Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2023/246 E. 2023/582 K. 08.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/246
KARAR NO : 2023/582
KARAR TARİHİ : 08.11.2023

YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 863-32
2- T.C. Cumhurbaşkanlığı

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Anayasayı ihlal suçuna yardım suçundan sanıklar., …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1, 39/1-2-c, 62/1, 63,53, 58/9 maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …’nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1, 39/1-2-c, 62/1, 63,53, 58/9 maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanık … Dönder’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1, 39/1-2-c, 62/1, 63,53, 58/9 maddeleri uyarınca 17 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanıklar …, …, …, …, …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1, 39/1-2-c, 62/1, 63,53, 58/9 maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1, 39/1-2-c, 62/1, 63,53, 58/9 maddeleri uyarınca 17 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba; sanık …’in ise CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatine ilişkin Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2020 tarihli ve 417-131 sayılı hükmün sanıklar ve müdafileri, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekillerince istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince 13.01.2021 tarih ve 863-32 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanıklar ve müdafileri, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesi 23.06.2022 tarih ve 11436-4185 sayı ile; Cumhuriyet savcısının temyizi bakımından ”Sanıklar …., …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair karara karşı yerel Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe istinaf başvurusunda bulunulmadığının; yine sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …. …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararlarına, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet kararlarına, sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 309, 311, 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 309, 311, 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararlarına karşı ise yerel Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunda bulunmadığının anlaşılması karşısında; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının, sanıklarla ilgili verilen mahkûmiyet, beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair bölge adliye mahkemesince esastan reddine dair kararlarına temyiz yoluna başvuru hakkı olmadığından temyiz taleplerinin REDDİNE,”, sanıklar ve müdafileri ile katılan vekillerinin temyiz taleplerinin ise itiraza konu sanıklar bakımından esastan reddiyle hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 06.10.2022 tarih ve 42316 sayı ile;
”İtirazın konusu sanıklar . …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair kararları ve sanık … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen beraat hükmüne yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair karara karşı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının temyiz hakkının bulunduğuna, ayrıca Cumhuriyet Savcısının temyiz kapsamı dışında kalan sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ve sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında lk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararları hakkındaki temyiz isteminin reddine dair kararın Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının temyizinin bulunmaması nedeniyle kaldırılması gerektiğine dairdir.
Sanıklar Ozan Gürbülak, …, …, …, …, …, …, … hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlar hakkında Yüksek Dairece verilen temyiz isteminin reddine dair karar, hükümler temyiz edilebilir nitelikte olmadığından itiraz kapsamı dışında bırakılmıştır.
2- A) Sanıklar . …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair kararları ve sanık … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen beraat hükmüne yönelik istinaf isteminin esastan reddine dair karara karşı Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının temyiz hakkının bulunduğuna dair itiraz hakkında;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260.maddesinin;
(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) (Değişik fıkra: 18/06/2014-6545 S.K./73. md) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
CMK’nın “Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesinin;
“Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder”,
Hükümlerini içerdikleri anlaşılmaktadır.
Ceza Yargılamasında kanun yollarına başvurma hakkının kimlere ait olduğu CMK. 260 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre savcı, şüpheli, sanık ve kanuna göre katılan sıfatını almış olanlarla, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş ve fakat katılan sıfatını kazanacak derecede suçtan zarar görmüş bulunanlar, şüpheli ve sanığın müdafi, katılanın avukatı, şüpheli ve sanığın yasal temsilcisi ve eşi kanun yollarına başvurabilirler. Kanunumuzun düzenlemeleri dikkate alındığında, kanun yollarına başvuru hakkı, yargılamanın konusunu oluşturan suçtan, ceza ilişkisinden ve bu ceza ilişkisine yönelik karardan hukuki menfaatleri etkilenenlere tanınmıştır. CMK’nın 298. maddesinde temyiz isteminin hangi hallerde reddedileceği belirlenmiş olup, CMK’nın 260 ve devamı maddelerine göre hakim veya mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurma hakkı bulunanlardan, ilk derece mahkemesinin hükmünü istinaf etme hakkı bulunan tarafın veya ilk derece Cumhuriyet Savcısının istinaf etmemesi halinde istinaf isteminde bulunmayan tarafın veya Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edemeyeceğine dair yorumun, CMK’nın 298. maddesinde ile açıkça düzenlenmemiş olması nedeniyle yasal dayanağa sahip olmadığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi kararını istinaf etmeyen tarafın temyiz hakkının bulunduğunun yasada açıkça bir düzenleme olmadığından yoruma dahi kapalı olduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24/05/2022 tarih ve 2022/379 Karar sayılı kararı ve başkaca kararlarında da kabul edilmiştir. Bu bağlamda ilk derece mahkemesinin kararı Cumhuriyet Savcısı dışında kalan ve hükmü istinafa hakkı bulunanlarca istisna edildiği hallerde bölge adliye mahkemesi tarafından verilen kararın lehe veya aleyhe bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilebileceği, aleyhe istinaf olmayan hallerde aleyhe temyiz yapılabileceği, ancak bu gibi durumlarda kazanılmış hakkın gözetilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Buna göre;
Sanıklar …., … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri hakkında bir kısım sanıklar ve sanık müdafilerinin sanık lehine, katılan … vekilinin aleyhe istinaf isteminde bulunduğu, sanık … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen beraat hükmü hakkında katılan … vekilinin aleyhe istinaf isteminde bulunduğu gözetildiğinde bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Savcısının bu hükümler aleyhine istinaf isteminde hak ve yetkisinin bulunduğun kabulünde zorunluluk olduğu düşünülmüştür.
B) Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının temyiz kapsamı dışında kalan sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ve sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararları hakkındaki temyiz isteminin reddine dair itiraz hakkında:
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının 01/02/2021 tarihli temyiz dilekçesi incelendiğinde;
İlk derece mahkemesince sanıklar …, … hakkında Anasayal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçuna yardım eden sıfatıyla verilen mahkumiyet kararlarını, sanıklar., …, …, …, …, … hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair kararları ve sanık … hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçundan beraat kararını sanıkların tümünün eylemlerinin sabit olduğu ve eylemleri fail sıfatı ile gerçekleştirdiklerinden bahisle temyiz ettiği,
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet hükümlerini, sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında lk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararlarını temyizine konu etmediği halde bu hükümler yönünden bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin reddine karar verildiği, temyiz davası bulunmayan bu sanıklar ve suçlar yönünden verilen temyiz isteminin reddine dair kararın kaldırılarak ilamdan çıkarılması gerektiği düşüncesine varılmıştır.”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesi 13.03.2023 tarih ve 36119-1160 sayı ile; ”Sanıklar., …,…. …, … ve … hakkında, 14/02/2017 tarih 2017/157 Esas sayılı, 01/03/2017 tarih 2017/230 Esas sayılı, 16/03/2017 tarih 2017/45 Esas sayılı iddianameleri ile anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan TCK’nın 309/1 maddesi gereğince cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davalarının birleştirilerek yapılan yargılaması sonucunda; sanıklar.., … ve …’ın TCK 309/1 maddesi, 3713 sayılı kanunun 5/1. maddesi, TCK 39/1-2-c, 62/1, 63, 53, 58/9 maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine, …’in beraatine dair Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.02.2020 tarih ve ve 2019/417 Esas, 2020/131 sayılı Kararı mahkumiyet hükümleri yönünden bir kısım sanıklar, sanık müdafileri ve katılan … vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 03.01.2021 tarih ve 2020/863 Esas, 2021/32 sayılı Kararı ile istinaf istemlerinin esastan reddine karar verilmiştir.
Bu karar bir kısım sanıklar, sanıklar müdafileri ve Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığın 21.06.2021 tarihli tebliğnamesi ile kısmen red, kısmen onama talep edilmiştir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23.06.2022 tarihli ve 2021/11436 Esas, 2022/4185 sayılı kararı ile; Cumhuriyet savcısının temyizi hakkında, sanık ve suç yönünden temyiz kapsamını aşacak şekilde; …2- Sanıklar…., . …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair karara karşı yerel Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe istinaf başvurusunda bulunulmadığının; yine sanıklar …, ….., …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararlarına, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet kararlarına, sanıklar …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 309, 311, 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 309, 311, 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararlarına karşı ise yerel Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunda bulunmadığının anlaşılması karşısında; bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının, sanıklarla ilgili verilen mahkumiyet, beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına dair bölge adliye mahkemesince esastan reddine dair kararlarına temyiz yoluna başvuru hakkı olmadığı’ gerekçesi ile temyiz isteminin CMK’nın 298.maddesi gereğince reddine oy birliği ile karar verilmiştir.
Sanık … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen beraat hükmü de katılan vekilinin temyizi üzerine ilamın (I) no.lu bölümünde onanmasına karar verilmiştir.
