YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2005/183
KARAR NO : 2005/241
KARAR TARİHİ : 06.04.2005
Mahkemesi : Ankara 5.İş Mahkemesi
Günü : 29.12.2004
Sayısı :2004/1459 E- 1375 K.
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5.İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.12.2003 gün ve 2003/827 E. 1844 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 07.06.2004 gün ve 2004/2514-5050 sayılı ilamı ile;
(…Dava, 28.02.1980 doğumlu olup, Y..İnşaat A.Ş. taşeronu ..İnşaat Asfalt Sanayi Taahhüt ve Ticaret Ltd. Şti’ne ait işyerine 01.08.1997 tarihinde giren ve 31.08.1997 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu, bekâr olarak vefat eden sigortalı D. Ş..’in anne ve babası olan davacılara ölüm geliri bağlanmasına ilişkin olup, Mahkemece, ölen sigortalının babası M.Ş..in SSK emeklisi olduğu, 14 parça müstakil ve hisseli tapulu taşınmazının bulunduğu ve davacıların Sivas-… İlçesi, … köyünde ikamet ettikleri, D. Ş..’in Polatlı’da çalışmakta iken iş kazası sonucu öldüğü, kısa bir süre sigortalı çalışması nedeniyle sağlığında anne ve babasının geçimini sürekli ve düzenli olarak temin ettiği tespit edilemediğinden, 506 sayılı Kanunun 24.maddesindeki aylık bağlama koşullarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Bu davanın yargılama safhasında 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 24. maddesi şu şekilde değişikliğe uğramıştır.Buna göre: “Sigortalının ölümü tarihinde eşine ve çocuklarına bağlanması gereken gelirlerin toplamı, sigortalının yıllık kazancının %70’inden aşağı ise, artanı, eşit hisseler hâlinde sosyal güvenlik kuruluşlarına tâbi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan ana ve babasına gelir olarak verilir.Ancak, bunların her birinin hissesi sigortalının yıllık kazancının %70’nin dörtte birini geçemez” hükmü getirilmiştir. Görüldüğü gibi, “….geçimi sigortalı tarafından sağlanması” koşulu yasa metninden çıkartılmıştır.Sosyal güvenlik hakkı kamu düzeniyle ilgili olup sigortalılar lehine düzenlenen bu yeni kuralın eski olaylara da uygulanması gereklidir.Yeni düzenlemeye göre de davacı baba M.Ş..SSK emeklisi olduğundan, iş kazası sonucu ölen oğlundan dolayı gelir bağlanmasını isteyemez. Mahkemenin bu davacı yönünden red kararı vermesi doğrudur. Ancak, ana S. Ş.. yönündenyeni düzenleme karşısında Mahkemenin kararında isabet görülmemiştir. Zira, yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Medenî Kanununun 152. maddesi: “Koca, birliğin reisidir. Evin intihabı karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi, ona aittir” kuralı ile, ailenin geçimini sağlama ödevini kocaya yüklediği hâlde; yargılama sırasında yürürlüğe giren 22.11.2001 kabul tarihli 4721 sayılı yeni Medenî Kanunun 188. maddesinin 1.fıkrası; “Eşlerden her biri ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder” şeklinde değiştirildiğinden, kadın ve çocukların infak ve iaşesinin kocaya ait olduğuna ilişkin hüküm yasa metninden çıkartılmıştır. Yerine, her iki eşin de bu giderlere katılma zorunluluğu kabul edilmiştir. Ölçü olarak giderlere katılmada, eşlerin “güçleri” esas alınmıştır. Böylece, yeni düzenleme ile; bir meslek ya da sanat sahibi olmamasına rağmen kendi emeğini evlilik birliğine harcayan eşin katkısı “evlilik birliğinde” maddî katkı olarak değerlendirilmiştir. Medeni Kanunun bu yeni düzenlemesi karşısında davacı M. Ş..’in eşine bakmak, geçimini temin etmek gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. S. Ş..kocası ile birlikte, Sivas İli … İlçesi .. köyünde oturmaktadır. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan gelir almamaktadır. Kendisine ait malı mülkü yoktur. Yeni Medenî Kanun hükümlerine göre kocasının kendisini geçindirmek gibi bir yükümlülüğü bulunmadığından ve 506 sayılı Kanunun 4958 sayılı Kanunla değişik 24.maddesinden yararlanarak iş kazasında ölen oğlundan dolayı gelir bağlanmasına hak kazandığı hâlde bu davacıyönünden de Mahkemenin red kararı vermesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı S. Ş.. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I-ÖN SORUN TARTIŞMASI: Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, davacıların vekili tarafından temyiz dilekçesinde sadece davacı M. Ş.. adına yer verilmesine karşın, yararına bozma kararı verilen davacı S. Ş..’in adına yer verilmediği görülmekle, temyiz isteminin davacı S. Ş.. tarafından yapıldığının kabulünün mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Her iki davacının aynı avukat tarafından temsil edilmesi, temyiz dilekçesinde adı yer alan davacı M. Ş..hakkında verilen “davanın reddine” ilişkin kararın Yüksek Özel Dairece uygun bulunmuş olması karşısında, anılan direnme kararının temyizinde hukuki yararının bulunmaması, bozma kararının davacı S.Ş.. yararına bulunması ve gerekçeli temyiz dilekçesinde bu davalının adına yer verilmiş olması yanında, dilekçe içeriğinden temyiz isteminin davacı S. Ş.. yararına yapıldığının anlaşılması karşısında, anılan yanlışlığın maddi hatadan kaynaklandığı, bu nedenle de temyiz dilekçesinin, davacı S. Ş.. vekili tarafından anılan davacı adına verildiğinin kabulü ile incelenmesine karar vermek gerekmiştir.
II-İŞİN ESASININ İNCELENMESİ:
A-Davacının isteminin özeti;Davacı anne (ve baba), iş kazasında ölen sigortalı oğlundan dolayı ölüm geliri bağlanmasını istemektedir.
B-Davalının cevabının özeti; Sigortalının olay tarihinde 17 yaşında olduğu, ayrıca davacılardan baba M. Ş.. SSK’dan yaşlılık aylığı aldığı, sigortalının, davacıların geçimlerini sağlamadığı nedenle davanın reddinin gerektiğini savunmaktadır.
C-Yerel Mahkemenin Kararının Özeti; Yerel mahkemece, davacı M. Ş.. ve eşinin köyde ikamet etmesi, taşınmazlarının bulunması, davacı M..’in SSK emeklisi olması ve ölenin kısa bir süre sigortalı olarak çalışmış bulunması nedeniyle sağlığında ana ve babasının geçimini sürekli ve düzenli olarak temin ettiği tespit edilemediğinden, davacı ana ve babaya 506 sayılı Yasanın 24. maddesine göre aylık bağlanmasının mümkün olmadığı gerekçeleri ile; “davanın reddine” karar verilmiştir.
D-Temyiz Evresi, Bozma ve Direnme; Davacılar vekilince temyizi üzerine, Yüksek Dairece başlıkta yazılı nedenlerle karar bozulmuş, yerel mahkemece, yasaların yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasının gerektiği, bu nedenle de 4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik 506 sayılı Kanunun 24. maddesinde yer alan düzenlemenin somut uyuşmazlığa uygulanamayacağı gerekçeleri ile bozma kararına karşı direnilmesine, davacı Mehmet Şahin hakkındaki hüküm kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
E-Maddi Olay: Toplam 30 gün sigortalı çalışması bulunan 28.5.1980 doğum tarihli sigortalının 31.8.1997 tarihli iş kazasında vefat etmesi nedeniyle ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti istenmekte olup, davacı annenin saptanan hiçbir geliri bulunmamaktadır.
F-Gerekçe; Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölümü durumunda 506 sayılı Kanunun 24. maddesinin belirlediği koşulların gerçekleşmesiyle, ana ve babasına gelir bağlanmaktadır.
Ana ve babanın gelire hak kazanabilmesinin temel koşulu, sigortalının ölümü tarihinde, eş ve çocuklarına bağlanması gereken gelir toplamının, sigortalının saptanan gelirinin % 70’inden aşağı olmasıdır. .
