Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu – E. 2011/56 K. 19.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : –
KARAR NO : 2011/56
KARAR TARİHİ : 19.04.2011

Tebliğname 2010/340183
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 4. Ağır Ceza
Günü : 14.10.2010
Sayısı : 284–244
Üç kişiyi kasten öldürme suçundan sanık B. Y.’in, 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 29, 62, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca maktul sayısınca uygulama yapılmak suretiyle 10’ar yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, zoralıma ve tutukluluk halinin devamına ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2008 gün ve 128–319 sayılı hüküm; sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.05.2010 gün ve 4110–3535 sayı ile;
“1- Katılanlar F., F., E., T. ve K.’ın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükmü temyize yetkisi bulunmadığından, vekillerinin bu suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
2- Sanık hakkında maktul B.’i öldürme suçundan kurulan hüküm yönünden;
Oluşa ve dosya içeriğine göre, maktul B.’in; diğer maktuller, babası H. ve tanık M.ile birlikte yüksek fiyattan alıcısının hazır olduğunu belirtilerek tapuda sanığa gösterdikleri yerden farklı ve daha kıymetsiz bir yeri satmaktan ibaret haksız tahrik oluşturan eylemi nedeniyle, 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası öngören TCK’nun 29. maddesi gereği üst sınıra yakın bir ceza tayin edilmesi yerine, 12 yıl hapis cezası tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın maktuller B., H.ve H. G.’yi öldürme ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri ve bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin duruşmalı incelemede ve temyiz dilekçesinde, eksik incelemeye, suç vasfına, yasal savunmaya, katılanlar F., F., E.ve T. vekilinin bir sebebe dayanmayan, katılan K.vekilinin ise, suç vasfına, haksız tahrik bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle;
1. Sanık hakkında maktul B.’i öldürme ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından kurulan hükümlerin, tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına,
2. Sanık hakkında maktuller H. ve H. G.’yi öldürme suçlarından kurulan hükümler yönünden;
Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktullerin, diğer maktul B.ve babası H. ile tanık M.’ın, birlikte, yüksek fiyat ile alıcısının hazır olduğunu belirtilerek tapuda sanığa gösterdikleri yerden farklı ve daha kıymetsiz bir yeri satmaktan ve zararını isteyen sanığı tehdit etmekten ibaret haksız tahrik oluşturan eylemleri nedeniyle 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası öngören TCK’nun 29. maddesi gereğince üst sınıra yakın bir ceza tayin edilmesi yerine, 12 yıl hapis cezası tayin edilerek sanığa eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, katılanlar F., F., E. ve T. vekili ile katılan K. vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak bozulmasına, bozma nedenine ve tutuklulukta geçen süreye göre sanık müdafiinin tahliye isteminin reddine” karar verilmiştir.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 14.10.2010 gün ve 284–244 sayı ile;
“Maktuller ve birlikte çalışanların, sanığa gösterdikleri araziden başka daha değersiz bir arazi sattıkları, sanığın birikimlerini buraya yatırdığı, bundan dolayı mağdur olup zarara girdiği, daha sonra bu zararının giderilmesi için birçok kez temasa geçtiği, fakat olumlu bir cevap alamadığı gibi her defasında oyalandığı, hatta talebinden vazgeçirilmek istenildiği, buna ilişkin bazı tehditler aldığı, olay günü yine aynı amaçlı olarak maktullerle birlikte çalışanlarla görüşmek isterken anlaşamadıkları ve yine olumlu sonuç alamadığından öfkeye kapılarak ilk defa H. G. Ö. ve H.E.’yi üzerindeki tabancasıyla birçok kez ateş etmek suretiyle öldürdüğü, bundan sonra da maktul B.’i evinden çağırarak, aynı öfke ile ona da birçok defa ateş edip öldürdüğü kanaat ve sonucuna varılmıştır.
Kabul edilen bu oluşa göre, sanık öldürme fiillerini haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında işlemiştir.
Her bir öldürme fiilinden dolayı TCK’nın 81. maddesine göre cezalandırılmalıdır.
Arazi alım satımı sebebiyle maktul ve yakınları tarafından kandırılarak mağduriyete ve zarara uğratılmış olması ve bunların giderilmesi için çaba sarf ettiği halde olumlu sonuç alamaması, hatta haklı olduğu bu girişimlerden vazgeçirilmek istendiği ve tehditler aldığı, bunlara rağmen olay tarihinde de yine zararının giderilmesine yönelik hareket ettiği, yine de sonuç alamadığı, böylece zincirlemeli bu haksız fiillerin meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında suçları işlediği kabul edilmekle, hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız fiillerin dereceleri göz önünde bulundurularak verilecek cezalarından lehine azami indirim yapılması uygun bulunmuştur.
