YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/449
KARAR NO : 2005/529
KARAR TARİHİ : 28.09.2005
Mahkemesi : Menderes Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 30.12.2004
Sayısı : 799-995
Taraflar arasındaki “zilyetliğe dayalı tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Menderes Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 13.3.2003 gün ve 647-115 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 16.2.2004 gün ve 197-756 sayılı ilamı ile;
(… Davacılar vekili, dava dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı yaklaşık 50 dönüm taşınmazın imar – ihya ile kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle vekil edenleri adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine ve Orman İdaresi vekilleri, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, nitelik kaybı sebebiyle orman dışına çıkarılan yerlerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile kazanılmasının mümkün olamayacağı, ayrıca davacılar yararına kazanma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm,davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Önceki bozma kararında da açıklandığı üzere tescil konusu taşınmaz 3116 sayılı Orman Kanunu hükümleri uyarınca 1949 yılında yapılan orman kadastro çalışmaları sırasında Devlet ormanı olarak sınırlandırılmış, 1975 yılında 1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Orman Kanununun değişik 2. maddesi hükmü uyarınca bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle orman dışına çıkarılmıştır. Davacılar vekili, imar – ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Yerel bilirkişi ve tanıklar Aziz’in Bağı olarak bilinen dava konusu yer üzerinde dava tarihine kadar davacılar ve miras bırakanının 20 yıldan fazla süre ile zeytinlik, bağ ve zaman zaman tütün ve buğday ekmek suretiyle tarla olarak tasarruf ettiklerini bildirmişlerdir.
Az öncede açıklandığı üzere dava konusu taşınmaz 1949 yılında yapılan orman kadastro çalışmaları sırasında sınırlama içine alınmış ve daha sonra nitelik kaybı sebebiyle yetkili orman kadastro komisyonlarınca orman dışına çıkarılmıştır. Tescil konusu taşınmaz nitelik kaybı sebebiyle orman dışına çıkarıldığı 1975 yılına kadar 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi hükmü uyarınca orman sayılan bir yerdir. Ormanların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmesi, özel mülkiyet şeklinde tapuya tescil edilmesi mümkün olamaz. Nitelik kaybı sebebiyle orman dışına çıkarıldığı tarihten itibaren kazanılmaya elverişli bir taşınmaz durumunu kazanır. Bu sebeple Hazine lehine orman dışına çıkarılan bir yerin tapuya tescil edilmeden 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edilmesi halinde kazanılması mümkün olabilir. Mahkemece benimsenen bu yöne ilişkin gerekçe açıklanan nedenlerle yerinde değildir.
Somut olayda; tescil konusu taşınmazın 1975 yılından davacıların miras bırakanı S..in ölüm tarihi olan 1983 yılına kadar ve daha sonra da davacılar tarafından tasarruf edildiği bildirilmiş ise de, zilyetliğin başlangıcı, süreci ve niteliği gereği gibi araştırılmamıştır. Tanık ifadelerinden de açıkca anlaşılacağı üzere tescil konusu taşınmazın kök miras bırakan A..den oğlu S..’e, ondan da davacılara intikal ettiği ve tasarruf edildiği bildirilmiştir. Davada ileri sürülen edinme sebepleri ve taşınmazın niteliği gözönünde tutularak davacılar ve miras bırakanlarının bu yer üzerindeki zilyetliğinin başlangıcı, süreci ve niteliğinin taşınmaz başında yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve tanıklardan sorulması, zilyetliğin dava tarihine kadar kazanma süresine ulaşıp ulaşmadığının araştırılıp belirlenmesi, ondan sonra uyuşmazlık
hakkında hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
A-DAVACILARIN İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacılar vekili 29.11.1996 tarihli dava dilekçesiyle, davaya konu taşınmazın davacıların müşterek mûrisi S. E..’den kaldığını, S..’in ölüm tarihinin 1983 yılı olduğunu, o tarihten beri davacıların bağ ve zeytinlik olarak zilyet ve tasarrufları altında bulunduğunu, taşınmaz üzerindeki bağ zamanla kuruduğu için tütün ve arpa ekimi yaparak, malik sıfatıyla, iyiniyetle kullanageldiklerini, taşınmazın 1/2 oranında davacılar adlarına tesçiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B-DAVALILARIN CEVAPLARININ ÖZETİ: Davalı Hazine vekili cevap dilekçesiyle, dava konusu yerin tespit harici bırakılan yerlerden olduğunu, öncelikle kadastro tespiti sırasında niçin tespit dışı bırakıldığının araştırılması gerektiğini, davacıların taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıklarını, komşu taşınmaz kayıtlarının da araştırılması, mahalline uygulanması gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.
Davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi, oturumlara katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Davaya dahil edilen Orman Genel Müdürlüğü vekili, davanın reddini savunmuştur.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Yerel mahkemece; sav, savunmalar, andlı yerel bilirkişi ve davacı tanıklarının beyanları ile keşif sonucu görüş bildiren serbest orman mühendisi ve teknik bilirkişilerin rapor ve krokilerinden, taşınmazın 1949 yılında orman olduğu, davacıların kök miras bırakanı A..’in sağlığında, orman olan bu yerde bağ yaparak işgal ettiği, 1975’de 1744 sayılı Yasanın 2.maddesi uygulaması ile Hazine yararına orman sınırları dışına çıkarıldığı; A..’in oğlu S..’in aklî dengesi yerinde olmadığı için zilyetliği sürdürmeyip kesintiye uğrattığı, 1964’de yapılan tapulama çalışmalarında da o tarihte orman sınırları dışına çıkarılmadığından dolayı tesçil harici bırakıldığının anlaşıldığını; davacıların mûrisi Sait’in yaşarken zilyetliği sürdürmediği, 1975 yılından sonra zilyetliğin başlamadığı, orman sınırı dışına çıkarılmadan önceki zilyetliğin ise geçersiz olduğu vurgulanmak suretiyle, davacıların Sait’in öldüğü 1983 yılından sonraki zilyetliklerinin, davanın açılma tarihi olan 1996 yılında 20 yılını doldurmadığı kanıtlandığından, yararlarına zilyetlikle mülk edinme koşulları gerçekleşmediğinden davacıların davalarının reddine karar verilmiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ BOZMA VE DİRENME: Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarda yazılı gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkemece, dava konusu yerin 1744 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanun’un 2.maddesi uygulamasına göre orman dışına çıkarıldığı, kanun gereği bu çıkarmanın Hazine adına olabileceği; ancak, tapulu yerlere ilişkin çıkarmada ilgili tapu sahibi lehine tapu tesis edildiği, bu nedenle dava konusu yerin zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığı, Hazine adına tapulu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
E-GEREKÇE: Bir yerin orman olup olmadığı Orman Kanunu hükümlerine göre belirlenir.Ormanın tanımı 6831 sayılı Orman Kanunu m.1/1’de yapılmıştır. Buna göre “Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.”
Doktrin ve uygulamada, orman alanlarının belirlenmesinde; orman kadastrosu görmüş yerler ve orman kadastrosu görmemiş yerler ile orman sınırları dışına çıkarılmış yerler ayrımı yapılmaktadır.
Orman Kadastrosu tamamlanan ve kesinleşen yerlerde, bu kadastroya ilişkin harita ve tutanak taşınmaza uygulanır.Bu uygulamada söz konusu taşınmaz, harita ve tutanakların kapsamında kaldığı takdirde orman sayılır ve özel mülkiyete konu olmaz.Bu nedenle,orman sınırları dışına çıkarılmayan bir yerde, üzerinde orman bulunsun veya bulunmasın, mülkiyet iktisabını sağlayacak, haklı zilyetliğin kurulması mümkün değildir; Gerçekten, Orman Kanunu’nun 1.maddesine göre, daha önce orman örtüsü taşıyan, bu niteliği itibarıyla orman sayılan yerler, bugün üzerinde orman sayılan ağaç ve ağaççık toplulukları bulunmasa bile orman alanı işlemi görür ve özel mülkiyete elverişli olmayan taşınmazlar arasında yer alır.
Orman kadastrosu görmeyen yerlerde, bir yerin orman alanları içerisinde kalıp kalmadığı ve söz konusu taşınmazın orman sayılıp sayılmayacağı hakimin tayin edeceği bilirkişi tarafından tespit edilir. Hakim bilirkişi raporuna göre hüküm kurar.
Orman sınırları dışına çıkarma ile ilgili ilk çalışmalar 1961 Anayasası döneminde yapılmıştır. 1961 Anayasasının 131.maddesi kabul edilmiştir.
1961’deki şekli ile Anayasa’nın 131.maddesi aynen şöyledir:
“b) Ormanların korunması ve geliştirilmesi,
Devlet, ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır.Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.
Devlet ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir. Devlet ormanlarının mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi özel kişilere devronulamaz. Bu ormanlar zamanaşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
Ormanlar içinde veya hemen yakınında oturan halkın kalkındırılması ve ormanı koruma bakımından gerekirse, başka yere yerleştirilmesi kanunla düzenlenir.
Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.
Orman suçları için genel af çıkarılamaz; ormanların tahribine yol açacak hiçbir siyasi propaganda yapılamaz.”
1961 Anayasası 1970 yılında 1255 sayılı Kanunla değişikliğe uğramış ve önemli bir değişiklik olarak ilk defa belli şartlarda Devlet ormanlarından çıkarılmaya imkân getirilmiştir.
Anayasa’nın değişik 131.maddesi de şöyledir:
“b)Ormanların ve orman köylüsünün korunması, ormanların geliştirilmesi,
Devlet, ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunlar koyar ve tedbirleri alır.Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir.Devlet ormanlarının mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi özel kişilere devrolunamaz. Bu ormanlar, zamanaşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlar içinde veya hemen yakınında oturan halkın kalkındırılması ve ormanı koruma bakımından, ormanın gözetilmesinde ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliği yapmasını sağlayıcı tedbirler ve gereken hallerde başka yere yerleştirme kanunla düzenlenir.
Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvalık, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamaz.Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.
Ormanların tahrip edilmesine yol açan hiçbir siyasi propaganda yapılamaz.”
