Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/528 E. 2023/520 K. 11.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/528
KARAR NO : 2023/520
KARAR TARİHİ : 11.10.2023

YARGITAY DAİRESİ : 4. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 66-205

I. HUKUKİ SÜREÇ
Tehdit suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a-c, 43/2, 29/1, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/1 ve 51. maddeleri uyarınca 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hapis cezalarının ertelenmesine ilişkin (Kapatılan) Şişli 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.12.2009 tarihli ve 1419-1708 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.05.2014 tarih ve 34858-15941 sayı ile; “Sabıkası bulunmayan sanıklara tehdit ve hakaret suçlarından verilen hapis cezalarının, TCK’nın 51. maddesi gereğince ertelenmesi karşısında, CMK’nın 231. maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığı değerlendirilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılmaması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 16.12.2014 tarih ve 209-338 sayı ile; sanık …’ın tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a-c, 43, 29/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/3, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ve beş yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir.
Sanığın denetim süresi içinde, 30.06.2019 tarihinde kasten yaralama suçunu işlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda kesin nitelikte 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılması üzerine dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece 18.03.2021 tarih ve 66-205 sayı ile 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesi gereğince açıklanması geri bırakılan hükümler açıklanarak sanığın tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a-c, 43, 29/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/3, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükümlerin de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 30.05.2022 tarih, 3107-13471 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi …; “…Sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanması sırasında daha önceki hükümde uygulanmayan TCK’nın 62. maddesi uygulanmış ve sanığın cezası ilk hükme göre azalmıştır. İyi hal indirimi uygulanmış olan sanık hakkında kazanılmış hak olmasına rağmen erteleme hükümleri uygulanmıştır. Bu durum sanığın aleyhinedir. Şöyle ki; sanık, hakkında verilen ve erteli olan ilk hükmü temyiz etmeseydi denetim süresini iyi halli olarak geçirmek kendi iradesinde olduğu için bu süreyi iyi halli geçirdiği takdirde cezası infaz edilmiş sayılacaktı, kararı temyiz ettiği yani yasal hakkını kullandığı için hapis tehdidi altına sokmak sanığın yasal hakkını kullanmasını kısıtlayacaktır. Bu da hukuki güvenirlik ilkesine aykırıdır.” gerekçesiyle karşı oy kullanmıştır.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.09.2022 tarih ve 96097 sayı ile; karşı oyda yer alan düşünce doğrultusunda itiraz yoluna başvurulmuştur.
5271 sayılı Kanun’un 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.10.2022 tarih, 12165-19239 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İnceleme dışı sanık… hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın temyizi üzerine bozulan 08.05.2014 tarihli ilk hükümde belirlenen hapis cezalarının TCK’nın 51/1. maddesi uyarınca ertelenmesine karşın, bozmadan sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilip sanığın denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle açıklanan hükümde hapis cezalarının ertelenmemesinin aleyhe değiştirme yasağı ilkesine aykırılık oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık … hakkında komşuları olan katılanlar … ve …’a yönelik tehdit, katılan …’a yönelik hakaret suçlarından cezalandırılması talebi ile kamu davası açıldığı,
Yapılan yargılama sonucunda, (Kapatılan) Şişli 11. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a-c, 43/2, 29/1, 51 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/1 ve 51. maddeleri uyarınca 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hapis cezalarının ertelenmesine karar verildiği,
Hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği,
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanığın tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a-c, 43, 29/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/3, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 21.01.2015 tarihinde kesinleştiği,
Sanığın denetim süresi içerisinde, 30.06.2019 tarihinde eşe karşı kasten yaralama suçunu işlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda, 10.11.2020 tarihinde mahkûmiyetine hükmedilerek kesin nitelikte 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
İhbar üzerine dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesi gereğince açıklanması geri bırakılan hükümler açıklanarak sanığın tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a-c, 43, 29/1, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 ay hapis, hakaret suçundan aynı Kanun’un 125/1, 129/3, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Bu hükümlerin de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince onandığı,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenmesi için cezayı aleyhe değiştirememe kuralı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme müesseseleri üzerinde durulmalıdır.
Cezayı aleyhe değiştirememe kuralı, öğreti ve uygulamada; “Temyiz davası yalnızca sanık veya müdafi ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Cezayı aleyhe değiştirememe kuralı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
Latince “Reformatio in pejus judici appellato non licet” olarak adlandırılan, “Bir hükmün aleyhe değiştirilmesi caiz değildir.” şeklinde tercüme edilen, öğreti ve uygulamada ise, “Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı” olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı Kanun’un 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi veya aleyhte düzeltme yasağının söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun’un 307. maddesinin dördüncü fıkrasında ise; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Gerek bozma ilamında gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 tarihli ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan cezanın aleyhe değiştirilmemesi ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi; 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanun’larla 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1- Suça ilişkin olarak;
a) Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b) Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2- Sanığa ilişkin olarak;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b) Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d) Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e) Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşürülmesine karar verilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı Kanun’un 223. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Kanun koyucu, kişi hakkında kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile belirli şartların gerçekleşmesi hâlinde kişilerin işledikleri birtakım suçlardan dolayı adli yönden lekelenmemeleri için bir fırsat tanımak istemiştir.
Bu bağlamda Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, objektif şartların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cezayı aleyhe değiştirememe kuralı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin on birinci fıkrası; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükmünü taşımaktadır.
Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki hâlden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Buna göre, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde hüküm açıklanacaktır.
Denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkûm olunması durumunda hükmün açıklanabilmesi için bu ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. Deneme süresi içerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun şikâyete bağlı veya resen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkûmiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında 5237 sayılı Kanun’un 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin nitelikte olmasının da bir önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkûmiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda ise bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır.
Öte yandan, 5271 sayılı Kanun’un 230 ve 232. maddeleri uyarınca, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirmemesi/getirememesi hâlinde mahkemece açıklanacak hükümde, “223. maddeye göre verilen kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, tayin olunan ceza miktarı ve kanun yollarına başvurmanın mümkün olup olmadığı” hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, öncelikle denetime imkân verecek şekilde, diğer taraftan kesinleştiğinde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte bir hüküm kurulmalı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karara atıf yapmakla yetinilmemelidir.
5271 sayılı Kanun’un 231/11. madde ve fıkrasında, açıklanması geri bırakılan hükmün ne şekilde açıklanacağı, hükümde değişiklik yapılıp yapılamayacağı hususuna da yer verilmiştir. Buna göre mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde hükmü aynen açıklamakla yükümlü olduğu, kendisine yüklenen yükümlülükleri elinde olmayan sebeplerle yerine getiremeyen sanığın ise durumunu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verebileceği anlaşılmaktadır.
Erteleme ise 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinde;
“(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir.
(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kanunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, hakim kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.
(3) Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz.
(4) Denetim süresi içinde;
a) Bir meslek veya sanat sahibi olmayan hükümlünün, bu amaçla bir eğitim programına devam etmesine,
b) Bir meslek veya sanat sahibi hükümlünün, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
c) Onsekiz yaşından küçük olan hükümlerin, bir meslek veya sanat edinmelerini sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmesine,
Mahkemece karar verilebilir.
(5) Mahkeme, denetim süresi içinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklardan kurtulmasını ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya nezdinde çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hakime verir.
(6) Mahkeme, hükümlünün kişiliğini ve sosyal durumunu göz önünde bulundurularak, denetim süresinin herhangi bir yükümlülük belirlemeden veya uzman kişi görevlendirmeden geçirilmesine de karar verebilir.
(7) Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hakimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir.
(8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi hali olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi,
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan Kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nda bir koşullu af olarak düzenlenmiş bulunan hapis cezasının ertelenmesi müessesesi, 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinde hapis cezasının sakıncalarını gidermeye yönelik kurumlar arasında ve bir ceza infaz kurumu olarak öngörülmüştür. Buna göre, cezası ertelenen kişi, belirlenen denetim süresini yükümlülüklere uygun veya iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezasını infaz etmiş sayılacak, ancak denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere hâkim uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi hâlinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verilecektir.
Dolayısıyla 5237 sayılı Kanun’daki düzenlemeye göre, erteleme bir güvenlik tedbiri olmayıp cezanın infazına ilişkindir. Bununla birlikte, infaz hukukundan daha çok maddi hukuka ait bir müessese olduğu görülmektedir. Nitekim, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98 ve devamı maddeleri uyarınca erteleme ile ilgili olarak infaz aşamasında karar alınması mümkün değildir. Bu nedenlerle aynen tekerrürde olduğu gibi, hükümde yer alan ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin olan kısmın da aleyhe değiştirme yasağına konu teşkil edeceğinin kabul edilmesi gerekir.
Uyuşmazlığın çözümü için daha önce verilen hükmün aleyhe temyiz edilmemesi nedeniyle yeniden verilen hükümde cezayı aleyhe değiştirememe kuralı uygulanması gereken sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve sonrasında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâlinde uygulamanın ne şekilde yapılması gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Kurulan hükmün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin ve sanık lehine hükmün temyiz edilmesi durumunda daha sonra kurulacak hüküm ya da hükümlerdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olmamasını ifade eden cezayı aleyhe değiştirememe kuralının sanık lehine getirilen düzenlemeler olduğu açıktır. İlk hükmün aleyhe temyiz edilmemesi nedeniyle daha sonra kurulacak hükümlerde cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi gözetilmesi gereken sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi uygulandığı takdirde anılan kuralın uygulanamayacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine, kendisine sunulan fırsatı değerlendiremeyerek denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin on birinci fıkrası gereğince hükmün aynen açıklanması gerektiğinden bahisle cezayı aleyhe değiştirememe kuralının uygulanmaması gerektiğine dair sanığın aleyhine çıkarımda bulunmak da mümkün değildir. Ayrıca, ilk hükümdeki hapis cezasının ertelenmesi hatalı bir uygulamaya dayanmamakta ise açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması sırasında ilk hükümdeki ertelemenin aleyhe değiştirme yasağı ilkesi gereğince gözetilmesi, atıfetin genişletilmesi olarak da nitelendirilemez. O hâlde cezayı aleyhe bozma, düzeltme ve değiştirme yasağı göz önüne alınarak, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere bilerek aykırı davranması hâllerinde açıklanması geri bırakılan hüküm aynen açıklanmalı, ancak hükmün son kısmına cezayı aleyhe değiştirememe kuralı gereğince hapis cezasının ertelenmesine şerhi düşülmelidir. Böylece hükmün aynen kurulması nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesine ve “ilk hükmün yalnızca sanık tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle hapis cezasının ertelenmesine” ilişkin hükmün sonuna eklenecek şerh ile de 1412 sayılı Kanun’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 326/4. maddesine aykırı hareket edilmemiş olacaktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık … hakkında hükmolunan hapis cezalarının ertelenmesine ilişkin ilk hükümlerin sadece sanık tarafından temyiz edilip Özel Dairece bozulmasından sonra, 1 yıl 15 gün ve 1 ay 7 gün hapis cezası olarak açıklanması geri bırakılan ikinci hükümlerin, sanığın denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesi uyarınca açıklanması sırasında cezayı aleyhe değiştirme yasağı uyarınca ilk hükümlerdeki gibi hapis cezalarının ertelenmesi gerektiği gözetilmeyerek, sonuçları itibarıyla 5237 sayılı Kanun’un 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesine göre daha lehe hükümler içeren 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünden, deneme süresi içerisinde kasıtlı yeni bir suç işlediği için faydalanma fırsatını kaçıran sanığın, daha ağır sonuçları olan erteleme hükmünden de mahrum edilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; “Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile aramızda oluşan görüş farklılığı ‘aleyhe bozma yasağının’ kapsamı ve uygulanmasına ilişkindir.
Temyiz davası yalnızca sanık veya müdafi ya da sanık lehine Cumhuriyet Savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hüküm de, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılmaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olmaması hâli aleyhe bozma yasağı olarak ifade edilmektedir.
Öğreti ve uygulamada ise; ‘lehe yasa yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirmeme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını ağırlaştırmama kuralı’ olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz yasa yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır. (CGK 10.04.2012 gün ve 2-425/144 sayılı karar)
Anılan kural 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasası’nın 326. maddesinin 4. fıkrasında; ‘Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet Savcısı veya 291’nci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz’ şeklinde yasal düzenlemeye bağlanmış iken 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nın 307/4. maddesinde de aynen yer almıştır. Yasanın açık düzenlenmesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırım ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Yasa koyucu suçun niteliği ve diğer yönlerinden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır. Ceza miktarı yönünden kazanılmış hak ise bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen cezanın ve sonucun önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olmamasıdır.
İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin; daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması ve suç işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması hâlinde cezası ertelenebilecektir. Cezası ertelenen hükümlü hakkında bir yıldan az üç yıldan fazla olmamak üzere bir denetim süresi belirlenecek olup, denetim süresinde hükümlünün belirli yükümlülüklere uyması mahkemece kararlaştırılabileceği gibi herhangi bir yükümlülük belirlenmeden veya uzman kişi görevlendirilmeden denetim süresinde kasıtlı bir suç işlememesi halinde cezası infaz edilmiş sayılacaktır.
Görüldüğü üzere erteleme kurumu 647 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesinin aksine bir infaz rejimi olarak yer almıştır.
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi kurumu, hukukumuza ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası’nın 23. maddesi, büyükler hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın 231 maddesine 19.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasa’nın 23. maddesiyle eklenen 5 ile 14. fıkraları ile kabul edilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile cezanın ertelenmesi koşullarında benzerlikler söz konusudur. Her ikisinde de mahkemece; sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlenemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması koşulu yer almaktadır. Diğer taraftan sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine de tabi tutulması zorunludur.
Hükmün açıklanmasının ertelenmesi ise sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.
Gerek hapis cezasının ertelenmesi gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında ortak unsur sanığın ya da hükümlünün ‘suç işlemekten çekineceğine’ dair mahkemede kanaat oluşması ve belirli süreyle ‘denetimli serbestlik’ tedbirinin öngörülmesidir.
Somut olayımızda, 2 yıldan az ceza ile mahkum olan sanığın cezasının ertelendiği, karar temyiz aşamasında iken ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ dair mevzuatın yürürlüğe girmesi nedeniyle Özel Dairece erteleme hükmünden daha lehe olan ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’ koşullarının tartışılması için hükmün bozulmasına karar verdiği, bozma kararı doğrultusunda uygulama yapan yerel mahkemenin sanık hakkındaki hükmün açıklanmasını geri bıraktığı ancak sanığın denetim süresi içinde kasıtlı suç işlemesi nedeniyle hükmün açıklandığı olayda suç için belirlenen cezanın kazanılmış hak gözetilerek ertelenip ertelenmeyeceği uyuşmazlığın konusunu teşkil etmektedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, ceza yargılaması yasamızda kazanılmış hak ceza miktarıyla sınırlı olup diğer hususları kapsamamaktadır. Yerleşik uygulamaya göre de kazanılmış hak nedeniyle de çifte atıfet uygulanamayacaktır. Kaldı ki sanığa bir daha suç işlemeyeceği kanaati ile denetimli serbestlik tedbirlerine uyduğu taktirde davanın düşmesine imkân verecek bir hak tanınmıştır. Ancak sanık denetim süresi içinde tekrar suç işlemiştir. Bu kez sanığa cezasının ertelenmesi ve tekrar denetim süresi verilmesi yasa koyucunun amaçladığı bir hâl olarak kabulü mümkün değildir. Zira daha lehe bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu uygulandıktan sonra denetimli serbestlik tedbirlerine uyulmaması halinde yapılacak işlem CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hükmü olduğu gibi açıklamaktan ibarettir. Açıklanacak hükümde cezanın ertelenmesine ilişkin hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenlerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği,” gerekçesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan on Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 30.05.2022 tarihli ve 3107-13471 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İstanbul 34. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2021 tarihli ve 66-205 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, cezayı aleyhe değiştirememe kuralı gereğince sanık hakkındaki hapis cezalarının ertelenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2023 tarihli müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamaması üzerine 11.10.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.