Sanığın kabulü ve duruşma aşamasındaki davranışları lehine takdiri indirim nedeni kabul edildiğinden TCK’nın 62. maddesi uyarınca ayrıca indirim yapılması gerekmiştir” şeklindeki gerekçe ile önceki hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ile katılan K.E. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli, 12.02.2011 gün ve 340183 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın maktul B.A.’yı öldürme suçundan verilen hüküm kesinleştiğinden, inceleme; sanığın, maktuller H. G. Ö. ve H. E.’yi kasten öldürme suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanık B.Y.’nin, haksız tahrik altında kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle en üst oranda indirim yapılmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Olaydan önce sanığın yatırım amacıyla arsa arayışına girdiği, bir arkadaşı aracılığıyla maktul B. A. ile tanıştığı, maktul B. A.’ın sanığa; “bir arsa var, yüz milyara alır, yüzkırkbeş–yüzelliye de satar, karı paylaşırız, alıcısı da hazır” dediği, sanık ile maktulün anlaştıkları, ertesi gün buluştukları ve alacakları arsayı İ.. isimli bir şahsa satma hususunda da anlaşarak, maktul B.’nin babası H. A.’ın tanıdığı ve arsayı satacak olan M. D. ile görüşmek üzere Oyaca Kasabası’na gittikleri, sanığın maktuller B.A. ve H. E. ile H. A. ve M. D.’la pazarlık yaptığı, ancak adı geçen kişilerin sanığa, tapuda satacakları arsa yerine, yola daha yakın ve değeri daha yüksek olan ve aynı zamanda tapuda da başkası adına kayıtlı bulunan başka bir arsayı gösterdikleri ve 25.000 TL peşin, 20.000 TL bir hafta sonra ve kalan 35.000 TL için de, Aralık ayında ödenmek üzere senet düzenlemek suretiyle toplam 85.000 TL’ye anlaşarak noterde işlem yaptıkları,
Ancak bir süre sonra İ. isimli şahsın söz konusu arsayı satın almaktan vazgeçtiği,
Olaydan sonra taraflardan şüphelenen sanığın, yaptığı araştırma sonucunda, kendisine tapuda satılan arsanın maktuller B.A. ve H.E.ile M. D.’nin kendisine gösterdikleri arsa değil, tapuda başkası adına kayıtlı ve değeri çok daha düşük başka bir arsa olduğunu öğrendiği, bunun üzerine maktullerden mağduriyetinin giderilmesini istediği, ancak aradan uzun süre geçmesine rağmen mağduriyetinin giderilmediği, B. A. ve H.E. ile M.D.’nin sanığı oyaladıkları ve sanıktan kaçmaya başladıkları, telefonlarına cevap vermedikleri, bu duruma öfkelenen sanığın, uzun arayışlardan sonra maktul H. E.’yi bulduğu, adı geçen maktulün sanığa; “iki arsam ve arabam var, sana bir süre güvence olarak vereyim, bu şekilde mağduriyetini gidereyim” dediği ve sanığın ikinci kez taraflarla anlaşmaya vardığı,
Yapılan anlaşmaya göre, iki adet arsanın tapusunu sanığın bir akrabasının üzerine geçirdikleri, bir süre sonra maktullerin sanığa; “daha önce aldığımız 35 milyarlık çeki iade edelim, 72,5 milyarlık çek verelim, zararını giderelim, sen de önce aldığın bir arsa ile sonra aldığın iki arsayı bize geri ver” şeklinde öneride bulundukları, bu öneriyi kabul eden sanığın, arsaları iade ederek maktul H. G. Ö.’den toplam 72.500 TL’lik üç adet çek aldığı,
Sanığın bu işlemleri yaparken savunmasına göre 45.000 TL borçlandığı ve maktullerin verdiği çekin vadesi geldiğinde karşılığının çıkmadığı, maktuller ile M. D. tarafından üçüncü defa mağdur edildiğini düşünen ve aramalarına rağmen maktuller ile M. D.’yi bulamayan sanığın, yine savunması doğrultusunda maktuller tarafından telefon ile tehdit edildiği,
Olay günü M. D. ile telefonla görüşen ve bir arkadaşından emanet olarak aldığı araba ile adı geçen şahsın köyüne giden sanığın, önce maktul H. E.’yi, daha sonra da maktul H. G. Ö. ile M.D.’ı aracına aldığı, hava karardıktan sonra aralarındaki olayları konuşmak üzere dolaşmaya çıktıkları, aracı maktul H. E.’in kullandığı, olay yerinde sanığın ruhsatsız silahı ile H. E. ve H. G. Ö.’e öldürücü bölgelerden dörder adet mermi çekirdeği isabet edecek şekilde ateş ettiği, bu sırada M.D.’ın olay yerinden kaçtığı, sanığın maktulleri olay yerinde bırakarak olayların meydana gelmesine asıl neden olduğunu düşündüğü maktul B. A.’nın köyüne giderek, üzerinde eşofman olan maktulü evinden aldığı, aracına bindirip köy yolunda ilerledikleri sırada olayı anlattığı ve “başıma bu işleri siz açtınız, bak ne hale geldim” dediği, B. A.’ın da sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına göre sanığa, “sen onlara ateş mi ettin, senin ecdadını kazırım” şeklinde sözler söylediği ve yerel mahkemece bu kısmı kabul edilmeyen sanığın savunmasına göre, eşofmanının cebinden çıkardığı silahı sanığın kafasına dayadığı, sanığın da bir el ateş ederek B. A.’yı öldürdüğü,
Dosyada bulunan otopsi raporlarından; maktul H. E.’e; birisi göğüs ön sağ klavikula alt iç hizası birinci kaburga aralığına, birisi göğüs ön sol altıncı kaburga aralığına, birisi sağ kol orta iç kısmına, birisi sağ ön kolda dirseğin dört santim alt kısmına olmak üzere dört adet mermi çekirdeği isabet ettiği, vücudunda haricen başka bir bulguya rastlanmadığı, ölümünün ateşli silah mermi çekirdekleri yaralanmasına bağlı iç organ yaralanmalarından gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği,
Maktul H. G. Ö.’e; birisi göğüs ön sağ köprücük kemiği iç üst hizasına, birisi göğüs ön sol parasiternal hat onuncu kaburga aralığına, birisi sağ kol orta iç tarafına, birisi toraks sol yan orta koltuk hattı sekizinci kaburga aralığına olmak üzere dört adet mermi çekirdeği isabet ettiği, vücudunda haricen başkaca bir bulguya rastlanmadığı, ölümün ateşli silah mermi çekirdekleri yaralanmasına bağlı iç organ yaralanmaları ile gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği, mermi çekirdekleri elbiseli bölgelere isabet ettiğinden kesin atış mesafesi tayini yapılamadığı,
