Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/402 E. 2005/460 K. 13.07.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/402
KARAR NO : 2005/460
KARAR TARİHİ : 13.07.2005

Mahkemesi

:

Selçuk Kadastro Mahkemesi

Günü

:

8.9.2004

Sayısı

:

1-2

Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Selçuk Kadastro Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.09.2002 gün ve 1944/1-2002/6 sayılı kararın incelenmesi Orman Yönetimi ve Hazine tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 3.04.2003 gün ve 2003/516-2568 sayılı ilamı ile;
(…Kadastro sırasında S.., A… Çiftliği mevkii 7…. parsel sayılı, tarla nitelikli taşınmaz Temmuz 1939 tarih, … sıra numaralı tapu kaydı ve …. tahrir numaralı vergi kaydıyla D.. B.. , F… S… , E… K.. , S… P.. , F… A.. , K.. S… ve H.. D…, aynı yer 7810 parsel sayılı tarla nitelikli taşınmaz, … parsele uygulanan tapu ve vergi kaydı miktar fazlası olarak, aynı yer 7811 parsel sayılı tarla nitelikli taşınmaz ise, 1938 kadastrosu dışında olduğu, 7809 parsel tespit malikleri tarafından ormandan açıldığı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilemeyeceğinden söz edilerek Hazine adına tespit edilmişlerdir. Kadastro komisyonunca bu taşınmazların belirlenen orman sınırı içinde kaldığından tespitlerin iptaline ve orman sınırları içinde ipkasına karar verilmiş (01.11.1976), yukarıda adları geçen gerçek kişilerin itirazları reddedilmiş, K… , F… , M… S.. , E… K.. , F… A.. , S… P… , A… Ö… , D… B… , E… S… ve H… D… taşınmazların Temmuz 1939 tarih ve … sıra numaralı tapu kaydı kapsamında bulunduğu, adlarına tapuya tescili iddiasıyla dava açmışlar; Hazine, taşınmazların zilyetlikle kazanılamayacağı, tutunulan tapu kaydı kapsamı dışında bulunduğu iddiasıyla davaya katılmıştır. Mahkemece, davacı gerçek kişilerin davasının kabulüne, Hazinenin davasının reddine, çekişmeli parsellerin müştereken davacı gerçek kişiler adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tespit tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır.
Resmi belgelerin uygulanmasına dayalı araştırma inceleme ve keşif sonucu düzenlenen 28.9.1994 tarihli uzman bilirkişi kurulu raporuyla çekişmeli taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğu, çekişmeli 7809 parselin davacı tarafın tutunduğu Temmuz 1938 tarih … sıra numaralı tapu kaydı ve 941 tahrir numaralı vergi kaydı kapsamında kaldığı, 7… ve 7… parseller yönünden ise davacılar ve murisleri yönünden kazandırıcı zamanaşımı yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle gerçek kişilerin davasının kabulüne karar verilmiştir.
Davacı tarafın tutunduğu Temmuz 1938 tarih 18 sıra numaralı tapu kaydının geldiği, R… Mahallesi A… mevkiinde kain, K. Evvel 1306 tarih 26 sıra numaralı sicilde, 6000 dönüm yüzölçümündeki Maa müştemilat bir kıta çiftliğin nısıf hissesi F… İ… E… beyninden H… M… M… E… adına kayıtlı olup, Hududu: “Kuşadası ahalisinden Malüm A.. K… tarlaları ve sarnıçlı kahbazen ve kaymacık kayanın denize müntehi ve dalyan civarında kain mahindras, K… K… koyun ağılı civarında vakii azmaklar ve Kuşadasına giden çorak yolu ve sıra inler ve kızılca gedik ile A… Deresine müntehi ve değirmen başı ve A… Gediği ve Küçük Bahçede vaki ceryan eden sular” şeklindedir. Tapu kaydı T. Sani 1308 Daimi 29 ve T. Sani 1326 tarih 14 sıra numarasında birisi 5000 dönüm biriside 1000 dönüm olmak üzere iki parçaya ayrılmış, hudutları: Kuşadası ahalisinden M… K… tarlaları ve sarnıçlı kahve bazen ve kaymacık kayasından denize müntehi ve dalyan civarında kain Main Dras, bazan keçikarının koyun ağılı civarında vakii azmaklar ve Kuşadasına giden çorak yolu ve sıra inler ve Kızılca Gedik ile Arap deresine müntehi ve Değirmen Başı ve Arvalya gediği ve Küçük Bahçede vaki ceryan eden sular ve ciniviz kalesinin tepesi ve Kapuluya giden yol ve A… giden yolun hizasındaki küçük çağlık tepesi ve dere yolu ve bu yoldan ciniviz harabeleri ve ciniviz mezarı ve Karakaya yolu ve çağlıklı tepeleri ve kilise yokuşu ve akar su ve Kapulu Deresi ve Arvalyaya giden yol” olan T. Sani 1308 Daimi … sıra numaralı tapu kaydı, Mart 1312 tarih 2 sıra numarasında yine ifrazen 4633 dönüm yüzölçümü ile “D: Değirmenbaşı ve Kızılca Gedik ile Arap Deresine müntehi ve sıra inler, B: Dalyan civarında kain Main Dras ve sarnıçlı kahve bazen ve kaymacık kayasından denize müntehi, Kuşadası ahalisinden Malümünesami Kesanın tarlaları, K: Keçikarının Koyun ağılı civarında vakii azmaklar ve Kuşadasına giden çorak yolu ve A… gediği ve, G: Küçük Bahçede vaki ceryan eden sular ve A… gediği ile mahdut ise de, D: Ciniviz Kalesinin tepesi ve karar Kapulu ve Ciniviz Mezarlıği, B: Karaçağlık ve Arvalyaya giden yol dere ve yol K: Çağlıklı tepesi, G: Kapulu Deresi ve Kapulu yolu ile mahdut arazi ile, D: M… O… hafrettiği mahallin tiyatro harebesi dahil olduğu halde Bodrumdan Ayasuluğa giden yoldan haladi kapuya 90 metre mesafede bulunduğu, B: A A… gölü olup ayni gölün ittisalindeki tarik hariç olduğu halde, K: Bodrum tariki garbeniden H… M… z…. E… tarlalarına tahminen 100 metre mesafede bulunduğu, G: Bülbül dağı eteği ile mahdut olarak Fransa Devleti Tebasından Madam M… M… ile Avusturya Devleti Tebasından Mösyö O… T… eyledikleri arazi ile çiftliği mezkürün sahabu zikir hududu dahilinde bulunduğu” şeklinde anlatılan sınırlar ile H.. M… z.. M… E.. adına oluşmuştur. T. Sani 1339 tarih 3 sıra numaralı sicilde sınırlar kısmen aynı kalmak üzere kısmen değiştirilerek, 36000 dönüm yüzölçümüyle, M… Z… H… Beyin ölümü üzerine Şeriye Mahkemesinin taksim kararı ve intikaller ile Payları belirtilerek M.. H.. ve müşterekleri adına oluşmuş, Mart 1926 tarih 1 ila 24, 26 ila 30, 36 ila 96, ve 125 ila 127 sıra numarasında ifrazen bir çok tapu kaydı oluşmuş, davacı tarafın tutunduğu tapunun geldiği, Mart 1926 tarih 26 sıra numaralı sicilde, A…Mevkiinde, M.. ve H… Bey zevcesi N… Hanım adına, 28 dönüm yüzölçümünde, Aşalık tarla kaydı olup, sınırları dört tarafı dağ ile çevrili şeklindedir. Davacı tarafın tutunduğu 941 hesap numaralı ve 1456 tahrir numaralı vergi kaydı ise Eroğlu mevkiinde 2 hektarlık sınırı “dört tarafı Faruk Dağı”şeklindeki M… S… adınadır.
1938 yılında Selçuk İlçesi A… Çiftliğinin arazi kadastrosu yapılmış, tutunulan tapu kaydının geldiği, 6000 dönümlük kök tapunun sınırlarına itibar edilerek, bu tapu kaydının 108 adet parseli kapsadığı saptanmış ve diğer bir kısım tapu kaydı sahiplerinin bir kısım yerlerin daha arazi kadastrosu ile tapu kayıtlarının oluşturulması istemi 20.04.1938 tarihli komisyon kararı ile red edilmiş, tapu kaydı kapsamında kalmamakla birlikte, iyi niyetle zilyet edilen bir kısım yerlerin daha, tasarruf edenleri adına tapuya tescili gerektiğine değinilmiştir. A… Çiftliğinin tamamlanamayan kadastrosu nedeniyle, 2613 Sayılı Yasa hükümlerine göre, 1973 yılında yeniden arazi kadastro çalışmaları başlatılmış, 1938 tarihli arazi kadastrosu ve 1938 tarihli komisyon kararının çelişkilerle dolu olduğu anlatıldıktan sonra 36000 dönümlük yüzölçümü ve sınırları itibariyle oluşturulan tapu kayıtlarının uygulanabilir nitelikte olduğu kabul edilerek, bu sicilden ifraz yolu ile gelen tapu kayıtları birçok parselin kadastro tesbitine esas alınmıştır.
