Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/331 E. 2005/395 K. 22.06.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/331
KARAR NO : 2005/395
KARAR TARİHİ : 22.06.2005

Mahkemesi : Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü : 11.12.2003
Sayısı : 514-916
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.5.2002 gün ve 1997/224 esas, 2002/473 karar sayılı kararın incelenmesi dava müdahil S.S.K. Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 3.7.2003 gün ve 2003/7702-9036 sayılı ilamı ile,
(…Taraflar arasındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır. Bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemelerinde görülmesi 1475 ve 5521 sayılı kanunların 1.maddeleri hükümleri gereğidir. Mahkemece bu yönler gözönünde tutularak ayrı bir İş Mahkemesi varsa dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi, tersi durumda davaya İş Mahkemesi niteliği ile bakılması gerekir.
Bu yönlerin gözden kaçırılması bozma nedenidir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Müdahil S.S.K. Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
A-DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacılarvekili, davacıların miras bırakanı Ü. B.’ın, davalılardan A.K.’e ait işyerinde sigortalı işçi olarak çalışmakta iken, iş kazası sonucunda 24.5.1996 tarihinde öldüğünü, açılan ceza davasında davalı A. K.’in 4/8, işyerinde sigortalı işçi olarak çalışan diğer davalı S. Ö.’in de 3/8 oranında kusurlu olduğuna dair bilirkişi raporu alındığını, davacıların ölenin desteğinden yoksun kaldıklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere, 783.098.053 TL. maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş; alınan bilirkişi raporundaki hesaplama çerçevesinde 7.12.1998 günlü dilekçeyle açılıp aynı Mahkemenin 1998/537 esasıyla görülen ek davadaise toplam 4.870.710.145 TL. nin tahsili istenilmiş; bu dava 27.1.1999 gün ve 1999/5 sayılı kararla asıl davayla birleştirilmiştir.
B-DAVALILARIN CEVAPLARININ ÖZETİ:
Davalı A. K. davaya cevap dilekçesi vermemiş; vekili yargılama sırasında, gerek müvekkili ve gerekse S.S.K. tarafından davacılara yapılan yardım ve ödemeler karşısında davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Diğer davalı S. Ö. davaya cevap vermemiş, duruşmalara da katılmamıştır.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, alınan bilirkişi raporlarındaki hesaplamalara göre, davacılar N.., H. ve M.’ün gerçek zararlarının S.S.K. tarafından karşılanmış olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle bu davacıların davalarının reddine; davacı L.B. yönünden asıl ve birleştirilen davanın kısmen kabulüne, asıl davada 827.495.539 TL. birleştirilen davada 1.015.525.140 TL. tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; S.S.K. tarafından rücuen tazminat istemiyle açılan ve birleştirilmiş olan 1999/50 esas sayılı davanın, yargı merciinin farklı olması (İş Mahkemesinin görev alanına girmesi) nedeniyle ayrılmasına, yargılamanın yeni bir esas numarasıyla ayrı bir dosya üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ,BOZMA VE DİRENME:
Müdahil S.S.K. Başkanlığı vekilice temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme gerekçesini tekrarlayarak önceki kararında direnmiştir.
Direnme kararını da Müdahil S.S.K. Başkanlığı vekili temyiz etmiştir.
E-MADDİ OLAY:
Dosya kapsamına göre; davacıların miras bırakanı Ü.B., davalılardan A. K.’e ait işyerinde 17470803 sigorta sicil numarasıyla 15.4.1996 tarihinde sigortalı işçi olarak çalışmaya başlamış, 25.4.1996 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda ölmüş, mirasçı olarak davacıları bırakmıştır. İş kazası nedeniyle davacılara S.S.K. tarafından cenaze yardımı yapılmış ve gelir bağlanmıştır. Aynı işyerinde işçi durumunda bulunan Savaş Özen’in, kaza sırasında miras bırakan ile birlikte basınç testleri tamamlanan kalorifer peteklerinin yan yana dizilmesi işini yapmaktadır. Dilimlerin üzerine devrilmesi sonucunda miras bırakan ölmüştür. Olayla ilgili olarak her iki davalı hakkında açılan ceza davası sırasında Akşehir Asliye Ceza Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda, davalı A.K.in 4/8, diğer davalı S. Ö.n de 3/8 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; her ikisi hakkında bu kusur oranları üzerinden verilen mahkumiyet kararı, onanarak 11.3.1998 günü kesinleşmiştir.
F-ÖN SORUN: Direnme kararının Hukuk Genel Kurulundaki temyiz incelemesi sırasında, işin esasına geçilmeden önce, müdahil S.S.K. Başkanlığı vekilinin direnme kararını tek başına temyiz etme hakkına sahip bulunup bulunmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere, bir hükmü tek başına temyiz etme hakkı sadece asli müdahile aittir. Feri müdahil ise, sadece ve ancak yanında yer aldığı taraf ile birlikte hükmü temyiz edebilir; ilgili taraftan bağımsız olarak tek başına hükmü temyiz etme hakkı yoktur. O nedenle, öncelikle somut olayda S.S.K. Başkanlığının “müdahil” sıfatının niteliği belirlenmelidir.
