Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2023/12 E. 2023/416 K. 12.09.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/12
KARAR NO : 2023/416
KARAR TARİHİ : 12.09.2023

KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 26-114

I. HUKUKİ SÜREÇ
Nitelikli hırsızlık suçundan sanık …’ün dört kez olmak üzere 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/2-d, 143, 168/1, 62, 51 ve 63. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve mahsuba ilişkin Bakırköy 26. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2007 tarihli ve 149-45 sayılı hükümlerin, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.10.2011 tarih ve 25452-43914 sayı ile; “Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile değişik CMK’nın 231/5-14. maddeleri uyarınca değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamına uyan Bakırköy 26. Asliye Ceza Mahkemesince 19.03.2013 tarih ve 23-329 sayı ile sanığın önceki hükümler gibi cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanık hakkında 5 yıl denetim süresi belirlenmesine karar verilmiştir.
Sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlediğinin ihbar edilmesi üzerine dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece 08.12.2015 tarih ve 309-765 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükümlerin açıklanmasına, sanığın dört kez olmak üzere TCK’nın 142/2-d, 143, 168/1, 62, 51 ve 63. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükümlerin sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.12.2020 tarih ve 3314-4264 sayı ile; “Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda atılı suçtan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği, kararın kesinleşmesinden sonra sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılarak hükmün açıklanmasına karar verildiği, sanığın denetim süresi içinde işlediği Bakırköy 31. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.02.2015 ve 750-29 sayılı ilamına konu mahkûmiyetine ilişkin kararda belirtilen TCK’nın 165. maddesinde tanımı yapılan suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun 24.10.2019 tarihinde 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesine göre uzlaşma kapsamında kalması nedeniyle CMK’nın 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işleminin yapılması için dosyanın yeniden değerlendirilmesi lüzumu karşısında, ihbara konu suça dair belirtilen işlemlerin akıbetinin mahkemesinden sorulup sonucuna göre hükmün açıklanıp açıklanamayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrası Yerel Mahkemece 04.02.2021 tarih ve 26-114 sayı ile önceki hükümler gibi sanığın dört kez olmak üzere TCK’nın 142/2-d, 143, 168/1, 62, 51 ve 63. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye ve mahsuba karar verilmiştir.
Bu hükümlerin de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 09.11.2022 tarih ve 22569-15650 sayı ile; “…Sanığın, halı sahada şikâyetçiler maç yaparken soyunma odasının anahtarını inceleme dışı sanık …’dan alarak soyunma odasından dört ayrı mağdura ait cep telefonlarını çaldığı anlaşıldığından doğal olarak tek olmayan fiillerin, hukuken tek bir fiil olarak kabul edilmesi, bu fiilin birden fazla kişiye karşı işlenmesi nedeniyle suç tarihi itibarıyla TCK’nın 142/2-d maddesinden verilecek cezanın aynı Kanun’un 43. maddesinin 2. fıkrasının yollamasıyla, aynı maddenin 1. fıkrası uyarınca artırılması yerine mağdur sayısınca hırsızlık suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 23.11.2022 tarih ve 26121 sayı ile; “…16.01.2021 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edilen hükmün sanık müdafii tarafından CMUK’nın 310. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen 7 günlük yasal süreden sonra temyiz edilmesi nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 13.12.2022 tarih ve 13394-17472 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel Mahkemece 04.02.2021 tarih ve 26-114 sayı ile sanığın nitelikli hırsızlık suçundan dört kez olmak üzere TCK’nın 142/2-d, 143, 168/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, kararın son paragrafında “Hükmün sanık yönünden tebliğden itibaren 7 gün içinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya zabıt katibine yapılacak beyan üzerine tutulacak tutanak ile Yargıtay İlgili Ceza Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere…” şeklinde açıklamaların bulunduğu,
Dosya içeriğinden ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) kayıtlarından, yokluklarında verilen hükümlerin sanık ve müdafiine tebliğ edildiğine dair herhangi bir bilgi bulunmadığı,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazına konu 16.01.2021 tarihinin, 04.02.2021 tarihli duruşma gün ve saatini bildiren davetiyenin sanık müdafiine tebliğ tarihi olduğu,
Sanık müdafii tarafından 04.02.2021 tarihli oturuma mazeret dilekçesi gönderildiği, Yerel Mahkemece mazeretin reddine karar verilerek yargılamanın sonlandırıldığı, müdafiinin 16.02.2021 tarihinde öğrenmekle hükümleri temyiz ettiği, sanığın bir temyiz isteminin olmadığı,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36 ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddeleri ile adil yargılanma hakkı, kanun yollarına başvurma hakkı ve temyiz yolu kavramları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörmektedir. Adil yargılanma hakkı, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, AİHS’nin 13. maddesi ve CMK’nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddesinin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde yapılması gerekmektedir.
Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında ise, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve süresinin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10).
Diğer taraftan, olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suç ve bozmadan önceki kararların tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan davasız yargılama olmaz ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
CMUK’un 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
CMUK’un 289 ve devamı maddelerinde kanun yollarına başvurma hakkı düzenlenmiş, bu kapsamda müdafinin de sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartıyla kanun yoluna başvuru hakkının bulunduğu açıkça kabul edilmiştir. Benzer hükme CMK’nın 260 ve devamı maddelerinde de yer verilmiş, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümesile tebligat” başlıklı 11. maddesinde de; “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.” şeklindeki hüküm ile vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerektiği emredici olarak düzenlenmiştir.
B. Hukuki Nitelendirme
Yerel Mahkemece bozma ilamı sonrasında devam olunan yargılama sonucunda, 04.02.2021 tarihli oturumda nitelikli hırsızlık suçundan sanığın dört kez olmak üzere cezalandırılmasına karar verildiği ve yoklukta verilen hükümlerin sanık ve müdafiine tebliğ edildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmadığı anlaşılmakla, hak arama hürriyeti ve hakkın etkin kullanımının sağlanması bakımından devlet işlemlerinin ilgilisine usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği de dikkate alındığında, sanık müdafiinin öğrenme üzerine yaptığı 16.02.2021 tarihli temyiz başvurusunun süresinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında, temyiz süresinin CMUK’un 310 ve 311. maddeleri uyarınca bir hafta mı yoksa 05.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile değişik CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrası gereğince on beş gün mü olduğunun belirlenmesine ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.09.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.