YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/50
KARAR NO : 2023/163
KARAR TARİHİ : 21.03.2023
İtirazname No : 2021/307
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 16. Ceza
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 331-30
I. HUKUKİ SÜREÇ
Anayasayı ihlal suçundan sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … Zor, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2 maddesi uyarınca beraatlerine ilişkin Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.01.2018 tarihli ve 316-2 sayılı hükümlere yönelik katılanlar vekilleri ve Cumhuriyet savcıları tarafından başvurusunda bulunulması istinaf üzerine dosyayı inceleyen Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 27.12.2018 ve 1405-2695 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın Cumhuriyet savcısı ve katılan vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 06.11.2019 tarih ve 4899-6635 sayı ile;
”…Bölge Adliye ve İlk Derece Mahkemelerince sübutu kabul edilen somut olay ve bu çerçevede yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesine gelince:
Genel olarak Denizli 11. Tugay Komutanlığında gerçekleşen olaylar:
Denizli 11. Komando Tugay Komutanı sanık Tuğgeneral …, genel darbe planı çerçevesinde darbenin merkezi olan Ankara’ya destek birliği olarak götürülmesi düşünülen yaklaşık beş yüz kişilik komando birliğinin, gece saat 02:00-03:00 sularında, Kayseri’den gelecek olan iki nakliye uçağı ile Çardak Askeri Havaalanından Ankara’ya intikalini teminen olaya meşruiyet ve mutad askeri hizmet/faaliyet görüntüsü vermek amacıyla 12 Temmuz 2016 tarihinde yıllık izninden dönmüş ve ilk olarak 14-17 Temmuz arasını kapsayan 4 günlük -sözde- eğitim faaliyetinin hazırlanması talimatını vermiştir.
Sanık … …, izinden döndüğü akşam sanık Kurmay Albay … ve firari Kurmay Yarbay … 12 Temmuz 2016 günü akşam saat 22:00 sularında 11. Komando Tugayı Kışla Gazinosunda yer alan camlı kamelyada telefonlarını toplatarak kamelyadan oldukça uzak bir yerde muhafaza etmek suretiyle bir toplantı yapmışlardır.
14.07.2016 günü saat 22:00 civarında sanık … …, firari … ve sanık Kurmay Yüzbaşı … bir toplantı daha gerçekleştirmişlerdir.
Sözde eğitim planına katılacak subayların belirlenmesinde, amaca ulaşılmasında “sorun çıkarabilecek!” subayların tercih edilmemesine özen gösterilmiştir (Tanık … beyanı).
Söke’den gelen birlikler açısından sözde eğitim planına dahil olarak asker sevkiyatını idare edecek olan komutanlar, sanık … tarafından belirlenmiştir (Tanık …’nun beyanı).
Söke’den gelen birliklerin Denizli’deki Tugay Komutanlığına sevkiyatı için gerekli araç tahsisi talebinin ikmal ve bakım kısım amiri tarafından uygun görülmemesi üzerine sanık … marifetiyle 13 Temmuz öğleden sonra 4 otobüs ve 1 midibüs kiralanmak suretiyle bu askerlerin Denizli’ye sevkiyatı sağlanmıştır.
15 Temmuz sabahı 07:00’dan itibaren gece boyunca motorlu intikal ve üs bölgesi eğitimi yapan birlikler, Çardak bölgesine gece 02:30’da yapılacak motorlu yürüyüş eğitimi nedeniyle istirahate başlamışlardır.
Saat 14:00’da Tugay Merkez Komutanı sanık Albay … ile sanık …, Çardak Hava Meydan Komutanlığında keşif icra etmişlerdir.
Saat 19:30’da Kayseri 12. Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı Ulaştırma Harekat Merkezi nöbetçi subayı, Çardak Hava Meydan Komutanlığı Uçuş Kulesini arayarak hava trafik astsubayı ile görüşmüş ve Çardak’a uçuş planlayabileceklerini, saat 24:00 ile 08:00 arasında havaalanın uçuşa hazır halde tutulmasını istemiş, gizli görev ile ilgili kendisinin de bilgisinin bulunmadığını söylemiştir.
Tugaya 22:30’da sözde sıkıyönetim direktifi gönderilmiş olup, direktifte sanık … …’ın Denizli ili sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirildiği yer almıştır.
Darbe girişiminin öne alınmasını öğrenen sanık … … tarafından tugay nöbetçi amiri olan sanık …’a, gece 02:00-04:00 arasında iki grup halinde yapılacak intikalin 23:00’de hemen başlatılması, birliklerin derhal hazırlanması emri verilmiştir. Bunun üzerine hazırlıklar tamamlanmış ve 23:00 itibariyle Çardak bölgesine doğru harekât başlamıştır.
Sanıklar … ve ,…. dışındaki sanıklar Denizli’den Çardak Askeri Havaalanına intikal eden birliklere çeşitli kademelerde komuta etmek üzere harekâta katılmışlardır.
Motorlu İntikal devam ederken il valisi tarafından tugay komutanı sanık … … aranmış, ancak il valisinin emir ve talimatlarına uyulmamıştır.
Ege Ordu Komutanlığının hiçbir askeri hareketlilik olmayacağına dair 03:39’daki emrine ve Ege Ordu Komutanı Orgeneral … Recep’in sanık … …’ı aramasına rağmen sözde eğitim faaliyeti adı altındaki askeri intikal planına kesintisiz bir şekilde devam olunmuştur.
Çardak Havaalanına giderken bir üsteğmen sıkıyönetim ilanından bahsetmiş, subaylar arasında WhatsApp grubu kurularak diğer rütbelilerle bu husus görüşülmüştür (Tanık …’ın beyanı).
Sanık Yüzbaşı …’ın ikrarına göre, Denizli grubundaki subaylara Ankara’ya yapılacak asker sevkiyatı bildirilmiş, subaylar sevkiyattan haberdar edilmiş, hava meydan komutanlığında firari … ve sanık …, subaylarla toplantı yapıp darbe teşebbüsü ile ilgili gidişatı tartışmışlardır.
Denizli’den Çardak Askeri Havaalanına komuta ettikleri komando birliği ile birlikte intikal eden sanıklar, mülki idare amirlerinin ve havaalanında görevli personelin aldıkları önlemler nedeniyle kendilerini almak üzere Kayseri’den gelen uçakların pistin aydınlatılmasının kapalı olması sebebiyle iniş yapamaması ve vatandaşların karşı koymaları nedeniyle başarılı olamayarak burada belli süre bekleyip teslim olmuşlardır.
Sanık …, pistin ışıklandırılmasında başarısız olununca havanın aydınlanması ile uçakların ineceğini söyleyerek askerlerin sevkiyata hazırlanması için emir vermiştir (Tanık…’nın beyanı).
Sanık üsteğmen … sıkıyönetim ilanına ilişkin TRT bildirisini dinletmiş, sanık Yüzbaşı … TSK internet sitesindeki darbe bildirisi ile ilgili olarak astlarıyla durum değerlendirmesi yapmıştır (Tanık …’ın ve Fesih Kızıl’ın beyanları).
(…)
2-Sanıklar …, …, … …, … ve … hakkında kurulan beraat hükümleriyle ilgili olarak;
Sanıklar … ve … dışında örgütsel bağları kesin olarak ortaya konamayan sanıkların, icra hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduklarının, suç işleme karar ve iradesine katıldıklarının da kanıtlanamamış olmasına, sorumluluk alanı olan Denizli’de suçun icrai hareketi olarak nitelendirilebilecek başka bir olayın vuku bulmamasına, suç işleme merkezi olan Ankara’ya takviye kuvvet olarak götürülmesi planlanan komando birliğine çeşitli kademelerde komuta etmek üzere harekâta katılıp birliği sevk ve idare ederek Denizli’den Çardak Askeri Havaalanına intikal ettiklerinin ancak kendilerini almak üzere Kayseri’den gelen uçakların pistin aydınlatılmasının kapalı olması sebebiyle iniş yapamaması, mülki idare amirlerinin, havaalanında görevli personelin ve vatandaşların aldıkları önlemler ve karşı koymaları nedeniyle başarılı olamayarak burada belli süre bekleyip teslim olduklarının kabul edilmesine göre, eylemlerinin elverişli nitelikteki icra hareketlerine katkı sunmakla birlikte, sundukları katkının tek başına vahamet arz etmediği gibi, fiilin işlenişi üzerinde müşterek hâkimiyet kurduklarından da bahsedilemeyeceğinden, emir ve eylemin suç teşkil ettiği açıkça belli olmasına rağmen, zarar tehlikesi bakımından illi bir değer taşıdığında kuşku bulunmayan eylemlerinin, işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak (TCK madde 39/2-c) suretiyle Anayasayı ihlal suçuna yardım etmek kapsamında kaldığının kabulü ile eylemlerinin niteliği, konum ve etkinlik dereceleri de gözetilerek kusurlu hareketleri ile orantılı, hakkaniyete uygun bir ceza tertip edilmesi gerektiği gözetilmeden delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,” isabetsizliğinden hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir.
Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesince bozma karara uyularak yeniden yapılan yargılamada 03.02.2020 tarih ve 331-30 sayı ile;
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309/1 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 ile TCK’nın 39/2-c, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına; sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın TCK’nın 309/1 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 ile TCK’nın 39/2-c, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 14 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına; sanık …’nın ise TCK’nın 309/1 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1 ile TCK’nın 39/2-c, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, cezaların mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiş, bu hükümlerin, katılan vekili ile sanıklar ve müdafilerince temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 07.10.2020 tarih ve 4491-4736 sayı ile hükümlerin onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 26.04.2021 tarih ve 307 sayı ile;
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’un Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığında astsubay olarak, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’nin ise aynı yerde subay olarak görev yaptıkları,
Dosya içeriğine göre 16 Temmuz 2016 günü saat 03:00’da başlaması planlanan darbe girişimi kapsamında darbenin planlayıcıları tarafından Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığına da görev verildiği, bu görevin darbe günü bu birlikten Ankara’ya asker sevkıyatı yapılması şeklinde olduğu, 11.Komando Tugay komutanı Tuğgeneral …, Tugay Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … ve Söke Garnizonunda bulunan Tugay Komutan Yardımcısı Kurmay Albay …’ın kendi aralarında bu konuyu görüştükleri ve en sonunda darbe gününü içine alacak şekilde bir eğitim planı hazırlatarak, eğitim faaliyeti kapsamında askerlerin Çardak Askeri Hava alanına intikalini sağlayıp oradan da uçaklarla Ankara’ya gönderilmesini hedefledikleri,
Kurmay Başkanı …’in Tugay Harekat ve Eğitim şube müdürü Kurmay Yüzbaşı …’a Kara Kuvvetleri Komutanı ve KKK Kurmay Başkanının müteakip günlerde komando yürüyüşü, motorlu intikal ve üs bölgesi işgali eğitimini görmek için Denizliye gelebileceğini söyleyerek kendisinden bu doğrultuda 14-17 Temmuz tarihlerini kapsayan Denizli Tugayından ve Söke Garnizonundan oluşturulacak iki taburun katıldığı bir eğitim faaliyeti hazırlamasını istediği,
Kurmay Yüzbaşı …’ın bu isteğe uygun ve 14-17 Temmuz tarihlerini kapsayacak şekilde komando yürüyüşü, motorlu intikal ve üs bölgesi işgalini içeren eğitim faaliyeti planını hazırladığı, plana göre komando yürüyüşünün 14-15 Temmuz günlerinde Tugay kışlası içerisinde yapılacağı, motorlu intikal ve üs bölgesi işgalinin ise 16 Temmuz günü gece yarısı saat 02.00’da kışladan başlayıp Çardak Askeri Hava alanında icra edileceği ve sabah saat 07:00 da dönüleceği şeklinde planlandığı,
Söz konusu eğitimin planlı eğitimlerden olmaması sebebiyle, bağlı bulunulan Ege Ordu Komutanlığına bildirilmesi ve onaylatılması yine güzergah güvenliği bakımından Denizli valiliğine bildirilmesi gerekirken bir kısım rütbeli personelin bu konuda açık ikazına rağmen Tugay komutanı ve kurmay başkanı tarafından bildirim yapılması halinde Ege Ordu Komutanlığından da denetlemeye gelinebilineceği ve işin uzayacağı belirtilerek mevzuat ve teamüllere aykırı şekilde bu bildirim ve onay işlemleri yapılmadığı ve eğitim faaliyetinin gizli tutulmaya çalışıldığı,
Planlanan eğitim faaliyetinin Söke garnizonunun taşınması ve izin/atama dönemine denk gelmesi nedeniyle çoğu personel tarafından hoş karşılanmadığı, serzenişte bulunulduğu, özellikle kendisine görev verilen bir kısım subay ve astsubayın faaliyetin Tugay Komutanı tarafından iptal edilmesi veya ertelenmesi için daha üst rütbedeki komutanlara ricada bulundukları, ancak gerek kurmay başkanı gerekse Tugay Komutanının eğitim faaliyetinin yapılması konusunda ısrarcı oldukları, hazırlanan eğitim faaliyetinin KARANET ağı ve OUTLOOK üzerinden ilgili personele bildirildiği,
13 Temmuz günü Söke garnizonunda bulunan askerlerin otobüslerle Denizli Tugayı’na getirildiği, 14-15 Temmuz günü kışla içerisinde komando yürüyüşü ve motorlu intikal eğitimlerinin gerçekleştirildiği, 15 Temmuz günü sabah saatlerinden itibaren gece yapılacak olan intikal ve üs bölgesi işgali öncesinde eğitime katılanların istirahate çekildiği, saat 14:30 gibi merkez komutanı Albay … ile Harekat ve Eğitim şube müdürü Kurmay Yüzbaşı …’ın gece yapılacak intikal öncesi Çardak Hava Meydan komutanlığına giderek keşif işlemi yaptıkları,
Olay günü saat 20:00 gibi Kayseri Erkilet askeri Hava alanından Çardak Hava Meydan komutanlığını arayan bir yetkilinin Çardak’a uçuş gerçekleşebileceğini, bu yüzden saat 24:00 -08:00 arasında pistin hazır olmasını söylediği,
Normalde gece başlayıp sabah bitecek olan bir eğitim faaliyeti ile uyumlu olmayacak şekilde 3 günlük kumanya ve çok sayıda mühimmat dağıtıldığı, bir kısım subay ve astsubayın sayıyı abartılı bularak söylenenden daha az miktarda kumanya ve mühimmat aldıkları,
Sanık …’ın Söke Garnizonundan gelen taburun ve aynı zamanda 1.Bölük komutanı olduğu, sanıklardan Üsteğmen …, Üsteğmen …, Astsubaylar… ve … ile Teğmen …’ın kol komutanı oldukları,