1) İlk Derece Mahkemesi kararının o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmemesi ya da aleyhe istinafta bulunulmaması halinde, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz veya aleyhe temyiz edip edemeyeceğine yönelik itirazın incelenmesinde;
Somut uyuşmazlığı oluşturan tartışmanın konusunu; ‘ilk derece mahkemesi kararının o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmemesi ya da aleyhe istinafta bulunulmaması halinde, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz veya aleyhe temyiz edip edemeyeceği” hususu oluşturmaktadır.
Türk hukukunda 20.07.2016 tarihinden itibaren istinaf kanun yolu fiilen uygulanmaya başlamıştır. Buna göre artık bu tarihten itibaren ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kesin olmayan nihaî kararlara karşı önce istinaf kanun yoluna başvurulacaktır. İstinaf mahkemeleri hem hüküm mahkemesi hem de denetim mahkemesi olarak faaliyet gösterecektir.
İstinaf, ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların hem olay yönünden hem de hukuki yönden üst dereceli mahkeme tarafından denetlenmesidir. İstinaf kanun yoluna başvurulduğunda ceza davası üst dereceli İstinaf Mahkemesi (Bölge Adliye Mahkemesi) tarafından ikinci kere incelenerek yerel mahkemenin kararı denetlenir.
Temyiz, istinaf mahkemesi kararlarının hukuki denetim açısından incelenmesini amaçlayan bir kanun yoludur. İstinaf mahkemesi (bölge adliye mahkemesi) tarafından istinaf incelemesi sonucunda verilen karara karşı, belli yasal koşullar varsa, temyiz incelemesi için Yargıtay’a temyiz başvurusu yapılabilir. Böylece üç dereceli bir inceleme sistemi kurularak ceza davası neticesinde verilen kararın yeterince denetlenmesi sağlanmak istenmiştir.
İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur. İstinaf kanun yolunun uygulanması durumunda, ilk derece mahkemesi kararından sonra, karar önce istinaf denetimine tâbi tutulacak, istinaf denetiminden sonra temyiz yolu açıksa temyize başvurulabilecektir.
Yeni kanun yolu sisteminin uygulanmaya başlaması halinde, adlî yargıda yargılamamız üç aşamalı olacaktır. Önce mahkemede ilk derece yargılaması yapılarak karar verilecek; ardında bölge adliye mahkemesinde istinaf incelemesi yapılacak; son olarak da Yargıtay’da temyiz incelemesi gerçekleştirilecektir.
CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtay’ın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür.
Böylece istinaf kanun yolunun yürürlüğe girmesiyle, Yargıtay’ın gerçekten hukuki derece kanun yolunu teşkil etmesi ve maddi vakıa denetimi yapmaması amaçlanmaktadır.
Yargıtay üçüncü derece olarak yapacağı incelemede ispat konusu olayın sübuta erdiği varsayımından hareket edecek, yerel mahkemenin vicdani kanaatine göre vardığı olay belirlemesine dokunamayacaktır. Ancak Yargıtay, mahkemenin belirlediği olayın hukuk normları karşısındaki durumu konusunda yaptığı hukuki değerlendirmeyi ve ondan çıkarttığı hukuki sonuçları denetleyecektir. Dolayısıyla delillerin mahkeme tarafından yanlış değerlendirildiği ve sonuç olarak olayın oluş biçiminin yanlış tespit edildiği gibi hususlar temyiz nedeni olarak ileri sürülemez ve denetlenemez.
Ceza muhakemesinde süje, kendine özgü bir statüsü olan, muhakeme süresince tek başına işlemler yapıp taleplerde bulunan ve bu faaliyetleri ile muhakemeyi hareket halinde tutan kişilerdir. Ceza muhakemesi, hakim, savcı, kolluk, sanık, müdafii, tanık, bilirkişi gibi birçok kişinin gerçekleştirmiş olduğu muhakeme işlemlerinden meydana gelen faaliyetler zinciridir. Bu kişilerin hepsinin muhakemede belirli rolleri bulunmakla birlikte, bunlardan her birisi muhakeme süjesi olarak kabul edilemez. Nitekim bu kişilerden bazıları kendiliğinden, diğer kişilerden bağımsız olarak muhakemede işlem yapamamaktadırlar. Örneğin, kolluk, tanık ve bilirkişilerin kendiliklerinden bu tür faaliyetlerde bulunmaları ve dolayısıyla muhakeme süjesi sayılmaları mümkün değildir.