Jandarma Kriminal Dairesi Ekspertiz Raporuna göre; olay yerinde elde edilen dokuz adet kovandan sekizinin sanığın kendisine ait olduğunu belirttiği silahtan, birinin ise sanığın maktul B.A.’dan aldığını beyan ederek kolluğa teslim ettiği silahtan atıldığı,
Buna karşın sanığın savunmalarında; maktul B. A.’nın, küfür ederek başına silah dayadığını belirttiği, ancak ateş ettiğine ilişkin bir beyanının bulunmadığı,
Kriminal Polis Laboratuarları Daire Başkanlığı’nın ekspertiz raporuna göre de; sanıkla maktul B.A.’ya ait svaplarda atış artığına rastlanılmadığı, maktul ile sanığa ait olduğu belirtilen tabancaların namlu ve fişek yataklarından alınan svaplarda da atış artıklarına rastlanılmadığı,
Aynı raporda; maktule ait eşofman üstünün sol omuz bölgesinde mevcut üç adet delik etrafında atış artıkları tespit edildiği ve dağılımın yoğunluğuna göre, atışın yakın mesafeden yapıldığı sonucuna ulaşıldığı,
Adli Tıp Uzmanı tarafından sanığın olaydan sonra yapılan muayenesi sonucu vücudunda herhangi bir travmatik lezyonun saptanmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Maktul B.A.’ın babası olan H.A. aşamalarda benzerlik gösteren beyanlarında; “Öldürülen H. ile M. isimli şahısları emlakçı olduğum için tanırım. Bana köylerinden arsa bulurlar. Bu arsaları satar onlara da emeklerinin karşılığı olarak biraz harçlık veririm. Sanık ile alışveriş konusunda görüşmedim. Ben ve oğlum sanığa arsa satmadık. Satılmasına aracılık etmedik. İşleri oğlumla birlikte yaparız. Oğlum benden habersiz iş yapmazdı. Bütün yaptığı işlerden haberim olurdu. 2006 yılının altıncı ayıydı. Oğlumla birlikte, M. D. ve H. E.’i ziyarete gitmiştik. Ö. Y. olarak tanıdığım sanık da oradaydı. Sanık, M.’a; ‘siz bana yanlış yer sattınız, alın tarlanızı verin paramı’ dedi. Onlar da; ‘tarla sahibi parayı yemiş, para yok’ dediler. Ben, devreye girip; adama yanlış yer sattıysanız bedeline katlanacaksınız, parasını vereceksiniz, dedim. Benim ve oğlumun konuyla ilgimiz bu kadardı. Oğlumun silahı vardı. Ancak daha önce jandarma tarafından yakalandı. Benim tabancam da polis tarafından yakalanmıştı”,
Maktul B.A.’ın eşi şikâyetçi C.A. da aşamalarda benzer nitelikteki beyanlarında; “16.02.2007 günü saat 20.30 sıralarında evimizin önünde korna sesi duydum. Mutfağın kapısını açtım. ‘Ben gündüz gelen Ö., B.’i çağırır mısın konuşacağım’ dedi. Eşim yatıyordu. Sesi duyunca ‘tamam’ dedi. Üzerine eşofmanını giydi ve dışarı çıktı. Hava sisliydi. Arabadan sesler geliyordu. Ö. isimli şahıs; ‘bir dakika konuşalım’ dedi. Eşimi arabanın yanına kadar götürdü. Yanındaki kişilerle birlikte eşimi arabaya zorla bindirerek alıp götürdüler. Ö. dediğim kişi, şimdi huzurda bulunan ve asıl adının B. olduğunu öğrendiğim kişidir. Olay tarihinde eşimin tabancası yoktu”,
Maktul H.G. Ö.’ün oğlu olan F. Ö. kollukta; “16.02.2007 günü saat 20.30 sıralarında Oyaca Beldesi’nde bulunan babam H. G. Ö.’ye ait petrol istasyonda idik. İstasyonda Ö. T. ve U. isimli kişiler de vardı. Ben aracımla Oyaca’ya gelmek için yola çıktığımda Belde girişinde B.Y.’in arabasını gördüm. Yanında H.E. de vardı. Bana; ‘babanı bekliyoruz, gelmeyecek mi’ dediler. Ben de petrole geçin, oraya gelir dedim. Ancak petrole gitmediler. Babamı evimizden alıp petrole gitmek için yola çıktığımızda B.Y. ve H. E. hala Belde girişinde bekliyorlardı. Biz babamla yanlarında durduk. Babam, B. Y.’e; ‘petrole gel, orada görüşürüz’ dedi. Ancak B. Y.; ‘Başkan, benim aracıma bin, arabada görüşelim’ dedi. Babam bu şahsın arabasına bindi ve istasyona gittik. Ö. T. da araçla giderek M. D.’ı istasyona getirdi. İstasyonda babam, B. Y., H. E. ve M.D. bir süre oturdular. Ancak B. ısrarla; ‘araca binelim orada görüşelim’ dedi. Babam da; ‘burada görüşelim’ diye ısrar etti. Ancak B. Y.’in ısrarı sonucu araca binmek için dışarı çıktılar. B. Y., aracı H.E.’in kullanmasını istedi. Ben o sırada yanlarında idim. Ben H. Abiye aracı sen kullanma dedim. Ancak şoför mahalline H. Abi geçti. Sağ arka koltuğa babam, sol arka tarafa B. Y., ön sağ tarafa da M. D. oturdu. Oyaca Beldesi’ne doğru hareket ettiler. Ben de aracımla onları takip ettim. Haymana yolundan Oyaca’nın içerisine girdiler. Bu sırada aracı kaybettim. Oyaca Beldesi’nin Ankara istikametinden girişinde aracı tekrar gördüm. Hızlı bir şekilde gidiyordu. Ben petrol istasyonuna döndüm. Bir süre sonra M.D.yürüyerek petrole geldi. Ne oldu diye sorduğumda; ‘B.Y.babanla H..’ı vurdu, bana da ateş etti, ben araçtan kendimi atıp kaçtım, baban şu an Oyaca’nın girişinde vurulmuş şekilde yatıyor’ dedi. M.ile birlikte benim kullandığım araçla babamın vurulduğu yere geldik. Babam sırtı yukarı vaziyette yerde yatıyordu. Olay yerinde H.’ı görmedim. Bu esnada Ö. ve U. geldi. Ö. ile birlikte halen nabız atışları devam eden babamı alıp hastaneye götürmek için benim kullandığım araca bindirdik ve hastaneye götürdük. Yolda babamın nabız atışları durdu. U. ve M.D.da H.E.’yi hastaneye getirdiler. Burada doktorlar babamın ve H.’ın öldüğünü söylediler”,