1961 Anayasasının 131 nci maddesi 1970 yılında değişikliğe uğrayıp belli tarih öncesi itibariyle orman vasfını kaybeden yerlerin orman sınırları dışına çıkarılmasına olanak sağlayınca, uygulama kanunu olan 6831 sayılı Orman Kanununun 2.maddesi 1973 tarih 1744 sayılı Kanun’a aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Madde 2: 15.10.1961 gününden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden;
a)Su ve toprak rejimine zarar vermeyen, orman bütünlüğünü bozmayan, tarla, bağ, meyvalık, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (antepfıstığı) gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan yerler ile otlak, kışlak ve yaylak haline gelmiş yerler,
b)Şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim sahaları,
Orman sınırları dışına çıkarılır.
Evvelce sınırlaması yapılmış ve fakat yukarıdaki fıkra hükümlerine uymadığı Orman Bakanlığınca veya vaki müracaatlar üzerine anlaşılan sınırlamaların düzeltilmesi bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç on yıl içinde orman kadastrosu komisyonlarınca yapılır.Bu düzeltme sonucu orman sınırları dışına çıkarılacak yer, sınırlaması itirazsız kesinleşmiş tapulu arazi ise mülkiyeti tekrar tapu sahiplerine intikal eder.
Yeniden yapılacak orman kadastrolarında da bu madde hükümleri uygulanır.
Geçici 1 nci maddeye göre bildirilecek gerekçeli mütalaalarda, bu maddede yazılı hükümleri uygulamaya Orman Bakanlığı yetkilidir.
Bu madde hükümleri yanan orman sahalarında hiçbir suretle uygulanamaz.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin şekil ve esaslar kanun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 6 ay içinde yürürlüğe konulacak tüzükle belli edilir.
Daha sonra bu konudaki uygulamalar, 2896 sayılı Kanun ve 3302 sayılı Kanunlarla devam etmiştir.
Orman sınırı dışına çıkartma tarihinden itibaren, daha önceden zaten taşınmaz üzerinde zilyet olan kimselerin, söz konusu işlem ile birlikte zilyetlikleri yirmi yılı doldurduğu takdirde, kazandırıcı zamanaşımıyla iktisapları gündeme gelmektedir.Bunun için Hazinenin söz konusu süre içinde sessiz kalması yani itiraz etmemesi ve yirmi yıllık sürenin dolması yeterlidir. Gerçekten de orman sınırı dışına çıkarılan taşınmaz, orman sınırı dışına çıkarma işlemi ile Hazinenin tesçil talebinde bulunup, adına tesçil edildiği tarih arasında zilyetlikle iktisaba elverişli tapusuz bir yerdir.Hazine adına tesçil edilmeyen yer bir kamu hizmetine de tahsis edilmemiş ise, sınırlandırma tarihinden itibaren, çekişmesiz ve aralıksız malik sıfatıyla zilyetliğin yirmi yıla tamamlanması halinde, zamanaşımı yoluyla iktisap edilebilir.
Ancak, sınırlandırma işleminden önceki zilyetlik hesaba katılmaz. Çünkü, orman sınırı dışına çıkarma işleminden önce taşınmaz orman sayılmaktadır.Bu nedenle taşınmazın orman niteliğini kaybetmiş olmasına rağmen, henüz orman sınırı dışına çıkarma işlemi yapılmamışsa, yine orman sayılmaktadır.
Somut olayda uyuşmazlık, orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazın zilyetlikle iktisap edilip edilemeyeceği; edilebilir ise zilyetlikle iktisap koşullarının davacılar yararına gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede ilk orman tahdidi 3116 sayılı Kanuna göre 1949 yılında gerçekleştirilmiştir. Belirtilen tarihte dava konusu taşınmaz, orman sınırı içerisinde kalmış, 1964 yılında yapılan tapulama tespiti sırasında orman tahdit sınırı içinde kaldığından tespit harici bırakılmıştır. Daha sonra nitelik kaybı sebebiyle 6831 sayılı Kanunun 2.maddesinde, 1744 sayılı Kanunla yapılan değişiklik uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılmış, böylelikle bu tarihten itibaren, Hazine adına tapuya bağlanmadığı için zilyetlikle iktisap edilebilir taşınmaz durumuna gelmiştir.
Orman olduğu sürece taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğe değer verilemez.
Taşınmazın orman sınırı dışına çıkarıldığı 1975 yılından itibaren 1983 de ölümüne kadar mûris Sait; bu tarihten sonra da davacılar tarafından kullanıldığı bilirkişi ve tanıklarca soyut olarak ifade edilmiştir. Soyut nitelikteki bilirkişi ve tanık beyanları bir değer taşımaz.Bu nedenle taşınmaz üzerinde yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişi ve tanıklardan, zilyetliğin başlangıcı, süresi ve niteliği konusunda yer ve zamana dayalı bilgiler alınması;özellikle akıl hastası olduğu öne sürülen Sait’in (veya onun adına bir yakınının) taşınmaz üzerindeki zilyetliği sürdürüp sürdürmediğinin araştırılması, davacılar yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluşup oluşmadığının bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanması, uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi gerektir.
O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28.9.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.