Ceza muhakemesinde soruşturmanın kanunda öngörülen amaçlara uygun olarak gerçekleştirilmesinden sorumlu olan ve yargılama sırasında da kamu adına iddia makamını işgal eden muhakemesi süjesi olarak Cumhuriyet savcılığı ortaya çıkmaktadır. Soruşturma evresini yönetmekle görevli olan savcılık, kovuşturma evresinde ise iddia görevini yerine getirir.
Savcılığın örgütlenmesi 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’da (Adli Y. K.) düzenlenmiştir. Buna Savcılık kurumu bir bütün olup kanun hükümlerine göre, yargılama faaliyetini kamu adına izlemek, bunlara katılmakla görevlidir.
Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kabul edilmiş olan kanun yollarına Cumhuriyet savcılıkları da başvurabilir. Cumhuriyet savcılığı, sanık aleyhine olduğu gibi lehine de kanun yollarına başvuru yapabilmektedir(m.260). Savcılık makamı, görevinin gereği olarak, mahkemenin kanunu doğru uyguladığını gözetmek zorundadır. Cumhuriyet savcısı, burada son kararı değerlendirecek ve kanun yolu davası açıp açmamak hususunda bir takdirde bulunacaktır.
Cezayı aleyhe değiştirme yasağı öğreti ve uygulamada; “İstinaf ya da temyiz kanun yoluna yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından başvurulduğunda hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Cezayı aleyhe değiştirme yasağı, hükmün istinaf ya da temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple istinaf veya temyiz incelemesinde öncelikle kanun yoluna ilişkin başvurunun lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip, inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
Latince ‘Reformatio in pejus’ olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, ‘Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı’ olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında;
Sonuç olarak; 20.07.2016 tarihi itibariyle, istinaf mahkemelerinin uygulamaya girmesiyle birlikte artık adlî yargıda, üç aşamalı yargılama sistemine geçilmiştir. Bu kapsamda, öncelikle ilk derece mahkemesinde bir yargılama yapılarak karar verilmesi, ardından kanun yollarına başvurma hakkına sahip olanların süresi içinde istinaf isteminde bulunmaları halinde bölge adliye mahkemesinde hem maddi hem de hukuki denetim olarak istinaf incelemesinin yapılması, son olarak da yine süresi içerisinde kanun yollarına başvurma hakkına sahip olanların temyiz sebeplerini gösterir dilekçe vermeleri halinde Yargıtay’da temyiz incelemesinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu aşamalardan biri, usul hukukuna uygun bir şekilde sonlandırılmadan bir sonraki aşamalara geçilemeyeceği de hukuken şüpheye yol açmayacak şekilde açıktır.
Somut olay irdelendiğinde;
İtiraza konu edilen sanıklar . …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararlarına karşı ilk derece Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe istinaf başvurusunda bulunulmadığı; yine itiraza konu olan sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan verilen mahkumiyet kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 309 maddesi yönünden beraat kararına karşı ise ilk derece Cumhuriyet savcısının hiç istinaf başvurusunda bulunmadığı görülmektedir.
Bu kapsamda, bir bütün halinde hareket eden, kovuşturma aşamasında iddia makamı görevini yerine getirip gerek görmesi halinde leyh ve aleyhe kanun yollarına başvurma yetkisi bulunan Savcılık kurumunun, ilk derece yargılaması üzerine bir yukarıda isimleri belirtilen sanıklar aleyhine ya da hiç bir şekilde istinaf başvurusunda bulunmaması halinde, özellikle hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı olarak ifade edilen ilkenin amacı da gözetildiğinde; bölge adliye Cumhuriyet savcısının artık bu sanıklar yönünden bölge adliye mahkemesince kurulan hükümleri temyiz davasına konu etmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu yöndeki itirazın reddine yönelik karar verilmiştir.
2) Bir kısım sanıklar yönünden Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin bulunup bulunmadığına yönelik itirazın incelenmesinde;
Somut uyuşmazlığı oluşturan tartışmanın konusunu; “bir kısım sanıklar yönünden bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin bulunup bulunmadığı” hususu oluşturmaktadır.
Dosya kapsamının incelenmesinde;
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan verilen mahkumiyet hükümleri ve sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312 maddeleri yönünden ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 314/2 maddesi yönünden beraat kararları ile sanık … hakkında ilk derece mahkemesince TCK’nın 311 ve 312, 314/2 maddeleri yönünden beraat kararları hakkındaki temyiz isteminin reddine dair kararlara yönelik Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyizinin bulunmadığı belirlenmiştir.