Yargılama aşamasında talimatla ve yaşı nedeniyle vekili huzurunda alınan beyanında ise önceki beyanlarını tekrarla; “M.D. koşarak petrole geldi. ‘B.Y. babanı vurdu’ dedi. Ne oldu diye sorduğumda; ‘bir şey olmadı, köyü çıkarken B. aracı kenara çekin, bunaldım diyerek arabayı durdurdu ve ateş etmeye başladı’ dedi. M.’ın söylediğine göre önce babama, daha sonra da H.’a ateş etmiş. O sırada M. kaçtığını, aracın içinde herhangi bir sorun olmadığını, B.’ın sinirlenerek küfretmeye başladığını söyledi. Ben olay yerine gittiğimde babamı yolun kenarında yatarken gördüm. Ayrıca sırtında ayak izi vardı. Önceki ifademde olayı detayları ile anlatamamış olabilirim. Şimdiki beyanım doğrudur”,
Olayın tek görgü tanığı olan M. D. kolluk ve Cumhuriyet savcılığında benzer olacak şekilde; “B.Y.’i altı yedi ay kadar önce H. A. ve oğlu B. A. bizimle tanıştırdı. Bizim bölgemizden yer istediler. Biz de kendisine yer verdik. Bu satıştan yaklaşık iki üç ay sonra B.Y.’e sattığımız yeri Oyaca Belediyesi Eski Başkanı H. G.Ö. geri satın aldı. Karşılığında biraz para ve ağırlıklı olarak da çek verdi. Çeklerin karşılığı çıkmayınca sanık parasını almak için H. G. Ö. ile daha önce tartışmıştı. B. Y., 16.02.2007 günü gündüz iki üç defa beni cep telefonumdan aradı. ‘Oyaca’ya geleceğim, benim işimi halledelim’ dedi. Tamam, gel halledelim dedim. Aynı gün saat 19.00 sıralarında Oyaca Kasabası’nda Ö. T. gelip; ‘Başkan seni çağırıyor, Ö. ve H. da yanında’ dedi. Ö. ile Eski Belediye Başkanı H.G. Ö.ün petrol istasyonuna gittik. Ben gittiğimde B.Y.’e ait aracın içerisinde Başkan, Ö.ve H. E. oturuyorlardı. Direksiyonda H. vardı. Bana araca bin dediler. Ben de bindim. B. Y.; ‘arabayla Oyaca’da dolaşalım’ dedi. Ben; petrolde oturalım dedim. Ancak Başkan; ‘gel dolaşalım, önemli değil’ dedi. Tamam diyerek arabanın ön tarafına bindim. Sol arkada B., benim arkamda da Başkan oturuyordu. Oyaca içerisinde bir tur atıp köyün çıkışına doğru giderken alacak verecek meseleleri konuşuluyordu. B.; ‘ne zaman ödenecek’ diye soruyordu. Oyaca çıkışına varınca B.; ‘arabayı müsait bir yere çekin konuşalım’ dedi. Başkan da; ‘sağda bir yerde dur’ dedi. H. da durdu. Aynı konu konuşulurken B. Y. aşağıya indi. Biz de indik. B. Y. hiçbir şey söylemeden Başkan’a ateş etti. Başkan yıkılırken bana doğru attı. Ancak beni vuramadı. Ben kendimi yan tarafta bulunan şarampole attım. Tahminim beni vuruldu sandı. Daha sonra H.’a da ateş açtı. Daha sonra bizi bırakarak arabasına binerek olay yerinden kaçtı. Ben olayın şoku ile koşarak petrole gittim. Başkanın oğlu F. ile beraber yaralıların yanına geldik. Daha sonra Ö.’e telefon ettik. Başkanı kendi arabası ile oğlu ve Ö. götürdü. Biz de U. ile birlikte benim aracımla H.’ı hastaneye götürdük. Daha sonra vefat ettiklerini öğrendik”,
Maktul H.G. Ö.’ün, sanık B.Y.’e silah çekip çekmediği, ateş edip etmediği ve kendisinde silah olup olmadığı yönündeki bir soru üzerine; “Başkanın yanında silah olup olmadığını bilmiyorum. Kendisine ateş edildiğinde silah çekmedi” şeklinde anlatımda bulunmuş,
09.07.2008 günü Gerede Asliye Ceza Mahkemesince talimatla alınan beyanında; “H. A.’ı bir buçuk yıl önce T. ismi ile tanımıştım. Olaydan sonra isminin H.olduğunu öğrendim. Kendisi ile herhangi bir alış verişim olmadı. Maktul B., H.’nin oğlu olup onun yanında çalışır. Bir yıl kadar önce H. benden hesaplı bir tarla istedi. Bir tanıdığına verecekmiş. Ben de bulabileceğimi söyledim. Daha sonra H. tekrar aradı. Tarlayı görmek istediğini söyledi. Ancak geleceği gün ben Ankara’da idim. H. E.’ye talimat vererek onları karşılamasını istedim. Telefonla irtibat kurarak yeri H.aracılığı ile gösterdim. İki gün sonra yeri beğendiklerini söyleyip almak istediler. Tarla bir başkasının elindeydi. Ben ondan almıştım. Fakat tapu C. D.adına kayıtlıydı. Bu yüzden onu da çağırdım. Hep birlikte tapuya gittik. H.’nin yanında oğlu B. ve yeri alan B. Y., benim yanımda da H. E. vardı. Tapuda işlemleri yapıp 45 milyarını nakit, 35 milyarını da senet olarak aldım. H., B. ve B.’ı yolcu ettikten sonra iş yerine döndük. Yanımda çalışan H.; ‘iki gün önce tarlaya bakmaya geldiklerinde H.’nin, kendisine; tarlanın gerçek yerini göstermemesini, daha güzel ve yola yakın olan bir tarlayı göstermesini istediğini, bu şekilde B.’a, satın aldığı tarlayı değil, bir başkasına ait yola yakın tarlayı gösterdiğini’ söyledi. Bu duruma çok kızdım. Ne H., ne de B. ile bu konuda bir şey görüşmedim. Bir ay sonra B., satın aldığı yeri bir başkasına satacakmış. Hatta alacak kişi kadastro memuru ile tarlanın yerini belirleyip ölçmek istemiş. Bana telefon ile durumu bildirdiler. Akşama doğru yanıma gelen B.; ‘tarlanın yerinin kendisine gösterilen yer olmadığını, çok daha ileride, yola uzaklığı iki kilometre olan değersiz bir yer olduğunu’ söyledi ve tarlayı iade edeceğini bildirerek parasını istedi. Ancak benim o an nakit param yoktu. Kendisinden aldığım 35 milyarlık senedi geri verdim. 45 milyar nakit karşılığı olarak da aynı yerde iki arsa ve bir tarlayı tapuda adına bedelsiz olarak devrettim. Amacım parayı ödeyinceye kadar teminat vermekti. Ancak durum hem beni, hem de B.’ı rahatsız etti. Bu yüzden araştırmaya başladık. Meğer bu işi H. ile oğlu B. baştan tezgâhlamış. B.’a uygun bir yer bulup satın alacağını, bir kaç kişiye satabileceğini, hatta müşterinin de hazır olduğunu söyleyip kandırmışlar. Hatta satın alacağını söyledikleri yerin alıcısını bile bulmuş ve B.ile arasında pazarlık yaptırmışlar. Oysa alıcı H.’nin adamıymış. Bu şekilde pazarlama işi yapmışlar. B. gibi pek çok kişiyi dolandırmışlar diye öğrendik. Eski Belediye Başkanı H. G. Ö. bu işi temizlemem ve B.’