Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/569 E. 2023/503 K. 11.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/569
KARAR NO : 2023/503
KARAR TARİHİ : 11.10.2023

YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 76-210

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314/2, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.12.2018 tarihli ve 577-611 sayılı hükme yönelik olarak sanık ve müdafileri ile Cumhuriyet savcısı ve katılan … Çalışma ve İş Kurumu Genel Müdürlüğü vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 28.05.2019 tarih ve 639-659 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın sanık ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 03.11.2021 tarih, 1861-9871 sayı ve oy çokluğu ile; “…Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında belirtildiği üzere; dosya kapsamındaki delillere ve yerel mahkemenin kabulüne göre örgüt içerisindeki konum ve faaliyetleri itibarıyla örgüt içerisinde … il imamı olduğu anlaşılan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 314/1. maddesinde yazılı ‘Silahlı Terör Örgütünü Yönetme’ suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307/4. maddesi gereğince sonuç ceza yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi …; “…Dairemizin çoğunluğuyla farklı görüşte olmamızın sebebi, aleyhe bozma yasağının kapsamının ne olduğu, aleyhe bozma yasağının sadece kapsadığı ceza miktarı yönünde değil, ilk hükümdeki uygulamalar yönünde uygulanması gerektiği, ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiği, temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe mi aleyhe mi olduğu tespit edilerek incelemenin buna göre yapılması gerektiği, sanık lehine tecelli edecek bir hatanın hukuki neticelerinin aleyhte olacak şekilde değiştirilip değiştirilemeyeceği yönündedir.
Daha açık bir ifadeyle, Yargıtayın sanık hakkında verilen ilk kararla ilgili olarak hukuk öğretisinde aydınlatıcı görevi de göz önüne alınarak suç vasfında bir hata varsa bunu eleştirisel olarak belirtip karar verilmesi gerekirken tamamen hukuki sonuçları bakımından ve sonraki yasal düzenlemeler konusunda farklılıklar yaratacak şekilde vasıftan bozarak, 307/4’ü dar yorumlayarak sadece ceza miktarı yönünde aleyhe bozma yasağına uyularak yargılama yapılmasını isteyip istemeyeceği sorununa ilişkindir.
Konunun açıklığa kavuşturulması için öncelikle hukuk sistemlerinde yer alan ‘aleyhte değiştirme yasağı’ (aleyhe bozma yasağı) kurumunun hukuksal olarak değerlendirilmesi gerekir.
Mahkemelerce verilen kararlara karşı yasa yollarına başvurmak gerek ulusal gerek uluslararası metinlerde temel bir hak olarak kabul edilmiştir.
Adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir. Adalete erişim bir hak olduğu için bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanıp içtihatlar bu şekilde oluşturulmalıdır. Hakların tanınması yetmez, hakkın etkin kullanımını da sağlanması gerekir.
Yargı organlarının adalet dağıtmada kaçınma yetkileri yoktur. Anayasamız bunu ‘Hiçbir mahkeme görev yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.’ biçiminde düzenlemiştir (m. 36/2). Adalet dağıtımından kaçınılması, hakkı teslim etmekten kaçınmak demektir.
Adalete erişim hakkı yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararlarının uygulanmasını sağlama isteme haklarını güvence altına almaktadır. Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, s. 443.).
Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca uyulması zorunlu olan AİHS’nin Ek-7 protokolünde yasal çarelere başvurmak bir hak olarak düzenlenmiştir. Yasal yollara başvurulurken hükmün aleyhine daha da ağırlaştırılabileceği kabul edildiğinden sanık daha fazla ceza alabileceği korkusuyla yasal yollara başvurmaktan çekinebilecek, belki de haksız bir mahkûmiyet hükmünü kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu sakıncanın önüne geçilebilmesi amacıyla birçok ülkede ve ülkemizde sanık lehine temyiz veya istinaf yoluna başvurulduğunda hükmün sanık aleyhine değiştirilemeyeceği kabul edilmiştir. Aleyhe değiştirme yasağı ilkesinin amacı, sanığın sonuçta daha kötü bir duruma düşmek korkusuna kapılmaksızın yasal yollara başvurma hakkını kullanmasına imkân tanımaktır (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.03.2982 tarih, 1981/1-376, 1982/99 sayılı kararı).
Bu hükümle ilgili düzenleme 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 326/son maddesinde; ‘Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayn edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.’ denilmektedir. Aynı hüküm 5271 sayılı CMK’nın 307/5. maddesinde; ‘Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.’ Yine CMK’nın Cumhuriyet savcısının başvuru sonucunun kapsamı başlıklı 265. maddesinde; ‘Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.’ Buna göre, hüküm sanık veya sanık lehine Cumhuriyet savcısı veyahut CMK’nın 262. maddesinde yazılı sanığın yasal temsilcisi veyahut eşi tarafından sanık lehine temyiz edilmiş ise bozma kararından sonra ilk kurulan hükümde yer alan cezadan daha ağır bir ceza tayin edilemeyecektir.
