YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/286
KARAR NO : 2005/268
KARAR TARİHİ : 27.04.2005
Mahkemesi : Eskişehir Asliye 1.Hukuk Mahkemesi
Günü : 2.11.2004
Sayısı : 264-373
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın reddi ve davalı lehine kötüniyet tazminatı verilmesine dair verilen 02.10.2003 gün ve 2003/121-605 sayılı kararın incelenmesi davacı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 31.05.2004 gün ve 2003/11580-2004/6492 sayılı ilamı ile ;
(…..Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ithal Sibirya kömürü sattığını, mal bedelinin ödenmediğini alacağın tahsili için girişilen takibe de davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacıdan kömür satın almadığı gibi faturaya dayalı olarak yapılan takipte, fatura tarih ve numarasının belirtilmediğini bildirerek davanın reddi ile %40 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece,usulüne uygun delillerle kanıtlanamayan davanın reddine ve %40 tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1 -Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle davacının akdi ilişkiyi ve mal teslimini kanıtlayamamış bulunmasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Somut olayın özelliğine göre davacı icra takibinde kötüniyetli kabul edilemeyeceği gibi bu bağlamda davacının kötüniyeti de kanıtlanamadığından davacının tazminattan sorumlu tutulmasında isabet görülmemiştir…..)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı/alacaklı, davalı aleyhine 30.04.2001 tarihli faturaya dayanarak ilamsız takibe girişmiş; davalının süresinde itirazı üzerine takip durmuştur.
A-Davacı/Alacaklının İsteminin Özeti:
Davacı/alacaklı vekili vasıtasıyla davalıya ithal Sibirya kömürü sattığını, mal bedelinin ödenmediğini alacağın tahsili için girişilen takibe de davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
B-Davalı/Borçlunun Cevabının Özeti:
Davalı/borçlu vekili, müvekkilinin davacıdan kömür satın almadığı gibi faturaya dayalı olarak yapılan takipte, fatura tarih ve numarasının belirtilmediğini bildirerek davanın reddi ile %40 tazminata karar verilmesini savunmuştur.
C-Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece,usulüne uygun delillerle kanıtlanamayan davanın reddine ve %40 tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
D-Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme:
Özel Daire diğer temyiz itirazlarını reddetmiş; ancak, “Somut olayın özelliğine göre, davacı icra takibinde kötüniyetli kabul edilemeyeceği gibi bu bağlamda davacının kötüniyeti de kanıtlanamadığından davacının tazminattan sorumlu tutulmasında isabet görülmemiştir.” gerekçesiyle kararı bozmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
E-Gerekçe:
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı/alacaklının icra takibinde kötüniyetinin kanıtlanıp kanıtlanmadığı; davalı/borçlu yararına İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinde öngörülen tazminata hükmedilmesinin koşullarının bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinin 2.fıkrasında;
“(Değişik: 9/11/1988 – 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.”
Hükmüne yer verilmiştir.
Böylece, alacaklının anılan tazminata mahkum edilebilmesi, açıkça, takibin kötü niyetle yapılmış olması koşuluna bağlanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, alacaklının icra takibini kötü niyetli olarak yaptığı hususu, borçlu tarafından kanıtlanmalıdır.
Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötü niyetli kabul edilir. Örneğin, alacağı kendisine tamamen ödenmesine rağmen icra takibine girişen veya kefil hakkında kefalet limitinin üzerindeki bir miktar için takip yapan alacaklı, İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesi anlamında kötüniyetli sayılmalıdır. (Bu konudaki bilimsel görüşlere ve Yargıtay uygulamasına örnek olarak: İlhan E.Postacıoğlu, Ödeme Emrine İtirazın İptali Mevzuunda Bazı Zaruri Açıklamalar, Batider, 1980, C:X, S:4, sayfa: 971-973; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.6.1980 gün ve 1979/9-82 esas,1980/2073; 10.04.2002 gün ve 2002/19-282 Esas-2002/299 karar sayılı kararları)
Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı/alacaklı, davalıya satıp teslim ettiğini ileri sürdüğü mallarla ilgili olarak, takibine de dayanak olarak gösterdiği 30.04.2001 tarihli 1.186.500.000 TL meblağlı faturayı düzenlemiş; görülmekte olan davada, faturayı davalıya posta yoluyla tebliğ ettiğini ileri sürmüş; buna ilişkin posta alındı makbuzunu delil olarak sunmuş ise de bu makbuzda gönderilenin anılan fatura olduğu konusunda bir açıklamaya rastlanmamıştır.
Davacı/alacaklı ticari defter ve belgelerini delil olarak göstermiş ise de mahkemece davalı taraf tacir olmadığından bu talep reddedilerek davacı tarafa iddiasını ispat açısından karşı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılmış; davacı vekili 08.07.2003 havale tarihli dilekçesiyle yemin teklif ettiklerini bildirmiş; mahkemece talimata yemin davetiyesi eklenerek talimat yoluyla davalının yemin beyanı alınmıştır. Davalı beyanında yemin teklifini kabul ettiğini, davacı tarafa herhangi bir borcu olmadığını, davanın davacılar baba oğul arasındaki hukuki anlaşmazlıktan kaynaklandığını, bildirmiş; yemin etmiştir. Davacı alacağını kanıtlayacak başka bir delile de dayanmamıştır.
Nitekim, yerel mahkeme de, davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği iddiasının ve alacağın varlığının kanıtlanamadığını isabetli olarak kabul etmiş ve davanın reddine ilişkin hükmünü bu gerekçeye dayandırmış; davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları da Özel Dairece reddedilmiştir.
Ne var ki, mahkemece kötüniyet tazminatına da hükmedilmiş ve bu husus davacı yanın temyizi üzerine Özel dairece bozmaya konu edilmiştir.
Özel Daire kararında da açıkça vurgulandığı üzere, davacının kötü niyetini kanıtlama yükümlülüğü kendisine ait olan davalı, bu yönde herhangi bir delil sunmamıştır.
Dosya kapsamı ve somut olayın özellikleri göz önüne alındığında; davacı/alacaklının takibe konu alacağının varlığını usul hukuku kuralları çerçevesinde kanıtlayamadığı; ancak, icra takibine kötü niyetli olarak giriştiğini kabule elverişli herhangi bir delilin ise bulunmadığı açıktır.
Diğer taraftan, davalı da, somut olayda davacının icra takibinde kötü niyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmamıştır.
Şu yönün de önemle belirtilmesinde yarar vardır:
İcra ve İflas Kanunu’nun 67. maddesinde düzenlenen ve uygulamada “kötüniyet tazminatı” olarak adlandırılagelen tazminat türü, sadece ve ancak, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötüniyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir.
Alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamadığı için itirazın iptali istemi reddedilen bir alacaklı, İ.İ.K.nun 67. maddesi anlamında “haksız” ise de, kötüniyetli olarak kabul edilebilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur.
Tersinin kabulü, hak arama özgürlüğünü düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesi hükmüne de aykırı düşer.
Hal böyle olunca, Yerel Mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, sadece takibin haksızlığını ortaya koyan olgulara dayanılarak, bunların aynı zamanda davacının kötüniyetini de gösterdiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.04.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.