Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2006/174 E. 2006/176 K. 12.04.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/174
KARAR NO : 2006/176
KARAR TARİHİ : 12.04.2006

MAHKEMESİ : Ankara 11.İş Mahkemesi
TARİHİ : 23/11/2005
NUMARASI : 2005/1217 E- 843 K.
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 11.İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 05.05.2005 gün ve 2004/613 E. 2005/197 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 16.06.2005 gün ve 2005/17510-21546 sayılı ilamı ile; (…Davacı işçi, davalıya ait işyerinde vardiyalı olarak çalıştığını, işyerinin konumu nedeniyle iş mahallinden ayrılmasının mümkün olmadığını, toplu iş sözleşmesinin 61.maddesinde vardiyalı işlerde çalıştırılan işçilerin yarım saatlik ara dinlenmelerini iş mahallinde geçirdiklerini, iş mahallinde geçirilen yarım saatlik ara dinlenme süreleri için bir saatlik normal çalışma ücretinin %50 arttırılmak suretiyle ödenmesi gerektiği belirtilmesine rağmen ödenmediğini belirterek ara dinlenme alacağının hüküm altına alınması isteğinde bulunmuştur.
Davalı işveren, bu konuda öncelikle toplu iş sözleşmesinin tarafı sendikaca yorum davası açılması gerektiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını, toplu iş sözleşmesinin anılan hükmünün 2822 sayılı Kanunun 5 ve Borçlar Kanunun 19.maddesi uyarınca geçersiz olduğunu, vardiyalı çalışan işçilerden ara dinlenmesi sırasında zorunlu olarak işbaşında işe amade bulunması gereken işçilere ara dinlenmesi ücretinin verildiğini, ara dinlenmelerini işyeri mahallinde veya dışında serbestçe kullanabilme imkanına sahip işçilerin ise salt toplu iş sözleşmesindeki düzenlemeden hareketle zamlı ara dinlenme ücretine hak kazanamayacağını, davacının haftalık çalışma süresinin 45 saati geçmediğini, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece isteğin kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık toplu iş sözleşmelerindeki düzenlemeler uyarınca vardiyalı çalıştırılan davacı işçiye işyerindeki vardiyalı ve fiili çalışma şekline göre zamlı ara dinlenme ücretinin ödenip ödenmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davalı işveren vardiyalı çalışan işçilerden ara dinlenmesi sırasında zorunlu olarak işbaşında bulunması gereken işçilere ara dinlenmesi ücretinin verildiğini, ara dinlenmelerini işyeri mahallinde veya dışında serbestçe kullanabilme imkanına sahip işçilerin ise salt toplu iş sözleşmesindeki düzenlemeden hareketle zamlı ara dinlenme ücretine hak kazanamayacağını savunmaktadır. Davacı tanıkları davacının ara dinlenme sırasında işyerinde bulunduğunu belirtmişlerdir.
Toplu iş sözleşmesinin anılan hükmü, vardiyalı işçi çalıştırılan işyerlerinde ve işçinin ara dinlenmesini işin niteliği gereği fiilen çalışarak geçirmesi halinde uygulanma olanağına sahiptir. İşçinin salt ara dinleme sırasında işyerinde bulunması önemli olmayıp, bu süre içinde ara dinlenme yokmuş gibi çalışıyor olması da gerekir. İşçinin ara dinlenme sırasında kendi isteği ile veya başka bir yere gitme imkanının o sırada fiziken mümkün olmaması nedeniyle işyerinde bulunması halinde söz konusu alacağa hak kazanması mümkün değildir. Bu nedenle öncelikle işçinin vardiyalı çalışıp çalışmadığı, ara dinlenmesini işyerinde işin niteliği gereği fiilen çalışarak geçirip geçirmediği belirlenmelidir. Davacı tanıkları davacının ara dinlenme sırasında işyerinde bulunduğunu belirtmiş ise de işyerinde bulunmanın nedenini ve işyerinde bulunmanın gerekli olup olmadığı konusunda her hangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Mevcut delillerle bir sonuca varma olanağı görülmemektedir. Bu nedenle, gerekirse işyerinde keşif yapılmak ve tanık anlatımları ile birlikte değerlendirme yapılmak suretiyle davacının yaptığı işin niteliği gereği ara dinlenme sırasında fiilen çalışarak işyerinde bulunmasının gerekip gerekmediği belirlenmeli sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1-Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere kanun koyucu, belirli düşüncelerle, miktar veya değeri belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğunu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığını hükme bağlamıştır (HUMK.M.427).
Dava, vardiyalı çalışma nedeniyle, Toplu İş Sözleşmesinde belirtilen ara dinlenme ücretinin hüküm altına alınması isteğine ilişkindir.
Yerel mahkemece; TİS’nin 61.maddesinin yorumu ve emsal yargı kararları gözönünde tutulduğu belirtilerek, davacının 650.738.000 TL. olan isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Toplu İş Sözleşmesine bağlanmış bir hakkın verilmemesi veya eksik verilmesi toplu hak uyuşmazlıklarını ortaya çıkarmaktadır.
