Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2023/182 E. 2023/467 K. 20.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/182
KARAR NO : 2023/467
KARAR TARİHİ : 20.09.2023

YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 33-370

I. HUKUKÎ SÜREÇ
İftira suçundan sanık …’ın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesi gereğince beraatine ilişkin Yalova 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.03.2016 tarihli ve 541-158 sayılı hükmün, katılan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 25.10.2021 tarih ve 13792-19672 sayı ile; “Sanığın, tarihsiz ve adına imzalanmış olan ibranamenin katılan tarafından sahte imza atılmak suretiyle oluşturulduğuna dair şikayette bulunması üzerine başlatılan soruşturma sırasında alınan Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 10.08.2015 tarihli rapor ile taraflardan alınan imzalar ve mukayeseye konu belgelerin incelenmesi sonucunda adı geçen belgedeki imzanın şikayette bulunan sanığın elinden çıktığının tespit edilmesi ve tanık …’ın da mahkemedeki beyanında ibranamenin sanık tarafından imzalandığını belirtmesi karşısında, sanığın yetkili makamlara şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde katılan hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlamak amacıyla hukuka aykırı bir fiil isnat etmesine göre iftira suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatına karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. DİRENME GEREKÇESİ
Yalova 3. Asliye Ceza Mahkemesi 13.06.2022 tarih ve 33-370 sayı ile;
“Sanık hakkında iftira suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de; sanığın katılanın kendisini iki kez şikayet ettiğini, imza incelemesine gittiğinde her ikisinin de kendisine ait olmadığının tespit edildiğini, mahkemede hakim beye sorduğunda şikayet edebilirsin demesi üzerine şikayetçi olduğunu, iftira kastı ile bunu yapmadığını, şikayet hakkını kullandığını belirten aşamalarda değişmeyen savunması, sanığın savunmasını destekleyen 05/06/2010 tarihli ‘Sözleşmedir’ başlıklı fotokopi belgede ‘HER İKIZ Villa boya 20.000 TLdir’ yazısının yanında bulunan ve katılan tarafından sanığa ait olduğu belirtilen imzanın sanığın eli ürünü olmadığını mütalaa eden Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 12.12.2013 tarihli raporu,
Bursa KPLM’nin 04/08/2015 tarihli uzmanlık raporuna göre ibraname üzerinde atılmış bulunan imzanın … elinden çıktığı belirtilmiş ise de, daha önce İstanbul Adli Tıp Kurumundan alınan 29/04/2015 tarihli raporda ise imzanın …’ın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde kesin bir tespitinin yapılmadığının belirtildiği, ancak dosyada fotokopisi mevcut olan ibraname incelendiğinde ibranamenin bilgisayarda hazırlandığı, üzerinde tarih olmayıp sadece bir adet imza bulunan maktu bir belge olduğunun görüldüğü, işverenlerin çalışanlarından ayrılmaları halinde kendileri açısından problem yaşanmaması için imza alarak, çalışanların ayrılması üzerine de bunları doldurarak tarih atıp ilgili makamlara sunmalarının ülkemizde yaygın ve bilindik bir uygulama oluşu değerlendirildiğinde bu ibranamenin de katılanın kendisi veya katılanın talimatı ile onun temsilcisi gibi hareket eden başka bir kişi tarafından daha önceden başka belgelerin arasına konulmak suretiyle de sanığa imzalatılmış olma ihtimali ile çelişkili raporların mevcudiyeti doğrultusunda, üzerinde tarih dahi bulunmayan, bilgisayarda hazırlanmış, üzerinde sanığa ait olan herhangi bir yazı bulunmayan ibraname olarak değerlendirilen belgedeki tek başına mevcut bir imzanın müsnet suç yönünden sanık aleyhine değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, tanık … beyanında ibranamenin sanık …’ın ayrılışı sırasında düzenlendiğini, kendisinin imza atmayı unuttuğunu belirtmiş ise de, tanığın katılanın muhasebecisi olduğu, belirtilen işlem nedeniyle hakkında şikayet olması ihtimalini düşünerek taraflı beyanlarda bulunma ihtimali değerlendirildiğinde, tanığın tarafsızlığının kesinlik arz etmediği kanaatine varılmakla, belirtilen açıklamalar doğrultusunda sanığın katılana yönelik suç isnadı ile hareket ettiği yönünde dosya kapsamında her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı,” gerekçesiyle direnerek, önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.10.2022 tarihli ve 123464 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 21.03.2023 tarih ve 4895-1502 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanık hakkında eksik araştırma ile karar verilip verilmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ın Yalova Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 20.01.2015 havale tarihli şikâyet dilekçesinde; aralarındaki sözleşme gereği katılana ait villaların sıva işlerini yapmaya başladığını, ancak ücretinin tam olarak ödenmemesi nedeniyle daha sonra işi bırakmak zorunda kaldığını, akabinde de alacağının tahsili amacıyla mahkemeye başvurduğunu, katılanın yargılama sırasında dosyaya çeşitli belgeler sunduğunu, sunulan bu belgelerden bir kısmının üzerinde yer alan imzaların kendisine ait olmadığını, imzasının taklit edildiğini, nitekim yapılan bilirkişi incelemesinde itiraz ettiği imzaların kendisine ait olmadığının tespit edildiğini, katılanın daha sonra davanın sonuçlanmasına yakın “İbraname” başlıklı tarihsiz bir belge sunduğunu, bu belgedeki imzanın da kesinlikle kendisine ait olmadığını, imzasının taklit edilmesi suretiyle sahte olarak oluşturulduğunu, bu nedenle katılan hakkında özel belgede sahtecilik suçundan soruşturma yapılıp dava açılmasını talep ettiğini belirttiği,
Şikâyetçi sıfatıyla ifadesi alınan sanık, savcılıkta; 2010 yılında sıva işlerini yaptığı katılanın ödemelerde sorun çıkarttığını, 20.000 TL alacağına ilişkin Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/124 Esas numaralı dosyası üzerinden dava açtığını, bu dosyaya sunulan imzalı bir belgede kendisine 20.000 TL teslim edildiğinin yazılı olduğunu, bu belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını söyleyince Mahkemenin inceleme için belgeyi Adli Tıp Kurumuna gönderdiğini, bunun üzerine imzanın sahte olduğunun tespit edildiğini, mahkeme sonuçlanacak diye beklerken bu kez “İbraname” başlıklı tarihsiz bir belge sunulduğunu, bu belgede yer alan imzanın da kesinlikle kendisine ait olmadığını, katılanın yaptığı sahtecilik eylemlerinden dolayı şikâyetçi olduğunu ifade ettiği,
Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan katılan kollukta; Yalova ili, Merkez ilçesi, Kadıköy Beldesi’nde bulunan sitesinin sıva işlerinin yaklaşık 5 yıl önce sanık tarafından yapıldığını, bu nedenle aralarında bir iş ilişkisi bulunduğunu, söz konusu iş karşılığında aralarındaki anlaşma uyarınca sanığa toplamda 20.000 TL ödediğini, bu nedenle de sanığa herhangi bir borcu bulunmadığını, bu iş ilişkisine yönelik olarak yaptıkları 05.06.2010 tarihli sözleşmede yer alan her iki imzanın da sanık tarafından atıldığını, taraf oldukları Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2013/124 Esas sayılı davanın hâlihazırda derdest olduğunu, bu süreçte yaptığı iş karşılığında alacağının olmadığına dair kendisine sanık tarafından verilen ibranameyi de sanığın imzaladığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini beyan ettiği,

