Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/195 E. 2005/209 K. 30.03.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/195
KARAR NO : 2005/209
KARAR TARİHİ : 30.03.2005

Mahkemesi

:

Ankara 4. İş Mahkemesi

Günü

:

26.1.2005

Sayısı

:

1172-9

Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 3.3.2004 gün ve 2002/722-2004/67 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 21.10.2004 gün ve 2004/4404-8740 sayılı ilamı ile,
(…Uyuşmazlık davacıların murisi Alaaddin Kaya’nın davalı işverenin Libya’daki işyerinde hizmet akdine dayalı olarak 4.12.1984-1.12.1985 tarihleri arasında çalıştığının tesbitine ilişkindir.
Mahkemece, davanın 506 sayılı Yasanın 79. maddesi uyarınca zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmişse de varılan sonuç doğru olmamıştır.
Sigortalının 31.8.1984 tarihli işe giriş bildirgesine göre 1.8.1984 tarihinde davalı ..Mesken San. A.Ş.’ nin işyerinde çalışmaya başladığı, sigortalı hizmet cetveline göre; 93 günlük çalışmasının Kuruma bildirildiği, davalı Mesa ve Metiş şirketlerince oluşturulan konsorsiyumun Libya’ da aldıkları iş üzerine Libya’da açtıkları işyerine gönderilerek bu işyerinde 4.12.1984 tarihinden 1.12.1985 tarihine kadar aralıksız çalışmaya devam ettiği, Türkiye ile Libya arasında imzalanan 9.1.1985 tarihli Sosyal Güvenlik Anlaşması üzerine, 1.9.1985 tarihinde işe giriş bildirgesi düzenlediği çalışmayı doğrulayan tanık anlatımları ile Kurum ve işverene ait kayıt ve belgeler, sözleşmeler ve tüm dosya kapsamı anlaşılmaktadır.
Şu halde, sigortalı için 31.8.1984 tarihinde işe giriş bildirgesi verilmiş olduğundan işe giriş bildirgesinin verilmesinden sonra, önce Türkiye’deki sonra Libya’da ki işyerinde kesintisiz olarak devam eden çalışmalar hakkında hak düşürücü sürenin geçtiğinden dolayısıyla 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesindeki unsurları gerçekleştiğinden söz edilemeyeceğinden, sigortalının Libya’ da ki işyerinde 4.12.1984-1.12.1985 tarihleri arasında geçen çalışmaların tesbitine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacıların miras bırakanlarının, davalılara ait Libya’daki işyerinde hizmet akdine dayalı olarak 4.12.1984-1.12.1985 tarihleri arasında çalıştığının tespiti istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece verilen davanın reddine dair karar Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkemenin önceki gerekçesini tekrarla verdiği direnme kararı, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, A. K.. mirasçıları olan davacıların vasisi sıfatıyla M. K.. tarafından açılmıştır. Vasi tayinine ilişkin mahkeme kararı dosyaya sunulmuş ise de, vasinin görülmekte olan davayı açma konusunda izin aldığı ileri sürülmediği gibi, buna ilişkin bir karar da ibraz edilmemiştir. Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, bu yön bir ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere, vesayet altına alınan kişiler (küçükler veya kısıtlılar) taraf oldukları davalarda vasileri tarafından temsil edilirler (743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi, md. 391; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, md. 448). 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin 405/8. maddesi, sulh mahkemesinin iznine tabi tuttuğu işler arasında (derhal alınması gereken geçici tedbirler müstesna olmak üzere), husumeti de saymış; böylece, gerek vesayet altındaki kişi adına vasi tarafından dava açılabilmesini ve gerekse kendilerine karşı açılmış bir davada vasi tarafından temsil edilebilmelerini vasinin sulh mahkemesinden izin alması koşuluna bağlamıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 461/8. maddesi de, vasinin vesayeti altındaki kişi adına dava açabilmesini vesayet makamının iznine tabi kılmış; öncekinden farklı olarak, vesayet altındakine karşı açılmış olan davalar yönünden bu izin koşulunu kaldırmıştır.
Böylece, anılan her iki Kanuna göre de, konusu ve türü ne olursa olsun, vasinin, vesayeti altındaki kişi adına herhangi bir davayı açabilmesi, her halükarda, bu konuda izin almış olması koşuluna bağlıdır. Bu koşul, vesayet altındakinin çıkarlarını korumak amacına yönelik olup, o konudaki hukuksal düzenlemeler çerçevesinde kazanılması şansı bulunmayan bir davanın açılmasını ve böylece vesayet altındaki kişinin böylesi bir dava nedeniyle zarara uğramasını engellemek için öngörülmüştür. Dolayısıyla, bu konu kamu düzenine ilişkindir ve o nedenle de, herhangi bir davada vasinin bu yönde izin almış olup olmadığı hususu, Mahkemece ve Yargıtay’ca resen gözetilmelidir. Vasinin izin almaksızın dava açması durumunda, davayı gören mahkemenin, vasiye bu yönde ilam alıp sunmak üzere uygun bir süre vermesi gerekir; bu husus yerine getirilmeden yargılama yapılarak davanın sonuçlandırılması Kanuna aykırıdır. Böylesi bir kanuna aykırılık ise, Yargıtay’ın temyiz incelemesi sırasında resen dikkate alması gereken bir bozma nedenidir.
Somut olay bu açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde: Görülmekte olan davayı, vesayet altındaki davacıları temsilen açmış olan vasinin, böylesi bir davayı açma konusunda, dava tarihinde yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 448. maddesi uyarınca vesayet makamından izin almış olduğu ileri sürülmemiş ve dosyaya buna dair bir ilam sunulmamıştır. Bu durumda, Mahkemece yapılması gereken iş; vasiye, eldeki davayı açması konusunda vesayet makamından izin alması ve buna dair ilamı dosyaya sunması için uygun bir sürenin verilmesi; bu nitelikte bir ilam alınıp sunulduğu takdirde davaya devamla esas hakkında hüküm kurulması; aksi takdirde, esasa girişilmeksizin davanın salt bu nedenle reddine karar verilmesidir.
Yerel Mahkemenin kamu düzenine ilişkin bu gerekliliği gözardı ederek, yargılama yapmak suretiyle esas hakkında karar vermiş olması usul ve kanuna aykırı olup, bozma nedenidir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
Bozma nedenine göre, işin esası incelenmemiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,30.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.