YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/619
KARAR NO : 2005/671
KARAR TARİHİ : 23.11.2005
Mahkemesi : Antalya 4.Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 13.07.2005
Sayısı : 2005/44 E- 325 K.
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 4.Hukuk Mahkemesince görevsizliğe (İdari Yargının görevli bulunduğuna) dair verilen 17.09.2003 gün ve 2002/759-2003/741 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 27.12.2004 gün ve 2004/16934-19004 sayılı ilamı ile;
(…Davacılar 2924 sayılı Yasa uyarınca 734 parsel numaralı taşınmazın hak sahibi olarak kendisinin belirlendiğini, davalı idarece belirlenen rayiç bedelin indirilmesi için açtığı dava devam ederken davalıca belirlenen 2.529.000.000 TL.’nı ödeyip tapu devrini aldığını, açtığı davada bedelin 266.829.784 TL.olarak belirlenmesi sonucu davalının fazladan aldığı 2.262.170.216 TL.nı iade ettiğini, ancak iade edilen bu paranın faizinin ödenmediğini ileri sürerek işlemiş faiz miktarı olan 2.475.000.000 TL.nın faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın 2924 sayılı yasa uyarınca Orman Bakanlığı emrine verilen taşınmazlardan olduğu ve bu taşınmazın hak sahibinin davacı olarak belirlenmesi sonucu davacının davalı idarece belirlenen bedeli ödeyerek tapu devrini aldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki bu ilişki hukuki niteliği itibariyle satım işlemi mahiyetindedir. Kaldı ki, belirlenen bedelin indirilmesi için açılan davada adli yargıda görülüp sonuçlandırılmıştır. Taraflar arasındaki ilişkinin satım aktinden kaynaklanmasına ve bedelin tespiti için açılan davanın da adli yargıda görülüp çözümlenmesine göre eldeki davanın görüm ve çözümyerinin de adli yargı olduğunun kabulü zorunludur. Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek işin esasına girilip hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2924 S.K. hükümleri çerçevesinde hak sahibi olarak belirlenen davacıdan, davalı idarece tahsil edilen taşınmaz bedeli ile, sonradan davacı tarafından açılan dava sonucunda hüküm altına alınan ve davalıca bu ilama istinaden eldeki davadan önce davacıya geri verilmiş olan tutarlar arasındaki farkın, geri verme tarihi itibariyle işlemiş yasal faizlerinin ödetilmesi istemine ilişkindir.
A-DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili, 2924 S.K. uyarınca yapılan çalışmalar sonucunda, davacının, Antalya Merkez … Köyündeki taşınmazın hak sahibi olarak belirlendiğini, daha sonra taşınmazın rayiç bedelinin de ilgili komisyonca tespit ve ilan edildiğini, davacının yasal süre içerisinde bu bedelin yüksek olduğu iddiası ile ve indirilmesi istemiyle açtığı dava devam ederken, davalının taşınmaz bedeli olarak belirlediği miktarın davacı tarafından davalıya ödendiğini ve taşınmazın davacı adına tescil edildiğini; rayiç bedelin indirilmesi istemiyle davacının açtığı davanın kısmen kabul ile sonuçlandığını, kararın Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleştiğini; böylece, fazladan ödenmiş olan değer farkının davacıya iadesi gerektiğinin kesinleşmiş mahkeme kararlarıyla saptandığını; davacının bu ilama dayalı başvurusu üzerine, davalının, asıl alacağı (fazladan ödenen tutarı) davacıya geri verdiğini, ancak, istenilen faiz miktarını ödemediğini; oysa, paranın davacı tarafından davalıya ödendiği tarihten, asıl alacağın iade edildiği tarihe kadar işlemiş yasal faizinin de asıl alacakla birlikte aynı anda davacıya ödenmesi gerektiğini ileri sürerek, işlemiş faiz alacağının, asıl alacağın ödendiği tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B-DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı Orman Bakanlığı Or-Köy Genel Müdürlüğüne izafeten Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğü vekili, 2924 S.K. çerçevesinde hak sahiplerine bedeli karşılığında verilen taşınmazların büyük bir kısmının arsa