Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/563 E. 2023/239 K. 03.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/563
KARAR NO : 2023/239
KARAR TARİHİ : 03.05.2023

İtirazname No : 2022/80622
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1435-164

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Eşe karşı kasten öldürme suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 82/1-d, 53, 63 ve 54. maddeleri gereğince ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.02.2020 tarihli ve 27-45 sayılı resen istinafa tabi olan hükme yönelik olarak sanık … müdafii tarafından da istinaf başvurusunda bulunulması üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 09.02.2021
tarih ve 1435-164 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine oy çokluğu ile hükmedilmiş, kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.02.2022 tarih, 11008-1224 sayı ve oy çokluğu ile temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyeleri O. Erdim ve M.B. Seçkin ise;
“Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 2021/11008 E. 2022/1224 K. sayılı kararının çoğunluk görüşüne, sanık …’ın eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturduğu düşüncesinde olduğumuzdan ve kararın bu nedenle bozulması gerektiğinden bahisle katılmamaktayız.
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2018 tarihli iddianamesiyle sanık …’ın bilinçli taksirle öldürme suçundan TCK’nin 85/1 ve 22/3. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış, 07.01.2019 tarihli görevsizlik kararıyla sanığın eyleminin TCK’nin 82/1-d maddesindeki suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin tartışmanın Asliye Ceza Mahkemesinin görev sınırını aşması ve delillerin takdir ve değerlendirilmesi için dosya ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir. İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi 27.02.2020 tarihli kararıyla sanığın kasten eşini öldürme suçundan TCK’nin 82/1-d maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiş, hakkında kanuni ve takdiri indirim maddelerini de uygulamamıştır. Yapılan istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi 09.02.2021 tarihinde oy çokluğu ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
İlk derece mahkemesi tarafından; suç tarihinde 56 yaşında olan ve hasmının olmadığını söyleyen sanığın kendi beyanıyla sırf heves ederek silah almasının hayatın olağan akışına uymadığı, sanığın aralarında birçok kez çeşitli nedenlerle tartışma yaşadığı ve şiddet uyguladığı maktule karşı başlangıçta tehdit etmek ve gözdağı vermek amacıyla olaydan üç ay önce ruhsatsız bir tabanca aldığı, olay günü maktul mutfakta tezgahta sırtı dönük uğraşırken suça konu silahı alıp mutfağa geldiği, önceden silahı olan ve silahtan anlayan sanığın silah yapımı ve temizliğinde kullanılabilecek materyal bulundurmadığı, maktul dışarıdan eve geldikten kısa süre sonra çekmeceden içinde mermi olan silahı alarak temizleme işine girişmesinin başlı başına şüpheli bir durum olduğu, sanığın savunmalarında çelişkiler bulunduğu, sanık silahın şarjörünü çıkardığını söylemesine rağmen silahın şarjörü takılı olarak ele geçirildiğini, şarjörde patlamamış bir fişeğin bulunduğunu, şarjördeki patlamamış fişeğin otomatik olarak atım yatağına sürülmesi gerektiğini, maktulenin yürüdüğünü söylediği yerlerde kan izi olmadığını vurgulayarak sanığın kasten eşini öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Olay tarihi itibariyle 68 yaşında olan sanık … kolluk huzurunda yaptığı ilk savunmasında; olay tarihinde tabancasını eline alarak temizlemeyi düşündüğünü, çekmeceden silahı alarak mutfağa geçtiğini, mutfakta bulunan koltuğa oturduğunu, bu esnada eşi Hamide’nin çay yapmak için ocağa yöneldiğini, aralarında 2-3 metre kadar mesafe olduğunu, kendisinin silahın şarjörünü çıkardığını ve silahın sürgüsünü çektiğini, sürgüyü çekerek silahın namlusunu çıkartmayı düşündüğünü ancak silahın ateş aldığını, eşi Hamide’nin yere yığıldığını, eşinin yanına gidip onu sandalyeye oturttuğunu, 112’yi ve evi yakın olduğu için damadını aradığını, silahın şarjörünü takıp silahı koltuğun üzerine bıraktığını, silahı temizlemeden kastının bir bez ile silmek olduğunu belirtmiştir.
