Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/755 E. 2006/32 K. 01.03.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/755
KARAR NO : 2006/32
KARAR TARİHİ : 01.03.2006

Mahkemesi : Kartal 1.İş Mahkemesi
Günü : 27.9.2005
Sayısı : 429-519
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 1.İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.5.2004 gün ve 2002/448 Esas, 2004/277 Karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 7.3.2005 gün ve 1654-2258 sayılı ilamı ile;
(…Dava yaşlılık aylıklarının geç ödenmesinden doğan yasal faiz alacağının ödetilmesi istemine ilişkin olup; Mahkemece, davacının gecikmiş yaşlılık aylığı ödemelerinin ay be ay faiz hesabı yapılmış ve taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Borçlar Kanunu madde 113/1 kapsamında alacaklı işlemiş temerrüt faizlerine ilişkin hakkını saklı tuttuğunu asıl borcun sona erme anına kadar beyan etmiş bulunuyorsa veya somut olayın şartları çevresinde böyle bir sonuca varılabiliyorsa, asıl borç sona erdikten sonra da temerrüt faizlerinin talep edilmesi mümkün bulunmaktadır. Somut olayda da davacının 23.07.2000-22.01.2002 tarihleri arasındaki birikmiş yaşlılık aylıkları toplamının Kurumca gecikmiş olarak ödenmesinden önce faize ilişkin haklarını saklı tuttuğunu Kuruma bildirmediği gibi ödeme sırasında da buna ilişkin ihtirazı kayıt ileri sürmediğinin anlaşılması karşısında Mahkemece aksinin kabulü ile davacının temerrüt faizine ilişkin isteminin kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, süresinde ödenmeyen yaşlılık aylıklarına dayalı faiz istemine ilişkindir.
Yerel mahkeme, yaşlılık aylıklarının ödenmiş ve Kurum işleminin iptaline konu davada faiz istenmemiş olmasının, görülmekte olan bu davada faiz talep edilmesine engel oluşturmayacağını belirterek istemin kabulüne karar vermiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda metni yazılı gerekçe ile hükmün bozulmasına karar vermiş, yerel mahkemece, önceki gerekçelere ilaveten, sosyal güvenlik hakkının Anayasa ile teminat altına alınmış olduğu, hal ve koşullardan faiz hakkının saklı tutulduğunun kabul edilmesi gerektiği belirtilerek, önceki kararda direnilmiştir.
Bir borç ilişkisi, asıl hakla birlikte bazı fer’i hakları da içerir. Borç ilişkisinin içerdiği asıl hak, alacak hakkı; fer’i haklar ise, cezai şart, faiz, kefalet, rehin, hapis hakkı gibi haklardır.
Fer’i haklar, borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı, bir parçası değildir. Asıl borca bağlı, asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerli olup, asıl alacak ile birlikte doğar; varlığını sürdürür, onunla birlikte sona ererler.
Borcu sona erdiren en önemli neden, tarafların kendilerine yüklenen edimleri ifa etmeleridir. Genel olarak ifa, borçlanılmış edimin yerine getirilmesi suretiyle alacaklının tatmin edilerek borcun sona erdirilmesidir. Kural, asıl borç sona erdiğinde, bu borca bağlı fer’i borçlarında sona ereceğidir. Bu sonuç, ek bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden gerçekleşir.
Ne var ki, asıl borcun sona erişinde yan borçlarında sona ereceğine ilişkin kural, her zaman ve her hukuksal ilişki için geçerli değildir. Bununla ilgili ayrık durumlar Borçlar Kanunu’nun 113. maddesinde gösterilmiş, kıymetli evrak, taşınmaz rehni ve konkordato bu kuralın dışına taşınmıştır.
Ayrıca, evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulması (ihtirazi kayıt) veya saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkartılması kaydıyla, ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta, asıl borç ifa veya sair bir suretle son bulmuş olsa bile, borcun fer’isi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep edebilme hakkını yitirmemektedir.
İhtirazi kayıt; “muayyen haklarını kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu husustaki vaki beyanı” olarak tanımlanabilir. İhtirazi kayıt ileri sürme hakkı, yenilik doğurucu nitelikte olup, bir hukuksal durumu ortaya çıkarmak, var olan hukuksal durumu değiştirmek veya ortadan kaldırmak için kullanılır. Bu haklar, nitelikleri gereği, sonuçlarını kendiliğinden meydana getirirler. İhtirazi kayıt ileri sürmeye yönelik hak, başka bir hakkı koruyucu nitelikte olup, koruduğu hak, asıl alacağa bağlı olan ve henüz ifa edilmeyen yan edimlere ilişkin haklardır.
İhtirazi kayıt ileri sürme hakkının kullanılmaması ile, alacaklının korunan bu haklarını talep etmesi engellenmiş olur. Bu engellenme itiraz niteliğinde bulunmaktadır. Alacaklının, bu hakkını kullanmakla korumak istediği hakları korunmuş olmakta, bu irade kullanılmaz ise, korunmak istenen (fer’i nitelikte) hak düşmektedir.