niteliğinde olduğunu, üzerlerinde villalar bulunduğunu, her türlü altyapı ve belediye hizmetlerinden yararlandıklarını, o nedenle de aşırı biçimde değerlendiklerini, bu durumda, mahkeme kararı uyarınca bedel farkını geri alan davacının, ayrıca faiz istemesinin hakkaniyete aykırı ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu; bedel indirim davasında faiz konusunda talep bulunmadığı gibi, 2924 S.K. ve bağlı Yönetmeliklerde de faiz alacağının dayanağı olmadığını, Mahkemece indirilen bedelle göre oluşan farkın isteği üzerine davacıya hemen ödendiğini, davalı İdare temerrüde düşmediği için, faiz alacağı doğmasının B.K.nun 101. maddesi karşısında mümkün olmadığını, nihayet, davacının faize faiz istemesinin de yasaya aykırı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, faiz alacağına konu olan taşınmazların 6831 S.K.nun 2/B maddesi uyarınca orman alanı dışına çıkarılıp, Orman Bakanlığı’nın istemi üzerine Hazine adına tescil edilen ve daha sonra 2924 S.K.nun amacına uygun olarak, takas ve satış işlemleri yapılmak üzere Orman Bakanlığı emrine verilen yerlerden olduğu, bu tür taşınmazların, Orman Bakanlığı emrine verilmekle Medeni Kanun anlamındaki özel mülkiyetten çıkıp, ayrı bir statü kazandıkları, tahsisle birlikte idarenin mülkiyetine geçtikleri, Yargıtay kararlarında, bedel tespitinin kamu gücüne dayanılarak ve tek yanlı tesis edilen idare işlemi olması nedeniyle, bedele itiraz davalarının idari yargıda görülmesi gerektiğinin benimsendiği, faizin, asıl alacağın fer’i niteliğinde bulunması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde asıl alacağı izlemesinin, asıl alacaktan bağımsız olarak faiz alacağı davasının açılması halinde ise, faiz asıl alacağın kaderine bağlı olmakla, asıl alacağa ilişkin davayı çözmekle görevli olan mahkemenin faiz alacağı davasına da bakmakla görevli bulunacağı, bu durumda, faiz alacağına ilişkin eldeki davanın da idari yargı yerinde açılması gereğine işaretle, görevsizliğine, davacının süresinde idari yargı yerinde dava açmakta serbest bulunduğuna karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:
Davacı vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak önceki kararında direnmiş, direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
E-MADDİ OLAY:
6831 Sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi uyarınca, orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle orman sınırları dışına çıkarılan, Antalya Merkez Duacı Köyü sınırları içerisindeki taşınmazla ilgili olarak, 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanun hükümleri çerçevesinde yapılan çalışmalar sonucunda, Hak Sahipleri Tespit Komisyonu, davacıyı hak sahibi olarak belirlemiş, taşınmazın rayiç bedeli de Tespit Komisyonunca saptanmış; davacı daha önce, bu bedelin fahiş olduğu iddiasıyla ve indirilmesi istemiyle dava açmış, ancak, komisyonca belirlenen bedeli de o dava sırasında 2000 yılında davalıya ödemiştir. Davacının açtığı ve adli Yargıda (Asliye Hukuk Mahkemesinde) görülen o dava kısmen kabul ile sonuçlanmış; karar Yargıtay 4.H.D. tarafından onanarak ve karar düzeltme istemleri de reddedilerek, kesinleşmiştir. Davacının başvurusu üzerine, davalı idare, anılan mahkeme kararında saptanan değerleri esas alarak, davacının fazladan ödediği tutarı eldeki davadan önce kendisine geri vermiş; ancak, bu paranın işlemiş faizinin ödenmesi yolundaki istemi kabul etmemiş, davacıya faiz ödemesi yapmamıştır. Eldeki davanın konusunu, ödenmeyen bu faiz alacağı oluşturmaktadır.
F-GEREKÇE:
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davaya bakma görevinin idari yargıya mı, yoksa adli yargıya mı ait olduğu noktasında ; eş söyleyişle, yargı yolu konusunda toplanmaktadır.
Bu noktada, öncelikle, konuya ilişkin yasal durum ve yargısal uygulamalar ile somut olay özelliklerinin açıklanmasında yarar görülmüştür.