ın zararını karşılamam gerektiğini söyledi. B.arsayı alırken faizle para almıştı. Bu yüzden bir an önce işin çözülmesini istiyordu. Psikolojik durumu iyi değildi. H. G. Ö.; ‘benim teminat olarak verdiğim arsaları iade edip ilk başta sattığımız tarla ile sonradan teminat olarak verdiğim tarlayı 97,5 milyara vadeli olarak satın alabileceğini ve bunun için de çek verebileceğini’ söyledi. B. da bu çekleri borçlu olduğu kişilere verebileceğini söyleyerek aldı. İki ay sonra çeklerin ödenmediğini ve icraya verdiğini söyledi. Parayı alamadığı için faizle aldığı paranın faizinin yükseldiğini söyledi. Psikolojisi daha da bozulmuştu. H. G. ile de araları bozulmuştu. H. G.’nin, telefon görüşmesi sırasında B.’ı tehdit ettiğine dair H.’dan bilgi almıştım. Ben bizzat tehdit olayını şahit olmadım. Ancak B.devamlı surette H., H. G. ve B.’in kendisini tehdit ettiğini söylüyordu. Olay günü B. Oyaca Beldesi’ne, H.G. Ö.’ün petrol istasyonuna gitmiş. Bu durumu bana telefonla bildirdiler. H.G.’nin yeğeni Ö. T. araba ile gelerek beni evden aldı. İstasyona gittiğimde yanımda çalışan H.da oradaydı. B., önce H.’la telefonla görüşmüş. Onu alıp işi çözmesi için aracılık yapmasını istemiş. Direksiyonda H., arka koltuğun sol tarafında B., sağ tarafında H.G. oturur şekilde aracın içerisinde konuşuyorlardı. Ben gittiğimde bayağı sert tartışıyorlardı. Ben büroya gidip konuşalım dedim. Ancak kabul etmediler. Ben de aracın sağ ön koltuğuna bindim. H.G.; ‘arabayı çalıştır’ dedi. H. da çalıştırdı. Belde dışında tenha bir yere gittik. Yolda gerek H., gerekse H.G. Ö., B.’a; ‘bu işin arkasını bırakmasını, çekleri nasıl olsa alacağını, işleri iyi gitmediği için ödeyemediğini, böyle devam ederse kendisinin de zarar göreceğini, çoluk çocuğunu düşünüp düşünmediğini’ sorup örtülü olarak tehdit ediyorlardı. Ben aralarına girip sakinleştirmeye çalışıyordum. B.; çok fazla borç altına girdiğini ve ödeyemediğini söyledi. Aralarında tartışmaya başladılar. Tartışma kavgaya dönüştü. H. G. ile B. birbirlerine yumruk vurdular. Bu yüzden H. durdu ve aracın kapılarını merkezi kilit sistemi ile kilitledi. H. G. üzerinde bulunan tabancayı çıkarıp mekanizmayı çalıştırarak ağzına mermi verdikten sonra B.’a doğrultup tetiğe bastı. Ancak silah ateş almadı. G. mekanizmayı tekrar çekmeye çalıştı. Bu sırada kilidi açan B. dışarıya çıktı. H. G. de dışarıya çıktı. Ben de hemen dışarı çıkıp kendimi aşağıya şarampole doğru düştüm. Hava karanlıktı. En az on kez tabanca ile arka arkaya ateş edildiğini duydum. Arabanın uzaklaştığını görünce olay yerine hiç gitmeden arabanın tersi yöne, yani benzinliğe doğru koşmaya başladım. Benzinliğe ulaştığımda oradakilere durumu söyleyip olay yerine geldik. O zaman H. G. ile H.’ın vurulmuş olduğunu gördük. Aslında arabada iken ben sadece H. G.’nin elinde tabanca görmüştüm. Ancak olay yerine gittiğimizde jandarma gelmeden önce H. G. ve H. sağdılar. H. G. yolun sağ tarafında yüzükoyun yatmıştı. Sağ elinde tabancası vardı. Bu tabancayı olay yerine benimle gelen H. G.’nin oğlu F.aldı ve beline soktu. Tabancayı almamasını, jandarma geldiğinde inceleme yapacağını söyledim. Ancak silahın kendilerine ait olduğunu söyleyip beni dinlemedi. Yolun öbür tarafında H.yerde yatıyordu. H.’ın elinde de tabanca gördüm. Ancak bu tabancayı sonradan kim aldı, jandarma tespit etti mi bilmiyorum. Tabancaların her ikisi de şarjörlü idi. Renklerini hatırlayamıyorum. Normal bir ondörtlü–onaltılı büyüklüğünde idiler. B.’ın silahı olup olmadığını bilmiyorum. Biz hastaneye gittiğimizde yaralılarla ilgilenirken, B.’ın, B.A.’ı da vurduğunu duydum. Ancak olayın nasıl meydana geldiğini bilmiyorum. Olayda ben de mağdur oldum. Bu alım satımı ben istemedim. Her şey H. A. ve B. A.’ın tezgâhından çıkmıştır. B. bu tezgâha düşmüş ve zarar görmüştür. Olayın gerçekleşmesinde ölenlerin yanında H.’nin daha fazla kusuru vardır. Hatta H.’nin yanında bu işlere yardım etmesi için alıcı satıcı kılığında insanlar bulunmaktadır. Olaydan sonra konu ile ilgili ifade vermiştim. Ancak olayın şoku ile biraz da korku ve endişe altında ayrıntıları tam olarak anlatamadım. Şimdi olayı daha iyi değerlendirdim. Şimdiki beyanıma itibar edilmesini istiyorum”,
30.07.2008 günü yine Gerede Asliye Ceza Mahkemesince talimatla alınan ikinci beyanında ise; “Olay günü B.beni cep telefonu ile aradı. Çek bedelinin ödenmemesinden dolayı sıkışık olduğunu söyledi. Ama Başkanı vuracağını söylemedi. Aksine Başkanın, kendisini vuracağını söylemişti. Ben bu durumu H.’dan da duymuştum. Olay günü H.’ın kullandığı araba ile, yanında ön tarafta ben, arka sol tarafta B., sağ tarafta H.G. oturuyordu. Alacak verecek ile ilgili tartışıyorlardı. Daha sonra H.G.’nin talimatı ile H. aracı çalıştırdı. Köyün dışında kuytu bir yere gittik. Arabanın içinde tartışmanın etkisi ile kavga etmeye başladılar. Birbirlerine vuruyorlardı. Biz ön tarafta olduğumuz için müdahale edemedik. H. arabayı sağa çekerek kapıları kilitledi. G., belinden çıkardığı silahın mekanizmasını çalıştırıp B.’a doğrultarak tetiğe bastı. Ancak silah ateş almadı. Tekrar mekanizmayı çekti. Bu sırada B. kapıyı açarak dışarıya çıktı. Biz de hemen dışarı çıktık. Kaçmaya başladık. Bu sırada arka arkaya silah sesi geldi. Ben kimin ateş ettiğini görmedim. B.’ın tabancası olduğunu da bilmiyordum. Jandarmada yanlış ifade vermişim. Yoksa araba içinde hiç bir şey olmayıp dışarıda B. silahı H. G.’ye doğrultup ateş etmiş değildir. Bizzat bunu görmüş değilim. Mahkemede verdiğim ifade doğrudur. Olayın şokuyla yanlış anlatmış veya anlattıklarım yanlış anlaşılmış olabilir. Jandarmadaki ifademi kabul etmiyorum, mahkemede verdiğim beyanıma itibar edilmesini istiyorum” şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
