YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/155
KARAR NO : 2006/248
KARAR TARİHİ : 26.04.2006
MAHKEMESİ : Ankara 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 09/02/2006
NUMARASI : 2005/1426-2006/32
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.2.2005 gün ve 1109-11 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 4.10.2005 gün ve 9202-32319 sayılı ilamı ile,(…1. Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2. Davalının temyizine gelince ;
Davacı, davalıya ait apartmanda kapıcı kaloriferci olarak 1986-2003 yılları arasında çalıştığını ileri sürerek bir kısım işçilik hakları yönünden isteklerde bulunmuştur.
Davalı ise, davacı ile aralarında iş sözleşmesinin bulunmadığını, 1984 yılında davacının eşi ile kapıcı, kaloriferci olarak çalışmak üzere bir sözleşme yapıldığını bildirmiştir.
Mahkemece, davacı ile davalı arasında iş ilişkisinin olduğu ve zaman zaman davacıya eşinin de yardım ettiği gerekçesiyle isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacının eşinin, 1984-1986 yılları arasında kapıcı kaloriferci olarak çalıştığı tartışmasızdır. Bu tarihte memur olarak çalışmaya başlayan davacının eşi ailesi ile birlikte kapıcı dairesinde oturmaya devam etmiş ve özellikle apartmanın doğalgaza geçtiği 1996 yılına kadar kaloriferleri yakmıştır. Davalıya ait işyeri sekiz daireli bir apartman olup, davacının eşinin aynı zamanda devlet memuru olması, bu işyerinde kısmi çalışmaya engel değildir. Nitekim tarafların ortak olarak dinlettiği tanık ve bir kısım diğer tanıklar kapıcı kaloriferci olarak çalışanın, davacının eşi olduğunu açıklamışlardır. Dosya içeriğine göre davacı da zaman zaman eşine yardımda bulunmuştur. Bu durumda taraflar arasında iş ilişkisinin varlığı kanıtlanabilmiş değildir. Davanın husumet yokluğu sebebiyle reddi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde isteklerin kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 1986-2003 yılları arasında, kapıcı-kaloriferci olarak çalışma iddiasına dayalı işçilik hak ve alacakları istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık, iş sözleşmesine dayalı çalışma olgusunun, davacı yönünden gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Davacı Güleser vekilinin şikayet dilekçesi üzerine iş müfettişi tarafından yapılan inceleme sonucunda düzenlenen rapor ve eki tutanakta “… şikayetçinin 17 yıl 2 ay 7 gün boyunca ücret almadan çalışma iddiasının makul ve kabul edilebilir ciddiyette olmadığı, şikayetçinin eşinin hem Orman Bakanlığında hem de apartmanda çalışmasının yasal olmayacağı dolayısıyla bu yola başvurmuş olmasının ilgili makam ve mercileri yanıltıcı bir teşebbüs olarak değerlendirilebileceği…” belirtilerek, “davacının iddiasının varit deliller karşısında sabit olmadığının anlaşıldığı” sonucuna ulaşılmıştır.
İlke olarak, iş sözleşmesine dayanarak çalışanlar işçi sayılırlar (4857 sayılı İş Kanunu madde 2).
İşçi kavramının ölçütünü oluşturan iş sözleşmesi anılan Yasanın 8. maddesinde; “… bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme…” olarak tanımlanmaktadır.
İşçi sıfatının kazanılması iş sözleşmesinin varlığına dayandığından, her şeyden önce ortada taraflar arasında serbest iradeleriyle kabul edilmiş bir sözleşme ilişkisinin bulunması zorunludur.
Gerek iş hukuku öğretisinde gerekse yargısal kararlara göre iş sözleşmesi, iş görme, ücret ve bağımlılık olmak üzere üç unsurdan oluşmaktadır. İş sözleşmesinin varlığı için her şeyden önce bir iş görme ediminin taahhüt edilmiş bulunması gerekmektedir. Bunun dışında ücrette iş sözleşmesinin esaslı unsurlarındandır. Ücret söz konusu olmadıkça iş sözleşmesinin varlığından sözedilemeyecektir.
Somut uyuşmazlıkta, davacının eşi ile 1984 yılında kurulan iş ilişkisi, anılan kişinin bir kamu kurumunda işçi olarak çalışmaya başlamasına karşın, kısmi süreli olarak sürdürülmekte olduğu anlaşılmakta olup, 8 daireli ve doğalgazla ısınan apartmanda davacının bir kısım faaliyetinin kocasına yardım kapsamında ele alınması gerekmektedir.
4857 sayılı İş Kanununun 92/son maddesinde yer alan “Çalışma hayatını izleme, denetleme ve teftişe yetkili iş müfettişleri tarafından tutulan tutanaklar aksi kanıtlanıncaya kadar geçerlidir.” hükmü, gerekse 506 Sayılı Kanunun 130/4. maddesinde yer verilen “Bu maddenin uygulamasında teftiş, kontrol ve denetleme yetkisine sahip olanlar tarafından düzenlenen tutanaklar aksi sabit oluncaya kadar muteberdir.” hükmü karşısında, dosya içeriği dikkate alındığında müfettiş raporunun aksini kanıtlayacak bilgi ve belgeye ulaşılamadığı da görülmektedir.
Taraflar arasında iş ilişkisi bulunmadığının saptanmış olması karşısında, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.4.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.