YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/409
KARAR NO : 2005/413
KARAR TARİHİ : 29.06.2005
Mahkemesi
:
Mersin İş Mahkemesi
Günü
:
7.4.2005
Sayısı
:
67-343
Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.02.2004 gün ve 2002/1195-2004/82 sayılı kararın incelenmesi davalı işveren ve SSK vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesinin 29.11.2004 gün ve 2004/6639-10258 sayılı ilamı ile;
(…Dava 1.1.1994-1.11.2002 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve Kuruma kayıt ve tescil edilmeyen çalışmaların tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, istek bir kısım tanık sözlerine dayanılarak aynen hüküm altına alınmıştır.Tanık beyanları aynı doğrultuda olmayıp çelişkilidir.
Öte yandan, ifadeleri hükme dayanak alınan tanıklar davacıyla birlikte çalışan ve kayıtlara geçmiş kişiler olmadığı gibi, aynı çevrede benzer işi yapan başka işverenlerin çalıştırdığı ve bordrolara geçmiş kimselerde değildir. Bu bakımdan tanık sözleri çalışma olgusu yönünden somut olgulara dayanmamakta soyut düzeyde kalmaktadır. Giderek, tanık sözlerinin inandırıcı güç ve nitelikte olduğu söylenemez. Ayrıca tesbiti istenilen süreler çok öncelere ilişkin bulunduğundan tanıkların bu sürelerle ilgili bilgileri bu güne değin eksiksiz olarak hafızalarında korumaları da hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun düşmez.
Yapılacak iş, davanın nitelikçe kamu düzenine ilişkin olduğu gözönünde tutularak davacı ile birlikte çalışan ve işverenin SSK”na vermiş olduğu dönem bordrolarında kayıtlı kişiler ve olmadığı takdirde benzer işi yapan komşu işverenlerin aynı şekilde kayıtlarına geçmiş kimselerin tesbit edilerek anılan kişilerin bilgilerine başvurulmak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir. H.G.K.’nun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555, 5.2.2003 gün 2003/21-35-64, 15.10.2003 gün 2003/21-634-572, 3.11.2004 gün 2004/21-480-579 ve 2004/21-479-578, 10.11.2004 gün 2004/21-538 ve 1.12.2004 gün 2004/21-629, 3.12.2003 gün ve 2003/710 E-714 K. sayılı kararları da aynı yöndedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı işveren vekili ve Davalı SSK vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı, sigortalı hizmetin tespiti istemine ilişkindir.
İşçilik haklarına dayalı alacak ve tazminat taleplerin tefrikle başka dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
A.Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili 05.11.2002 tarihli dava dilekçesinde; Müvekkilinin 1.1.1994 tarihinden itibaren davalıya ait özel ana okullarında yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak asgari ücretle çalışmaya başlayıp, işten çıkarılış tarihi olan 01.11.2002 tarihine kadar bu işi yaptığını, işverenden kendisini sigortalı yapmasını isteyen davacının bu nedenle işten çıkarıldığını, asgari ücret ile çalışan davacıya fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, haksız işten çıkarıldığı halde işçilik haklarının da ödenmediğini, ifadeyle, fazlaya dair haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik iş akdinin bozulduğu tarihten itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte 1.500.000.000. TL.kıdem tazminatının, 150.000.000.TL.ödenmeyen fazla mesai ücretlerinin, davalı işverenden tahsilini; müvekkilinin SSK ya bildirilmeyen çalışmalarının ve davalı işyerinde 11.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında sürekli çalıştığının tesbitini ve bunun diğer çalışmalarıyla birleştirilmesini, istemiş; hizmet tespiti talebi diğer taleplerinden ayrılarak sonuçlandırılmıştır.
B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti:
a) Davalı işveren Rozelin Hara vekili cevabında:öncelikle hizmet tespiti taleplerinin diğer taleplerden ayrılarak davanın görülmesi gerektiğini, işyerinin çocuk kreşi olduğunu, davacının işyerinde sürekli çalışan bir kişi olmadığını, işin yoğun olduğu zamanlarda ayda bir ya da iki kez temizlikçi olarak çağrıldığını, süreklilik arz etmediğini, sigortalı işçi kapsamında olmadığını, ayrıca davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde de açılmadığını, hafta sonları ve Temmuz –Ağustos aylarında da işyerinde çalışma olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
b) Davalı SSK vekili cevabında;davacının sigorta kaydı olmadığı gibi, diğer davalıya ait işyerinde geçen bir çalışmasına da rastlanmadığını, davacının davasını ispat etmesi gerektiğini, ayrıca her iki davanın ayrılarak görülmesini , davanın reddini savunmuştur.
