Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/293 E. 2005/314 K. 04.05.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/293
KARAR NO : 2005/314
KARAR TARİHİ : 04.05.2005

Mahkemesi : Hani Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü :9.11.2004
Sayısı : 89-164
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hani Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.03.2004 gün ve 104 E, 23 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 17.6.2004 gün ve 5674-7074 K. sayılı ilamı ile;
(…Dava, 4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesi gereğince kamulaştırma bedelinin tespiti ve davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Alınan rapor ve yapılan inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir.Şöyle ki;
Dava konusu taşınmazın sulu tarım arazisi olduğu bilirkişi raporunda belirtilmiş ise de, sulama durumu açıklanmamıştır. Ayrıca taşınmazın yüzölçümü nazara alındığında bugüne kadar Dairemize intikal eden dava dosyalarındaki bilirkişi raporlarında da arazinin sulu olarak kabulü halinde dahi ekilebilecek münavebe ürünü pamuk ve hububat ürünüdür. Dava konusu taşınmaza belirtilen bu ürünler dışında değer biçilebilmesi için davacının taşınmazda başka ürünü ekip hasat ettiğini toptancı halinde yapılması gereken satış belgeleri ile ispat etmesi gerekir. Dava konusu taşınmazda domates-biber ekiminin yapılıp bunun satıldığı ispat edilememiştir. Bu durum karşısında taşınmazın nereden sulandığı belirlenip bu husus krokide işaretlendirilmesi ve taşınmazın sulu tarım arazisi olduğu kabul edilirse pamuk ve hububat münavebesi, susuz olduğu belirlendiğinde ise hububat ürününe göre değer tesbit edilmesi için bilirkişi kurulundan ek rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşünülmeden yetersiz bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması,
doğru görülmemiştir….)
Gerekçesiyle Bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 4650 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesi gereğince kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare lehine terkini istemine ilişkindir.
A-DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ:
Davacı Karayolları Genel Müdürlüğü vekili; yol inşaatı ve emniyet sahası tesis etmek için kamu yararı kararı alınan ve tapuda kayıtlı olmayan dava konusu taşınmazın, 4650 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. ve 19. maddeleri gereğince kamulaştırma bedeli ile zilyedinin tespitine, taşınmazın kamulaştırılan 573,90 metrekarelik bölümünün davacı idare lehine tescil ve terkinine karar verilmesini istemiştir.
B-DAVALININ CEVABININ ÖZETİ:
Davalı vekili, Mahkemece tespit ettirilecek kamulaştırma bedelinin en yüksek reeskont faizi ile birlikte davacı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ:
Yerel Mahkeme, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimseyerek “davanın kabulüne, bankaya bloke ettirilen 351.500.000 TL. kamulaştırma bedelinin davalıya ödenmesine, kamulaştırılan ve davalı lehine iktisap şartları oluşan 31 kamulaştırma parsel numaralı taşınmazın 573,90 metrekarelik bölümünün yol olarak terkinine” karar vermiştir.
D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME:
Davacı idare vekilince, hükme esas alınan bilirkişi raporunun yetersiz olduğu öne sürülerek temyiz edilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme önceki gerekçesini tekrarla direnme kararı vermiş; direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
E-ÖN SORUN:
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Öncelikle, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun satın alma usulü ve bedel tespiti esaslarını düzenleyen 8’inci ve 10’uncu maddeleri ile tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tescili ve zilyedin haklarına ilişkin 19.maddesinde, 4650 sayılı Kanun ile getirilen değişiklik ve bu bağlamda kamulaştırma bedelinin tespiti ile idare adına tesciline ilişkin davanın hukuki niteliği üzerinde durulmasında yarar vardır.
24.4.2001 gün ve 4650 sayılı Kanun ile, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunundaki mevcut kamulaştırma sistemi değiştirilerek, öncelikle,Kanunun 8’inci maddesinde öngörülen satın alma usulü uygulamalarının sağlanması; tarafların anlaşamaması veya ferağ verilmemesi halinde 10’uncu madde gereğince kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare adına tescili öngörülmüştür.
O halde, Kamulaştırma Kanununda, 4650 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonucu getirilen yeni sistemde; anılan Kanunun 5’inci maddesinde sayılan mercilerce verilecek kamu yararı kararlarının 6’ncı madde uyarınca onaylanmasından sonra, 8’inci maddede belirtilen esaslar çerçevesinde idarenin, kıymet takdir komisyonu ve uzlaşma komisyonu kurarak, tespit edilen tahmini bedeli belirtmeksizin, taşınmazı pazarlıkla ve anlaşarak satın alma iradesini malike bildirmesi; kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde, idarece 10’uncu maddeye göre kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmazın idare adına tescili istemiyle Asliye Hukuk Mahkemesine müracaat etmesi gerekir.