Mahkemece, davacı tarafın tutunduğu tapu kaydının ve vergi kaydının, 7… parsele uyduğu kabul edilmiş ise de, 6000 dönümlük kök çiftlik tapusunun kapsadığı alanın 1938 yılında komisyonca belirlendiği, çekişmeli taşınmazların bulunduğu mevkiin, 1938 yılında belirlenen (108 adet parsel şeklinde) bu alanın dışında kaldığı, sonraki miktar ve sınır değişikliklerinin geçerli bir hukuki nedene dayanmadığı gibi Orman Yönetimi ve Hazineyi bağlayan yanlarının olmadığı, çekişmeli taşınmazların etrafının yönetimce ağaçlandırma suretiyle oluşturulan çam ormanı, makilik ve taşlık olduğu, bu alanların idari ve teknik gerekçelerle belirlenen orman sınırları içinde kaldığı, dört yönü F.. Dağı okuyan vergi kaydıyla dört yönü dağ okuyan tapu kaydının etrafı orman ile çevrili her orman içi açıklığa uyabileceği, bu haliyle çekişmeli taşınmazlardan her hangi birini kapsadığının söylenemeyeceği, mahallinde yapılan keşiflerde ziraat uzmanı ve orman mühendisi bilirkişi raporlarında çekişmeli taşınmazların üzerinde makilik alanlarda her zaman çok sayıda karşılaşılması muhtemel ahlat, armut ve zeytin ağaçlarının meyve ağacı olarak kabul edilip, yerel bilirkişi ve tanıkların bu yerlerin tarım alanı olarak kullanıldığına ilişkin soyut ifadelerine dayanarak taşınmazların ziraat alanı olarak kullanıldığı, son 10-15 yıldır tarımda kullanılmadığının bildirildiği, taşınmazların tarım alanı olarak kullanıldığına ilişkin hiçbir teknik bulgu saptamadıkları, taşınmazların içindeki meyve ağacı olarak bildirdikleri, aslında her makilik alanda çokça bulunabilecek türden ağaçların yaşlarının dahi etrafındaki ağaçlandırma ile oluşturulan çam ormanının yaşından daha genç olduğu, taşınmaz üzerinde orman mühendisi bilirkişinin ve harita mühendisi bilirkişinin memleket haritasında işaretlendikleri yerlerin, etrafı orman alanları ve yüksek eğimli maki karakterindeki orman alanları ile çevrili olduğu, tarımda kullanıldığına dair hiçbir işaret ve sembol olmadığı, dosya içinde mevcut fotoğraflarının da çekişmeli taşınmazların etrafındaki orman alanları ile bütünlük arz eden, bakir çayırlık şeklindeki orman içi açıklığı görüntüsü verdiği anlaşılmaktadır. Davacı tarafın bilgi ve görgüye dayalı tanık anlatımları ile saptanan kullanım şekli hayvan otlağıdır, hayvan otlatmak suretiyle kullanımın taşınmazın ekonomik amacına uygun olmadığı yargı içtihatlarının genel kabulü olduğu gibi, orman sayılan yerlerden olan orman içi açıklıkların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilemeyeceği ve özel mülkiyete konu olacak şekilde tapuya tescil edilemeyeceği Dairemizin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun istikrarlı kararları ile kabul edilmiştir.
O halde, davacı tarafın tutunduğu tapu ve vergi kaydının aynı mevkide her hangi bir orman içi açıklığa uyabilecek sınırları nedeniyle çekişmeli parselleri kapsadığı söylenemeyeceğine, çekişmeli taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinilebilecek yerlerden olmadığı gibi tarımda kullanıldığına ilişkin teknik bir bulgudan söz edilmediğine, ziraat uzmanı ve orman mühendisi bilirkişi raporlarının teknik bulgudan ziyade, tanık anlatımlarına dayandığına, tüm dosya kapsamı haritalar, fotoğraflardan bile çekişmeli taşınmazların etrafındaki orman alanları ile bütünlük arz eden orman içi açıklığı olduğu anlaşıldığına göre mahkemece gerçek kişilerin davasının reddine, Hazinenin davasının kabulüne ve çekişmeli parsellerin keşifte belirlenen yüzölçümleri ve orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucu yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.”
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Orman Yönetimi ve katılan Hazine vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek dinlenme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık, çekişmeli parsellerin davacıların dayandığı tapu ve vergi kaydı kapsamında kalıp kalmadığı, zilyetlik yoluyla kazanılamayacak orman içi açıklık olup olmadığı veya öncesinin orman olup olmadığı, tapu kaydı kapsamında kalması halinde 4785 Sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince devletleştirilip devletleştirilmediği noktalarında toplanmaktadır.
1) Dosyadaki tapu kayıtları ve bu yerde 1938 yılında 2613 Sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan kadastro sırasında düzenlenen 21 Nisan 1938 tarih 3 sayılı beş sayfadan oluşan ve yine 30 Haziran 1938 tarih 4 sayılı onbir sayfadan oluşan kadastro komisyon kararlarında görülüp anlaşıldığı gibi, Zilkadde 1267 (1851) tarihli A… Hanın mülknameyi humayununda zikredilen tasdiksiz ferman örneğinden, “Aydın Eyaletinde Ayasuluk Mukaatası Mülhakatında Rum Mahallesi Avlarya Mevkiinde SINIRLARI; Kuşadası Malum Asami Kesamın Tarlaları ve Sanrıçlı Kahbezan ve Kaymacık Kaya’nın denize müntehi ve Dalyan Civarında Kain Maidiraz ve Keçikaranın Koyunağılı Civarındaki Vaki Azmaklar ve Kuşadasına giden Çorak Yolu ve Sırça İnler ve Kızılca Gedik ile Arap Deresine müntehi ve Değirmen başı ve A A… Gediği (A A… Gediği sınırı 1267 tarihli fermanda ve Mayıs 1305 tarih 155 ve 157 ve 2 numaralı tapu kayıtlarında olmadığı halde K.evvel 1306 tarih 26 numaralı tapunun sınırına ilave edilmiştir) ve Küçük Bahçede vaki ceryan eden sular” şeklinde ve niteliğinin de ziraata s… ve gayri S.. H.. ve Cebel 6000 dönüm araziden ibaret hüceti Şeriyede mündemiç olduğu gibi, fevkani (üst katında) üç bap oda ve tahtında (alt katında) üç bap mağaza ve iki bap çiftçi odası ve iki bap samanlık ve iki bop buzağı ahırı ve bir kıta incir bahçesini müştemil mülk çiftlik menzili ve Menderes üzerinde geçit kayığı” olarak yazıldığı ve yoklama kaydında malikinin A.. V..Yani olarak gösterildiği, H.. Ş.. ile H…M…Z… M…ve F.. Z…İ… adlarına Mayıs 1305 tarih 155 ve 157-2 sıra numaralarında aynı miktar ve hudutla tescil edildiği, F..Z.. İ…’in nısıf payının K.evvel 1306 tarih 26 numarada diğer nısıf pay sahibi H… M… H…M…Z… M…’e sattığı, böylece 6000 dönüm çiftliğin tüm paylarının H…M…Z… M…’te toplandığı,
2) Çiftliğin tamamına tapu kaydı ile malik olan H…M…Z… M… tarafından 1000 dönümü ifraz edilerek ve kök tapu ile ilgisi olmayan yeni ifraz sınırları oluşturularak T.sani 1308 tarih 1 numarada tarla ve cebel niteliği ile Fransız Devleti Tebasından Madam M.. M…’a satıldığı, bu 1000 dönümlük ifraz tapu kaydı, K.evvel 1324 (198) tarihinde Fransız Lazarist Kilisesi Mütevellisi ve Baş Rahip Mösyö O..V.. G… ’e geçip daha sonra intikallerle Ağustos 1967 tarih 1 numarada M…Ana Evi Derneği üzerine tescil edildiği, 1000 dönüm yüzölçümlü bu ifraz tapusunun kadastro sırasında 919.000 yüzölçümlü 7958 sayılı kadastro parseline revizyon gösterilerek 7… sayılı parselin M… Ana Evi Derneği adına tesbitinin yapıldığı,
3) 6000 dönüm yüzölçümlü tapudan ifraz edilen 1000 dönümden sonra geriye kalan bölümün iktisap hanesinde ifrazdan söz edilmeden yeni sınırlar ilave edilerek ve iktisabında tebdilen olduğu yazılarak T. Sani 1308 (1892) tarih 29 numarada 5000 dönüm yüzölçümüyle önceki malik H…M…Z… M… üzerine tescil edildiği,
4) T.Sani 1308 (1892) tarih 29 numaralı 5000 dönüm yüzölçümlü tapu kaydından 377 dönümlük bir bölüm yeniden ve ikinci kere ifraz edilerek Mart 1312 (1896) tarih 1 numarada Avusturya tebasından Akademi Azası O… B…’a satıldığı ve kök tapu kaydı ile ilgisi olmayan yeni sınırlar oluşturulduğu, bu ifraz tapusunun kamulaştırma yoluyla Eylül 1965 tarih 1 numarada Maliye Hazinesine geçtiği ve kadastro sırasında 365.750 m2 yüzölçümlü EFES HARABELERİNİN kapladığı alan olan 8…(7….) sayılı parsele revizyon gösterilerek Efes Harabesi niteliğiyle tesbitinin yapıldığı,
5) Çiftliğin ikinci ifrazından sonra geriye kalan bölüm Mart 1312 (1896) tarih 2 numarada 4633 dönüm yüzölçümüyle önceki kayıt maliki H…M…Z… M… üzerine tescil edildiği, iktisap hanesinde ifrazdan sonra kalan kısım yazıldığı halde, kök tapu ve T.sani 1308 tarih 29 numaralı birinci ifraz tapusunun sınırları ile hiç ilgisi olmayan yeni sınırlar ilave edildiği,