a- Yasal durum:
2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanun, kendi kapsamı içerisindeki taşınmazların, yine kendisinin düzenlediği esaslar dahilinde belirlenecek hak sahiplerine Orman Bakanlığınca satılacağını öngörmüş, hak sahipliğinin koşullarını düzenlemiş (Md.12) ve hak sahiplerinden alınacak rayiç değerin hangi esaslara göre belirleneceğini göstermiş (Md.15); ancak, belirlenen rayiç değerin fahiş olduğu iddiasıyla hak sahiplerince dava açılıp açılamayacağı, açılabilecekse bunun hangi yargı yoluna tabi bulunacağı hakkında herhangi bir düzenleme getirmemiş; sadece, 21. maddede, uygulamaya ilişkin şekil, şart ve esasların Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak bir yönetmelikte düzenleneceği belirtilmiştir. Bu hüküm doğrultusunda 15.07.1997 gün ve 97/9637 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan ve Resmi Gazetenin 31.07.1997 günlü sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmelikte ise, Komisyonca tespit edilen bedele karşı, adına tespit yapılan kişilerce 60 gün içinde “itiraz davası” açılabileceği açıklanmış; ne var ki, yargı yolu konusunda herhangi bir düzenleme bu Yönetmelikte de yer almamıştır. Her ne kadar, söz konusu Yönetmelikte “İtiraz Davası” açılabileceğinden bahsedilmiş olması ve idari yargı yolunda böyle bir dava türünün mevcut bulunmaması karşısında, Yönetmeliğe göre adli Yargının görevli olması gerektiği ileri sürülebilirse de; kamu düzenine ilişkin bulunan yargı yolu konusunda söz konusu Yönetmeliğin böyle bir düzenleme taşımış olması durumunda dahi, bunun (yargı yolunun bir yönetmelikle düzenlenmesinin) Anayasaya ve normlar hiyerarşisine ne ölçüde uygun bulunacağı da tartışmalı olacaktır.
Sonuç olarak, konuyla ilgili mevzuatta, yargı yoluna ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
b- Yargısal uygulamalar:
2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkındaki Kanun hükümleri doğrultusunda, Hak Sahipleri Tespit Komisyonunca hak sahibi olarak belirlenen kişilerin, aynı Kanunun 15. maddesi çerçevesinde kurulan Bedel Takdir Komisyonu tarafından tespit edilen bedelin fazla olduğu iddiasıyla ve bunun belli bir miktara indirilmesi istemiyle açtıkları davalar, önceleri adli yargı yerlerince görülüp sonuçlandırılmış, bu hükümlerin temyiz incelemesi de Yargıtay 4.Hukuk Dairesince yapılmıştır. Başka bir ifadeyle, başlangıçta, bu tür davaların adli yargının görev alanı içerisinde bulunduğu benimsenmiştir.
Bilahare, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, 14.05.2001 gün ve 2001/6-23 sayılı kararıyla, 2924 sayılı Kanuna göre kurulan Bedel Takdir Komisyonu tarafından rayiç bedel tespitinin kamu gücüne dayalı, resen ve tek yanlı olarak tesis edilmiş bir idari işlem niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle, bu işlemlere karşı açılacak davalarda görevin idari yargıya ait bulunduğuna hükmetmiştir.
Sonraki dönemde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin, bu karara da açıkça atıfta bulunmak ve paralel bir gerekçeye dayanmak suretiyle, bu tür davalara bakma görevinin idari yargıya ait bulunduğuna karar verdiği görülmektedir.
Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, 06.03.2002 gün ve 2002/4-162-142 sayılı kararıyla, bu görüşü benimsemiştir.
Gelinen bu noktada, söz konusu Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bağlayıcılık yönünden değerlendirilmesinde de yarar görülmüştür:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un “Kararlar arasındaki
çelişmelerin giderilmesi” başlıklı 30.Maddesi “Uyuşmazlık Mahkemesi Bölümlerinin kararları arasındaki çelişmeler, Genel Kurulca verilecek ilke kararları ile giderilir… Görev konusundaki ilke kararları; Uyuşmazlık Mahkemesini ve bütün yargı mercilerini, hüküm uyuşmazlıkları dolayısıyla verilecek esasa ilişkin ilke kararları ise yalnız Uyuşmazlık Mahkemesini bağlar.” Hükmünü taşımaktadır.
Bu hükme göre, Uyuşmazlık Mahkemesinin kendisi dahil tüm yargı mercilerini bağlayıcı nitelikteki kararları, sadece, bölümler arasındaki çelişmelerle ilgili olarak Genel Kurul’un vereceği görev konusuna ilişkin ilke kararlarıdır. Bunun dışındaki kararlar, sözü edilen türden bir bağlayıcılık taşımamaktadır.
Yukarıda değinilen kararın, Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümüne ait olması nedeniyle, tüm yargı mercilerini bağlayıcılık niteliğine sahip bulunmadığı kuşkudan uzaktır. O halde, somut olayda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca bu karar çerçevesinde değerlendirme yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Esasen, söz konusu karar, yukarıda da açıklandığı üzere, sadece, 2924 sayılı Kanuna göre kurulan Bedel Takdir Komisyonu tarafından yapılan rayiç bedel tespiti üzerine, bu bedelin fahiş olduğu iddiasıyla hak sahiplerinin açtıkları davaların hangi yargı yolunda görüleceğiyle sınırlı bir değerlendirmeyi ve sonucu içermektedir.
