Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/230 E. 2006/288 K. 10.05.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/230
KARAR NO : 2006/288
KARAR TARİHİ : 10.05.2006

MAHKEMESİ : Ankara 11.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/11/2005
NUMARASI : 2005/296 E- 365 K.
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.02.2004 gün ve 2002/963 E- 2004/60 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 19.10.2004 gün ve 2004/9987-11908 sayılı ilamı ile; (…Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan zararın dava ve karşı dava ile ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece verilen kararın dairece bozulması üzerine bozmaya uyularak dava kısmen kabul edilmiş, kararı davalı (karşı davacı) H. Y. temyiz etmiştir.
Bozma üzerine yapılan bilirkişi incelemesinde, dava konusu olan ve davacı tarafından yazılan “Annenin Kitabı” isimli eserin orjinalı olduğu iddia edilen Benjamin Spock’un kitabındaki benzerliklerden bahsedildikten sonra bazı fotoğraflarda yer yer çeviriden yararlanmaya dayanan anlatım benzerlikleri olduğu belirtilmiştir. Ancak kitabın ilk baskısının “Bitirirken” başlıklı kısmında davacının asıl kitabın yazarı olan Benjamin Spock’dan söz ettiği, böylece bunun bir kaynak gösterme olduğu, bu haliyle de intihalden söz edilemeyeceği sonucuna varılarak, bu sonuç yerel mahkemece de kabul görmüş ve davalı (karşı davacı)nın 15.11.2000 tarihli Milliyet Gazetesinde “Önce Doğramacı’yı Kınamak Lazım” başlıklı yayınla davacı (karşı davalı)nın kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilmiştir.
Rapor bütünü ile incelendiğinde yer yer davacı (karşı davalı)nın kitabının orjinalinden tercümeler yapılarak kaleme alındığı ve o bölümlerde kaynak gösterilmediği görülmektedir. Yukarıda belirtilen ve kaynak gösterme olarak belirtilen düşünce “Bitirirken” isimli bölümden de anlaşılacağı üzere bir kaynak gösterme olmayıp; kitabın yazılmasında izlenen yönteme ilişkin bir belirlemedir. Bir eserin yazılmasında, elbette kaynaklardan yararlanma olabilir. Hatta o eserin zenginleştirilmesi, karşılaştırma yapılması bakımından zorunlu ve yarar da sağlayabilir. Böyle bir yöntem izlenirken, alınan düşünce ve örneğin kime ve hangi eserine ait bulunduğuna yollama yapılması yerleşmiş ve zorunlu bir yazım kuralıdır. Aksi halde, başkasına ait düşünce ve üretimleri kendinize aitmiş gibi bir sonuç çıkarılmış olur ki, bilim ve yazım kuralları bunu hoşgörü ile karşılamaz. Hatta düşüncesinden yararlanılan esere yollama yapılmakla (basım tarihi, yeri ve sayfa numarası gösterilmekle) okuyucunun gerektiğinde o eserden daha geniş biçimde yararlanma olanağını da sağlamış olur. Bu yöntem, bilim çevrelerince tartışılmaz ve yerleşmiş bir kuramdır. Özellikle bilimsel bir eserin yazılmasında bu kurala uymak ve bunu izlemek hukukun vazgeçemeyeceği bir sonuçtur. Bu haliyle yöntemine uygun olarak davacı (karşı davalı) nın kaynak gösterdiğinden söz edilemez. Kaldı ki kitabın sonraki basımlarında ve bu başlık altında bir bölüm ve Benjamin Spock’un ismine de yer verilmemiştir. Bu değerlendirmeler gözönünde tutulduğunda davalı (karşı davacı)nın, davacı (karşı davalı)ya yönelik olarak kitapta aşırma yapıldığı biçimindeki sözlerinin yukarıda açıklandığı üzere görünüm itibariyle hukuka aykırılık oluşturmadığı anlaşılmaktadır. O halde davalı (karşı davacı)nın sözlerinin hukuka aykırılığından söz edilemeyeceğine göre, davanın reddedilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; Kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık; Davaya konu yayında hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği, dolayısıyla manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
15/11/2000 tarihli Milliyet Gazetesinde yer alan dava konusu yayını Prof.Dr.H..Y.. kaleme almıştır. Bu yayında aynen; “YÖK, doçent adaylarının bilim ahlakını denetleyecek bir “etik” komite kuruyor. Önce Doğramacı’yı kınamak lazım başlığı altında;
Bilim ahlakından sapmanın çok çeşidi var. Bunların en kaba ve ilkeli ise kuşkusuz başkalarının eserini kendisinin gibi sunmak. Osmanlıca da bu ayıba “intihal” denmiş, “Aşırmak” bence hem daha yalın, hem daha etkili… Aşırmaya Batı toplumlarında çok kötü gözle bakılıyor. Yapanın da toplum gözünde adi hırsızdan pek farkı yok. Ülkemizde ise başkasının eserini aşırmak, öyle pek ayıp değil.