C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel Mahkeme: “Davacı ile davalıların bildirdikleri kanıtların toplandığı, anlaşmazlığın davacının davalı işyerinde 1.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında çalışıp çalışmadığı ve işçilik haklarının ödenip ödenmediği noktasında olduğu, delillere göre davacının davalı işyerinde, 1.1.1994 ile 1.11 .2002 tarihleri arasında Temmuz ile Ağustos ayları hariç kesintisiz asgari ücret ile çalıştığı, bu durumun tanık anlatımı, sigorta dosyası, işyeri dosyası ile doğrulandığı, alacak ile tazminat isteminin, hizmet tespitinden tefrik edildiği “Gerekçesiyle hizmet tespiti davasından alacak ile tazminat davasının tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine, hizmet tesbiti davasında davacının 01.01.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında her yıl Temmuz ve Ağustos ayları hariç diğer aylarda asgari ücret ile sürekli çalıştığının tesbitine, diğer hizmetleri ile birleştirilmesine, karar vermiştir.
D-Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme:
Davalı işveren ve SSK vekillerince hüküm temyiz edilmiş;
Özel Dairece; yapılan inceleme ve araştırmanın çalışma olgusunu kabule yeterli olmadığı ifade edilerek, araştırmaya yönelik olarak hüküm bozulmuştur.
Bozma sonrası 07.04.2005 tarihli celsede; Davacı vekili bozmaya karşı: “vekil edenimin iş arkadaşlarını dinlettim. Ayrıca işyeri komşularını da dinlettim. Ev komşularını dinlettim. Dosyaya işyerinde çekilmiş fotoğrafları sundum. Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin bozma kararına katılmıyorum, deliller toplanmıştır.Mahkemenizin verdiği karar doğrudur bu kararda direnilmesini istiyorum” ;
Davalı işveren vekili: “Bozma ilamına uyulsun, davacı vekili Yargıtay’ın aradığı nitelikte tanıklarının dinlendiğini beyan etmektedir. Yargıtay bozması da bu şekildedir.. Dolayısı ile açılan davanın bozmaya uyularak reddine karar verilmesini istiyoruz” ;
SSK vekili: “Bozmaya uyulmasını davanın reddine karar verilmesini istiyoruz ” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Davacı vekili söz alarak, “ işyerinin civarında sokak olduğu için hepsi evdir ileride bir işyeri açıldı ama vekil edenim girdikten sonra yeni açılan rakip bir kreştir. Yargıtay bordro tanıklarının dinlenmesini istiyor ancak işveren istediği kişileri bordroda gösterir istemediğini göstermez. Bordroda gösterdiği kişiler de işveren aleyhine tanıklık yapamaz. Bu bakımdan direnilmesini istiyoruz” demiştir.
Mahkemece; “Davacı, davalı işyerinde 1.1.1994 ile 1.11.2002 tarihleri arasında Temmuz ile Ağustos ayları hariç kesintisiz asgari ücret ile çalışmıştır. Bu çalışma, tanık anlatımı, sigorta dosyası, işyeri dosyası ile doğrulanmıştır. Alacak ile tazminat istemi hizmet tesbitinden tefrik edilmiştir.Dosya incelendiğinde, işyerinde çalışan kişiler de dinlenmiştir. İşyerinin civarında başkaca işyeri mevcut değildir. Genelde mahkememizde geçen dosyalarda da görüleceği gibi çalışan kişilerin sigortaları tam gösterilmemektedir. Bu dosyada mahkemece yapılacak bir işlem kalmamıştır. Alacak ve tazminat davası hizmet tesbiti davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmiştir. Mahkememizin 2002/1195 esasında kayıtlı dosyasında verilen kararımız doğrudur. Yargıtay’ıın bozma ilamı yerinde değildir.”Gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü davalı işveren ve SSK vekilleri temyize getirmektedir.
