Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2023/215 E. 2023/643 K. 06.12.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/215
KARAR NO : 2023/643
KARAR TARİHİ : 06.12.2023

YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2429-1921

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’in silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.08.2017 tarihli ve 263-156 sayılı hükme yönelik olarak sanık müdafii tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 17.10.2017 tarih ve 2469-2497 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 09.04.2018 tarih, 4240-1056 sayı ve oy çokluğuyla;
“…Ayrıntıları Dairemizin 20.12.2017 tarih ve 2017/1862 Esas 2017/5796 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere;
Örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiği, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda ‘paralel yapı’ veya ‘terör örgütü’ olduğuna ilişkin tespitlerin ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği değerlendirilerek;
Aktif-Sen, Öğretmenler Yardımlaşma Derneği, Çağlayan İşçiler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyesi olan ve 22.01.2014 ve 31.01.2014 tarihlerinde örgüt liderinin talimatı doğrultusunda anılan örgütle irtibatlı Bank Asya’daki hesabına para yatıran sanığın faaliyetlerinin, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dâhil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermemesi karşısında örgüt üyesi olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmadığından, konusu suç oluşturmayan ancak örgüt liderinin talimatı doğrultusunda amaca hizmet eden söz konusu faaliyetlerinin örgüte yardım etme suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi H. Karahan; “Silahlı örgüt üyesi olma suçundan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü; Aktif-Sen, Öğretmen Yardımlaşma Derneği, Çağlayan İşçiler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyesi olan 22.01.2014 ve 31.01.2014 tarihlerinde örgüt liderinin talimatı doğrultusunda örgütle iltisaklı Bank Asya’daki hesaba para yatıran sanığın, bu faaliyetlerinin silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermemesi karşısında örgüt üyesi olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmadığından, konusu suç oluşturmayan ancak örgüt liderinin talimatı doğrultusunda amaca hizmet eden söz konusu faaliyetlerinin örgüte yardım etme suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek örgüt üyeliği suçundan mahkûmiyet hükmü tesis edildiğinden bahisle bozulmasına yönelik sayın çoğunluğun kararına iştirak etmek mümkün bulunmamıştır.
İlk derece mahkemesi sanığın din kültürü öğretmeni iken 672 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildiğini, 667 sayılı KHK ile FETÖ/PDY örgütü ile iltisaklı olduğundan kapatılmasına karar verilen Aktif Eğitim-Sen, Öğretmen Yardımlaşma Derneği, Çağlayan İşçiler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği üyesi olduğu, kendisi ve eşi adına Bank Asya’da 2014-2016 yıllarında TL, altın ve döviz cinsinden para hareketliliği görünen hesaplarının bulunduğu, Uşak Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/204 esas sayılı soruşturma dosyasında il yöneticisi ve üyeliğinden haklarında soruşturma bulunan diğer kişilerle iletişiminin olduğu, örgütün sohbet toplantılarına iştirak ettiği yönünden tanık beyanının bulunduğu, Bank Asya faaliyetlerinin 17-25 Aralık 2013 sonrasında devam ettiği gibi sendika üyeliğinin 2016 yılında KHK ile kapatılmasına kadar devam ettiği kabulüne yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş, bu karar sanık müdafi tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu tespitlerden sonra sanığa atılı silahlı örgüt üyeliği suçuna ilişkin Yargıtay uygulamaları hususunda yerleşik içtihatları hatırlamak gerekirse;
Örgüt üyesi olmak, örgütün amacını bilerek ve bu amacı benimseyerek örgüte girmektir. Yargısal kararlarda da kabul edildiği üzere, illegal örgütsel faaliyet ve örgüt üyeliğinin oluşması aşama aşama gelişir; sempati ve bilinçlenme safhalarından sonra failin silahlı çetenin kurulma amacını kabul ederek örgütün kurulma amaçlarını gerçekleştirme amacıyla örgüte girme/katılma iradesini açıklayarak örgüt ile organik bağ içerisine girilmiş olur. Fail örgüt ile girdiği organik bağ çerçevesinde alt yapı ve taban oluşumuna, yine geri cephe ve kent çalışmalarına yönelik yoğunluk, süreklilik ve çeşitlilik gösteren kent faaliyetlerinde bulunur.
Terör örgütlerinin yapılanması genelde farklıdır. Kimi terör örgütleri tim sistemini kimi terör örgütleri ise hücre tipi yapılanmayı benimsediklerinden, örgüt üyeliğinin her terör örgütünün yapısına göre ayrı ayrı belirlenmesi gerekir. Bu bağlamda örgüt üyeliğinin her olayda ayrı tartışılarak failin terör örgütüne katılma iradesinin bulunup bulunmadığının saptanması, bu irade var ise örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olunan noktada suçun oluştuğunun kabul edilmesi gerekir. TCK’nın 220. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere örgüte üye olma, fiilî bir katılma olup örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur, tek taraflı iradeyle bile örgüte katılmak mümkündür. Bu nedenle örgüt üyeliği suçunun oluşumunda temel ölçü, kişinin rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasıdır. Hiyerarşik yapıya dâhil olup olmadığı failin eylem ve faaliyetlerine bakılmak suretiyle değerlendirilir.