Tanık E.D.aşamalarda benzer olacak şekilde; “Sanık samimi arkadaşımdır. Ramazan ayında bana; ‘bir arsa aldım, işin yoksa gidelim, tapuyu alacağım, arsayı biraz kar etmek için aldım’ dedi. Birlikte gittik. Tapuda, orada tanıdığım M., H. ve tanımadığım iki kişi daha olduğu halde C. diye hitap edilen tanımadığım toplam altı kişi araziyi aldılar. İki gün sonra B.ile karşılaştık. ‘Araziyi alacak kişiye gideceğim, benimle gel’ dedi. Birlikte Cebeci yolu üzerinde bir gazinoya gittik. Gazinocu; ‘arsayı almak için 1.500 Lira kaparo vermiştim, ancak almaktan vazgeçiyorum, paramı ver’ dedi. B. da; ‘ben siz gerçek alıcı olduğunuz için aldım, niye vazgeçtiniz’ dediğinde, gazinocu; ‘ben o parayı başka yere bağlayacağım’ dedi. B.; ‘biraz daha düşürürüm’ dedi ve alttan aldı. Fakat karşı taraf kesin kararlıydı. Parasını verdik ve döndük. B.; ‘galiba beni dolandırdılar, tuzağa düştüm’ diyordu. Birkaç kez telefon görüşmesinde ve yüz yüze bana; bunlar bu işi çözmeye çalışıyorlar, fiyatı da düşürdüm, beni bu pisliğin içinde çıkartın dediğimde, herkes bunu sinesine çekecek diye tehdit vari sözler söylediklerini söylemişti”,
Tanık U. G.; “Olaydan önce arsa almak için H.E.’le görüşmüştüm. Birlikte arsaya bakmaya gidecektik. B. Y. ile H. E. ve H. G. Ö. arasında alacak borç ilişkisi varmış. H. E.; H. G. Ö. ve B. arasındaki alacak borç ilişkisini çözmek istediğini söyledi. Birlikte araca binip yanımdan uzaklaştılar. M. daha sonra onlara katılmış. Ben de geç kaldığım için kendi aracımla gidecektim. Bu sırada M. gelerek B.’ın ateş ettiğini ve ölü olabileceğini söyledi. Birlikte olay yerine gittiğimizde H. G.Ö.’ün yüzüstü yatar vaziyette olduğunu gördüm. Oğlu da oradaydı. Babasının göğsündeki silahı almak istedi. M. müdahale etti. Oğlu ile birlikte H. G.Ö.’ü arabaya taşıdık. On metre ötede H. E.’in sağ kolu üzerine kıvrılmış şekilde yattığını gördüm. B.o sırada orada değildi. H.E.’i belki kurtarabiliriz diye benim aracıma koyduk. Olay yerinde ondörtlü olarak tabir edilen bir tabanca vardı. M., ‘tabancaya dokunma’ dedi. Ben şahısları hastaneye götürdüğümden jandarmayı görmedim. M., bana; ‘B.ın şahıslara ateş ederek vurduğunu’ söyledi. Bu kişiler arasında önceden beri var olan arsa ilişkisini ve cinayetin bu nedenle işlendiğini biliyorum”,
Tanık R. Y. de, aşamalarda benzer olacak şekilde; “Ramazan ayında akrabam olan B.Y. beni arayarak; Oyaca’ya gidelim dedi. Birlikte gittik. Ç. Emlak’ta tanımadığım M. D. ve H. isimli şahıslarla buluştuk. B.’ın, aralarındaki bir arsa alım satımından dolayı mağduriyeti vardı. Orada bu konu konuşuldu. M. D.; ‘senin mağduriyetine sebep olduk, bunu çözelim, anlaşalım’ dedi. Ben de olaya ve yapılan anlaşmaya tanığım. M.’ın üzerinde olan iki parça araziyi B.’ın işlerinin yoğunluğu nedeniyle benim üzerime vereceğine dair anlaştık ve bu anlaşmayı da M. yerine getirdi. M. bir hafta sonra beni aradı; ‘üzerindeki arazilerle ilgili görüşmek istiyorum, sana verdiğim tapuyu almak istiyorum, sana da para vereceğiz’ dedi. B.’la görüştüm. Ben, B., M., H. ve orada tanıdığım H. G. ile oturup konuşuldu. Araziyi M.’ye devrettiğim takdirde çek vereceklerini söylediler. B. kabul etmedi ve biz ayrıldık. G. ile B. birbirlerinin telefonlarını aldılar. Daha sonraki olayları bilmiyorum. Duyduğum kadarıyla bir hafta sonra taraflar G., H., B. buluşmuş, üzerime kayıtlı tarlayı çek karşılığı almışlar. Üzerime kayıtlı bulunan arazileri vekâletle M. D.’ye teslim ettim”,
Tanık A. A. de; “Sanıktan 45.000 Lira alacağım vardı. Sanık olaydan önce bir kaç defa yanıma geldi. H. G. Ö. ve M. denilen kişilerden arsa aldığını, kendisine satan kişilerin, ‘arsayı al 50.000 Lira karla satarız dediğini, ancak arsanın değerinin verdiği paradan daha düşük olduğunu, buna karşılık arsayı kendisine satan kişilerden çek aldığını’ söyleyerek alacağıma karşılık bana üç çek verdi. Çekleri bankayı ibraz ettiğimde karşılığının olmadığını söylediler. Ben daha önce sanığa H.G.Ö. ve M. ile ticari ilişkim olduğunu, bunların ticaret ahlakının olmadığını söyledim. Sanığın maktulü öldürmesi ile ilgili bilgim yoktur. S. bana; ‘ölen kişilerin tehditte bulunduğunu, ailen var, bu parayı isteme, hayatın söz konusu’ dediklerini söylemişti”,
Tanık A.Ç.; “Haymana İlçesi Oyaca Kasabası’nda emlakçılık yaparım. B. Y. isimli şahsı olaylardan önce M. D. vasıtasıyla tanıdım. M. D.benim yanımda iki yıl, H. E.de dört ay kadar işçi olarak çalışmışlardı. Haziran ayında M.yanıma geldi. B. Y.isimli şahsa bir arsa sattığını, B.’ın arsayı satmak istediğini, benim yanıma gelirse yardımcı olmamı istedi. Söz konusu tarlayı M. 34.000 Liraya satın almıştı. B.Y.’e ise 85.000 Liraya sattığını öğrendim. M. D. ile H. E. bu işte birlikte hareket ediyorlardı. Daha sonra B.Y. işyerime geldi. Bana; ‘M. D. ile H. E. bana 85.000 Liraya bir yer sattı, fakat bana göstermiş oldukları yeri değil, başka bir yeri sattılar’ dedi. Yanında akrabaları da vardı. M. D. ile H.E.’i emlak bürosuna çağırdık. Burada tartıştılar. M.D.; ‘biz hata yaptık, gösterdiğimiz arsayı değil başka arsayı sattık, bunu telafi etmek için araba ve iki arsa vereyim ve bunu telafi edelim’ dedi. Bu sırada köylümüz S. Ö.ile sanığın amcası R.Y. de vardı. M.D. ve H. E.ile B. Y. arasındaki problemi çözmüştük. Daha sonra B.’