Sanığa atfen imzalanmış olan suça konu tarihsiz ibranamenin iş yerine ilişkin bilgilerin yer aldığı bölümünde iş yeri ünvanı ile ad/soyad kısmında “TAYLAN MARK TAMER”, personele ilişkin bilgilerin yer aldığı bölümünde ise personelin ad ve soyadının “…”, işe giriş ve kıdem başlama tarihinin “07.06.2010”, işten ayrılış tarihinin “31.12.2010”, işten ayrılış nedeninin “(4857/17) İstifa”, yapılan toplam ödemenin ise “599.12” olarak gösterildiği, ayrıca devamında; “Yukarıda adresi belirtilen İşyerinden fiilen çalışmaya başladığım tarihden, hizmet akdimin fesh edildiği tarihe kadar geçen sürede, 4857, sayılı İş Kanunu ve hizmet aktinden doğan bütün hak ve alacaklarımı aldım. Yukarıda sayılmış haklarımdan dolayı birikmiş ve ödenmemiş hiç bir alacağım yoktur. Ayrılış tarihi itibarı ile hesaplanmış ve Yukarıda Tutarı yazılı kıdem ve ihbar tazminatlarımı ve döneme ilişkin tahakkuk etmiş tüm hak ve alacaklarımı aldım. Bundan Dolayı Yukarıda belirtilen İşyerimi gayri kabili rücü ve bütün hukuki neticelerine şamil olmak üzere ibra ederim.” şeklinde açıklamalara yer verildiği,
Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 10.08.2015 tarihli ve BRS-BLG-15-02411 uzmanlık numaralı rapora göre; suça konu ibraname üzerinde atılı bulunan imza ile sanık ve katılanın mevcut mukayese imzaları arasında yapılan karşılaştırmada; inceleme konusu ibraname üzerinde atılı bulunan imza ile sanığın mevcut mukayese imzaları arasında; imzaların genel görünümleri ve tersim tarzları, şahsa ait itiyatlar ile kaligrafik ve karakteristik diğer özellikler yönünden benzerlikler bulunduğu müşahede edilmiş olup bahse konu ibraname üzerinde atılı bulunan imzanın, sanığın elinden çıktığı kanaatine varıldığı,
Yalova Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.10.2015 tarih ve 540 sayı ile; tarihsiz ve sanık adına imzalanmış olan ibranamenin katılan tarafından sahte imza atılmak suretiyle oluşturulduğuna dair iddia üzerine yapılan incelemede; Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 10.08.2015 tarihli rapor ile taraflardan alınan imzalar ve mukayeseye konu belgelerin incelenmesi sonucunda adı geçen belgedeki imzanın sanığa ait olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle katılan hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararın ise merciince itirazın reddine karar verilmek suretiyle 01.12.2015 tarihinde kesinleştiği,
Dosya arasında yer alan Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/124 Esas sayılı dosyasına göre;
– Sanığın vekili aracılığıyla 22.05.2012 tarihinde katılana yönelik olarak itirazın iptali davası açtığı, dava dilekçesinde icra takibine konu alacağın katılan ile sanık arasında imzalanan 05.06.2010 tarihli sözleşmeye göre yapılan sıva işlerine ilişkin bakiye alacak olduğunun belirtildiği,
– Katılan vekili tarafından düzenlenen 21.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; aralarındaki sözleşme uyarınca sanığa bir miktar ödeme yapıldığı ancak taahhüt edilen işler tamamlanmadan sanığın işi bırakması üzerine geri kalan işlerin başka bir kişiye yaptırıldığı, bu nedenlerle de davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilip sanık ile yapılan ve üzerinde el yazısıyla yazılıp imzalanmış “HER İkız Villa başı 20.000 TL dir” ve “8.000 TL. 4.08.2010 tarihli çeki aldım” ibareleri de bulunan 05.06.2010 tarihli sözleşme ile “-4500.TL Nakit…” ibaresi ile başlayan ve sanığın ilk binanın sıvası için malzeme ve işçilik alacağı olarak 31.05.2011 tarihli ve 4.000 TL bedelli çek ile 4.500 TL nakit para teslim aldığına yönelik beyanı içeren imzalı belgenin delil olarak ibraz edildiği,