2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, toplu hak uyuşmazlıklarının çözümünde yorum davası ile birlikte, diğer yasal düzenlemelerden farklı, özel netileklibir dava türü olarak, eda davasına yer vermiştir.
Toplu İş Sözleşmesinin genellikle düzenleyici bölümünde yeralan hükümler yönünden karşı tarafı ifaya zorlamak için özel yaptırımlarla donatılmış olan eda davalarının, işyerinde çalışma barışını en kısa sürede sağlamayı amaçladığı söylenebilir. Eda davalarının konusu çoğunlukla para borcuna ilişkin olsa da, ayni yükümlülüklerin yerine getirilmesi de istenebilir.
İşyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesince tanınan bir hakkın işçilere uygulanmamasından dolayı tek bir işçi uyuşmazlığı yargıya taşıyabilir. Bu durumda da ortada bir toplu hak uyuşmazlığının bulunduğundan da söz edilebilir.
Toplu iş sözleşmesine dayalı iş uyuşmazlıklarının çözümünde yargıç, toplu iş sözleşmesi yorumlanarak karar verebilecektir. İçerisinde özel bir tespit hükmü niteliğinde olan yorum kararını da barındırması karşısında bu tür uyuşmazlıkların temyiz incelemelerinde, HUMK.427.madde de belirtilen miktar itibariyle kesinlik sınırının gözetilmemesi gerektiğine, dolayısıyla bu davaların miktar ve değerine bakılmaksızın temyizinin olanaklı bulunduğuna, yapılan ikinci görüşmede, oyçokluğuyla karar verilmiştir.
2-İşin esasının incelenmesinde;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
ÖN SORUNA KARŞI OY YAZISI
Mahalli mahkemenin 23.11.2005 tarihli direnme kararı, miktar itibariyle temyiz kesinlik sınırı olan 1.000 YTL.nin altında olması nedeniyle, temyiz incelemesine tabi olup olmayacağı ön sorun olarak tartışılmıştır.
Toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bu tür ihtilafların yorum davası olduğunu kabul ettiğinden, miktara bakılmaksızın, temyiz incelemesine tabi olacağına Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar vermiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasında akdedilmiş olan 9.dönem Toplu İş Sözleşmesinin 61.maddesi hükmü dikkate alındığında, vardiyalı çalışma karşılığında ara dinlenme alacağına hak kazanabilmek için fiili çalışmaya ihtiyaç bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; davanın davacısı hakiki şahıs, davalısı ise D.S.İ. Genel Müdürlüğü’dür. Davada alacak davasıdır.
Davacı her ne kadar fazla haklarını saklı tutarak alacak davası açmış ise de, alacağın tümü kesinlik sınırının altındadır. O nedenle kısmi dava açılmış olması sonuca etkili değildir.
Yorum davası nedir?
Yorum davası, bir Toplu İş Sözleşmesindeki hükümlerin mahkeme tarafından yorumlanarak, o konuda açılacak eda davalarına esas olabilecek kararların alınmasını sağlama yöntemidir. (2822 sayılı TİSGLK. m.60)
Yorum davasının sözkonusu olabilmesi için öncelikle “yürürlükte” olan bir toplu iş sözleşmesinin yorumundan doğan uyuşmazlık bulunmalıdır. Niteliği itibariyle tespit davasının özel bir türüdür. Eda davası açılabilecek hallerde açılamaz. (Somut olayda eda davası açıldı.)
Yorum davası ancak objektif uyuşmazlıklar için sözkonusu olabilir. Bu davaları toplu iş sözleşmesinin tarafı olan işçi sendikası açabilir. İşçinin yorum davasında taraf ehliyeti bulunmadığı açıktır. Bireysel uyuşmazlıklar için, Yasada yorum davası öngörülmemiştir. (Somut olayda davayı açan hakiki şahıstır.) (Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay’ın T.İ.S. Grev ve Lokavt Hukuku isimli eserinin 990 ve devamı sahifelerinden alınmıştır.)
Kanun’da yorum davalarının en geç iki ay içinde sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Yorum kararlarına ilişkin Daire kararları kesin nitelikte olup, gerektiğinde Daire işin esası için nihai kararı verebilir. Kararların icrai niteliği bulunmamaktadır. Aleyhine direnme ve karar düzeltme yolu kapalıdır. Bu nedenlerdir ki; toplu hak uyuşmazlıklarına ilişkin kararların temyizinde HUMK.da belirtilen parasal sınırların bulunmayacağı yönündeki görüşün, adil yargılanma hakkı ile açıklanmaya çalışılması isabetli bulunmamıştır.