Bu nedenlerle, usul ve yasaya uygun olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmesi kanaatine varılmıştır.” şeklinde açıklanan gerekçeyle itirazın kısmen yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İnceleme; sanıklar …, … ve … hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kısmen reddine karar verilen bölümüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunda bulunmaması durumunda Bölge Adliye Mahkemesince verilecek hükmü Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcılığının temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.02.2018 tarih ve 59-49 sayılı kararının, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesinin 19.04.2019 tarihli ve 418-608 sayılı kararı ile aynı mahkemenin 02.11.2017 tarihli ve 46-162 sayılı kararının ise Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 04.04.2019 tarihli ve 194-926 sayı ile bozulması üzerine, bozulan dosyaların birleştirilmesi sonucu yeniden yapılan yargılama sonucunda Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesince 24.02.2020 tarihli ve 417-131 sayılı kararla sanıklar …, … ve …’ın TCK’nın 309/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 39/1-2,c, 62, 53, 58/9, 63 maddeleri gereğince mahkûmiyetlerine, sanık …’in ise beraatine karar verilmiş, bu karara karşı bir kısım sanıklar yönünden Cumhuriyet savcısınca, katılanlar TBMM ve Cumhurbaşkanlığı vekilleri ile sanıklar ve müdafilerince istinaf başvurusunda bulunulmuş, Cumhuriyet savcısınca verilen istinaf dilekçesinde;
”…Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesinin Kars ilinde 15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe teşebbüsüne ilişkin eylemlere yönelik olarak yapmış olduğu yargılama neticesinde vermiş olduğu 24/02/2020 gün ve 2019/417 Esas ve 2020/131 Karar sayılı karar ile tüm dosya kapsamı bir bütün olarak ele alındığında yapılan değerlendirme neticesinde ; Uzman çavuş ve asteğmen olan, Anayasayı İhlal suçuna yardım etme kapsamında cezalandırılan sanıklar…, …, …,…,…, …, …, …, …, … ve …, …,…, … ve … açısından yapılan değerlendirme: Aynı dosya kapsamında aynı ya da benzeri eylemler ile yer alan yukarıda isimleri belirtilen sanıklardan tek farkı rütbesi olan ve olay tarihinde rütbe itibariyle askeriyede uzman onbaşı olarak görevini ifa eden sanıkların mahkemece yapılan yargılama neticesinde yaşları, mesleki bilgi ve tecrübeleri, olayın gerçekleştiği yer ve zaman itibariyle verilen emrin, hizmete ilişkin olmadığını ve amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğunu bilebilecek durumda olmadıkları kanaatine varılarak sanıkların eylemlerinin bir bütün olarak TCK’nın 309/1 maddesi kapsamında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçuna yardım etmek suçunu oluşturduğu kabul edilmiş ancak sanıkların TCK’nın 30/3 maddesi kapsamında ceza sorumluluğunu kaldıran neden olarak TCK’nın 24/1-4 maddesinde yer alan “yerine getirilmesi görev gereği zorunlu bir emrin uygulanması” nedenine ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düştükleri değerlendirilerek sanıkların CMK’nın 223/3-d maddesi uyarınca kusurluluğu ortadan kaldıran hataya düşmeleri nedeniyle sanıklar hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu karar kendi içerisinde çelişkili ve hukuka aykırıdır.Şöyle ki;Bir uzman çavuş ile bir uzman onbaşı arasında hem askeriyenin iç işleyişinde hem de dış dünya açısından diğer rütbeler açısından gözetilmesi gerekecek nitelikte bir fark yoktur. Bu ve benzeri dosyalardaki beyanlara da bakıldığı zaman bu iki rütbenin askeri personeller tarafından dahi karıştırıldığı ortadadır. Normal görevi askerlik olmayan bir asteğmenin cezalandırılıp uzman onbaşının hata hükümlerinden yararlandırılması da hukuka aykırıdır. Ayrıca tanklarda herhangi bir arıza bulunmamasına rağmen arıza flamasını çekerek komutanlarının emirlerini yerine getirmeyen sanıklar …,… ve … açısından bir parantez açmak gerekirse olayın gerçek yüzü ortaya çıktıktan sonra sanıkların komutanlarının vermiş olduğu emire uymayarak tankın arızalandığını bahane ederek emirleri yerine getirmedikleri tespit edilmiştir.Dosya kapsamında yargılanan sanıkların eylemlerinin değerlendirilmesinde sanıkların rütbelerinin değil eylemlerinin niteliğinin değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Tüm bu nedenler ile darbeci komutanları tarafından verilen aynı ya da benzer eylemleri gerçekleştiren bir uzman onbaşının yaşı, mesleki bilgi ve tecrübesi, olayın gerçekleştiği yer ve zaman itibariyle verilen emrin, hizmete ilişkin olmadığını ve amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğunu bilebilecek durumda olmadığı değerlendirilirken uzman onbaşı olan sanık ile aynı emir doğrultusunda dışarıya çıkan,aynı ya da benzeri eylemleri gerçekleştiren bir uzman çavuşun ya da normal mesleği askerlik olmayan bir asteğmen’in eylemini gerçekleştirdiği yer ve zaman ile sahip olduğu iletişim imkanları nazara alındığında olayın gerçek mahiyetini bilmemesinin mümkün olmamasının, rütbesi ve ya mesleki ve hayat tecrübesi itibariyle verilen emirlerin hizmete müteallik olup olmadığını bilebilecek ve sorgulayabilecek durumda olmasının kabulü ile darbe kastının bulunduğu değerlendirilerek cezalandırılması hukuka ve hakkaniyete aykırıdır. Bu rütbeler arasında ki mahkeme tarafından yapılan değerlendirmede yer alan çelişkilerin giderilmesi gerektiği ve eylemlerine yönelik hüküm kurulması gerektiği açıktır. Diğer şahıslar açısından ise mahkeme kararı yerinde görülmüş olup lehe ya da aleyhe istinaf yoluna gidilmeyecektir.