Eylem tek veya az sayıda ise niteliğine bakılır. Örneğin bir organizasyon dahilinde kırsala adam gönderme gibi bir fiil, ancak hiyerarşik yapı içerisinde bulunan örgüt üyesince yapılabilecek olan faaliyet olarak kabul edilmesi gerekir. Üye olmayan kişiler yol, yöntem ve muhatap bilmediğinden dağa adam gönderemeyeceği gibi örgüt dahi tanımadığı, güvenmediği ve görevlendirmediği kişilerin gönderdiği elemanları güvenlik gerekçesi ile kabul etmez. Bunlar artık yardım eden değil, üyelerdir.
Aynı şekilde esnafa örgütsel güç, temsil ve organizasyonla kepenk kapattırılması eylemini yaptıran kişiler de örgüt üyesi olarak kabul edilmelidir. İş yeri sahibi esnaf, örgüt adına ve temsilen talimat ve talebi kendisine getiren kişileri dinler, aksi hâlde ciddiye alıp kepenkleri kapatmayacaktır.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Türkiye’de daha çok kamuda ve sivil toplum örgütlerine sızma suretiyle örgütlendiği ve dünyanın birçok ülkesinde faaliyeti bulunan dış güçlerin emrinde bir istihbarat ve silahlı terör örgütü olduğu hususunda şüphe yoktur. Bu husus Dairemizin ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun içtihatlarıyla kesinleşmiştir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün diğer örgütlerden farklı kendine özgü eleman kazanma, örgütlenme, gizliliği sağlama amaçlı iletişim sistemi ve diğer örgütlerden farklı bir faaliyet sistemi vardır. Genel olarak eleman temini okul/dersane üzerinden sağlanmakta, sohbet adı altında yapılan örgütsel toplantılarla örgütsel bilinç verilip örgütsel bağın canlı tutulmasına çalışılmakta, himmet adlı nakdi yardımlar ve diğer faaliyetler ve hukuka aykırı yöntemlerle örgüte gelir temin edilmektedir.
Örgütün kendi stratejisi ve işleyiş sistemi içinde sanığın konumu değerlendirildiğinde;
Dosya kapsamından sanığın örgütle iltisaklı olması nedeniyle KHK ile kapatılan Aktif-Sen, Öğretmen Yardımlaşma Derneği, Çağlayan İşçiler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Ahlaki Değerleri Koruma ve Yaşatma Derneği üyeliklerinin kapatılıncaya kadar devam ettiği, özellikle Aktif-Sen yönünden örgüt elebaşının üye olunması için çağrı yaptığının belirlenmiş olduğu, FETÖ/PDY örgütünün Uşak il yöneticisi ve üyesi olma suçundan haklarında soruşturma bulunan kişilerle iletişim kaydının olduğu, 17-25 Aralık 2013 ve MGK kararı ile yapının illegal örgüt olduğunu ilan edilmesinden sonra Bank Asya’da 21.01.2014 ve 03.11.2015 tarihlerinde örgüt elebaşının talimatlarından sonra para yatırdığı, 1995 yılında Zaman Gazetesi ve Sızıntı Dergisine abone olup gazete ve dergi kapatılıncaya kadar aboneliklerini devam ettirdiği, SGK kayıtlarından örgütle iltisaklı Akyaka Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı ve Banaz … Eğitim A.Ş.’de çalışmasına ilişkin SGK kaydının bulunduğu, öğretmenlikten örgüt ilişkisi nedeniyle 672 sayılı KHK ile ihraç edildiği, özellikle başka dosya sanığı olan …’ın 2001-2003 yılları arasında Orhan Dengiz Anadolu Lisesinde görev yaptığı dönem içerisinde FETÖ/PDY yapılanmasının mütevelli ve sohbet gruplarında bulunduğu dönem içerisinde yine mütevelli heyetinde …’in de yer aldığı gibi sohbet grubunda da bulunduğunu, mütevelli heyetinde yer alanların görevinin burs, bağış, kurban toplamak, örgütün gündem olarak belirlediği ve aldığı kararları örgüt üyelerine iletmek, Zaman ve Sızıntı aboneliğini sağlamak, öğrenciler ve öğretmenlerle ilgilenmek, Fetullah … ve cemaatinin propagandasını yapmak ve örgüte eleman kazandırmak olduğunu, mütevelli grubu olarak her hafta Gökkuşağı Eğitim A.Ş.’nin bulunduğu yerde toplandıklarını, sohbet toplantılarını ise haftada bir sırayla toplantıya katılanların ikametlerinde yaptıklarını beyan etmiştir. … duruşmada tanık olarak bu ifadesini tekrar etmiştir.
