YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/249
KARAR NO : 2005/276
KARAR TARİHİ : 27.04.2005
Mahkemesi
:
Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesi
Günü
:
16.9.2004
Sayısı
:
2004/146-421
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.12.2001 gün ve 1996/721-2001/783 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 5.11.2002 gün ve 5579-8056 sayılı ilamı ile,
(…Davacılar, uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümlerinin adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine ve Şekerpınar Belediye Başkanlığı vekilleri davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, 1570 parsel kapsamında kalan taşınmaz hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, 1617 parsel kapsamında kalan yer hakkındaki davanın kanıtlanmamış olması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hükmün, redde ilişkin bölümü davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, taşlık ve kayalık niteliğiyle tespit dışı bırakılan dava konusu taşınmazı para ve emek sarf edilerek kültür arazisi haline getirildiklerini, dava tarihinden geriye doğru 20 yıldan fazla süre ile tasarrufta bulunduklarını ileri sürerek tescil isteğinde bulunmuşlar, davanın açılmasından sonra tescil konusu edilen taşınmaz bölümünün 25.02.1997 tarihinde idari yoldan ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit edilmesi üzerine, davanın iptal ve tescil davası olarak yürütülüp sonuçlandırılmasını istemişlerdir. Mahkemece, özet olarak davanın kanıtlanmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Kadastro Müdürlüğünün karşılık yazısındaki bilgilere göre, tescil konusu taşınmaz 1957 yılında taşlık niteliğiyle tespit dışı bırakılmıştır. 10.10.1997 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi imar ve ihya olgusundan söz etmeksizin; davacıların 1978 yılından itibaren zilyet olduğunu, tanık N.O.. bu yerin davacılar tarafından 1975 yılında taşlıktan elde edilerek tarla haline getirildiğini, Hazine tanıkları A. Ö..davacıların 30 seneyi aşkın bir zamandan beri zilyet olduğunu bildirmiş olmalarına karşın, davacı tanığı M. Ç.. ile davalı Hazine tanığı H. K..dava konusu yerin H. U.. isimli bir kişinin zilyetliğinde olduğunu bildirmişlerdir.27.04.2001 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi H.U.. davacı F..nin 30 yıllık zilyetliğinden haber vermiş ve her iki keşifte dinlenen ziraatçı uzman bilirkişiler, dava konusu taşınmazın uzun yıllardan bu yana kültür arazisi olarak tasarruf edilen bir yer olduğunu bildirmişlerdir. Mahkemece yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasındaki aykırılığın giderilmesi nedeniyle 26.11.2001 tarihinde yapılan keşifte dinlenilen ziraatçı uzman bilirkişi idari yoldan oluşturulan Hazine’ye ait 1617 parselin tapu kaydındaki bilgilerdenhareketle ham toprak niteliğinde olduğu, tescil davasının açıldığı tarihten sonra imar ve ihya edildiğini bildirmiştir. Açıklandığı üzere; son defa dinlenen ziraatçı uzman bilirkişi taşınmaz üzerinde herhangi bir inceleme yapmadan tapu kaydındaki bilgilere göre rapor düzenlemiştir.
Mahkemece, toplanan tüm bu deliller gözönünde tutularak, yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasındaki aykırılığın giderilmediği, ayrıca davanın kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacılar, imar ve ihya olgusuna dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece, imar ve ihya olgusunun hangi tarihte bitirildiği, otarihten dava tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17 ve TMK.nun 713/I. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığı araştırılmamıştır. Ayrıca, yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın taşlık ve çalılıktan tarla haline getirildiğini bildirmişlerdir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi hükmüne göre; bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılabilmesi için orman sayılan yerlerden olmaması gerekir. Mahkemece, taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı incelenmemiştir Tüm bu yönler gözönünde tutularak dava konusu taşınmazın çevresinde yer alan komşu parsellere ait kadastro tutanakları ile mevcut dayanak belgelerin ve taşınmazın bulunduğu yerde yetkili Orman Kadastro Komisyonlarınca orman sınırlandırmasının yapılıp yapılmadığının, yapılmışsa, istenilerek dosya arasına konulması, ondan sonra yerel, teknik ve ormancı bilirkişiler aracılığıyla dava konusu taşınmaz başında keşif yapılması, taraf tanıklarının HUMK.nun 259. maddesi hükmü uyarınca davetiye ile çağırılarak yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın hangi tarihte ihya edildiği, ihyanın şekli, tamamlanma tarihi, o tarihten