E- Gerekçe:
Dava, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesine dayalı, sigortalı hizmetin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalılardan işveren yanında yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak 01.01.1994 -01.11.2002 tarihleri arasında sigorta kayıtlarına geçirilmeden çalıştırıldığını, bu sürede davacının davalı işyerinde sürekli çalıştığının tespitini istemiş; işveren ve SSK. kayıtlarında davacının yer almadığı ancak tanık beyanları ile çalışmasının sabit olduğu mahkemece kabul edilmiş; hüküm Özel Dairece araştırmaya yönelik olarak bozulmuştur. Mahkeme tüm delilleri topladığını, davanın kabulü kararının yerinde olduğunu ifadeyle önceki kararında direnmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;araştırmanın hükme yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/10 maddesinin irdelenmesinde ve hukuki niteliği ile ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar vardır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/10 maddesinde;
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır”
hükmü yer almaktadır.
Sosyal Sigorta sistemimizde işverenlerin, prim ve vergi ödememek veya başka nedenlerle, çalıştırmış oldukları kişileri kuruma ya hiç bildirmedikleri yada çalışmalarını eksik bildirdikleri olgusu göz önüne alınarak yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye gidilmiş ve yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları hususu kurumca tespit edilemeyen sigortalılara mahkemeye başvurarak hizmetlerini ispatlama olanağı getirilmiştir.
1982 Anayasasının 12.maddesine göre;
“Herkes kişiliğine bağlı,dokunulmaz devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
60.maddede ise;
“Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir”
hükmüne yer verilmiştir.
Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı dokunulmaz ve vazgeçilemez bir hak olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 6.maddesinde de, bu ilke aynen benimsenerek,çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olduğu,bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği, sözleşmelere sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamayacağı belirtilmiştir. Bu haliyle sigortalı olmak, kişi bakımından sadece bir hak olmayıp aynı zamanda bir yükümlülüktür.
Bu nedenle, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında hakimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir.Zira, sigortalı tarafından hizmet tespiti davasının açılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu bir çalışma ilişkisinden haberdar olacak gerektiğinde müfettiş incelemesi yaparak resen prim tahakkuk ettirip, tahsil edecektir.Dolayısıyla, hizmet tespiti davaları kurumun hak alanını da doğrudan ilgilendirmektedir.
Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır.
Bu tür davalarda, öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren, tarafından verilip verilmediği, ya da çalıştıklarının kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır.
Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanunun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır.
Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmanın konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 288. maddesinde yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı 506 sayılı Kanunun 3B ve D maddelerinde olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır.
Bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı, ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.
Hizmet tespiti davalarının hukuki niteliği ve ispat şekline ilişkin ilkeler böylece ortaya konulduktan sonra, somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde;
Davacının, çalıştığını ancak çalışmasının kuruma bildirilmediğini iddia ettiği davalı işveren Roselin Hara’ya ait işyeri, Sosyal Sigortalar Kurumuna 23.09.1991 tarihinde verilen işyeri bildirgesinde “Rozelin Hara Çocuk Kulübü” olarak bildirilmiş olup, işyerinin sigortalı çalışmaya başlama tarihi 25.08.1991’dir.
Davacının ise gerek işyeri kayıtlarında gerekse Sosyal Sigortalar Kurumu kayıtlarında kaydına rastlanmadığı yazışmalara verilen cevaplar ile belirgindir.
Böylece davacının çalışmasına ilişkin belgelerin, işveren tarafından kuruma verilmediği, çalıştığının da kurumca tespit edilmediği açıktır. Davalıya ait işyeri ise çalışıldığı iddia edilen dönemde gerçekten vardır ve 506 sayılı Kanun kapsamında olup, kuruma kayıtlıdır.
Bu yasal koşullar oluşmakla geriye çalışma olgusunun varlığının ve ardından da çalışma süresi, işin niteliği, alınan ücret vs. hususların tespiti kalmaktadır.
Yukarıda da açıkça vurgulandığı üzere; çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilir.
