Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/392 E. 2005/435 K. 06.07.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/392
KARAR NO : 2005/435
KARAR TARİHİ : 06.07.2005

Mahkemesi

:

Dörtyol Asliye Hukuk Mahkemesi

Günü

:

14.7.2004

Sayısı

:

2004/366-527

Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Dörtyol Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.11.2002 gün ve 2002/452-585 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 27.10.2003 gün ve 2003/13086-12309 sayılı ilamı ile,
(…Davacı, para kazanmak amacıyla kesim karşılığı topladığı ve ayrıca satın aldığı kurban derilerine kolluk kuvvetlerince el konularak davalıya verildiğini, olayla ilgili olarak ceza mahkemesinde yargılanıp, sonuçta beraat ettiğini belirterek, el konulan derilerin bedelinin tahsilini istemiştir. Mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir.
Kurban derilerini toplama yetkisi, 3294 sayılı Yasa’nın 8/c maddesine dayanan yardım Toplama Kanunu’ nun Uygulama Esasları Hakkındaki Yönetmeliğe göre Türk Hava Kurumu’na aittir. Kurban derilerinin başkaları tarafından toplanmasının yasak olduğu çeşitli vasıtalarla da ayrıca duyurulmaktadır. Davacı, bu yasağa aykırı hareketle kurban derisi toplamış olduğundan, el konulan deri bedellerini isteyemez. Davanın reddi gerekirken kısmen kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir …)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, Kanuna aykırı olarak toplandıkları gerekçesiyle el konularak davacıdan alınıp, davalı Kuruma teslim edilen kurban derilerinden dolayı tazminat istemine ilişkindir.
A-DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı M. Kemal Çolakoğlu vekili, ekonomik durumu zayıf olan davacının, her yıl olduğu gibi 2002 yılı Kurban Bayramında da para kazanmak amacıyla komşularının kurbanlarını ücreti karşılığında kestiğini ve ücret olarak kurbanların derilerini aldığını, yine ticaret amacıyla ucuz bulduğu başka derileri de satın aldığını, bunların tümünü evinde depolayıp deri tüccarlarıyla temas kurmaya çalışırken, ihbar üzerine kolluk güçlerince derilere el konulduğunu ve davalı Kurum yetkililerine teslim edildiğini; daha sonra davacı hakkında 2680 S.K. na muhalefet suçundan kamu davası açıldığını, bu davanın beraatla sonuçlandığını ileri sürerek, el konularak davalıya teslim edilen derilerin değerleri toplamı 765.000.000 TL. nin 22.2.2002 haksız el koyma tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
B-DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı Türk Hava Kurumu vekili, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunun kurban derisi toplama esas ve usullerini düzenleyen 21, 22, 23. maddelerindeki hükümlerin, 3294 sayılı yasanın 8/c maddesine aktarıldığını, bu hükme dayalı olarak çıkarılan Yönetmeliğin 27.12.1999 günlü R.G.’ de yayımlanan değişik 15. maddesiyle, kurban derilerini toplama yetkisinin Türk Hava Kurumu’na verildiğini; buna rağmen, bazı kişi yada kişilerin haksız olarak menfaat temini amacıyla yasalara aykırı bir şekilde deri topladıklarını, bunu yaparken de, bir takım yöntemlerle bu haksız ve yasa dışı eylemlerine kılıf ve zemin hazırlamaya çalıştıklarını, ancak, yargının olayların özüne ve ruhuna inerek bu haksız uygulamalara karşı gereken cevabı verdiğini; somut olayda davacının beraat kararına dayanarak haksız taleplerle dava açtığını, ceza mahkemesince verilen beraat kararının hukuk mahkemesini bağlamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme; davacı hakkında 2860 sayılı Yardım Toplama Kanununa muhalefet suçundan açılan kamu davasında, sanığın izinsiz yardım toplamadığının anlaşıldığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği ve kararın kesinleştiği; eylemin suç teşkil etmediğini saptayan beraat kararının hukuk hakimini bağlayacağı, davacının yasal olarak toplandıkları ceza mahkemesi kararıyla belirlenen deri bedellerini istemekte haklı olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, bilirkişice hesaplanan deri bedelleri toplamı 551.000.000 TL. nin 22.2.2002 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:
Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak önceki kararında direnmiş; direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
E-MADDİ OLAY VE DELİLLER:
Dörtyol İlçe Emniyet Müdürlüğüne gelen bir ihbar üzerine davacının evinde polis memurları ve davalı Kurum elemanları tarafından 22.2.2002 günü yapılan arama sonucunda, poşet ve torbalar içerisinde 29 adet koyun, 30 adet keçi ve bir adet sığır derisi bulunduğu saptanmış, bu konuda davacının da imzasını taşıyan aynı günlü tutanak düzenlenmiş ve bu tutanakta davacının “Ticaret amacıyla deri topladım” şeklinde beyanda bulunduğu, derilere el konulduğu ve davalı Kurum’un binasına götürülüp, orada görevlilere teslim edildiği açıklanmıştır.
Davacı, bu olay nedeniyle Dörtyol Cumhuriyet Savcılığınca başlatılan hazırlık soruşturması sırasında, 26.2.2002 günü, Cumhuriyet savcısına sanık sıfatıyla “Ben işi olmayan fakir biriyim. Borçlarım da vardı. Bayramda ben fakir olduğum için komşular bana deri verdi. Bazı kişilerin de kurbanlarını kestim, onlar da derilerini verdiler. 13 adetini de tanımadığım yoldan giden at arabacısından tanesini 5 milyondan satın aldım. Bunları satıp ihtiyacımı karşılayacaktım. Yasak olduğunu da bilmiyordum. Yasak olduğunu bilsem toplamazdım.” şeklinde ifade vermiştir. Davacı, daha önce 22.2.2002 günü poliste verdiği ifadede de aynı doğrultuda beyanda bulunmuş, ilaveten, satın aldığı derileri makbuzsuz aldığını bildirmiştir. Davacı, hakkında 2860 Sayılı Yardım Toplama Kanuna muhalefet suçundan açılan ve Dörtyol Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2002/175 esas sayılı dosyasında görülen kamu davasının duruşmasında da, hazırlıktaki ifadelerinin doğru olduğunu bildirmiştir. Ceza davası sırasında sanık vekili dosyaya ayrıca 13 adet makbuz ibraz etmiştir. Sadece düzenleyen kişilerin isim ve imzalarının bulunduğu, adres ve tarih yer almayan bu makbuzların bir kısmında, 22.2.2002 tarihinde kesilen kurbanların derilerinin makbuz sahiplerince sanığa satıldığına, bir kısmında da kurban kesimi karşılığında derilerin sanığa verildiğine dair ifadeler bulunmaktadır. Makbuzları düzenleyenlerden ikisi ceza davasında tanık olarak dinlenmişler, bunlardan biri, sanığın bayramda kendi kurbanını kesmesi karşılığında derisini ona verdiğini, diğeri de kestiği kurbanın derisini sanığa para karşılığı sattığını bildirmiştir. Mahkeme, 12.6.2002 gün ve 2002/529 sayılı karar gerekçesinde “Sanık hakkında kurban derisi toplaması nedeniyle Yardım Toplama Yasasına muhalefetten kamu davası açılmıştır. Sanık tüm aşamalarda kurban derilerini yardım amacıyla toplamadığını, para karşılığı satın aldığını ya da kurbanlık koyunları kesmiş olması nedeniyle ücreti karşılığı aldığını söylemiştir. Mümzi tanıklar imzaların kendilerine ait olduğunu beyan etmişlerdir. Savunma tanıkları sanığın savunmasını doğrular mahiyette beyanda bulunmuşlardır. Tüm dosya içeriğinden oluşan oluş şeklinden toplanan delillerden tanık ve sanık beyanından sanığın izinsiz olarak yardım toplamadığı anlaşılmış olmakla aşağıdaki şekilde beraatine karar verilmiştir” denilmiştir. Hüküm kısmı ise aynen “Sanığın atılı yardım toplama kanununa muhalefet suçundan suçun yasal unsurları oluşmaması nedeni ile beraatine…” şeklindedir. Hüküm temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
F-UYUŞMAZLIK:
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; maddi olgunun gerçekleşme biçimi, konuya ilişkin Kanun ve Yönetmelik hükümleri ve hakkında açılan ceza davasının beraatle sonuçlanmış olması karşısında, davacının, el konulan deri bedellerinin tazminat olarak kendisine ödenmesini isteyip, isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
G-GEREKÇE:
Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
23.6.1983 gün ve 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun(Bundan böyle kısaca 2860 S.K.” denilecektir)“Amaç” başlıklı 1.Maddesi“Bu Kanunun amacı; yardım toplamaya yetkili kişi ve kuruluşları ve bunların hangi amaçla yardım toplayabileceklerini belirlemek, yardımın toplanmasına, kullanılmasına ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” Hükmünü taşımaktadır. Kanunun “Yardım toplayabilecek olanlar” başlıklı 3. maddesinde, “Kamu yararına uygun olarak, amaçlarını gerçekleştirmek, muhtaç kişilere yardım sağlamak ve kamu hizmetlerinden bir veya birkaçını gerçekleştirmek veya destek olmak üzere gerçek kişiler, dernekler, kurumlar, vakıflar, spor kulüpleri, gazete ve dergiler yardım toplayabilirler.” Hükmüne yer verilmiş; “ İzin alma zorunluluğu” başlıklı 6. maddede Kişiler ve kuruluşların, yetkili makamdan izin almadan yardım toplayamayacakları belirtilmiş, izin alınmadan girişilen yardım toplama faaliyetlerinin güvenlik kuvvetlerince derhal men edileceği ve sorumlular hakkında kovuşturma yapılacağı açıklanmıştır. 7. maddede de, izin vermeye yetkili makamların hangileri olduğu sayılmıştır. 8. madde, izin için yapılacakbaşvuruya ilişkin esasları; 9. madde başvurunun incelenmesini ve sonuçlandırılmasını, 10. madde de, yardım toplama süresinin ne şekilde belirleneceğini düzenlemektedir. 11. maddeye göre, gerçek kişiler, yardım toplama faaliyeti için en az üç kişiden ibaret sorumlu kurul oluşturmak zorundadırlar. 13. maddede, yardım toplama faaliyetinde çalışması için izin verilen kamu görevlilerine, her ne ad altında olursa olsun ücret verilemeyeceği, ancak, Türk Hava Kurumu tarafından kurban derisi, bağırsak toplamak, fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama faaliyetlerinde görevlendirilen kamu personeline Kurumca ücret verilebileceği belirtilmiştir. Kanunun sonraki maddelerinde sırasıyla sorumluluk, izin veren makamca yapılacak işler, denetim konularındaki düzenlemeler yer almaktadır. Aşağıda değinilecek olan 3294 S.K. nun, 22 ve 23. maddelerle birlikte yürürlükten kaldırdığı 21. maddede “Kurban derisi, bağırsak, fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama yetkisi Türk Hava Kurumuna aittir.” Hükmü mevcut idi. 29. madde, bu Kanunun hükümlerine aykırı olarak izinsiz yardım toplayanlar hakkında uygulanacak cezaları, el koyma ve müsadere konularını düzenlemiştir.
2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu’nun 21,22, ve 23. maddelerini ilga eden 29.5.1986 gün ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu (Bundan böyle kısaca “3294 S.K.” denilecektir), anılan maddelerin düzenleme alanındaki konuları 8. maddesinde yeniden düzenlemiştir. Ancak, 8. madde hükmünden önce, konuya ilişkin şu hükümlerden de söz edilmesinde yarar vardır: 3294 S.K. nun“Amaç” başlıklı 1. maddesi“Bu Kanunun amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye`ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir.” şeklindedir. 3. maddede, bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulduğu belirtilmiş; 4. maddede bu Fon’un gelirlerinin hangi kaynaklardan sağlanacağı açıklanmış, 7. Maddede, Fon’da toplanan kaynağın ülke çapında ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdi ve ayni olarak dağıtılmak ve bu Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalarda bulunmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma vakıfları kurulacağı belirtilmiştir.
Söz konusu 8. Madde hükmü ise aynen şöyledir:
“Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirleri;
a) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan,
b) Mahalli İdare bütçelerinden % 2 oranında ayrılacak paydan (köyler hariç),
c) Her nevi fitre, zekat, kurban derileri ve bağırsak yardımlarından, (bu bende göre elde edilecek nakdi ve ayni gelirin toplanması ve Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet Vakfı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları arasında paylaştırılması usul ve esasları bir yönetmelik ile düzenlenir.)
d) İşletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden,
e) Diğer gelirlerden,
Teşekkül eder.
Birinci fıkranın (b) bendinde belirtilen payların bütçe yılı içinde ödenmemesi halinde, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının tahsil edilmemiş alacak miktarı mahalli idarelere İller Bankasınca ödenecek paylardan, mahalli idarelerin mahalli ve müşterek ihtiyaçların giderilmesi amacıyla yaptıkları hizmetlerden elde ettikleri gelirler hariç olmak üzere, her türlü ticari ve iktisadi teşebbüsleri sonucu temin ettikleri gelirlerden vakfın yazılı müracaatı üzerine ödemeyi yapacak kuruluşlarca resen kesilerek doğrudan ilgili vakıflara gönderilir.”
3294 S.K. nun 8. Maddesinin (C) fıkrası uyarınca hazırlanan ve 27.12.1999 tarihinde yürürlüğe giren Yardım Toplama Esas Ve Usulleri Hakkında Yönetmelik’in(bundan böyle kısaca “Yönetmelik” denilecektir) “Yetki” başlıklı 15. maddesi ise;
“Kurban derileri ve bağırsak toplama ile fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama yetkisi Türk Hava Kurumuna aittir.
Türk Hava Kurumu kurban bayramlarında kurban derileri ve bağırsağın toplanması ile zarf dağıtmak suretiyle zekat ve fitre toplanmasına dair usul ve esasları, yapılacak propaganda, reklam, kırtasiye ve makbuz basımı gibi işleri de kararlaştırır.
Kurban derileri ve bağırsak toplama, fitre ve zekat zarfları dağıtmak suretiyle yardım toplama faaliyetleri, bu Yönetmelikte belirlenen esaslar ile ikinci fıkra gereğince alınan kararlar doğrultusunda Türk Hava Kurumu Şubelerince yürütülür. Türk Hava Kurumu, Şubesi olmayan yerlerde o yere en yakın Şubesi veya merkezden görevlendireceği elemanları marifeti ile bu maddede belirtilen faaliyetleri yürütür.” şeklindedir.
Yukarıda, konuya ilişkin hükümlerinin bir kısmı aynen aktarılan, bir kısmının ise içerikleri özetlenen 2860 S.K. ve 3294 S.K. ile Yönetmelik bir arada değerlendirildiğinde, şu saptamalar yapılabilmektedir:
Kanun koyucu, 2860 S.K. ile, gerek yardım toplamaya yetkili kişi ve kuruluşları ve gerekse bunların hangi amaçla yardım toplayabileceklerini özel ve ayrıntılı bir şekilde düzenleme ihtiyacı duymuş; 13. maddede Türk Hava Kurumu’nun kurban derisi, bağırsak toplamak, fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama faaliyetlerinde bulunabileceği, bu amaçla görevlendirilen kamu personeline Kurumca ücret verilebileceği belirtilmiştir. 3294 S.K. nun 8. maddesi de, yürürlükten kaldırdığı 2860 S.K. nun 21,22,23. maddelerini yeniden ve benzer bir içerikte düzenlemiş; bu çerçevede, Maddenin (C) bendinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinden bir kısmının, her nevi fitre, zekat, kurban derileri ve bağırsak yardımlarından oluşacağı açıklanmış, bu bende göre elde edilecek nakdi ve ayni gelirin toplanmasına ilişkin esasların ve sayılan Kurumlar (Türk Hava Kurumu, Türkiye Kızılay Derneği, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet Vakfı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları) arasındaki paylaşımın hangi esaslar dahilinde yapılacağının bir yönetmelik ile düzenleneceğini öngörmüştür. Bu çerçevede yürürlüğe konulan Yönetmelik’in metni yukarıda bulunan 15. maddesi, 2860 S.K. nun 3294 S.K. ile yürürlükten kaldırılan 21. maddesindeki hükme tamamen paralel bir şekilde, kurban derileri ve bağırsak toplama ile fitre ve zekat zarfı dağıtmak suretiyle yardım toplama yetkisinin Türk Hava Kurumu’na ait olduğu hükmünü taşımaktadır. Burada gözden kaçırılmaması gereken yön, 3294 S.K. nun bir yandan 2860 S.K. nun 21. maddesini yürürlükten kaldırırken, diğer yandan da, kendi hükmüne ve çizdiği hukuksal çerçeveye uygun bir şekilde yönetmelik çıkarılması yetkisini tanımış olması; çıkarılan Yönetmelik’te de, mülga Kanun hükmü içeriğinin tekrarlanmış bulunmasıdır. Bu durumda, salt, anılan Yönetmelik hükmünün normlar hiyerarşisindeki yerinden hareketle, içerdiği düzenlemenin hukuksal güç ve değerinin küçümsenmesi mümkün değildir.
Herhangi bir alanın çeşitli düzeydeki normlarla hukuksal düzenlemeye tabi tutulmasının, o konuda varlığı saptanan bir ihtiyacın sonucu bulunduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Yukarıda değinilen hükümlerle, hem genel olarak her türlü yardımların ve hem de, yardım toplamanın özel bir türü olarak kurban derisi toplanmasının, hukuki bir denetim altına alınması ihtiyacının duyulmasının nedenlerine gelince:
Ülkemizde her yıl kurban bayramlarında sayıları milyonlarla ifade edilen farklı türlerden hayvanların kurban kesildiği, ekonomik bir değer taşıyacak şekilde işleyip, kullanılabilir hale getirmelerinin, sonuçta elde edilecek fayda ile oranlandığında zahmetli ve zor bir işlemler dizisini gerektirmesinden dolayı, kurban kesenlerin derileri genellikle ellerinde tutmak yerine, istek sahiplerine verdikleri; örf ve adetler uyarınca bunun para veya başka bir karşılık alınmaksızın bağışlama yoluyla yapıldığı; sonuçta, her yıl bağışlanmaya hazır durumda milyonlarca kurban derisi bulunduğu bilinmektedir. Sayılarının milyonlarla ifade edilmesi nedeniyle toplamda çok yüksek bir ekonomik/ ticari değere sahip olan kurban derilerinin, rasgele toplanılması ve bu yolla azımsanamayacak bir gelir kaynağının milli ekonomi, çevre sağlığı ve toplumsal yarar açısından denetimsiz bırakılması düşünülemez.
O halde bu derilerin denetimli biçimde sosyal yardım ilkelerini gerçekleştirecek kurum ve kuruluşlarca toplanmasında ve bu yardımların gerçekten de muhtaç kişilere ulaşmasında yarar vardır.
İşte içeriklerine ayrıntılı olarak değinilen yukarıdaki Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin bu ihtiyacın sonucu olarak ve demokratik düzenin sosyal yardımlaşmayı sağlama işlev ve amacını gerçekleştirmesinin bir yolu olarak vaz edilmiş oldukları kuşkusuzdur.
Görüldüğü üzere, yukarıda değinilen pozitif normlar, kendilerinin izin verdiği çerçeve dışında, kurban bayramlarında kurban derisi toplanmasını yasaklamaktadırlar.
Somut olay bu çerçevede değerlendirilip, varılan sonuç özetlendiğinde şunlar söylenmelidir: Hukukun yasakladığı bir eylem sonucunda elde edilen taşınır mal niteliğindeki deriler, temeldeki Kanuna aykırılığın zorunlu bir sonucu olarak, onları zilyetliği altında bulunduran davacının mülkiyetine geçmiş sayılamazlar. Dolayısıyla, davacı, üzerlerinde hukuken korunabilecek, geçerli bir mülkiyet hakkına sahip bulunmadığı ve esasen elinden alınması da bu nedenden kaynaklanan derilerin bedellerini, onlara el koyan davalı Kurumdan isteyemez.
Kaldı ki, her ne kadar, hakkında açılan ceza davası beraat ile sonuçlanmış ve bu karar kesinleşmiş ise de; somut olayın eldeki dava dosyasına yansıyan içeriğine ve ceza davasındaki delillerin ortaya koyduğu maddi olgu ile hukuksal duruma göre, somut olayda davacının evinde tespit edilen derilere el konulmasının hukuka aykırılığından da söz edilemez Zira, davacı, hakkında açılan ceza davasının hazırlık soruşturması aşamasında C.Savcısına ve polise verdiği, duruşmada da doğruluğunu kabul ettiği ifadelerinde, derilerin bir kısmını kurbanlarını kestiği kişilerden ücret karşılığında, bir kısmını komşularının bağışlaması suretiyle, bir kısmını da ucuz görerek kar etmek amacıyla tanımadığı kişilerden makbuzsuz satın aldığını savunmuştur. Bu savunma karşısında, ceza davasına sanık vekilince sunulan makbuzların, savunmayı doğrulamak amacıyla sonradan temin edildikleri açıktır. Esasen makbuzların nitelik ve içerikleri (düzenleyenin açık kimliğini, adresini ve düzenlendikleri tarihleri taşımaması) bunların her zaman temini mümkün olan belgeler olduğunu da açıkça göstermektedir. 13 adet makbuzu düzenleyenlerden ikisinin duruşmada tanık sıfatıyla dinlenilmiş ve düzenledikleri makbuz içeriğine uygun açıklamalarda bulunmuş olmaları da bu sonuca etkili değildir.
Yeri gelmişken, söz konusu beraat kararının B.K.nun 53. maddesi anlamında eldeki davayı gören hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesinde yarar görülmüştür: Bilindiği üzere, B.K.nun 53. maddesine göre, hukuk hakimi kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararıyla bağlı değildir. Eş söyleyişle; salt ceza davasının beraatle sonuçlanmış olması, o davaya konu eylemin özel hukuk alanındaki sonuçlarının da hukuka uygun olduğu anlamını taşımaz. Bu kuralın Yargıtay uygulamasında kabul edilen tek istısnası, beraat kararında saptanan maddi olgulardır; buna göre, beraat kararında ceza mahkemesinin saptadığı maddi olgu hukuk hakimini bağlar. Ancak, bu istısnanın uygulama yerinin olabilmesi için, beraat kararı, ceza davasının ilişkin bulunduğu suçlama yönünden maddi olguyu tespit etmiş olmalıdır. Maddi olgu beraat kararında tespit edilmemiş ise, hukuk hakiminin bağlı tutulabileceği herhangi bir olgu da yok demektir. Metni yukarıda deliller bölümünde aynen yer alan beraat kararında, davacının sanık sıfatıyla hazırlık aşamasında ve duruşmada verdiği ifadelerin ayrıntılarına yer verilmeksizin, üstelik, anılan ifadelerdeki (Derilerin bir kısmının komşularınca kendisine bağışlandığı yönündeki) ikrarına tamamen aykırı bir şekilde “Sanığın izinsiz olarak yardım toplamadığı anlaşılmış olmakla” şeklindeki bir kabule dayalı olarak, hüküm kısmında da yine bu yanlış kabule bağlı “Sanığın atılı yardım toplama kanununa muhalefet suçundan suçun yasal unsurları oluşmaması nedeni ile beraatine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Bu değerlendirmeler, beraat kararının (Kesinleşmesi Yargıtay denetimi dışında gerçekleşmiş de olsa) isabetinin veya doğuracağı usuli sonuçların tartışılması ya da eleştirilmesi anlamında değildir; esasen, böylesi bir tartışma, Hukuk Genel kurulunun eldeki davada direnme kararının temyizine ilişkin incelemesinin yasal sınırları dışında olduğu gibi, herhangi bir makamın da yetkisi dahilinde değildir. Burada, sadece, beraat kararında maddi olgunun saptanmış olup olmadığı ve eğer böyle bir saptama var ise, maddi olgunun doğru bir biçimde saptanmış olup olmadığı değerlendirilmektedir.
Özetle; anılan beraat kararı, eldeki alacak davası yönünden hukuk mahkemesini bağlayıcı nitelikte bir maddi olgu saptamasını içermemektedir. Dolayısıyla, eldeki davayı gören hukuk mahkemesi, delilleri değerlendirirken ve tarafların sorumluluk hukuku yönünden karşılıklı konumlarını belirlerken, beraat kararıyla hiçbir şekilde bağlı olmaksızın, bu yönde tam bir serbesti içerisinde hareket etmelidir.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece, sonucu ve gerekçesi itibariyle aynı yönde bulunan Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 6.7.2005 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı M.Kemal Çolakoğlu vekili, davalı idare aleyhine kendisine ait kurban derilerine haksız el konulduğundan bahisle tazminat davası açmıştır.
Somut olayda, davacı, Dörtyol Sulh Ceza Mahkemesinin 2002/175 esas, 2002/529 karar sayılı dosyasında izinsiz kurban derisi toplamaktan sanık olarak yargılanmış ve 12.6.2002 tarihinde aynen “Tüm dosya içeriğinden, oluşan oluş şeklinden, toplanan delillerden, tanık ve sanık beyanlarından, sanığın izinsiz olarak yardım toplamadığı anlaşılmış olmakla aşağıdaki şekilde beraatine karar verilmiştir.” Denildikten sonra, hüküm kısmında da aynen “Sanığın atılı yardım toplama konusuna muhalefet suçundan yasal unsurları oluşmaması nedeni ile beraatine” karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Görüldüğü gibi; Ceza Mahkemesi kararı delil yetersizliğinden beraat değildir. Deliller toplanmış, irdelenmiş ve münakaşaları yapılarak davacı sanığın isnat edilen suçu işlemediğine kanaat getirilmiş ve beraat kararı verilmiştir. Bu karar kesinleşmiştir. Kesinleşen mahkeme kararlarına uymak herkesin görevidir. Uymaya mecburdurlar. Bunun istisnası yoktur ve olamaz. Bu karar herkesi bağlar. Hiçbir kurul, kurum veya şahıs kendisini kesinleşen kararlar üzerinde göremez ve aleyhine işlem yapamaz.
Eğer beraat kararı delil yetersizliğinden verilmiş ve kesinleşmiş olsaydı, o zaman böyle bir karar hukuk hakimini bağlamayacaktı. Hukuk hakimi topladığı delilleri serbestçe takdir edip kararını verebilecekti. Olayımızda ise, işin esası irdelenerek suçun işlenmemesi sebebiyle beraat kararı verildiğinden, bu karar hukuk hakimini de bağlar.
Somut olayda, kesinleşen ceza kararını aşmak ve bu karara rağmen aksi yönde hüküm oluşturmak, kurban derilerinin nasıl ve ne şekilde kime veya kimlere gideceğini irdelemek davacıya ait derilere el koyan ve uhdesine geçiren davalı idareyi tazminat ile sorumlu tutmamak mümkün olmadığından, mahalli mahkemenin ısrar kararının onanması düşüncesinde olduğumdan çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.
KARŞI OY
Dava ile ilgili 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun da kurban derilerinin Türk Hava Kurumu tarafından toplanacağına ya da başka kişi ve kuruluşların kurban derisi toplamasının yasak olduğuna dair herhangi bir hüküm mevcut değildir. Aksine 2860 sayılı Kanunun 4. maddesi açık bir ifade ile “Yardım isteğe bağlıdır. Kişi ve kuruluşlar yardımda bulunmaya zorlanamaz.” hükmüyle kişilerin özgür iradeleriyle istedikleri kişi ve kuruluşa bağış yapabilecekleri hükmünü getirmiştir.
İdarenin, yasanın bu hükmüne aykırı olarak kurban toplama yetkisini yönetmelikle Türk Hava Kurumuna bırakması açıkça hukuka aykırılık oluşturur. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın bu konuda istikrar kazanmış pek çok kararı mevcuttur. Nitekim Anayasa Mahkemesi’nin örnek nitelikteki bir kararında da şu ifadeye yer verilmiştir: “Yasa koyucu belli konularda gerekli kuralları koyacak, çerçeveyi çizecek, eğer uygun ve zorunlu görürse onların uygulanması yolunda sınırları belirlenmiş olanlar bırakacak, idare ancak olanlar içinde takdir yetkisine dayanmak suretiyle yasalara aykırı olmamak üzere bir takım kurallar koyarak yasanın uygulanmasını sağlayacaktır.” (AYM. 18.06.1985 T., ve 1985/3-8 s. Karar)
Bu nedenle yönetmelikten bahisle kurban derisi toplama yetkisinin Türk Hava Kurumuna ait olduğu yolundaki bozma gerekçesine katılmak hukuken mümkün değildir. Bu yönetmelik Kanuna aykırı olduğu gibi, Anayasaya da aykırıdır. Gerçekten Anayasanın 35. maddesi mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceğini belirtmektedir.
Benzer hüküm Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1952 tarihli Ek protokolünde de yer almıştır. “Mülkiyetin Korunması” başlıklı 1. maddede “Herkesin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse ancak yasada öngörülen şartlara göre mülkünden yoksun bırakılabilir.” denilmektedir. Belirtelim ki Anayasanın 90. maddesi ile uluslar arası sözleşmeler iç hukuk kuralı gibi uyulması zorunlu kurallardır.
Sonuç olarak, dava konusu uyuşmazlığın yasal dayanaktan yoksun ve insan hakları kavramına aykırı bu yönetmelikle çözümlenmesi mümkün değildir.
Ayrıca maddi olay açısından konuyu ele aldığımızda, yardım toplama kanununa muhalefet suçundan davacı hakkında açılan Dörtyol Sulh Ceza Mahkemesindeki ceza davasının “sanığın izinsiz olarak yardım toplamadığı ve bu nedenle suçun, yasal unsurlarının oluşmadığı” gerekçesiyle beraatle sonuçlandığı görülmektedir.Ceza mahkemesi beraat kararını (davacı) sanığın yardım toplamadığı maddi olgusuna dayandırmış ve bu olgu ceza yargı kararıyla kesinleşmiştir.
Hukuk hâkimi ceza davasında kesinleşen kusur oranıyla ve buna göre verilmiş beraat kararıyla bağlı değil ise de, maddi olguya ilişkin beraat kararının hukuk hâkimini bağlayacağı açıktır. Davacının “Yardım toplamadığı” maddi olgu olarak ceza hükmüyle kesinleşmiştir. Hukuk davasında bu kesin hükme aykırı olarak bunun aksi ileri sürülemez.
Direnme kararında da belirtildiği gibi, davacı geçimini sağlamak üzere kısmen kesim bedeli olarak kısmen de ücretini ödeyerek kurban derisi almış olduğundan ortada bir yardım toplama eyleminden söz edilemeyeceği tartışmasızdır.
Açıklanan sebeplerle hukuka aykırı olarak el konulup davalı Türk Hava Kurumuna teslim edilen derilerin değerinin tazminat olarak davacıya ödenmesi yolundaki davanın kabulüne dair mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacı yedinde iken yapılan bir ihbar üzerine, yetkili mercilerce davacılardan alınarak davalıya teslim olunan kurban derileri bedelinin tahsiline ilişkin olarak açılmış olup, davacı taraf işbu davada ceza dosyasındaki beyanının aksine derilerin bağış olmadığını, bir kısmının satın alındığını, bir kısmının ise kesim hizmeti karşılığı verildiği iddiasını ileri sürmüştür. Esasen, davanın açılış şekli itibariyle de davacı taraf kurban derisi bağışlarının toplanmasının davalı kurum yetkisinde olduğunu kabul etmiş olduğundan, davacı tarafın bağış olan deriler üzerinde bir mülkiyet iddiası bulunmamaktadır. Ceza mahkemesinin beraat kararı da izinsiz bağış toplanmadığı olgusuna dayalıdır. O halde, davanın halli esas itibariyle davacının satın alma ve hizmet karşılığı malik olma noktalarında toplanmaktadır.
Toplum yapımız itibariyle kurban derilerinin satılmayıp, bağışlandığı yadsınamaz bir olgudur. O halde, özellikle satın alma iddiası yönünden fiili karine davalı lehine olduğundan, bu karinenin aksini davacı kanıtlamak durumundadır. Her ne kadar davacı bu hususta bir takım belgeler ibraz etmiş ise de, sayın çoğunlukça da kabul edildiği üzere sunulan bu deliller fiili karinenin aksini kanıtlar nitelikte değildir.
Ancak, davacı taraf bir kısım derilerin de kesim hizmeti karşılığı kendisine verildiği iddiasında bulunmuş olup, toplum yapımız itibariyle bu husustaki fiili karinenin de davacı lehine olduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla, bu yönde oluşan karinenin aksinin de davalı tarafça kanıtlanması icabeder. Davalı, davada tüm derilerin bağış olduğunu savunduğundan mahkemece davacının ceza mahkemesindeki beyanları da nazara alınarak bilirkişilerden bir kimsenin kurban bayramı boyunca ne kadar kurban kesebileceği hususunda bir rapor alınarak, hukukumuzda bu şekilde menkul mal mülkiyetinin kazanılmasını engelleyici bir hüküm bulunmaması sebebiyle davacının bu şekilde kaç adet derinin maliki olabileceği saptanıp, neticesine göre bir karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.