– 01.11.2012 tarihli oturumda; sanık vekilince, katılan tarafından ibraz edilen 05.06.2010 tarihli sözleşmede yer alan “HER İkız Villa başı 20.000 TL dir” ibaresi karşısındaki imzanın sanığa ait olmadığının, sözleşmede yer alan diğer imzaların ise sanığa ait olduğunun, yine “-4500.TL Nakit…” ibaresi ile başlayan belge üzerindeki imzanın da sanığa ait olmadığının belirtildiği,
– Yerel Mahkemece, “-4500.TL Nakit…” yazıları ile başlayan belgede sanığa atfen atılan imza ile 05.06.2010 tarihli sözleşmede yer alan “HER İkız Villa başı 20.000 TL dir” ibaresi karşısındaki imza ile “8.000 TL. 4.08.2010 tarihli çeki aldım” ibaresi altındaki imzanın sanığın eli ürünü olup olmadığının tespit edilmesinin istenmesi üzerine Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 12.12.2013 tarihli ve 102460-10035 sayılı raporda;
“1- İnceleme konusu ‘SÖZLEŞMEDİR.’ başlıklı belgedeki ‘HER İkız Villa başı 20.000 TL dir’ yazısı yanındaki imza ve diğer belgedeki imza ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptanmadığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’ın eli ürünü olmadığı,
2- İnceleme konusu ‘SÖZLEŞMEDİR.’ başlıklı belgede ‘8.000 TL. 4.08.2010 tarihli çeki aldım’ yazısı altındaki imza ile …’ın mukayese imzaları arasında; tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzanın …’ın eli ürünü olduğu,” şeklinde görüş belirtildiği,
– Katılan vekili 03.11.2014 havale tarihli dilekçesinde; sanığın işi yarım bıraktığı esnada katılana ibraname verdiğini, sanığın her ne kadar sözleşme ile taşeron olarak iş alsa da aslında katılanın iş yerinde sigortalı olarak çalıştığını, işi bırakırken de hiçbir hak ve alacağı kalmadığına dair katılana ibraname verdiğini belirtip buna ilişkin ibraname fotokopisini ibraz ettiği,
– Sanık vekilince 20.11.2014 tarihli dilekçede; katılan vekili tarafından ibraz edilen ibraname fotokopisindeki imzanın sanığa ait olmadığının iddia edilmesi üzerine yapılan inceleme sonucunda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 25.02.2015 tarihli ve 7255-857 sayılı raporda;
“Fotokopi belgeler, bilgisayar ortamında hazırlanmış belgeler, faks çıktısı ve karbon suret belgelerde bazı tanı unsurlar kayba uğrayabileceği gibi bu tür belgelerin sair usullerle elde edilebilme olasılığının da bulunduğu; ayrıca belgeye imza, yazı ya da artefakt gibi harici unsurlar eklenebileceğinden fotokopi belgeler üzerinde inceleme yapılması sakıncalı olup genel olarak belge asılları üzerinde inceleme yapılmasının gerekli olduğu,
Söz konusu belgenin orijinal belgeden elde edilmiş olduğunun kabulü halinde, istem doğrultusunda yapılan değerlendirmede:
1) İnceleme konusu fotokopi ibranamedeki imza ile …’ın imzaları arasında biçimsel benzerlik görülmekle birlikte gerek inceleme konusu imzanın basit tersimli olması, gerekse mukayese imzaların basit tersimli polimorf imzalar olmaları nedeniyle, söz konusu imzanın …’ın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde daha ileri tespite gidilemediği,” şeklinde görüş belirtildiği,
Katılan vekili tarafından bahse konu ibraname aslının ibraz edilmesi üzerine yapılan inceleme sonucunda Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 29.04.2015 tarihli ve 30854-3579 sayılı raporda; “1) İnceleme konusu ibranamedeki imza ile …’ın imzaları arasında biçimsel benzerlik görülmekle birlikte gerek inceleme konusu imzanın basit tersimli olması gerekse mukayese imzaların basit tersimli polimorf imzalar olmaları nedeniyle, söz konusu imzanın …’ın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde daha ileri tespite gidilemediği,” düşüncesine yer verildiği,
– Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesince 31.07.2015 tarih ve 124-288 sayı ile; sanığın davasının kabulüne, katılanın yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına karar verildiği, anılan kararın gerekçesinin “taraflar arasında bedeli 38.000 TL olan bir iş yapıldığı, bu konuda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı, ihtilaf konusunun 20.000 TL’nin ödenip ödenmediği konusu olduğu, 20.000 TL’nin ödendiğini iddia eden davalı tarafın ibraz ettiği ibranamedeki imzanın davacı eli ürünü olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu raporuna göre herhangi bir tespit yapılamadığı tespit edildiğinden davalı tarafın ödeme iddiası ispat edilemediğinden davacının davasının kabulü ile davalı tarafın Yalova 1. İcra Müdürlüğünün 2011/4037 sayılı dosyaya yapmış olduğu itirazın iptaline, takibin kaldığı yerden devamına” şeklinde açıklandığı, bu hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine ise Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince 22.05.2017 tarih ve 522-2175 sayı ile; “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle tarihsiz ibraname altındaki imzanın davacıya ait olduğu kabul edilse dahi ibra edilen dava dışı Taylan Mark Tamer, ibra edilen alacağın 599,12 TL’lik iş kazancı, hizmet akdinin diğer hak ve alacaklara ilişkin olması nedeniyle eldeki davada sonuca etkili olmayacağının anlaşılmasına göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına,” karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan; suça konu belgedeki imzanın sanığa ait olduğunu, sanığın bu belgeyi kendisinin yanında imzaladığını, tanık …’ın da o sırada yanında bulunduğunu, bu tanığın dinlenilmesini talep ettiğini, olay nedeniyle sanıktan şikâyetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini,
Tanık …; olay tarihinde katılanın muhasebecisi olduğunu, katılanın binalarının sıva işlerini yapması nedeniyle de sanığı tanıdığını, sanık ile katılanın yaptıkları tüm görüşmelerde yanlarında bulunduğunu, sanığın ayrılışında ibraname düzenlendiğini, bu ibranameyi de sanığın imzaladığını, ibranameyi kendisinin hazırladığını ancak tarih atmayı unuttuğunu, 2013 yılında katılanın yanından ayrıldığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık; daha önce yapılan imza incelemesi sonucu belgelerde yer alan iki imzanın kendisine ait olmadığının tespit edilmesi üzerine hâkime sorduğunda, şikâyetçi olabileceğinin söylendiğini, bu nedenle şikâyet dilekçesi verdiğini, yapılan diğer incelemede bu kez imzanın kendisine ait çıktığını, bunun üzerine şoka girdiğini, imzanın kesinlikle kendisine ait olmadığını, şikâyet hakkını kullandığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İftira” başlıklı 267. maddesinin birinci fıkrası; “Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Öte yandan hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın aracılığıyla yapılabilir. Bu anlamda iftira suçu serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmemiştir.
İhbar hukuka aykırı fiilin işlenildiğinin yetkili makamlara bildirilmesidir. Şikâyet ise hukuka aykırı fiil nedeniyle mağdur olan veya zarar gören kişinin bu eylemi gerçekleştiren failin cezalandırılması amacıyla yetkili makamlara yaptığı başvurudur. Suça ilişkin ihbar ve şikâyetin sözlü veya yazılı olarak yapılması olanaklıdır. Sözlü şikâyet görevli tarafından tutanağa yazılır (… Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 6. Cilt, Ankara, 2010, s. 7828-7829).
Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.
İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş veya işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla, failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasa’mızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek çıkarlarını koruması, gerek özgürlüklerini kısıntısız kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.
