YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/357
KARAR NO : 2005/363
KARAR TARİHİ : 08.06.2005
Mahkemesi
:
Kayseri 2.İcra Mahkemesi
Günü
:
2.2.2005
Sayısı
:
2005/608-21
Taraflar arasındaki “Takibin İptali (Şikayet-İtiraz)” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 2. İcra Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.6.2004 gün ve 2004/163-200 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 1.11.2004 gün ve 2004/18501-22720 sayılı ilamı ile,
(…4814 sayılı yasa ile değişik 3167 sayılı çek hamillerinin korunması ve çekle ödemelerin düzenlenmesi hakkındaki yasanın 3. maddesinin 2. fıkrasında, “çek defterinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Türkiye Bankalar Birliği’nin görüşü alınarak T.C. Merkez Bankası’nca Resmi Gazetede yayımlanacak bir tebliğle düzenlenir. Çek defterinin her yaprağına, çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı, hesap numarası ve hesap sahibinin vergi kimlik numarası yazılır. Ancak, hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere bunların yazılmamış olması veya bankalarca baskı şekline ilişkin esaslara aykırı davranılması çekin geçerliliğini etkilemez” hükmü öngörülmüştür. Sözü edilen bu hüküm çek hamillerinin haklarını korumak amacı ile bankaların çek defterlerini düzenlemeleri sırasında gözönünde tutmaları gerekli koşullara ilişkindir.
TTK’nun 692. maddesinde ise çekte bulunması gerekli zorunlu unsurlar açıkça belirlenmiş olup vergi kimlik numarasının çeklere yazılması zorunlu unsur olarak gösterilmemiştir. 4814 Sayılı Yasa çek hamillerinin korunması ve çekle ödemelerin düzenlenmesine ilişkin 3167 Sayılı Yasada değişlik yaptığından TTK’nun 692. maddesini değiştirir mahiyette değildir. Bu nedenle TTK’nun 692. maddesindeki unsurları taşıyan çekler kambiyo senedi niteliğinde olup vergi kimlik numarasının çek defterinin yapraklarına yazılmaması anılan özel yolla takip yapılmasına engel teşkil etmez.
Mahkemece borçlunun diğer itirazları incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kambiyo senetlerine mahsus yolla girişilen icra takibinin iptali istemine ilişkindir.
A-DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı A. K. vekili, davalı tarafından Kayseri 3. İcra Dairesinin 2003/8805 esas sayılı dosyası üzerinden davacı aleyhine kambiyo senetlerine mahsus yolla başlatılan icra takibinin dayanağı durumundaki yedi adet çekin zamanaşımına uğradığını, davalının yasal ve meşru hamil olmadığını, talep edilen işlemiş faiz miktarının da fazla olduğunu ileri sürerek, bildirdiği itirazların kabulü ile, takibin muvakkaten durdurulmasına ve sonuçta takibin iptaline, haksız takip nedeniyle asgari %40 oranında tazminata karar verilmesini istemiştir.
B-DAVALI CEVABININ ÖZETİ:
Davalı E.Y. vekili, çeklerin zamanaşımına uğramadığını, ciro zincirinin düzgün olduğunu, faiz miktarı ve oranına ilişkin itirazın da yerinde bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi Ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un 4814 Sayılı Kanun ile değişik 3/2. maddesi uyarınca vergi kimlik numarasının çekin zorunlu unsurlarından olduğu, takibe konu çeklerde keşidecinin vergi kimlik numarası bulunmadığından bunlara dayanılarak kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi yapılamayacağı gerekçesiyle istemin kabulüne ve takibin iptaline karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ VE DİRENME:
Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak önceki kararında direnmiş; direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E-MADDİ OLAY
Davalı vekilince davacı aleyhine 2.9.2003 günlü takip talebiyle kambiyo senetlerine mahsus yolla girişilen icra takibinde 30.4.2003, 31.5.2003, 30.6.2003, 31.6.2003, 31.7.2003, 20.8.2003, 31.8.2003 keşide tarihli yedi adet çeke dayalı olarak, 12.930.000.000 TL. asıl alacak, 646.500.000 TL. çek tazminatı, 979.910.000 TL. işlemiş faiz olmak üzere toplam 14.556.210.000 TL. nin tahsili istenilmiştir. Takip dayanağı çeklerin tümü davacı tarafından hamiline yazılı olarak keşide edilmiş, süresinde bankaya ibraz olunmuş ve karşılıksızlık şerhi yazılmıştır. Çeklerde keşideci davacının vergi kimlik numarası mevcut değildir.
