YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/62
KARAR NO : 2005/100
KARAR TARİHİ : 23.02.2005
Mahkemesi : Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 29.12.2003
Sayısı : 1023-1370
Taraflar arasındaki “Tapuya Vakıf Şerhi İşlenmesi“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 29.4.2002 gün ve 2001/647 E, 2002/252 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 21.3.2003 gün ve 1063 E, 2113 K. sayılı ilamiyle;
(…Davacı, dava konusu taşınmazların geldi kayıtlarında yer alan “Seyit Nurettin Vakfı” şerhinin kayıtlara işlenmesini istemiştir.
Davalı Hüseyin Ercan davanın reddini savunmuş, diğer davalılar cevap vermemiştir.
Mahkemece, kesin hükmün varlığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı idare vekili temyiz etmiştir.
Dava, tapu kaydına vakıf şerhi işlenmesi isteğine ilişkindir.
Dava konusu taşınmazların bulunduğu yere 1960’lı yıllarda kadastro gelmiştir. Davacı idare vekili nizalı taşınmazların geldi kayıtlarında nev’i “Seyit Nurettin Vakfı” ndan yazılı olduğu halde, taviz bedelleri için vakıf şerhi tapuya işlenmeden tapu tesis edildiğini, sonradan vakıflar idaresinin başvurusu üzerine vakıf şerhinin tapuya işlendiğini, tapu maliklerinin açtığı dava üzerine Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ile tapuya konan vakıf şerhini 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği için iptaline karar verildiğini ve Yargıtay’ca onanarak kesinleştiğini belirtip, şimdi ise söz konusu vakıf şerhinin tapu kaydına yeniden yazılmasını istemektedir. İşte mahkemece, kesin hüküm oluşturduğu kabul edilen hüküm, açıklanan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/315-386 Esas ve Karar sayılı bu hükmüdür. O davada, tapu malikleri tapu kaydına işlenen vakıf şerhinin iptalini istemişlerdir. Eldeki davada ise, vakıflar idaresi 1. Asliye Hukuk Mahkemesince iptaline karar verilen vakıf şerhinin kayıtlara tekrar yazılmasını istediğine göre, her iki davanın sebebi farklı olduğundan önceki hüküm bu dava açısından kesin hüküm teşkil etmez.
İddia ve savunmanın içeriğinden taraflar arasındaki uyuşmazlığın davaya konu şerhin ilişkin bulunduğu haktan, özellikle taviz bedelinden kaynaklandığı açıktır. Kuşkusuz böyle bir uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözümlenebilmesi, mukataalı ve icareteynli vakıf mallarının mutasarrıfları adına nasıl tasfiye edileceğinin, taviz bedelinin hukuksal niteliğinin ne olduğunun, ayrıca bundan kimin sorumlu tutulması gerektiğinin bilinmesine bağlıdır.
Vakıflar Kanunun yürürlüğe girmesi ile taviz bedellerinin ödenmesi ve vakıfların tasfiyesi ile ilgili durumlar düşünülmüş olup, buna göre 10 yıllık süre içinde tasfiye bedellerinin ödenmesi ile vakıfların kullanan mutasarrıflara dönüştüğünün sağlanması amaçlanmıştır. Ve son olarak Vakıflar Kanunun 2888 sayılı kanunla değişik 29. maddesi ile ödenmeyen icareteyn ve mukataalar ivaza dönüşmüştür ve vakfın hakkı bu ivaz karşılığında taşınmazın tamamı üzerinde ipotekle temin edilmiş sayılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1996/4-560 Esas, 1998/784 sayılı kararına göre, 2888 Sayılı Kanunla değişik Vakıflar Kanunun 29. maddesi v e özellikle “icareteynli ve mukataalı vakıf taşınmaz malların taviz bedelleri mutasarrıflarınca ödenip, mülkiyeti devralanlar için öngörülen 10’ar yıllık sürelerin dolmasından sonra mülkiyetinin mutasarrıfa geçeceği ve vakfın bu taşınmaz mal üzerindeki hakkının ivaza dönüşeceği vakfın bu hakkı için de taşınmazın tamamı üzerinde ipotek tesis edilmiş sayılacağı” ilgili yasa hükmü gereğidir. Hukuk Genel Kurulu’nun 19.9.1990 gün, 332/415 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, taviz bedeli ödenmedikçe temliki tasarruf yapılamayacağına ilişkin takyit bir gayrimenkul mükellefiyetidir.
Yine Medeni Kanunun 764. maddesinde takyit edilen gayrimenkulün, maliki değiştiği takdirde yeni malikin başka bir muameleye hacet kalmaksızın gayrimenkul mükellefiyetinin mevzuuna dair şeylerle borçlu olacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükmün doğal sonucu olarak kayıt ve belgelerden aslının vakıf taşınmaz mal olduğunun anlaşılması halinde vakıf şerhini intikal (gitti) kayıtlarına sonradan işaret edilmiş bulunması veya dayanaksız olarak silinmesi yeni maliki bu mükellefiyetten yani taviz bedelini ödemekten kurtaramaz. Yasadan doğan gayrimenkul mükellefiyeti karşısında sonraki malikin iyiniyet iddiasında bulunarak Medeni Kanunun 638. ve 931. maddelerinden yararlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Zira Medeni
Kanunun 657. maddesinde de bu husus açıkça belirtilmiştir.Yukarıda sözü edilen 2888 Sayılı Kanununla değişik 29. maddesinin getirdiği kanuni ipotek hakkı gayrimenkulü takip edeceğinden vakıf şerhi artık yasal bir takyittir. Bu niteliği itibariyle 3402 Sayılı Kadastro Kanunun 12/3. maddesi bu davalarda uygulanmaz.