Denizli Tugayından gelen tabura Binbaşı …’nın komuta ettiği, sanıklardan Yüzbaşı …’ın 1. Bölük komutanı, Üsteğmen …’un 2. Bölük komutanı, Yüzbaşı …’nın 3. Bölük komutanı, Üsteğmenler …, …, …, …, …, …, … ile Teğmen … ve Astsubay …’un kol komutanı Astsubaylar …, …. ve …’ın ise kısım komutanı oldukları,
Eğitim planında görevli olmadıkları halde Kurmay Albay … ve Kurmay Yarbay … ile olay tarihinde Harp Akademilerinde görevliyken Denizli 11. Komando Tugayına tayin olan ve henüz resmi katılış yapmayan …..ın da fiilen eğitim faaliyetine katıldıkları,
Hazırlanan eğitim planında görevlendirilen ……. izinde olmaları nedeniyle yerlerine Astsubaylar …, …, … ve …’in son anda görevlendirildikleri,
Yüzbaşı …’ın normalde Tugay nöbetçi amiri olduğu ve eğitim programına dahil olmadığı halde Yarbay …’in talimatıyla intikalde göre aldığı, yine Merkez Komutanı …’nin emrinde çalışan Üsteğmen …’ın da intikal kılavuzu göreviyle eğitime dahil edildiği,
15 Temmuz günü saat 22:35’de sıkıyönetim direktifi adlı sözde darbe bildirisinin Tugay karargahına ulaştığı ve darbenin planlanan saatinden erkene alınması üzerine Tugay komutanın emriyle Çardak Hava Meydan Komutanlığına yapılacak intikalin de öne çekildiği ve saat 23:00’da hareket edileceği şeklinde ilgililere mesaj iletilip acilen kışlaya gelip içtima düzeni almaları istendiği,
41 araçlık konvoyun ilk grubunun saat 23:40 sıralarında hareket ettiği, araç çıkışının saat 00:18’e kadar sürdüğü, konvoy’un çıkışıyla ilgili yine rütbeli personelin ikazına rağmen emniyet mesajı çekilmediği ve kolluk güçleriyle koordinasyon sağlanmadığı, ülkedeki olayları Tv den izleyen ve sıkıyönetim mesajından haberdar olan bir kısım üst rütbelinin Tugay Komutanına ortalık bu şekilde karışıkken eğitim faaliyetinin iptal edilmesinin daha uygun olacağını söylemesine rağmen Tugay Komutanının ‘biz eğitimimizi yapıyoruz gerekirse askerlerimiz hava alanının da güvenliğini alırlar’ diyerek bu isteği reddettiği,
İntikalin başlamasını müteakip bazı rütbelilerin yaşanan olayları internetten ve yaptıkları telefon görüşmelerinden öğrenmeye başladıkları, darbe girişimi yapıldığını öğrenmelerine rağmen ilk başta eğitim faaliyeti adı altında yapılan bu işin darbe teşebbüsünün bir parçası olduğunu anlayamadıkları, ülke genelinde yaşanan olayları öğrenen ve Başbakan’ın Tv’deki açıklamasını duyan vatandaşların da sokağa çıkmaya başladıkları, askeri araçların konvoy halinde çıkış yaptığının öğrenilmesiyle hava alanı güzergahı ve Hava Meydan Komutanlığı etrafında toplandıkları,
Eğitim planına göre Binbaşı …’nın fiilen ise Yarbay……’ın komuta ettiği grubun güzergahı şaşırarak askeri hava alanı yerine sivil hava alanına doğru gittiği, burada toplanan halkın önlerini kesmesiyle hareket edemedikleri, olay yerine Çardak kaymakam vekili … … ile ilçe emniyet amiri …’in geldikleri ve il valisinin emriyle askerlerin hiç bir yere hareket edemeyeceğini söyledikleri, yarbay Avşin Yapar’ın ben valiyi dinlemem komutanımdan emir alırım dediği ve Kaymakamla aralarında tartışma yaşandığı, Astsubay … ve Üsteğmen …’ın kurmay başkanı …’i arayarak halkın önlerine çıktığını ve hareket edemediklerini söyledikleri, …’in ise ‘araçlarınızı halkın üzerine sürün,havaya ateş açın, ilerleyin’ şeklinde talimat verdiği, ancak buradaki sanıkların bu emre uymadıkları, Avşin Yapar’ın hava alanına gitmekte ısrarcı olup, askerlere araçtan inme talimatı verdiği ve ‘yürüyerek te olsa koşarak ta olsa havalanına gidilecek’ dediği, halkın bu duruma tepki göstermesi üzerine kısa süreli bir sürtüşme yaşandığı, …’nın ise halkı teskin etmeye çalışıp darbe için gelmediklerini söyleyip askerleri tekrar araca bindirdiği, halkın dönüş yolunu kapatması nedeniyle konvoyun geriye dönemediği,…..’nın Tugay’ı arayıp durumu anlattığı, kendisine askerleri indirmeden araçlarda jandarmanın gelmesini beklemelerinin söylendiği, sanıklar …, …, …, ……., …, …, … ve …’ın da içinde bulunduğu 4 subay, 8 astsubay, 11 uzman çavuş ve 59 erden oluşan toplam 82 kişilik bu grubun sabah saat 09:30-10:00’a kadar bulundukları yerde herhangi bir arayışa girmeden bekledikleri ve kolluk güçlerine teslim oldukları,
İlk olarak Albay …’ın öncülüğündeki grubun saat 01:30 sıralarında Hava Meydan Komutanlığına ulaştığı, konvoyu karşılayan hava alanı görevlisi Astsubay …’ın aldığı emir doğrultusunda gelen gruba kendilerini içeriye alamayacağını söylediği, …’ın ’emir var içeri gireceğiz buraya iki uçak gelecek, Ankara’ya gideceğiz’ dediği, nöbetçi astsubay …’ın kendi üstü olan Astsubay … ile görüştüğü, …’ın gelenleri içeri almasını ve pasif direnişe geçmelerini istediği, …’ın gelen grubu benzinliğin bulunduğu yere götürmesi üzerine buna kızan …’ın …’a ‘piste gideceğiz bizi niye buraya getirdin seni tutuklatırım’ dediği,
Yolda ilerlerken Yarbay … ve Binbaşı sanık … Yavaşça komutasındaki birlik içinde yer alan Yüzbaşı sanık …’nın bulunduğu aracın lastiğinin patladığı, Üsteğmen sanık ……..nın da ona yardım için kaldığı, tamirat nedeniyle yaklaşık 1 saat kadar bir gecikmeyle dahil oldukları birlikten farklı olarak Çardak Hava Meydan Komutanlığına ulaşmış oldukları, bu esnada diğer birliğe bağlı araçların Çardak Hava Meydan Komutanlığına gelmiş oldukları, ilk olarak nizamiyede Yüzbaşı … ile karşılaşıp içeride bir bölgeye geçip istirahat haline geçtikleri,
Hava Meydan Komutanlığı personelinin, Çardak Hava Meydan Komutanlığına intikal eğitimi adı altında gelecek olan 11. Komando Tugay Komutanlığı birliklerinin darbe teşebbüsü ile ilgili olarak Ankara’ya götürülmek istendiğini, aynı anda Kayseri Erkilet Askeri Hava alanından uçuşa geçen iki uçağın da Komando Tugayının birliklerini almak üzere geleceğini fark etmesi üzerine gelişmelerin izinde olan havaalanı sorumlusu Albay …..’a bildirildiği, Eskişehir Birleşmiş Hava Hareket Merkezi (BHHM) ve Hava Kuvvetleri Komutanlığının saat 24:00 sıralarında yayınladığı ‘hava alanlarından hiç bir hiç uçağın iniş ve ve kalkışına izni verilmeyeceği’ yönündeki emir ve talimatla uyumlu olarak uçaklara yol gösterme görevini yapan ‘TACAN’ isimli cihazın kapatıldığı, ayrıca Valiliğin emri üzerine AYDEM tarafından Çardak Hava Meydan Komutanlığının elektriklerinin kesildiği, Hava Meydan Komutanlığında bulunan 11.605 kg yakıtın gelen uçakların kullanmasını önlemek amacıyla valinin talimatıyla Hava Trafik Astsubayı … tarafından yere boşaltıldığı,
Alınan tedbirler ve hava alanı personelinin pasif direnişi karşısında karanlık olan piste uçakların iniş yapamadığı, pistin ışıklarının açılması için Yarbay …’in yanına aldığı Üsteğmen …ve Teğmen……le birlikte yoğun çaba sarf ettiği ancak pistin ışıklandırılmasına muvaffak olamadığı,
Albay …’ın, Yüzbaşı sanık …’a ‘askeri araçların farlarını açarak pisti aydınlatma’ emri verdiği, ancak Yüzbaşı sanık …’ın İstanbul ve Ankara’da yaşanan olaylar nedeniyle kuşkuya kapılması nedeniyle zaman kazanmak için ‘şöförlerin uyuduğu’ şeklinde bahane uydurup oradan ayrılarak bu emre uymadığı,
Eğitim faaliyeti kapsamında hava alanına gelindiğini düşünen … ve … dışındaki askeri personelin iki askeri uçağın geleceğini ve Ankara’ya asker gönderileceğini burada öğrendikten sonra yapılan işin darbe girişiminin bir parçası olduğunu anlayıp buna tepki göstermeye başladığı,
Sanıklar … ve …’ün uçaklarla Ankara’ya asker sevkıyatından rahatsız oldukları, bu durumu mahiyetlerindeki diğer askerlerle paylaşıp uçaklar inse dahi uçaklara binmeyeceğiz şeklinde talimat verdikleri,
… ve …’in askerlerin iki kol halinde mevzilendirilip halkın ya da polisin müdahalesi halinde ateş etmeleri emri verdikleri, bu emre sanıkların uymadıkları, sadece Üsteğmen ….ın askerleri mevzilendirdiği ancak sanık …’ın müdahalesiyle askerlerin mevziden çıktıkları, …’in askere mühimmat dağıtılmasına ilişkin talimatına uyan Teğmen …….nin elinde mühimmat torbası gören sanık …’ün müdahale ederek mühimmat dağıtılmasına engel olduğu,
Sanıklar …, … ve …’ın saat 02:30 sıralarında içinde bulundukları durumdan kurtulmak için arayışa girdikleri, Tugay İstihbarat subayı Binbaşı …’ı aradıkları ‘…ortamın karışık olduğunu, anlamadıkları bir durumun içinde bulunduklarını, uçakların geleceğinin konuşulduğunu, Ege Orduya ulaşamadıklarını’ belirttikleri, …’ın’da Ege Ordu Komutanlığının tüm askeri unsurların kışlalarından çıkışının yasaklandığı yönündeki emrinden bahsedip hemen bulundukları yeri terk etmelerini söylediği, yine sanıkların Denizli İl Jandarma Komutanı Albay … ile irtibata geçip içinde bulundukları durumu paylaştıkları, Ege Ordu Komutanlığı hareket merkezindeki Albay … Toroslu’yu aradıkları, onun yönlendirmesiyle Tuğgeneral……i aradıkları, ayrıca Yar-Başkanı olan Albay …’i ve Hareket Plan Şube Müdürü……ile de görüştükleri, daha sonra bu dört kişilik grubun yanlarına aldıkları bir uzman çavuş ve 4 er ile birlikte sabaha doğru tel örgülerden atlayarak saat 08:30 sıralarında dışarıda bekleyen polislere teslim oldukları,
Sabaha doğru saat 04:00 sıralarında Albay … ile Yarbay …’in orada bulunan rütbeli personeli çağırıp hava alanında kalınıp kalınmaması hususunda kısa bir durum değerlendirmesi yaptıkları, …’in Tugay Komutanıyla görüştüğünü ve kalmaları noktasında emir verdiğini söylemesi üzerine …’ın ‘o halde oy birliğiyle karar verildi kalıyoruz’ dediği, başta … ve …’ün bu karara itiraz ederek ‘burada yanlış şeyler yapılıyor, hava alanından ayrılcağız’ dedikleri, sanık Üsteğmen …’nın da ‘burada kaldığımız her dakika aleyhimize işliyor’ diyerek tepki gösterdiği,
Sanık …’ın emrinde bulunan askerlerle birlikte hava alanını terk edip güvenlik güçlerine teslim olmak için askerlerin konuşlandığı hangarlar bölgesinden ayrılarak nizamiyeye doğru hareket ettiği, Yarbay …’in kendisini arayıp askerleri götürmemesini söylediği, sanığın da askerlere telefonunu tutarak ‘geri dönmek istiyor musunuz’ diye sorduğu ve askerlerin ‘dönmek istemiyoruz’ şeklinde cevap verdikleri, bir süre sonra nizamiyeye gelen …’in …’a ‘ne oldu sizinkiler gelmemiş 155’i arayın da gelsinler’ dediği,
Sanık Üsteğmen …’un Tugayda bulunan tabur komutanı Binbaşı …’ü saat 03:00 gibi aradığı ancak ulaşamadığı, kısa süre sonra …’ün, sanık …’u arayarak ‘Tugay komutanın yanında olduğunu, kendilerinin nerede olduklarını, kaç aracın orada olduğunu, … Yarbay’ın orada olup olmadığını’ sorup bilgi aldıktan sonra telefonu kapattığı, sanığın …’yı da aradığı ancak ulaşamadığı, sabaha karşı tekrar …’ü aradığı ancak yine ulaşamadığı, saat 09:00 sıralarında bu kez …’ün sanık …’u arayıp ‘biz kandırılmışız’ demesi üzerine sanık …’un çok geç araması ve öncesinden malumat vermemesi nedeniyle kızarak ‘biz jandarmaya teslim oluyoruz’ diye cevap verdiği, sanık …’ın grubunda bulunan sanık …’ın Ege Ordu Komutanlığını aradığı, sanık …’ün ise polis olan kardeşi vasıtasıyla il Jandarma Alay Komutanı Albay … ile irtibat kurup hava alanından ayrılmak ve teslim olmak istediklerini söylediği,
Sabah saat 8.30-9.00 sıralarında Sanık … liderliğindeki grubun diğer sanıklar …, …, …, … ve mahiyetlerindeki er ve erbaşlarla birlikte 91 kişi olarak jandarmaya teslim oldukları,
Hava alanının aydınlatılamaması sebebiyle Kayseri’den gelen uçakların hava alanına iniş yapamadığı, sabah saat 06:00 sıralarında darbe faaliyetinin başarısız olduğunu anlayan Yarbay …’in sivil kıyafetlerini giyerek hava alanından kaçtığı, hava alanında kalan diğer grubun ise saat 12:00 sıralarında gelen kolluk güçlerine teslim olduğu anlaşılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan bilirkişi heyet raporunda özetle;
Planlanan eğitim faaliyetinin Ege Ordu Komutanlığı tarafından eğitim yılı başında onaylanan 11. Komando Tugayı yıllık eğitim faaliyet takviminde bulunmaması, değişikliğin ve eğitim ihtiyacının Ege Ordu Komutanlığı’nın onayına sunulmaması, yapılan motorlu intikalin Ege Ordu Komutanlığı’ndan gizlenmesi, ulaştırma yönetim programına girilmemesi, resmi katılış yapmayan…ın eğitim faaliyetine dahil edilmesi,
Bir gece sürecek motorlu intikal ve üs bölgesi işgali şeklindeki eğitim faaliyeti için gereğinden fazla üç günlük kumanya ve çok fazla mühimmat alınması,
Eğitim planına dahil edildiği halde izinde olduğu fark edilen bir kısım personelin yerine emirle başka personelin eğitime katılması,
Kışladan çıkarken ve intikal esnasında üs Komutanlığına bilgi verilmemesi, konvoy emniyeti ile ilgili olarak mülki makamlar ve kolluk kuvvetleri ile koordinasyon kurulmaması,
Hususlarının askeri mevzuat ve teamüllere aykırı olduğu,
12-16 Temmuz 2016 tarihleri arasında icra edilen faaliyetlerde ilerleyen günlerde Kara Kuvvetleri Komutanı ve Kurmay Başkanının komando dayanıklılık yürüyüşü, üst bölgesi işgali ve motorlu yürüyüş eğitimini denetlemek için Denizli’ye gelecekleri bahanesiyle karar verici konumunda olan üst rütbeli personel tarafından karargah ve ana ast birlik komutanlarından asıl maksadın gizlendiği,
13/07/2016 tarihinden itibaren Çardak Hava Meydan Komutanlığında yapılan intikalin uygulanan eğitimin devamı niteliğinde olduğu düşüncesi oluşturularak yapılan intikalin asıl maksadının personelden gizlendiği,
Bir kısım rütbeli personelin kendi görev ve sorumluluk alanlarında mevzuatta belirtilen konulara hakim olmadığı, verilen emir ve talimatların kanunlara uygunluğunun ayrımını yapamadığı,
Bir kısım personel tarafından hava alanının aydınlatılması, emniyet tedbirlerinin alınması gibi faaliyetlerin askeri emir olduğu zannı ile yerine getirmeye devam edildiğinin değerlendirildiği belirtilmiştir.
