YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/17
KARAR NO : 2023/199
KARAR TARİHİ : 05.04.2023
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 229-914
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Nitelikli kasten öldürme suçundan sanık …’in beraatine ilişkin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.12.2019 tarihli ve 93-443 sayılı hükme yönelik olarak Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından istinaf talebinde bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 11.09.2020 tarih ve 305-1336 sayı ile; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/2. maddesi uyarınca hükmün kaldırılmasına, sanığın nitelikli kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-h, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafiince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.12.2021 tarih ve 6306-15055 sayı ile;
“(…) Sanığın 5237 sayılı TCK’nın 39. maddesi kapsamında yardım eden olarak nitelikli kasten öldürme suçuna katıldığının kabulü gerektiği anlaşıldığından, nitelikli kasten öldürmeye yardım etme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle nitelikli kasten öldürme suçundan asli fail olarak sorumlu tutularak mahkûmiyet kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş;
Daire Üyesi İ. İlhan; “Sanığın eyleminin kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu,” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II. DİRENME GEREKÇESİ
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ise 01.04.2022 tarih ve 229-914 sayı ile; ” (…) Öldürme fiili de dâhil olmak üzere direnci kırıp yağma eylemini gerçekleştirme hususunda anlaşarak olay yerine gittikleri, elinde pompalı tüfek olduğu hâlde bekleyen sanık Seyfettin’in sanık … ile maktul kuyumcu arasında altınların konulduğu kasaya ulaşabilmek açısından itişme yaşandığı sırada sanık Seyfettin’in bir el ateşleyerek maktulü öldürdüğü, gerçekleşen bu eyleme göre de her iki sanığın fikir ve eylem birliği içerisinde olaya da hâkimiyet kurmak suretiyle öldürme olayını gerçekleştirdikleri,” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2022 tarihli ve 81613 sayılı Esastan ret, onama istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile değişik CMK’nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.12.2022 tarih ve 10214-9612 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI VE KONUSU
Direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık …’in inceleme dışı sanık…’in maktul …’e yönelik nitelikli kasten öldürme suçuna TCK’nın 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak mı yoksa aynı Kanun’un 39/2-c maddesi uyarınca yardım eden olarak mı iştirak ettiğinin belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme hükmü kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. ÖN SORUNA İLİŞKİN BİLGİLER
İncelenen dosya kapsamından;
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince bozmadan sonra yapılan yargılamada, 01.04.2022 tarihli oturumda bozma ilamı okunarak duruşmada hazır bulunan katılan vekili, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii ile sanıktan bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısının “Dairemizin 11.09.2020 gün ve 2020/305 esas, 2020/1336 karar sayılı ilamında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmadığından Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15.12.2021 tarih ve 2021/6306 esas, 2021/15055 sayılı bozma kararına karşı direnilmesi, sanığa atılı suçun vasıf ve mahiyeti, talep edilen cezanın miktarı ve atılı suçun CMK’nın 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması göz önüne alınarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki beyanından sonra esas hakkındaki görüşü sorulmadan, hazır bulunan sanık ve müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Soruna İlişkin Görüşler
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun’da da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul kanunlarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanunun ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. Bası, İstanbul, s.193, 936-937.); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Dr. Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
B. Ön Soruna İlişkin Hukuki Nitelendirme
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, ön soruna ilişkin 01.04.2022 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delile yönelik olan “Dairemizin 11.09.2020 gün ve 2020/305 esas, 2020/1336 karar sayılı ilamında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmadığından Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15.12.2021 tarih ve 2021/6306 esas, 2021/15055 sayılı bozma kararına karşı direnilmesi, sanığa atılı suçun vasıf ve mahiyeti, talep edilen cezanın miktarı ve atılı suçun CMK’nin 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması göz önüne alınarak tutukluluk halinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.” şeklindeki ifadelerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin, bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince verilen 01.04.2022 tarihli ve 229-914 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan, hazır bulunan sanık ve müdafiine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan direnme kararına konu hüküm kurulması suretiyle sanığın savunma hakkı kısıtlanması nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.