4958 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 506 sayılı Kanunun 24/1. maddesinde yapılan değişiklikten önce, ana ve babanın anılan gelirden yararlanabilmelerinin ikinci koşulu, ölen sigortalının sağlığında onların geçimini sağlamış olması iken, anılan maddede yapılan 29.7.2003 tarihli düzenlemeyle sigortalının ana ve babasına gelir bağlanmasının ikinci koşulu, “sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi çalışmayan veya 2022 sayılı Kanuna göre bağlanan aylık hariç olmak üzere buralardan her ne ad altında olursa olsun gelir veya aylık almayan” biçiminde değiştirilmiştir.
Uyuşmazlık, anılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 6.8.2003 tarihinden önce ölen sigortalının ana ve babasının, bu düzenlemeden yararlanıp yararlanamayacakları noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkeme, sigortalının ölümü tarihinde yürürlükte bulunan önceki düzenlemenin olaya uygulanması, Yüksek Özel Daire ise, ölüm geliri bağlanması koşullarının yeni düzenleme çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirtmektedirler.
Uyuşmazlığın çözümü, sosyal güvenlik hukukunun niteliğinin irdelenmesini ve yasaların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kuralların incelenmesini zorunlu kılmaktadır.
Sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti tanımı içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Sosyal güvenlik alanında oluşturulacak tüm kuralların, özde, sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olması zorunludur.
Sosyal hukuk devleti, niteliğinin bir gereği olarak “sosyal güvenlik” kavramını yaşama geçirerek somutlaştırır. Sosyal devletin gerçekleşme aracı olan sosyal güvenlik kavramı insanlığın en derin gereksiniminin bir sonucudur. Bu gereksinim, gelecekten emin olma düşüncesinin, bireyin karşılaşacağı ve yaşamı için tehlike oluşturan olaylara karşı bir güvence arayışının ürünüdür. Tehlikeye ve yoksulluğa düşen birey için asgari bir güvence sağlamak, sosyal güvenliğin varoluş koşulu, diğer bir ifadeyle olmazsa olmazıdır.
Sosyal güvenlik, içinde bulunulan zamana ilişkin ekonomik kaygılarla oluşturulmuş sosyal güvenlik politika arayışlarıyla, oturtulduğu temel ilkeden kopartılırsa, geleceği tayin edemeyen, kendisi bile başlı başına bir “risk” olarak algılanan bir kavram olarak ele alınmasına, algılanmasına ve yorumlanmasına yol açacaktır. Önemli olan yön, sosyal güvenlik kavramına işlevsel olarak, temel bir insanlık hakkı görünümü kazandırmak, toplumun tüm bireylerini kapsama alma çabalarının bir sonucu olarak, temelde insan haklarının bir unsuru görünümü ve işlevi katmaktır.
Kanunların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak şu husus da belirtilmelidir ki, devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni yasa veya düzenleyici kuralın etkilememesi, onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
Yasaların zaman yönünden uygulanmalarında temel kural bu olmakla beraber, yasada yürürlüğe ilişkin özel bir düzenlemenin bulunmaması, 506 sayılı Kanunun Ek 46. maddesinin bir yürürlük maddesi olmayıp, sadece bağlanan ölüm gelirinin kesilmesi yönünden bir düzenleme içermesi karşısında sosyal güvenlik kurallarının tanımlanan niteliği nedeniyle her iki düzenlemeden, lehe olan düzenlemenin uygulanması gerekmektedir.
Yapılan yargılama sonucunda, davacı yararına olduğuna kanaat getirilen hükmün 4958 sayılı Kanun ile değişik 506 sayılı Kanunun 24.maddesi olması karşısında ise ölüm geliri bağlanma hakkını doğuran olayın anılan yasa değişikliği olduğu dikkate alınarak, değişikliği takip eden aybaşı itibariyle gelire hak kazanılabileceği olgusu dikkate alınmalıdır.
Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alınarak yapılacak araştırma ve soruşturma sonucunda hüküm kurmak gerekirken önceki kararda direnilmesi, usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429.Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 06.04.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.