Dosyadaki tüm bilgi ve belgelere göre; Denizli 11. Tugay Komutanı olan ve darbe gecesi yayınlanan sözde atama listesinde Denizli sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilen …’ın darbe gecesi Denizli’den Ankara’ya gönderilmesi planlanan askeri personelin sorunsuz şekilde uçağa binmelerini sağlamak için Söke Garnizonunda bulunan Tugay Komutan yardımcısı Kurmay Albay … ve Tugay kurmay başkanı Kurmay Yarbay … ile birlikte bu konuyu görüştükleri ve en sonunda darbe gününü içine alacak şekilde bir eğitim planı hazırlatarak, eğitim faaliyeti kapsamında askerlerin Çardak Askeri Hava alanına intikalini sağlayıp oradan da uçaklarla Ankara’ya gönderilmesini hedefledikleri, planlanan eğitim faaliyeti doğrultusunda 14-15 Temmuz günlerinde komando yürüyüşü şeklinde eğitim yapıldığı, eğitimin devamı olan motorlu intikal ve üs bölgesi işgali için darbe günü akşamı Çardak Askeri hava alanına gidilmesinin planlandığı, Askeri hava alanına gidişe ilişkin eğitim faaliyetinin öne çekilmesiyle birlikte saat 23:30 dan itibaren kışladan çıkıldığı anlaşılmıştır.
Sanıkların üzerilerine atılı suç yönünden sorumluluklarının belirlenebilmesi bakımından öncelikle eğitim faaliyetine katılanların kışladan çıktıkları anda yapılan işin darbe faaliyeti kapsamında olduğunu bilip bilmediklerinin tespiti gerekmektedir.
Dosya kapsamından anlaşılacağı üzere hazırlanan eğitim faaliyetinin darbe girişimi sırasında Denizli’den Ankara’ya asker gönderilmesini sağlamaya ve bu amacı gizlemeye dönük olduğunu bilen kişilerin Tugay komutanı …, Tugay Komutan yardımcısı Kurmay Albay … ve Tugay Kurmay başkanı Kurmay Yarbay … olduğu yine…ın da eylemin darbe faaliyeti kapsamında olduğunu bildiği, kışladan çıkış yapan sanıkların da aralarında bulunduğu personelin bir kısmının ise kışladan çıktıkları ve hava alanına doğru seyir halinde bulundukları sırada İstanbul ve Ankara da yaşanan olaylardan haberdar oldukları, Başbakanın televizyondan yaptığı ‘TSK içindeki bir grup tarafından başlatılmış bir kalkışma olduğu’ şeklindeki açıklamayı da öğrendikleri, ancak kendilerinin hala eğitim faaliyeti kapsamında hava alanına gittiklerini düşündükleri, zira 2-3 gündür süren eğitim faaliyetinin devamı gözüken ve eğitim planında yer alan bu intikal olayının darbe girişimine destek olma amacını taşıdığını akıllarına getirmedikleri, ülkede yaşanan olayları ve sıkıyönetim direktifini öğrendiği için Tugay Komutanına ‘bu karışık ortamda eğitim faaliyetinin iptal edilmesinin daha doğru olacağını’ söyleyen Binbaşı … gibi kimi daha üst sınıf subayın dahi sözde eğitim planının darbe girişiminin bir parçası olduğunu düşünemediği, hava alanına ulaşılması sonrasında … ve …’ın gelen uçaklarla askerlerin Ankara’ya götürüleceğini söylemeleri üzerine eğitim faaliyetinin bu işi gizlemek için yapıldığının ortaya çıktığı görülmüştür.
Sanıklar tarafından eğitim faaliyetinin aslında Ankara’ya asker sevkıyatı için uydurulmuş kılıf olduğunun anlaşılması karşısında bu andan itibaren işlenmekte olan Anayasayı ihlal suçuna katılıp katılmadıklarının belirlenmesi gerekmektedir.
Sanıklar …, …, …, … ….., …, …, … ve …’ın durumlarının değerlendirilmesi;
Eğitim faaliyeti kapsamında kışladan çıkan sanık … komutasındaki grubun güzergahı şaşırarak intikal edilmesi gereken Çardak Askeri Hava alanı yerine sivil hava alanına doğru gittiği, yolda önlerinin halk tarafından kesilmesi sonrasında konvoyun durduğu, darbe girişiminden haberdar olan…ın olay yerine gelen kaymakam ve ilçe emniyet müdürüyle tartışıp, validen değil komutanlarından emir aldığını, gerekirse yürüyerek askeri hava alanına gidileceğini söylemesine rağmen tabur komutanı olan sanık …’nın tam aksine halkı ve askerleri sakinleştirmeye çalıştığı, …’ın komutuyla araçlarından inen askerleri tekrar araçlara binmeleri emrini verdiği, Tugay Komutanlığını arayıp olayları haberdar ettiği, sanıklardan … ve …’ın halkın yolu kestiğini …’e telefonla söylemeleri ve …’in de ‘araçları halkın üzerine sürün, havaya ateş açın, ilerleyin’ şeklinde verdiği talimata tepki gösterip uymadıkları, geri dönmek istemelerine rağmen halkın dönüş yolunu da kapatması nedeniyle dönemedikleri, jandarmanın gelip teslim almasına kadar araçların içerisinde herhangi bir arayışa girmeksizin bekledikleri, dolayısıyla o ana kadar eğitim için dışarıya çıktıkları düşüncesinde olan … dışındaki sanıkların halkın önlerini kesmesi sonrasında herhangi bir direnç göstermedikleri, askeri hava alanında yaşanan olaylarla da aralarında bir bağ bulunmadığı, teslim oldukları ana kadar darbe girişiminin başarıya ulaşması noktasında asli ya da feri nitelikte katkı sunacak herhangi bir eylemlerinin tespit edilemediği, bu haliyle burada bulunan sanıklar …, …, ……, …, … ve …’ın Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinden bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir.
Sanıklar …, … ve …’in durumlarının değerlendirilmesi;
Askeri hava alanına giden grupta bulunan ve konvoya kılavuzluk yapan sanık … …’ın nizamiye girişine ulaştığında kendisini karşılayan Hava alanı güvenlik elemanı …’in ‘niye geldiniz darbe için mi geldiniz’ şeklindeki sorusunu ‘dokuz aylık çocuğumun üzerine yemin ederim darbe için gelmedik’ şeklinde cevapladığı, bu olayı tanık …’in de doğruladığı, … ve …’ın Ankara’ya asker sevkıyatı yapılacağını söylemesi üzerine olayın iç yüzünü anlayan bir kısım sanığın bu durumdan rahatsız olduğu ve arayış içine girdikleri, bu sanıklardan …, … ve …’ın saat 02:30 sıralarında içinde bulundukları durumdan kurtulmak için Tugay istihbarat subayı Binbaşı …’ı aradıkları ‘…ortamın karışık olduğunu, anlamadıkları bir durumun içinde bulunduklarını, uçakların geleceğinin konuşulduğunu, Ege Orduya ulaşamadıklarını’ belirttikleri, …’ın’da Ege Ordu Komutanlığının tüm askeri unsurların kışlalarından çıkışının yasaklandığı yönündeki emrinden bahsedip hemen bulundukları yeri terk etmelerini söylediği, yine sanıkların Denizli İl Jandarma Komutanı Albay … ile irtibata geçip içinde bulundukları durumu paylaştıkları, Ege Ordu Komutanlığı hareket merkezindeki Albay … Toroslu’yu aradıkları, onun yönlendirmesiyle Tuğgeneral …..’i aradıkları, ayrıca Yar-Başkanı olan Albay …’i ve Hareket Plan Şube Müdürü ….. ile de görüştükleri, gecenin ilerleyen saatlerinde … ve …’ın askerlere mevzi aldırıp gerekirse polise ve halka ateş etmeleri yönündeki emirlerine uymadıkları, uçakların piste inmesini sağlamak için pistin aydınlatılması yönünde herhangi bir eyleme girişmedikleri, daha sonra bu sanıkların yanlarına aldıkları bir uzman çavuş ve 4 er ile birlikte sabaha doğru tel örgülerden atlayarak saat 08:30 sıralarında dışarıda bekleyen polislere teslim oldukları, hava alanına geldikten sonraki olayların gelişimi karşısında eğitim faaliyetinin tamamen Ankara’ya asker gönderilmesini maskelemek amacıyla uydurulmuş bir oyun olduğunu anlamaları sonrasında emir komuta zincirinden çıkmaya çalıştıkları, içinde bulundukları durumdan kurtulmak için bazı kişilerle irtibat kurdukları, teslim oldukları zamana kadar darbe faaliyetini desteklemeye dönük herhangi bir eylemlerinin bulunmadığı, askeri hava alanına girdikten teslim oldukları zamana kadar geçen süre içinde orada bulunmalarının darbeye katkı sunacak eylemler içine girip beklemek ve girişimin başarısız olması nedeniyle teslim olmak şeklinde kabul edilemeyeceği, zira adı geçen sanıkların hava alanına geldikten sonra beklemek yerine bulundukları ortamdan kurtulmak için çaba gösterdikleri, içinde bulunulan kaotik ortam, dışarısıyla sağlıklı iletişim kurmanın zorluğu, emirlerinde asker ve zimmetlerinde araç, mühimmat vs. bulunması karşısında acil ve doğru karar almalarının, hızlı hareket etmelerinin çokta mümkün olmadığı anlaşılmış bu değerlendirmeler sonucunda sanıklar …, … ve …’ın Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinin kabul edilmesine yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sanıklar …, …, …, … ve …’ın durumlarının değerlendirilmesi;
Söke Garnizonundan katılan grubun tabur ve 1. bölük komutanı olan sanık …’ın Askeri hava alanına geldikten sonra askerlerini gösterilen yere konuşlandırdığı, bir süre sonra uçaklarla Ankara’ya asker sevkıyatı yapılacağını öğrenmesi ve bu durumdan rahatsız olması üzerine bu bilgiyi birliğinde bulunan diğer rütbeliler ve askerlerle paylaştığı, uçaklar gelse dahi binilmeyeceği yönünde talimat verdiği, Albay …’ın araçların farıyla pistin ışıklandırılması talimatını ise zaman kazanmak için şoförlerin uyuduğunu söyleyerek geçiştirdiği, sabaha doğru saat 04:00 gibi … ve …’ın sanığın da içinde bulunduğu bir kısım subayla hava alanında kalma veya teslim olma konusunda kısa bir görüşme yaptıkları, …’in Tugay Komutanının kalınması yönünde emir verdiğini söylemesi üzerine …’ın ‘o halde kalıyoruz oy birliğiyle karar verildi’ demesine rağmen sanıklar … ve …’ün ‘burada yanlış şeyler yapılıyor, hava alanından ayrılacağız’ diye itirazda bulundukları, askerlerini nizamiyeye doğru yürüttükleri, sanık …’ın grubunda bulunan sanık …’ın Ege Ordu Komutanlığını aradığı, sanık …’ün ise polis olan kardeşi vasıtasıyla il Jandarma Alay Komutanı Albay … ile irtibat kurup hava alanından ayrılmak ve teslim olmak istediklerini söylediği, sanıklar …, … ve …’ün … ve …’ın askerlere mevzi aldırıp gerekirse polise ve halka ateş etmeleri ve askerlere mühimmat dağıtılması yönündeki emirlerine uymadıkları, tersine bu emre uyan….ı sanık …’ın uyarıp vazgeçirdiği, sanık …’ün de…ye müdahale ederek mühimmat dağıtılmasına engel olduğu, Üsteğmen…’in bölüğünde görevli olan sanık Teğmen …..’in de …’ın birliğine katılap onunla birlikte hareket ettiği, sanıklar …, …, …, … ve …’ın yanlarında bulunan er ve erbaşlarla birlikte 91 kişi olarak sabah saat 09.00 sıralarında jandarmaya teslim oldukları, sanıkların intikalin amacının Ankara’ya asker gönderilmesi olduğunu anlamaları üzerine dışa yansıyan eylemlerine göre başta … olmak üzere bu durumu onaylamadıkları, bu aşamadan itibaren darbenin başarıya ulaşması yönünde herhangi bir davranış içine girmedikleri, aksine darbeci komutanların emirlerine karşı çıktıkları, içine düştükleri durumdan kurtulmak için arayışa girdikleri, belirli kişilerle irtibat kurup çözüm yolu aradıkları, sabah saat 04:00 sıralarında … ve …’ın yaptığı durum değerlendirmesine ilişkin kısa süreli toplantıya katılmalarının darbeye destek vermek olarak yorumlanamayacağı, zira sanıkların öncesinde darbeye destek verdiklerine ilişkin eylemlerinin bulunmadığı gibi sanıklar …..ve …’ün bariz bir karşı tavır takındıkları, yapılan toplantıda da yapılanların yanlış olduğunu dile getirip kendilerinin teslim olacağını söyledikleri nazara alındığında sanıklar … ve … ile bu kişilerle birlikte hareket ettikleri anlaşılan ve darbeci komutanların kanuna aykırı emirlerini yerine getirdikleri yönünde bir tespit bulunmayan sanıklar …, … ve …’ın Anayasayı ihlal suçunu işlediklerine dair yeterli delil bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Sanıklar …, …, … ve …’un durumlarının değerlendirilmesi;