“Aşırmak” ayıp mı? Başlığı altında; …veya yazdığını çalmak, toplum gözünde tüccarın malını çalmakla aynı tutuluyor olmuş. 19.yüzyıldan itibaren de “aşırmak” adi suç muamelesi görmeye başlamış…
Etik komitesi başlığı altında da; YÖK yeni bir karar almış, Doçent adaylarının yayınlarının bilim ahlakına uyup uymadığı bir “etik” komitesince incelenmiş… bir önerim var. YÖK doğrudan kurucusuna dönüp şöyle desin.
“Sayın İ..D.., başkalarının eserlerini kendinin gibi göstermek artık bıktırıcı düzeylere geldi. U..M..’dan bu yana dünya alem biliyor ki, siz bugüne dek yapılmış aşırmaların belki de en büyüğünü ve fütursuzunu yaptınız…
Doğramacı’nın aşırmaları başlığı altında ise; YÖK’ün gayretli yöneticilerini bilim ahlakını koruma yönündeki girişimleri için içten kutlarım. Ancak kendilerine hatırlatırım ki, Doğramacı’nın (Annenin Kitabı, 1968) Benjamin Spock’tan (Baby And Child Care, 1946) aşırması gibi adeta tüm bir ulusun bilim haysiyetine gölge düşüren vakaların üzerine gitmeden bilim ahlakımızı düzeltmek bence olanak dışıdır.
…”Tamam beni attınız ama benden yüz misli daha fazla aşıranların karşısında hala saygıyla eğilenler sizler değil misiniz” derse ne diyebiliriz?
Zamanaşımı başlığı altında ise, …Hepsinden evvel ahlaktan sapmada zamanaşımı olamaz…
…(Tabii son 2 yıl içinde yapılmış olanlar) “Üniversiteden uzaklaştırma” cezasını getiriyor. Bu hiç gerçekci bir ceza değil. Bilimsel aşırmanın da hafifi ağırı vardır ve her suç gibi aşırma da nicelik ve niteliğine uyan yaptırım gerektirir.
Denilmektedir.
Bu yayın üzerine davalı hakkında manevi tazminat davası açılmıştır.
Dosyaya Türkiye Bilimler Akademisi, Doğramacı’yla ilgili Bilim Ahlakından Sapma İddiası ve Konu Hakkında Bilim Ahlakı Komitesi Raporu, 9 Ocak 1998 Tarihli Rapora Ek, 12 Ocak 1998, Türkiye Bilimler Akademisi Konsey Başkanlığına başlıklı rapor; Prof.Hasan Yazıcı (Başkan), Prof Arda Denkel (Üye), Prof.İsmail Hakkı Duru (Üye) hazırlanmış ve kısaca; …Aynı kişinin yıllardır ve futursuzca bu bilimsel aşırmada ısrar edebilmesi ülkemiz bilim ve yüksek öğreniminin şimdisi için utanç, geleceği için de bu kişiye bilim çevrelerince gerekli tepki gösterilmemeye devam edilirse son derece endişe vericidir.
Türkiye Milli Pediatri Derneği Genel Kurulu aldığı 18 Kasım 2000 gün ve 2000/18 sayılı kararında;
“İhsan Doğramacı hocamıza bu yazıyla yapılmış saldırıyı kınıyoruz.” Denilmiştir.
Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatlar Bölümü İngiliz Edebiyatı ve Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü Porf. Dr.Jale Parla’nın 5 Şubat 2001 tarihli noter tasdikli raporunda özetle; “Prof.Dr.İhsan Doğraramacı’nın yazdığı “Annenin Kitabı”nda Dr.Benjamin Spock’un yazdığı Baby And Child Care”den büyük oranda aşırma yapıldığı belirlenmiştir.” Denilmektedir.
Kısaca açıklanan bu raporlar, taraflarca dosyaya ibraz edilen delillerdir.