6) Mart 1312 (1896) 2 numaralı tapuda malik olan M… E…’nin hakkı tasarrufu terk ve tatil ettiği iktisap hanesine yazılarak 4633 dönümlük tapu kaydının Şubat 1313 tarih 15 numarada 1/4 payı, oğlu H…. Bey üzerine tescil edildiği ve kalan 3/4 payın da Şubat 1313 tarih 16 numarada kayıt maliki M… E… üzerine tebdilen tescil edildiği,
7) Şubat 1313 tarih 16 numaralı tapuda 3/4 pay sahibiH…M…Z… M…’nin ölümü üzerine bu 3/4 pay oğlu H… B… ile kızı H… hanım adına, T. Sani 1324 (1908) tarih 30 numarada intikal yoluyla tapu kaydı sınırları ilk tesis 1267 tarihli ferman ve Mayıs 1305 tarih 155, 157 numaradaki sınırlarına dönüştürülerek tescil edildiği, bu durumun tapudaki sınır değişikliğinin doğru temele dayanmadığının, intikal sırasında mirasçıların kabul ettiğinin açık kanıtı olduğu,
8) İfrazdan sonra kalan 4633 dönüm yüzölçümlü tapu kaydı, satış ve intikaller yoluyla 1/4 pay, Şubat 1313 (1897) tarih 15 numarada M.. oğlu H.. , Ağustos 1/4 pay, 1327 (1911) tarih 157 numarada H… oğlu H.. 1/4 pay, Ağustos 1327 (1911) tarih 158 numarada M… oğlu H… ve M.. kızı H… üzerine, yinetapunun ilk tesisi olan 1267 (1851) tarihli ferman ve Mayıs 1305 tarih 155, 157 numaradaki sınırları esas alınarak tescil edildiği, böylece tapu maliklerinin daha önce sınır değişikliğini kabul etmeyerek ilk tesis sınırları ile intikal yaptırdıkları, bu durumun tapu maliklerini bağlayacağı,
9) Yukarıda 8 numaralı bentte yazılı pay tapu kayıtları “…mahalle muhtarının 25 T.Evvel 1339 (1923) tarihli ilmühaberi, Kaza İdare Meclisinin 5 T. Evvel 1339 (1923) tarihli kararı gereğince ebuancet uhtelerinde olduğu anlaşılmakla, M.. oğlu H…’ın 24 T.Evvel 1331 (1915) tarihinde ölümü ile Kuşadası Mahkemeyi Şeriyesinin 3 Temmuz 1339 (1923) tarihli taksim müzekkeresi (Burada sözü edilen Kuşadası Mahkemesi Şeriyesinin 3 Temmuz 1339 tarihli taksim müzekkeresi, tapu maliki olan ve 1331 tarihinde ölerek üç eşi ile 5 oğlu ve 2 kızını mirasçı bırakan, M… oğlu H.. Beyin mirasçılarını ve bunların miras paylarını gösterir veraset ilamı olduğu, tapu kaydı iktisabından ve yukarıda 1 numaralı bentte yazılı 1938 tarihli 3 ve 4 numaralı tapulama komisyon kararlarından açıkça anlaşılmaktadır). mucubinde zevceleri M… ve N… ve F… Hanımlara ve oğulları M.., F.., K…, E…, A.. F.. B… ve Kızları S.., S… (H…)… intikalen tescil edildiği…” tapunun iktisap hanesine yazılarak;
T. Sani 1339 (1923) tarih 3 numarada 2/4 payın tamamı 2880 pay kabul edilerek;
169 pay H… eşi M… Hanım,
120 pay H… eşi N… Hanım,
120 pay H… eşi F… Hanım,
539 pay H… oğlu M….,
539 pay H… oğlu F..,
539 pay H… oğlu K..,
539 pay H… oğlu E…,
245 pay H… kızı S..,
70 pay A.. F.. Validesi M… adlarına tescil edildiği,
T. Sani 1339 (1923) tarih 4 numarada 1/4 pay H.. kızı H… Hanım adına tescil edildiği,
T. Sani 1339 (1923) tarih 5 numarada 1/4 pay H..oğlu M… E… Bey adına tescil edildiği,
Ancak, T.Sani 1339 tarih 3, 4 ve 5 numaralı tapularda miras payları belirlenerek mirasçılar ve tapu malikleri adlarına sadece intikal yoluyla tescili yapıldığı, bu işlemden başka bir işlem yapılmadığı halde, bu pay tapu kayıtlarının yüzölçümü 36.000 dönüme çıkartılıp, kök tapuda ve kök tapunun dayanağı fermanda yazılı olmayan bir çok mevki isimlerinin de tapu sınırlarına ilave edildiği,
Yukarıda 1 numaralı bentte yazılı olan 1938 tarihli 3 ve 4 sayılı ve 16 sayfadan ibaret Kadastro Komisyonu Kararlarında gerekçesi çok uzun şekilde izah edildiği gibi, sadece intikal yoluyla T.Sani 1339 (1923) tarih 3, 4, 5 numaralarda mirasçılar adına yapılan tescil sırasında yapılan sınır ve miktar değişikliğinin doğru temele dayanmadığı, kayıt sahibi M… Z… H… ’ın Kayınpederi olan Hastallı M…’nın bilirkişilik yapamayacağı gözönünde bulundurulmadan, bu kişiden ve çiftlik sahiplerinin nüfuzu altındaki M.. oğlu M…’dan sorulup tahkik olunarak sınır ve miktar değişikliğinin yapıldığı, işlemi yapan tapu memuru A..K.. ile tahrirat Katibi E… ’in o tarihte mevcut Kanun ve Nizamnameleri nazara almayarak Maden Dağı, İki Kapılı ve Bülbül Dağları gibi çok büyük birkaç dağ silsilesini, mera, Devlet Ormanı, baltalık, bir çok dere, tepe, balkanlık (sarp ve ormanlık sıra dağlar), hayıtlık, azmak (bataklık) gibi devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin de tapu kaydı sınırları içinde gösterildiği, tapu kaydının sınırı Mart 1312 tarih 2 numarada değiştirildiği halde, aynı tapunun daha sonraki intikali olan T.Sani 1324 tarih 30 ve Ağustos 1327 tarih 157 ve 158 numaralarda yeniden tapunun sınırlarının 1267 tarihli fermanda ve Mayıs 1305 tarih 155, 157 numaralı tapu kaydında olduğu gibi ilk oluşturulduğu sınırlara dönüştürüldüğü, böylece sınır değişikliğinin doğru temele dayanmadığının tapu kayıt malikleri tarafından dahi kabul edildiği, bu nedenle T.Sani 1339 (1923) tarih 3, 4 ve 5 numaralardaki sınır ve miktar değişikliğinin Hazine ile Orman Yönetimini bağlamayacağı,
10) Tapu kaydının sınırları değiştirilip, yüzölçümü 36.000 dönüme çıkartılarak T.Sani 1339 (1923) tarih 3, 4 ve 4 numarada mirasçılar üzerine intikal yoluyla tescil edilmesinden sonra, Selçuk Sulh Hukuk Mahkemesinin bilirkişiler huzuruyla düzenlediği bildirilen ve mahkeme karar defterinin 15 ila 20. sayfalarına yazılan 27 K.Evvel 1341 (1925) tarihli tutanakta sadece ifraz sınırları yazılarak, ancak her hangi bir harita ve kroki düzenlenmeden hissedarlar arasında çiftliğin paylaşıldığı, mahallinde düzenlendiği bildirilen 27 K.Evvel 1341 (1925) tarihli tutanak bir mahkeme müzekkeresine bağlanarak tapu sicil müdürlüğüne gönderildiği ve bu tutanakta yazılı ifraz sınırlarına göre, çiftliğin tapu kaydı 94 mütakil parçaya bölünerek Mart 1926 tarih 1 ila 24 ve 26 ila 30 ve 36 ila 96 ve 125 ila 127 numaralarda tescil edildiği,
27. K.Evvel 1341 (1925) tarihli tutanakta yazılı ifraz sınırları esas alınarak oluşturulan ifraz tapularına göre;
H… oğlu M…E.. Beye 1285 dönüm tarla, 158 dönüm bahçe,
H…(S…) Hanıma 922 dönüm tarla, 158 dönüm bahçe,
H… oğlu F.. Beye 360 dönüm tarla, 60 dönüm bahçe,
H… oğlu E.. Beye 366 dönüm tarla, 52 dönüm bahçe,
H… oğlu Ş… K… Beye 411 dönüm tarla, 25 dönüm bahçe,
H… Karısı M… Hanıma 1063 dönüm tarla, 12 dönüm bahçe,
H…Karısı N.. Hanıma 84 dönüm tarla, 10 dönüm bahçe,
H… Karısı F…Hanıma 81 dönüm tarla,
H… oğlu A..F.. annesi M..’e 22 dönüm tarla, 8 dönüm bahçe,
H…kızı S…Hanıma 163 dönüm tarla,
H… karısı F..ve H.. kızı S..’ye 35 dönüm bahçe
olmak üzere bu çiftlikte 4757 dönüm tarla 485 dönüm bahçe ki, toplam 5242 dönüm arazi paylaşılıp ayrı ayrı ifraz tapularının oluşturularak çiftliğin paydaşları adlarına tescil edildiği,
Dava dosyası içindeki 27 K.Evvel 1341 (1925) tarihli mahkeme keşif tutanağında anlaşılacağı gibi, T. Sani 1339 (1923) tarih 3, 4, 5 numaralarda yasal dayanağı olmadan yüzölçümü 36.000 dönüme çıkartılan tapu kaydı, iki yıl sonra 1925 yılında 5242 dönüm kabul edilerek ifrazının yapıldığı, bu ifraz tapuları ile belirlenen sınırların, Hazine ve Orman Yönetimini bağlamasa da, paylaşımın tarafı olan tapu maliklerini ve bu tapulara dayanarak hak iddiasında bulunan kişileri bağlayacağı,
11) Bu olgunun, tapu malikleri ile Hazine arasında Selçuk Asliye Hukuk Mahkemesinin Şehir Kadastro Mahkemesi Sıfatıyla verdiği 26.11.1981 gün ve 1980/181-187 sayılı kararını, Hazinenin temyizi üzerine inceleyen ve dava dosyası içinde bulunan Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 06.10.1983 gün ve 1983/2409-5991 sayılı kararında aynen “ A… Çiftliğinin K.Evvel 1341 tarih 13/45 sayılı ilamı ile taksime tabi tutularak müfrez parçaların ayrı ayrı kişiler adına tapulara bağlandığı, maliklerin kendi mülkiyet haklarının kapsamını böylece belirledikleri A…Çiftliği olarak adlandırılan geniş arazide orman, dere, tepe, hayıtlık, balkanlık (sarp ve ormanlık sıra dağlar) gibi Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu malı niteliğinde taşınmazlar bulunduğu, artıkbilenen bir keyfiyettir. Gerek bilirkişi, gerekse dinlenen tanık sözlerine göre, dava konusu parselin tapu kaydı kapsamında olmadığı, niteliği itibariyle de hayıtlık (makilik), balkanlık, (sarp ve ormanlık sıra dağlar) ve kısmen mera olup, kamu malı sayılan yerlerden bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu gibi yerlerin zilyetlikle iktisabına olanak yoktur. Ormana doğru genişleme yapıldığı da saptanmıştır. Bütün bu hususlar gözönünde tutularak Hazinenin davasının kabulüne, M…E…kızı G…T… ve arkadaşlarının davasının reddine karar vermek gerekir” şeklindeki gerekçeyle mahkeme kararının kesin olarak bozulduğu, bu dosyada ve temyize konu dosyada davacı kişilerin A… Çiftliği tapusuna dayanmaları nedeniyle 1982, 1983 ve 1984 yıllarında aynı çiftliğe ait birçok dosyanın temyiz incelemesini yaparak kesin sonuca ulaşan Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin bozma kararında belirlenen olguların ve karar gerekçesinin temyize konu dava yönünden güçlü delil sayılması gerektiği,