Aynı şekilde, az yukarıda değinilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı da, bu olgu ile sınırlıdır.
c- Somut olay özellikleri:
Oysa, dava konusu olayda, 2924 sayılı Kanun çerçevesinde davalı İdarenin oluşturduğu komisyonca hak sahibi olarak belirlenen ve yine davalı İdarece kurulan Takdir Komisyonunun hesapladığı bedeli ödemesi istenilen davacı, bu bedelin indirilmesi istemiyle adli yargıda dava açmış, o dava sürerken söz konusu bedeli davalıya ödemiş; açtığı davanın kısmen kabul ile sonuçlanmasından sonra da, kesinleşen hüküm uyarınca fazladan ödediği bedelin, ödeme tarihinden itibaren faiziyle birlikte kendisine geri verilmesini davalıdan istemiş; davalı idare, adli yargıda görülüp sonuçlandırılan dava sonucunda verilen ve yine adli yargı yolunda derecattan geçerek kesinleşin hükümde, davacının kendisine fazladan ödediği saptanmış olan tutarı isteği üzerine ona iade ettiği halde, faiz istemini kabul etmemiştir.
Önemle belirtilmelidir ki, her ne kadar, Uyuşmazlık Mahkemesinin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ve 4.Hukuk Dairesinin yukarıda sözü edilen kararları, Bedel Takdir Komisyonlarınca tespit edilen bedellere karşı açılacak davaların idari yargının görev alanı içerisinde bulunduğu yönünde ise de, somut olayda, bedele yönelik herhangi bir iddia ve istek bulunmadığı açıktır. Tersine, bedelle ilgili dava daha önce adli yargıda görülmüş ve hüküm kesinleşmiştir.
Dava konusu uyuşmazlığın konusunu, davacıya iadesinin gerektiği adli yargıda görülen bir dava sonucunda verilip, kesinleşen bir kararla saptanmış olan belli bir miktardaki paranın, faizinin de ödenmesinin gerekip, gerekmediği oluşturmaktadır.
Eş söyleyişle; eldeki davada tartışılması ve değerlendirilmesi gereken yön, Bedel Takdir Komisyonunca takdir edilen bedelin uygun olup, olmadığı değil; davalı İdarece davacıya iade edilen paraya faiz yürütülüp, yürütülmeyeceğidir.
Bu niteliğiyle, uyuşmazlığın, taraflar arasında Özel Bir Kanun çerçevesinde, kendine özgü yol ve yöntemlerle yapılmış, sözleşme serbestisi kuralının bedel yönünden geçerli olmadığı bir satış işlemindeki bedelin fazla olduğunu saptayan mahkeme kararı doğrultusunda, satıcı davalı tarafından alıcı davacıya ödenen bedel farkına faiz yürütülüp yürütülmeyeceği; dolayısıyla, davalının sebepsiz olarak davacıdan fazladan aldığı bir miktar paranın geri verilmesinde, faizden de sorumlu olup olmayacağı şeklinde formüle edilmesi ve basite indirgenmesi mümkündür.
Böyle değerlendirildiğinde, her ne kadar, taraflar arasındaki satış işlemi yukarıda açıklandığı üzere, Borçlar Kanunu’nun sözleşme serbestisi (bir sözleşmeyi yapıp yapmama, sözleşmenin tüm koşullarını özgür iradeyle belirleme yetkisi) dışında ise de, sonuçta, yine de, özel hukuk alanında varlık kazanmış bir satış sözleşmesinin bulunduğu açıktır.
Bilindiği üzere; tarafların sıfatı, ilişkin bulunduğu konu ve tarafları o sözleşmeyi yapmaya götüren yol, prosedür ve yöntem ne olursa olsun, yapılan tüm sözleşmeler kural olarak özel hukuk hükümlerine tabidir. Sözleşmenin imzalanmasından önceki aşamalarda, yerine göre idari yargının görev alanına giren uyuşmazlıklar doğabilirse de, imzalanmış bir sözleşmeden sonra, o sözleşmenin tarafları arasında ortaya
çıkacak her türlü uyuşmazlığın çözümü, yine kural olarak, adli yargının görevindedir.
Kaldı ki, somut olayda, daha önce açılan bedele yönelik itiraz davası da adli yargıda görülmüş ve verilen hüküm kesinleşmiştir.
Açıklanan bu duruma göre, eldeki davada görev, adli yargıya aittir.
Yerel Mahkemece, aynı sonuca işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.