Muhakeme sırasında, mahalli mahkemece, dosya belirlenen bilirkişi heyetine sunulmuş, Ü.. S.., Prof.Dr.T.T..T..ve Av.M.. S.. G..’den oluşan bilirkişi heyeti; …netice olarak, “Annenin kitabının” halk sağlığı ve çocuk sağlığı ile ilgili toplum yararına ilişkin bilgiler içerdiğini, aynı konuyu ele alan diğer kitaplarla benzerlik gösterdiğinin doğru olduğunu, davalının basında çıkan beyanının, davacının kişilik haklarını zedeleyici kamuoyunda küçük düşürücü ağır tecavüz ve hakaret mahiyetinde olduğunu, karşılık davanın ise yersiz olduğunu raporlarında ifade etmişlerdir. Ancak daha önceki bölümlerde; …Çocuk bakımı ve sağlığı ile ilgili doğru bilgi ve görüşlerin hemen hemen her ülkede ortak ve evrensel olduğunu, bu doğru bilgi ve görüşlerin her hangi bir kişinin orijinal görüş ve fikirleri olmadığını… kısaca bunların ANONİM (aleni) bilgiler olduğunu, bunların Dünya Sağlık Örgütü ve UNİCEF başta olmak üzere uluslar arası pek çok örgüt tarafından yayınlanması istenilen bilgiler olduğunu, …el kitabı niteliğindeki bu kitaplardaki (Dr.Spock’un “Baby and Child Care” adlı kitap) bilgilerin bir kişinin orijinal buluşu olmadığını, …aşırmanın olabilmesi için bir başkasının fikrini veya eserini kendisine mal etmesi gerektiğini, halka mal olmuş orijinal yönü bulunmayan bilgilerin kullanılmasının kesinlikle aşırma olamayacağını, …vurgulamışlardır.
Bu raporda, dosyaya katıldıktan sonra, mahalli mahkeme kısaca şu gerekçe ile aşağıdaki kararını vermiştir. “…Yukarda açıklandığı üzere haberin gerçek olmadığı bilirkişiler kurulu ile açıklanmış ve güncel bulunmadığı da keza bizzat davalılar tanıkları beyanıyla da saptanılmış bulunmakla, kamuoyunu bilgilendirmeyle ilgili savunmaya itibar edilmemiştir. …davalı tarafça, şu ya da bu sebeple ve hatta sanki duyulan bir husumete dayalı hareket edildiği yolunda mahkemeye tam bir kanaat hasıl olmuştur.
Denildikten sonra davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bu kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Özel Daire; …gerçekten alıntı bulunup bulunmadığının bu konuda uzman olan bilirkişi incelemesi ile belirlenmesi gerekir.
Usulüne uygun biçimde yeniden bilirkişi incelemesi yapılmalı ve davacının eserinin kaynak gösterilmeden alıntı yapılıp yapılmadığı belirtildikten sonra olay yeniden değerlendirilerek varılacak uygun sonuca göre karar verilmelidir.
Gerekçesiyle mahalli mahkeme kararını bozmuştur. Davacı vekilinin karar düzeltme istemi reddedilmiştir.
Mahalli mahkeme bu bozma kararına uymuştur. İstenilen şekilde bilirkişi heyeti oluşturulmuş ve rapor alınmıştır. Bu raporda kısaca; …her iki kitabın ne şekil, ne kurgu, ne de içerik açısından bir birinin aynı olmadığını, her iki kitabında çocuk bakımı konusunda halk eğitimi için yazıldığını, bu nedenle bir takım bilgilerin benzerlik taşımasının doğal olduğunu, bu bilgilerin bir çok araştırmacının çalışmaları ile ortaya çıkmış anonim bilgiler ve kabul görmüş gerçekler olduğunu… herkes tarafından yazılan bilgiler olduğu, bu bilgilerin Dr.Spock’a ait özel bilgiler olmadığını, bu nedenle de her hangi bir aşırmadan söz etmenin mümkün olmadığını, davacının belirtilen kitaptan aşırma, çalma veya intihal ile kitabını yazdığına dair her hangi bir kanıt bulunmadığını,
Bildirmişlerdir.
Bu rapora davalı tarafın itiraz etmesi üzerine, mahalli mahkeme yeniden ve bozma kararında bildirilen şekilde bilirkişi heyeti oluşturarak yeni bir rapor almıştır.
Bu raporda bozmadan sonra alınan ilk rapor gibi; …Doktor Benjamin Spock’un eserinden yararlandığını ve ona atıflarda bulunulduğunu, …kitabın bir çok yerlerinde anlatılan konuların Doktor Benjamin’in kitabında yer almadığını, bu hali ile davacının yazdığı eserin tamamen kendi emeği ürünü olduğunu, kitabın yazıldığı dönemlerde, bu tip kitapların hazırlanmasında atıf yapmanın etik kurallara aykırı olmadığını,
Açıklamışlardır.
Mahalli mahkeme bu raporları aldıktan sonra, ikinci kararını vermiştir. İlk kararında olduğu gibi; …bu yazıda davacının kişilik haklarına ve bilimsel kariyerine hukuka aykırı biçimde saldırıda bulunulduğunun sabit olduğu, nitekim; Yazıda geçen sözcüklerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmayacağının Yargıtay kararında da belirtilmediği, Yargıtay kararında gerçekten bir intihal var ise o zaman davalının yazdıklarının doğru olması nedeniyle kendisinin hakarette bulunduğunun kabul edilemeyeceği, bununda her iki kitabın bu konuda uzman bilim adamlarına incelettirilerek tesbit ettirilmesi gerektiği yönünde olduğu, …böylece davacının kişilik haklarına ve bilimsel kariyerine, hukuka aykırı biçimde saldırıda bulunulduğunun subuta erdiği…
Açıklanarak aynı kararı vermiştir.