2822 sayılı Kanun’un 61.maddesinde düzenlenen eda davasına ise toplu iş sözleşmesinde işçilere tanınan parasal ya da ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulabilir. Bu dava türünde, yorum davasında olduğu gibi kararın kesinleşmesine ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemiş, HUMK. 427. maddede getirilen ilkelerin dışında farklı bir yöntem öngörülmemiştir.
Somut olayda uyuşmazlık bireysel niteliktedir. İşçi sendikalarının (2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 32.maddesi uyarınca) üyeleri adına seri eda davaları açarak, işvereni Toplu İş Sözleşmesindeki hakları ödemeye zorlaması HUMK.’da belirtilen temyize ilişkin genel kuralların gözardı edilmesine olanak tanımamaktadır.
Dava dilekçesinin tetkikinden de anlaşılacağı gibi, dava alacak davası olup, türü eda davasıdır. Eda davası açılabilecek hallerde tespit veya yorum davası açılamaz. Her uyuşmazlıkta dava dilekçesinin yorumlanması ile neticeye gidilir. Ama bu davalar yukarıda da açıklandığı gibi yorum davası sayılmazlar.
Yerel mahkeme, yargılamayı yaptı ve işi neticelendirdi. Davacı hakiki şahsın alacağının var olduğuna ve tahsiline karar verdi.
Uyuşmazlık; bu nihai kararın miktarı itibariyle temyize tabi olup olmadığı noktasına geldi. Konu usul hukukunu ilgilendirir oldu.
Şimdi konuyu usul hukuku yönünden açıklamaya çalışacağım;
2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun 5.maddesinde; Toplu İş Sözleşmelerine, ….veya Kanun veya tüzüklerin emredici hükümlerine aykırı hükümler konulamaz.Amir hükmünü içermektedir. Yani Toplu İş Sözleşmeleri kanuna aykırı olamaz. Zaten temyiz konusunda da toplu iş sözleşmelerine hüküm konulmaz.
5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 1.maddesinde; “…. iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde İş Mahkemeleri kurulur.”
denilmektedir.
7.maddesinde ise; İş Mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas hakkında hüküm verilir.
Emredici hükmünü taşımaktadır.
15.maddesinde ise; Bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır. Demek suretiyle temyiz yönünden bu Kanunda hüküm bulunmadığından HUMK.na atıf yapılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 427/II. maddesi, miktar veya değeri temyiz sınırını geçmeyen menkul mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir.
hükmünü amirdir.
5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8.maddesi, 5308 Sayılı Kanunun 1.maddesi ile 2.3.2005 tarihinde değiştirilmiştir. 8.maddenin, 1.fıkrası, İş Mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.Şu kadar ki, para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararlar hariç, miktar veya değeri bin lirayı geçmeyen davalar hakkındaki nihai kararlar kesindir.
denilmiştir.
Temyiz konusunda 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanununda hüküm yoktur. (son değişiklikle istinaf yoluna başvurma getirilmiştir) O halde, HUMK. m.427 bu ihtilaflarda da uygulanacaktır. Temyize tabi olmayan kararlar tahdidi olarak sayılmıştır. Bir tanesi de değeri 1.000 YTL.’yi geçmeyen alacak davalarıdır. Kanunda tahdidi olarak sayılan bu istisnalara Toplu İş Sözleşmesinden kaynaklanan alacak davalarını eklemek mümkün değildir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8.maddesi, 5308 Sayılı Kanunun 1.maddesi ile değiştirilerek, HUMK.nun 427.maddesi ile paralellik sağlanmıştır. Aynı istisna hükmüne burada da yer verilmiştir.
Yukardan beri izah edilen hususlar nazara alındığında; Somut olay nedeniyle açılan dava, bir tespit veya yorum davası değildir. Bu dava bir eda davası, yani alacak davasıdır. Mahkemece de şahsın açtığı alacak talebi yönünden hüküm kurulmuştur. Belirlenip, hüküm altına alınan miktar 1.000 YTL.nin altındadır. HUMK.nun 427.maddesine göre, verilen bu kararlar kesindir. Temyiz edilmeleri halinde, işin esasına girilmeden, miktar itibariyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmelidir. Bu tür davaların toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan yorum davası sayılarak, temyize tabi tutulması, incelenmesi, istisnaya istisna getirmek olur. Diğer normal alacak davalarına kesin denilerek, dava dilekçesinin reddine karar verilmesi eşitsizlik yaratacaktır. Her iki halde de, mahkemeler davaların temyize tabi olup olmadıklarına bakmaksızın, incelemelerini tarafsız bir şekilde yapacaklar ve doğru kararı vereceklerdir. Bu tür davaların yüzlerce açılmasının bidayet mahkemelerinde hemen kabul edilecekleri anlamına gelmeyeceği gibi, red edilecekleri manasına da gelmez. Temyiz edilememe durumu bir haksızlık olarak yorumlanamaz. Kanun böyle düzenlenmiştir. Herkesi bağlar. Çünkü amir hükümdür.
Açıklanan nedenlerle; çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 05.04.2006