Sonuç ve Talep : Usul ve esas yönünden Kanun’a aykırı bulunduğundan kararın istinâfen kaldırılması arz olunur.” ibarelerine yer verilmiş, dilekçe içeriğine göre itiraz kapsamında yer alan sanıklardan…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında lehe başvuruda bulunulduğu, itiraz kapsamında yer alan diğer sanıklar hakkında ise istinaf başvurusunda bulunulmadığı anlaşılmıştır. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesince 6. Ceza Dairesi 24.02.2020 tarih ve 863-32 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu karar da sanıklar ve müdafileri ile katılan vekillerinin yanında Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısınca temyiz edilmiş, dilekçe içeriğinde yer alan ”…Temyiz Nedenleri: İlk derece mahkemesince sanıklar…, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında Anasayal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçuna yardım eden sıfatıyla mahkumiyet kararı, sanıklar Ozan Gürbülak, …, …, …, …, …, …, … hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçundan ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ve sanık … hakkında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme suçundan beraat kararı verilmiştir.
Sanıklar hakkında ilk derece mahkemesince verilen hükümlere yönelik yapılan istinaf incelemesi neticesinde, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince yukarıda isimleri belirtilen sanıklar hakkında istinafın esastan reddine karar verilmiştir ancak verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.
Şöyle ki; sanıkların dosya kapsamında işledikleri sabit olan eylemleri nazara alındığında Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçunu aslı fail olarak işledikleri sabittir.
Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri/görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleri ile illi bir değer taşıyan, bulunduğu mahal ve konumuna uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan suçun icrasında üstlendiği rol ile suçun icrasına ilişkin etkin ve fonksiyonel katkısı göz önünde bulundurulduğunda, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan fiil üzerinde ortak hakimiyet tesis ettiği anlaşılan sanıkların TCK’nın 37. maddesi kapsamında “asli fail” olarak kabul edilmesi gerektiği ve Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçu üzerinde doğrudan hakimiyet kurdukları anlaşıldığından Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçundan ayrı ayrı mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken sanıklar hakkında verilen beraat, ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ve Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etme Suçuna Yardım Etme Suçundan kurulan hükümler usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Sonuç ve Talep: Açıklanan nedenlerle Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi’nin 13/01/2021 gün ve 2020/863 Esas ve 2021/32 Karar sayılı kararın sanıklar .., …, …, …, …, …, … ve … aleyhine temyizen bozulması arz ve talep olunur.” şeklindeki gerekçelerden hükmün itiraz kapsamında yer alan tüm sanıklar bakımından aleyhe temyiz edildiği anlaşılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz talebi Özel Daire tarafından İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik Cumhuriyet savcılığınca bir kısım sanıklar bakımından aleyhe istinaf edilmediği, bir kısım sanıklar bakımından ise herhangi bir istinaf talebinde bulunulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda ayrıntısı açıklanan gerekçeyle söz konusu karara itirazda bulunmuştur.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan “Adil yargılanma hakkı” hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tabi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison: ‘Le Droit D’Accès à la Justice’, Sous La Direction de Rémy Cabrillac/Marie-Anne Frison-Roche ve Thierry Revet, Les Libertés et Droits Fondamentaux, Dalloz, Paris 2001, s.437 vd.). Adalete erişim konusundaki bir çalışmada, yeni yasa, yeni yargıç ve yeni yargı etiğine dikkat çekilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.438, dipnot:1’de, E.Michelet: Nouveau Code, Nouveau Juge, Nouvelle Éthique, in Mélanges R.Perrot, Dalloz, 1996, pp.277-297.). Adalete erişim bir hak olduğu için, bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanmakta, içtihatlar bu şekilde oluşmaktadır. Adalete erişim hakkı, yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararının uygulanmasının sağlanmasını isteme haklarını güvenceye almaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.446-449.). Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi “kanun yolu” adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık ve katılan için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey – Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolü’nün “Cezai Konularda Temyiz Hakkı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
“Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir.” hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
1412 sayılı CMUK’da ise olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itiraz incelemesinde de hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlık konusunda hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakmaktadır. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden hukuki derece yoludur.
Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru hukuki karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.
Bu aşamada uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru koşulları, usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
CMK’nın “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”,
CMK’nın “Temyiz istemi ve süresi” başlıklı 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlıklı 295. maddesi;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”,
“Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 296. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez.”,
“Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi;
“Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.”,
Hükümlerini içermektedir.
Davasız yargılama olmaz ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir. Mülga 1412 sayılı CMUK’da yer verilen resen temyiz, 5271 sayılı CMK’da düzenlenmemiş olup yalnızca on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler yönünden resen istinaf sistemi kabul edilmiştir.
CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrasında, temyiz isteminin kabule değer sayılıp sayılmadığı ön incelemesinin bölge adliye veya ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, aynı Kanun’un 298. maddesi ile benzer incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır. Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece, öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi mahkemesince CMK’nın 296. maddesi uyarınca reddedilecektir. Temyiz eden de ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Mahkemece temyiz isteminin kabule değer sayılması hâlinde, herhangi bir karar verilmeden aynı Kanun’un 297. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulup bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olup olmadığını, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içerip içermediğini belirleyecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması, kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması, temyiz edenin temyiz etme hakkı olmaması ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermemesi hâllerinde ise ilgili Dairece temyiz talebi CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
CMK’da istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanlar temyize de başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır.
Temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilmek için istinaf yargılamasının değil, ilk derece mahkemesi yargılamasının süjesi olmak yeterli kabul edildiğinden sanık ve ilk derece mahkemesi nezdinde katılan sıfatını almış kişiler istinaf kanun yoluna başvurmasalar dahi, temyiz kanun yoluna başvurabilirler (Fatih Birtek, Ceza Muhakemesinde İstinaf, Adalet Yayınevi, Ankara 2019, 1. Baskı, s. 342; Burcu Görkemli, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf Kanun Yolunda Kovuşturma, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2020, s. 260).
CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için on beş günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulması şarttır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise on beş günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak, zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun’un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı ise temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir. Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafisi tarafından imza edilerek verilecektir. Müdafisi yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilecek, düzenlenen tutanak ise hâkime onaylatılacaktır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi, CMK’nın 262. madde; tutuklu sanık ise aynı Kanun’un 263. madde hükümlerinde belirtilen şartlara göre ek dilekçe verebilecektir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından dayandığı hukuka aykırılıkların gösterilmesi gerekir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, bölge adliye mahkemeleri kararlarına karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen CMK’nın 286. maddesinin irdelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar “istinaf başvurusunun esastan reddine”, “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine”, “hükmün bozulmasına” ve “davanın yeniden görülmesine” olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun’un 286. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın “Temyiz” başlıklı 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017 – 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
i) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.” şeklinde hüküm altına alınmışken Anayasa Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararıyla CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, söz konusu bu iptal hükmü 15.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine doğan yasal boşluk ise 28.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle giderilmiş, iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenen CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi; “İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,” şeklindeki son hâlini almıştır.
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle de CMK’nın 286. maddesine üçüncü fıkra eklenerek aynı Kanun’un ikinci fıkrasında belirtilen temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa bile üçüncü fıkrada sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiştir.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı olağan kanun yolu olarak CMK’nın 272. maddesi uyarınca istinaf kanun yoluna, istinaf üzerine verilen bölge adliyesi mahkemesi hükümlerine karşı olağan kanun yolu olarak da CMK’nın 286. maddesi uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulabilecektir. Kural bu olmakla birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlerden hangilerine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasında, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı da CMK’nın 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında sayılmak suretiyle kuralın istisnaları gösterilmiştir.