Sanık …’ın savunması; olay yeri inceleme raporu, Kriminal Polis Uzmanlık Raporları, ölü muayene ve otopsi tutanakları, kolluk tutanakları ve 112 görüşmesi ile uyumludur. Sanığın şarjörü söktükten sonra sürgüyü çekerek namluyu çıkartmayı düşündüğü anda silahın patlaması ve şarjör takılı olmadan silahın ateş alması Baretta tabancalarda mümkündür. Söktüğü şarjörü vurulma olayından sonra tabancaya yeniden taktığı için şarjördeki mermi atım yatağına sürülmemiştir. Ateşli silahın bez ile temizlenmesi ise yaygın bir temizleme şeklidir. Dosya kapsamına göre, sanık … ve maktul … yaklaşık 40 yıldır evli olup müşterek 7 çocukları bulunmaktadır. Evlilik süreci içinde aralarında bazı sorunlarının olması hayatın olağan akışına göre olasıdır. Duruşmalarda dinlenen ve yakın akrabalık bağı içindeki kişilerden bir kısmı maktulün ölümünden sanığı sorumlu tutarken, bir kısmı ise olayın kazaen gerçekleştiğini belirtmişlerdir. Aile içinde yaşanan önceki bazı tartışma ve küslüklerin bu beyanların içeriğine etki ettiği düşünülmektedir.
Kasten öldürme suçunun manevi unsuru kasttır. Kast, suç tipinin gerçekleştirilmesinin bilinmesi ve istenmesidir. TCK’nin 21 maddesinin 1. fıkrasına göre doğrudan kast ‘suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.’ Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.05.2016 tarihli ve 200-250, 31.03.2015 tarihli ve 619-80, 23.09.2014 tarihli ve 314-389, 07.06.2011 tarihli ve 54-120, 06.07.2010 tarihli ve 51- 162 sayılı ilamlarında belirtildiği üzere, fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi halinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi halinde olası kast, söz konusu olacaktır. Kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle sonucun meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
Tüm bu açıklamalar göz önüne alınarak öldürme eyleminin ilk derece mahkemesinin kabulü doğrultusunda olma ihtimali bulunmakta ise de sanık …’ın maktul eşi …’ı doğrudan kasla öldürdüğüne ilişkin kesin bir delil bulunmamaktadır. Yeni aldığı tabancasını hiçbir tedbir almaksızın mutfaktaki kanepenin üzerinde temizlemek isterken, tabancanın ateş alarak mutfakta bulunan eşi Hamide’nin ölebileceğini öngörmekte ancak sonucu istememektedir. Dosya kapsamına göre sanık …’ın dikkatsiz ve özensiz şekilde hareket ederek öngördüğü ancak istemediği ölüm neticesini kabullenmediği kanaatine varıldığından TCK’nin 22/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 85/1. maddesine göre bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılması, bu nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 02.06.2022 tarih ve 80622 sayı ile; “…Dosya kapsamına göre, 25.09.2018 günü saat 17.40 sıralarında sanığın yaptığı ihbar üzerine görevli polis ekibinin, kırk bir yıldır evli olan tarafların birlikte yaşadığı eve geldiği, düzenlenen tutanağa göre yaralı durumda bulunan maktulün olay yerine gelen sağlık ekibi tarafından hastaneye götürüldüğü, evin içinde yapılan inceleme sonucunda ikametin girişinde sol tarafta bulunan kanepe üzerinde, şarjörü takılı, horoz tertibatı kurulu vaziyette ve mermi yatağı boş halde 7.65 milimetre çapında Beretta marka silah ile bir adet mermi çekirdeğinin bulunduğu, boş kovanın ele geçirilemediği, hastanede yapılan müdahaleler rağmen saat 19.15’de hayatını kaybeden maktulün otopsi raporuna göre, ölümünün sırtta her iki skapula arasından giren mermi çekirdeğinin omurgada kırık oluşturarak sol göğüs boşluğuna girmesi ve aşağıdan yukarıya, sağdan