Davalı-karşı davacının temyiz etmesi üzerine;
Özel Daire; …Rapor bütünü ile incelendiğinde yer yer davacı (karşı davalı)nın kitabının orjinalinden tercümeler yapılarak kaleme alındığı ve o bölümlerde kaynak gösterilmediği görülmektedir. Yukarda belirtilen ve kaynak gösterme olarak belirtilen düşünce “Bitirirken” isimli bölümden de anlaşılacağı üzere bir kaynak gösterme olmayıp, kitabın yazılmasında izlenen yönteme ilişkin bir belirlemedir… Aksi halde başkasına ait düşünce ve üretimleri kendinize aitmiş gibi bir sonuç çıkarılmış olur ki, bilim ve yazım kuralları bunu hoşgörü ile karşılamaz… Özellikle Bilimsel bir eserin yazılmasında bu kurala uymak ve bunu izlemek hukukun vazgeçemeyeceği bir sonuçtur. Bu haliyle yöntemine uygun olarak davacı (karşı davalı)nın kaynak gösterdiğinden söz edilemez. Kaldı ki kitabın sonraki basımlarında ve bu başlık altında bir bölüm ve Benjamin Spock’un ismine de yer verilmemiştir. Bu değerlendirmeler gözönünde tutulduğunda davalı (karşı davacı)nın, davacı (karşı davalı)ya yönelik olarak kitapta aşırma yapıldığı biçimindeki sözlerinin yukarıda açıklandığı üzere görünüm itibarıyle hukuka aykırılık oluşturmadığı, anlaşılmaktadır….davanın reddedilmesi gerekir.
Denilerek verilen karar bozulmuştur.
Yerel Mahkeme bu bozmaya karşı direnme kararı vermiştir.
Bu kararda özetle; …Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin istediği nitelikte bilirkişiler seçilmiştir.
Bilirkişiler kitabın bilimsel bir eser olmayıp, anonim bilgiler içeren bir başucu kitabı olduğunu belirtmekte ve bu tür yayınlarda herkese ait fikirler olması nedeni ile dünyadaki uygulamalarda olduğu gibi atıf yapılmasına gerek olmadığını belirtmekte esasen kitapta yer alan görüşlerin Benjamin Spock’un kendisine ait kişisel ve orijinal görüşleri olmadığı belirtilmektedir.
Aşırma olabilmesi için belirtilen görüşlerin o şahsın orijinal görüşleri olması gerekir.
Yargıtay 4.Hukuk Dairesi …konunun uzmanı olan bilirkişilerin görüşlerinin aksine, doğrudan doğruya aşırma olduğu sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği şeklinde hüküm kurması Dairenin önceki ve sonraki kararları arasında çelişki oluşturmaktadır.
Aşırma ve aşırmak kelimelerinin dava konusu yazıda ifadesini bulan ve davalının gerçek amacını ifade eden anlamı, Prof.Dr.İ.. D…’nın bilimsel hırsızlık yaptığıdır.
Davalı da yazıları ile davacının bilim hırsızlığı yaptığını iddia etmektedir.
Davalının yazısı nedeni ile, davacının kişilik hakları zedelenmiş, kamuoyunda küçük düşürülmüş ve kişilik haklarına ağır bir tecavüzde bulunmuştur.
… Aynı miktara karar verilmesi gerekmiştir.
Denilmek suretiyle direnme kararı vermiş ve aynı hükmü kurmuştur. Kararı davalı-karşı davacı vekili temyiz etmiştir.
Olayın gelişimine kısaltılarak yer verilmiştir. Ancak, gerek mahkeme kararlarına, gerek bilirkişi raporlarına ve gerekse Özel Daire kararlarına sadık kalınılmıştır.
Yukardan beri açıklanan bilgilerin irdelenmesinde;
Baştan beri alınan bilirkişi raporlarında; her iki kitabında el kitabı olduğu, anonim bulunduğu, orijinal fikirler taşımadığı, yazarların geliştirdikleri fikirler olmadığı ve o nedenle kaynak gösterilmesine gerek bulunmadığı ısrarla vurgulanmıştır.
Davalı, bilirkişilerin raporlarına aykırı olarak; 1998 tarihinden bu tarafa davacının bu durumunu dile getirmekte ve ağır bir şekilde eleştirmekte ve zaman zaman da (somut olayda olduğu gibi) kişilik haklarına haksız olarak saldırıda bulunmaktadır. Bu defa davalı YÖK’ün doçent adaylarının bilim ahlakını denetleyecek bir “etik” komitesi kuruluyor olmasını değerlendireceği yerde davacıya hakaret etmiş ve kişilik haklarına saldırıda bulunmuştur. Böyle bir etik komitenin kurulması ile davacı arasında en küçük bir ilişki bulunmamaktadır. Yani olay güncel değildir. Aynı zamanda davacıya yer verilmesinin de izahı yoktur. Olayın hem gerçek olmadığı bilirkişi raporları ile belirlenmiş, hem de güncel bulunmadığı yukardaki açıklamalardan anlaşılmıştır.
