Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/265 E. 2006/335 K. 31.05.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/265
KARAR NO : 2006/335
KARAR TARİHİ : 31.05.2006

MAHKEMESİ : Birecik Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/07/2004
NUMARASI : 2004/211-224
Taraflar arasındaki “zilliyetliğin tespiti“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Birecik Asliye Hukuk Mahkemesince davanın davalı DSİ Genel Müdürlüğü yönünden reddine, davalı Belediye Başkanlığı yönünden kabulüne dair verilen 4.12.2001 gün ve 2001/110 E. 2001/929 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ile davalılardan Belediye başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 16.5.2003 gün ve 2003/1128 E. 1648 K. sayılı ilamı ile, (…Davacı A.. Y.. .. ada ..parsel sayılı taşınmazın Birecik Belediyesine ait olduğunu, Karkamış Barajı ve Hes kamulaştırma sahası içinde kaldığını, üzerinde bulunan mütemmim cüzlerin kendisine ait olduğunu öne sürerek Belediye ve D.S.İ. Genel Müdürlüğü aleyhine dava açmıştır. Belediye taşınmazın davacıya kiralandığını savunmuştur. Mahkemece D.S.İ. Genel Müdürlüğü açısından davanın reddine, Belediye açısından davanın kabulüne, ..ada ..parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 7 yaşında 13 adet çam, 5 yaşında 7 adet akasya, 20 yaşında 11 adet okaliptus, 4 yaşında 3 adet ateş dikeni, 4 yaşında 5 adet gül, 6 yaşında 6 adet nar, 3 yaşında 50 adet ligustrum, 8 yaşında 1 adet asma, 5 yaşında 1 adet dut ağacı ile 1248 m2 büyüklüğünde halı saha, 1 adet altıgen büfe, 1 adet duş odası, 1 adet ofis odası, iki tuvalet, 4 adet soyunma odasından oluşan tesis ve ağaçların davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 1.340.000.000.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı D.S.İ. Genel Müdürlüğüne verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı Belediye tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davacı taraf davasında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünü hasım olarak göstermiş olup Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü de davada vekil ile temsil edilmiştir. Mahkemece Devlet Su İşleri aleyhine açılan davanın reddine ve kararda yazılı vekalet ücretinin Devlet Su İşlerinin yararına hükmedilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik olmamaktadır. Bu nedenlerle davacı A.. Y..’nın Devlet Su İşleri yararına takdir edilen vekalet ücreti yönünden yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
2-Davalı Belediye’nin temyiz itirazlarına gelince: Davacı ile davalı Belediye arasında kira sözleşmesi mevcut bulunmaktadır. Dava konusu taşınmaz halı saha olarak kiralanmıştır. Somut olayda taşınmaz Belediye tarafından kamulaştırılmamıştır. Yanlar arasında kira sözleşmesinden doğan alacak bulunmaktadır. Bu tür davaların mülkiyetin tespiti şeklinde değil eda davası veya kira sözleşmesinden doğan alacak davası olarak açılması gerekir. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı biçimde karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Belediye Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, zilyetliğin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili; mülkiyeti davalı Belediye Başkanlığı’na ait 100 ada 1 parsel sayılı taşınmazın diğer davalı DSİ Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırıldığını, ancak taşınmaz üzerinde bulunan bina, spor kompleksi, ağaç, halı saha ve diğer muhtesatın müvekkiline ait olduğunu ileri sürerek; müvekkilinin ileride doğacak mağduriyetinin önlenmesi için, taşınmaz üzerinde bulunan mütemmim cüzlerin müvekkiline ait olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Belediye Başkanlığı vekili, davacı ile müvekkili arasında aktedilmiş 6.3.2001 başlangıç tarihli kira sözleşmesi bulunduğundan, müştemilat yönünden davacının hiçbir hak talep edemeyeceğini savunmuş; diğer davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ise, dava konusu müştemilatın kamulaştırma tarihinden sonra meydana getirildiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “kayden davalı Belediyeye ait olan taşınmazın kamulaştırma kapsamına alınmış olması sebebiyle, davacının müştemilat yönünden zilyetliğin tespiti davasını açmakta hukuki yararı bulunduğu, müştemilatın davacıya ait olduğunun da keşfen saptandığı” gerekçesiyle “davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yönünden davanın reddine; davalı Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın kabulü ile, taşınmaz üzerinde bulunan tesis ve ağaçların davacı tarafından meydana getirildiğinin tespitine” dair verdiği karar, Özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacının, zemini davalı Belediyeye ait olan taşınmaz üzerindeki müştemilatın aidiyetinin tespitini istemekte hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, tespit davasının şartları ve hukuki niteliği üzerinde durulmasında yarar vardır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda tespit davası olarak bir çeşit davadan bahsedilmemekle beraber, müspet ve menfi tespit davasına cevaz veren hükümleri, Medeni Kanun, Türk Ticaret Kanunu, İcra ve İflas Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda bulmak mümkündür (MK m25; İİK m69-II, m72, m89-III; HUMK m519; TK m.58/a).