F-UYUŞMAZLIK
Bozma ve direnme kararlarının kapsamlarına göre Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un 4814 sayılı Kanun ile değişik 3/2. maddesindeki, keşidecinin vergi kimlik numarasının çek defterinin her yaprağına yazılması zorunluluğunu öngören hükümle, çekin Türk Ticaret Kanunu’nun 692. maddesinde sayılan zorunlu unsurlarına yeni bir zorunlu unsur eklenmiş olup olmadığı; bu konudaki saptamaya bağlı olarak da, somut olayda takibe konu edilen ve keşidecinin vergi kimlik numarasını içermeyen çeklere dayalı olarak, kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi yapılmasının mümkün bulunup, bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
G- GEREKÇE
Öncelikle, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı bu yöne ilişkin yasal hükümler irdelenecektir.
Türk Ticaret Kanunu’nun (bundan böyle kısaca “T.T.K.” olarak ifade edilecektir) 692. maddesine göre çekte bulunması zorunlu unsurlar, kısaca; ‘çek’ kelimesi, kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havale, muhatabın adı, ödeme yeri, keşide günü ve yeri, keşidecinin imzasından ibarettir. Kanunun 693. maddesi, bunlardan birini ihtiva etmeyen bir senedin çek sayılmayacağını öngörmüş, ancak bu kuralın istisnalarını da göstermiştir.
19.3.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun’un (bundan böyle kısaca “3167 S.K.” olarak ifade edilecektir)”Çek Karneleri” başlıklı 3. maddesi, 26.2.2003 gün ve 4814 Sayılı Kanun (bundan böyle kısaca “4814 S.K.” olarak ifade edilecektir) ile yapılan değişiklikten önce;
“Bankalar çek karnelerinin her yaprağına çekle işleyen hesabın bulunduğu şubenin adını ve keşidecinin hesap numarasını yazmaya mecburdurlar.
Çek karneleri bankalar tarafından basılır ve bastırılır.
Çek karnelerinin şekline dair esaslar Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak T. C. Merkez Bankası’nca tespit edilir.
Bankalar çek karnesi verdikleri müşterilerinin açık kimlik ve adresleri ile vergi kimlik numaralarını T. C. Merkez Bankası’na bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorundadırlar. ” hükmünü içermekteydi.
Maddenin 1. fıkrasındaki; bankalara karnelerin her yaprağına şube adını ve keşidecinin hesap numarasını yazma yükümlülüğü getiren hükmün, T.T.K. nun 692. ve 693. maddelerinde örtülü bir değişiklik yapmak suretiyle, çekin zorunlu unsurları arasına bu iki unsuru da eklemiş olup olmadığı hususu öğretide yoğun bir tartışmaya neden olmuştur.
Görülmekte olan davanın Hukuk Genel Kurulundaki temyiz incelemesi sırasında gerçekleşen ayrıntılı tartışma ve değerlendirmelerin odaklandığı noktalardan biri de budur.
Öğretideki baskın görüş, bu hükmün, TTK. nun 692. ve 693. maddelerinde örtülü bir değişiklik yapmadığı yönündedir.
Baskın görüşe göre, 3167 S.K. nun anılan hükmü, sadece, bastıracakları çek defterlerinde bulunması gereken unsurlar yönünden bankaların (muhatapların) yükümlülüklerini düzenlemekte; çekin geçerliliği için varlığı gereken (zorunlu) unsurlar yönünden bir değişiklik içermemektedir. Başka bir ifadeyle, bu görüş sahiplerine göre, anılan hükümlerde öngörülen unsurlar, çekle ödemelerin düzenlenmesi amacına yönelik yardımcı unsurlar niteliğindedir.