Somut olayda, dosya içerisinde bulunan tapulama tutanaklarının incelenmesinden dava konusu taşınmazların dayanak tapu kayıtlarının bulunduğu ve bu tapu kayıtlarına istinaden maliki adına tespit edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece, nizalı taşınmazların tespitine dayanak olan kayıtlar getirilmemiştir. İade kararımız üzerine verilen cevapta da dayanak kayıtların eski Türkçe olması nedeniyle gönderilmediği yazılmıştır.
Vakıflar Kanununda değişiklik yapılmasına dair 4.4.1995 tarih ve 4103 Sayılı Yasanın 27. maddesi uyarınca vakfın cinsine bakılmaksızın, mevcut mukataalı veya icareteynli taşınmazların mülkiyetleri taviz bedeli ödenmedikçe kullanıcıya geçmez. Davacı idare de, dava konusu taşınmazların geldi kayıtlarında vakıf şerhi bulunduğunu, bedel ödenmeden bu şerhin kaldırılamayacağını ileri sürmektedir.
Belirtilen tüm bu yasa hükümleri ve ilkelerin ışığı altında önce dava konusu taşınmazların tapulama sırasında tespitine esas alınan tapu kayıtları ilk tesisinden itibaren bütün intikalleri ile birlikte şahsiyet ve vakfiyet durumlarını gösterir kayıt ve öteki belgeler ilgili mercilerden getirtilmeli, eski yazı olan kayıtların bilirkişi aracılığı ile tercümesi yaptırılmalı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden kayda işaret edilmiş vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, vakfın niteliği, dava konusu taşınmazın vakıf malı olup olmadığı araştırılıp, belirlenen sonuca göre bir karar vermek gerekirken, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı gerekçe ile red kararı verilmesi doğru görülmemiştir…).
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, vakıf şerhinin tapu kaydına yazılması isteğine ilişkindir.
A-Davacı İsteminin Özeti;Davacı vekili,dava konusu taşınmazların kök kayıtlarında “Seyit Nurettin Vakfı “şerhi bulunduğu halde kadastro tespiti sırasında bu şerh konulmaksızın davalıların murisi adına tespit ve tescil edildiğini ,davacının talebi üzerine Tapu Sicil Müdürlüğünce tapu kayıtlarına vakıf şerhi konulmuş ise de davalıların Asliye 1.Hukuk Mahkemesinde açmış oldukları dava sonucu vakıf şerhinin iptaline karar verildiğini ,oysa taviz bedeli davacıya ödenmeden tapu kaydındaki vakıf şerhinin terkin edilemeyeceğini ileri sürerek,”Seyit Nurettin Vakfı “şerhinin yeni tapu kayıtlarına yazılmasını talep ve dava etmiştir.
B-Davalının Cevabının Özeti;Davalılardan H… E… ,kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C-Yerel Mahkemenin Kararının Özeti;Yerel mahkeme,kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
D-Temyiz Evresi Bozma ve Direnme;Hüküm,Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş,yerel mahkeme aynı gerekçe ile kararında direnmiştir.
E-Maddi Olay;Dava konusu 658 ve 661 parsel sayılı taşınmazlar 1960 yılında T.Evvel 1332 tarih 119 no.lu tapu kaydına dayalı olarak Mehmet oğlu Hüseyin Ercan adına tespit edilmiş ve 3.12.1961 tarihinde vakıf şerhi olmaksızın aynı kişi adına tescil edilmiştir.Vakıflar İdaresinin talebi üzerine 24.4.1996 tarihinde vakıf şerhi konulmuş ise de, H.. E… tarafından açılan davanın kabulü ile vakıf şerhi tapu kaydından silinmiştir.
F-Gerekçe;Bilindiği üzere Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 2.4.2004 tarih, 2003/1 E. 2004/1 sayılı kararında “….Vakıf şerhinin Tapu Sicilinden silinmesi yada tapu siciline yazılmasına ilişkin istemleri içeren davalarda 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması gerektiği…” sonucuna varılmıştır.
Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelere göre dava konusu taşınmazların tutanakları 1961 tarihinde kesinleşmiştir. Dava ise 4.10.2001 tarihinde açılmıştır.
Sonradan çıkan İçtihadı Birleştirme Kararları benzer hukukî konularda Yargıtay ve Adalet Mahkemelerini bağlar ve görülmekte olan bütün işlere uygulanması gerekir.
Sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı, vakıf şerhinin yazılması veya sicilden silinmesi davalarında hak düşürücü sürenin uygulamasını öngördüğünden, eldeki davada da kadastro tespitinin kesinleşmesi ve dava tarihi itibarıyla 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü süre dolduğundan, Yerel Mahkemenin davanın reddine ilişkin direnmesi sonucu itibariyle doğrudur ve bu açıklanan gerekçe nedeniyle Onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 23.02.2005 gününde oybirliğiyle ile karar verildi.