Özel Daire, birinci bozmasında, konunun özelliği itibariyle, gerçekten alıntı bulunup bulunmadığının tesbiti bakımından bu hususta uzman olan bilirkişi kurulundan rapor alınmasını istemekte ve alınacak rapora göre bir karar ver demektedir. Bu durumda, eğer alıntı yok denilirse; davalının kaleme aldığı yazı güncel olmadığından ayrıca davacının kişilik haklarına da saldırı oluşturduğundan, hukuka aykırı olduğundan uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekmektedir.
Dairenin bu tesbiti sonucu verilen uyma kararı ile; davacı yönünden usuli kazanılmış hak oluşmuştur. Nitekim uzman bilirkişiler yukarda açıklandığı gibi intihal (aşırma) olmadığını saptamışlardır. Müzakereler sırasında da bu duruma bazı üyelerce değinilerek, Özel Dairenin zaten kişilik haklarına saldırıyı kabul ettiğini ve bu hususun davacı yararına usuli kazanılmış hak oluşturduğunu vurgulamışlardır.
Özel Daire; İkinci bozmasında anlatılanları bir kenara bırakmıştır. Bilirkişilerin görüşlerinin aksine kitapları bilimsel eser olarak kabul etmiştir. Neticesinde de, davanın reddinin gerekeceğini vurgulamıştır. Hakimler, uzmanlık isteyen konularda, bilirkişi yerine geçerek kendi kişisel düşünce ve görüşlerine dayanarak hüküm veremezler. Bu kural tüm yargı birimlerini bağlar. Dolayısı ile mahkeme bilirkişi düşüncesini benimsememesi durumunda kendisini bilirkişi yerine koyamayacaktır. (Y.H.G.K.nun 13/9/1961 gün ve 1961/1-95 E., 37 sayılı K.) Bu durum yerel mahkeme için geçerli olduğu gibi Yargıtay için de geçerlidir. Aksi halde usuli kazanılmış hak kuralı yukarda açıklandığı gibi ihlal edilmiş olur.
Basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenebilmesi için hukuka aykırılık, kusur, zarar ve uygun neden – sonuç bağı koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir. Yayımlanan bir haber yada yapılan bir eleştirinin hukuka aykırı sayılması için ise, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık koşullarından birine aykırılık bulunması gerekir.
Somut olayda; Milliyet Gazetesinde yayımlanan yazının, bilirkişi raporları içeriğine göre, gerçek ve güncel olmadığı, yazının eleştiri sınırlarını aşarak, hakarete vardığı, bu nedenlerle hukuka aykırı bulunduğu belirlenmiştir.
Ayrıca, Özel Dairenin yukarda açıklanan değerlendirmesi, Yargıtay’ca benimsenen bilirkişi raporlarının değerlendirilmesi ile ilgili ilkeye de aykırı olduğu saptanmıştır.
Yukardan beri açıklanan nedenlerle;
Yerel Mahkemenin direnme kararının dosya kapsamına uygun olduğu belirlenmiştir.
Bununla birlikte mahkemece hükmedilen manevi tazminat miktarına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairesine gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı doğru olmakla birlikte hükmedilen tazminat miktarına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE gönderilmesine, 10.05.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dava konusu edilen yazı; davalı tarafından yazılmış olup, Milliyet Gazetesi’nin 15 Kasım 2000 tarihli sayısında yer almıştır. Davalı, “Önce Doğramacıyı Kınamak Lazım” başlıklı yazısında YÖK’ün; “Doçent adaylarının bilim ahlakını denetleyecek etik komite kurmasını çok yerinde bulduğunu, çünkü bilim alanında aşırmanın çok yaygın olduğunu konunun bu nedenle önem taşıdığını belirttikten sonra, Sayın İ.Doğramacı’nın başkalarının eserlerini kendisinin gibi göstermesi artık bıktırıcı düzeylere geldi. Siz bugüne dek yapılmış aşırmaların belki de en büyüğünü ve fütursuzunu yaptınız. U.. M..’nun ortaya koyduklarından sonra Spock aşırmasını 13. baskıya kadar getirdiniz… Bir genç doçent adayının aşırma yaptığı kanıtlanıp, yükseltilmesi durdurulduğunda, üniversiteden ilişkisi kesildiğinde, -benden yüz misli daha fazla aşıranların karşısında hala saygıyla eğilenler sizler değil misiniz derse ne diyebiliriz ?. Aşırma, ahlaki bir sapmadır. Zaman aşımı olmamalıdır. Oysa 2 yıllık zamanaşımı süresi kabul edilmiş… Acaba eski ve büyük aşırmaları örtbas etmek için mi konmuş? Yürürlükte olan kurallara göre, tüm aşırmalar –büyük, küçük demeden- üniversiteden uzaklaştırma cezası getiriyor… Aşırma, ahlaktan sapma olduğuna göre, aşırmada zamanaşımı olmamalıdır. Ahlaki ve dürüstlüğe yönelik olan bu konuda üniversite ve bilim adamlarımıza büyük sorumluluklar düşmektedir”, biçiminde eleştiri ve değerlendirmelerde bulunmuştur.
