YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/279
KARAR NO : 2005/297
KARAR TARİHİ : 04.05.2005
Mahkemesi : Ankara 2.Tüketici Mahkemesi
Günü : 10.12.2004
Sayısı : 1655-904
Taraflar arasındaki “menfi tespit-borçlu olmadığının tespiti-” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara İkinci Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.11.2003 gün ve 2003/182-369 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 24.06.2004 gün ve 939-9973 sayılı ilamı ile;
(…..Davacı, davalı Bankadan aldığı kredi kartının kullanımı sonucu bankaya olan borcunu ödeyemediğinden hakkında icra takibi yapıldığını, 4822 sayılı yasadan faydalanmak için müracaatta bulunduğunu, ancak ödeme planının yasaya uygun düzenlenmediğini ileri sürerek, davalıya olan gerçek borcunun tesbitini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne, 8012 nolu karttan dolayı davacının borcunun 1.721.076.000TL. olduğunun tesbitine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1— Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2—Dava, davacının davalı bankadan aldığı kredi kartının kullanımından doğan borçlarını ödeyememesi nedeniyle, 4077 sayılı yasada değişiklik yapılmasına dair 4822 sayılı yasanın geçici 2. maddesinden faydalanması için açılmıştır. 4822 sayılı yasanın geçici 2. maddesinden faydalanabilmek için, her şeyden önce borcun kredi veren ile kredi kullanan tüketici arasında kredi kartı sözleşmesinin düzenlenmesi ve bu sözleşmeye dayanılarak verilen kredi kartı ile kredi müşterisinin alışveriş yapması ve nakit para çekmesinden kaynaklanmalıdır. Ayrıca kredi kartını kullanan tüketicinin, bu yasanın yayınlanmasından önce temerrüde düşmesi, ödenmeyen kredi kartı borcu nedeniyle hakkında icra takibi aşamasına gelinmesi veya icra takibi yapılması ve yasanın yayınlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde kredi kartı veren kuruluşa yazılı başvurusunun bulunması gerekir.
Yasanın uygulamasında öncelikle temerrüt tarihinin belirlenmesi önemlidir. Kural olarak Borçlar Kanununun 101. maddesine göre, kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihi sözleşmede belirtilen günün hitamı ile gerçekleşir. Banka tarafından gönderilen son hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte ise de, bu ödeme gününde borcun tamamı değil, belli bir kısmının ödenmesi gerektiği bildirildiğinden, borcun tamamının ödenmesi gerektiği bildirilmediğinden, kredi kartı borçları, Borçlar Kanunun 101/2. maddesinde öngörülen, miktarı önceden belli olan kesin vadeli borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi bakımından, anılan maddenin uygulanması mümkün değildir. Kredi kartının bu özelliği nedeniyle, borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise, bu sürenin bitiminden itibaren oluşur. Banka tarafından kredi borçlusuna ihtarname gönderilmemiş ise, kredi borçlusunun gönderilen son hesap ekstresinde belirtilen tarihte istenen asgari miktarı ödememesi nedeniyle, bu tarih itibariyle ödenmeyen kredi kartı borcu icra takibi aşamasına geldiğinden, bankaca hesabın kat edildiği tarih, şayet hesap kat edilmemiş ise, gönderilen son hesap ekstresindeki belirtilen ödeme tarihinin temerrüt tarihi olarak kabulü gerekir. Bu şekilde belirlenecek temerrüt tarihindeki, asıl alacak + akdi faizden oluşan ana alacağa, temerrüt tarihinden bankaya başvuru tarihine kadar yıllık %50 faiz uygulanacaktır. Bu biçimde oluşan toplam alacağa 4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesi, icra takibi varsa tahsil harcı, icra masrafları, faizin vergisi ve avukatlık ücretini ortadan kaldırmadığından, asıl alacak ve akdi faizden oluşan ana para alacağına yıllık %50 gecikme faizi uygulandıktan sonra, Banka Sigorta Mevduatı Vergisi uygulanmak, varsa icra takibinde istenen miktarı geçmemek üzere tahsil harcı, icra masrafları, avukatlık ücreti ve faizin Banka Sigorta Mevduatı Vergisini borca ilave etmek, bankaya başvuru tarihine kadar borçlu tarafından yapılan ödemelerinde, Borçlar Kanununun 84. maddesi nazara alınarak ödeme tarihi itibariyle borçtan (temerrüt tarihindeki ana paradan) mahsup edilmeli ve kalan toplam alacak tutarı 12 eşit takside bölünmelidir.
Somut olayımızda, 4822 sayılı yasanın yayımlanmasından önce, davalı bankanın gönderdiği 17.6.1999 tarihli ihtarın 28.6.1999 tarihinde tebliğ edildiği, verilen 24 saatlik sürenin dolması ile davacının 30.6.1999 tarihinde temerrüde düştüğü, hakkında, 15.6.2000 tarihinde icra takibine geçildiği, 4822 sayılı yasadan faydalanmak üzere 1.4.2003 tarihli ihtarla bankaya başvurduğu, davalının gönderdiği ödeme planına da davacının uymadığı ve ödeme yapmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan davacının temerrüdünün gerçekleştiği 30.6.1999 tarihinden, 1.4.2003 tarihli ihtarın bankaya ulaştığı tarihe kadar ana borca %50 faiz yürütülmesi gerekirken, hesap bildirim cetvelindeki son ödeme tarihini esas alan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır……)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Öncelikle, direnme kararının verildiği celseye davacının usulüne uygun tebliğe rağmen mazeretsiz olarak katılmamış, davalı tarafça dosyanın takip edilmiş olmasına göre, mahkemece direnme kararı verilip verilemeyeceği ön sorun olarak ele alınmış, davalının davayı takip edeceği yönündeki açıklamasının tüm yasal sonuçları ile birlikte takip isteğini içermesi karşısında mahkemece direnme kararı verilme olanağının bulunduğunun oybirliği ile kabulü ile işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına gelince;
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 04.05.2005 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.