dava tarihine kadar kazanma süresinin geçip geçmediğinin kendilerinden sorulup belirlenmesi, taşınmazın davacı F..den diğer davacılara geçiş şeklinin açıklığa kavuşturulması, beyanları arasında aykırılık meydana geldiği takdirde, usulün 265.maddesi uyarınca bu hususun giderilmesine çalışılması, ayrıca taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi hükmü uyarınca orman sayılan yerlerden olup olmadığının ormancı bilirkişi aracılığıyla yöntemine uygun bir biçimde araştırılıp belirlenmesi, taşınmazın kamu hizmetine tahsis edilen yerlerden olup olmadığının Milli Emlak Müdürlüğünden sorulması, taşınmazın bulunduğu …Köyünde Belediye Teşkilatının kurulduğu ve imar planı içine alındığı 04.11.1998 tarihine kadar 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesinde belirtilen tüm olumlu ve olumsuz koşulların oluşup oluşmadığının eksiksiz olarak araştırılıp belirlenmesi, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacının İsteminin Özeti: Davacılar vekili, tapulama tespiti sırasında taşlık kayalık olmaları nedeniyle tespit dışı bırakılan taşınmazların davacılardan F. M.. tarafından imar ve ihya edilerek tarım arazisi haline getirildiğini, F. M..’in 30 yılı aşkın süre kullandığını, yarı payını diğer davacılara sattığını, eylemli zilyetliğin diğer davacılar tarafından sürdürüldüğünü ileri sürmüş, taşınmazların yarı paylarının F. M.., yarı paylarının da diğer davacılar adlarına tapuya tescil edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Yargılama sırasında, dava edilen taşınmazlar, idari yoldan hazine adına tescil edilmiş,1570 ve 1617 parsel numaralarını almışlar, davacılar vekili, 1570 parsel ile ilgili davayı müracaata bırakmıştır.
Davalının Cevabının Özeti:Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin, özel mülkiyete konu olamayacağını, davanın reddini savunmuştur.
Dava devam ederken dava konusu taşınmazların bulunduğu köyün belediyelik olması nedeniyle Belediye Başkanlığı davaya dahil edilmiş, Belediye Başkanlığı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Yerel Mahkemece, dava konusu taşınmazın, 25.2.1997 tarihinde yapılan tespit sonucu ham toprak olarak tescil gördüğü, imar-ihyanın da bu tarihten sonra yapılmış olduğu, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayılacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme: Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, mahkemece, dinlenen tanık ve bilirkişi raporları dikkate alınarak, davacılar yararına imar-ihya ve zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak direnme kararı verilmiştir.
Gerekçe:Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, kadastro sonrasında dava konusu taşınmazın taşlık kayalık olarak tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. Taşlık bir yer, kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden sayılır. Bu tür yerlerin doğal yapısı ve nitelikleri itibarıyla ekonomik amacına uygun, tarım arazisi olarak tasarruf edilecek yerlerden bulunmamaları nedeniyle kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Böyle bir yer ancak, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesinde belirtilen koşulların mevcudiyeti halinde imar ve ihya yoluyla kazanılabilir.
Dava, hukuki niteliği itibariyle 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17.maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir, öncelikle anılan hüküm uyarınca imar-ihya olgusunun kanıtlanması, ondan sonra aynı Kanunun 14.maddesinde belirtilen koşullar altında zilyetliğin geçmiş olması gerekir.
Somut olayda davacının dayandığı bu olgu, gereği gibi araştırılmamıştır. Bu nedenle dava konusu taşınmazın başında keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve taraf tanıklarının HUMK.nun 259.maddesi hükmü uyarınca yeniden dinlenilmeleri, bu yerin öncesi itibariyle niteliği, imar ve ihyaya elverişli olup olmadığı, davacılar tarafından imar ve ihya edilip edilmediği, edilmiş ise ihyasının hangi tarihte tamamlandığı, özellikle o tarihten dava tarihine kadar, kanunda belirtilen sürenin geçip geçmediğinin araştırılması; ayrıca varsa yöreye ait memleket haritası, hava fotoğrafları ve amenajman planının getirtilmesi, orman mühendisi veya orman yüksek mühendisi, fen memuru veya harita mühendisi marifetiyle mahalline uygulanması, bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle taşınmazın niteliğinin belirlenmesi, sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Açıklanan nedenlerle, araştırma noksanlığına yönelik Özel Daire bozma kararı yerindedir. Usul ve Yasaya aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.4.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.