Azınlıktaki görüş ise; T.T.K. nun 692. ve 693. maddelerinin bu hükümlerle zımni bir değişikliğe uğramış olduğu ve zorunlu unsurlara eklemeler yapıldığı yönündedir.
Kanun koyucunun, diğer amaçlar yanında, öğretideki bu farklı görüşleri ve uygulamada buna paralel biçimde oluşan tereddütleri de gidermek amacıyla, 4814 S.K. ile bu hükümlerde değişiklik yapma yoluna gittiği görülmektedir.
4814 S.K. ile yapılan değişikliklerin incelenmesine geçilmeden önce, gerek bu Kanunun Tasarısı ve gerekse ondan daha önce hazırlanmış ve Kanunlaşmamış olan aynı konudaki Tasarı hakkında açıklamalar yapılmasında yarar görülmüştür.
4814 S.K. nun Tasarısında, 3167 S.K. nun 3/1. maddesinin değişiklikten önceki metninde Bankaların çek karnelerinin her yaprağına işlemek zorunda oldukları belirtilen iki unsura (çekle işleyen hesabın bulunduğu şube adı ve keşidecinin hesap numarası), keşidecinin vergi kimlik numarasının da eklendiği; ancak her üç unsurun da yazılmamış olmasının çekin geçerliliğini etkilemeyeceği yönünde açık hüküm konulduğu görülmektedir. Aynı konuda daha hazırlanmış olan ilk tasarı niteliğindeki “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile İcra ve İflas Kanununda Değişiklik yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın 2. maddesinde de, bütünüyle aynı hüküm bulunmakta idi.
Böylece, her iki tasarının da; gerek önceki metinde mevcut olan şube adı ve keşidecinin hesap numarasını ve gerekse tasarılarla bunlara eklenen keşidecinin vergi kimlik numarasını, 3167 S.K. nun amacına ve genel yapısına uygun bir biçimde; bulunmadıkları takdirde çekin geçerliliğini etkilemeyecek unsurlar olarak kabul ettiği; uygulamada doğan tereddütlerin de bu kapsamda giderilmesinin amaçlandığı açıkça anlaşılmaktadır.
Ancak, her nasılsa, tasarıda ortaya konulan bu çözüm önerisinin 4814 S.K. ile yapılan Kanun değişikliğine yansımadığı görülmektedir. Gerçekten de; 4814 S.K. ile değişik 3167 S.K. nun 3/2. maddesinin aşağıda yer alan tam metninde görüleceği üzere, tasarıda yer alan “Çek defterlerinin her yaprağına, çek hesabının bulunduğu şubenin adı, hesap numarası ve hesap sahibinin vergi kimlik numarası yazılır; ancak, bunların yazılmamış olması veya bankalarca baskı şekline ilişkin esaslara aykırı davranılması çekin geçerliğini etkilemez” şeklindeki metne, “ancak” sözcüğünden sonra gelecek şekilde “hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere” ibaresi eklenmiş, böylece, kullanılan ifadenin ters anlamından çıkan sonuca göre, hesap sahibinin vergi kimlik numarasının bulunmamasının, çekin geçerliliğini etkileyeceği kabul edilmiştir.
4814 S.K. ile yapılan değişikliklere gelince:
3167 S.K. nun 3. maddesinin “Çek Karneleri” şeklindeki başlığı 4814 S.K. ile “Çek Defterleri” olarak değiştirilmiş, metni ise şu yeni şekli almıştır:
“Çek defterleri bankalarca bastırılır.
Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Resmi Gazetede yayımlanacak bir tebliğle düzenlenir.Çek defterlerinin her yaprağına, çek hesabının bulunduğu şubenin adı, hesap numarası ve hesap sahibinin vergi kimlik numarası yazılır; ancak, hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere bunların yazılmamış olması veya bankalarca baskı şekline ilişkin esaslara aykırı davranılması çekin geçerliğini etkilemez.