sola, arkadan öne seyirle akciğeri kat edip, sol ikinci interkostal aralıktan geçerek, sol köprücük kemiği alt orta bölgeden vücudu terk etmesi sonucu, ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı vertebra ve kot kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği, balistik uzmanlarının düzenlediği, balistik raporuna göre de silahın herhangi bir mekanik arızasının bulunmadığı, sanık … maktulün müşterek çocukları ile yakınları da dahil olmak üzere alınan tanık beyanlarından, beşi erkek ikisi kız olmak üzere yedi çocukları olan taraflar arasında bir geçimsizlik yaşandığı, çocuklardan üçünün çeşitli suçlardan cezaevinde oldukları, olay günü de maktulün polis memuru olan diğer çocuğunun kardeşlerine aldığı ayakkabıların kendilerine verilmelerini istemesi ve bu çocuklarıyla araları iyi olmayan sanığın, maktulün isteğini geri çevirmesi üzerine yine tartışma yaşandığı, bunun yanı sıra sanığın geçimsizliklerinin başladığı yıllardan itibaren maktulü darp ettiğine dair iddialar ile ilgili kesin bir kanaat oluşmadığı, evlilik süreci içinde aralarında bazı sorunlarının olmasının olağan kabul edilmesi gerektiği, duruşmalarda dinlenen ve yakın akrabalık bağı içindeki kişilerden bir kısmı maktulün ölümünden sanığı sorumlu tutarken, bir kısmının ise olayın kazaen gerçekleştiğini belirttikleri, aile içinde yaşanan önceki bazı tartışma ve küslüklerin bu beyanların içeriğine de etki ettiği, sanık ise aşamalardan itibaren savunmalarında, suçta kullanılan tabancayı yaklaşık dört beş ay önce ismini bilmediği bir şahıstan, silahlara olan merakı nedeniyle satın aldığını, aldığından içinde üç adet merminin bulunduğunu, bir süre sonra deneme amacıyla bir kez ateş ettiğini, olay günü de silahı sökerek temizlemek için evde bulundurduğu yerden alarak mutfağa geçtiğini, eşinin de bu sırada çay demlemek için ocak başına geçtiğini, kendisinin de maktulün iki üç metre arkasında bulunan sandalyeye oturduğunu, akabinde silahın şarjörünü çıkardığını ve silahın sürgüsünü çektiğini, sürgüyü çekerek silahın namlusunu çıkartmayı düşündüğünü, ancak silahın ateş aldığını, eşi Hamide’nin yere yığıldığını, eşinin yanına gidip onu sandalyeye oturttuğunu, sağlık ekibini, polisi ve evi yakın olduğu için damadını aradığını, silahın şarjörünü takıp silahı koltuğun üzerine bıraktığını, silahı temizlemeden kastının bir bez ile silmek olduğunu belirttiği ve bu savunmalarının maddi delillerle de çelişmediği anlaşılmakla, fiilini suçun kanuni tanımındaki unsurları bilerek ve isteyerek, TCK’nın 21/1 maddesi uyarınca kasten işlediğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmayan ve maktulle olan konumu, silah üzerinde gerçekleştirdiği eylemler de dikkate alınarak, öngörülebilir muhtemel neticenin meydana gelmesini istememesine rağmen, objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmek suretiyle sonucun meydana gelmesini engelleyemediğinin kabulünde zorunluluk bulunan sanığın, TCK’nın 85/1, 22/3 maddeleri uyarınca ‘bilinçli taksirle öldürme’ suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine, aynı Kanun’un 82/1-d maddesi uyarınca ‘eşini kasten öldürme’ suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.11.2022 tarih, 6544-8546 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın maktul …’a yönelik eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu mu yoksa eşe karşı kasten öldürme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Maktul … ile sanık …’ın suç tarihi itibarıyla otuz üç yıllık evli oldukları ve Kavakpınar ,,,,,, adresinde bulunan evlerinde birlikte ikamet ettikleri, suç tarihinde saat 17.00 sularında sanığın evde ruhsatsız olarak bulundurduğu adli emanette kayıtlı tabancasının ateş alması nedeniyle o sırada mutfakta bulunan ve sırtı sanığa dönük vaziyette olan maktulün sırt bölgesinden isabet alıp yaralanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
26.09.2018 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; olay yerinin…… sayılı yerde bulunan üç katlı bina olduğu, olayın ikinci katta meydana geldiği, ikamet girişine göre solda bulunan ve salon olarak kullanılan kısımdaki odanın, oda girişine göre sağ tarafındaki duvara dayalı olan kanepe üzerinde bulunan ve özellikleri bulgu takip formunda yazılı olan tabanca olduğu, salonun yanında bulunan mutfağın tezgâhının dibinde yerde bir adet deforme mermi çekirdeği görüldüğü, ikamette silah bakım ve temizliğinde kullanılan herhangi bir materyale rastlanmadığı, salon olarak kullanılan odanın oda girişine göre sağ tarafındaki kanepe üzerinde bulunan tabancanın şarjörünün takılı olduğu, şarjörde bir adet dolu fişek bulunduğu, tabancanın namlusunun ise boş olduğu,
Adli Tıp Kurumunun 06.11.2018 tarihli ve 3941 sayılı otopsi raporuna göre; maktulün vücudunda bir adet ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası tespit edilmiş olup yaralanmanın tek başına öldürücü nitelikte olduğu, ateşli silah mermi çekirdeği giriş yarası cilt ve cilt altı bulgularına göre atışın bitişik atış mesafesi dışından yapıldığı, bununla birlikte elbiseli bölgenin isabet almış olması nedeniyle kesin atış mesafesi tayininin yapılamadığı, cesetten mermi çekirdeği elde edilemediği, maktulde tespit edilen sternum ve kot kırıklıklarının özellikleri ve lokalizasyonları dikkate alındığında yeniden canlandırma işlemi ile husullerinin mümkün olduğu, maktulün ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı vertebra ve kot kırıklarıyla birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği kanaati bildirilmiştir.
Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 05.12.2018 tarih BRS-KİM-18-09064 uzmanlık sayılı raporuna göre; maktule ait Cansu Örme ibareli, kesik ve kanlı vaziyetteki lacivert renkli yelek üzerinde yapılan incelemelerde arka tarafta, yakadan 20 cm aşağıda bir adet delik tespit edildiği, atış artıklarının dağılım yoğunluğuna göre deliğin ateşli silah ile uzak atış mesafesinden yapılan atış sonucu oluştuğu kanaatine varıldığı, meydana gelen olayla ilgili olarak birlikte gönderilen 7.65 mm çaplı Browning tipi bir adet deforme mermi çekirdeğinin 78506 numaralı, 7.65 mm çaplı Browning tipi fişek atar, el yapısı, fişek yatağı dâhil 8,4 cm namlu uzunluğunda ve üzerinde Pietro Beretta Gardone Cal 7 65 ibareleri bulunan yarı otomatik tabancadan atılmış olduğunun belirlendiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan …; maktul … sanığın kızları olduğunu, maktulün evine yakın bir yerde oturduğunu, maktule iki günde bir uğradığını, maktul ile sanık arasında nedeni olmayan bir huzursuzluk ve geçimsizlik olduğunu, kulağından olan rahatsızlığı sebebiyle maktulü doktora götürüp getirdiğini, sanığın ise maktulü doktora götürmediğini, olaydan on gün kadar önce maktul ile sanık arasında bir küslük olduğunu, sanığın maktule üç dört yıl önce şiddet uyguladığını bilmekle birlikte son zamanlarda böyle bir duruma tanık olmadığını, sanığın maktulü öldürmesi için bir sebep olmadığını, çocuklarının cezaevinde olmasının aralarında soruna yol açmış olabileceğini, maktulün sanıktan dolayı korku ve endişe duyduğunu bildiğini,
Katılan …; maktulün, ablası olduğunu, eniştesi olan sanıkla maktul arasında geçimsizlik bulunduğunu, sanığın maktule şiddet uyguladığını ve hakaret ettiğini, cezaevindeki çocuklarını ziyarete gittiği için sanığın maktule kızdığını, bir keresinde maktulün gece vakti kendisini arayarak “Beni hastaneye götür!” dediğini, geç olduğu için maktulü hastaneye götüremediğini, sabah gittiğinde maktulün akşam sanık kendisini dövdüğü için aradığını söylediğini, bu durumu polise bildirmediklerini, bir keresinde bayılması nedeniyle hastaneye götürdüğü maktulün, doktora şiddet gördüğünü söylediğini,
Katılan …; maktulün kardeşi olduğunu, bildiği kadarıyla maktulün sanık tarafından dövülerek kafasının kırıldığını, sanığa “Ablama niye eziyet ediyorsun?” diye sorduğunu, sanığın ise maktulün cezaevinde bulunan çocuklarını ziyarete gittiği için kendisini dövdüğünü ancak bir daha maktulü dövmeyeceğini söylediğini,
Katılan …; kardeşi olan maktulün olaydan iki gün önce mevlit için kendi evine geldiğini, mevlit dönüşü durumunu sorduğu maktulün; sanığın silah aldığını, cezaevinde bulunan çocuklarına ayakkabı götürmek istediği için kendisine kızdığını, “Götürürsen, seni öldürürüm!” dediğini, bu nedenle sanıktan korktuğunu söylediğini, maktulün komşuları olan tanıklar … ve eşi olan …’in, maktulün vurulduktan sonra balkona çıkıp sandalyeye oturduğunu ve etrafa “Kemal beni vurdu!” diye seslendiğini duyduklarını söylediklerini, bu arada sanığın içeride on on beş dakika beklediğini, maktulün balkonda çırpınıp bağırdığını,
Katılan …; maktulün ve sanığın oğlu olduğunu, sanığın maktule daha önce şiddet uyguladığını bildiğini, sanığın kendisi ve kardeşleriyle hiç ilgilenmediğini, kendilerine babalık yapmadığını, bu yüzden de üzerlerinde otoritesinin bulunmadığını, sanığın bu otorite zafiyetini maktulden çıkardığını ve zavallı maktule eziyet ettiğini, maktulü kasten vurduğunu düşündüğünü, cezaevinde kendisini ziyarete gelen maktulün, sanığın silah alıp elinde gezdirmesi nedeniyle çok korktuğunu söylediğini,
Şikâyetçi …; maktulün ve sanığın oğlu olduğunu, maktulle sanık arasında bazen tartışma olduğunu, her ikisiyle de konuşarak kendilerine nasihat ettiğini, gözüyle görmemekle birlikte sanığın maktulü dövdüğünün de olduğunu, buna rağmen sanığın maktulü vurması için bir sebep bulunmadığını,
Şikâyetçi …; maktulün ve sanığın oğlu olduğunu, maktulle sanık arasında geçimsizlik, husumet, tartışma veya kavga olmadığını, sanığın maktule şiddet uyguladığını hiç görmediğini,
Şikâyetçi …; maktulün ve sanığın oğlu olduğunu, kendisini bildi bileli sanığın maktule kötü davrandığını, buna karşın maktulü öldürmesi için bir sebep olmadığını, sanıkla maktul arasında husumet bulunduğunu, defalarca evde maktulü kanlar içinde görüp hastaneye götürdüğünü, bunu gerektirecek bir sebep olmadığı hâlde sanığın her şeyi bahane ederek maktulü dövdüğünü, ölmeden bir hafta kadar önce maktulün kendisini cezaevinde telefon ile aradığını, bu görüşmede maktulün sesinin iyi gelmediğini, ne olduğunu sorduğunda maktulün; “Baban benimle on beş gündür konuşmuyor, silah almış beni öldüreceğini söylüyor!” dediğini, bunun üzerine maktule “Öyle bir şey yapamaz, korkma!” dediğini, sanığın böyle bir şeye cesaret edeceğini tahmin etmediği için bu durumu resmî makamlara bildirmediğini, cezaevinde olduğu için buna imkânı da olmadığını, telefon konuşmalarının cezaevinde kayıt altına alındığını, maktulün bunu söylediğinin kayıtlardan bulunabileceğini, görüşme tarihinin 10.09.2018 ya da 17.09.2018 olabileceğini, maktulün “Baban beni öldürecek, silah almış!” dediğini, daha önceki bir tarihte de silahı olduğunu bildiği sanığın silahtan çok iyi anladığını, silahını temizlediğini defalarca gördüğünü,
Tanık …; maktul … sanığın komşuları olduklarını, maktul ile birbirlerine gidip geldiklerini, maktulün, sanığın kendisine kötü davrandığını ve tehditte bulunduğunu söylediğini, sanığın kıskanç biri olması nedeniyle maktulü sağa sola göndermediğini, maktulün evinin karşısındaki tuhafiye mağazasının sahibi olan soyadını bilmediği Hıdır isimli şahsın, kendisine bu olaydan sonra maktulün balkondan “Hıdır, Hıdır!” diye seslendiğini duyduğunu ancak maktulü göremediğini söylediğini,
Tanık …; maktul … sanığın komşuları olduklarını, maktulün olaydan bir hafta kadar önce evlerine gelip sanığın kendisini öldürmekle tehdit ettiğini söylediğini, nedenini sorduğunda maktulün; polis olan oğlu …’un hapisteki kardeşlerine verilmek üzere üç çift ayakkabı aldığını, bunları cezaevine götürmek istediğinde sanığın buna karşı çıktığını ve kendisini öldürmekle tehdit ettiğini ve hatta silah aldığını söylediğini, bunun üzerine maktule nasihatte bulunduğunu, daha sonra ailece toplandıkları bir ortamda oğulları …’un sanığa, maktule kötü davranmaya devam etmesi hâlinde kendisini götüreceğini söylediğini, sanığın bu konuda söz vermesi üzerine maktulün sanıkla kalmaya devam ettiğini, söz konusu ayakkabılardan bir tanesini hapisteki oğlu katılan …’a götürmesi üzerine sanığın maktulü vurduğunun söylendiğini, hatta cenazede ….’u, kardeşi Yusuf’un ayağında bu ayakkabıyı görmesi üzerine “Anne, babam seni bunun için mi vurdu?” diye ağlarken gördüğünü, mahallede dolanan dedikoduya göre maktulün vurulmuş vaziyette balkona çıktığı ve üç kez “Hıdır!” diye bağırıp yardım istediğini ancak bu konuda bilgisi olmadığını,
Tanık ……; sanığın kayın pederi, maktulün ise kayın validesi olduklarını, sanık … maktul arasında her evde olabilecek ufak tefek tartışmalar yaşandığını, sanığın maktulü dövdüğünü hiç görmediğini, kendi evinin sanık … maktulün evlerine bir bir buçuk kilometre mesafede olduğunu, olay günü sanığın kendisini telefonla arayarak “Silahımı temizlerken Hamide’yi vurdum, çabuk gel!” dediğini, bunun üzerine eşi katılan …’yi de alarak bir veya iki dakikada olay yerine gittiğini, eve vardığında kapıda ambulans ve polisin durduğunu, yukarı çıktığında ise maktulü sedyeye yatırdıklarını ve aşağı indirdiklerini gördüğünü,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; olayda kullanılan silahı yaklaşık dört ay önce Pendik-Kaynarca civarında açık kimlik ve adres bilgilerini bilmediği bir şahıstan heves ederek 2.500 TL karşılığında satın aldığını, o zaman içerisinde üç adet de mermi olduğunu, daha sonra bir tane mermi sıkarak silahı denediğini, maktulün eşi olduğunu, yedi çocuklarından üç oğlunun uyuşturucudan dolayı cezaevinde bulunduğunu, bir oğlunun ise polis memuru olarak görev yaptığını, olay akşamı maktulle evde yalnız bulundukları sırada silahını temizlemek istediğini, silahı yakın tarihte kullanmadığını, içerisinde iki adet mermi bulunduğunu, silahı eline aldığında namluda mermi olup olmadığını hatırlamadığını, silahı alarak mutfağa gittiğini, koltuğa oturduğunu, bu sırada maktulün de mutfakta olduğunu, aralarında iki üç metre mesafe bulunduğunu, maktulün çay koymaya çalıştığını, arkasının kendisine dönük olduğunu, silahı temizlemek amacıyla aldığını, şarjörünü çıkarmış olup olmadığını hatırlamadığını, yerinden sökebilmek için namluyu ileri geri hareket ettirdiğini, parmağının tetikte olup olmadığını hatırlamadığını, silah bir kerede ateş aldığını ve kaza sonucu eşini sırtından yaraladığını, silahı temizlerken yağ veya harbi kullanmadığını, normal bir bezle tozunu aldığını, kaza sonucu silahla yaraladığı maktulün yere yığıldığını, silahı kenara bıraktığını, maktulü kaldırarak oturtmaya çalıştığını, sonrasında 112’yi aradığını, kaza sonucu eşini vurduğunu belirterek ambulans istediğini, zaten kısa bir süre sonra polislerle beraber ambulansın da geldiğini, eşine müdahale edildiğini, olay sonrasında kovanı bir şekilde yerden aldığını ancak ne yaptığını nereye attığını hatırlamadığını, maktulle küçük çaplı münakaşalar haricinde herhangi bir kavgasının olmadığını, kendisine şiddet uygulamadığını, kesinlikle herhangi bir kavga sırasında “Seni vururum!” şeklinde bir cümle kurmadığını, olayın kaza sonucu gerçekleştiğini, kasten hareket etmediğini, sorulması üzerine; olayın heyecanı ile ne yaptığını tam hatırlayamadığını, silahı temizlemeden önce şarjörü çıkarmış olup olmadığını bilmediğini, çıkarmış ise de olay sonrasındaki heyecanından dolayı şarjörü tekrar silaha takmış olabileceğini, yine maktulü olay öncesinde kesinlikle darp veya tehdit etmediğini, maktulün kardeşleri ile kendisi arasında herhangi bir husumet bulunmadığını,
Sulh Ceza Hâkimliğinde; olay günü saat 18.00 – 18.30 sıralarında silahını temizlemek amacıyla yatak odasından alıp mutfağa götürdüğünü, maktulün çay yapmak üzere hazırlandığını, hatırladığı kadarıyla arkasının kendisine dönük olduğunu, mutfakta silahı sökmeye çalıştığını, çünkü daha önce hiç sökmediğini, silahın mekanizması nedeniyle namlusunu geri çekmesi gerektiğini, bu sırada parmağının tetiğe takılmış olabileceğini, maktulü kasten öldürmediğini, eşiyle aralarının açık değil gayet iyi olduğunu,
Yargılama evresinde ise; tabancayı satın aldığında içerisinde üç mermi olduğunu, bir tanesini aldığında silahın çalışıp çalışmadığını denemek için attığını, silahta bir arıza olmadığını, silahı evde vitrinin köşesinde muhafaza ettiğini, çok uzun zaman önce başka bir silahı olduğunu, o yüzden de silaha hevesli olduğunu, ateş ettikten sonra temizlemediği için olay günü silahı temizlemek amacıyla bulunduğu yerden alıp mutfağa geldiğini, silahın şarjörünü çıkardığını, temizlemek için namlusunu sökmeye çalışırken elinin tetiğe dokunup dokunmadığını bilmeden silahın ateş aldığını ve bu arada kendisine çay koymak için tezgâhta sırtı kendisine dönük bulunan maktulün yaralanarak yere yığıldığını, baktığında sırtından giren kurşunun göğsünden çıkmış olduğunu gördüğünü, hemen maktulü oturtup telefonla 112’yi aradığını ve kazayla eşini vurduğunu söylediğini, ambulans istediğini, sonra da damadı olan tanık Kazım’ı aradığını, ona da eşini kazayla vurduğunu söylediğini, ambulans ve polisin peş peşe geldiklerini, ardından da tanık Kazım’ın geldiğini, eşinin bu arada oturduğu yerden kalkıp balkona kadar çıktığını, konuşmakta olduğunu, doktor ve polisler gelince kendisini maktulden ayırdıklarını, bu sırada hâlâ sağ olan maktulün konuştuğunu, eşini kasten öldürmediğini, bu olayın en büyük mağdurunun kendisi olduğunu, kırk yıllık eşini kaybettiğini, çocuklarını mağdur ettiğini, hepsinden özür dilediğini, eşinin ailesine de bu acıyı verdiği için üzgün olduğunu,
Savunmuştur.
V. GEREKÇE
1. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, Doğrudan kast, Olası kast, Taksir ve Bilinçli taksir kavramlarının kısaca açıklanarak birbirlerinden ayırt edici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.
TCK’nın “Kast” başlıklı 21. maddesi;
“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.” şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde;
“…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve Olursa olsun düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde Kanunda tanımlanmış haksızlık olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. TCK’nın 22. maddesinin 2. fıkrasında taksir; “…dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
TCK’da taksir; Basit ve Bilinçli taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “…kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi…” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırt edici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasında; “…kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi…” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22. maddesinin 3. fıkrasında; “…kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır…” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği Kabullenme ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “…olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir…” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde; “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir… Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir.” şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304).
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Diğer yandan ceza hukukunda sanığın hukuki durumu tayin edilirken, olguların olaysal olarak ele alınması da gerekmektedir. Konuları, olayları, sanık sayısı, sanığın olay öncesi, olay sırasındaki ve olaydan sonraki davranışları, suçun icra biçimi bakımından her bir somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmalı; konusu, olayı ve icrası farklı, sanıkların bulunduğu bir olayı kısmen benzer de olsa başka bir olay ile kıyaslayıp sanığın cezai sorumluluğu hakkında da sağlıklı olmayan bu kıyasa dayanarak sonuç çıkarma gayretinin hatalı sonuçlara yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.
2. Somut Olayda Hukukî Nitelendirme
Maktul … ile sanık …’ın suç tarihi itibarıyla otuz üç yıllık evli oldukları ve …adresinde bulunan evlerinde birlikte ikamet ettikleri, suç tarihinde saat 17.00 sularında sanığın evde ruhsatsız olarak bulundurduğu adli emanette kayıtlı tabancasının ateş alması nedeniyle o sırada mutfakta bulunan ve sırtı sanığa dönük vaziyette olan maktulün sırt bölgesinden isabet alıp yaralanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği hususunda Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;
Katılanlar …, …, … ve … ile şikâyetçiler … ve …’ın, olay tarihinden önceki dönemde sanığın maktule fiziki şiddet gösterdiğine ve tanıklar … ile…’in, maktulün olaydan kısa bir süre önce sanık tarafından ölümle tehdit edildiğini kendilerine söylediğine ilişkin beyanları, kulağından rahatsızlığı bulunan maktulün tanık … tarafından doktora götürülmesi nedeniyle evin boş olduğu zaman diliminde tabancasını temizleme imkânı bulunan sanığın bu hususta maktulün eve dönmesini beklemesi, daha önce de silah kullandığını ve silaha hevesli olduğunu savunan ve bu husustaki savunması katılan …’in, babasının silahtan çok iyi anladığına ve silahını temizlediğini defalarca gördüğüne ilişkin beyanıyla doğrulanan sanığın silah temizliğini bu işe uygun olmayan evin mutfağında ve hiçbir önlem almadan gerçekleştirmesi, buna karşın 26.09.2018 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre sanık … maktulün birlikte ikamet ettikleri evde silah bakımı ve temizliğinde kullanılan herhangi bir materyale rastlanmaması, sanığın ateş ettikten sonra tabancanın kovanını bulup atması ve katılan …’ın anlatımlarına göre sağlık görevlilerini aramadan önce bir süre beklemesi biçimindeki suç sonrası davranışları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığın maktul …’a yönelik eyleminin eşe karşı kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanığın, eşi olan maktul …’a yönelik eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, CMK’nın 304/1. maddesi uyarınca İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede tarihli birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından 03.05.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.