Aleyhte bozma yasağı ancak hükmün yalnızca sanık lehine istinaf veya temyiz yoluna başvurması hâlinde uygulama olanağı bulabilir. Dolayısıyla sanık aleyhine bir temyiz mevcut ise kuralı uygulama imkânı yoktur. Sanık aleyhine temyizde hükmün sanık aleyhine bozulması mümkündür.
Yargıtay birçok kararında sanık lehine temyiz yoluna başvurulduğunda, sanık aleyhindeki hususların onun için kazanılmış hak teşkil ettiğini belirtmiştir. Yüksek Mahkememize göre temyiz davasını açan sanık ve onun lehine yasa yoluna başvuranlar, kararı sanık lehine düzeltmek amacıyla hareket ettiklerinden bu amacı göz ardı etmek ve aleyhe değiştirmeye olanak tanımak adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırıdır.
Sanık ve onun lehine Cumhuriyet savcısı, eşi veya kanuni temsilcisi tarafından temyiz yasa yoluna yapılan başvurunun sanık aleyhine sonuç doğuracağı kabul edilirse sanık daha fazla ceza alma korkusuyla yasa yoluna başvurmaktan çekinecek, belki de haksız bir hükme razı olacaktır. Bu korkuyu ve sakıncayı ortadan kaldırmak düşüncesiyle sanık lehine temyizde hükmün sanık aleyhine değiştirilemeyeceği ‘Reformatio in Peius’ ilkesi bir usul kuralı olarak yargılama yasalarında yer almış bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle aleyhte değiştirme yasağının amacı, kanun yoluna başvuracak olan sanığın sonuçta daha kötü bir duruma düşmek korkusuna kapılmaksızın bu hakkını serbestçe kullanabilmesini sağlamaktır. O nedenle bu kural, korku duyulmadan yasa yollarına başvurma ilkesi (principle of appeal without fear) olarak da adlandırılmıştır (Ceza Muhakemesinde Aleyhte Değiştirme Yasağı, Seydi Kaymaz).
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.03.1982 tarih, 1981/1-376, 1982/99 sayılı kararında; ‘Sanık kanun yoluna müracaat ettiğinde kararı kendi lehine düzelttirmek gayesiyle hareket eder. Bu gayeyi tanımamak ve aksi yönündeki düzeltmeye cevap vermek adalet esaslarına ters düşer. Yalnız sanık lehine temyiz yoluna başvurulduğu anda sanık aleyhindeki hususlar sanık için müktesep hak olmuştur. Hem müktesep hakkı kabul etmek hem de bu hakkı tahakkuk ettiği andan itibaren değil de temyiz incelemesinden sonraki yeniden hüküm kurulması aşamasına götürmek ve sadece ceza miktarını hasretmek; kanun vazıı aksini irade etmediği hâlde, doğmuş bir hakkın doğduğu andan itibaren hüküm ve netice tevlit etme niteliğini değiştirmek kısıtlamak olur. Bu kısıtlama kanun gerekçesinde vurgulanan müktesep hak kazanılmış hak kavramına ters düşer.’
Yargıtay Ceza Genel Kurulumuz lehe temyiz davası üzerine aleyhe düzeltmeme zorunluluğuna açıklık getirmiş ve CMUK’nın 326/2. maddesindeki ‘Hüküm sözünü sadece kapsadığı ceza miktarı yönünde değil, ilk hükümdeki uygulamalar yönünde düşünerek geniş anlaması gerekeceğini’ (15.03.1971 gün ve 4-86), ‘ilk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse, lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiğini,’ (19.06.1967 gün ve 114-162, 13.04.1964 gün ve 167), ‘Temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilerek, incelemenin buna göre yapılması gerektiğini, sanık lehine tecelli edecek bir hatanın tazammum edeceği hukuki neticelerin aleyhte tevessülatta bulunmadıkça değiştirilemeyeceğini,’ (31.01.1949 gün ve 171-35) vurgulamıştır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yerel Mahkemece, sanık hakkında lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK’nın 81, 35/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca sonuçta 9 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası tayin edilmiştir. Yerel mahkemenin bu uygulamasında, anılan Yasa’nın 62. maddesi ile indirim yapılırken hesap hatası yapılması suretiyle 9 yıl 4 ay 15 gün yerine 9 yıl 1 ay 15 gün olarak eksik ceza tayin edilmiştir. Yerel mahkemenin hatalı olan ilk ve son uygulaması yalnızca sanık ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmiştir. Aleyhe temyiz bulunmaması karşısında, Özel Dairece 1412 sayılı CYUY’nin 322. maddesi uyarınca yapılan uygulama ile Yerel Mahkemece verilen hükümdeki cezadan daha ağır bir ceza belirlenmesi 1412 sayılı CYUY’nin 326/son ve 5271 sayılı CYY’nin 307/4. maddesine aykırıdır.’ (CGK, 07.10.2008, 2008/1-198 E, 2008/211 K)
Yargıtay vermiş olduğu daha eski bir kararında; ‘1- CMUK’nın 326. maddesindeki ‘HÜKÜM’ sözünü sadece kapsadığı ceza miktarı yönünden değil, ilk hükümdeki uygulamalar yönünden de düşünerek geniş anlamak gerekir. (CGK’nın 15.3.1971 gün ve 4184 sayılı kararı)
2- İlk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse lehe temyizin bu DURUMU (cezayı değil) değiştirmemesi gerektiğine hükmetmiştir.’ (CGK. 22.2.1982, 376/99)
Aleyhe değiştirme yasağı uyarınca sanığın aleyhine değiştirilemeyecek olan hususlar yalnızca ‘ceza miktarı mıdır?’, yoksa ceza dışında çeşitli hak ve özgürlükleri sınırlayan sanığın aleyhine sonuç doğurabilecek diğer yaptırımlar ve kurallar bu kapsama dahil midir?