29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 692 nci maddesinde belirtilen unsurları taşımayan senetler bu Kanun kapsamında kabul edilmez; ancak aynı Kanunun 693 üncü maddesi hükmü saklıdır.
Bankalar, çek hesabı açtıranların açık kimlik ve adreslerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı örnekleri ile yerleşim yeri belgelerini, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını almak, bunların açık kimliklerini, adreslerini, vergi kimlik numaralarını ve çek hesabının kapatılma hallerini onbeş gün içinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorundadırlar. Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde hamilin talebi üzerine keşidecinin bankaca bilinen adresleri kendisine verilir.”
3167 S.K. nun 3. maddesinin 4814 S.K. ile değişiklik yapılmadan önceki ve değişiklikten sonraki metinleri karşılaştırıldığında; “Karne” yerine “Defter” sözcüğünün kullanılması ve önceki metninde 2. fıkra olarak düzenlenmişken, değişiklikle 1. fıkraya alınan, bankaların çek defterlerinin basımı konusundaki eylemlerinin “basılır ve bastırılır” dan, “bastırılır” a dönüştürülmesi bir yana bırakılacak olursa, somut uyuşmazlık bakımından önem taşıyan şu değişikliklerin yapıldığı görülmektedir:
İlkin, her bir yaprağa, çekle işleyen hesabın bulunduğu şube adının ve keşidecinin hesap numarasının yanında, önceki hükümden farklı olarak hesap sahibinin vergi kimlik numarasının da yazılacağı öngörülmüştür. Kullanılan ifadenin karşıt anlamına göre, bunun yazılmamış olması, çekin geçerliliğini etkileyecektir. İkinci olarak, Kanunun kapsamında kabul edilecek senetler yönünden T.T.K. na atıf yapan 3. fıkranın maddeye eklendiği görülmektedir. Önceki metinde bu yönde bir düzenleme mevcut değildir; dolayısıyla bu, yeni bir hükümdür. Son fıkrada ise, çek hesabı açtıranlarla ilgili olarak bankaların yükümlülükleri, önceki metnin aynı fıkrasına oranla daha geniş ve ayrıntılı bir düzenlemeye tabi tutulmuştur.
Yukarıda belirtildiği gibi, değişik 3/2. maddedeki “…hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere…” ibaresi, değişikliği yapan 4814 S.K. nun Tasarısında mevcut değildir. Metnine sonradan bu ibare eklendiği halde, maddenin Gerekçesinde bunun nedeni ve amacı konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış; sadece madde metnine eklenen bu ibarenin gerekçeye de eklenmesiyle yetinilmiştir. Madde Gerekçesi aynen şöyledir: “…3167 sayılı Kanunun yürürlükteki 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurların mevcut olmaması halinde, çek niteliğinin devam edip etmediği uygulamada tereddütlere neden olmaktadır. Yapılan değişiklikle, bu tereddütleri gidermek bakımından, çek hesabının bulunduğu şubenin adının, hesap numarasının ve hesap sahibinin vergi kimlik numarasının çek defterinin her yaprağına yazılması hükme bağlanmakta, ancak, hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere bunların yazılmamış veya bankalarca baskı esaslarına uyulmamış olmasının çekin geçerliliğini etkilemeyeceği öngörülmektedir.”
Bu gerekçe, “…Hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere…” ibaresinin dışında Tasarı Gerekçesiyle içerik açısından bütünüyle aynı olduğundan, Kanun Koyucunun söz konusu eklemeyi hangi amaçla yaptığı; fıkrada sayılan diğer unsurların tersine, hesap sahibinin vergi kimlik numarasının bulunmamasının, hangi nedenle çekin geçerliliği üzerinde etkili olacağı sorusunu cevapsız bırakmaktadır. Dolayısıyla, Gerekçede belirtilen “uygulamadaki tereddütleri giderme” amacının bu hükümle gerçekleştirilmiş olduğu söylenemez. Dahası, buradaki “Geçerlilik” kavramının hangi anlam, kapsam ve içeriğe sahip bulunduğu konusunda, yeni bir tereddüt kaynağı oluşturacak niteliktedir.