Davacı , davalıya ait anaokulu, davalının beyanına göre kreş, kurum kayıtlarına göre Çocuk Kulübü işyerinde yardımcı öğretmen ve sınıf annesi olarak 01.01.1994 -01.11.2002 tarihleri arasında çalıştığı iddiasındadır. Davalıya ait Çocuk Kulübü işyeri Milli Eğitim Bakanlığı izniyle kurulan ancak Sosyal Hizmetler Kurumunun denetiminde bağımsız çalışan özel bir işyeridir. Davacının işyerinde çalıştırıldığını iddia ettiği ve “yardımcı öğretmen- sınıf anneliği” olarak adlandırdığı iş öğretmen statüsünü değil niteliği itibariyle öğretmene yardımcı olmayı, çocukların ve bulundukları ortamın bakım ve temizliğinden sorumlu olmayı ifade eden hizmetli statüsünü göstermektedir.
İşin ve işyerinin nitelikleri gözetildiğinde davacının, Sosyal Hizmetler Kurumu veya Milli Eğitim Bakanlığı kayıtlarında “öğretmen” sıfatıyla yer alması olanaklı değildir. Zaten davacının bu yönde bir iddiası da bulunmamakta; sınıf annesi, yardımcı öğretmen olduğunu ifade etmektedir.
Davacı yanca, çalışma olgusunu ispata yönelik olarak tanıklar bildirilmiş; ayrıca işyerinde işverenle, çocuklarla ve diğer çalışanlarla birlikte çektirilen değişik zamanlara ait fotoğraflar ibraz edilmiştir.
Aynı işyerinde çalıştıklarını ifade eden davacı tanığı F..S. , aynı zamanda davalının da tanığı olan Z.Ç. ve davalı tanığı A. D. davacının çalışma olgusunu açık bir dille ifade etmişlerdir. Diğer tanıkların beyanları da bunları tamamlar niteliktedir.
Davalı işveren savunmasında davacının işyerine ayda bir ya da iki defa temizlik için geldiğini, sürekli çalışmadığını ve sigortalı işçi statüsünde olmadığını ifade etmiştir.
Bu açıklama tevil yolu ile davacının işyeri ile bağlantısını ikrar olup; resimler ve tanık beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde davacının davalı işveren yanında sürekli ve ücreti karşılığında çalıştığı olgusu belirgindir.
Davacının yaptığı iş, sektörde bakıcı anne, öğretmen yardımcısı, yardımcı öğretmen, sınıf annesi, hizmetli, hademe gibi tabirlerle ifade olunan; niteliği itibariyle de çocukların ve bulundukları ortam ile kullanılan eşyaların gün içerisinde temizlik ve bakım hizmetlerini içeren bir iştir.
Şu durumda mahkemenin davacının davalı işveren yanında çalışma olgusunun varlığını kabulünde bir isabetsizlik ; usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Ne var ki, çalışma süresinin ve ücretin tespitine yönelik olarak mahkemece yapılan inceleme hükme yeterli değildir.
Mahkemece; çalışmanın başlangıç ve bitiş tarihleri, kesintili mi sürekli mi olduğu ve alınan ücret konularında tanıklar yeniden dinlenmeli, dinlenen tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, işyerinin kuruma bildirdiği diğer çalışanların tespiti yoluna gidilmeli, ayrıca SSK tarafından eldeki davanın açılmasından önce veya sonra bu işyerinde yapılmış denetimler olup olmadığı, çalışan sayısının tam olarak tespit edilip edilmediği araştırılmalı, hatta davalı yanca da tanık olarak gösterilen aynı işyerinde çalıştığını ifade eden Z. Ç., A. D..simli tanıklar ile aynı işyerinde davacı ile beraber çalıştığını ifade eden davacı tanığı F.. Se..isimli tanığın işyeri ve SSK kayıtlarında yer alıp almadıklarının da tespiti, gerektiğinde ve mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma süresi böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun 288. maddesinde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı ; buna göre kurum kayıtlarına alınmayan sigortalı hizmet süresinin tespiti yoluna gidilmelidir.
Sonuçta ; Mahkemenin, davacının davalıya ait işyerinde çalıştığı olgusunu kabulü yerinde ise de çalışma süresi, çalışmanın kesintili mi sürekli mi olduğu ve ücretin tespitine yönelik araştırma ve incelemesi hükme yeterli bulunmamış; yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davalı işveren vekili ile SSK vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının işverene geri verilmesine 29.06.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.