Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/523 E. 2005/576 K. 12.10.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/523
KARAR NO : 2005/576
KARAR TARİHİ : 12.10.2005

MAHKEMESİ

:

Ankara Asliye 25.Hukuk Mahkemesi

TARİH :15.10.2003

NUMARASI :589/975

Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla;Ankara Asliye 25.Hukuk Mahkemesinden verilen 15.10.2003 gün ve 2003/589-975 sayılı kararın yerinde bulunarak, davalıların manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesini kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 16.2.2005 gün, 2005/4-28 Esas, 2005/71 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı D. K.. vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir.
A-DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı vekili; Müvekkilinin Sivil Savunma Müsteşarlığı’nda uzman olarak görev yapmakta iken, Marmara depremi sonrasında kurulan “Proje Uygulama Birimi”nde yürütülen çalışmalara katılmak üzere Başbakanlık emrinde geçici olarak görevlendirildiğini, fakat söz konusu birimin oluşumuna ilişkin çalışmaların tamamlanamaması nedeniyle, müvekkilinin isteği doğrultusunda geçici görev onayı iptal edilerek, Savunma Sanayii Müsteşarlığındaki asli görevine iade edildiğini; Dava konusu “Sonbahar temizliği” ve “8 memur temize havale” başlıkları ile yayınlanan haberde müvekkilinin asli görevine iade işlemi anlatılırken, müvekkilinin devlet aleyhine faaliyette bulunduğu, hakkında olumsuz bilgi alındığı, Başbakanlıktan temizlenmesi gereken unsur olduğu ve irticai faaliyetlere karıştığı şeklindeki izlenimin kasıtlı olarak verildiğini; Yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek, 10.000.000.000 TL manevi tazminatın 18.9.2000 yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B-DAVALININ CEVABININ ÖZETİ:
Davalılar vekili; dava konusu yayının, Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiler doğrultusunda oluşturulduğunu; güncel, gerçek ve kamuoyuna verilmesinde yarar ilişkisinin bulunması gibi, Kanunun aradığı tüm unsurları içerdiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, “dava konusu edilen yayında gerçeklik unsurunun bulunmadığı, yazıda yer alan ifadelerin davacının kişilik haklarına ağır saldırı oluşturduğu” gerekçesiyle “davanın kısmen kabulü ile, 2.000.000.000 TL manevi tazminatın 18.9.2000 yayın tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline” karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:
Davalılar vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece; “dava konusu yayının, hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığı” gerekçesiyle, davanın reddi gereğine işaretle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla direnme kararı vermiştir.
E-HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Davalılar ……Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş., S. A.. ve D. K. vekillerinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulu; “Yayında özele biçim arasındaki dengenin aşıldığı; Amacı aşan, konu ile ifade arasında düşünsel bağ bulunmayan davaya konu haberin hukuka uygun sayılmasına olanak bulunmadığı” gerekçesiyle direnme kararını yerinde bularak işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar vermiş; davalılardan D. K.. vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
F-ÖN SORUN:
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın müddeabihi itibariyle Hukuk Genel kurulu kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunulmasının mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; Yerel Mahkemenin önceki hükmü ile bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle uyuşmazlık, dava konusu yayının hukuka uygunluk sınırları içinde kalıp kalmadığı, bu bağlamda davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta olup; Yerel Mahkemenin, davaya konu yayının hukuka aykırı olduğunu benimsemek suretiyle hüküm altına aldığı, dolayısıyla Hukuk Genel kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutar, 2.000.000.000 TL.den ibarettir.
Bilindiği gibi, 14/7/2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 21/7/2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış; 15.maddesindeki hüküm gereğince, 2.maddesinin (B) fıkrası, 3.maddesinin (C) fıkrası, 7,9,10,11,12.maddeleri ile 13.maddesinin (B) fıkrası 1/1/2005 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun’un, 2.maddesinin yayım tarihinde yürürlüğe giren (A) fıkrasının (c) bendi ile; 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427.maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan ve ek 3 ncü maddesine göre “kırkmilyon” TL. olarak uygulanması öngörülen parasal sınır “birmilyar” TL; beşinci fıkrasında yer alan ve ek 3 ncü maddesine göre “sekizyüzmilyon” TL. olarak uygulanması öngörülen duruşma sınırı “onmilyar” TL.; “altıyüzmilyon” TL. olarak uygulanması öngörülen karar düzeltme sınırı da “altımilyar” TL. olarak değiştirilmiştir.
Kısaca, anılan Kanun, 21/7/2004 tarihinden itibaren temyiz (kesinlik) sınırını 1.000.000.000 TL. (1.000 YTL), karar düzeltme sınırını da 6.000.000.000 TL. (6.000 YTL) olarak belirlemiştir.
Eldeki dava 5.2.2001 günü açılmış, Yerel Mahkemenin 27.6.2001 günlü önceki hükmü Özel Dairece 21.1.2002 günü bozulmuş, 15.10.2003 tarihli direnme kararı ise Hukuk Genel Kurulu’nun 16.2.2005 tarihli kararı ile yerinde bulunarak, davalıların manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daire’ye gönderilmesine karar verilmiştir.
Görüldüğü üzere; dava tarihi ve önceki karar tarihi ile bozma ve direnme tarihlerinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesinin 5219 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki, Hukuk Genel Kurulu’nca verilen karar tarihinde ise söz konusu değişiklikle oluşan yeni hükmü yürürlüktedir.