İftira suçunda, ihbar veya şikâyetin CMK’nın 158. maddesinde gösterilen Cumhuriyet Başsavcılığına, kolluğa, valiliğe, kaymakamlığa, mahkemeye, yurtdışında ise elçiliğe veya konsolosluğa yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda, iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadını içeren ihbarın veya şikâyetin yetkili makamlara yapılması koşulu aranmaktadır. Dolayısıyla kanunilik ilkesi gereğince, ihbar veya şikâyetin yapılması olanaklı görülen makamlar dışındaki kimselere yapılacak bildirimler, iftira suçuna vücut vermeyecektir. Bu bakımdan, isnat edilen hukuka aykırı fiil bir kişiye bildirilmiş, o kişi de suçu ilgili yerlere ihbar etmişse, kişinin, yetkili makam olarak sayılması mümkün olmadığından bu suç oluşmayacaktır. Nitekim, ihbar veya şikâyetin yetkili makamlara doğrudan yapılması da arandığından, bu makamların dolaylı şekilde hukuka aykırı fiil isnadını öğrenmeleri hâlinde söz konusu suçun oluşmadığı kabul edilmelidir (Yaşar-Gökcan-Artuç, s. 7830; M. … Yiğitbaş, İftira Cürmü Üzerine Bir Deneme, AD., Y. 58, S. 11, Ankara, 1967, s. 832; Köksal Bayraktar, İftira, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, C: XL, S. 1-4, s. 196).
Öte yandan uygulama tarihinden sonra 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “Adlî Tıp Üst Kurullarının görevleri” başlıklı 16. maddesi;
“(1) Adlî Tıp Üst Kurulları;
a) Adlî tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler, hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici nitelikte bulunmayıp sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,
b) Adlî tıp ihtisas kurullarınca oybirliğiyle karara bağlanamamış olan işleri,
c) Adlî tıp ihtisas kurullarının verdiği rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
ç) Adlî tıp ihtisas kurulları ile ihtisas dairelerinin rapor ve görüşleri arasında ortaya çıkan çelişkileri,
d) Adlî tıp ihtisas kurulları ile Adlî Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının heyet hâlinde verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.
(2) Fizik İhtisas Dairesi ve Trafik İhtisas Dairesinin raporları Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamaz. Bu dairelerden birinin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporlar, ilgili ihtisas dairesinin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenir ve kesin olarak karara bağlanır…” şeklinde düzenlenerek Fizik İhtisas Dairesinin raporlarının Adlî Tıp Üst Kurullarında incelemeye alınamayacağı belirtildikten sonra bu Dairenin verdiği raporlar ile diğer bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması hâlinde mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle talep edilmesi üzerine raporların, anılan Dairenin en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan genişletilmiş uzmanlar heyetince incelenip kesin olarak karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu gerekse CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanığın suça konu ibranamenin katılan tarafından sahte imza atılmak suretiyle oluşturulduğuna dair şikâyeti üzerine yapılan soruşturma sırasında Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 10.08.2015 tarihli raporda anılan belgedeki imzanın sanığa ait olduğunun tespit edildiğinden bahisle sanığın üzerine atılı iftira suçunu işlediği iddia edilen olayda;
Sanığın davacı, katılanın ise davalı olduğu Yalova 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/124 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 29.04.2015 tarihli ve 30854-3579 sayılı raporda; “İnceleme konusu ibranamedeki imza ile …’ın imzaları arasında biçimsel benzerlik görülmekle birlikte gerek inceleme konusu imzanın basit tersimli olması gerekse mukayese imzaların basit tersimli polimorf imzalar olmaları nedeniyle, söz konusu imzanın …’ın eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde daha ileri tespite gidilemediği,” şeklinde görüş bildirilmesine karşın, Yalova Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sırasında Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 10.08.2015 tarihli ve BRS-BLG-15-02411 uzmanlık numaralı raporda suça konu ibraname üzerinde atılı bulunan imzanın sanığın elinden çıktığına yönelik tespite yer verilmesi, ayrıca soruşturma aşamasında ileri sürülmemesine karşın kovuşturma aşamasında katılan tarafından dinlenilmesi istenilen tanığın olay tarihinde katılanın muhasebecisi olması nedeniyle tarafsızlığı hususunda şüphe bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; maddi gerçeğin tereddütsüz bir biçimde ortaya konulmasının temini bakımından anılan raporlar arasındaki çelişkinin 4 sayılı Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “Adlî Tıp Üst Kurullarının görevleri” başlıklı 16. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinden rapor alınmak suretiyle giderilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına hükmünün, sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında, asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yalova 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.06.2022 tarihli ve 33-370 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında eksik araştırma ile karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.