Ancak uygulama, sanki tespit davalarını düzenleyen genel bir kanun hükmü varmış gibi gelişmiş ve istikrar bulmuştur (YHGK 17.3.1965 gün ve E:9/656 K:120, 20.4.1968 gün ve E:4/437 K:272)
O halde tespit davasının, bir uyuşmazlığın halli zımnında başvurulacak nizalı kazadaki üç dava çeşidinden biri olduğu, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu noktada tespit davasının işlevi, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespiti olup, bundan ileri gidemez. Eda davalarında ise tespit işlevinden başka, ikinci bir (eda) bölüm vardır ki, bu bölüm tespit davalarında mevcut değildir. İşte bu nedenledir ki eda davası, aynı konudaki tespit davasını da (talebini) içeren geniş kapsamlı bir davadır. Kısaca tespit davası, eda davasının öncüsüdür.
Önemle vurgulanmalıdır ki; tespit davasının dinlenebilmesi için, genel dava şartlarından ayrı olarak özellikle şu iki unsurun da bulunması gereklidir: Tespit davasının konusu bir hukuki ilişki olmalı ve davacının, bu hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde hukuki yararı bulunmalıdır.
Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunduğunun kabulü için ise; davacının bir hakkı veya hukuki durumunun hali hazır bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt içinde bulunması, tespit davasının bekletilmesinin davacıya zarar vermesi ve tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak kabiliyette olması gerekir.
Şu hale göre; eda davası sonunda verilen hüküm ile, aynı zamanda dava konusu hukuki ilişkinin var olup olmadığı da tespit edildiğinden; eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı kuşkusuzdur.
Eda davası açmak mümkün ise tespit davası açılamaz kuralının geçerli olabilmesi için, eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile tespit davası sonunda alınacak tespit hükmü arasında, meydana getirdikleri kesin hüküm (m.237) etkisi bakımından hiç bir fark bulunmaması gerekir. Yani tespit davası ile istenen hukuki korunma, eda davası ile tamamen elde edilebilecekse, o zaman, davacının ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt:II 2001 baskı s.1409-1448).
Somut olayda, mülkiyeti davalı Belediye Başkanlığına ait olan taşınmaz kamulaştırma sahası içine alınmış olup; diğer davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce, Kamulaştırma Kanunu’nun idareler arası devrini öngören 30. maddesi uyarınca işlemlere başlanılmıştır. Dava dilekçesinin incelenmesinden, davacının bu dava ile güttüğü amacın, Belediye adına tapulu taşınmaz üzerindeki müştemilatın kendisine ait olduğu ve bu tespit ilamını aldıktan sonra davalı Belediye aleyhine alacak davası açmaktan ibaret bulunduğu, açıkça anlaşılmaktadır. Oysa davaya konu müştemilat, davacı ile davalı Belediye ararında aktedilen kira sözleşmesinin de konusunu oluşturmaktadır. Davacının, kira sözleşmesine dayalı olarak açacağı dava ile, müştemilat bedelini istemesi mümkündür.
Az yukarıda açıklandığı üzere, eda davası açılması mümkün olan hallerde, olumlu tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Bu nedenle davacının bu dava ile, müştemilatın kendisine ait olduğunun tespitini istemede hukuki yararı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, hukuki yarar konusunda dava şartı gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 31.05 2006 gününde oybirliği ile karar verildi.