S.S.K. Genel Müdürlüğü vekilinin eldeki davaya müdahale istemini içeren 18.2.1999 günlü dilekçesinde; bu tür davalarda Kurumca hak sahiplerine bağlanan gelirlerin, yargılama sırasında belirlenen tazminat miktarı ile karşılaştırılmasının ve eğer bununla karşılanmayan bir zarar var ise ona hükmedilmesinin gerektiği, aksi takdirde hak sahiplerinin hem işverenden tazminat ve hem de Kurumdan aylık almalarının söz konusu olacağı, bu nedenle görülmekte olan dava nedeniyle Kurumun zarara uğraması ihtimalinin bulunduğu belirtilmiş ve bu gerekçeyle Kurumun davaya müdahil olarak kabulü istenilmiştir. Mahkeme 26.3.1999 günlü oturumda, müdahale talebinin kabulüne karar vermiş, müdahalenin türünü belirtmemiştir.
Bilindiği üzere, asli müdahale, kısaca, iki taraf arasında devam etmekte olan bir davada, üçüncü bir kişinin o davanın konusunu oluşturan hak veya şey üzerinde kısmen veya tamamen kendisinin hak sahibi olduğunu ileri sürmesi ve bu hakkını, harcını da ödeyerek bağımsız bir davanın konusu yapmasıdır. Başka bir ifadeyle, asli müdahale talebi, bir davanın konusunu oluşturan şey veya hakkın, tamamen veya kısmen o davanın taraflarına değil, tersine müdahale talebinde bulunana ait olduğu iddiasını içerir ve bağımsız bir dava niteliğinde olması nedeniyle, harca tabidir. Her ne kadar, statüsü itibariyle S.S.K. Genel Müdürlüğü harçtan muaf bulunduğundan, her halükarda harç ödemesi söz konusu olamaz ise de; yukarıda değinilen 18.12.1999 günlü dilekçesinde anılan Kurum vekilinin müdahalenin gerekçesi olarak bildirdiği olgular ve sonuçtaki istem itibariyle, S.S.K. Genel Müdürlüğü vekilinin bu dilekçesiyle eldeki davaya asli müdahalede bulunmadığı açıktır.
Yine, söz konusu dilekçedeki müdahale gerekçeleri gözönüne alındığında, ortada davalılar yanında davaya feri müdahalede bulunma isteminin mevcut olmadığı da kabul edilmelidir. Zira feri müdahale, bir davanın davalılar aleyhine sonuçlanması halinde, kendi hukuksal durumu dolaylı şekilde etkilenecek olan üçüncü kişinin başvuracağı bir yoldur ve genellikle amaç, açılmış davanın davalı yararına sonuçlanmasını (reddedilmesini) sağlamaktır.
Somut olayda ise, ölenin hak sahiplerine cenaze yardımı yapmış ve gelir bağlamış olan S.S.K. Başkanlığının, eldeki davanın tümüyle reddini istemekte bir hukuki yararı yoktur. Zira, anılan ödemeleri hak sahiplerine yapmakla, onların en azından bu miktarlarda yardıma hak kazanmış olduklarını kabul etmiş demektir. Yaptığı ödemeleri, zarara neden olan davalılardan tahsil etme olanağı da vardır. Burada gözden kaçırılmaması gereken yön; eldeki davada tespit edilecek tavan zararın, Kurum tarafından yapılan ödemelerin miktarından daha az bir miktarda tespit edilmemesinde Kurumun hukuki yararı bulunduğudur.Eş söyleyişle,eldeki davada tazminat tutarının doğru ve sağlıklı bir şekilde belirlenmesinde Kurumun hukuki yararı bulunmaktadır.Zira, kurum, ödediği tutarı davalılardan rücuan isterken, eldeki davada belirlenecek tavan tutarla bağlı kalacaktır. Eldeki davada tavan tutar düşük tespit edilirse, kurum, onu aşan ödemelerini davalılara rücu edemeyecektir. Müdahalede bulunduğu eldeki davada gerçek zarar miktarının belirlenmesi yönünde çaba göstereceği açık bulunan müdahil kurumun bu müdahilliğinin, eğer mutlaka taraflardan birinin yararına olarak yorumlanması gerekecekse, bunun, davacı taraf olduğu kuşkusuzdur. Bu haliyle de, müdahilliğinin davalıların değil, davacıların yararına olduğu söylenebilecektir. Yine de, bu durum dahi, kurumun müdahilliğinin asli- feri müdahale ayırımında tam olarak bunlardan herhangi birine uygunluğunu kabule elverişli değildir. Ortada, sosyal güvenlik hukukunun özelliklerinden ve müdahil kurumun sosyal güvenlik sisteminin temel kurumlarından bir olmasından kaynaklanan, kendine özgü, hukukça mutlaka korunması gereken bir haktan kaynaklanan özel bir usuli durum bulunmaktadır. Kısaca, kurumun davaya müdahalede hukuki yararı bulunmaktadır ve açıklanan özellikleri itibariyle, bu hukuki yarar, kendisi aleyhine olan bir hükmü temyiz edebilme hakkını da doğal olarak ona bahşetmektedir. O halde, müdahil S.S.K. nun direnme kararını temyizde hukuki yararının ve buna bağlı olarak temyiz hakkının bulunduğu oyçokluğuyla kabul edilmiş; ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
G-GEREKÇE:
İşin esasına (Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında ortaya çıkan uyuşmazlığın çözümüne) gelince:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; her ne kadar davacılar ile davalı işveren arasında hizmet sözleşmesi mevcut değil ise de; davacıların miras bırakanları ile bu davalı arasında hizmet sözleşmesi bulunduğunun çekişmesiz olmasına, davacıların da eldeki davayı bu sözleşmenin tarafı durumundaki miras bırakanlarına tabi olarak, onun halefleri (mirasçıları) olmalarına dayanarak açmış olmalarına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Müdahil S.S.K. Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.6.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.