YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/395
KARAR NO : 2005/421
KARAR TARİHİ : 29.06.2005
Mahkemesi : Muğla Asliye 2.Hukuk Mahkemesi
Günü : 08.02.2005
Sayısı : 2004/447 E- 2005/31 K.
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.09.2003 gün ve 2001/646 E.2003/815 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 08.04.2004 gün ve 2004/989-2835 sayılı ilamı ile;
(…Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca;
Yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, olayın kanıtlanmasına tek başına yeterli olmalı ve kendisine inanç gösterenin imzasını taşımalıdır. Böyle bir yazılı belgenin bulunmaması halinde ise en azından olayın tamamının ispatına yeterli olmamakla birlikte bunun vuukuna delalet edebilecek ve karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin söz konusu olması halinde de inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanması mümkün olabilir.
Bunlardan hiçbirinin olmaması durumunda dava redde mahküm ise de, eğer davacı taraf delilleri arasında yemine de dayanmışsa, mahkemece davalıya yemin teklifine hakkı olduğu hatırlatılması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı taraf yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen yazılı delil veya davanın tamamen ispatına kafi olmamakla beraber vukuuna delalet edebilecek karşı taraf elinden çıkmış bir belgeyi dosyaya ibraz edememiş ve iddiasını yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Bu durumda, davacı delil listesinde sair delillere de dayandığını bildirdiğinden mahkemece davacı tarafa davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken yazılı gerekçelerle kabul kararı verilmesi doğru görülmemiştir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma
kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.06.2005 gününde bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İnanç sözleşmesine dayalı olarak açılan davada yerel mahkemece, inançlı işlemin yazılı belgesinin bulunmamasına rağmen diğer deliller ve tanık beyanlarına göre davanın kabulüne karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Yüksek 14. Hukuk Dairesi davacının yazılı delil ibraz edemediği gibi yazılı delil başlangıcının da bulunmadığını,bu durumda davacı delil listesinde ( sairdeliller) e dayandığından mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile bozulmuş,yerel mahkeme toplanan delillere göre davanın ispatlandığını belirterek eski kararında direnmiştir.
Burada hukuki olarak çözümlenmesi gereken konu öncelikle inançlı işlemin yazılı belge dışındaki delillerle ispatının mümkün olup olmadığı ikincisi de böyle bir belge yoksa yemin teklif edilip edilemeyeceğidir.Bilindiği gibi yasalarda inançlı işlemle ilgili bir hüküm bulunmamaktadır,uygulamanın getirdiği gereksinimler nedeni ile bu yola gidilmiş ve bazı koşullarla inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir.Bunun sonucu olarak da 5.2.1947 gün ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararına göre inançlı işlemin varlığının yazılı bir belge ile ispat edilmesi şartı getirilmiştir.Daha sonraki uygulamalarda İnançları Birleştirme Kararında bulunmamakla birlikte inançlı işlemin yazılı belgesinin inançlı işlemden önce,en geç işlem tarihinde yapılmış olması şartı aranmıştır, Yargıtay Yüksek 1. Hukuk ve Yüksek 14. Hukuk Dairelerinin müstakar içtihatları bu doğrultuda olduğu gibi Hukuk Genel kurulu da aynı görüşü benimsemiştir( Örnek : Y.H.G.K. nun 5.11.2003 gün ve 2003/1-647 E. 2003 /638 K. Sayılı ilamı ) .Bu sınırlamanın amacı aslında geçersiz olan inançlı işlemlerin uygulama alanlarının fazla genişletilmemesidir.Bu nedenle ispat vasıtası olan işlemden önce düzenlenmiş yazılı belge bir anlamda geçerlik koşuluna yaklaştırılmış bir belge niteliğine dönüştürülmüştür.
Sonuç olarak inançlı işlemin işlemden önce ,en geç işlem tarihinde düzenlenmiş belge ile ispat edilmesi gerektiğinden Yüksek 14.Hukuk Dairesinin bu yöne ilişkin bozma gerekçesine katılıyoruz,ancak aşağıda açıklanan nedenler ile inançlı işlemde yemin teklif edilmesi gerektiği yolundaki Daire ve Hukuk Genel Kurulu Kararına katılamıyoruz :Bilindiği gibi Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasına göre senet yani içeriği ve imzası taraflarca kabul edilen yazılı belge,ikrar ve yemin kesin delillerdendir, ancak bu kesin delillerin inançlı işlemde inançlı işlemin yazılı belgesinin işlemden önce,en geç işlem tarihinde düzenlenmiş olması gerektiği yolundaki içtihatlar karşısında uygulama olanağı bulunmamaktadır.Davalının işlemden sonra düzenlenen yazılı belgede işlemin inançlı işlem olduğunu kabul etmesi başka olaylarda kesin delil olduğu halde bu olayda delil olarak kabul edilmeyecektir,çünkü işlemden sonra düzenlenmiştir.Yazılı belgenin bulunmadığı durumlarda davalı gelip mahkemede dava konusu işlemin inançlı işlem olduğunu ancak yazılı belge düzenlenmediğini açıkça belirtse bile bu ikrar yine inançlı işlemin delili olamayacaktır.
Bilindiği gibi yemin bir taraftan sadır olan hukuki fiillerle ilgili olarak mahkemece tarafa verilmektedir,ancak yukarıda da açıklandığı gibi işlemden sonra düzenlenen yazılı belge ve ikrar delil olarak kabul edilmez iken aynı hususların yeminli olarak belirtilmesine hukuki sonuç bağlamak ve inançlı işlemin varlığına delil kabul etmek çelişkidir.Daha açık bir anlatımla inançlı işlemden sonra düzenlenen belge ve yine işlemden sonraki ikrar kesin delil olmalarına karşın bu olayda delil olarak kabul edilmez iken yeminin delil olarak kabulünün geçerli bir dayanağının varlığından söz edilemez.İşlemden önce düzenlenmiş yazılı belge dışında inançlı işlemlere dayalı davalarda davayı sonuçlandıran tek durum davanın kabulüdür,ancak bilindiği gibi davanın kabulü ile maddi olayın kabulü ayrı ayrı şeylerdir,bu nedenle davayı kabul davayı sonuçlandırmakla birlikte maddi olayı kabul nizayı kesin çözüme götürmemektedir.
Sonuç olarak inançlı işlemlerin özelliği gereği başka davalarda kesin delil niteliğinde olan ikrar,ve işlemden sonra düzenlenmiş olsa bile yazılı belgenin delil olarak kabulü mümkün olmadığı gibi aynı biçimde yemin delilinin de kabulü mümkün değildir.Bu nedenle ispat edilemeyen davanın yemin deliline başvurmadan reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.