Sanık, hakkında isnat edilen suçlamaları reddederek hiçbir sohbet toplantısına katılmadığını, dernek ve sendika üyeliklerini kabul etmekle birlikte bunların örgütsel yanının olmadığını, Zaman Gazetesi ve Sızıntı Dergisine 1995 yılından kapatılıncaya kadar abone olduğunu, Bank Asya’da hesabı halasının ev alması için gönderdiği para ile açtığını, örgütün talimatı ile para yatırmasının söz konusu olmadığını, bu para ile daha sonra ev aldıklarını savunmuştur.
Sanık savunmasında atılı suçu reddetmekte, yapılanmanın örgüt vasfına ilişkin hatadan yani yapılanmanın örgütsel yapı olduğunu bilmediğinden bahsetmemektedir. Sanığın dosyaya yansıyan ilk faaliyeti 2001’de örgütün mütevelli grubunda yer almasıyla başlamıştır. Tanığın beyanından hem mütevelli grubu toplantılarına hem de sohbet toplantılarına katıldığı, evinde sohbet toplantısı düzenlediği anlaşılmaktadır. Zaman Gazetesi ve Sızıntı Dergisi aboneliği 1995’te başlamış ve kapatılıncaya kadar devam etmiştir. Yine örgütle iltisakı nedeniyle kapatılan Aktif-Sen Sendikası ile diğer derneklere üyeliği de 2016 yılında kapatılıncaya kadar devam etmiştir. Yine Bank Asya’da örgüt elebaşının çağrısından sonra 17-25 Aralık ve MGK kararı sonrasında örgüte destek olmak amacıyla para yatırdığı anlaşılmaktadır. Sanığın faaliyetleri 2001’de başlamış ancak yapılanmanın illegal örgüt olduğunun kamuoyuna ilan edildiği MGK kararından sonra da devam etmiştir. Dairemizin ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 35-40 yıllık süreçte uyguladığı örgüt üyeliği kriterleri olan faaliyetlerdeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk sanık yönünden gerçekleşmiştir. Özellikle tanık …’ın aşama beyanları bozma kararında tartışılmamıştır. Sayın çoğunluk, bozma kararı ile temadi eden örgüt üyeliği suçunda örgütsel faaliyetleri bölmüş, Bank Asya ve Aktif-Sen üyeliğini kabul ederek bu faaliyetler nedeniyle silahlı örgüte yardım suçunun oluşacağına karar vermiştir. Oysa sanığın örgüt toplantılarına katılması ve örgütün mütevelli grubunda yer alıp mütevelli toplantılarına katılması faaliyetleri 2001 yılında başlayıp Bank Asya ve Aktif-Sen dernek üyelikleri ile yakalandığı tarihe kadar örgütte faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır.
İlk derece mahkemesinin karar yerinde açıkladığı delillerle sanığın çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk gösteren eylemleri nedeniyle örgütün hiyerarşisi içinde yer alarak silahlı terör örgütü üyesi olma suçu sübuta ermiş olmakla sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun hükmün bozulmasına ilişkin görüşüne katılmıyorum.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ise 17.07.2018 tarih ve 2429-1921 sayı ile bozmaya direnerek önceki kararı gibi istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
Bu kararın da sanık müdafii ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.05.2021 tarihli ve 82403 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 08.03.2023 tarih ve 10917-1100 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU VE ÖN SORUN
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince TCK’nın 61. maddesine göre yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği ve esastan ret kararı verilmesinin yeterli olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmasından sonra Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına direnilerek yeniden hüküm kurulmaksızın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin adli yargı ikinci derece mahkemeleri olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK’nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararları düzenleyen CMK’nın 280. maddesine değinilmesi gerekmektedir.
CMK’nın “Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma” başlıklı 280. maddesi;
“(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
b) (Ek:20/7/2017-7035/15 md.) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
c) (Ek:17/10/2019-7188/27 md.) Başka bir araştırmaya ihtiyaç duyulmadan cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ya da şahsî cezasızlık sebeplerine bağlı olarak daha az ceza verilmesini veya ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini gerektiren hâllerde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
d) (Ek:20/7/2017-7035/15 md.) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
e) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
f) (Ek:17/10/2019-7188/27 md.) Soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmediğinin veya önödeme ve uzlaştırma usulünün uygulanmadığının anlaşılması ya da davanın ilk derece mahkemesinde görülmekte olan bir dava ile birlikte yürütülmesinin zorunlu olması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
g) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
Karar verir.