12) Mart 1926 tarihli 94 adet ifraz tapu kaydının 1/10.000 ölçekli kadastro paftasında gösterilen ve Tapu Sicil Müdürlüğünce 35 sayfa olarak gönderilen tedavül kayıtlarının bir çok parsele revizyon gördüğü, bu parsellerden koru niteliğiyle tespiti yapılan 103 sayılı parselin 3.563.000 m2, 104 (5957) sayılı parselin 22.000 m2, 105-106-107 (5956) sayılı parsellerin 87.000 m2, 108 sayılı parselin 11.641.000 m2 ki toplam 15.313.000 m2 yüzölçümünde bulunduğu,
Tapu Sicil Müdürlüğünce gönderilen ifraz tapularının kadastro sırasında uygulanıp revizyon gördüğü bildirilen 7634, 7653, 7654, 7661, 7668, 7669, 7675, 7676, 7679, 7695, 7697, 7699, 7706, 7721, 7724, 7726, 7737, 7738, 7740, 7745, 7747, 7751, 7763, 7771, 7772, 7773, 7778, 7779, 7781, 7786, 7788, 7792, 7793, 7794, 7795, 7797, 7805, 7819, 7826, 7830, 7832, 7838, 7839, 7840, 7841, 7842, 7844, 7846, 7848, 7849, 7862, 7867, 7868, 7869, 7870, 7872, 7873, 7878, 7880, 7881, 7882, 7884, 7887, 7889,7894, 7901, 7910, 7913, 7914, 7915, 7918, 7929, 7930, 7956 ve 7959 sayılı parsellerin yüzölçümü gözönünde bulundurulduğunda değişir ve nokta sınırlı tapu kaydının miktarından 8-10 kat daha fazla yere uygulandığının anlaşıldığı,
13) Dava dosyası içinde bulunan yerel mahkeme kararına dayanak yapılan ve kesin hüküm olan dava dosyalardan anlaşıldığına göre, temyize konu davanın davacıları ile davalı Hazine arasında Asliye Hukuk (kadastro) Mahkemesinde görülen ve Mart 1926 tarih 28 nolu ifraz tapusunun revizyon gördüğü 11.021 m2 yüzölçümlü 7819 sayılı parselin kişiler adlarına tescile dair verilen 05.06.1982 gün 1980/34-111 sayılı kararın, Yargıtay 14. Hukuk dairesinin 20.05.1983 gün 1029/3963 sayılı kararı ile onandığı, yine aynı taraflar arasında aynı mahkemece görülen 11.021 m2 yüzölçümlü 7721 sayılı parselin kişiler adlarına tesciline dair verilen 03.06.1982 gün 1980/33-10 sayılı kararını 14. Hukuk Dairesinin 20.05.1983 gün ve 1025/3959 sayılı kararı ile onandığı, yine aynı taraflar arasında aynı mahkemede görülen ve 38.959 m2 yüzölçümlü 7826 sayılı parselin tapu maliki mirasçısı kişiler adlarına tesciline dair verilen 25.11.1982 gün ve 1981/82-196 sayılı kararın 14. Hukuk Dairesinin 28.05.1983 gün 1026/3961 sayılı kararı ile onandığı, Hazinenin karar düzeltme isteminin de ret edilerek kararların kesinleştiği, bu dava dosyalarında 20.11.1981 tarihinde yapılan keşiflerde Mayıs 1305 tarih 155 K. Evvel 1306 tarih 26 numaralı kök (temel) tapu kayıtları 1321 doğumlu yerel bilirkişiler yardımıyla ve fen bilirkişiler huzuruyla yerine uygulandığı, bu uygulamaya göre, fen bilirkişiler tarafından 1/10.000 ölçekli olarak düzenlenen haritalarda, Mayıs 1305 tarih 155 ve K. Evvel 1306 tarih 26 numaralı kök (temel) tapunun sınırlarında yazılı Kuşadası halkına ait tarlaların 7956-7957 sayılı parsellerin güney batı sınırında işaretlenip gösterildiği, Kaymacık Kayanın yerinin Ege Denizi kenarındaki 89 sayılı parselin kuzey doğu köşesinde, yine 89 sayılı parsele komşu deniz kenarındaki 7936 sayılı parselin güney doğu köşesinde işaretlenip gösterildiği, yine tapu kaydı sınırdaki Dalyan Civarının K. Menderes Nehrinin Ege Denizine döküldüğü yerde işaretlenip gösterildiği, yine tapu kaydının sınırındaki Kuşadası’na giden Çorak Yolun 7869, 7846, 7844 sayılı parseller ile 7819, 7195, 7193 sayılı parseller arasında kuzey-güney istikametinde devam eden ve Kuşadası’na giden yol olarak işaretlenip gösterildiği, yine tapu kaydının sınırında yazılı S.. İ… yerinin 7728 sayılı parsel içinde işaretlenip gösterildiği, yine tapu kaydının sınırında yazılı Küçük Bahçede Çıkan Suyun 7898 sayılı parsel içinde işaretlenip gösterildiği, yine fermanda ve 1305 tarihli tapuda olmadığı halde K. Evvel 1306 tarih 26 numaralı tapuya ilave edilen A… Gediği sınırının Küçük Bahçe, (7898 sayılı parselin) güneyinde Zerdali Kuyusu yanında ve orman içinde işaretlenip gösterildiği, yine A… Çiftliği yerleşim yerinin Küçük Bahçe (7898 sayılı parsel)in kuzeyinde 7897 sayılı parsel olarak gösterildiği, dosya içindeki renkli ve renksiz 1/25.000 ölçekli askeri haritalarda dahi, fen bilirkişi raporuna uygun olarak A… Köy yerinin yazılı olduğu, bu durumda kök, (temel) tapu kaydında çiftlik sınırının, güney batıdaki Kuşadası arazilerinden başlayıp, kuzeye doğru devamla Kaymacık Kayadan Ege Denizine ulaştığı, yine kuzeye devamla K. Menderes Nehri’nin denize döküldüğü yerdeki Dalyana, ordan doğruya dönerek Kuşadası Çorak yolu ve doğuya devamla orman içindeki S… İ… (7728 parsel), Sıra İnlerden güneye dönerek A… Çiftliği yerleşim yeri (7897 sayılı parsel)nin güneyindeki Küçük Bahçe (7898 sayılı parsel) içinde çıkan su, sınırı olarak bir elipsin kenarlarında olacak şekilde ve noktalar halinde tapu kaydının sınırlarının gösterildiği, tapu kaydının açık yön bırakmadan tüm araziyi kapsamadığı, sınırda Devlet Ormanları ve zilyetliğe ve özel mülkiyete konu olmayacak yerler bulunduğu, tapu kaydı kapsamının 3402 Sayılı Yasanın 20/B-C ve 3621 ve 6831 Sayılı Yasanın 1. maddesi ve 4785 Sayılı Yasanın 1. maddesi gözönünde bulundurularak belirlenmesi gerekeceği, tapu kaydının nokta sınır olarak çevrelediği bu sınırlar içinde, kadastro paftasında ve askeri haritalarda görüldüğü gibi Pamucak Sahil Kasabasının yerleşim yeri, Deniz Kumsalı, K. Menderes Nehri kenarındaki azmaklar (bataklıklar) askeri haritada 1-6 metre boyunda olduğu yazılı çok geniş alanlı Devlet Çam Ormanı, dereler, yollar, orman bekçi binaları, orman piknik alanları gibi özel mülkiyete konu olmayan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki birçok yerlerin bulunduğu, tapu kaydı kapsamında kalan ormanların 13.07.1945 tarih 4785 Sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince hiçbir işlem ve bildirime gerek olmaksızın devletleştirilmiş olduğu (H.G.K. 16.12.1992 gün 1992/20-673-738 S.K.) ve yine H.G.K.’nun 19.06.1991 gün 1991/16-271-375 sayılı kararında kabul edilen ilkeye göre “… çekişmeli yer ve aynı kayıttan ifrazen oluşan tapuların revizyon gördüğü komşu müfrez tapuların, ormandan açma ile kazanıldığı, doğu ve batı yönlerdeki 45-50 yaşlarındaki kızılçam ağacı ağırlıklı ormana bitişik ve ormandan soyutlanmayan, ormanın doğal uzantısı bulunduğu, … dava konusu taşınmazın toprak karakteri ve üzerindeki bitki örtüsü itibariyle belirlenen niteliği gereği 4785 Sayılı Yasa gereğince hiç bir bildirime gerek olmaksızın devletleştirilen ve sınırdaki kızılçam ormanlarına bitişik olması ve orman bütünlüğü bozulmadan bölünememesi nedeniyle de 5658 Sayılı Yasa uyarınca iadeye tabi bulunmayan yerlerden olduğunun kabulü gerektiği,”
14) Yukarıda 13 numaralı bentte açıklandığı gibi, yerel mahkemenin kararına gerekçe yaptığı ve temyize konu davada davalı olan Orman Yönetimi hariç diğer davacı ve davalılar arasında görülüp Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen ve temyize konu bu dava dosyası içinde bulunan 7719, 7721 ve 7826 sayılı parsellere ait dava dosyalarında yapılan keşiflerdeki uygulamada, kök tapu kayıtlarında yazılı sınır yerlerinin 1321 (1905) doğumlu yerel bilirkişilerin göstermelerine göre, fen bilirkişi tarafından düzenlenen birleşik haritalarda işaretlendiği o kararların tarafları ile temyize konu davanın taraflarının aynı olması nedeniyle bu uygulamanın davacıları bağlayan güçlü delil niteliğinde bulunduğu, kesinleşen dava dosyalarındaki uygulamaya göre, temyize konu davada çekişmeli olan 7809, 7810, 7811 sayılı parsellerin kök (temel) tapunun sınırlarının doğusunda ve uzağında, orman içinde kalıp tapu kapsamında bulunmadığının anlaşıldığı 1975 yılından beri devam eden bu davada artık tapu kayıtlarının yeniden uygulamasına gerek olmadığı, yeniden araştırmaya yönelik bozma kararının çekişmeli parsellerin saptanan niteliğine göre 30 yıldan beri sürmekte olan davayı uzatmaktan başka bir sonuç doğurmayacağı,