Yüzbaşı …’nın Denizli Tugay’ından gelen taburun 3. Bölük komutanı, Üsteğmen …’nın 3. Bölüğe bağlı kol komutanı, sanıklar Astsubay … ve Astsubay …’un da bu bölüğe bağlı kol komutanı oldukları, intikal sırasında …’nın bulunduğu aracın tekerinin patlaması ve sanıklar …, … ve …’un da kendisine yardım etmesi üzerine Hava Meydan Komutanlığına saat 04:00 gibi ulaşabildikleri, bu saatten sonra Hangarlar bölgesinde askerlerini beklettikleri, sabaha doğru yapılan durum değerlendirme toplantısına katılan …’nın, …’ın … ve …’e gösterdiği tepki karşısında olayın vahametini kavradığı, kendi birliğindeki diğer rütbelilerle değerlendirme yaptığı, …’ı arayıp bölgeden nasıl ayrıldığını ve teslim olduğunu sorduğu, daha sonra … ile bulundukları yerden nasıl ayrılabiliriz diye nizamiye bölgesinde incelemeler yaptıkları, sanıklar … ve …’un da bölük komutanlarıyla paralel hareket ettikleri, nizamiye kapısının kapalı olması nedeniyle emirlerindeki askerler ile zimmetlerindeki araç ve mühimmatları bırakıp gidemedikleri, teslim olan en son grubun içinde bulundukları ancak olayların iç yüzünü anladıktan sonra bulundukları yerden ayrılmaya çalıştıkları, hava alanında bulundukları süre zarfında darbeci komutanlarının kanuna aykırı emirlerini yerine getirdikleri ya da darbeyi destekleyici bir davranışlarının bulunduğu yönünde bir tespit bulunmadığı, askeri hava alanına girdikten teslim oldukları zamana kadar geçen süre içinde orada bulunmalarının darbeye katkı sunacak eylemler içine girip beklemek ve girişimin başarısız olması nedeniyle teslim olmak şeklinde kabul edilemeyeceği, zira sanıkların hava alanına en geç ulaşan grup oldukları, geldikten sonra olayların iç yüzünü anlayınca bulundukları ortamdan kurtulmak için çaba gösterdikleri, içinde bulunulan kaotik ortam, emirlerinde asker ve zimmetlerinde araç, mühimmat vs. bulunması karşısında acil ve doğru karar almalarının, hızlı hareket etmelerinin çokta mümkün olmadığı anlaşılmış bu değerlendirmeler sonucunda sanıklar …. …, … ve …’un Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinin kabul edilmesine yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sanıklar …, … ve …’un durumlarının değerlendirilmesi;
Üsteğmen …’un Denizli Tugay’ından gelen taburun 2. Bölük komutanı, Astsubaylar … ve …’un da bu bölüğe bağlı kollardan birinin kısım komutanı oldukları, bağlı bulundukları …’nın taburunun sivil hava alanında mahsur kalması nedeniyle tabur komutanlarıyla bağlarının koptuğu, sanık …’un askeri hava alanında gelişen olaylar nedeniyle Tugayda bulunan tabur komutanı Binbaşı …’ü saat 03:00 gibi aradığı ancak ulaşamadığı, kısa süre sonra …’ün, sanık …’u arayarak ‘Tugay komutanın yanında olduğunu, kendilerinin nerede olduklarını, kaç aracın orada bulunduğunu, … Yarbay’ın orada olup olmadığını’ sorup bilgi aldıktan sonra telefonu kapattığı, sanığın …’yı da aradığı ancak ulaşamadığı, sabaha karşı tekrar …’ü aradığı ancak yine ulaşamadığı, saat 09.00 sıralarında bu kez …’ün sanık …’u arayıp ‘biz kandırılmışız’ demesi üzerine sanık …’un çok geç araması ve öncesinden malumat vermemesi nedeniyle kızarak ‘biz jandarmaya teslim oluyoruz’ diye cevap verdiği, …’in askerlerin mevzilendirilmesi ve gerekirse polis ve halka ateş edilmesi yönündeki talimatına uymadığı, emrindeki askerlere benim dışımda kimsenini emrini dinlemeyeceksiniz dediği, sabaha karşı yapılan kısa durum değerlendirmesi toplantısından sonra … ve … ile birlikte nizamiyeye doğru gittiği ve orada bulunan kolluk kuvvetlerine teslim olma iradesini beyan ettiği, sanıklar … ve …’un ise darbe faaliyetine katkı sunan herhangi bir davranış içerisine girdiklerine ilişkin bir tespitin bulunmadığı, bölük komutanları … ile birlikte hareket ettikleri, askeri hava alanına girdikten teslim oldukları zamana kadar geçen süre içinde orada bulunmalarının darbeye katkı sunacak eylemler içine girip beklemek ve girişimin başarısız olması nedeniyle teslim olmak şeklinde kabul edilemeyeceği, zira sanıkların geldikten sonra olayların iç yüzünü anlayınca bulundukları ortamdan kurtulmak için çaba gösterdikleri, içinde bulunulan kaotik ortam, emir komuta zincirinin kısmen bozulması, emirlerinde asker ve zimmetlerinde araç, mühimmat vs. bulunması karşısında acil ve doğru karar almalarının, hızlı hareket etmelerinin çokta mümkün olmadığı anlaşılmış, bu değerlendirmeler sonucunda sanıklar …, … ve …’un Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinin kabul edilmesine yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sanıklar …, …, … , … ve …’un durumlarının değerlendirilmesi;
Sanık Üsteğmenler …, … ve …’ın Denizli Tugay’ından gelen taburun 1. Bölüğüne bağlı kol komutanları, sanıklar … ve …’un da bu bölüğe bağlı kollarda kısım komutanı oldukları, sanıkların bağlı bulunduğu … komutasındaki taburun sivil hava alanında kalması nedeniyle taburla bağlantılarının koptuğu, yine bölük komutanı olan …’ın hava alanına geldikten sonra nizamiyeye giderek sonrasında da … ve….. ile birlikte teslim olması nedeniyle emir komuta zincirinin iyice bozulduğu, emirlerindeki askerleri hava alanına ilk girişte gösterilen yerde konuşlandırdıkları, bölük komutanı …’ı arayıp, ‘neler oluyor, neden kışlaya dönmüyoruz, biz ne yapalım’ diye sordukları, …’ın da personeli ayrı bir yere konuşlandırıp, jandarmanın gelmesini bekleyip teslim olmalarını söylediği, sanıklar ve emirlerindeki diğer personelin de buna uygun şekilde davranıp kolluk güçlerine teslim oldukları, hava alanına girip olayların iç yüzünü anladıktan sonra darbe girişimine destek verdiklerine ve darbeciler tarafından verilen kanunsuz emirlere uyduklarına dair herhangi bir belirlemenin bulunmadığı, aksine içinde bulundukları durumdan kurtulmaya çalıştıkları, intikal sırasında darbe bildirisini internetten dinleyen sanık …’ın araç şoförü olan …’ın kendisine ‘darbe mi olmuş komutanım’ diye sorması üzerine sanığın ‘darbe olmuşsa şahane’ şeklinde bir söz söylediği iddia edilmiş ise de sanığın bu konuşmayı kabul etmediği, darbe bildirisini dinlediği sırada askerin direksiyona vurup ‘darbe mi olmuş komutanım’ demesine sinirlenip ‘biz askeriz darbe olmuşsa sana ne aracı dikkatli kullan’ şeklinde bir söz söylediğini savunduğu, bu savunmasının araçta bulunan diğer sanık … ile duruşmada dinlenen tanık …’ın beyanlarıyla da doğrulandığı, hava alanına girdikten teslim oldukları zamana kadar geçen süre içinde orada bulunmalarının darbeye katkı sunacak eylemler içine girip beklemek ve girişimin başarısız olması nedeniyle teslim olmak şeklinde kabul edilemeyeceği, zira sanıkların geldikten sonra olayların iç yüzünü anlayınca bulundukları ortamdan kurtulmak için çaba gösterdikleri, üstleri olan tabur ve bölük komutanlarının yanlarında bulunmaması, emir komuta zincirinin bozulması, içinde bulunulan kaotik ortam, emirlerinde asker ve zimmetlerinde araç, mühimmat vs. bulunması karşısında acil ve doğru karar almalarının, hızlı hareket etmelerinin çokta mümkün olmadığı anlaşılmış, bu değerlendirmeler sonucunda sanıklar …, …, …, … ve …’un Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinin kabul edilmesine yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Sanıklar … ve …..’ın durumlarının değerlendirilmesi;
Sanık Astsubaylar … ve …’ın Söke Garnizonundan gelen grubun 3. Bölüğünde kol komutanı olarak görev yaptıkları, sanık …’ın 11.06.2016 tarihinde birliğine katıldığı ve burasının ilk görev yeri olduğu, sanık …’ın da sağlık astsubayı olarak eğitim faaliyetine dahil edildiği, emrinde herhangi bir asker bulunmadığı, eğitime katılan en kıdemsiz rütbelilerden olduğu, sanıkların hava alanına geldikten sonra gerçek durumun farklı olduğunu anladıkları ancak içinde bulunan durumun karmaşıklığı nedeniyle acil bir tepki gösteremedikleri ve fakat darbe faaliyetine destek olacak herhangi bir davranışta da bulunmadıkları, sadece konuşlandıkları yerde askerlerinin başında durdukları, bölük komutanları olan Üsteğmen …ile diğer kol komutanı Teğmen…nin … ile birlikte hareket edip pist ışıklarının açılması için aktif çaba göstermelerine rağmen sanıkların bu yönde bir eylemlerinin olmadığı, askerlerin mevzilendirilmesi ve gerekirse halka ve polise ateş edilmesi yönündeki kanunsuz emre uyduklarına dair bir tespitin bulunmadığı, sanık …’ın bölük komutanı…..a ‘buraya eğitim için gelmedik mi, ne yapıyoruz’ diye sorduğu, olayları anlamaya ve içinde bulundukları durumdan kurtulmaya çalıştıkları ve sabah en son grupla birlikte jandarmaya teslim oldukları, hava alanına girdikten teslim oldukları zamana kadar geçen süre içinde orada bulunmalarının darbeye katkı sunacak eylemler içine girip beklemek ve girişimin başarısız olması nedeniyle teslim olmak şeklinde kabul edilemeyeceği, zira sanıkların geldikten sonra olayların farklı şekilde gelişmesi nedeniyle durumu anlamaya çalıştıkları, başlarında bulunan bölük komutanın darbeci … ile birlikte hareket etmesi nedeniyle kendisinden yardım alamadıkları, içinde bulunulan kaotik ortam, rütbeleri ve meslekteki kıdemsizlikleri, emirlerinde asker ve zimmetlerinde mühimmat vs. bulunması karşısında acil ve doğru karar almalarının, hızlı hareket etmelerinin çokta mümkün olmadığı anlaşılmış, bu değerlendirmeler sonucunda sanıklar … ve …’ın Anayasayı ihlal suçuna iştirak ettiklerinin kabul edilmesine yeterli delil bulunmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında sonuç olarak; 16 Temmuz 2016 günü saat 03:00 da başlatılması planlanan darbe girişimi kapsamında Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığından Ankara’ya asker sevkıyatını sağlama görevini diğer askeri personelden gizlemek isteyen Tugay Komutanı …, Tugay Komutan Yardımcısı … ve Kurmay Başkanı …’in aralarında plan yaparak bu işi o dönemi kapsayacak bir askeri eğitim faaliyeti adı altında gerçekleştirme kararı aldıkları, askeri teammül ve kurallara aykırı şekilde acelece hazırlanan ve 14-17 Temmuz tarihlerini içine alan komando yürüyüşü, motorlu intikal ve üs bölgesi işgali konulu eğitim faaliyetine yukarıda isimleri geçen sanıkların dahil edildikleri, …, …, … ve … dışındaki personelin eğitim faaliyetinin gerçek amacını bilmediği, darbenin başladığı saatlerde yapılan intikal sırasında dahi hava alanına yaptıkları intikali bir gün önce başlayan eğitim faaliyetinin devamı olarak düşündükleri, askeri hava alanına geldikten sonra işin iç yüzünü öğrendikleri, güzergahı şaşırıp sivil hava alanına giden grubun halk tarafından önünün kesilmesi ve eğitim faaliyetinin gerçek amacını o anda öğrenmeleri sonrasında herhangi bir direniş göstermedikleri ve darbeye katkı sunacak bir eylem