Davacı, yazıda kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia ederek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Konseyi’nde bilimsel aşırma konusunda etik komisyonlar oluşturulduğunu, incelenen eserler arasında İhsan Doğramacı’nın “Annenin Kitabı” adlı eserinin de bulunduğunu, komisyonca anılan kitapla, Benjamin Spock’un aynı isimli (Baby and Child Care-1946) kitabının karşılaştırıldığını, bilimsel aşırma olduğunun belirlenerek TÜBA Konseyi’ne bildirildiğini, dava konusu edilen yazının YÖK tarafından oluşturulan etik komitelerle ilgili olduğunu, bu yüzden davacı ve kitabından söz edildiğini, davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olmadığını savunup davanın reddini istemiştir.
Tarafların delillerini sunmalarından sonra, mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Biri hukukçu diğeri Prf.Dr. olan iki kişilik bilirkişi kurulunca düzenlenen raporda; “..davacıya ait kitabın aynı konuda yazılmış diğer kitap ile benzerlik gösterdiğinin doğru olduğu, ancak dava konusu yazıdaki sözlerin davacıya yönelik saldırı oluşturduğu” bildirilmiştir. Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak davanın kısmen kabulü ile 10 milyar TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmiştir.
Kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 4.H.D’nce, “Hukuki vasıflandırma ve değerlendirmeyi hakimin kendisi yapacağından, bilirkişi kuruluna hukukçu bilirkişi almaya gerek olmadan konusunda uzman (Dr. ve İngilizce bilen) bilirkişi kurulundan, davacıya ait eser ile alıntı yapıldığı iddia edilen eserin dosyadaki orjinalleri karşılaştırılarak; konu, düzen, anlatım biçimi ve diğer tüm özellikleri değerlendirilmek suretiyle bilimsel aşırma yapılıp yapılmadığını belirleyen rapor alınarak,” sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak oluşturulan bilirkişi kurulundan rapor alınmış, bilirkişiler raporlarında; davacıya ait kitap ile B.Spock’a ait kitabın konusunun aynı olduğu için benzerlik göstermesinin doğal olduğunu, çünkü kitaplardaki bilgi ve değerlendirmelerin anonim bilgiler olduğunu bildirmişlerdir. Rapora itiraz edilmesi üzerine hem itirazların değerlendirilmesi, hem de benzerlik konusunun denetlenmesi için yeniden oluşturulan bilirkişi kurulu raporunda; “a-davacının kitabında B.Spock’un eserinden yararlanıldığı, konuların büyük bölümünün aynı olduğu, ancak bazı bölümlerin davacının kendi emeği ürünü olduğu, b-kitabın yazıldığı dönemlerde (1950-60’larda) bu tip kitapların hazırlanmasında bilimsel aşırma yapmanın etik kurallara aykırılık oluşturmadığı” belirtilmiştir. (Her iki bilirkişi kurulu raporunda da; konuların karşılaştırması, hangi sayfada benzerlik ve alıntı olduğu, hangi cümle ve değerlendirmelerin aynı olduğu konularına girilmeden genel bir değerlendirme ile yetinilmiştir.)
