YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/37
KARAR NO : 2005/139
KARAR TARİHİ : 16.03.2005
Mahkemesi
:
Beykoz 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü
:
17.08.2004
Sayısı
:
1005-709
Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beykoz Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.11.2002 gün ve 2001/744-2002/843 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 19.06.2003 gün ve 2003/1572-3331 sayılı ilamı ile;
(…Uyuşmazlık, İİK.nun 277 v.d. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali isteminden kaynaklanmıştır.
Tüm dosya içeriğinden, alacaklı banka ile borçlu S.İ. arasındaki kredi ilişkisinin önce 19.6.1997 tarihinde kurulduğu S.Trans Denizcilik A.Ş.nin borcuna karşılık 1.950.000 ABD Doları için davalı S.İ.nün kefil olduğu, bundan sonra da 23.7.1998 tarihinde 13.390.000 ABD Doları için S. Denizcilik A.Ş.nin borcu nedeniyle yine S. İ.nün kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı görülmektedir. Her iki sözleşmedeki borçlu şirketler ile sözleşmeleri kefil sıfatıyla imzalayanların durumlarına bakılırsa şirketler ve kefiller arasındaki organik bağın varlığı açık-seçiktir. Bütün bu anlatımlardan borçlunun da kefil sıfatıyla katıldığı genel kredi sözleşmeleri ile banka arasındaki ilişkinin 19.6.1997 tarihinden başlayarak kurulduğunu söylemek olanaklıdır. Başka bir deyişle, olsa bile bu tarihten sonraki sözleşmelerle genel kredi ilişkisi yenilenmiş sayılır. Davalı S. İ.’nün alacaklı bankaya kefil sıfatıyla borçlandıktan sonra 28.5.1998 tarihinde tescil edilen vakfa, iptali dava konusu edilen B., B. Mah., 66 parseldeki 5 numaralı daire ile Beykoz Anadoluhisarı mahallesindeki 1 nolu parselde kayıtlı ahşap yalıyı devrettiği, ancak vakıf senedine göre bu taşınmazların intifa haklarını önce üzerinde bıraktığı, daha sonra 8.12.2000 tarihinde tescil tarihinden geçerli olarak intifa haklarını da vakfa devrettiği, vakfın tüm mal varlığının bu iki taşınmaz mal ile 100 milyon TL. nakitten ibaret olduğu anlaşılmaktadır.
Olayların sıralanan akışı ve dosyadaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, S.İ.nün davacı bankaya kefil sıfatıyla kredi borçlusu iken iyi niyetli bir şahıstan ve basiretli bir tacirden beklenilmeyecek iş ve işlemlerle mevcudunu eksiltmek maksadıyla kurucusu olduğu vakfa devir yapıp muvazaalı tasarruflarda bulunduğu, bu tasarrufların da İİK.nun 280. maddesince iptale tabi olduğu sonucuna varılmaktadır. Mevcut haciz tutanakları da İİK.nun 105.maddesinin aradığı anlamda geçici aciz belgesi niteliğinde olduğundan davanın dinlenebilme koşulu da uyuşmazlıkta gerçekleşmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece davanın kabulü yerine, orta yerde iptale tabi açık muvazaalı işlemler varken olayın değerlendirilmesinde hataya düşülerek davanın yazılı şekilde reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
A-Ön sorun
Öncelikle, davalı vekilinin eldeki davada 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 363/son maddesinde yer alan 10 günlük temyiz süresinin uygulanacağı ve böylece davacı yanın temyiz isteminin süresinde olmadığından reddi gerektiği iddiası incelenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerinde “tasarrufun iptali” davaları düzenlenmiş ve “İptal Davalarında Yargılama Usulü” başlıklı 281. maddesinin ilk fıkrasında da aynen; “Mahkeme, iptal davalarını basit yargılama usulü ile görüp hükme bağlar ve bu davalara mütaallik ihtilafları hal ve şartları gözönünde tutarak serbestçe takdir ve halleder.” Hükmüne yer verilmiştir.