Bu sorun esas itibarıyla aleyhe bozma yasağının sınır ve kapsamının ne olduğuyla ilgili olduğu ve bunun doğru yanıtlanması için aleyhe değiştirme yasağının amacının ne olduğunu bilmekten geçtiğini, zira aleyhe bozma yasağının amacı sanık ve sanık lehine yasa yoluna başvuran kişileri sanığın aleyhine bir sonuç ile karşılaşacakları korkusunu yaşamaksızın adalete erişim hakları kapsamında yasa yollarına başvurmalarını temin etmektir. Bu yönde baktığımızda yalnızca ceza değil, bu korkuya neden olabilecek diğer yaptırımlar bakımından da aleyhe değiştirme yasağının kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığı, yani aleyhte bozma yasağının kabul edilmesinin gerekçesi sanığın daha ağır bir cezayla karşılaşma korkusu taşımadan temyiz yasa yoluna başvurmasını sağlamak olduğuna göre bozma kararından sonraki sanığın durumunun yasa yoluna başvurmadan önceki durumundan daha kötü olmaması gerektiği sonucuna ulaşılır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 07.10.2008 tarih, 2008/1-198 E, 2008/211 Karar sayılı ilamında belirttiği gibi ‘İlk hüküm sanık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olsaydı durum ne olacak idiyse, lehe temyizin bu durumu değiştirmemesi gerektiğine hükmetmiştir.’
Nitekim bazı ülkelerde aleyhe değiştirme yasağının ceza ve cezanın sonuçlarını kapsadığı konusunda açık yasal düzenlemeler yapılmıştır. Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 330/1. maddesinde; sanık, sanığın yasal temsilcisi veya savcı tarafından sanık lehine temyiz yoluna başvurulduğunda fiilin hukuksal yaptırımın tür ve miktar itibarıyla sanık aleyhine değiştirilemeyeceği belirtilmektedir. Yaptırım kapsamına ceza girdiği gibi güvenlik tedbirleri ve ceza mahkumiyetinin sonuçları da girmektedir.
Aleyhe bozma yasağının kabul görmemesinin nedeni olarak ‘suçluların etkin bir şekilde cezalandırılmasının gerekmesi ve bozulan toplum barışının yeniden sağlanmak istenmesi’ gösterilmektedir. Ancak bizzat yargı eliyle hak arama özgürlüğünün kısıtlanması sonucu hukuk düzenimize karşı oluşan güvensizlik daha ağır sonuçlar doğuracaktır.