ın, almış olduğu üç arsayı, H. G. Ö.’ye 35.000 Lirası peşin, kalanı üç adet çek olmak üzere anlaşarak sattığını ve çeklerin de karşılıksız çıktığını öğrendim. Daha sonra A. isminde, kim olduğunu bilmediğim bir kişi yanıma geldi; ‘H.G.’nin verdiği çekler karşılıksız çıktı, bu şahıs öder mi’ diye sordu. Ben de; öder ama ne zaman öder bilemem dedim. Olay günü B.a ait aracı emlak bürosu önünde görünce durdurdum. Çay içmek için davet ettim. Aracı H.E. kullanıyordu. Biz çay içerken Ö.T.; ‘H.G. Ö. sizi çağırıyor’ diye B.’a söyledi. İş yerimden çıktılar. Sonraki olayları bilmiyorum. C. D. isimli kişi tefecilik yapar. Yüksek faizle para verir. M. D., H. G. Ö. ve H. E.’in bu kişiden para aldığını biliyorum. Söz konusu tarlayı C. D., M.’a 20.000 Lira yüksek faizle para vererek almıştı. C.bu arsayı tapuda B.Y.’e geçirmiştir” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık 16.02.2007 günü kollukta, müdafii huzurunda alınan savunmasında; “Yedi sekiz ay önce bir arkadaşım, B. A.ve H. A.’ı yanıma getirdi. H. İlçesi Oyaca Kasabası’nda, M. D.’a ait satılık bir arsa olduğunu, arsanın alıcısının da hazır olduğunu söylediler ve benim aracılık yapmamı istediler. Alıcıyı yanıma getirdiler. Pazarlık yaparak 145.000 Liraya anlaştık. Daha sonra B.ve H. ile birlikte arazinin yanına gittik. Bana araziyi gösterdiler. Arsa sahibi M.D.ile 85.000 Liraya anlaştık. Ertesi gün tapuya gidip paralarını verip, arsayı üzerime aldım. Alıcısı İ. isimli şahsı aradım. Arsayı aldığımı ve kendisine vereceğimi söyledim. Bana; ‘abimle aramda sıkıntı çıktı, şu anda alamayacağım, gel görüşelim’ dedi. Aynı gün İ. isimli şahsın gazinosuna gittim. Kendisi ile görüştüğümde bana; ‘arsayı almayacağım, sözümden caydım’ dedi. Daha sonra tapuda aldığım arsa ile bana gösterilen yerin aynı olmadığını da tespit ettim. M. D.’a; bana yanlış bir yeri sattıklarını söyledim. Bunun üzerine M.D. bana; ‘ben suçluyum, bu arsa satışını planlı bir şekilde organize ettik’ dedi. Ben de; benim paramı iade edin, ben bu arsayı almak için 45.000 Lira borç aldım dedim. Paramın karşılığı olarak tapuda iki arsa verdiler. Bu grup içerisinden H. G. isimli şahıs bana; ‘ben eski belediye başkanıyım, sen mağdur oldun, senin mağduriyetini gidereceğim’ dedi. 12.01.2006, 01.01.2007 ve 01.02.2007 tarihli toplam 72.500 Liralık üç çek verdi. Bunun üzerine bana verilen arsaları devrettim. Ancak çekler karşılıksız çıktı. H. G. Ö. ve M.’ı arayıp; beni mağdur ettiniz, bir araya gelelim, bu işi çözelim dedim. Bu talebimi birkaç defa yineleyince M., telefonla ve yüz yüze; ‘herkesin yaptığı yanına kar kalacak, herkes kendi mağduriyetini kendisi gidersin, ben gazino çalıştırdım, adamlarımı üzerine gönderim, bu iş burada kapansın’ dedi. Bu sözleri telefonla konuşurken megafonu açarak E. Deveci’ye de dinlettim. Bu şahıslar duyduğuma göre bu yolla birçok kişiyi dolandırmışlar. H. A.’ı aradım. Bana; ‘köydeyim, köye gel’ dedi. Evlerine gittim. Evin önünde H. ile B. beni karşıladılar. Köye çağırdıkları için ve daha önce de beni tehdit ettikleri için bulundurma ruhsatlı adıma kayıtlı tabancamı yanıma aldım. Onlara bu işi bir şekilde çözün, bana yardımcı olun dedim. Bu konuşma dostane ve samimi bir havada geçti. Bana; ‘evde misafirler var, bu işi yarın çözelim’ dediler. Ertesi gün H. E. ile buluşup Oyaca’ya gittik. A.Ç.’a ait emlak bürosuna gittik. On dakika orada kaldık. Sonra H. G.’yi aradım. Oyaca’nın içerisinde buluştuk. H.E. ve H. G.ile birlikte H. G.’nin benzinliğine gittik. Yirmi dakika orada M. D.’ı bekledik. M.geldikten sonra benzinlik kalabalık olduğu için Haymana yolundan yavaş yavaş benim arabamla H.’ın şoförlüğünde, M. D. önde, H. G. ile ben arkada ilerlemeye başladık. H.; ‘sen arkaya geç, aracı ben kullanayım’ demişti. Araba içerisinde mağduriyetimle ilgili konuşmaya başladık. Konuşma esnasında bana; ‘bu işi uzatma, bu iş burada kapansın, çoluk çocuğun var, kimsenin başına bir iş gelmesin’ dediler. Ben de; böyle bir şey olamaz, borçluyum, paramı ödeyin dedim. Arabayı tenha bir yere götürdüklerinin farkına vardım. Havanın karanlık olması nedeni ile Oyaca’ya geri dönelim dedim. O anda M. D. küfür ederek bana birkaç yumruk attı. H. G. de beni iterek, ‘otur lan şuraya’ dedi. Arabayı da durdurdular. Ben arabadan kendimi dışarı atıp bagajdan kendimi savunmak için sert bir cisim aramaya başladım. Bulundurma ruhsatlı silahım belimde idi. Ancak her hangi bir şekilde kullanma amacım yoktu. Ta ki H. G. tabancasını çekti ve tetiğe bastı. Tetiğin düştüğünü duydum, ancak ateş almadı. Tekrar mekanizmayı çekip bıraktı. Ben de kendimi savunmak için silahımı çektim. Mermiyi ağzına verip H.G.Ö.’e ateş ettim. Hatırladığım kadarıyla dört veya beş el ateş ettim. Daha sonra H. E. bana doğru yöneldi. Ona da dört beş el ateş ettim. Bu esnada M.D. kaçtı. H. G. ben ateş ettikten sonra kapı açık olduğu için arka koltuğun üzerine, oradan da yere toprak zemine düştü. Paniğe kapılarak olay yerinden Gölbaşı istikametine doğru ayrıldım. Olay yerinden ayrıldığımda öldüklerini bilmiyordum. Kendimi korumak için ateş ettim. Teslim olduğumda öldüklerini öğrendim. Oradan K. Köyü’ne H.’nin evine gittim. H. evde yoktu. Oğlu B.çıktı. Üzerinde eşofmanı vardı. Beni eve davet etti. Ancak eve girmek istemedim. Arabanın içerisinde oturduk. Bana; ‘evin önünden ayrılalım, başka bir yerde konuşalım’ dedi. Aracımla köyün çıkışına doğru ilerlerken olayı anlattım ve iki kişinin yaralandığını söyledim. Bu iş büyümesin, aracı olun, husumete dönüşmesin dedim. O da bana; ‘sen onlara silah mı çektin, senin ecdadını kazırım’ dedi ve eşofmanının alt veya üst cebinde bulunan silahı çekti, mermiyi ağzına verdi, bana doğru tam kafamın sağ tarafına yöneltti. Bunun üzerine direksiyonu sağa sola çevirip ani fren yapınca dengesini kaybederek sendeledi. Ben de panikleyerek silahımı çekip ateş ettim. Kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. Kapıyı açtım. Kendisi aşağıya düştü. Ben de Ankara’ya teslim olmaya geldim. Aslında Oyaca Beldesi’nde teslim olacaktım. Ancak can güvenliğim nedeni ile Ankara’da teslim oldum. Arabadan inerken B.’in silahını da aldım. Havluya sarıp getirdim. Her iki olayda planlı bir şey yapmadım. Olay anlık gelişti. Korkuya kapılmam nedeni ile olay gerçekleşti. Kendimi savunmak için ve korkudan ateş ettim. Öldürmek kastım yoktu. Yaralamak için ateş ettim. Her iki olaydan da çok pişmanım”,