Görülmektedir ki, tasarrufun iptali davaları genel mahkemelerde basit yargılama usulü ile görülüp hükme bağlanır ve bu kararlara karşı temyiz süresi 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 432. maddesinin 1.fıkrası gereğince tebliğ tarihinden itibaren 15 gündür. Davacı tarafın temyiz istemi süresinde olmakla; incelenmesine geçilmiştir.
B-Davacı isteminin özeti
Davacı/alacaklı banka vekili 03.12.2001 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili Bankanın Deniz Şubesi ile borçlu S.Denizcilik Sanayi ve Ticaret AŞ. arasında 23.07.1998 tarihinde 13.900.000.USD bedelli kredi sözleşmesi imzalandığını, sözleşme kapsamında firmaya harici garanti kredisi şeklinde poliçe aval kredisi kullandırıldığını, davalılardan S. İnönü’nün kredi sözleşmesini müşterek borçlu, müteselsil kefil sıfatı ile imzalayarak doğacak borçlardan sorumlu olduğunu, borçlu firma ve kefillerinin kredinin işleyişi ile ilgili edimlerini getirmemesi –vadesi gelen harici garanti kredisinin yurt dışındaki bankaya bankaca transfer edilmesi ve bunun da borçlular tarafından ödenmemesi- üzerine kredi sözleşmesinin 38 ve 42 maddeleri uyarınca kredi hesabının kat edilerek, borçlu ve kefillere İstanbul 6. Noterliğinin 10.06.1999 tarih 7516 yevmiye numarası ile ihtarname keşide ve tebliğ edilerek gayrinakdi krediden kaynaklanan ve yurt dışına transfer edilerek muaccel hale gelen 502.000 USD ve ferilerinin geçerli kurdan karşılığı olan 242.905.630.657 TL nin ödenmesi, ayrıca henüz vadesi gelmemiş olan 11.333.512 USD poliçe aval kabul kredisinin de banka veznelerine depo edilmesinin ihtar edildiğini, yapılan ihtara rağmen borcun ödenmediğini, bunun üzerine borçlu firma S. Den.. A.Ş. ile kefiller H.S. S. ve S. İnönü aleyhine ihtiyati hacze müracaat edilerek İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 1999/2401 D.İş sayılı dosyasından alınan ihtiyati haciz kararının İstanbul 14.İcra Müdürlüğünün 1999/13027 E. Sayılı dosyasından infaz edilerek o tarih itibariyle muaccel olan 265.551.341.046.-TL’sı üzerinden esas takibe geçildiğini, takiplerinin kesinleştiğini, alınan ihtiyati haciz kararı üzerine bilinen adreslere gidildiğini, ancak kendilerine ait menkul mal bulunmadığından haczin yapılamadığını, davalı S. İnönü’nün kredi kullandığı günlerde en kıymetli taşınmazlarının mülkiyetini ve içindeki eşyalarını S. ve E.İnönü Vakfına vakfettiğini, gayrimenkulların bu şekilde vakfa devredilmesinin İİK.’nun 278. maddesi uyarınca ivazsız tasarruf olduğunu, ayrıca İİK.nun 280 maddesi gereğince de batıl ve iptale tabii olduğunu, bunun MK.’nun 2. maddesinde belirtilen iyi niyet kaidelerine aykırı olduğunu, ifadeyle, davalılardan S. İ. adına kayıtlı iken; S. ve E.İnönü Vakfına vakfedilen İstanbul İli, B.İlçesi, B. Mahallesi. 1363 Ada, 66 Parselde kayıtlı 9120/147840 arsa paylı B Blok zemin kat 5 bağımsız bölüm nolu daire ile İstanbul İli, Beykoz İlçesi, Anadoluhisarı Mahallesi, 61 Ada, 1 Parselde kayıtlı yalı vasfındaki taşınmazların üzerine 30.06.2001 tarihi itibariyle dosya alacakları olan 265.551.346.046.-TL’sı ve fer’ileri için İİK.’nun 281/2. maddesi gereğince ihtiyati haciz uygulanmasına ve söz konusu taşınmazların diğer davalı vakfa vakfedilmesine ilişkin tasarrufun müvekkili banka açısından İİK.‘nun 277. maddesi ve devam eden maddeleri gereğince icraen satılarak para çevrilmek üzere iptaline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davacı/alacaklı banka vekili 19.02.2002 tarihli cevaba cevap dilekçesinde özetle;müvekkili banka ile davalı arasındaki ilk kredi ilişkisinin iptale konu tasarruftan çok önce 19.07.1996 tarihindekurulduğunu, diğer taraftan davalının tarafı olduğu 23.07.1998 tarihli kredi sözleşmesinin de iptali istenen tasarrufun yapılmasından iki ay kadar sonra düzenlenmiş olmasının, davalının mal varlığını güvence altına alarak sözleşme ilişkisine girdiğini gösterdiğini, aciz belgesinin dava sonuçlanana kadar ibraz edilebileceğini, davalının diğer taşınmazlarının üzerinde takip tutarı olarak 1,5 triyona varan hacizler bulunduğundan davacı bankanın bu taşınmazlardan alacağını tahsil olanağı bulunmadığını, davacı bankaya ipotekli gemilerin ise bir türlü bağlanamadığından yeni yeni borçlar yaratılarak banka alacağının tehlikeye sokulduğunu, iptale konu tasarrufların alacaklılara zarar verme kastı ile yapılıp, basiretli bir tacirden beklenmeyecek şekilde mevcut eksiltmeye yönelik olduğunu, vakfa taşınmazların kuru mülkiyetinin verilip sonradan intifasının da verildiğini, vakfın kuruluş amacının mal kaçırmaya yönelik olduğunun vakıf amaçlarıyla bağdaşmayacak kuru mülkiyet tesisinden anlaşılacağını, Erdal İnönü’nün de davaya dahil edilmesi için süre talep ettiklerini bildirmiştir.
Davacı/alacaklı banka vekili 04.06.2002 tarihli dilekçesi ile;deliller hasredilmedikçe her zaman delil ibraz edebileceklerini, 19.07.1997 tarihli 1.500.000 USD kredi sözleşmesinin taraflar arasındaki kredi ilişkisinin devam ede gelmekte olduğunu gösterdiğini, zira 11.06.1998 tarihinde kredi tahsil edilerek tasfiye edilip, 11.06.1998 tarihinde 1.500.000 USD lik yeniden döviz kredisi açtırıldığını, bu nedenle devam edegelen kredi ilişkisi söz konusu olduğundan kredinin ilk tarihte açıldığı ve devam ettiğini kabul etmek gerektiğini, davalının kefil olarak kefalet limiti ve kendi sorumluluğu ile sorumlu olduğunu, ..ifade etmiştir.
C-Davalı cevabının özeti
Davalılar S.İ. ve S. ve E.İnönü Vakfı vekili cevap dilekçesinde ve duruşma aşamasındaki beyanlarında; müvekkili S. İ.’nün kefili olduğu kredi sözleşmesinin borçlu S… ..A.Ş. ile davacı arasında 23.07.1998 tarihinde imzalandığını, vakfın resmi senedinin ise 24.04.1998 tarihinde düzenlenip, 28.05.1998 tarihinde de mahkeme kararı ile tesciline karar verildiğini, kredi sözleşmesinin düzenlendiği tarihte davaya konu her iki taşınmazın da vakfa geçip, davalı S.mülkiyetinde olmadığını, davalı S. hakkında düzenlenmiş geçici veya kesin aciz belgesi bulunmadığını, dava şartı oluşmadığını, işin esası yönünden de vakfın iddia edildiği gibi alacaklılardan mal kaçırma amacıyla kurulmadığını, ortaya çıkan sorunun deniz taşıma sektöründeki krizden kaynaklandığını, davalının başkaca taşınmazlarının da bulunduğunu, ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar vekili 28.03.2002 tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; davacı bankanın dava dilekçesinde dayandığı kredi sözleşmesini değiştirerek bir başka kredi sözleşmesine dayanmasının iddianın genişletilmesi olduğunu, bunu kabul etmediklerini, dayanılan 19.07.1997 tarihli kredi sözleşmesinden kaynaklanan 1.500.000 USD kredinin 31.07.1998 tarihinde tümüyle ödenerek tasfiye edilip, ipoteklerin de kaldırıldığını, buna ilişkin ödeme belgelerini sunduklarını, (19.07.1997 tarihinde kullanılan kredinin 11.06.1998 tarihinde tahsil edilerek tasfiye edildiği, yine 11.06.1998 tarihinde kullanılan kredinin de 31.07.1998 tarihinde tahsil edilerek tasfiye edildiği banka yetkililerinin imzalarını ve banka mührünü taşıyan belge örneklerinden anlaşılmaktadır.) davacının asıl borçlu ile davalı kefili birlikte değerlendirdiğini, oysa kefilin borcunun asıl borçla sınırlı olduğunu, Heybeliada’daki taşınmazın iddia edildiği gibi elden çıkarılmayıp, daha değerlenmesi için bağımsız bölüm inşası için satış vaadine konu edildiğini, vakfın amacının açık olup, mal kaçırmak gayesi taşımadığını, Erdal İnönü’nün davaya katılmasına gerek olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Davalılar vekili 24.06.2002 tarihli dilekçesiyle; davacı bankanın iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan önce yapılması karşısında ödenerek kapsanmış kredi ilişkisini öne sürdüğünü oysa dayanılan sözleşmenin yeni bir kredi sözleşmesi olduğunun tarih ve miktar itibariyle açık olup, davacı tarafın iddialarının dinlenemeyeceğini, tasarruf borcun doğumundan önce gerçekleştiğinden davanın reddini istediklerini ileri sürmüştür.
D-Yerel Mahkeme kararının özeti
Yerel Mahkeme;“ ….Davalı Vakıf için 24.04.1998 tarihinde vakıf senedi düzenlenmiş, 08.05.1998 tarihinde mahkememize ibraz edilmiş ve 28.05.1998 tarihinde vakfın tesciline karar verilmiştir. 13.390.000.-USD bedelli kredi sözleşmesinden doğan borç 23.07.1998 tarihinde doğmuştur. Tasarrufun iptaline karar verilebilmesi için borcun işlem tarihinden önce doğması gerekmektedir. Alacağın doğum tarihinden önce yapılan işlemlerin İİK.’nun 277. Maddesi gereğince iptali istenemeyeceğinden davanın reddine ilişkin aşağıdaki gibi karar verilmiştir.” Gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
E-Temyiz evresi , bozma ve direnme
Davacı/alacaklı banka vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda başlık bölümüne aynen alınan gerekçelerle kararın temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermiş; davalılar vekilinin karar düzeltme istemi de süre yönünden reddedilmiştir. Duruşma günü taraflara tebliğ edilmiş, davacı vekili bozmaya uyulmasını , davalılar vekili de önceki kararda direnilmesini istemişlerdir.
Yerel Mahkeme;“…Yargıtay Bozma İlamında davalı S.İ.’nün davacı bankaya kefil sıfatı ile kredi borçlusu iken; iyi niyetli bir kişiden ve basiretli bir tacirden beklenmeyecek iş ve işlemlerle mevcudunu eksiltmek maksadı ile kurucusu olduğu vakfa devir yapıp muvazaalı tasarruflarda bulunduğu, bu nedenle tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği vurgulanarak; muvazaaya gerekçe gösterilen borç ise; 19.06.1997 tarihli bir başka kredi sözleşmesine dayandırılmaktadır.Halbuki; bu sözleşmeden doğan borcun tamamı tahsil edilerek; bu kredinin tasfiye olduğu, borcun ödenmiş olduğu ve kredi sözleşmesinin sona erdiği anlaşılmakla; dava konusu olan 13.390 USD Dolan borç 23.07.1998 tarihinde doğmuştur. Davalıların Vakfi 20.04.1998 tarihinde vakıf senedi düzenleyerek 08.05.1998 tarihinde mahkemeye ibraz edilmiş ve 28.05.1998 tarihinde vakfın tesciline karar verilmiştir.Bu durumda; alacağın doğum tarihinden önce işlemler yapılmıştır. Dava konusu olan borca yönelik işlem bu tarihten sonraya tekabül etmektedir. İİK.’nun 277. maddesine göre alacağın doğum tarihinden önce yapılan işlemlerin iptali istenemeyeceğinden; Yargıtay Bozma İlamına uyulmamasına, önceki kararda direnilmesi ve davacının davasının reddine karar verilmesi gerekmiştir.” Gerekçesiyle önceki kararında direnerek “davacının davasının reddine” karar vermiştir.
Direnme hükmünü davacı/alacaklı banka temyize getirmiştir.
F-Gerekçe
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki kredi ilişkisinden kaynaklanan borcun doğum tarihinin tasarruf tarihinden önce olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
Taraflar arasındaki kredi ilişkisinin niteliği, davacı dayanağı iki adet kredi sözleşmesinin birbirinin devamı nitelikte olup olmadığı ve özellikle de davalı kefilin diğer davalı vakfa bir kısım taşınmazların devrine yönelik tasarruf işlemlerinin gerçekleştiği tarihlerin tespiti uyuşmazlığın çözümünde önem taşımaktadır.
Hemen burada taraflar arasındaki borç ilişkisinin irdelenmesinde yarar vardır; Davacı alacaklı yanca dava dilekçesinde gösterilen ve özellikle dayanılan borç ilişkisi; 23.07.1998 tarihli, 6805/1 sözleşme nolu 13.390.000 USD tutarlı borçlusu dava dışı Sohtorik Denizcilik San.ve Tic.A.Ş. kefilleri de dava dışı H.S.S. ile davalı S. İ. olan sözleşmeden kaynaklanmaktadır.
Davacı yanca cevaba cevap dilekçesinde 19.06.1997 tarih 6283/1 nolu 1.950.000 USD Borçlusu S.-Trans Denizcilik San.ve Tic.A.Ş. olan sözleşmeye de dayanılmış ve her iki sözleşmenin aynı borç ilişkisinden kaynaklandığı ileri sürülmüşse de, bu sözleşmede yer alan açıklama şerhinde açıkça “ iş bu sözleşme sadece firmaya 11.06.1997 tarih ve 1997/4-465 sayılı vergi, resim ve harç istisnası belgesi kapsamında kullanılmış ve kullandırılacak kredilerle ilgili olup, firmayla yapılacak sözleşmeye bağlanmış ve bağlanmamış, diğer kredi işlemleri ile diğer borçlarını ve firmanın kefalet borçlarını kapsamaz ve bunlarla irtibatlandırılamaz.” İfadelerinin yer alması ve bu sözleşmeden kaynaklanan borcun 11.06.1998 tarihinde alacaklı yanca tahsil edilerek tasfiye edilmiş olması karşısında, bu sözleşmenin dava dilekçesinde dayanılan sözleşme ile birlikte ele alınması ve aynı borç ilişkisinden kaynaklandığının kabulü olanaklı değildir.
Yine 11.06.1998 tarihinde kullandırılan diğer bir kredinin de 31.07.1998 tarihinde tahsil edilerek tasfiye edildiği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, 01.07.1998 tarihinden itibaren istisna uygulanmayacağı ve 31.12.1998 tarihinde kredi hesabının kapanacağı da ibraz edilen belge içerikleri ile sabittir.
Nitekim, alacaklı banka 23.07.1998 tarihli sözleşmeye dayanarak takibe girişmiştir.
Şu durumda borcun 23.07.1998 tarihinde doğduğu belirgindir.
İptali istenen tasarruflara gelince;
Aynı Mahkemenin 1998/231 Esas- 305 karar sayılı dosyasında S. ve E. İnönü Vakfı kurucuları tarafından 08.05.1998 tarihinde açılan vakıf tescili davasında: Davalı Vakıf için Beyoğlu 34. Noterliğinde 24.04.1998 tarihinde 18111 yevmiye ile düzenlenen vakıf senedinin tescili talep edilmiş; Mahkemece 28.05.1998 tarihinde vakfın tesciline; vakıf mal varlığı olarak tahsis edilen B. A. Hisarı Mahallesi 61 ada 1 parsel ve B. ilçesi , B. mahallesi 92 pafta,1363 ada , 66 parsel sayılı taşınmazların S. ve E. İnönü Vakfı adına tapuya tesciline karar verilmiş; bu karar 29.07.1998 tarihli ve 23417 sayılı Resmi Gazete’de ilan edilmiştir. İlamın 13.09.1998 tarihinde kesinleştiği şerh edilmiştir.Vakfın taşınmazları olarak tesciline karar verilen 1 parsel 13.10.1998 tarihinde 2612 yevmiye ile; 66 parsel ise 22.10.1998 tarihinde 4811 yevmiye ile vakıf adına hükmen tescil edilmiştir.
04.12.2000 tarihinde S. ve E. İ. vekili “taşınmazların mülkiyet hakkı vakfa ait olmakla beraber intifa hakkının S. ve E.İ.’ye ait olduğunun” tescil kararında yer almadığını, bu açıklığın kararda yer almasını istemiş; Mahkemece; 08.12.2000 tarihli kararla 28.05.1998 tarihli kararın altına (hüküm fıkrasının 3. maddesinin 6.satırında tapu kaydının iptali ile kelimesinden sonra gelmek üzere “S.ve E.İnönü’nün intifa haklarını da kapsar şekilde ve 28.05.1998 tarihinden geçerli olmak üzere” düzeltilerek tapuya tesciline şeklinde düzeltilmiştir.) ibareleri eklenmiştir.
İstanbul,B., B.Mahallesi. 1363 Ada, 66 Parsel ile İstanbul, B., A. Hisarı, 61 Ada , 1 parselde kayıtlı davalı S.İ. adına kayıtlı hisseler , S. ve E. İ. Vakfına devredilmiştir. Davacı banka tarafından, bu iki taşınmazın vakfa tesciline ilişkin, tasarrufun iptali istenmektedir.
Yeri gelmişken, tasarruf tarihinin ne olduğu da belirlenmelidir.
İptali istenen tasarruf iki taşınmazın vakfa tescili olduğuna göre Vakıflarla ilgili düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
İşlem tarihinde yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin “A) Kuruluş:” üst “I – Genel Olarak “ alt başlıklı 13/07/1967 tarih ve 903 sayılı Kanunun 1.maddesi ile değişik 73. maddesinde aynen ;
“Vakıf, başlıbaşına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir.
Bir mamelekin bütünü veya gerçekleşmiş veya gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.”
Aynı Kanunun “II – Vakfın Şekli:” başlıklı 74. maddesinde de aynen;
“Vakıf, resmi senetle veya vasiyet yolu ile kurulur ve vakfedenin ikametgahı asliye mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır. Mahkeme, tescil hususunu Vakıflar Genel Müdürlüğündeki merkezi sicile kaydolunmak üzere resen tebliğ eder.
Kanuna, ahlaka ve adaba veya milli menfaatlere aykırı olan veya siyası düşünce veya belli bir ırk veya cemaat mensuplarını desteklemek gayesi ile kurulmuş olan vakıfların tesciline karar verilemez.
Tescil kararının tebliği tarihinden itibaren, Vakıflar Genel Müdürlüğü,iki ay içinde bu karara karşı temyiz yoluna başvurabilir.
Merkezi sicile kaydedilen vakıf, Resmi Gazete ile ilan edilir.
Tescilin tarzı, kimler tarafından yaptırılacağı ve sicillerin ne suretle tutulacağı, ilanın muhtevası ve ne suretle yapılacağı tüzük ile tayin edilir.
Bir vakfın tescili ile birlikte vakfedilen malların mülkiyeti ve haklar vakfa intikal eder.
Mahkeme, vakfedilen gayrimenkulun vakıf tüzel kişiliği adına tescilini resen ve derhal tapu idaresine bildirir.”
Hükümlerine yer verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün “Mahkeme siciline tescil:” başlıklı 5. maddesinin 4,5,6 ve 7. fıkralarında ise aynen ;
“Vakfın tescili hususundaki başvurmalar vakfedenin ikametgahı asliye mahkemesine yapılır.
