YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/103
KARAR NO : 2006/76
KARAR TARİHİ : 15.03.2006
Mahkemesi : Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 26.10.2005
Sayısı : 2005/837-797
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.7.2004 gün ve 2000/719-2004/601 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 22.12.2004 gün ve 13759-14212 sayılı ilamı ile, (…Dava, tapu iptal, terkin isteğine ilişkin olup, 28.11.1997 tarih 5/3 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yapılan inceleme ile belirlenen kıyı kenar çizgisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, davanın kısmen kabul edildiği anlaşıldığına göre, davada kabul ve red oranı gözetilmek suretiyle, taraflar yararına yargılama gideri ve avukatlık parasına hükmedilmesi gerekirken giderlerin tamamının davacı üzerinde bırakılması doğru değildir. Davacı hazinenin bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptal ve terkin istemine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili; 3621 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş olup; tapuda davalı adına kayıtlı bulunan 4149, 4190, 4277 ve 3841 parsel sayılı taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ileri sürerek, taşınmazların tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine ilişkin idari işlemin davalıya bildirilmemesi nedeniyle itiraz edemediğini ve dava konusu taşınmazların tarım arazisi niteliğinde olduklarını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemenin; “dava konusu taşınmazların niteliğine yönelik olarak davalının devleti yanılgıya düşürecek kasıtlı davranışı bulunmayıp, taşınmazların kıyı vasfında olup olmadığının tespitinin teknik inceleme gerektirdiği; bu itibarla davalının, davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılmakla yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı” gerekçesiyle; “Dava konusu 4190 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın kabulüne; dava konusu 4149 parsel sayılı taşınmaz yönünden açılan davanın kısmen kabulüne; dava konusu 4277 ve 3841 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan davanın reddine; Yargılama giderlerinin davacı Hazine üzerinde bırakılmasına” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla direnme kararı vermiştir.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davacı yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasındadır.
Yargılama giderleri, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 423 üncü maddesinde sayılmış; aynı maddenin 6 numaralı bendinde, vekâlet ücretinin de yargılama gideri olduğu belirtilmiştir.
Bilindiği ve 29.05.1957 gün, 4/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, karşı tarafa yüklenmesi gereken ve yargılama giderlerinden olan vekâlet ücretine, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden (resen) hükmedilmesi gerekir.
Kural olarak yargılama giderleri, davada haksız çıkan, eş söyleyişle aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir (HUMK m.417/I c.1). Bir davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini, haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır. (HUMK m. 417/ I c.2).
Bu noktada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417 nci maddesinde tarafların kusuru esası değil, davada haklı çıktıkları oran göz önünde tutulmuştur. (Y.H.G.K 01.12.1955, E:1/205, K:439)
Yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin az yukarıda açıklanan ana kuralın bazı istisnaları vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417 nci maddesinin birinci fıkrasında “kanunen musarrah olan hallerden maadasında” deyimi ile, bu istisnalar kastedilmiştir.
Buna göre; davalı, ilk oturumda davayı kabul ederse ve hal ve durumu ile kendisi aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ise yargılama giderlerine mahkûm edilemez (m. 94/II). Yine, davada haklı çıkmış olan taraf, bilerek ve isteyerek davayı uzatırsa veya gereksiz masraf yaparsa ya da elinde bulunup da hükme etkisi olan belgeleri zamanında karşı tarafa bildirmezse, davayı kazanmış olmasına rağmen yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir (m.418).
O halde; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep bulunmayan hallerde, yargılama giderlerinin davada haksız çıkan tarafa yükletilmesi, taraflar kısmen haklı çıkarsa haklı çıktıkları oranda paylaştırılması gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.12.2005 gün ve E:2005/1-683, K:2005/709 sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda, davacı Hazine tarafından açılan tapu iptal ve terkin davalarının yapılan yargılaması sonunda Mahkemece, kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı belirlenen 4277 ve 3841 parsel sayılı taşınmazlar yönünden açılan dava reddedilmiş; 4190 parsel sayılı taşınmazın tamamının, 4149 parsel sayılı taşınmazın ise bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı tespit edildiğinden, dava konusu 4190 parsel yönünden davanın kabulüne, 4149 parsel yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; ancak davacı Hazine yararına yargılama gideri ve avukatlık ücretine hükmedilmemiştir.
Davada, kısmen davalı aleyhine karar verildiğine ve yukarıda açıklanan genel kuralın aksine, Usulün 94 ve 418. maddelerinde öngörüldüğü gibi özel bir sebep de bulunmadığına göre, tarafların haklı çıktıkları oranda yargılama giderlerinin paylaştırılması gerekir.
Hal böyle olunca; Yerel mahkemece davada kabul edilen kısım üzerinden davacı yararına vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.3.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.