yapmadıkları, herhangi bir arayış içine girmeksizin jandarma tarafından teslim alınmayı bekledikleri, askeri hava alanına giden gruptaki sanıkların ise yukarıda detaylı şekilde anlatıldığı üzere içinde bulundukları durumdan kurtulmak için çaba gösterdikleri, darbeci komutanların verdiği kanunsuz emirlere uydukları ya da darbenin başarılı olması için katkı sunacak herhangi bir davranışlarının olduğu yönünde yapılmış tespitin bulunmadığı, aksine bir çoğunun darbeye karşı olduğunu gösteren tavırlar sergilediği, Genelkurmay Başkanlığı ve Ege Ordu Komutanlığınca hazırlanan tahkikat raporlarında da sanıklara herhangi bir kusur yüklenmediği gözetildiğinde sanıklar …, . …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’ın öncesinde planlanan darbe girişimi organizasyonu içerisinde bulunmadıkları ve gerçek durumun anlaşılması sonrasında da bu organizasyona dahil olmadıkları, kendilerine yüklenen Anayasayı ihlal suçuna iştirak kasıtlarının bulunmadığı ve fakat sanıklardan … ve …’nin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle iltisaklı oldukları yönündeki tespitler bulunması gözetilip, diğer sanıklar yönünden de örgütün mahrem imamlarınca TSK içindeki mensuplarıyla irtibat sağlama yöntemi olarak kullanılan ankesör ve sabit hatlardan örgütsel amaçlı olarak aranıp aranmadıkları yönünde gerekli araştırmalar yapılıp sanıkların örgüt üyeliği suçundan durumlarının tayin ve takdiri sonucuna gidilmesi gerekçesiyle sanıkların mahkumiyetine ilişkin ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına hükmolunması gerekirken onama kararı verilmesi isabetli görülmemiştir…”görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 01.11.2021 tarih ve 7637-9805 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar, …, …, …, …, …, ..Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
A. 15.07.2016 tarihli askeri darbe girişiminde yaşananlar genel hatlarıyla aşağıda özetlenmiştir:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne müzahir Empati Danışmanlık isimli şirket adına örgüt mensupları tarafından kiralanan Ahme……. Ankara adresindeki bir villada 2016 yılının Temmuz ayı başında başlayan ve 10.07.2016 Pazar gününe kadar süren toplantıların gerçekleştirildiği, söz konusu bu toplantıların katılımcıları arasında örgütün üst düzey TSK imamlarından firari durumdaki …..ve Hava Kuvvetlerindeki sözleşmeli subayların imamı olan Birol Kurubaş isimli sivil şahıslar ile Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/109 esas sayılı dosyasında görülen Genelkurmay Çatı davasının sanıklarından olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Harekat Başkanlığı Teşkilat Şube Müdürü Kurmay Albay……Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanlığında Şube Müdürü Kurmay Albay ….., Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı 1. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğamiral ….. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral….., İstanbul Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı Tuğamiral ….., Jandarma İstihbarat Okul Komutanı Kurmay Albay … ….Genelkurmay Personel Başkanlığı Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral ……Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı emrinde görev yapan Kurmay Albay….. ve Genelkurmay Başkanı Başdanışmanı Kurmay Albay ……’ın olduğu, bu toplantılarda her kuvvetten askerin kendi aralarında oluşturduğu grupların çalışmalar yaparak darbe girişiminin detayları ile bu eylemlerde görev alacakların görev ve sorumluluklarının belirlendiği,
Yıllık izinde olan Kurmay Yarbay …..n, Ankara Mamak’taki 28. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığına bağlı 2. Mekanize Piyade Taburu Komutanı Kurmay Yarbay…. tarafından çağrılması üzerine 11.07.2016 tarihinde Ankara’ya geldiği, firari bir örgüt mensubu tarafından kiralanan …… Keçiören Ankara adresindeki eve aynı gün akşam saatlerinde ……yle birlikte gittikleri, burada asker kişiler ……. ………’ın yer aldığı bir toplantıya katıldıkları, bu toplantıda Tuğgeneral ……’nun yönetime el koyacaklarını söylediği ve Ankara’daki kritik noktalarla kamu kurum ve kuruluşlarına nasıl konuşlanacakları gibi hususları konuşup darbe girişimine ilişkin planlamalar yapıldığı, bu plan çerçevesinde harita üzerinde Ankara’nın ikiye bölünüp hangi birliklerin kontrolünde olacağının belirlendiği, Kurmay Yarbay … Yanık’ın Ankara’daki birliğine katılışını henüz yapmamış olması nedeniyle eski çalıştığı yer olan İstanbul’da görevli olduğu söylenip darbe girişiminin İstanbul ayağıyla ilgili planlama yapan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Proje Yönetim Şube Müdürü Kurmay Albay ….nin yanına götüreceklerinin söylendiği, akabinde Kurmay Yarbay … ….ın Kurmay Albay…… tarafından Kurmay Albay …..nin olduğu ve firari Kurmay Albay ……’in ikamet ettiği Ümitköy semtindeki bir eve götürüldüğü,
12.07.2016 tarihinde akşam saatlerinde Kurmay Yarbay …….. ile firari Kurmay Albay ….. ve Kurmay Binbaşı … ……’nun katıldığı ve Kurmay Albay ……. tarafından yönetilen toplantının bu evde gerçekleştirildiği, söz konusu toplantıda Kurmay Albay…..’nin İstanbul’a ilişkin planlamaların yapıldığını, hangi birliklerin nereleri kontrol altına alacağını, enterne edilecek askeri personelin kimler olduğunu, aralarındaki haberleşme için bir WhatsApp grubu kurulması gerektiğini ve İstanbul Maltepe’deki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığından gelişmeleri takip ederek Ankara’daki Genelkurmay Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezine bilgi aktarımında bulunmalarını söylediği,
Bu toplantıyı müteakiben Kurmay Yarbay … Yanık ile firari Kurmay Albay….. ve Kurmay Binbaşı … … …..nun, kendilerine verilen görevi yerine getirmek amacıyla 13.07.2016 tarihinde saat 04.00 sıralarında İstanbul’a doğru hareket ettikleri,
Darbe girişiminin İstanbul ayağındaki eylem ve faaliyetlerin koordine edilmesi noktasında görevli Kurmay Albay Muzaffer Düzenli’nin de 13.07.2016 tarihinde Ankara’dan İstanbul’a geldiği,
13.07.2016 tarihi saat 19.00 ile 14.07.2016 tarihinde saat 01.30 arasında İstanbul Maltepe’deki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığında yaptıkları toplantıya 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı Tugay Komutanı Tuğgeneral … …, Tugay Komutan Yardımcısı Kurmay Albay … Kapan, Tugay Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay ….. 1. Tank Tabur Komutanı Kurmay Yarbay …, 1. Ordu Komutanlığı Harekat Kurmay Başkanı Tuğgeneral Eyyüp Gürler, 23. Motorize Piyade Alay Komutanı Kurmay Albay …, 47. Motorize Piyade Alay Komutanı Kurmay Albay Sadık Cebeci, firariler 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı eski Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …, 2. Tank Tabur Komutanı İrfan Arat, … 172. Zırhlı Tugay Komutanlığı Komutan Yardımcısı Kurmay Albay …, Tuzla Piyade Okul Komutanlığı Öğrenci ve Kurslar Alay Komutanı Kurmay Albay Rıfkı Keser, 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı Harekat Eğitim Şube Müdürü Yüzbaşı … Karabekir ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Proje Şube Müdürü Kurmay Albay …..nin katıldığı,
Kurmay Albay…..’nin koordinesinde geçen bu toplantıda darbe girişimine yönelik hazırlıkların ne seviyede olduğu, ne kadar personel, araç ve gereç sevk edileceği, ifşa olunmaması için personelin hangi gerekçelerle birliklerine çağrılmaları ve görev alanlarına sevk edilmeleri gerektiği gibi konuların konuşulduğu ve sorumluluk alanlarının belirlendiği, Kurmay ….. Düzenli’nin darbe girişiminin 15 Temmuz gecesinde gerçekleşeceğini söylediği, Tuğgeneral … …’nun birlik komutanlarına sorumluluk bölgelerinde sivil şekilde keşif yapmaları yönünde talimat verdiği ve Kurmay Albay…..tarafından ateş açana ateşle karşılık verileceğinin tebliğ edildiği,
Kurmay Yarbay … Yanık ile firariler Kurmay Albay … ve Binbaşı … …….nun, 14 Temmuz 2016 tarihinde öğle saatlerinde Esenler’deki Topkule Kışlasında bulunan 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığında firari Tugay Komutanı Tuğgeneral …….in ev sahipliğinde tugayın birlik komutanlarının da katıldığı ve aynı konuların gündemde olduğu bir toplantı daha gerçekleştirdikleri,
Bu toplantı sonrasında Kurmay Yarbay ……..’ın, Kara Harp Akademisi Komutanlığına giderek firari…. Kurmay Albay ………. ile görüşüp yönetime el konulacağını ve bu kapsamda Hava Harp Okulunda saat 21.00’de koordinasyon toplantısı icra edileceğini bildirdiği, akabinde Hasdal Kışlasındaki 6. Motorize Piyade Alayına giderek alayın eski ve yeni alay komutanları olan Kurmay Albay ….. ile …..ye toplantının yerini ve zamanını söylediği ve Kurmay Albay …. ile birlikte Hava Harp Okuluna gittiği,
Toplantı öncesinde Cumhurbaşkanına suikast girişimi davasının sanığı Hava Kuvvetleri Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral …..’in, Hava Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral…..’ın makam aracıyla hava alanından alınarak saat 19.47’de okula geldiği ve Tuğgeneral …..ın makam odasında toplantıyı beklemeye başladığı,
14.07.2016 tarihinde saat 21.00’de Hava Harp Okulundaki şeref salonunda başlayan ve katılımcılarının nizamiye girişinde “….. ….’in misafiriyiz!” demeleri üzerine kayıt yaptırmaksızın içeri alındıkları, bu toplantıya Kurmay Yarbay … Yanık, firariler Kurmay Albay … ve Binbaşı … ……. 1. Ordu Komutanlığı Harekat Kurmay Başkanı Tuğgeneral…., Hava Harp Okulu Komutanı Tuğgeneral …. Hava Harp Okulu Dekanı Kurmay Albay ….., 6. Motorize Piyade Alayının eski ve yeni alay komutanları Kurmay Albay …. ile….47. Motorize Piyade Alay Komutanı Kurmay Albay…., firariler 172. Zırhlı Tugay Komutan Yardımcısı Kurmay Albay …, Tuzla Piyade Okul Komutanlığı Öğrenci ve Kurslar Alay Komutanı Kurmay Albay …. Kara Harp Akademileri Komutanlığında Baş Hoca Kurmay Albay …….. ile öğretim görevlisi Kurmay Binbaşı … ve ayrıca Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurumsal Proje Şube Müdürü Kurmay Albay….. ile Tuğgeneral ….katıldığı,
Toplantının koordinatörlüğünü Tuğgeneral…., Tuğgeneral …. ve Kurmay Albay …..nin yaptığı, toplantıda darbe girişiminin 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 03.00’te icra edileceğinin tebliğ edildiği, Kara Harp Akademisindeki kurmay subay öğrencilerin takviye personel olarak görevlendirilmesine karar verildiği,
Alınan bu karar uyarınca Kara Harp Akademisindeki kurmay subay öğrencilerin, 15.07.2016 tarihi öğle saatlerinde firari Baş Hoca Kurmay Albay ……da öğretim görevlisi subaylar olmak üzere gruplara ayrılarak İstanbul’daki 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı, 23. Motorlu Piyade Alay Komutanlığı ve ….gibi çeşitli birliklere görevlendirildikleri,
Kurmay Albay……nin gerçekleştirilen toplantılar sonrasında Ankara’ya döndüğü ve darbe girişimi esnasında Akıncı Üssünde olduğu anlaşılmıştır.