Her iki olayda çok sayıda mermi kullandığı, bu mermileri ne maksatla nereden temin ettiği şeklindeki bir soruya; “Ben tabancamı her zaman yanımda taşımam. Bu şahıslar beni çağırdıkları zaman tedirgin oldum ve korktum. Bu nedenle bulundurma ruhsatlı tabancamı yedek şarjörü ile beraber yanıma aldım. Her bir şarjör onyedi mermi alır. İçlerinde kaç tane var bilmiyorum, saymadım. Oyaca’da meydana gelen olaydan sonra panikle kaçarken Oyaca istikametinden Karataş Köyü’ne doğru gelirken tabancadaki şarjörü çıkartıp yedek şarjörü takmıştım. İlk şarjörde kaç mermi kaldığını bilmiyorum. O şarjörü daha sonra görmedim. Ben genelde şarjörü tam doldurmam, eksik bırakırım. Çünkü şarjörün yayı bozuluyor” şeklinde açıklamada bulunmuş, Cumhuriyet Savcılığı ve sorguda bu savunmalarını tekrarlamış,
Duruşmalarda ise, önceki savunmalarını tekrar ederek; “Maktuller tarafından üç defa dolandırıldım, mağduriyetimin giderilmesi için olay tarihinde kendileri ile temas kurmak istedim, fakat mağduriyetim giderilmediği gibi tehdit de edildim, bana karşı silahlı saldırıda bulunmaları üzerine bulundurma ruhsatlı silahımı kullandım, suçları meşru savunma altında işledim” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Olayın oluşumunda ve sanığın eylemlerini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği hususunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık; yerel mahkemece haksız tahrik hükümlerinin uygulaması aşamasında en üst oranda indirim yapılarak ceza tayininin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Haksız tahrik, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,
b) Bu fiil haksız bulunmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
f) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı Yasada, 765 sayılı TCY’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail gerekse maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve maktulün tahrik oluşturan haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Ceza Dairelerinin duraksamasız uygulamalarına göre; failin, ilk haksız hareketin mağdurdan veya maktulden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin ispatlanamaması durumunda, “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca sanık yararına haksız tahrik hükümleri uygulanmaktadır.
Tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, yeri, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık, yatırım amaçlı bir arsa almak istemiş, ancak bu arsanın kendisine gösterilmesi aşamasında tapuda herhangi bir araştırma yapmamıştır. 85.000 TL’ye kendisine satılan arsanın 145.000 TL’ye bir başkasına satılmasına aracılık etmeyi kabul etmiş, ancak hiç tanımadığı kişiler tarafından neden kendisine böyle bir kazanç sağlandığını, maktullerin arsayı neden doğrudan alıcısı olan üçüncü şahsa satmadıklarını hiç sorgulamamış, kendisine gösterilen arsa ile tapuda satışı yapılan arsanın aynı yer olmadığını, kendisine gösterilen yerden daha değersiz ve yola uzak olduğunu öğrendiğinde de, hukuksal yollara başvurarak hakkını yasal zeminde arama çabası içerisine girmemiştir.
Dolayısıyla maktullerden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturduğu kabul edilen eylemlerin ulaştığı boyutlara göre indirim yapılması gerekirken, oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen nedenlerle en üst oranda indirim yapılmasının yasaya aykırı olduğu, bu nedenle de sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinin uygulaması sırasında en üst oranda indirim yapılması adalet ve nasafet kurallarına uygun bulunmadığından isabetli değildir.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmü, yalnızca sanık müdafii ile katılan K. E. vekili tarafından temyiz edilmiş olup, bu durum karşısında aleyhe temyiz bulunmayan maktul H. G.Ö.’e ilişkin direnme hükmünün, yukarıda belirtilen eleştiri çerçevesinde onanmasına, maktûl H. E.’e yönelik eylemi nedeniyle kurulan hükmün ise, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinin uygulaması sırasında en üst oranda indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve bir kısım Genel Kurul Üyesi; “yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli bulunduğundan onanmasına karar verilmesi” gerektiği yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.10.2010 gün ve 284–244 sayılı direnme hükmünün,
a) Maktul H.G. Ö…’ü öldürme eyleminden kurulan ve eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, aleyhe temyiz bulunmadığından ONANMASINA,
b) Maktul H. E…’i öldürme eyleminden kurulan hükmün ise, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinin uygulaması sırasında en üst oranda indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.04.2011 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, oyçokluğuyla karar verildi.