Zira; madde metninin, “…hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere…” ibaresi eklenmeden önceki şekli itibariyle, ikinci ve üçüncü fıkralardaki hükümler birbirleriyle tamamen uyumlu iken, bu ibarenin eklenmesiyle birlikte uyum bozulmuş; bir senedin hangi unsurları taşıması halinde 3167 S.K. anlamında çek sayılacağı (anılan Kanunun hangi unsurları taşıyan senetleri kendisinin kapsamında kabul etmekte olduğu) konusunda bir karışıklık ve tereddüt doğmuştur.
Şöyle ki;
İkinci fıkradaki “…Hesap sahibinin vergi kimlik numarası hariç olmak üzere…” sözleriyle, Kanun Koyucunun, Tasarı’daki açık hükmün tersine, hesap sahibinin vergi kimlik numarasını, T.T.K. nun 692. maddesinde sayılan çekin zorunlu unsurları arasına eklemek istediği kabul edilecek olursa, üçüncü fıkra hükmünün böylesi bir kabulü neredeyse olanaksız kıldığı peşinen söylenmelidir. Zira, anılan üçüncü fıkra, 693. madde hükmü saklı kalmak üzere, T.T.K. nun 692. maddesinde sayılan unsurları taşımayan senetleri kesin bir ifadeyle 3167 S.K. nun kapsamı dışına çıkarmaktadır. T.T.K. nun 692. maddesinde sayılan unsurlar arasında ise, açıktır ki, keşidecinin vergi kimlik numarası yoktur. Dolayısıyla, anılan ikinci fıkranın, “…bu Kanun kapsamında kabul edilmez” sözleriyle 3167 S.K. kapsamının dışında tuttuğu senetler, sadece ve ancak T.T.K. nun 692. maddesindeki unsurlardan en az birini taşımayan senetlerdir; aynı mantığın yürütülmesine devam olunduğunda da, şu söylenecektir: Bu hükme göre, bir senedin 3167 S.K. kapsamında sayılabilmesi için, T.T.K. nun 692. maddesindeki unsurları taşıması gerekli ve yeterlidir;bunun için 3167 S.K. da düzenlenmiş olanlar da dahil, başkaca hiçbir unsurun aranmasına gerek ve hatta hukuken olanak yoktur.
Hal böyle olunca, bu hükmün, T.T.K. nun 692. maddesinde zorunlu unsurlar arasında sayılmamış olan vergi kimlik numarasını o unsurların arasına katmayı amaçladığına dair görüş, önemli ölçüde temelsiz kalmaktadır. Denilebilir ki; vergi kimlik numarası, T.T.K. nun 692. maddesinde sayılan unsurlar arasına katılmak istenilmiş olsaydı; sadece T.T.K. nun 692. maddesine değil, anılan ikinci fıkraya da atıf yapılması ve örneğin madde metninin “T.T.K. nun 692. maddesinde ve yukarıdaki ikinci fıkrada unsurları taşımayan senetler bu Kanun kapsamında kabul edilmez” şeklindeki veya benzeri başka bir ifadeyi taşıması gerekir ve beklenirdi. Kanun Koyucunun böylesi önemli bir yönü gözardı etmiş olması düşünülemez.
Aslında, sorunun çözülmesinde yukarıda değinilen hususların yanında ve onlardan çok daha önemli olarak gözönüne alınması gereken yön; 3167 S.K. nun genel yapısı, düzenleme alanı ve amaçlarıdır.
Konu bu çerçevede incelendiğinde:
3167 S.K. nun “Kapsam” başlıklı 1. maddesi “Bu Kanun çek kullanımı hakkındaki esasları, çek hamillerinin korunmasına dair tedbirleri ve uygulanacak müeyyideleri düzenler.
Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.”
Hükmünü taşımaktadır.
Bu madde hükmü, Kanunun düzenleme alanı ve gerekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde varılması gereken sonuç şu olmalıdır: 3167 S.K. nun amacı; parayla aynı değerde bir ödeme aracı niteliği taşıması, vade içermemesi ve karşılıksızlık halinde keşidecinin hukuki ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasından dolayı poliçe ile bonoya oranla daha güvenli olması gibi nedenlerle, ticari hayatta en çok kullanılan senet durumundaki çeklerin kullanılmasına ilişkin esasları yasal bir düzene kavuşturmak, çekin kullanımını yaygınlaştırmak ve karşılıksız çek keşidesini, bundan kaynaklanan ödeme düzensizliğini önlemek suretiyle çek hamillerini korumak; bunların yanında ayrıca, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasına da yardımcı olmaktır. “Kapsam” başlığını taşımakla birlikte, bir bakıma Kanunun amaçlarını da ortaya koyan 1. madde hükmü dikkatle incelendiğinde görülecektir ki; 3167 S.K. asıl olarak, bir senedin hangi koşullar altında çek olarak kabul edileceğiyle ilgilenmemekte; ilgili Kanun hükümleri çerçevesinde hukuken geçerli olan bir çekin kullanımıyla ilgili esasları, çek hamillerinin korunmasına ilişkin önlem ve yaptırımları düzenlemektedir. Bu yönüyle bakıldığında, çekin zorunlu unsurlarına ilişkin düzenleme yapmanın, bu Kanunun amaç ve kapsamının dışında olduğu da söylenebilecektir.
4814 S.K. ile 3167 S.K. nun değinilen bu amaçlarında ve kapsamında herhangi bir değişiklik yapılmamış; tersine, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma ve çek hamillerini koruma amacı, daha güçlü bir kanuni düzenlemeye bağlanarak, pekiştirilmiştir. Gerçekten de; 4814 S.K. ile değiştirilen 3. Maddenin ilk fıkrasında çek defterlerinin bankalarca bastırılacağı belirtildikten sonra, ikinci fıkrada, bankalarca bastırılacak olan çek defterlerinin her yaprağına hesabın bulunduğu şube adı, hesap numarası ve hesap sahibinin vergi kimlik numarasının yazılacağı öngörülmüştür. Bu yükümlülüklerin sadece muhataba (Bankaya) ilişkin bulundukları açıktır. Kanun koyucu, yaptığı değişiklikle bankaların yükümlülüklerine yeni bir unsur (keşidecinin vergi kimlik numarasının da çek yaprağına yazılması) eklemiş; buna karşılık, keşideci, lehdar ve hamile yönelik bir herhangi bir yükümlülükten söz etmemiştir. Muhatap durumundaki bankaların çek defterlerini bastırırken uyacakları esaslar gösterilmek suretiyle; çekin lehdar veya hamilinin, çek bedelini tahsilde karşılaşabileceği olası güçlükler mümkün olduğunca önlenmeye çalışılmıştır. Bankaların son fıkrada ayrıntılı bir düzenlemeye tabi tutulan yükümlülükleri de, bir yönüyle karşılıksız çek keşidecilerinin meşru hamiller tarafından takibini kolaylaştıracak, dolayısıyla kötüniyetli çek keşidecilerini caydıracak; diğer yönüyle de, keşidecilere ilişkin hukukun cevaz verdiği tüm bilgileri ayrıntılı bir biçimde toplamak suretiyle, kayıt dışı ekonominin önüne geçmeyi sağlayacak önlemler niteliğindedir.
etmemesi ve kendisine ait bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olmasına dayanarak çek bedeliniKısaca ve tekrar belirtilmelidir ki, 4814 S.K. ile yapılan değişikliklerin temel amacı, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak suretiyle sonuçta Devleti; ama en az onun kadar önemli olarak da, keşideciye karşı çekin meşru hamilini hukuki koruma altına almaktır.
