Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2004/721 E. 2005/27 K. 09.02.2005 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2004/721
KARAR NO : 2005/27
KARAR TARİHİ : 09.02.2005

Mahkemesi

:

Şereflikoçhisar Asliye 2.Hukuk Mahkemesi

Günü

:

4.3.2004

Sayısı

:

2004/27-43

Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şereflikoçhisar Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.07.2002 gün ve 2001/10-2002/219 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 30.06.2003 gün ve 2003/1220-3585 sayılı ilamı ile:
(…Uyuşmazlık, İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Takip konusu alacak 15.3.1995 ve 24.6.1998 günlü genel kredi sözleşmelerine dayalıdır. Dava konusu taşınmaz malın borçlu davalı Tolga Yıldırım tarafından 22.3.1999 tarihinde diğer davalı annesi Nurdoğan Yıldırım’a, onun da 21.9.1999 gününde davalı E. E.’e satılarak devredildiği dosya kapsamıyla sabittir. Borçlu ile 3.kişi davalı Nurdoğan arasındaki borcun doğumundan sonraki tasarruf İİK.nun 278/I.maddesince bağışlama hükmünde olduğundan iptale tabidir. İptal davası Yasanın 282.maddesi hükmünce iyiniyetli 3.şahsın haklarını ihlal etmez ise de, burada davalı E.E.n durumu özellik göstermektedir. Zira, bu davalı yargılamanın 15.3.2001 günlü oturumunda davalıların aynı apartmanda oturan komşusu olduğunu, bir başka bankaya borçları nedeni ile sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, iptali istenen tasarrufu da bu kefaleti yüzünden yaptığı ödemeye karşılık yaptığını beyan etmiştir. Davalı E.E.’in bu beyanı karşısında diğer davalıların durumunu bildiği veya bilmesi gerektiğinin kabulü zorunludur. Çünkü, MK.nun 3.maddesi hükmünce durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. Somut olayda davalılar arasındaki tasarrufların iptali için yasanın aradığı tüm koşullar gerçekleştiğinden davanın kabulü yerine olaya ve yasaya uygun düşmeyen bazı düşüncelerle reddi doğru olmadığından karar bozulmalıdır…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Dairece karar yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemenin direnmeye ilişkin kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
İşin esasının görüşülmesine geçilmezden evvel, davacı vekilinin temyiz isteminin yasal sürede verilip verilmediği ön sorun olarak ele alınmıştır.
Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 281.maddesi hükmünce aynı Kanunun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davaları basit yargılama usulüne tabi olup, HUMK.nun 176/11.maddesi uyarınca adli aravermede bakılabilecek işlerdendir.
Bu nedenledir ki, bu davalarda süre yönünden HUMK.nun 177.maddesi uygulanmaz. Adli aravermede geçen günler de süreye dahildir.
Diğer taraftan, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432. maddesinin 1. fıkrası gereğince Asliye Hukuk Mahkemesince verilecek kararların temyiz süresi tebliğ tarihinden itibaren 15 gün olup; aynı Kanunun 434 maddesinin 2. fıkrasında da “Temyiz isteği harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği tarihte yapılmış sayılır.” Hükmü yer almaktadır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesinde de;
“Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”
Denilmektedir.
Somut olayda ; 04.03.2004 gün ve 2004/27-43 sayılı direnme kararı “Davacı Emlak Bankası A.Ş vekili Av.Aydın Çetik –Ş.Koçhisar” adresi gösterilerek davacı vekiline tebliğe çıkarılmış, tebligat parçasının arka yüzü “ aynı işyerinde birlikte çalışan reşit olan sekreteri Ebru Yıldırım imzasına tebliği yapıldı” açıklaması ile “Dağıtıcı A.İ. ve sekreteri E.Y.tarafından imzalanarak “22.07.2004” tarihinde tebliğ olunmuştur.
Davacı vekili Avukat A.Ç.tarafından “08.09.2004” tarihinde mahkeme hakimine havale ettirilip; aynı tarihte de temyiz defterine kaydedilen dilekçe ile de temyiz edilmiştir.
Adı geçen avukat temyiz dilekçesinde kendisine yapılan tebliğin geçersizliğini vurgulayarak kararı 27.08.2004 tarihinde öğrendiğini, buna göre süresinde olan temyiz istemlerinin incelenmesini istemiştir.
Aynı tarihte mahkemeye dilekçe ile başvuran, tebliğ evrakında ismi ve imzası bulunan E. Yıldırım da; davacı vekili Avukat A. Ç.yanında daimi çalışmadığını, temizlik yapmak için büroda bulunduğu sırada tebliğ evrakını hataen kabul ettiğini ve bu evrakı 27.08.2004 tarihinde adı geçen avukata verebildiğini, ifade etmiştir.
Şu durumda; direnme kararının tebliğine ilişkin belgede büro adresi bulunmamakla birlikte tebliğ yapılan yerin davacı vekilinin adresi olmadığı yönünde bir itiraz bulunmayıp, büroda temizlik yapan kişinin imzasına daimi çalışan sekreter sıfatıyla yapılan tebliğ işleminin usulsüz ve bu nedenle de geçersiz olduğu ileri sürülmektedir.
Ne var ki, davacı vekiline yapılan diğer tebligatlar incelendiğinde 04.12.2003 tarihli Yargıtay ilamının da aynı şekilde davacı vekiline tebliğe çıkarıldığı ve aynı dağıtıcı A.İ.tarafından birlikte çalışan sekreteri açıklaması ile E.Y.’a 05.01.2004 tarihinde tebliğ olunduğu, bu konuda adı geçen avukatın bir karşı çıkmasının bulunmadığı, dosya kapsamı ile belirgindir.
Tebliğ memurunun daha önce de tebligat evrakını aynı şekilde daimi sekreteri sıfatıyla kabul eden “Ebru Yıldırım” imzasına yaptığı tebliğ işleminin usulsüzlüğünü ve bu nedenle de geçersizliğini ortaya koyacak bir yön bulunmamaktadır.
Somut olaya ilişkin açıklanan olgular ve anılan yasal düzenlemeler nazara alındığında davacı vekiline 22.07.2004 tarihinde yapılan tebligat geçerlidir.
Sonuçta; ön sorunun kabulü ile davacı vekili tarafından adli aravermede de işlemekte olan 15 günlük temyiz süresi geçtikten sonra 08.09.2004 tarihinde verilen temyiz dilekçesinin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yasal süre geçtikten sonra verilen temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine 09.02.20005 gününde oybirliği ile karar verildi.