Öte yandan ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı hususunun, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık bir mesele olmadığı kabul edilmelidir. Kaldı ki Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesince itiraz kapsamında yer alan elli beş sanığın Anayasayı ihlal suçuna yardım suçundan cezalandırılmasına, sanık …’in ise beraatine ilişkin hükümlere karşı ilk derece mahkemesinde görev yapan Cumhuriyet savcısınca bir kısım sanıklar hakkında lehe istinaf talebinde bulunulduğu, bir kısım sanıklar yönünden ise herhangi bir istinaf talebinde bulunulmadığı, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın da sanıklar ve müdafileri ile katılan vekilleri yanında Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcılığınca itiraz kapsamındaki tüm sanıklar bakımından aleyhe temyiz edildiği, Yargıtay 3. Ceza Dairesince Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin ilk derece mahkemesinde görev yapan Cumhuriyet savcısınca bir kısım sanıklar hakkında aleyhe istinaf talebinde bulunulmadığı ve bir kısım sanıklar bakımından ise herhangi bir istinaf talebinin olmadığı gerekçesiyle reddedildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk derece mahkemesi hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edebileceği görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılan dosyada yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde;
Temyiz kanun yoluna ilişkin özel düzenlemelerin yer aldığı CMK’nın 286 ila 307. maddeleri arasında temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamakta ise de kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanların olağan kanun yollarından olan temyize de başvurabileceği, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı bulunanların CMK’nın 260. maddesinde, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hususunun ise CMK’nın 286. maddesinde açıkça düzenlendiği, istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunmadığına ilişkin bir sınırlamaya gerek temyize hakkı olan kişiler bakımından gerek de temyiz edilemez hükümler bakımından Kanun’da yer verilmediği, kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık olmayan bir konuda herhangi bir sınırlayıcı hüküm içermeyen kanuni düzenlemelerin, bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanıp içtihatlarla sınırlandırılamayacağı, aksinin kabulünün Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği Hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’nin 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabileceği, sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermeyeceği yönündeki düzenleme dışında temyize hakkı bulunanlar bakımından CMK’da bir sınırlama getirilmediği, öte yandan resen istinafın kabul edilmesine rağmen resen temyizin kabul edilmediği anlaşılan CMK’daki temyiz yoluna ilişkin hükümler değerlendirilirken istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, temyize hakkı bulunmadığı yönünde bir değerlendirme de yapılamayacağı, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığı ile hükmün temyiz edilemez olmasının birbirinden farklı kavramlar olması sebebiyle temyiz eden tarafın temyize hakkı olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, ilk derece mahkemesi hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince (lehe/aleyhe) değiştirilip değiştirilmediğinin dikkate alınamayacağı, istinaf üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın niteliğinin CMK’nın 286. maddesine göre ele alınıp temyiz edilebilir kararlardan olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, henüz doğmamış bir haktan feragat edilemeyeceği gibi istinaf kanun yoluna başvurulmamasının temyiz kanun yolundan feragat edildiği anlamına da gelmeyeceği, sonuç olarak temyiz kanun yoluna başvurmak için istinaf kanun yoluna başvurmuş olmak şeklinde Kanun’da bir şart aranmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik ilk derece mahkemesinde görev yapan Cumhuriyet savcısının istinaf kanun yoluna başvurmamasının, (aleyhe ya da lehe herhangi bir başvuruda bulunmamasının) bir önemi bulunmadığı, bu durumda dahi Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz talebinde bulunma hakkı olduğu için CMK’nın 298. maddesince temyiz talebinin reddedilemeyeceği, CMK’nın 307/5. maddesinde yer alan ”ceza miktarı bakımından kazanılmış hak” hususunun ise temyiz incelemesi sırasında ayrıca gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 23.06.2022 tarihli ve 11436-4185 sayılı kararının, Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin reddedildiği ”2” numaralı bölümü ile Cumhuriyet savcısının temyiz talepleri incelenmeden verilen ”I” ve ”II” numaralı bölümlerinin, itiraz kapsamında yer alan sanıklara ilişkin olarak KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, sanıklar ve müdafileri ile katılan vekillerinin temyizlerinin Cumhuriyet savcısınca yapılan temyiz başvurusuyla birlikte incelenmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.11.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.