(2) (Ek:18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar.
(3) (Ek:20/7/2017-7035/15 md.) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.” şeklindedir.
Görüldüğü üzere; CMK’nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar istinaf başvurusunun esastan reddine, düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine, hükmün bozulmasına ve davanın yeniden görülmesine olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir.
Gelinen bu aşamada uyuşmazlığın sağlıklı çözüme kavuşturulması için Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararların bozulmasından sonra verilen direnme kararları üzerinde durulması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre bir hüküm bozulmuş olmakla tamamen ortadan kalkacağından, mahkemelerce direnme kararı verilirken CMK’nın 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunludur. CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Kanun’un 223. maddesine göre hükmün ne olduğu herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm kurulmalıdır. Öğretide de “Yargıtaydan verilen bozma kararına bölge adliye veya ilk derece mahkemesinin direnme hakkı vardır. Bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından direnme kararlarında da 5271 sayılı CMK’nın 230, 231 ve 232. maddeleri gereğince yeniden hüküm kurulmalı ve kurulan bu hüküm sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Bu nedenle direnme kararlarında da olay özetlenmeli, neden bu sonuca ulaşıldığı gerekçelendirilmeli ve hukuki nitelemeye yer verilmelidir.” (Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 12. Baskı, 2015, İstanbul, s. 812) şeklinde görüşler belirtilmiştir. Bu husus Bölge Adliye Mahkemeleri kurulduktan sonra da geçerliliğini sürdürmekte, ilk derece mahkemesi için yeni bir hüküm kurulması zorunlu olduğu gibi Bölge Adliye Mahkemeleri için de bu kural geçerlidir.
Yargıtay, temyiz edilen hükmü temyiz başvurusunda gösterilen hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma kararı, hukuka aykırılık nedeniyle bölge adliye mahkemesinin son kararının kaldırılmasıdır (Fidan Balcı/Seyithan Öztürk, Ceza Yargılamasında İstinaf ve Temyiz, Adalet Yayınevi, Ankara, 2020, s. 462). Ancak Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz incelemesi sonucunda bozulmasıyla ilk derece mahkemesi tarafından kurulan ilk hükmün de bozulduğu kabul edilmelidir. İstinaf başvurusunun esastan reddi kararı tek başına infaz yeteneği bulunan ve hukuk düzeninde sonuç doğuran bir hüküm değildir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararı, ilk derece mahkemesince verilen hükme sıkı sıkıya bağlı olduğundan Yargıtay incelemesi sonucu verilen bozma kararıyla ilk derece mahkemesi hükmü de tamamen ortadan kalkar. CMK’nın 223. maddesinde hükümlerin neler olduğu açıkça sayılmış olup istinaf başvurusunun esastan reddi gibi kararlar hüküm olarak kabul edilmemiştir. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararda anılan maddede sayılan hükümlerden biri kurulmamış ve bu karar da temyiz incelemesi sonucu bozulmuş ise direnme kararı verilirken ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm yeniden kurulmalıdır.
Öte yandan, 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8. maddesi ile eklenen CMK’nın 304. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca bozma kararı istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise Yargıtay dosyayı, gereği için kararı veren ilk derece mahkemesine gönderecektir. Bu düzenlemeyle istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın bozulmasından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderileceğinden direnme kararı da ilk derece mahkemesince verilebilecektir. Sonuç olarak yapılan değişiklikle Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddi şeklinde direnme kararı verilemeyeceğinden kanun koyucu tarafından ön soruna ilişkin benzer uyuşmazlıkların önüne geçildiği anlaşılmaktadır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmasından sonra Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına direnilerek yeniden hüküm kurulmaksızın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılan dosyada;
Yargıtay bozma ilamı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kalkması sonucunda bu hükme bağlı olan ilk derece mahkemesi kararının da tamamen ortadan kalktığı nazara alındığında Uşak 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.08.2017 tarihli ve 263-156 sayılı hükme yönelik istinaf talebiyle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 17.10.2017 tarih ve 2469-2497 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi üzerine gerçekleştirilen temyiz incelemesi neticesinde Özel Dairece verilen bozma kararına direnen Bölge Adliye Mahkemesince TCK’nın 61. maddesinde belirtilen esaslara göre yeniden hüküm kurulması gerektiği ve istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 17.07.2018 tarihli ve 2429-1921 sayılı direnme kararının, Özel Dairece bozma kararı verildikten sonra bozmanın niteliğine göre Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesince TCK’nın 61. maddesine göre yeniden hüküm kurulması gerektiğinin ve istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin yeterli olmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, gereği için kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir örneğinin de bilgi için ilk derece mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2023 tarihinde yapılan müzakarede oy birliğiyle karar verildi.