Amaç bu olunca da, söz konusu değişikliklerin, çek hamillerinin aleyhine sonuçlar doğuracak şekilde yorumlanmasına olanak yoktur.
Bu çerçevede değerlendirme yapıldığında: 4814 S.K. ile herhangi bir değişikliğe uğramayan T.T.K. nun 692. maddesinde sayılan zorunlu unsurların tümüne sahip bir çek, meşru ve yetkili hamil tarafından muhatap bankaya ibraz edildiğinde, muhatap bankanın bizzat bastırdığı çek yaprağında salt, keşidecinin vergi kimlik numarasının bulunmamasını gerekçe göstererek, o senedi çek olarak kabul etmemesi ve kendisine ait bir yükümlülüğü yerine getirmemiş olmasına dayanarak çek bedeliniKısaca ve tekrar belirtilmelidir ki, 4814 S.K. ile yapılan değişikliklerin temel amacı, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak suretiyle sonuçta Devleti; ama en az onun kadar önemli olarak da, keşideciye karşı çekin meşru hamilini hukuki koruma altına almaktır.
ödemekten kaçınması, her şeyden önce, 3167 S.K. nun değinilen amacına ve genel yapısına aykırı olacak; hukuk mantığına da tamamen ters düşecektir. 3167 S.K. nun bir yandan çek hamilini korumayı temel amaç edinirken, diğer yandan, vergi kimlik numarasını çekin zorunlu unsurları arasına eklemek suretiyle, bu unsuru taşımayan çekin meşru hamilinin, tümüyle kendisinin dışındaki bir alana ödemekten kaçınması, her şeyden önce, 3167 S.K. nun değinilen amacına ve genel yapısına aykırı olacak; hukuk mantığına da tamamen ters düşecektir. 3167 S.K. nun bir yandan çek hamilini korumayı temel amaç edinirken, diğer yandan, vergi kimlik numarasını çekin zorunlu unsurları arasına eklemek suretiyle, bu unsuru taşımayan çekin meşru hamilinin, tümüyle kendisinin dışındaki bir alana ilişkin eksiklikten dolayı o çekin bedelini tahsilden mahrum kalması, mağduriyete uğraması gibi, bu amacı tamamen ortadan kaldıracak bir sonucu hedeflemiş olması düşünülemez.
Bu görüşü destekleyen bir başka olgu da şudur: Bilindiği üzere, benzer bir düzenlemeye 4814 S.K. dan çok daha önce, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (28.8.1991 gün ve 3762 sayılı Kanun ile eklenen) mükerrer 241. maddesinde de yer verilmiş; vergi mükelleflerinin sattıkları emtia veya yaptıkları işler nedeniyle ortaya çıkan alacak ve borçları için düzenledikleri bono veya poliçelerde, T.T.K. uyarınca bulunması zorunlu gereken unsurlar dışında, ayrıca müteselsil seri ve sıra numarasının, alacaklı ve borçlunun adının, adresinin, bağlı olduğu vergi dairesinin ve hesap numarasının da bulunmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu düzenlemenin sadece vergi hukuku uygulamalarıyla sınırlı bir içerikte bulunduğu açıktır ve esasen, bu hükmün, T.T.K. nun bono ve poliçeyle ilgili hükümlerinde öngörülen zorunlu unsurlara eklemeler yaptığı, o hükümleri zımnen değiştirdiği yönünde bir iddia öğretide ve uygulamada hiçbir şekilde ileri sürülmemiş; vergi mükelleflerince düzenlendikleri ve yukarıda değinilen ek unsurların birçoğunu taşımadıkları halde, bu tür bonolar, açıklanan yönde herhangi bir itirazla karşılaşmaksızın, icra takiplerine veya davalara konu edilmişlerdir. Bu durum, yukarıdaki paragraftaki değerlendirmelerin haklılığını gösteren bir başka kanıttır.
