Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2005/19 E. 2005/42 K. 09.02.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/19
KARAR NO : 2005/42
KARAR TARİHİ : 09.02.2005

Mahkemesi : Bursa Asliye 5.Hukuk Mahkemesi
Günü : 9.6.2004
Sayısı : 175-335
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 5.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.4.2003 gün ve 2001/460 E. 2003/406 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 28.10.2003 gün ve 2003/9213-11541 sayılı ilamı ile;
(… Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden;davacının davalı ile birlikte yaşayan miras bırakanın ileri yaşta kandırılmaya müsait bulunmasından yararlanan davalının, miras bırakanı kandırarak murise ait 7 parça taşınmazdan 627 parsel sayılı olanı satış yolu ile diğerlerini ise ölünceye kadar bakım akti ile adına intikalini sağladığını belirterek, iptal ve tescil isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır.Açıklanan bu olgulardan davada 1.4.1974 tarih ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile düzenlenen muris muvazaası hukuksal nedenine değil, hile hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere;hile, genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya,özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.Hata da yanılma hilede yanıltma söz konusudur.B.K.nun 28/1 maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri değer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz.Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak oradan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille isbat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir.Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması,defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle gerekli araştırma ve incelemenin yapılması,sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı tevsif ile hüküm kurulması doğru değildir….)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, babası muris A.Ö.adına kayıtlı davaya konu taşınmazların, satış ve hibe yolu ile kandırmak suretiyle amcasının oğlu olan davalı üzerine geçirildiğini, işlem yapılırken 80 yaşlarındaki murise doktor raporu da alınmadığını, hileli bir şekilde mirasçılardan malları kaçırmak amacı ile satış işlemi yapıldığını ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile A. Ö.mirasçıları adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece; muris ile davalı arasındaki devir işlemlerinde gerçek amacın yasal mirasçıları mirastan mahrum etmeye yönelik olduğu kanısına varıldığı, dolayısıyla davanın muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak açıldığı kabul edilip, bu yönden araştırma yapılıp, sonuçta davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Özel Dairece, dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden; davada muris muvazaası hukuksal nedenine değil, hile hukuksal nedenine dayanıldığı, mahkemece yapılan hukuki nitelendirmenin (tavsifin) yanlış olduğu kanaatine varılarak, hile ile ilgili araştırma ve inceleme yapılıp, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile karar bozulmuştur.
Burada öncelikle muvazaa ve hile kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.
Muvazaa; kısaca, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.
Muris muvazaası ise; niteliği itibariyle nispi (mevsuf- vasıflı) muvazaa türüdür.Söz konusu muvazaada miras bırakan, gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçı yada mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih ve ½ sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun 706 (Türk Kanunu Medenisi’nin 634) Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Öte yandan hile ise; genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya ve özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanabilir.Hata da yanılma, hile de karşıdakini yanıltma söz konusudur. B.K. m.28/1 de açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatması ile sözleşme yapmaya yöneltilmişse hata esaslı olmasa bile, aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılmaz. Değinilen koşulların varlığı halinde, aldatılan taraf hukuki ilişkinin geçmişe etkili olarak ortadan kaldırılmasını ve verdikleri şeyleri geri isteyebilir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; davacı dava dilekçesinin 1.paragrafında “…satış veya hibe yolu ile kandırmak suretiyle yerleri geçirmiştir…”, 3.paragrafında, “… hileli bir şekilde mirasçılardan habersiz, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla satış işlemi yapılmıştır…” denmiş olup, bu ifadeler bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde muvazaa hukuksal nedenine dayanıldığı açık bir biçimde görülmektedir. Öte yandan, davacı vekilince yargılama aşamalarında verilen 17.7.2002 tarihli, 10.4.2003 tarihli dilekçelerde de çok açık bir biçimde, muvazaa hukuksal nedenine dayanıldığı belirgindir.
Kaldı ki, davalı taraf da bunu bu şekilde yorumlamış ve cevap dilekçesinde, “… mal kaçırma ve muvazaa….” nın söz konusu olmadığını ifade etmiştir.
Bu noktada, olayları ortaya koymak tarafların uygulanacak kanun hükmünü bulmak, diğer bir anlatımla olayların hukuki sebebini tayin etmek, kanunları kendiliğinden (re’sen) uygulamakla görevli olan hakimin görevidir (HUMK.m.76).
Hal böyle olunca; gerek dava dilekçesindeki anlatımlardan, gerekse tüm dosya kapsamından, davanın gerçek sebebi ve temelinin muris muvazaasına dayalı olduğu sonucuna varılmıştır. Bu nedenle direnme kararı bu yönü ile yerinde görülmüştür. Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik inceleme yapılmadığından, muris muvazaasının koşulları ve kanıtlanıp kanıtlanmadığı yönünden dosyanın incelenmesi için Özel dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle direnme kararı yerinde ise de, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 09.02.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.