Sonuç olarak; suç vasfına ilişkin hukuksal eleştiri yapılarak yetinilmesi gerekirken aleyhe bozma yasağı kurumunun amacına, ruhuna ve konuluş amacına aykırı olarak hak arama özgürlüğünü kısıtlamasına yol açacak şekilde yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğundan çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir.” şeklindeki görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 01.03.2022 tarih ve 76-210 sayı ile; “…Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Mahkememizin 2018/577 esas ve 2018/611 karar sayılı kararı ile neticeten 11 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, istinaf edilen mahkememiz kararının Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 2019/639 esas ve 2019/659 karar sayılı ilamı ile esastan reddine karar verildiği, bu kararın sanık … vekilince lehine temyiz edildiği, aleyhine temyiz bulunmadığı, buna rağmen Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 2021/1861 esas ve 2021/9871 karar sayılı ilamı ile aleyhine bozularak silahlı terör örgütüne üye olma suçu yerine TCK’nın 314/1. maddesinde öngörülen silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan cezalandırılması gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği anlaşılmakla, Mahkememizin ilk hükmü aleyhine temyiz yoluna gidilmemesine rağmen kararın esastan incelenerek sanık aleyhine bozulduğu, bu hususun sanık yönünden önceki hükümde kazanılmış hak oluşmasına rağmen infaz şartlarının değişmesine neden olacağı, bu nedenle daha ağır neticelere sebebiyet vereceği değerlendirilerek önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozma nedenine direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.05.2022 tarihli ve 55421 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 25.10.2022 tarih, 26793-6743 sayı ve oy çokluğu ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama esnasında silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkân sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde herhangi bir sınırlamaya tabi olmayacak şekilde yazılı savunma imkânının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun’un 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılan sanığın eyleminin Özel Daire tarafından silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçunu oluşturduğu belirtilerek ve aleyhe temyiz talebi bulunmadığı için CMK’nın 307/4. maddesi uyarınca kazanılmış hakkı saklı tutularak bozulması üzerine Yerel Mahkemece silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi durumunda sanık yönünden infaz şartlarının değişeceği ve daha ağır neticelere sebebiyet verileceği şeklinde belirtilen gerekçeyle direnme kararı verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 03.04.2012 tarihli ve 353-129 sayılı kararında yer verildiği üzere aleyhe bozma yasağı; “temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Latince reformatio in pejus olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 326. maddesinin 4. fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291’inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakemesi hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Buna göre, ceza hukukunda genel anlamda kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca CMUK’nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi veya aleyhte düzeltme yasağının söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMUK’nın 307. maddesinin, 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’la anılan maddeye yeni bir fıkra eklenmesi nedeniyle son fıkrası hâline gelen 5. fıkrasında da; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262’nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.
Kanunun açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.
Temyiz davasının yalnızca sanık veya müdafii ya da sanığın yararına olarak Cumhuriyet savcısı ve CMK’nın 262. maddesinde belirtilen kişiler tarafından açılması hâlinde, Yargıtayca suç niteliğinde hataya düşüldüğü saptandığında aleyhe temyiz bulunmasa bile, cezanın türü ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak şartıyla hükmün bozulmasına karar verilecektir. Aksinin kabulü hukuk kuralları ile kanuni düzenlemelerin ülke genelinde farklı uygulanmasına yol açar ki bu durum eşitlik, adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırılık oluşturacaktır. Zira aynı fiil nedeniyle farklı mahkemelerde yargılanan sanıklardan, suçunun hukuki niteliği doğru olarak belirlenen sanığın mahkûmiyeti ile zamanaşımı, süreli veya süresiz olarak bir kamu görevini üstlenmekten yoksun bırakılma, seçme ve seçilme hakkının kaybı gibi hak yoksunluklarının yanında, muhtemel bir genel veya özellikle de özel af karşısında değişik sonuçlarla karşılaşmasına rağmen, suç vasfı hatalı belirlenen sanığın, açıklanan sonuçlarla karşılaşmaması söz konusu olabilir ki bu durum eşitlik ilkesi ile hak ve adalet duygusuna da uygun değildir. O hâlde, lehe temyiz davası üzerine suç vasfının saptanmasında hataya düşüldüğünün belirlenmesi durumunda cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hak saklı tutularak hükmün bozulmasına karar verilmelidir.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece “…dosya kapsamındaki delillere ve yerel mahkemenin kabulüne göre örgüt içerisindeki konum ve faaliyetleri itibarıyla örgüt içerisinde … il imamı olduğu anlaşılan sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 314/1. maddesinde yazılı silahlı terör örgütünü yönetme suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden ve sonuç ceza yönünden sanığın kazanılmış hakkı saklı tutularak bozulması sonrasında Yerel Mahkeme tarafından yapılan yargılama neticesinde, değişen suç vasfından hüküm kurulması durumunda infaz şartlarının değişeceği ve böylece daha ağır neticelere sebebiyet verileceği şeklinde belirtilen gerekçe yasal nitelik arz etmediğinden Yargıtayın yerleşik uygulamasına aykırı bulunan direnme kararının isabetli olmadığı kabul edilmiştir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
IV. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.03.2022 tarihli ve 76-210 sayılı kararındaki direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- Sanık … hakkındaki direnme kararına konu hükmün, değişen suç vasfından hüküm kurulması durumunda infaz şartlarının değişeceği ve böylece daha ağır neticelere sebebiyet verileceği şeklinde belirtilen gerekçenin yasal nitelik arz etmediğinin ve Yargıtayın yerleşik uygulamasına aykırı düştüğünün gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.10.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.