Dolayısıyla, somut olayda Hukuk Genel Kurulu Kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunulmasının mümkün olup olmadığı konusundaki yapılacak değerlendirme; karar düzeltme sınırı konusunda bu tarihlerden hangisinde yürürlükte bulunan yasa hükmünün esas alınacağı yönünde yapılacak saptamaya bağlı olarak, farklı sonuçlara götürecektir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; 5219 sayılı Kanun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda daha önce değişiklik yapan çok sayıdaki Kanunlardan farklı olarak, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımamaktadır. Sadece, geçici 1.maddesinde “Bu Kanunla artırılan parasal sınırlar nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.” şeklinde, salt göreve ilişkin bir düzenleme yer almaktadır.
Bu noktada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu aynı yönlerde değiştiren önceki Kanunlardaki düzenlemeler ve özellikle bunların uygulamaya yönelik hükümleri hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.
8.5.1973 gün ve 1711 sayılı Kanun’un Geçici Maddesinde; değişikliklerin sayılan istisnalar dışında (Ki, temyiz ve karar düzeltme sınırına ilişkin düzenlemeler istisnalar arasında değildir) kural olarak, Kanunun yürürlük tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı belirtilmiş; böylece, yürürlük tarihinden önce açılmış olan davalarda temyiz ve karar düzeltme istemleri yönünden gözetilecek sınırın, dava tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmüne tabi olması benimsenmiştir.
16/7/1981 gün ve 2494 sayılı Kanun’un Geçici Maddesinde ise, temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Yine, 26/2/1985 gün ve 3156 sayılı Kanun’un Geçici Maddesi; getirdiği değişikliklerin Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalar da uygulanacağı yönündedir.
20/6/1996 gün ve 4146 sayılı Kanunun geçici maddesi ise, değiştirilen hükümlerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı kuralını taşımaktadır.
Görüldüğü üzere, temyiz ve karar düzeltme sınırında değişiklikler içeren daha önceki Kanun metinlerinde, değişikliklerin ne şekilde uygulanacağı yönünde açık hükümler bulunmakla birlikte, bu hükümler arasında bir paralellik yoktur.
Bu açıklamaların ortaya koyduğu sonuç şudur: Kanun koyucu, özellikle enflasyondan kaynaklanan nedenlerle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin hükümleri daha önce de bir çok defa değiştirmiş, ancak, bu değişikliklerle getirilen yeni sınırların derdest davalara etkisini düzenlerken, aynı ilkeleri benimsememiştir.
Dolayısıyla, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımayan 5219 sayılı Kanun’la ilgili değerlendirme yapılırken, benzer nitelikteki değişikliklere ilişkin olarak yukarıda sayılan önceki Kanunlarda yer alan düzenlemelerin, somut olay bakımından yorumlama ve sonuca varmada yardımcı nitelikte bir ölçüt olarak alınmasına olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan durum karşısında, bu yönün, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun genel yapısı, ruhu ve öngördüğü yargılama ilkeleri çerçevesinde, 5219 sayılı Kanun’un gerekçesi de dikkate alınarak, yargısal içtihatlarla açıklığa kavuşturulması gerektiği Hukuk Genel Kurulu’ndaki ön sorunla ilgili görüşme sırasında ittifakla benimsenmiş; görüşme bu çerçevede yapılmıştır.
Hemen ifade etmek gerekir ki, karar düzeltme ancak Yargıtay’ın temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlarına karşı tanınmış olan, temyiz yolunun devamı niteliğinde, kendine özgü bir kanun yoludur.
Temyiz edilemeyen kararlara karşı, temyiz yoluna gidilemeyeceği gibi, karar düzeltme yoluna da başvurulamaz.
Bir davada tarafların temyiz yada karar düzeltme yoluna başvurabilmeleri için, öncelikle o davanın usul hukuku kuralları çerçevesinde, temyizi olanaklı ve düzeltilmesi istenebilecek bir kararla sonuçlandırılmış olması gerekeceği çok açıktır. Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nun temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı kararın düzeltilmesini isteme hakkı, gerekçesi ve sonucu itibarıyla o hakka sahip tarafın/tarafların aleyhine sonuçlar doğuran ve usul hukuku kurallarının düzeltilmesine olanak tanıdığı bir kararın verildiği tarihte doğar. Davanın daha önceki aşamalarında böyle bir hak doğmuş olamayacağına göre; Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilip gidilemeyeceği belirlenirken, kararın düzeltilmesini isteme hakkının doğduğu (Yargıtay kararının verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen karar tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü karar düzeltme sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
Aynı şekilde, bir Mahkeme kararının temyiz edilebilirlik sınırı belirlenirken, Mahkeme kararının verildiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükmünün esas alınması gerektiğinde duraksamaya yer yoktur.
Öte yandan, 5219 Sayılı Kanun’un Genel Gerekçesinde yer alan “Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yagrıtay’ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır.” şeklindeki ifade de, Kanun koyucunun, günümüzün ekonomik koşullarının ve paranın satın alma gücünü gözeterek, miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında Yerel Mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetiminin dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir. Anılan Kanun yorumlanırken, Kanun Koyucunun bu amacı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Sonuç olarak, direnme kararları da dahil olmak üzere, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü esas alınmalıdır.
G- SOMUT OLAYA GÖRE ÖN SORUNUN DEĞERLENDİRMESİ:
Somut olayda, uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutar 988.963.210 TL. olup, karar düzeltme istemi Hukuk Genel Kurulu’nun 29/9/2004 günlü kararına yöneliktir. Söz konusu tarihte, 5219 sayılı Kanun’un karar düzeltme sınırını altı milyar TL. olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve eldeki davanın müddeabihi bu sınırın altında olduğuna göre, karar düzeltme yoluna başvurulması mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davalı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle davalı D… K…. vekilinin karar düzeltme dilekçesinin REDDİNE, 12.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.