Bu önkoşul, ifanın kabulü sırasında ya da en geç ifanın ardından hemen kullanılmalıdır. Alacaklının, borcun ifası sırasında veya en geç ifanın arkasından derhal, ifanın tam olarak yapılmadığına ilişkin çekinceye dair iradesini, borçlu tarafa bildirmemesi, alacaklının borçlu tarafından yapılmayan ifaların yapılmasına ilişkin talebinden zımnen feragat ettiği anlamını taşımaktadır. Alacaklının ihtirazi kayıt ileri sürmemesi, karşı tarafın ifasını ve ifaya ilişkin davranışı ile ortaya koyduğu iradesini kabul ettiği anlamına gelecektir. Hareketsizlik hiçbir zaman ihtirazi kayıt ileri sürüldüğünü göstermez ve bu yolda bir karine oluşturmaz.
BK. 113. maddede ayrıca; “…veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz…” ifadesi yer almaktadır. Buna göre, alacaklı açıkça ihtirazi kayıt hakkını ileri sürmese bile, yaptığı eylem ve işlemlerden bu hakkını kullanmak istediği sonucu çıkarılabiliyorsa, bu hakkın kullanıldığının kabulü gerekecektir. “Hal icabı” kavramı değerlendirilirken kuşkusuz, somut olayın özellik ve gerekleri dikkate alınmalıdır.
Burada önemli yön, alacaklının hangi eylem ve işlemlerinin, bu hakkı kullanmak istediği şeklinde yorumlanması gerektiğidir. İfade edilmek istenen husus, somut olayın niteliğinin, para borcunun son bulmasına karşılık, işlemiş faiz borcunun devamını gerektirmesidir. Alacaklının, asıl borç konusu para alacağını tahsil ederken, işlemiş faizleri talep hakkını saklı tuttuğunu beyan etmediği veya bu durum “hal ve koşullardan çıkartılmadığı” takdirde ise, yukarıda belirtilen yasal ilke uyarınca, asıl borç son bulmakla, faiz alacağı da son bulacaktır.
Yargılama hukukunun genel bir kuralı olarak, belli bir hukuk kuralına dayanarak hak elde etmek isteyen taraf, bu kuralın uygulanabilmesi için gerekli koşulların varlığını ispat etmekle yükümlüdür. Davacı (alacaklı), ihtirazi kayıt ileri sürdüğünü ya da durumun gereğinden bu hakkını kullandığının anlaşılması gerektiğini ispat etmekle yükümlüdür.
Somut olayda; davacının yaşlılık aylığını iptal eden Kurum işleminin yargı kararıyla iptali sonrasında, yaşlılık aylığı tekrar bağlanarak, biriken aylıkların davacıya ödenmesine karar verildiği, ödemeye ilişkin (aylık bağlama) kararına ekli belgede, toplu ödemeye ilişkin dökümün aylar itibariyle gösterildiği, bu belgede faize yer verilmediği, gösterilen tutarın bankadan tahsilinden uzunca bir süre sonra eldeki bu davanın açıldığı, gerek Kurum işleminin iptaline ilişkin davada, gerekse yaşlılık aylığının tekrar bağlanması aşamasında ve ödeme sırasında faiz alacağına ilişkin bir çekince ileri sürülmediği gibi, “hal icabı” faiz hakkının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir eylem yada işlemin varlığı da kanıtlanabilmiş değildir.
Borç ilişkisinin sosyal güvenlik hukukuna dayalı olması, borçların ferilerinin son bulması yönünden düzenleyici nitelikte hüküm öngören Borçlar Kanununun 113. maddesinde belirtilen ana kuralın ve maddede sınırlı olarak belirtilen düzenlemelerin dışına çıkılması sonucunu yaratmamaktadır. Asıl borcun son bulması nedeniyle fer’ilerinin de son bulduğunun mahkemece resen göz önünde tutulması gerekir.
Direnme kararının gerekçesinde yer verilen ve faiz isteminin kabulüne karar verildiği belirtilen davada, biriken yaşlılık aylığı ödemesinden önce olmak üzere davacı alacaklı tarafından davalı Kuruma verilen dilekçede faiz hakkını da kapsar biçimde tüm kayıplarının telafisinin istendiği görülmektedir. Bilindiği gibi, alacaklının, daha önce alacağının tamamını faizi ile birlikte talep etmesine rağmen, sonradan alacağın ihtirazi kayıtsız alınmasında, faizden feragat edildiği sonucu çıkarılamaz. Zira faiz önceden talep edilmiş olup, feragat söz konusu olmamaktadır.
Yukarıda açıklanan tüm bu maddi ve yasal olgular gözetildiğinde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 01.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.