15) Çekişmeli parseller başında 23.05.2002 tarihinde yapılan keşif sırasında mahkeme hakiminin keşif tutanağına geçirdiği gözlemine göre 7809, 7810, 7811 sayılı parsellerin dört sınırının dikim şeklinde 25 yaşlarında çam ormanı ile çevrili olduğu, davaya konu parsellerin yer yer maki bitki örtüsü ile kaplı, her üç parselin sürülmemiş olduğu, 7810 sayılı parselin güney tarafında kısmen 25, 35 yaşlarında zeytin ağacı, 7811 sayılı parsel üzerinde 5 adet 15 yaşlarında meyve ağacı bulunduğunun yazıldığı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanıkların, parsellerin etraftaki ormanların iki kez yandığını, halen parsellerin etrafındaki ormanların 1963-1967 yıllarında dikildiğini bildirdikleri, arkeloğ bilirkişi parsellerin kısmen maki örtüsü ile kaplı halen mera olarak kullanılan yerler olduğunu 7809, 7810 sayılı parsellerin % 10, 15 ve 7811 sayılı parselin % 8-10 eğimli dört tarafının Kızılçam Ormanı ile kaplı bulunduğunu, orman mühendisi raporunda, parsellerin etrafının kısmen Orman Yönetiminin dikme yoluyla oluşturduğu 30 yaşlı Kızılçam Ormanı, kısmen Devlet Ormanı ile çevrili olduğunu 7809, 7810 sayılı parsellerin % 10-15, 7811 sayılı parselin % 8-10 eğimli olduğunu açıklıktan sonra, parsellerin orman sayılmayan yerlerden olduğunu bildirmesinin parseller üzerindeki ağaçların 2002 tarihli keşif tarihinde saptanan yaşlarına göre, tesbit tarihinden sonra dikildiğinin açıkça anlaşıldığı, parseller üzerinde saptanan bulgulara ve fen bilirkişinin raporuna eklediği 1967 tarihinde fotogometri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli kadastro paftasında gösterilen yükselti (münhani) eğrilerinden, parsellerin eğiminin raporda belirlenen eğimden yüksek olduğu, kaldıki bilirkişilerin belirledikleri arazi eğimin doğru olduğu kabul edilse bile 6831 sayılı Yasanın 1/1. maddesinin “Tabi olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” hükmüne göre, parsellerin çepe çevre etrafının Devlet Ormanı olması, 1938 tarihli Kadastro Komisyon tutanaklarında dahi dava konusu parsellerin, üstünde bulunduğu Bülbül Dağı’nın Devlet Ormanı olarak açıklanması, yukarıda 11 numaralı bende metni aynen yazılı 06.10.1983 tarihli 14. Hukuk Dairesinin bozma kararında kabul edildiği gibi, bu yerde bulunan Devlet Ormanlarına doğru genişletme yapıldığının saptanması, resmi belge niteliğindeki memleket haritalarında, dava konusu parsellerin etrafının 1-6 metre boyunda çam ormanı ile kaplı olduğunun gösterilmesi ve keşif sırasında mahkeme gözleminde çektirilip mahkeme mührü ile onanarak dosyaya konulduğu anlaşılan renkli fotoğraflardan parsellerin etrafının kapama çam ormanı ile kaplı olduğunun kesin delillerle belli olmasına ve orman bilirkişi de raporunun gerekçe bölümünde orman arazisini tanımlamasına karşın, kendisinin belirlediği maddi bulgularla resmi ve maddi delillerle çelişir biçimde, raporunun sonuç bölümünde “parseller orman sayılmayan yerlerdir” şeklinde bildirimde bulunmasının hiçbir yasal dayanağının bulunmadığı, Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2001 gün ve 2001/20- 214/239 sayılı kararı ve daha bir çok kararında benimsenen ilkeye göre “….6831 Sayılı Yasanın 1/j maddesi orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan yerleri orman saymıştır. Bilimsel ve teknik olarak meylin yüzde 12’yi geçmesi halinde funda ve makilerle örtülü yerlerin orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığı, dolayısıyla orman olduğunun kabul edildiği” saptanan kesin ve maddi deliller karşısında dava konusu parsellerin orman olduğu, kesin deliller karşısında takdiri delil olan tanık ve bilirkişi beyanlarına değer verilemeyeceği,
16) 6831 Sayılı Orman Yasasının 17/2. maddesi hükmüne göre, orman içi açıklıkların zilyetlikle kazanılmayacağı ve kişiler adına tapuya tescil edilmeyeceği, orman içi açıklıkların öncesinin orman olmasına gerek olmadığı, bu maddenin, orman bütünlüğünün korunması bakımından yasaya konulduğu Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2000 gün ve 2000/20- 1713- 1838 sayılı 10.12.1997 gün 1997/20-808- 1039 sayılı, 22.10.2003 gün 20-665/614 sayılı kararları ile bu ilkenin aynen benimsendiği, dava konusu parsellerin dört tarafı Devlet Ormanı ile çevrili olduğundan, parsellerin eğimleri % 12’den düşük olsa bile 6831 Sayılı Yasanın 17/2.madde kapsamında orman içi açıklık olması nedeniyle zilyetlikle kazanılamayacağı ve özel mülk olarak kişiler adına tescil edilemeyeceği,
17) Dava konusu parsellerin bulunduğu yerde bu güne kadar yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmadığı, 1938 yılında düzenlenen haritada dava konusu parseller ve etrafının Devlet Ormanı olarak paftasında gösterildiği gibi 1974 yılında 228 sayılı tebliğ uyarınca belirlenen orman sınırında dahi, dava konusu parseller ve etrafı, kadastro çalışma alanı dışında orman alanı olarak ayrıldığı, yörede orman kadastro çalışmalarına başlanmışsa da, her nedense! bir türlü tamamlanmadığı ve ilana çıkartılmadığı, dava kadastro mahkemesinde görülmesi nedeniyle taşınmazların orman niteliği mahkemece belirleneceğinden, orman kadastronun sonuçlandırılmamış ve ilana çıkartılmamış olmasının bu davanın görülüp karara bağlanmasına etkili bulunmadığı, çünkü; orman kadastrosunun kesinleştiği yerlerde dahi orman içi açıklıkların özel mülkiyete konu olamayacağı ve zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı ilkesinin Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.1999 gün ve 1999/8- 689- 872 ve 10.11.2004 gün 2004/7- 531- 582 ve daha birçok ilgili kararları ile benimsendiği,
18) Yukarıda 13 numaralı bentte izah edildiği gibi A… Çiftliğinin kök tapu kaydının çekişmeli parselleri sınır ve miktar olarak kapsamadığı gibi “etrafı erbaası cebel” sınırlı olan ve 7810 sayılı parsele yüzölçümü ile revizyon gösterilen Mart 1926 tarih 25 numaralı ifraz tapusundan gelen Temmuz 1939 tarih 18 numaralı ve 28 dönüm yüzölçümlü ifraz tapusunun ve dört sınırı Faruk Dağı okuyan 1456 tahrir numaralı vergi kaydının dahi bu parsellere ait olduğunun kabul edilemeyeceği, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 20/B-C ve 21, 32/3 maddelerinde, değişir sınırlı tapu ve diğer kayıtların kapsamının nasıl belirleneceğinin gösterildiği, ve daha önce taraflar arasında görülüp kesinleşen dava dosyalarındaki keşif ve bilirkişi raporlarına göre, değişir ve nokta sınırlı tapu kaydının yapılan uygulamasına ve fen bilirkişi tarafından düzenlenen haritaya göre, dava konusu parsellerin çiftlik tapu kaydının sınır ve miktar olarak kapsamı dışında kaldığı, tapu kaydı açık yön bırakmadan belli bir arazi kesimini belirlemediği, tapu kapsamında bulunan bir kısım yerlerin Devlet Ormanı, balkanlık, mera, azmak gibi zilyetliğe konu olmayacak Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tapu malikleri tarafından kullanılmayan yerler bulunduğu, bu tür yerlerin 3402 Sayılı Yasanın 20/B maddesi gereğince tapunun yüzölçümü ile kapsamında kalsa bile tapu maliklerine verilemeyeceği, tapu kaydı değişir ve nokta sınırlı olması ve açık yön bırakmadan belli bir arazi kesimini kapsaması, eylemli olarak sınırda Devlet Ormanı, azmak gibi yerler bulunması ve yörede orman kadastrosu kesinleşmemiş olması ve kayıt fazlasının zilyetlikle kazanılacak yerlerden olmaması nedeniyle Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2003 gün ve 2003/7-753/789 sayılı kararı ile bu kararda yazılı Hukuk Genel Kurulunun 20.05.1992 gün ve 1992/16-203-339 sayılı; 27.11.1993 gün ve 1992/16-676-1993/16 sayılı; 01.12.1993 gün ve 1993/17-562-771 sayılı; 23.06.1993 gün ve 1993/17-169-473 sayılı; 21.04.1993 gün ve 1993/17-83-177 sayılı; 05.04.1995 gün ve 1994/16-796-267 sayılı; 29.03.1995 gün ve 1995/16-116-251 sayılı; 05.06.1996 gün ve 1996/7-313-458 sayılı; 02.05.1997 gün ve 1997/7-127-384 sayılı; 21.05.1997 gün ve 1997/7-128-441 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, değişir sınırlı tapu kaydı kapsamının yüzölçümüne değer verilerek belirlenmesi gerektiği,
