşulu bulunduğunu, davacının 2510 S.K. nun Ek 11. maddesi kapsamında bedeli mukabilinde arsa tapusunu da aldığını bildirerek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkeme; bloke edilen kamulaştırma bedelinin davacıya geri verildiğinin çekişmesiz bulunduğu, davacının eldeki davada, işlemiş faiz talep ettiği; oysa, gerek iskan fonundaki paranın kendisine iade edilmesini talep ederken ve gerekse bu parayı bankadan alırken işlemiş faiz ile ilgili haklarını saklı tuttuğu yönünde herhangi bir ihtirazi kayıt bildirmediği, faizin fer’i alacak niteliğinde bulunması ve ihtirazi kayıt bildirilmediği için asıl alacağın tahsili sırasında faizle ilgili hakkın da sükuta erdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; bu karar, Özel Dairece metni yukarıda yer alan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki kararında direnmiş, direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davadaki talebin hukuksal niteliğinin ne olduğu; dava dilekçesinde “işlemiş faiz” olarak adlandırılan dava konusu alacak talebinin, somut olay özellikleri itibariyle gerçekte faize mi, yoksa, borç ilişkisinin içerdiği asıl hak olan alacak hakkına mı ilişkin bulunduğu; bu konuda yapılacak saptamaya bağlı olarak, Borçlar Kanununun 113. maddesi hükmü de gözetildiğinde, kamulaştırma bedelini geri alırken işlemiş faiz konusunda ihtirazi kayıt bildirmediği çekişmesiz olan davacının, eldeki davaya konu alacak talebi hakkında hangi kararın verilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Davacının ikamet ettiği ve tapulu taşınmazlara sahip olduğu Çankırı İli Çerkeş İlçesi Ağaca Köyü’nün, Akhasan Barajının yapımı nedeniyle dava dışı DSİ V.Bölge Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığı; davacının 17.2.1997 tarihli “Taahhütname” ve aynı tarihli olup, Noterce 20.2.1997 günü onaylanan “Muvafakatname” başlıklı belgeleri imzalamak suretiyle, 2510 Sayılı İskan Kanunu’nun ek 10 ve ek 11. maddeleri çerçevesinde kamulaştırma bedelini almak yerine Devlet eliyle iskan edilme yönünde tercihte bulunduğu, Mahalli İskan Komisyonunun 2.12.1997 tarihli kararıyla, kendi köy sınırları dahilinde iskan edilmek üzere hak sahipliğine karar verildiği, davacının kamulaştırılan ve tapuda ferağı alınan dört adet taşınmazı için 11.12.1998 ve 30.11.2000 tarihlerinde Ziraat Bankası Çerkeş Şubesinde adına yatırılmış olan kamulaştırma bedelinin, anılan şubece muhtelif tarih ve miktarlarda (18.12.1998 tarihinde 338.099.000.TL.; 22.10.1999 tarihinde 426.200.000.TL.; 7.12.2000 tarihinde 7.470.580.000 TL. olmak üzere toplam: 8.234.879.000 TL.) Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Özel İskan Fonu’nun Ankara/Yenimahalle Şubesindeki banka hesabına gönderildiği çekişmesizdir.
Yine, davacıya ait konut yapımının 2002 ve önceki yılların programlarına teklif edildiği halde, Devlet Planlama Teşkilatının ödenek tahsis etmemesi nedeniyle bu programlara girmediği; davacının bu konudaki dilekçelerine cevaben yazılarda durumun kendisine açıklandığı; davacının bilahare Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Arazi ve İskan Dairesi Başkanlığına verdiği 19.12.2002 tarihli dilekçeyle, bu olgulardan söz ederek, 2510 sayılı Kanunun ek 11. maddesi kapsamında, evini bizzat yapmak istediğini bildirip, Ağaca köyünde daha önce adına tahsis edilen arsanın kendisine verilmesini ve iskan fonuna yatan kamulaştırma bedelinin serbest bırakılmasını istediği; anılan Dairenin 1. Bölge Müdürlüğüne gönderdiği 23.12.2002 tarihli yazıda verilen talimat (yeni hak sahipliği kararının alınması ve iskan gelir hesabına yatırılmış olan kamulaştırma bedellerinin serbest bırakılması) doğrultusunda, Mahalli İskan Komisyonunun, 4.3.2003 tarihinde önceki hak sahipliğinin iptaline ve aynı Kanunun ek 11. Maddesi gereğince ev yapmak üzere hak sahibi yapılmasına dair karar aldığı; davacının 14.7.2003 tarihinde 8.240.000.000 TL. tutarındaki kamulaştırma bedelini Ziraat Bankası Çerkeş Şubesinden tahsil ettiği; buna ilişkin ödeme makbuzunda, işlemiş faiz yönünden herhangi bir ihtirazi kaydın yer almadığı da çekişmesizdir.
Öte yandan, Çerkeş Tapu Sicil Müdürlüğünün 5.11.2003 günlü yazı cevabında, davacıya herhangi bir arazi tahsisi yapılmadığı belirtilmiştir.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; 2510 sayılı İskan Kanunu’nun ek 10. ve ek 11. maddelerindeki düzenlemelerde, somut olaydaki gibi baraj ve benzeri tesislerin inşaı amacıyla yapılan kamulaştırmalar sebebiyle taşınmaz malları kısmen veya tamamen ellerinden çıkması neticesi yerlerini terk etmek zorunda kalanların, diledikleri takdirde Hükümetçe gösterilecek yerlerde iskan edileceklerinin açıkça öngörülmüş bulunmasına; kanun koyucunun bu hükümleri koymakla, kapsam dahilindeki kişilerin ya kamulaştırma bedelini alarak bu parayla ve kendi olanaklarıyla ya da kamulaştırma bedelini almak yerine, Devlet eliyle iskan edilmeyi istemek suretiyle, maliki oldukları kamulaştırılan taşınmazların bulunduğu yerde, öteden beri mevcut olan yaşam biçimini aynen olmasa bile ona yakın düzeyde sürdürmelerine olanak tanınması amacını güttüğünün açık bulunmasına, bu amaç ve somut olayın diğer özellikleri de gözetildiğinde, davacının davaya konu alacağını istemekte hukuken haklı bulunduğunun kabulü gerekmesine göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.6.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.