Ailesiyle birlikte askeri bir kampta tatilde bulunduğu esnada telefonla aranıp birliğine çağrılması üzerine Ankara’da konuşlu Kara Havacılık Komutanlığına gelen Binbaşı O.K.’ya 15.07.2016 tarihinde saat 10.30 sıralarında Tabur Komutanı Binbaşı…..’in arabayla alay komutanına gittikleri esnada telefonunu kapattırarak ve aracın radyosunun sesini açarak “Ben senin hizmetten olduğunu biliyorum ama uzatmayacağım, bu gece faaliyetimiz olacak. Mesela ben Cooger helikopteriyle …..ı alacağım, sen de … ….’la uçacaksın. Çok kan akacak!” dediği, akabinde Binbaşı O.K’nın öğleden sonra mesaiyi terk ederek ticari bir taksiye binip Milli İstihbarat Teşkilatına gittiği, burada kendisiyle ön görüşme yapan görevlilere “Bir helikopter ….. alacak, diğer helikopterin ne yapacağını bilmiyorum!” diye söylediği, akabinde MİT Müsteşarı …..ın Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’i arayıp durumu aktardığı ve teferruatını anlatması için bir yardımcısını gönderdiği, MİT Müsteşar Yardımcısı ile görüşen Orgeneral…..’in konuyu Genelkurmay Başkanı Orgeneral…..a aktardığı, konunun önemine binaen MİT Müsteşarı ……’ın Genelkurmay Başkanlığına davet edildiği, yapılan toplantıda söz konusu durumun daha büyük bir olayın parçası olabileceğine kanaat getirildiği, bunun üzerine Genelkurmay Başkanı…..’ın Cari Harekat Daire Başkanı Tuğgeneral…..a “İlhan, Türk hava sahasını her türlü askeri uçuşa yasaklıyorum!” dediği ve bu emrin Hava Kuvvetleri Harekat Merkezine iletildiği, ayrıca Kara Havacılık Komutanlığını denetleme görevini Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral ……a, Etimesgut Zırhlı Birliklerini denetleme görevini ise Ankara Garnizon Komutanı ve 4. Kolordu Komutanı Korgeneral …..a verdiği,
Saat 21.00 sıralarında Tümgeneral … Dişli’nin “Komutanım, operasyon başlıyor, herkesi alacağız, taburlar, tugaylar yola çıktı, biraz sonra göreceksiniz.” diyerek darbe girişimini tebliğ ettiği Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın söylenenlere tepki göstermesi üzerine makamında rehin alındığı,
Saat 21.30’da İstanbul Beylerbeyi civarında bir grup askerin, sivil araçların önünü keserek “Darbe yaptık, kimlik soruyoruz!” dedikleri ve bazı araçları da geri gönderdikleri,
Saat 22.00 civarında Boğaziçi ve Fatih Sultan … Köprülerinin bir grup asker tarafından tek taraflı olarak trafiğe kapatıldığı,
Harp Akademileri Komutanı Korgeneral …… ile Deniz Harp Okulu Komutanı Tümamiral …..in derdest edilip askeri cezaevine konulduğu,
Moda Deniz Kulübünde bir düğünde bulunan aralarında Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral …..’ın da olduğu çok sayıda üst düzey komutanın rehin alınıp darbe girişiminin komuta merkezi konumundaki Akıncı üssüne götürüldüğü,
Ankara’daki birçok üst düzey komutanın, … Genel Sekreteri Fahri Kasırga’nın ve Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanı ……’ın da rehin alındığı,
İstanbul’da Valilik binası, İl Emniyet Müdürlüğü, Büyükşehir Belediyesi, Afet Koordinasyon Merkezi, Sabiha Gökçen Havalimanı, Borsa İstanbul binası, Ak Parti İl Başkanlığı, Taksim Meydanı, Digitürk binası, Hürriyet Gazetesi ile CNN Türk ve Kanal D televizyonu binalarının; Ankara’da ise … Külliyesi, Genelkurmay Başkanlığı Karargahı, İl Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Türksat ve Türk Telekom Ulus binasının işgal edilmeye çalışıldığı,
İstanbul Atatürk Havaalanının giriş ve çıkışlara kapatıldığı, uçuş kontrol kulesinin ele geçirilip uçuşların durdurulduğu,
İstanbul ve Ankara’da yerleşim yerleri üzerinde alçaktan uçan savaş uçaklarının sonik patlamalara neden olduğu, Adana’da bulunan İncirlik üssünden kalkan tanker uçakların F-16 uçaklarına yakıt ikmali yaptığı, ayrıca keşif ve koordinat belirleme görevi ifa eden uçakların da kullanıldığı,
Saat 23.02’de Başbakan…’ın bir televizyon kanalındaki açıklamasında yaşananları kalkışma olarak nitelendirerek hükûmetin iş başında olduğunu ve bu kanunsuzluğa iştirak edenlerin cezalandırılacağını belirttiği,
Saat 23.18 ve 00.00 sıralarında Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Harekat Daire Başkanlığı ve Polis Havacılık Daire Başkanlığının iki farklı saldırıyla F-16 uçakları tarafından bombalandığı,
16.07.2016 tarihinde saat 00.02 sıralarında MİT yerleşkesinin helikopterle ateş açılarak tarandığı,
Ankara’daki TRT yerleşkesinin bir grup asker tarafından ele geçirildiği, saat 00.13’te olağan yayın akışı kesilerek TRT spikeri tarafından “Sevgili seyirciler, bu metnin tüm Türkiye Cumhuriyeti kanallarında yayınlanması Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir emridir!” denildikten sonra;
“Türkiye Cumhuriyetinin değerli vatandaşları,
Sistematik bir şekilde sürdürülen Anayasa ve kanun ihlalleri, devletin temel nitelikleri ve hayati kurumlarının varlığı açısından önemli bir tehdit haline gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetleri de dahil olmak üzere devletin tüm kurumları ideolojik saiklerle dizayn edilmeye başlanmış ve dolayısıyla görevlerini yapamaz hâle getirilmiştir. Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan Cumhurbaşkanı ve hükûmet yetkilileri tarafından temel hak ve hürriyetler zedelenmiş, kuvvetler ayrılığına dayalı laik ve demokratik hukuk düzeni fiilen ortadan kaldırılmıştır. Devletimiz uluslararası ortamda hak ettiği itibarını yitirmiş ve evrensel temel insan haklarının göz ardı edildiği, korkuya dayalı, otokrasiyle yönetilen bir ülke hâline getirilmiştir. Siyasi iradenin, aldığı hatalı kararlarla mücadeleden geri durduğu terör tırmanarak birçok masum vatandaşımızın ve teröristle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin hayatına mal olmuştur. Bürokrasi içerisindeki yolsuzluk ve hırsızlık ciddi boyutlara ulaşmış, ülke sathında bununla mücadele edecek hukuk sistemi işlemez hâle getirilmiştir.
Bu ahval ve şerait altında yüce Atatürk’ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinden hareketle;
Vatanın bölünmez bütünlüğünü, milletin ve devletin bekasını devam ettirmek,
Cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek,
Hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak,
Millî güvenlik tehdidi hâline gelmiş olan yolsuzluğu engellemek,
Terörizm ve terörün her türlüsüyle etkin mücadele yolunu açmak,
Temel evrensel insan haklarını, mezhep ve etnisite ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarımız için geçerli kılmak,
Laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan Anayasal düzeni yeniden tesis etmek,
Devletimizin ve milletimizin kaybedilen uluslararası itibarını yeniden kazanmak,
Uluslararası ortamda barış, istikrar ve huzurun temini için daha güçlü bir ilişki ve işbirliğini tesis etmek maksadıyla yönetime el koymuştur.
Devletin yönetimi, teşkil edilen Yurtta Sulh Konseyi tarafından deruhte edilecektir. Yurtta Sulh Konseyi; Birleşmiş Milletler, NATO ve diğer tüm uluslararası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır.
Meşruiyetini kaybetmiş siyasi iktidara görevden el çektirilmiştir. Vatana ihanet içerisinde bulunan tüm kişi ve kuruluşların en kısa zamanda ulusumuz adına hakkaniyet ve adaletle karar vermeye yetkili mahkemeler önünde hesap vermesi temin edilecektir.
Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir. İkinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır. Vatandaşlarımızın kendi güvenlikleri için bu yasağa hassasiyetle uymaları önem arz etmektedir. Havaalanları, sınır kapıları ve limanlardan yurt dışına çıkışlara yönelik ilave tedbirler getirilmiştir.
Devlet düzeninin en kısa zamanda tesis ve idamesi için her türlü tedbir alınmış ve uygulanmaktadır. Hiçbir vatandaşımızın zarar görmesine müsaade edilmeyecek, kamu düzeninin bozulmasına fırsat verilmeyecektir.
Hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşlarımızın ifade özgürlüğü, mülkiyet hakkı, evrensel temel hak ve hürriyeti Yurtta Sulh Konseyinin teminatı altındadır. Yurtta Sulh Konseyi üniter devlet yapısı içinde dil, din, etnik köken ayrımı yapılmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır. Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı Anayasal düzen tesis edilene kadar Yurtta Sulh Konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.
Tüm vatandaşlarımıza saygıyla duyurulur.
Yurtta Sulh Konseyi …” şeklindeki ifadelerin yer aldığı bir bildirinin okunduğu,
Saat 00.24’te Cumhurbaşkanı …’ın, internet vasıtasıyla CNN Türk kanalına verdiği demeçte darbe girişimini silahlı güçler içerisindeki küçük bir azınlığın kalkışması olarak niteleyip vatandaşlardan hükûmete destek için sokağa çıkmalarını istediği,
Saat 00.52’de 1. Ordu Komutanı Orgeneral…..’ın bir televizyon kanalına bağlanarak askeri kalkışmaya ilişkin “Bu, TSK tarafından desteklenen bir hareket değildir. Bu olaylar meydana geldiği andan itibaren Sayın Valimizle bir araya gelip İstanbul üzerine yoğunlaştık. Buradaki problemi çözmek için çalışıyoruz.” şeklinde açıklama yaptığı,
Saat 01.10 sıralarında Sikorsky tipi askeri helikopter tarafından Ankara’daki TÜRKSAT uydu istasyonunun ve aynı sıralarda Ankara Emniyet Müdürlüğünün uçak ve helikopterlerden atılan mühimmatla vurulduğu,
1. Özel Kuvvetler Tugay Komutanı Tuğgeneral ….. ve beraberindeki rütbeli personelin uçakla Diyarbakır’dan hareket edip Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığına saat 02.00 civarında geldiği,
Saat 02.15’te Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral ….. komutasına giren ve içinde MAK ve SAT timlerinde yer alanların da olduğu askeri personeli taşıyan üç helikopterin Cumhurbaşkanının bulunduğu Marmaris’e gitmek üzere Çiğli üstünden kuleyle temas kurmadan ve gerekli izinleri almadan kalktıkları,
Saat 02.50 sıralarında F-16 uçakları ve askeri helikopterlerle TBMM binasının vurulmaya başlandığı, aralıklarla olmak üzere 4 bomba atıldığı, bu nedenle milletvekilleri ve basın mensuplarının sığınağa geçmek zorunda kaldığı,
Saat 06.19 sıralarında … Külliyesinin önünün F-16 uçakları tarafından bombalandığı,
Darbe girişimi teşebbüsünün ilk anları olan saat 21.15’te Binbaşı … ……. tarafından kurulan, katılımcıları Ankara ve İstanbul’da görevli bazı subaylar olan, darbe girişimi esnasındaki gelişmelerin birbirlerine aktarılmasında ve buna göre gerekli eylemlerin icra edilmesine yönelik olarak “E5 ve TEMden istanbul disina cikan trafik serbest birakilacak, istanbul icine giren trafik engellenecek ve geri cevirilecek; AKOM’a müdahale edildi; 1.koprunun avrupa istikameti durduruldu; Alademi takviye ekibi hadimkoyde; Tanklar b.paşada; Ataturk hava limani tamam. Hava limanina girisler yasaklandi. Cikislar serbest; geçirmeyin ateş serbest; Bayrampasadan bir tane bile polis cikmayacak; tüm zırhlı unsurlar sahaya insin; AKP İstanbul il teşkilatı kontrol altında; sakın tereddüt etmeyin çakın; İstanbul moda deniz kulübüne müdahale lazım. Generaller var.derdest edilecek; Taksime takviye istiyoruz kalabalik toplanıyor; toplanan kitlelere ve askeri kuvvetlere karşı duran polislere silahla, tanklarla sert şekilde müdahale edilecek; bu tvlerin susturulması gerekiyor; Çengelköy de direnen 4 kişiyi vurduk; arıcılar camisini susturuyoruz!” şeklinde mesajlar paylaşılan ve darbe girişiminin başarısızlıkla neticeleneceğinin anlaşılması üzerine saat 05.48’de “Faaliyet iptal, hayatta kalın!” şeklindeki mesajla sona … Yurtta Sulh Biziz isimli bir Whats App grubunun mevcut olduğu,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000’in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları da dahil olmak üzere 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74’ü tank 246 zırhlı aracın ve 4.000’e yakın hafif silahın kullanıldığı darbe girişimi esnasında Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edildiği, TBMM ve … Külliyesi gibi birçok stratejik merkezin bombalandığı, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirildiği, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılması sonucunda 4’ü asker, 63’ü polis ve 183’ü sivil 250’den fazla kişinin şehit edildiği, 23’ü asker, 154’ü polis ve 2.558’i sivil olmak üzere 2.735 kişinin de yaralandığı,
Dosya kapsamı ile başka dava dosyalarındaki bilgilerden ve açık kaynaklardan tespit edilmiştir.
B. İtiraza konu dava dosyasındaki olaylar 15.07.2016 tarihli darbe girişimi sırasında Denizli ilinde bulunan 11’nci Komando Tugayına bağlı birliklerin faaliyetlerini kapsamaktadır.
Bu bölümde öncelikle Anayasayı ihlal suçundan aldığı mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık … Komutanı Tuğgeneral …’ın emriyle hazırlanan ve iki taburdan oluşan birliğin Çardak ilçesinde bulunan askerî havaalanına intikalini de kapsayan eğitim planı, darbe girişiminin başlaması ve birliklerin tugaydan ayrılması, sivil havaalanı önünde darbe girişimine karşı çıkan vatandaşlarla karşılaşan ve askerî havaalanına giden birliklerin eylemleri incelenecek, sonrasında dosyada mevcut delillere göre sanıkların eylemdeki konumlarına ve savunmalarına ayrı ayrı yer verilecektir.
1-Eğitim Planı
Denizli 11. Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral … 12.07.2016 tarihinde izinden dönmüş ve birliğin Harekât ve Eğitim Şube Müdürü olan itiraz kapsamı dışında kalan sanık Yüzbaşı …’a yeni bir eğitim planlamasını emretmiştir. Bu kapsamda istenen birliğin Söke’de bulunan taburlarının da katılacağı bu eğitim, en az iki taburdan yaklaşık altı yüz kişinin yer alacağı ve komando yürüyüşü, üs bölgesi işgali, motorlu intikal ve işgal ile yeniden komando yürüyüşü bulunan 14.07.2016 tarihinde başlayıp 17.07.2016 tarihinde sona erecek dört güne yayılmış bir eğitimdir. İnceleme dışı sanık Yüzbaşı … ile birlikte eğitimde yer alacak diğer tabur komutanları bazı gerekçelerle bu eğitim planına ve zamanlamasına itiraz etmişlerdir. Söz konusu itirazlarda Efes 2016 tatbikatından yeni çıkan birliğin yorgun olduğu, birliğin Söke’de konuşlu taburlarının Denizli’ye taşınmasının devamlı ertelendiği ve taşınmadan sorumlu birlik personelinin taşınmanın artık tamamlanmasını istediği, tayin dönemi olması nedeniyle Tugay Komutanı Tuğgeneral …’ın istediği şekilde eğitimde yer alacak birlik unsurlarını tamamlayacak kadar personelin mevcut bulunmadığı ve hava sıcaklıklarının çok yüksek seyrettiği dile getirilmiştir. Tugay komutanı ise emrinde ısrar etmiş, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral …..ın birliği denetlemeye geleceğini söyleyerek itirazları geri çevirmiştir. İnceleme dışı sanık Yüzbaşı … beyanlarında Orgeneral İhsan Uyar’ın emir subayını aradığını, emir subayının komutanın o hafta Ankara’dan çıkmayacağını ve sonraki hafta için ise kendisini arayacağını söylediğini ifade etmiştir. 13.07.2016 günü tabur komutanları, diğer rütbeli personel ve askerlerle birlikte tugayın içtima alanında toplanılmış, eğitimle ilgili hususlar komutanlarca görüşülmüştür. Beyanlara göre sanık Binbaşı … motorlu eğitimin ….a yapılmasına itiraz etmiştir. Bu konuda firari Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … ısrarcı olmuş, ayrıca emir yayınlanmasını isteyen Yüzbaşı …’a ”Gerek yok!” cevabını vermiştir. Planlanan komando yürüyüş ve motorlu intikal eğitiminin Ege Ordu Komutanlığı tarafından eğitim yılı başında onaylanan 11’nci Komando Tugayı Yıllık Eğitim faaliyet takviminde bulunmadığı, değişikliğin ise Ege Ordu Komutanlığının onayına sunulmadığı anlaşılmaktadır.