Olguları gözönünde bulundurulduğunda, çekişmeli parsellerin A…Çiftliğinin tapu kaydı dışında, yüksek eğimli yer yer makiliklerle kaplı dört yönü Devlet Kızılçam Ormanları ile çevrili ve orman bütünlüğü bozulmadan ormandan ayrılması mümkün olmayan, ormanın devamı niteliğindeki yerlerden olduğunun kabulü gerekeceğinden, yerel mahkemece, Özel Dairenin kararına uyulması gerekirken, direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı Orman Yönetimi ile katılan Hazine vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 13.07.2005 gününde, ikinci görüşmede bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Kadastro tesbiti sırasında 7809 sayılı parsel tarla vasfı ile davacıların dayandığı Temmuz 1939 tarih 18 nolu tapu kaydı ve 1937 tarih 1456 takrir numaralı vergi kaydına istinaden D… B… ve müşterekleri adlarına, 7810 parsel sayılı tarla vasfındaki taşınmaz ise 7809 sayılı parsele uygulanan tapu ve vergi kaydının miktar fazlası olması nedeniyle Hazine adına, aynı yer 7811 sayılı parsel ise iktisap şartlarının oluşmaması nedeniyle Hazine adına tesbit edilmiştir. Davacıların itirazları üzerine postalar tarafından düzenlenen tutanakları inceleyen kadastro komisyonu; çekişmeli taşınmazların bulunduğu alanda daha önce orman kadastrosunun yapılıp kesinleştiğini ve 7809, 7810 ve 7811 sayılı parsellerin orman tahdit hattı içinde kaldığını kabul ederek “tutanakların iptali ile taşınmazların orman olarak ipkasına” karar vermiştir. Komisyon kararına karşı davacılar tarafından tapu kaydı, vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak dava açılmış, Hazine taşınmazların orman olarak adlarına tescil istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece davacı gerçek kişilerin davasının kabulüne, Hazinenin davasının reddine, çekişmeli parsellerin müştereken davacılar adına tapuya tesciline karar verilmiş; hükmün Hazine ve Orman İdaresince temyizi üzerine Yüksek 20.Hukuk Dairesinin 3.4.2003 günlü bozma ilamı ile taşınmazların tapu kaydı kapsamı dışında kalıp orman içi açıklığı olduğu gerekçesiyle Hazinenin davasının kabulüne ve çekişmeli parsellerin orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece ilk hükümdeki gerekçelerle verilen direnme kararı Hazine ve Orman İdaresince temyiz edilmiştir.
Yerel Mahkeme kararı eksik ve yetersiz incelemeye dayalı olup, bu tür bir incelemeye dayanılarak karar verilemez. Doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için yerel mahkeme kararının araştırmaya yönelik olarak bozulması gerekir. Yüksek 20.Hukuk Dairesinin kesin bozması yönünde tecelli eden Yüce Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılamıyoruz.
Şöyleki;
1-Dava konusu taşınmazlarla ilgili kadastro işlemleri 2613 sayılı “Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu” hükümlerine göre yapılmıştır. Anılan kanunda kadastro postaları ile kadastro komisyonlarının görevlerinin ne olduğu, bu görevleri nasıl yerine getirecekleri etraflı bir şekilde düzenlenmiştir. Kanun hükümleri ve bu hükümlerin uygulanması ile ilgili Yargıtay İçtihatları incelendiğinde görüleceği üzere; Kadastro komisyonları ancak kesinleşmiş orman kadastrosunun varlığı halinde orman tahdit harita ve mazbatalarını uygulayıp bu kayıtların kapsamını belirlemekle yükümlüdür. Orman kadastrosunun yapılmadığı hallerde kadastro komisyonlarının arazinin niteliğini belirleme yetkisi bulunmamaktadır. Dosya kapsamından kadastro tesbit tarihinde orman kadastro komisyonları tarafından yapılıp kesinleşmiş bir orman kadastrosunun bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda kadastro komisyonunun, orman kadastrosunun kesinleştiğini kabul ederek taşınmazların “ormana ipkasına” karar vermesi yasaya aykırıdır. Bu karar yok hükmündedir. Hal böyle olunca da taşınmazlar hakkında yöntemine uygun olarak açılmış bir davanın varlığından söz edilemez. Öncelikle kadastro tesbit tarihinden önce orman kadastro komisyonları tarafından yapılıp kesinleşmiş bir orman kadastrosunun bulunup bulunmadığının Mahkemece re’sen araştırılması gerekir. Bu husus yeterli şekilde araştırılmadan mahkemece işin esasına girilip yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru bulunmamaktadır.
2- Bilindiği üzere davacılar K.Evvel 1306 tarih 26 nolu sicilden gelme 15.7.1939 tarih 18 nolu tapu kaydına, 1937 Tahrir yıllı 1456 tahrir numaralı vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığı, dayanılan tapu ve vergi kayıtlarının davalı parselleri kapsayıp kapsamadığı, kayıtların parselleri kapsaması halinde bunların geçerli bir belge sayılıp sayılmayacağı, tapu kayıtların taşınmazları kapsamadığının belirlenmesi ve arazinin niteliği itibarıyla zilyetlikle iktisap edilebilen yerlerden olduğunun saptanması halinde zilyet yararına mülk edinme şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktalarında toplanmaktadır.
Bu tür uyuşmazlıklarda davanın en doğru şekilde sonuçlandırılabilmesi; dayanılan tapu kayıtlarının ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle varsa haritasının, vergi kayıtlarının, tapu ve vergi kayıtlarının revizyon gördüğü parsel tutanakları ile bu parselleri kenardan çevreleyen komşu taşınmazların tutanak ve dayanağı olan belgelerin, bölge ile ilgili orman tahdit harita ve mazbataları ile 1/25.000 ölçekli memleket haritası ve hava fotoğraflarının, dayanılan tapu kaydının intikalleri sırasında miktar ve hudutlarında değişme olması nedeniyle, bu değişimin geçerli bir hukuku nedene dayanıp dayanmadığına dair Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığından celp olunacak bilgilerin dosyaya konulması ve bu esaslar dairesinde toplanacak delillerin değerlendirilmesiyle mümkündür.
Yerel mahkeme 1/25.000 ölçekli memleket haritasının, hava fotoğraflarının ve davacıların dayandığı tapu ve vergi kayıtlarını celp etmiş, mahallinde yerel ve uzman bilirkişiler huzuruyla keşif icra edip bilirkişilerden aldığı raporlara ve tanık sözlerine dayanarak yukarıda belirtildiği şekilde karar vermiştir.
Davacıların dayandığı tapu kaydı ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle birlikte celp edilmediği gibi, getirilen kayıtlar da yerine yeterli şekilde uygulanmamış, dayanılan kayıtların revizyon gördüğü parsel tutanakları getirtilip kaydın başka parsellere revizyon görüp görmediği araştırılmamış, komşu parsel kayıtları getirtilmediği için bilirkişi ve tanıkların kayıt uygulaması, zilyetlik ve arazinin niteliğine ilişkin olarak verdikleri bilgiler denetlenmemiş, kesinleşmiş orman kadastrosu bulunup bulunmadığı, ihdasta 6000 dönüm olan tapu miktarının 36.000 dönüme çıkartılmasının yasal dayanağı olup olmadığı da sorulup saptanmamıştır.
Bu noksanlıklar ancak, yerel mahkeme kararının araştırmaya yönelik bozulmasıyla tamamlanabilir. Elbette Yüksek 20.Hukuk Dairesi’nin ve Yüce Hukuk Genel Kurulu’nun dosyadaki bilgi ve belgeleri değerlendirme, bilirkişi mütalaalarının zemine uygun olup olmadığını denetleme yetkisinin bulunduğu kuşkusuzdur. Denetleme ve değerlendirme sonunda uzman bilirkişi raporlarının karar için yeterli bulunmadığı sonucuna varıldığı takdirde; doğru sonucun bulunabilmesi için yeni bir uzman bilirkişiden veya bilirkişiler kurulundan rapor alınması yoluna gidilebilir.
Tapu kaydının intikali sırasında miktar artırımının yasal dayanağının bulunup bulunmadığı da; defterler üzerinde yapılacak bilirkişi tetkikatı veya Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığından alınacak bilgi ile saptanabilir.
Yasal olan bu yöntemler bir tarafa bırakılarak yetersiz olduğu kabul edilen bilirkişi raporlarındaki bilgilere dayanılarak (uzman bilirkişilerin vardığı sonucun aksine sonuca ulaşmak suretiyle) arazinin niteliğinin belirlenmesi ve hiçbir araştırmaya dayanmadan tapudaki miktar artışının yasal olmadığının kabulünün hukuki olmadığı düşüncesindeyiz.
3-Üzerinde durulması gereken bir husus da; davacı tarafın dayanağını oluşturan tapu kaydının taşınmazı kapsaması halinde bu kaydın hukuki değerini koruyup korumadığı konusudur.
Görüşmeler sırasında çoğunluk görüşünü benimseyen bir kısım Üyeler, tapunun 4785 sayılı Kanun ile hükmünü yitirdiğini ifade etmişlerdir. Bilindiği üzere 4785 sayılı Kanun 13.7.1945 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanunun 1. maddesinde “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte var olan gerçek veya tüzel özel kişilere, vakıflara ve köy, belediye, Özel İdare, Kamu tüzel kişiliklerine ilişkin bütün ormanlar bu kanun gereğince Devletleştirilmişir. Bu ormanlar hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın Devlete geçer” hükmü yer almış bulunmaktadır.
Birinci madde dışında kalan ormanlar (yani istisnalar) aynı Kanun’un 2. maddesinde tek tek sayılmıştır. Yasanın 1. maddesi tetkik edildiğinde görüleceği üzere kanunun yürürlük tarihinde var olan ormanlar devletleştirilmiştir.
Uzman bilirkişi harita uygulaması sonunda 1945 yılında ve halen arazi üzerinde orman olmadığını belirtmiştir. Kanunun yürürlüğe girmesinden 30-35 sene sonra çekişmeli taşınmazların çevresinde yapılan ağaçlandırmaya bakarak taşınmazın devletleştirildiğini ve bu durumda uysa bile tapunun hukuki kıymetini kaybettiğini söylemek kanaatimizce mümkün değildir. Bu konuda da takip edilmesi gereken yasal yol, 1945 yılı öncesi basım tarihini taşıyan haritaları uzman bilirkişiler aracılığı ile uygulayıp arazinin ve çevresinin o günkü bitki örtüsünü ve niteliğini belirlemekten ibarettir.
Sonuç olarak; doğru, sağlıklı ve adil bir sonuca varılabilmesi için tapu kayıtları, bu kayıtların oluşmasını sağlayan 25 Zilkade 1267 tarihli mülkname ve 1289 tarihli Kuşadası Mahkeme-i Şeriyesinden verilen hücceti şeriye, dosyada bulunmayan Mayıs 1305 tarih 155 nolu tapu kaydı, Çiftliğin diğer nısfı ile ilgili tüm belgeler, tapu ve vergi kayıtlarının revizyon gördüğü parsel tutanakları ile bu parselleri kenardan çevreleyen kenardan çevreleyen tüm komşu parsellerin tutanak ve dayanağı olan belgeler, 1938 yılında yapılan kısmi kadastro sonunda haklarında tapu oluşan 108 adet parselin onaylı tutanak suretleriyle çiftliğin arta kalan bölümünün kadastrosunun ne sebeple geri bırakıldığına dair bilgiler, 1945 yılından önceki basım tarihini taşıyan bölge ile ilgili memleket haritaları, tapunun intikali sırasında meydana gelen miktar artışının yasal dayanağının bulunup bulunmadığına dair bilgilerin celbi ve mahallinde uzman bilirkişiler huzuruyla keşif yapılıp dayanılan tapu kayıtlarının kapsamı ve arazinin niteliğinin belirlenmesi için yerel mahkeme kararının araştırmaya yönelik olarak bozulması gerektiği düşüncesindeyiz. Yukarıda arzettiğimiz nedenlerle Yüce Genel Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

KARŞI OY YAZISI

Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir. Yerel mahkemenin dava konusu taşınmazlardan 7809 sayılı parselin dayanılan tapu kaydı, 7810 ve 7811 sayılı parsellerin ise vergi kaydı kapsamında kalıp zilyetlikle kazanıldığını kabul ederek tapulama komisyon kararı ile tesbitin iptaline ve taşınmazların payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmiş; kararın, özel dairece dava konusu taşınmazların devlet ormanı niteliğinde bulunduğu olgusuna dayanarak bozulması üzerine yerel mahkeme direnmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca özel dairenin bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmuştur. Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu kararına aşağıda açıklanan nedenlerden ötürü katılamıyorum.
Şöyleki;
A-Yerel mahkemenin kararında saptanan eksiklikler
I-Dayanılan Tapular Yönünden
Davacılar, 15.7.1939 tarih 18 sıra nolu tapu kaydı ile bu kaydın geldisi Mart 1926 tarih 28 sıra nolu 28 dönüm miktarındaki tapu kaydına ve bu kaydın geldisi olan Teşrinisani 1339 tarih 3 nolu tapu kaydı ile bunun kök dayanağı K.evvel 1306 tarih 26 nolu tapu kaydına dayanmaktadırlar. Bu tapular çok geniş bir alanı kapsayan A… Çiftliğine ait tapulardır. Bu Çiftlik içerisinde evler, bahçeler, tarlalar, koruluklar, cebeller(dağlık kısım), kayalık kısımlar ve ormanlıklar bulunmaktadır. Dayanılan tapu kaydı ile kök tapunun geldisi Mayıs 1305 tarih ve 155 nolu tapu kaydı irtibat temin edilmediği için getirtilmemiş noksan bırakılmıştır. Bu çiftlik tapularının Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Daire Başkanlığından istenmesi gerekir. Birinci eksiklik budur.
II-Uygulama Yönünden
23.5.2002 tarihinde yapılan keşifte dinlenen üç kişiden oluşan yerel bilirkişi kuruluna söz konusu edilen tapu kayıtlarının yer gösterilerek ve basit krokide işaretlendirilmek suretiyle somut biçimde uygulanmadığı da sabittir. Şöyleki, keşif tutanağının ikinci sayfasında tapu kayıtların okunarak “Bu kayıtların” memleket haritasında” uygulanmasının istediği yerel bilirkişilerin “bu mevkiiler vardır, ancak geniş alanı kapsadığı için memleket haritasından anlamıyoruz” dedikleri uygulamanın yapılmadığı kadastro teknisyeni yardımı ile söz konusu alanların memleket haritası üzerinde yerel bilirkişilere gösterildiği, yerel bilirkişilerin “keşfi yapılan taşınmazlar gösterilen sınırlar dahilinde kalmaktadır” dedikleri tutanak içeriğinden anlaşılmaktadır.
Buna göre;
-Tapu kayıtlarının yöntemine uygun biçimde uygulanmadığı, geniş bir alanı kapsayan (en az 36 bin dönüm) yerlerin yerel bilirkişilerce gezilip gösterilmediği, tapuda geçen hudutlarınbirer birer gösterilip krokide işaretlendirilmediği açık olduğu gibi, dava konusu tapunun revizyon gördüğü belirtilen 7809 nolu parselin yerinin krokide ve çiftlik içerisinde kesin biçimde saptanıp gösterilmediği de açık ve kesindir.
-Kanunievvel 1306 tarih 26 sıra numaralı kök tapunun miktarı 6.000 dönüm olup hudutları yön gösterilmeden yazılıdır. Kök tapudaki hudutlara göre yerel bilirkişilerin hudutları göstererek teknik bilirkişiler aracılığıyla kapsadığı alanın krokide tersim edilmesi gerektiği halde bu da yapılmamıştır.
-Yine kök tapudan ifraz edilen Teşrinisani 1339 tarih ve 3-4 ve 5 nolu tapularda miktarın 36000 dönüme çıkarıldığı hudutların yön gösterilerek bir kısmının değiştirilmiştir. Bu durum karşısında yerel mahkemenin şu işlemleri yapması gerekirdi:
a-Tapu miktarındaki artışa ilişkin olarak:
aa)M… Z… H… Beyin mahalle ve kariyesinden aldığı 25 Teşrinevvel 1339 tarihli ilmühaberi,
bb)Vergi dairesinin 5 Teşrinsani 1339 tarihli derkenar yazısını,
cc)Meclisi idareyi kazasının 5 Teşrinisani 1339 tarihli kararını,
dd)Kuşadası Mahkemeyi Şeriyesinin 3 Temmuz 1339 tarihli taksim kararı ile müzekkeresini istemesi; bunlar Tapu Sicil Müdürlüğünde bulunmadığı takdirde, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşiv Dairesi Başkanlığından getirtilerek bir uzman bilirkişiye incelettirilip bu belgelerin ışığında taşınmazın miktarının 6000 dönümden ifrazla önce 4633 dönüme daha sonra 36.000 dönüme çıkarılmasının hukuksal açıdan geçerli ve doğru olup olmadığının araştırılması gerektiği halde bunun eksik bırakıldığı,
ee)Kuşadası Sulh Hukuk Hakimliğinin A… Çiftliğinin mirasçılar arasında taksimine ilişkin dava sırasında taşınmazların bulunduğu mahallerde yapmış olduğu keşfe ilişkin 27 Kanunievvel 1341 tarihli (12 sayfadan ibaret) tutanakda Çiftlikdeki 8cebel kısımları hariç) olmak üzere ve (Mekiyye Hanımın hissesi tefrik) olunarak emlak ve bahçelerin taksiminin belirlendiği ve dava konusu 15 Temmuz 1939 tarih 18 nolu tapu kaydının geldisi Mart 1926 tarih 26 nolu (etrafı erbası cebel ile ve aşılı tarla namı ile maruf etna derecede 28 dönüm) şeklinde tavsif edilen taşınmazın taksim sözleşmesi içerisinde kalan ve daha sonra 1938 yılında N…. Hanım tarafından 300 TL karşılığında Mustafa Bayhan’a satıldığı anlaşılan ve davalı 7809 nolu parsele kayden revizyon gören tapu kaydı olup olmadığı araştırılarak bu kaydın da kroki üzerinde işaretlendirilmediği, Yerel mahkeme tapu kayıt miktarındaki artışın ve hudutlarındaki değişikliğin 743 sayılı eski Medeni Kanunun 638 ve 4721 sayılı Yeni Türk Medeni Kanunun 712 maddeleri yönünden geçerli bir hukuki sebebe dayalı olup olmadığının ve maliklerinin iyi niyetlerinin bulunup bulunmadığının araştırılması;
Tapu miktarının artırılması ve hudutlarının değiştirilmesi durumunun sonraki tedavüllere ve ifrazlara geçerlilik sağlayıp sağlamadığının değerlendirilip en azından bu işlemlerde taraf olmayan davalı orman idaresi ile davaya katılan Hazine yönünden “güçlü delil” sayılıp sayılmayacağı hususunun düşünülmesi gereği yadsınamaz.
b- Değişen hudutlara ve miktara göre 6000 dönümlük çiftlik tapusu ile hudutları değiştirilen ve 36000 dönümlük tapularla, çevre paftalarıda gösteren iki ayrı kroki çizdirilerek davalı ve tapulu olduğu ileri sürülen 7809 nolu parselin bu krokilerde yerlerinin belirlenmesi; Bu haritalarda tapu hudutlarının birbirleriyle bağlantılarının sağlanması, aradaki kopuklukların belirlenmesi, dava konusu taşınmaza ait olduğu ileri sürülen Mart 1926 tarih 26 nolu 28 dönümlük tapu kaydı ile geldisi Teşrinisani 1339 tarih 3 nolu tapu kaydından ifraz gören yaklaşık 94 tapu kaydının yerlerinin gösterilmesi, bunlar arasında dayanılan tapunun yerinin kesin biçimde gösterilmesi; 30-40 kaydını başka parsellere revizyon gördüğü belirtildiği halde bunların krokide yerlerinin gösterilmediği, revizyon gördüğü yerlere ait kayıtların getirtilerek akibetlerinin belirlenmediği de gerçektir. Bu dahi bir eksikliktir.
c-Dayanılan tapu kayıtlarındaki hudutların büyük çoğunluğu “nokta sınır” değildir. Çünkü (Kuşadası ahalisinin malum asamı kesanın tarlaları Kaynacık kayanın denize müntehi vs.) şeklinde nokta sınır olmayan belki yüzlerce metrelik uzunluğunda değişir nitelikte, sabit olmayan sınırlar olduğu açıktır. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20/C maddesinde “Harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerle belirlenen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise, bunlarda gösterilen miktarlara itibar olunur” denilmektedir. Elbetteki davacıların dayandığı tapu kayıtları ile geldileri kök tapuların hepsi “değişebilir ve genişletilmeye elverişli, sınırlar taşımaktadır. Bu durumda tapudaki miktara itibar olunması yasa gereğidir. Ama aynı fıkranın “Ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibariyle belli bir yeri kapsıyorsa tesbit o sınırlar esas alınarak yapılır” demektedir ki, bu bu amir hüküm dahi gözönünde tutulup gerekli uygulama yapılmamıştır.
III-Orman Araştırması Yönünden Eksiklikler
1-Dava konusu taşınmazların orman olduğu, orman toprağı niteliğinde bulunduğu, orman açıklığı özel Daire tarafından uzman bilirkişi raporu olmadan kesin biçimde orman olarak kabul edildiği halde, yerel mahkeme mahallinde yaptığı keşif sırasında dinlediği yüksek orman mühendisi bilirkişiden almış olduğu raporda “bu bölgede orman kadastrosu yapıldığına dair belgelerin bulunamadığını, 6831 sayılı Orman Yasasının Geçici 1. maddesi gereğince 228 sayılı tebliğe göre tesbit edilen teknik ve idari sınırlandırmaya ait tutanak ve krokinin olduğunu, ancak bu çalışmalara göre arazide tesis eldiği belirtilen sınır noktalarına rastlanmadığını, 7809 ve 7810 nolu parsellerin 82-94 orman sınır nokta ve hatları ile orman sayılmadığı, 7811 sayılı parselin ise devlet ormanı olarak sınırlandırılmadığının tesbit edildiğini, A… Köyünde orman tahdidi veya kadastrosunun yapılmadığını, buna ilişkin belgelere rastlanmadığını, 1/25.000 ölçekli 1963 baskılı memleket haritasında davalı parsellerin 98-99 yukarı, 28-29 sağa koordinatlar arasında yer aldığını, paftada davalı parsellerin beyaz renkde orman sayılmayan saha olarak görüldüğü; 1/35.000 ölçekli 872/574 nolu resim-hava fotoğrafının incelenmesinde davalı parsellerin açık arazi olarak görüldüğünü, çevresinin yeni ağaçlandırılmış olduğunu, amenajman Z-3 ve 2 sembolu ile ziraat arazisi olarak işaretlendiğini, çevresinin çam ve BDY sembolu ile kızıl çam ağaçlandırma sahası ve diğer yapraklı ağaçlık saha dolarak çevresinin yeni ağaçlandırılmış olarak görüldüğünü, 3116 sayılı Yasaya göre orman sayılmayan yerlerden olduğunun tesbit edildiğini, davalı yerlerin ormandan açıldığına dair teknik, idari veya hukuki bir belge ve bulguya rastlanmadığını, davalı yerlerin gerek memleket haritasında gerek hava fotoğrafında orman sayılmayan arazi olarak işaretlendiğini, 4785 sayılı Yasa gereğince 1945 yılında orman vasfında olmadığından devletleştirilen ve 5658 sayılı Yasa ile iadeye tabi tutulan yerlerden olmadığını özetlenirse; söz konusu taşınmazların 6831 sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince orman sayılmayan arazi olduğunu bildirdiği anlaşılmaktadır.
2-Yerel mahkemenin ağaçlandırmanın yapıldığı 1960-1963 ve 1967 yıllarından önce ağaçlandırılan sahaların öncesinin ne olduğunu ve nasıl kullanıldığı belirlenmediği gibi ağaçlandırmaya ilişkin plan, proje ve belgelerin de getirtilerek arazinin öncesinin araştırılmadığı,
3-Ağaçlandırma sırasında dava konusu taşınmazların ağaçlandırma sahasına alınmama nedenlerinin sorulup saptanmadığı;
4-Her üç taşınmazın sahalarının tapu miktarından fazla olması nedeniyle davacıların ağaçlandırmayı yapan orman idaresine karşı şikayet ve davalarının bulunup bulunmadığı;
5-Taşınmazlar içindeki küçük maki topluluklarının niteliklerinin, koruyucu makilik sayılıp sayılamayacağı;
6-1938 yılında yapılan şehir kadastro sırasında düzenlendiği saptanan ancak ilan edilip, taraflara tebliğ edilmeyen bu nedenlerle bağlayıcılığı, hukuksal değeri bulunmayan tapulama komisyonu kararlarında sözü edilen orman tahdidi belgelerinin getirilmediği,
7-Çok geniş çiftlik arazisi içinde yer alan dağlık, taşlık-kayalık, ormanlık, bataklık, balkanlık bölümlerin; yerlerinin, sınırlarının belirlenerek harita üzerinde gösterilmedikleri,
8-Dava konusu taşınmazlar ormansa hangi orman bölümü içerisinde kaldıklarının harita üzerinde kesin olarak belirlen medikleri sorulup araştırılmadığı anlaşılmaktadır.Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
IV-Usul Yönünden Yapılan Yanlışlıklar
a-1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasanının 275. maddesi “Mahkeme çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir” amir hükmünü içerir. Çözümü özel yada teknik bir bilgiyi içeren konularda mahkemenin (Yargıtay) kendisini bilirkişi yerine koyması yanlıştır. Yasa koyucu hakime yada mahkemeye böyle bir görev yüklememiştir. Yüksek Özel Dairece orman yüksek mühendisi tarafından verilen 4.6.2002 tarihli rapor ile ziraat mühendisinin verdiği rapor ile harita mühendisi ve kadastro teknisyeninin 21.6.2002 tarihli raporları kabul edilmeyerek dava konusu taşınmazların orman sayılması doğru değildir. Yargıtayın bilirkişilik yapma görev ve yetkisi bulunmamaktadır. Hakim, mahkeme, hatta Yargıtay bilirkişi raporlarındaki olguları değerlendirilmesi ve irdelenmesini yapar; varsa yanlışları, eksiklikleri belirtir, doğru ve gerçeklere uygun rapor verilmesini önerir. Bunun dışında kendisini bilirkişi yerine koyarak bir yerin orman olup olmadığına karar veremez. Yüksek özel dairenin bu konudaki değerlendirmesine katılmak mümkün değildir.
b-Kaldı ki; Gerek 2613 sayılı ve gerekse 766 sayılı Yasa hükümleriyle 3402 sayılı Yasanın 3. ve 10. maddeleri, bu maddelere göre düzenlenen “İtirazları İnceleyecek Kadastro Komisyonunun Kuruluşu ve Görevleri Hakkındaki Yönetmelik” tapulama komisyonlarının tesbit tutanaklarında cinsi “tarla” olan bir yerin cinsini bilirkişi incelemesi, orman tahdidi haritası ve raporu bulunmadan değiştirerek “orman” olarak nitelendirip “ipkasına” karar vermesi doğru olmadığı gibi böyle bir görevi ve işlevi de bulunmamaktadır.
SONUÇ:Yukarıda açıklamaya çalıştığım nedenler doğrultusun da “araştırmaya yönelik bozma” yapılması gerektiği düşüncesin de bulunduğum için Yüce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu çoğunluğu nun “kesin bozma”yı içeren görüşüne katılamıyorum.