Mahkemece; bilirkişilerin bu raporları esas alınarak, yeniden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4.H.D’nce, “…raporlar bütünüyle incelendiğinde, yer yer Spock’un kitabının orjinalinden tercümeler yapılarak kaleme alındığı ve o bölümlerde kaynak gösterilmediği görülmektedir. Yukarıda belirtilen ve kaynak gösterme olarak belirtilen düşünce –Bitirirken- isimli bölümden de anlaşılacağı üzere bir kaynak gösterme olmayıp kitabın yazılmasında izlenen yönteme ilişkin bir belirlemedir. Bir eserin yazılmasında elbette kaynaklardan yararlanma olabilir. Böyle bir yöntem izlenirken, alınan düşünce ve örneğin kime ve hangi eserine ait bulunduğuna yollama yapılması, yerleşmiş ve zorunlu bir yazım kuralıdır. Aksi halde başkasına ait düşünce ve üretimleri kendinize aitmiş gibi bir sonuç çıkarılmış olur ki, bilim ve yazım kuralları bunu hoşgörü ile karşılamaz. Hatta düşüncesinden yararlanılan esere yollama yapmakla (basım tarihi, yeri ve sayfa numarası gösterilmekle) okuyucunun gerektiğinde o eserden daha geniş biçimde yararlanma olanağı da sağlamış olur. Bu yöntem, bilim çevrelerince tartışılmaz ve yerleşmiş bir kuraldır. Özellikle bilimsel bir eserin yazılmasında bu kurala uymak ve bunu izlemek hukukun vazgeçemeceyeği bir sonuçtur. Bu haliyle yöntemine uygun olarak davacı (karşı davalı) nın kaynak gösterdiğinden sözedilemez. Kaldı ki kitabın sonraki basımında B.Spock’un ismine de yer verilmemiştir. Bu değerlendirmeler gözönünde tutulduğunda davalının davacıya yönelik olarak kitaptan aşırma yapıldığı biçimindeki sözlerinin yukarıda açıklandığı üzere görünüm itibariyle hukuka aykırılık oluşturmadığı anlaşılmaktadır. O halde davalının sözlerinin hukuka aykırılığından sözedilemeyeceğine göre, davanın reddedilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerektiği”, belirtilerek kararın bozulması üzerine mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Dosyada bulunan delil ve belgeler şunlardır,
1-Benjamin Spock’a ait “Baby and Child Care” isimli 1946 basım tarihli İngilizce kitap ve davacı İhsan Doğramacı’ya ait ilk baskısı 1952 tarihli olan, 1968 tarihli, 1990 tarihli ve 1998 tarihli (14. baskı) “Annenin Kitabı” isimli kitaplar,
2-Uğur Mumcu’nun 29 Kasım 1981 tarihli “Dr.Spock ve Prof. Doğramacı” başlık yazısı (yazıda, İhsan Doğramacı’nın, B.Spock’un kitabının 9, 28, 43, 197, 271, 272 ve 374. sahifelerinden aynen aldığı paragraflar, karşılaştırmalı olarak verilmiştir),
3-Davacının U.. G..ile yaptığı söyleşi yazısı (davacıya yöneltilen B.Spock’un kitabından aşırma yaptığınız iddia ediliyor sorusuna davacı, -B.Spock ile birlikte çalıştık, dostumdur, biçiminde yanıt vermiştir),
4-Hepsi de Prof.Dr. olan bilim adamlarından oluşan “TÜBA Etik Kurulu”nca hazırlanmış (9 kabul, 1 çekimser oy ile kabul edilmiş olan) 09 Ocak 1998 tarihli rapor (raporda sayfa sayfa gösterilmek suretiyle, davacı İ.Doğramacı’ya ait Annenin Kitabı isimli eserde, B.Spock’un eserinden aşırma yapıldığı, 1960 tarihli basımının 55, 56, 252, 261, 270, 276 sayfalarında, 1990 tarihli basımının 45, 252, 261, 271, 277, 279 sayfalarında aynen alınan parağraflar belirtilmiştir),
5-Prof.Dr. Jale Parla’nın, noter tasdikli 15 Kasım 2001 tarihli raporu (raporda İ.D..’nın Annenin Kitabı’nda B.Spock’un eserinden büyük oranda aşırma yapmıştır tespitinde bulunmuştur),
6-Mahkemece alınmış olan bilirkişiler raporlarında (her üç raporda da) davacıya ait kitap ile B.Spock’a ait kitap arasında konularına göre karşılaştırmalı bir inceleme yapılmamış olmasına karşın, davacı kitabının büyük oranda B.Spock’un kitabına benzediği ve alıntılar yapıldığı vurgulanmıştır.
Davacının yazısının konusu, YÖK tarafından kurulması tasarlanan “Etik Komitesi”dir. “Aşırma” teriminin karşılığı olarak dilimize girmiş Türkçe bir sözcük olmadığı için çoğu kez “aşırma”, “intihal” ve “bilimsel çalıntı” kelimeleri kullanılmaktadır. (Türk Dil Kurumu’nun; Türkçe Sözlük –c.1 Ankara, 1998- eserinde, “aşırma; intihal, bir sınırı, bir geçiti aştırma, aşırma”, İngilizce-Türkçe Sözlük adlı eserinde, “aşırma; sırkat, çalmak, çalıntı” olarak açıklanmıştır.) FSEK’nun 35/son fıkrasında, “intihal, caiz olmayan aktarma” biçiminde tanımlanmıştır.
FSEK’nun 34/son fıkrasında “caiz olan alıntılarda eser ve eser sahibinin adı mutad şekilde zikredilmek icap eder” denmiştir.
Dava konusu edilen yazıda davalı, “bilimsel çalıntı” konusunu açıklarken “aşırma” ve “bilim hırsızlığı” sözcüklerini kullanmıştır. Bu sözcükleri kullanmadan konuyu açıklaması olanağı olmadığı açıktır.