13.07.2016 tarihinde birliğin Söke’de bulunan taburu otobüs kiralanarak Denizli’ye getirilmiştir. Tanık …’nun beyanına göre, Söke’den bu faaliyete katılacak bölük komutanları birliğin Söke’de bulunan bölümünün komutanı, aynı zamanda Tugay Komutan yardımcısı olan ve hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü kesinleşen Albay … tarafından seçilmiştir. Birliğin Söke’de bulunan taburunun intikaline ilişkin olarak emir, talimat ve yönergelere aykırı şekilde Ege Ordu Komutanlığı haberdar edilmemiş, intikal emri yayınlanmamış, intikal mesajı çekilmemiş, gerekli emniyet tedbirleri alınmamıştır.
Tugay Komutanı inceleme dışı sanık Tuğgeneral …’ın 15.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünce planlanan ve gerçekleştirilen darbe girişiminde, girişimin planlanma aşamasından itibaren yer aldığı anlaşılan FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün sivil ve asker unsurlarıyla birlikte hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu planlamadaki görevi, birliğini darbecilerin kullanabilmesi için hava yoluyla Denizli Çardak havaalanından Ankara’ya sevketmektir. Bu nedenle eğitimin 3. aşaması olan Çardak Askerî Havaalanına motorlu intikal ve işgal eğitimi planlanmıştır. Araçların sağlamlığını ve birliğin intikal hızını test etme amaçlı eğitim, tugayın içinde de yapılabilecek olsa da maksat hava yoluyla intikal amacını gizlemeye yöneliktir. 12.07.2016 akşamı Tugay Komutanı … darbe planında birlikte hareket ettiği Söke’de bulunan birliklerin komutanı olan Tugay Komutan Yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’le tugayın içinde ve askerlere uzak bir yerde gizli bir toplantı gerçekleştirmişlerdir. Olayın sonraki aşamaları dikkate alındığında Tugay Komutan Yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’in en geç bu tarihten itibaren darbe planına dahil oldukları anlaşılmaktadır. Bir yandan eğitim hazırlıkları devam ederken öbür yandan 13 Temmuz 2016 günü resmî aracına sivil plaka takılmasını isteyerek yola çıkan Tugay Komutanı … Söke’de bulunan Tugay Komutan Yardımcılığında 45 dakika kaldıktan sonra, komutan odasında sivil kıyafetlerini giyerek, Denizli’ye geri dönmeyi bekleyen personeline İzmir’e gitme talimatı vermiş, yolda ağabey olarak hitap ettiği bir şahısla görüşmesinin ardından Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde bırakılmasını ve orduevinden saat 22.30 sıralarında alınmasını istemiş ve sonrasında Denizli’ye dönmüştür. Bu bilgiler ışığında Tugay Komutanı …’ın darbe girişimiyle ilgili olarak FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün sivil görevlilerinden biriyle görüştüğü değerlendirilmektedir.
Talimatlara aykırı şekilde Ege Ordu Komutanlığına bildirilmeyen eğitim planıyla ilgili yazılı bir emir de düzenlenmemiştir. İnceleme dışı sanık Yüzbaşı … tarafından 13.07.2016 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından kullanılan bilişim sistemi Karanet programının outlook bölümünden birlik eğitim sorumlularına eğitim planını içeren ancak yazılı belge niteliği bulunmayan bir çizelge gönderilmiştir. Eğitime katılan tabur ve bölük komutanları savunmalarında, eğitim faaliyetiyle ilgili yazılı emir düzenlenmediğinden ve faaliyetin Ege Ordu Komutanlığına bildirilmediğinden haberleri bulunmadığını beyan etmişlerdir.
Tugayın… Komutanlığına henüz o yıl atanan inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay … planlanan göreve başlayış tarihi 01.08.2016 olduğu hâlde tugay komutanı tarafından çağrıldığı birliğe 14.07.2016 tarihinde gelmiş, eğitim faaliyetleri hakkında bilgi almıştır. Göreve başladığını bildiren belge hazırlandığı hâlde tugay komutanının isteğiyle çekilmemiş, resmî olarak göreve başlamamasına rağmen birliğin faaliyetlerinde yer almıştır.
15.07.2016 günü sabah saatlerinde Denizli Merkez Komutanı olup hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hüküm kesinleşen inceleme dışı sanıklar Albay … ve Harekât ve Eğitim Şube Müdürü Yüzbaşı … Çardak Hava Meydan Komutanlığına giderek komutanlık personelinin de katıldığı keşif faaliyetinde bulunmuşlardır. Yapılan keşif sonucunda askerlerin konuşlandırılacağı en uygun yer olarak benzinlik bölgesi seçilmiştir.
Denizli 11’nci Komando Tugay Komutanlığında oluşturulan eğitim birliğinin komutanlığı, tugayda görev yapan Lojistik Destek Komutanı Yarbay … ve Tank Tabur Komutanı Yarbay …’ün kabul etmemesi nedeniyle aralarındaki kıdem durumu da nazara alınarak… Komutanlığı görevine vekâlet eden sanık Binbaşı ……’ya verilmiştir. Birlik tarafından 14.07.2016’da eğitimin ilk ayağı icra edilmiş, tugayın içinde önce komando yürüyüşü yapılmış, sonra tugaya yakın tepede üs bölgesi işgali gerçekleştirilmiş ve birlik geceyi burada geçirmiştir. Sabah tugaya geri dönen eğitim birliği 15.07.2016 tarihinde bütün gün istirahate çekilmiş, 16.07.2016 tarihinde sabahın erken saatlerinde Çardak’ta bulunan askerî havaalanına gerçekleştirilecek motorlu intikali beklemeye başlamıştır.
İntikal hazırlıkları için Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … tarafından birlikteki her askere iki şarjör mermi düşecek kadar mühimmat alınması emredilmiştir. Bu kapsamda birlik 26.250 adet G-3 ve HK 33 tüfek mermisi almıştır. Birlik mühimmat sorumlusu Binbaşı … yazılı emir olmadan mühimmat vermeyeceğini söyleyince intikal kapsamındaki tek yazılı emir mühimmatların alınabilmesi için Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … tarafından yazılmıştır. Bilirkişi raporlarına göre bu sayıda mermi böyle bir eğitim için gereğinden fazladır. Yine Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … tarafından birliğe üç günlük kumanya alınması emri verilmiştir. Birkaç saat sürecek bir eğitim için üç günlük kumanya alınması emri eğitime katılacak bazı askerler tarafından sorgulanmış olsa da bu miktarda kumanya lojistik birliğince hazır edilmiş ancak aşağıda inceleneceği şekilde bazı birlikler bir günlük kumanya almakla yetinmişlerdir. Tayin dönemi olması nedeniyle personel yetersizliği söz konusu olduğu için özelliklerine bakılmadan genç personelin görevlendirildiği, personel seçimi için belirli bir kriter uygulanmadığı, kol komutanlarının astsubay çavuş, astsubay başçavuş, asteğmen, teğmen, üsteğmen rütbelerinde oldukları, piyade, topçu, tankçı, teknisyen, sağlık astsubayı gibi pek çok farklı sınıftan yalnızca personel sayısını tamamlamak amacıyla seçildiği, eğitime katılması planlanan bazı personel izin ve nöbet gibi nedenlerle katılamazken, bunların yerine son anda başka personelin dahil edildiği, bazı personelin ise nöbetçi olmasına rağmen birliğin güvenliği tehlikeye atılacak şekilde eğitime dahil edildiği anlaşılmaktadır. Planlamaya göre birliğin ilk grubu 16.07.2016 günü saat 02.00, ikincisi saat 04.00’te birlikten çıkış yapacaktır.
2-Darbe Girişiminin Başlaması ve Birliğin İntikali
15.07.2016 günü tugay nöbetçi amiri, aynı zamanda eğitimin planlayıcısı olan inceleme dışı sanık Yüzbaşı …’dır. Nöbetçi olduğundan eğitim faaliyeti kapsamında yapılacak olan intikale katılması söz konusu değildir. İnceleme dışı sanık Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … o akşam birliğe gelen mesajlardan sorumlu tanık Astsubay …’a birliğe gelecek emirlerin doğrudan kendisine getirilmesini emretmiştir. Emirlerin önce inceleme dışı sanık Yüzbaşı …’a sunulması gerekmektedir ama darbe girişimine daha planlanma aşamasında dahil olan Tugay Komutanı Tuğgeneral …, Tugay Komutan Yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … darbe emrini beklemektedir. Öncesinde saat 20.00 sıralarında Çardak Askerî Havaalanında nöbetçi olan havacı Başçavuş … Kayseri Hava Üssünden aranmış, kendisine saat 00.00 ile 08.00 arasında iki büyük uçağın (askerî personel taşıma amaçlı) Çardak’a ineceği bilgisi iletilmiştir. Çardak sık uçuşun olmadığı tali bir askerî havaalanıdır.
Darbeciler tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifi tugaya gönderilmeden hemen önce saat 22.15’te inceleme dışı sanık … Komutanı Tuğgeneral …, inceleme dışı sanık …’ı yanına çağırarak daha önce sabaha karşı iki grup halinde çıkması planlanan birliğin saat 23.00’te tek seferde çıkması emrini vermiştir. Birliğin rütbeli personelinin birlik dışında olduğu dikkate alındığında intikalin bu saatte gerçekleşmesi mümkün değildir. İnceleme dışı sanık Yüzbaşı … eğitimde görev alan subaylara komutanın emrini derhal bildirmiştir. Alarm durumuna geçen eğitim birliği toplanmaya başladığı anda eş zamanlı olarak darbeciler tarafından Türkiye’deki tüm askerî birliklere gönderilen emirler ve sıkıyönetim direktifi Denizli 11’nci Komando Tugay Komutanlığına da ulaşmıştır. İnceleme dışı sanık Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … tarafından teslim alınan sıkıyönetim direktifi tugay komutanına arz edilmiştir. Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığında bulunan ve darbe girişimine henüz planlanma aşamasında dahil oldukları anlaşılan Tugay Komutanı …, Tugay Komutan Yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … darbe planı doğrultusunda tüm gece boyunca eğitim birliği adı altında teşekkül ettirilen taburu Ankara’ya ulaştırmaya çalışacaklardır.
Tugay komutanının emriyle intikale katılması gereken inceleme dışı sanık Merkez Komutanı Albay … yerine Merkez Komutanlığının eski personeli olup henüz Muhafız Bölük Komutanlığına atanmış olan sanık Üsteğmen … görevlendirilmiştir. Sanık Üsteğmen …’ın şehit cenazelerini karşılamakla görevli olmasından dolayı askerî havaalanını iyi bildiği değerlendirilmiştir. Yine tugay komutanının emriyle tugay nöbetçi amiri olmasına rağmen eğitimi planlayan Yüzbaşı … da eğitime dahil edilmiştir. Tugay Yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … de mutat olmamasına rağmen eğitim birliğinin intikaline katılmak için içtima alanına gelmişler, henüz göreve başlayışı dahi üst komutanlıklara bildirilmemiş olan inceleme dışı sanık… Komutanı Kurmay Yarbay … da içtima alanına gelerek eğitim birliğinin emir komutasını sanık… Komutan Vekili Binbaşı …..dan devralmıştır. Lojistik Destek Komutanı Yarbay …, Tugay İstihbarata Karşı Koyma Müdürü Binbaşı … ve Tank Tabur Komutanı Yarbay … birlikten ya da yakınlarından aldıkları telefonlar nedeniyle birliğe gelmiş, aslında intikale çıkması gerektiği hâlde tugay komutanının emriyle yanında kalan Albay … ile birlikte komutanın odasında oturmaya ve gelişmeleri odadaki TV’den takip etmeye başlamışlardır. Bu komutanlar sıkıyönetim direktifi isimli belgeyi görmüşlerdir. Bu belgede Tugay Komutanı … Denizli Sıkıyönetim Komutanı olarak atanmış görünmektedir. Tanık komutanların beyanlarına göre … henüz darbe yanlısı tutumunu belli etmemektedir. Tugay komutanı gelişen durum nedeniyle eğitimin ertelenmesiyle ilgili önerileri kabul etmemiştir.
Eğitim birliği intikal saatinin öne çekilmesinden yaklaşık yarım saat önce ülke çapında, özellikle Ankara ve İstanbul’da yaşanan beklenmedik gelişmelere ilişkin haberler yerel, ulusal ve sosyal medya üzerinden yayılmaya başlamıştır. Saat 21.50’den itibaren Kahramankazan’da bulunan Akıncı Üssünden kalkan uçaklar başkent Ankara’nın üzerinde alçak uçuş yapmaktadır. İstanbul’da köprülerde askerî birliklerin olduğuna dair görüntüler önce sosyal medyada sonra da TV ekranlarında gösterilmeye başlanmıştır. Öncesinde saat 21.15 sıralarında Genelkurmay Başkanlığı darbeci askerlerden oluşan Özel Kuvvet taburları tarafından basılmış ve karargâhtan yükselen silah sesleri çevreden duyulmuştur. Vatandaşlar primetime olarak adlandırılan zaman diliminde TV’den ve Whatsapp mesajlaşma programı üzerinden gelen haber ve fotoğraflarla gelişmeleri takip etmektedir. Henüz 15 gün önce Atatürk Havalimanında yaşanan terör saldırısı ve öncesinde pek çok yurttaşın hayatını kaybettiği terör saldırıları nedeniyle büyük bir terör saldırısı ihbarı alındığı söylentileri yanında sıkıyönetim ve darbe kelimeleri de haberlerin arasında geçmektedir. Tugay içtima alanında yaşanmakta olup, hengame, kaos ve curcuna kelimeleriyle ifade edilen ve düzensiz şekilde ilerlediği anlaşılan toplanma çabası henüz arka planı tam olarak anlaşılamayan haberlerle eş zamanlı olarak gerçekleşmektedir. Saat 23.00 ve sonrasında nöbetçi subay ve astsubaylarca içtima alanına toplanan askerlere, evlerinden ve dışarıdan gelen subay ve astsubaylar katılmakta, komutanlar intikalde kullanılacak mermi ve kumanyaları tedarik etmeye çalışırken bir yandan ailelerinden, birlikteki ve başka birliklerdeki meslektaşlarından gelen haberleri öğrenmektedir.
