YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/280
KARAR NO : 2006/319
KARAR TARİHİ : 24.05.2006
MAHKEMESİ : Ankara 10. İş Mahkemesi
TARİHİ : 14/03/2006
NUMARASI : 2005/1290-54
Taraflar arasındaki “kıdem ve ihbar tazminatı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.12.2004 gün ve 2003/230-2004/1213 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 17.10.2005 gün ve 2005/4824-33480 sayılı ilamı ile, (…Davacı, işverenin kötüniyetle ve haksız olarak işine son verdiğini belirterek kıdem tazminatı ve kötüniyet tazminatının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı işveren işyerinde satış müdürü olarak çalışan şahsa ait KDV satış fişlerini çekmecesinden alarak kullanmak istemesi üzerine hizmet akdinin haklı olarak feshedildiğini savunmuştur.
Mahkemece eylemin doğruluk ve dürüstlükle bağdaşmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı hakkında hırsızlık suçunu işlediği gerekçesiyle ceza davası açılmış ve mahkemece sanığın suç işleme kastıyla hareket etmediği suçun kanuni unsurlarının oluşmadığı kabul ederek beraatına karar verilmiştir. Dosya içerisinde bulunan 20.3.2003 tarihli olay tutanağı olayın meydana geldiği tarihten 2 ay sonra tutulmuş olup ceza mahkemesi kararının gerekçesinde de bu tutanağın davacıya zorla imzalatıldığı ve isnad edilen hırsızlık eyleminin iş akdinin sona erdirilmesi için kıdem tazminatının alınmaması yönünde bir iddiadan ibaret olduğu belirtilmiştir. Tutanağın zorla imzalatılması maddi olgudur. Ceza Mahkemesi kararı bu yönüyle hukuk mahkemesini bağlar. Öte yandan fişlerin çöp kutusunda bulunmasını da gözden uzak tutmamalıdır. Davacı işyerinde 18 yıldır çalışan bir eleman olup dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde hizmet akdinin feshinin haksız olduğu kanaati hasıl olup davanın kabulü yerine reddi hatalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yerel mahkemece, davacı işçinin doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışı nedeniyle iş akdinin işveren tarafından haklı nedenle feshedildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Doğruluk ve bağlılıkla bağdaşmadığı belirtilen işçi davranışı, işyerinde düzenlenen ve davacı işçiye de imzalatılan tutanakta; ücretlilerin vergi iadesinde kullanılan bir miktar satış fişinin davacı tarafından, bir başka işyeri çalışanının çekmecesinden alınması şeklinde belirtilmektedir.
Davacı işçinin iş akdinin bildirimsiz feshinden sonra, tutanakta belirtilen eylem nedeniyle hakkında hırsızlık suçlamasıyla ceza davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda; tutanağın –işyeri çalışanları- tarafından düzenlenip sanık durumundaki E.. İ..a da zorla imzalattırıldığı olgusu kabul edilerek; “Sanığın üzerine atılı suçun kanuni unsurları oluşmadığından beraatına” karar verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, hukukumuzda Borçlar Kanununun 53.maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hakimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımı, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi, özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Borçlar Kanununun 53.maddesinde, “Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi, Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hakimini takyit etmez.” Hükmü öngörülmüştür.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Ne var ki, Hukuk Hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemleri saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır. Beraat kararı ile maddi olgu saptanmış ise; bu yön, hukuk yargılaması sırasında dışlanamaz ve aksi benimsenemez. Yerleşik yargısal uygulamalar bu doğrultudadır.
Borçlar Kanununun 53. maddesinin uygulanmasında ceza hakiminin suçun sanık tarafından işlenmediğinin tespit olunması ya da suçun sübut bulmamış olması nedeniyle beraat kararı vermesi ile, sanığın kendisine yüklenen suçu işlediği yolunda kesin delil bulunmaması sebebiyle beraat kararı vermesi farklı sonuçlar doğurur.
Somut olayda, davacının söz konusu tutanağı zorla imzaladığı maddi olgu olarak saptanmış, hırsızlık suçunun sübut bulmadığı nedeniyle beraatına karar verilmiştir. Mahkemece, ceza mahkemesinin gerekçeli kararında yer alan maddi olguları dikkate alarak değerlendirme yapılmasında yasal zorunluluk bulunmaktadır. Tutanağın olay tarihinden iki ay sonra tutulduğu yönündeki bozma kararında geçen ifade dosya içeriğine uygun bulunmamakta ise de, zorla imzalatıldığı saptanan bir tutanağın içeriğine itibar edilerek hüküm kurulamaz. Ceza mahkemesinin bu kararı hukuk hakimini bağlar.
Belirtilen nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının reddine 24.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.