Davacıya ait kitabın, sadece 1952 tarihli 1. baskının sonuna eklenen “Bitirirken” başlıklı yazıda, kitabın yazılmasında izlenen yönteme ilişkin olarak, B.Spock’un adına yer verilmiş olup, sonraki baskılarda bu açıklama yapılmamış ve B.Spock adına yer verilmemiştir. Bir kitap yazılırken, hangi eserlerden yararlanıldığı, yazarın adı-soyadı, eserin adı, basıldığı yer ve tarihi, kaçıncı baskı olduğu ile sahife numarasının gösterilmesi bilimsel ve etik kuralların gereğidir.
Kişilik haklarına saldırının koşul ve kapsamı, M.Y’nın 24. maddesinde belirtilmiştir. Borçlar Yasası’nın 49. maddesinde ise saldırının varlığı halinde yaptırımı düzenleme altına alınmıştır. Her iki maddenin temel öğesi hukuka aykırılıktır. Eylemin hukuka aykırılığının varlığı için öze ve biçime ilişkin koşulların irdelenmesi gerekmektedir. Öze ilişkin koşullar; gerçeklik, güncellik ve kamu yararıdır. Kamu yararı öğesi, toplumsal ilgi olarak da tanımlanabilir. Biçime ilişkin koşul ise, anlatımda ve konunun sergilenişindeki ölçülülüktür. Üniversitelerdeki intihal (bilimsel aşırma) konusu, toplumun gelişmişlik düzeyini gösteren güncel ve kamuyu ilgilendiren bir konu olduğu ve kitaplarla ilgili yukarıdaki belirlemelere göre; konumuzda gerçeklik, güncellik ve kamu yararı koşulları gerçekleşmiştir. Biçime ilişkin olarak ise dava konusu yazıda davacıya yönelik olarak kullanılmış olan, “Sayın İ..D…, başkalarının eserlerini kendinin gibi göstermek artık bıktırıcı düzeylere geldi. U.. M…dan bu yana dünya alem biliyor ki siz bugüne kadar yapılmış aşırmaların belki de en büyüğünü ve fütursuzca yaptınız. M..nun ortaya koyduklarından sonra Spock aşırmanızı 13. baskıya kadar getirdiniz… Cümle alemden özür dilemezseniz biz bu gençlere aşırmanın çok kötü bir şey olduğunu bir türlü anlatamayız” sözleri ile bu konunun 1981 yılından beri yazılıp ileri sürüle geldiği halde, davacının bu konuda sessiz kalarak kamuoyuna inandırıcı bir açıklama yapmamış olması dile getirilerek eleştirilerde bulunulmuştur.
Kaldı ki, kişilik hakkını düzenleyen MY’nın 24. maddesini, Anayasa’nın özgürlüklere ilişkin genel hükümleriyle birlikte değerlendirdiğimizde; “kamu görevlilerinin ya da sade bir vatandaşın, özel ve gizli alanına girmeyen kamusal ya da kamuya açık alanındaki bir eyleminin, kamu yararı gözetilerek eleştirilmesi ve kamuya duyurulması hukuka aykırılık oluşturmaz.” Kişilerin özel ve gizli (mahrem) alanına girmeyen, kamuya açık alandaki davranışları haber ve eleştiri konusu yapılabilir.
Davacı; Hacettepe ve Bilkent Üniversiteleri’ni kuran, YÖK’ün kurucularından olup, uzun yıllar başkanlığını yapan, “Üniversite ve bilim” yaşamında büyük üne kavuşmuş, Türk kamu oyuna mal olmuş bir yönetici ve bilim adamıdır. Davacının birçok doktor ve bilim adamı yetiştirdiği doğrudur. Daha birçok meziyet ve özellikleri de sayılabilir. Söz konusu olan kitabının gelirlerini hayır işlerine verdiği de doğru olabilir. Ancak, tüm bu özellikleri davacının eleştirilmesine engel oluşturmaz. Çünkü, eleştiri doğruyu bulmanın yoludur. “Eleştiri güzel bir şey değildir, ama gereklidir. Ağrı da aynı işi görür, vücutta bir aksaklık olduğunu haber verir “ (William Churchill)
Davalı dava konusu yazıda, üniversitelerde hazırlanan tez ve kitaplarda, yapılan intihal (bilimsel aşırma) ile ilgili görüş, düşünce ve kanaatlerini açıklamış, eleştirilerde bulunmuştur. Tarafların iddia ve savunmaları ile, yukarıda açıklanan delil ve olgular birlikte değerlendirildiğinde; davalının davacıya yönelik olarak kullandığı sözlerin görünüm olarak hukuka aykırılık oluşturmadığı da açıktır.
Bu nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı usul, yasa ve uygulamalara aykırı olduğu için bozulması görüşünde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyoruz.