YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/400
KARAR NO : 2005/406
KARAR TARİHİ : 22.06.2005
Mahkemesi : Eskişehir 2.Aile Mahkemesi
Günü : 24.03.2005
Sayısı : 22-317
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir 2.Aile Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 3.6.2004 gün ve 2003/237 E. 2004/744 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 29.11.2004 gün ve 2004/12478 E. 2004/14000 K. sayılı ilamı ile;
(…Görevsizlik kararı verilmesi durumunda kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına vekalet ücreti verilmesi gerekirken (Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi md.7) bu yönün gözetilmemesi usul ve yasaya aykırıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacak istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece verilen, “Aile Mahkemesinin görevsizliğine; harç ve yargılama giderlerinin görevli Asliye Hukuk Mahkemesince nazara alınmasına” dair karar Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme, önceki kararın görevsizlik yönünden temyiz edilmeyerek kesinleştiğini gerekçe göstererek” bu yönden hüküm kurulmasına yer olmadığına”, davalı yararına vekalet ücreti verilmesi gereğine işaret eden bozmaya karşı ise, direnilmesine karar vermiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, direnme hükmünün Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388’inci maddesinde öngörülen unsurları kapsayıp kapsamadığı, bir usulü ön sorun olarak incelenip değerlendirilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388’inci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından herbiri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Aynı kural, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 389’uncu maddesinde de tekrarlanmıştır.
Diğer taraftan, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 381’inci maddesinin 2.fıkrasına göre, kararın tefhimi en az 388’inci maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu biçim yargıda açıklık ve nitelik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşmasını engeller. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden, ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşmeyeceği de açıktır.
Nitekim, Yargıtay’ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1961 gün, 323/391 sayılı; 10.9.1991 gün, 281/415 sayılı; 25.9.1991 gün 355/440 sayılı kararları)
Şu da eklenmelidir ki, bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o hükmün yukarıda açıklanan unsurları içermesiyle mümkündür.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; Yerel Mahkemece verilen direnme hükmünün, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388’inci maddesinde öngörülen hususları kapsamadığı çok açıktır. O halde, direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K’nun 429 maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 22.06.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.