Mahkeme, evrak üzerinde ve gerekirse vakfedeni ve diğer ilgilileri de dinlemek suretiyle inceleme yaparak vakfın tesciline karar verir.
Vakfın tesciline dair kararın kesinleşmesinden sonra vakıf, mahkeme nezdinde özel surette tutulan sicil defterine kaydolunur.
Bu defterde vakfedenin ve vakfın ismi, ikametgahı, uzuvları, gayesi ve bu gayeye tahsis edilen mallar ve haklar gösterilir.”
Denilmektedir.
Görüldüğü üzere; Vakıf, resmi senetle veya vasiyet yolu ile kurulur ve vakfedenin ikametgahı asliye mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.Mahkeme, tescil hususunu Vakıflar Genel Müdürlüğündeki merkezi sicile kaydolunmak üzere resen tebliğ eder.Tescil kararının tebliği tarihinden itibaren, Vakıflar Genel Müdürlüğü,iki ay içinde bu karara karşı temyiz yoluna başvurabilir. Merkezi sicile kaydedilen vakıf, Resmi Gazete ile ilan edilir. Tescilin tarzı, kimler tarafından yaptırılacağı ve sicillerin ne suretle tutulacağı, ilanın muhtevası ve ne suretle yapılacağı tüzük ile tayin edilir.Bir vakfın tescili ile birlikte vakfedilen malların mülkiyeti ve haklar vakfa intikal eder.Mahkeme, vakfedilen gayrimenkulun vakıf tüzel kişiliği adına tescilini resen ve derhal tapu idaresine bildirir. Vakfın tüzel kişilik kazanabilmesi için gerekli olan mahkeme siciline tescil işlemi; az yukarıda metni aynen alınan Tüzük hükümlerine göre, mahkemenin tescile ilişkin kararının kesinleşmesinden sonra söz konusu olabilmektedir.
Şu durumda, mahkemenin vakfın tesciline ilişkin kararı 28.05.1998 olmasına karşın bu kararın Resmi Gazetede ilanı 29.07.1998, kesinleşmesi ise düşülen şerhe göre 13.09.1998’dir. , Vakfedilen malların vakıf mülkiyetine geçmesinin ancak, vakfın açıklanan kanun ve tüzük hükümlerine uygun biçimde tescili işlemi ile birlikte söz konusu olabileceği ve ayrıca vakfın tesciline ilişkin karara 08.12.2000 tarihinde yapılan ilaveyle vakfa ait taşınmazların kuru mülkiyeti yanında intifa haklarının da vakfa devredildiği gözetildiğinde tasarruf tarihi her halükarda borcun doğumundan sonradır. Borçlu ile borç ilişkisine girerken alacaklı yönünden hukuken vücut bulmuş ve öğrenebilecek nitelikte, tescil ve ilan olunmuş bir tasarruf bulunmadığından, tasarruf tarihini açıklanan olguların aksine karar tarihi olan 28.05.1998 olarak kabul etmek olanaklı değildir.
Bozma ilamında ayrıca, mahkeme kararında henüz ele alınmayan ve ancak borcun doğumundan sonra gerçekleşen bir tasarrufun varlığının kabulü halinde değerlendirilebilecek olan işin esasına yönelik açıklamalara da yer verilmişse de bu açıklamalara karşı verilmiş bir direnme kararı mevcut olmadığı gibi tavsiye ve eleştiri mahiyetindeki bu hususlar Hukuk Genel Kurulunda yapılan tartışmalar sırasında değerlendirilmemiş ve sadece tasarruf tarihinin borcun doğum tarihinden sonra olup olmadığı olgusu üzerinde durulmuştur.
Mahkemece yapılacak iş; tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinin kabulü ile işin esasına girilerek talepler hakkında bir inceleme ve değerlendirme yaparak hüküm vermek olmalıdır.
Mahkemece, tasarrufun borcun doğumundan önce gerçekleştiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi açıklanan değişik gerekçelerle usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 16.03.2005 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.