4650 sayılı Kanun ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19’uncu maddesi de, yeniden düzenlenen Kanunun sistemine göre değiştirilmiş ve tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların kamulaştırılmalarında, kamu malı olan ve kamulaştırma konusu olamayacak yerlerin kamulaştırılmasının önlenmesi amacıyla idarelere öncelikle, bu tür taşınmaz malların 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16’ncı maddesinde sayılan yerlerden olup olmadığının ilgili yerlerden sorularak tespit edilmesinden sonra, kamu mallarından olmadıkları ve zilyetlerince de iktisap iddiasında bulunanlar hakkında gerekli belgeler hazırlandıktan sonra mahkemeye başvurulması ve mahkemece bu taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi, taşınmaz malla ilgili tebligat ve ilanların hak sahibi olduğu tespit edilen zilyede, en büyük mal memuruna ve diğer ilgililere yapılması, mahkemece hak sahibi olarak tespit edilen zilyede ilgililerce bir ay içinde itiraz olmadığı takdirde, kamulaştırma bedelinin bu zilyede ödenmesi ve taşınmaz malın idare adına tescili, aksi takdirde yani zilyedin hak sahipliğine Hazine veya üçüncü kişilerce itiraz edilmesi halinde, kamulaştırma bedelini ileride hak sahipliğini ispat edecek kişiye ödenmek üzere bankaya yatırılmasından sonra, taşınmaz malın idare adına tesciline karar verilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Bu noktada, mahkemece adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit edilip, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar vermek, Kamulaştırma Kanunu’nun değişik 19’uncu maddesinin atıfda bulunduğu 10’uncu maddesinin amir hükmü gereğidir.
Görülmektedir ki, yasa değişikliği ile getirilen düzenleme sonucu idarece tespit edilen tahmini bedel taraflar açısından bağlayıcı olmadığından, sonraki aşamada kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmazın idare adına tescili amacına yönelik olarak açılan davada; kamulaştırma bedelinin artırıldığı yada eksiltildiği, eşdeyişle tahmini bedelden yüksek ya da düşük bir bedele hükmedildiğini söylemek mümkün değildir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki; Kamulaştırma Kanunu’nun 10’uncu maddesi uyarınca mahkemenin, kamulaştırmayı sonuçlandırarak; bir taraftan tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak sahibi davalıya ödenmesine, diğer taraftan taşınmaz malın idare adına tesciline dair verdiği kararın, eda hükmünü içerdiği de, kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Diğer taraftan, kural olarak mahkemelerden verilen son (nihai) kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bununla birlikte, temyizi kabil olmayan kararlar bu genel kurala istisna oluşturacağından, kanunda ayrıca belirtilmesi ve açıklığa kavuşturulması gerekir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10’uncu maddesinde “Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır” hükmü öngörüldüğünden, mahkemece verilen tescil hükmünün temyizinin olanaklı bulunmadığı, bedele yönelik hükmün temyiz kabiliyetinin ise, genel hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Bilindiği üzere kanun koyucu, belirli düşüncelerle, miktar veya değeri belirli bir miktarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin son kararların kesin olduğunu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığını hükme bağlamıştır (HUMK.m.427).
14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış; anılan Kanun’un 2.maddesinin, yayım tarihinde yürürlüğe giren (A) fıkrasının (c) bendi ile; 18.6.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427.maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan ve ek 3’üncü maddesine göre “kırkmilyon” TL.olarak uygulanması öngörülen parasal sınır “bir milyar” TL.; “altıyüz milyon” TL.olarak uygulanması öngörülen karar düzeltme sınırı da “altı milyar “ TL. olarak değiştirilmiştir.
Kısaca, anılan Kanun, 21.7.2004 tarihinden itibaren temyiz (kesinlik) sınırını 1.000.000.000.TL. karar düzeltme sınırını da 6.000.000.000 TL.olarak belirlemiştir.
Somut olayda Yerel Mahkemenin hüküm altına aldığı, dolayısıyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutar 351.500.000 TL. olup; 9.11.2004 direnme tarihinde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesinin 5219 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle oluşan yeni hükmü yürürlüktedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.2.2005 gün, E:2005/13-32, K:2005/85 sayılı kararında da benimsendiği üzere; direnme kararları da dahil, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü esas alınmalıdır.
F-GEREKÇE:
Sonuç olarak, temyiz istemi Yerel Mahkemenin 9.11.2004 günlü direnme kararına yönelik olup; anılan tarihte, 5219 sayılı Kanunun temyiz sınırını bir milyar TL.olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve eldeki davanın müddeabihi bu sınırın altında olduğuna göre, direnme kararının temyizi mümkün değildir.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, İstek halinde temyiz peşin harcının iadesine 04.05.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.