Şu yönün de vurgulanmasında yarar vardır: 4814 S.K. nun Geçici 5. Maddesi “Bankalar, bu tebliğin yayımını izleyen üçüncü ayın sonuna kadar müşterilerine yeni çek defterlerini verir ve ellerindeki eski çek defterlerini imha ederler…” hükmünü getirmek suretiyle, bir geçiş dönemi öngörmüş, T.C. Merkez Bankası Başkanlığı’nın 9.4.2003 gün ve 25074 Sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanan 2003/1 Sayılı Tebliğinin Geçici 2. Maddesinde de, “Bu Tebliğle yürürlükten kaldırılan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tebliğlerine göre bastırılmış ve bu Tebliğin yayımını izleyen üçüncü ayın sonuna kadar müşterilere verilmiş çek karnelerinin kullanılmasına devam olunur.” denilmek suretiyle bu geçiş dönemi ayrıntılı bir zemine oturtulmuştur. Burada dikkat çekici olan yön, gerek 4814 S.K. nun Geçici 5. Maddesinde ve gerekse Tebliğ’in Geçici 2. maddesinde, daha önceden bastırılarak müşterilere verilmiş olan çek karnelerinin müşterilerden geri alınacağına dair herhangi bir hükmün bulunmamasıdır. Bu durumda, eski çek defterlerinin geçerli bir şekilde kullanılmasına devam olunacağı; böylece, hesap sahibinin vergi kimlik numarasını taşımadıkları halde, salt karneleri (Defterleri) önceden verilmiş olduğu için, keşide edilen çeklerin geçerli olacakları anlaşılmaktadır.
Somut olayda keşide edilen çeklerin yukarıda değinilen 4814 S.K. nun Geçici 5. ve 2003/1 Sayılı Tebliğin Geçici 2. Maddesi kapsamında bulunup bulunmadıkları yönünde mahkemece herhangi bir değerlendirme yapılmamış ise de, bu yön, baştan beri açıklanan gerekçe karşısında sonuca etkili görülmemiştir.
Bu noktada, belki, “Keşidecinin vergi kimlik numarasının çek yaprağında bulunmaması çek bedelinin talep edilebilmesine engel oluşturmayacaksa, Kanunun bu olguya geçersizlik sonucunu bağlaması pratikte hangi amacı gerçekleştirecektir; Kanun Koyucu bu hükmü neden koymuştur?” şeklinde bir soru sorulabilir.
Somut olay bakımından, sorunun bu karar gerekçesinde cevaplandırılması Hukuk Genel Kurulu’na ait bir görev olmamakla birlikte; aydınlatıcı ve yol gösterici olabileceği inancıyla, Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında dile getirilen görüşler de gözetilerek, şu hususların belirtilmesinde yarar görülmüştür: 4814 S.K. ile değişik 3. madde, keşidecinin vergi kimlik numarasını, sadece 3167 S.K. nun düzenleme ve uygulama alanıyla sınırlı biçimde, çekin geçerlilik koşulu olarak öngörmüştür. Bu düzenlemelerin asıl hedefi ve muhatabı, çek karnelerini bastıran bankalardır. Dolayısıyla, geçersizlik yaptırımının da, muhatap banka ile o bankadaki çek hesabının sahibi arasındaki ilişkiye yönelik sonuçlar doğuracağı kabul edilmelidir.
Nihayet; özellikle 3/3. maddedeki “…Türk Ticaret Kanununun 692 nci maddesinde belirtilen unsurları taşımayan senetler bu Kanun kapsamında kabul edilmez…” hükmüyle, Kanun koyucunun, bir çek keşidecisinin 3167 S.K. çerçevesindeki cezai sorumluluğu ile, aynı çekten dolayı yetkili ve meşru hamil durumunda bulunan kişinin çek bedeline yönelik talep haklarının birbirinden ayrı esaslara bağlanmasını amaçlamış olup olmadığı, ceza hukukunu ilgilendiren bir sorundur.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece gerekçesi ve sonucu itibariyle aynı yöne işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, ilgili Kanun hükümlerinin yorum ve değerlendirmesinde yanılgıya düşülerek önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 8.6.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.