Tanık Tugay İstihbarata Karşı Koyma Müdürü Binbaşı … bu sırada karargâh binasından dışarı çıkarak beyanına göre bir provakasyondan korktuğu için birliğin karşısına park eden bir aracı uzaklaştırır. Bu sırada birliğe eşlik etmesi gereken sivil eskortların nerede olduğunu sormuş, sivil eskort bulunmadığı cevabını almıştır. Tugaydaki darbeciler eğitim faaliyetini Ege Ordu Komutanlığından gizledikleri gibi sivil makamlardan da gizlemişlerdir. Kamera kayıtları ve tanık Binbaşı …’ın anlatımlarına göre birlik dışına çıkan askerî araçların rahat çıkışını sağlamak için sivil trafiği durdurmuş ve araç çıkışına nezaret etmiştir. Araçların çıkışı 23.45’te başlamış, 00.18’de sona ermiştir. Birlikten toplam 41 aracın ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Eğitime katılan erlerden bazıları askerî gazino ve koğuşlarda bulunan TV’lerden gelişmeleri izlemişlerdir. Bazı erler Başbakan…’ın açıklamasını da izlediklerini beyan etmişlerdir. Başbakan… ulusal bir haber kanalının canlı yayınına saat 23.02’de katılmış, ülkede yaşanan askerî hareketlilikle ilgili olarak ordu içinde bulunan bir grubun kalkışması ihtimali üzerinde durulduğunu, demokrasiye zarar verecek herhangi bir faaliyete izin verilmeyeceğini ve kalkışmaya karşı gereğinin yapılacağını beyan etmiştir. Bu açıklamanın yerel, ulusal ve sosyal medyada büyük bir hızla yayıldığı ve bu açıklamada yaşanan gelişmelerin arka planına ilişkin soru işaretlerini ortadan kaldırarak ülkenin askerî bir darbe girişimiyle karşı karşıya olduğunu net olarak ifade ettiği anlaşılmaktadır. İçlerinde itiraza konu sanıkların da bulunduğu birlikte görev yapan pek çok subay ve astsubay, yakınlarından ve meslektaşlarından öğrendikleri gelişmeleri bir terör saldırısına yönelik önlem olarak değerlendirdiklerini ve doğrudan darbe veya kalkışma gibi ifadeler yer alan bilgilere ihtimal vermediklerini ifade etmişlerdir. Saat 23.00’ten ve özellikle 23.30’dan sonra içtima alanında olan personelin TV seyretme imkânı olmadığı ancak çoğunluğun telefonlarının yanında bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar yola çıkan askerlerin (erler de dahil) ezici çoğunluğu darbe, kalkışma ve sıkıyönetim haberlerini duymadıklarını, bir kısmının yolda iken TSK’nın darbe yaptığını öğrendiğini, yine geniş bir bölümünün de askerî havaalanı veya sivil havaalanı önünde öğrendiklerini beyan etmiş iseler de az sayıdaki başka personelin aksi yönde beyanları olduğu anlaşılmaktadır.
Birliğin subay ve astsubay rütbesi taşıyan komutanları arasında olan sanıkların birlikten çıkış anında ve intikalin gerçekleştiği sırada yaşanan askerî darbe girişiminden haberdar olup olmadıklarının tespiti uyuşmazlık konusunun çözülmesi noktasında hayatî öneme haiz nitelik arz ettiğinden bu noktada dosya kapsamındaki tanık beyanlarından bazılarına yer verilmesi faydalı görülmüştür. Bu bağlamda tanıklardan;
Fesih Kızıl (İntikale katılan uzman çavuş, lastiği patladığı beyan edilen araçta); Çardak’a yaklaşırken Mutlu komutanın (…) TSK’nın açıklamasını gördüğünü ve ”Niye bu hâldeyken biz tatbikata gidiyoruz.” dediğini, ancak konvoydan ayrı kalmaları güvenlik açısından riskli olduğu için “Önce konvoya yetişelim, gidince durumumuzu değerlendiririz.” diye konuştuklarını,
… (Yüzbaşı, Lojistik Komutanlığına Bağlı Bakım Bölük Komutanı); İçtima alanında hazırlandıkları sırada Astsubay …’un motoruyla geldiğini gördüğünü, kendisine ”Olanları biliyor musunuz çok büyük şeyler oluyor, şu anda darbe oluyor, köprü tutulmuş, jetler meclisin üstünde uçuyor.” dediğini, böyle bir şey olamayacağını söyleyerek ona hazırlanmasını söylediğini, kendisine ”Darbeye mi gidiyoruz ne yapıyoruz?” diye sorduğunu, ”Öyle şey olur mu, bu eğitim 3 gün önceden belliydi” dediğini, çok sevdiğini bildiği Cumhurbaşkanını kast ederek ”Reise bir şey olursa burayı yakarım.” dediğini, kendisinin ”Gerekirse canlı bomba oluruz ama öyle bir şey yaptırmayız!” dediğini, ”O zaman niye gidiyoruz?” diye sorduğunu, ”Emniyet için takviye için gönderiliyor olabiliriz!” şeklinde cevap verdiğini, aklına başka bir şey gelmediğini, habercisi olan … ile askercell üzerinden yazıştıklarını, Tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetim ilan edildiğini yolda polis bile durdursa durmayacaklarını komutanların söylediğini yazdığını, tanımadığı birisinin bunu söylediğini, bu mesajdan sonra darbe girişiminde kendilerine de bir yetki görev verildi diye düşündüğünü,
…..(Er) Kendileri yolda giderken sela verilmeye başlandığını, başlarındaki Uzman Çavuş …’ın “Kendinize dikkat edin, nereye gittiğimizi bilmiyoruz. Hakkınızı helal edin!” dediğini, önlerinde ve arkalarında araç olmadığını, tek başlarına kaldıklarını, ”Şu an hava alanına gidiyoruz, ne olacağını bilmiyoruz!” diye söylediğini,
…; (Er) Tugayda eğitimlerini yaptıklarını, bir gece dağda kaldıklarını, 15.07.2016 tarihinde saat 03:00’te intikal eğitimi olduğunun söylendiğini, ancak saat 22:00 civarı hemen hazırlanmalarının emredildiğini, tam araçlara binmeden önce TV’de Başbakanının açıklamasını gördüklerini,
… ….. (Uzman Çavuş) Giderken sivil araçlardan korna çalındığını, insanların alkışladığını, bunu halkın askere olan sevgisi olarak düşündüğünü, ancak ilk defa şehir içinde hız sınırının aşıldığını düşündüğünü, zira Kıbrıs’ta askerlik yaparken bu tür faaliyetlerde hızlı gidilmediğini gördüğünü, kendi kendine ”Allah Allah! Nereye yetişiyoruz acaba?” dediğini, Çardak Havaalanına vardıklarında ışıkların yanmadığını, bulunduğu aracın araç komutanının kol komutanı olan… Üsteğmen olduğunu,
…; (Er) Yolda giderken soyadını hatırlamadığı …..nın askerî araçların rahat bir şekilde çıkması için sivil araçları durdurduğunu, yanında bulunan adını şu an için hatırlamadığı bir üsteğmenin telefonda konuştuğunu ve sıkıyönetim ilan edildiğini telefondaki kişiye söylediğini, o anda olumsuz bir durum olduğunu düşündüğünü, komutana dönerek “Komutanım ne oldu?” diye sorduğunu, onun da kendisine “Sıkıyönetim ilan edildi, işin şakası yok, aracı düzgün kullan!” şeklinde söylediğini ve diğer araçlarda bulunan araç komutanlarını aradığını ve şoförlere dikkat edin dediğini, bunu söylemesinin amacının aracı kullanırken aracı kaza yaptırmaya çalışması olduğunu, komutanın müdahale ederek kaza yapmasını engellediğini, Whatsapp grubu kurup diğer komutanlarla mesajlaşmaya başladığını, yolda giderken sürekli kendisini uyardığını, ”Kırmızı ışıkta durmayacaksın, hızlı git!” diye devamlı söylediğini, askerî havaalanına geldiklerini, orada nizamiye girişinde 10-15 dakika durduklarını, kapıyı açmadıklarını, sonrasında komutanların müdahalesi ile kapının açıldığını ve içeri girdiklerini,
…; (Er) Tugaydan çıktıklarını, sivil halkın taş attığını, alkışlayanların olduğunu ama ne olduğunu anlamadıklarını,
… (Er); İçtima alanında toplandıklarında komutanlardan darbe oluyormuş diye bir şey duyduklarını ama detayını anlamadan araçlara bindiklerini, araçta telefonla ailesinin arayıp nasıl olduğunu sorduklarını ve bir karışıklık olduğunu söylediklerini, kendisinin de telefonu kapattıktan sonra başçavuşa nereye gittiklerini sorduğunu, onun da ”Havaalanının güvenlik tedbirini almaya gidiyoruz!” dediğini, sivil havaalanının girişinde siviller tarafından park edilmiş araçlar nedeniyle daha fazla hareket edemediklerini,
… (Er); Yaklaşık 500 askerin içtima alanında toplandığını, bu sırada komutanlarını beklerken ön sıralardan bir uzman çavuşun cep telefonundan haberleri okuduğunu ve bir kalkışmanın olduğunu öğrendiği, arkadaşlar arasında bu haberin yayılmaya başladığı, Çardak’a intikal ederken yolda yakınlarından haber almaya çalıştıklarını,
… (Er); Yolda giderken vatandaşların aracın önünü kesmeye çalıştıkları,
… (Er); … ve …’ın yanına oturduklarını, birlikte silah almak için mühimmat deposuna gittiklerini, yolculuk esnasında …’ın …’e ”Komutanım darbe oluyormuş herhâlde!” şeklinde bir söz söylediğini, …’in de …’a ”Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, bize ne emir verilirse biz onu yaparız!” dediğini,
… (Er); Saat 22.00 gibi toplanıp çıkacakları esnada ailelerinden arayanlar olduğunu, kendilerine ”Ülkede darbeye kalkışılıyor, siz ne yapıyorsunuz!” diye uyarı gelince durumun farkına vardıklarını, havaalanına giderken yolda Kıdemli Başçavuş …’a ”Komutanım ülkede darbeye kalkışılıyor, biz havaalanına niçin gidiyoruz, havaalanını kimden koruyacağız?” diye sorduğunda kendilerine hitaben ”Siz çok konuşuyorsunuz, herkes işini yapsın!” dediğini,
… (Er); Araçlar ile tugaydan çıktıklarını, kendilerine sivil havaalanına gideceklerinin ve orada eğitim yapacaklarının söylendiğini, zaten bir gün önce dağda kaldıklarını, o zaman da bir sonraki gün eğitim olacağının söylendiğini, intikale başladıklarını, aracı kendisinin kullandığını, araç komutanının da Üsteğmen … olduğunu, yolda giderken …’ın …’ye ”Acil bir şey olursa G3’ün yerini gör, onu kullanacağız!” dediğini, araçta 3 tane G-3 şarjörü olduğunu, onlarda kalaşnikof silah olduğunu ama mermilerinin olmadığını, o yüzden kaleşnikof tüfeği arkaya doğru bıraktılarını, Denizli’den çıkıp havaalanına doğru giderken TRT’de bildiri yayınlandığını, bu bildiriyi …’ın cep telefonundan açarak kendilerine dinlettiğini, kendisine “Darbe olmuş, biz nereye gidiyoruz?” diye sorduğunu, onun da ”Darbe olduysa sana ne, biz askeriz!” diye cevap verdiğini, hatta bildiği kadarıyla ifadesinde kendisinin hareketine ilişkin olarak ”Asker bunu anlayınca aracı sağa sola çekmeye çalıştı ve direksiyona yumruk attı!” şeklinde sözler söylediğini, ”Araçta yirmi kişi var, ona göre sür!” diye sözler söylediğini internetten okuduğu,
Şeklinde beyanlarda bulunmuşlardır. Dosya kapsamında dinlenen başka pek çok tanık askerin benzer şekilde beyanlarının olduğu anlaşılmaktadır.
İntikale hazırlanırken bazı birlikler kurmay başkanının emrettiği şekilde 3 günlük kumanya almış, bazı birlikler ise ”Nasıl olsa sabah döneceğiz!” diyerek aceleyle hiç kumanya almamış ya da bir günlük kumanya aldıklarını beyan etmiştir. Birliğin Lojistik Subayı Binbaşı … bir miktar kumanyanın hazırlandığı hâlde birlikçe alınmadığını doğrulamış ve hatta Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay … havaalanına intikal ettikten sonra bu kumanyanın kendilerine sevkini istemiştir. Kol komutanlarının tamamı kaleşnikof olarak anılan AK-47 marka tüfek almış ancak Merkez Komutanlığındaki kaleşnikof marka tüfeği alan sanık Üsteğmen … hariç hiçbiri kaleşnikof mermisi almamış olup yukarıda da ifade edildiği şekilde birlik yanına yalnızca G-3 ve HK-33 marka tüfeklerin mermilerini almıştır. Kapalı kasa kamyonlardan oluşan 41 araçlık konvoyla yola çıkılmış olup kimi tanık beyanlarına göre Çardak Hava Meydan Komutanlığına doğru alışılagelmişin üzerinde bir hızla hareket etmekte ve konvoy disipliniyle bağdaşmayacak kopmalar meydana gelmektedir. Yolda konvoya tepki gösteren halkın tezarühatlarını bazı askerler sevgi gösterisi olarak algıladıklarını beyan etmişlerdir. Konvoyun yola çıktığını öğrenen Vali, tugay komutanını arayarak konvoyu geri çağırmasını ve valilikte kurulan kriz masasına gelmesini istemiştir. İnceleme dışı sanık … Komutanı Tuğgeneral … ise rutin faaliyetlerini yaptıklarını hatta hazır çıkmışken askerlerin havaalanının güvenliğini alabileceğini söylemiştir. Tugay Komutanı Tuğgeneral …, Söke’deki yardımcısı Albay … ve Kurmay Başkanı Yarbay … birliği Ankara’ya götürmeye kararlı olup her şekilde zaman kazanmaya çalışmışlardır.
Hava Meydan Komutanlığında nöbetçi olan tanık Başçavuş … kendilerine de gelen sıkıyönetim direktifi, Kayseri’den geleceği bildirilen uçaklar ve Denizli 11’nci Komando Tugay Komutanlığından çıkan konvoyla ilgili öğrendiklerinden sonra adeta parçaları birleştirerek birliğin darbe girişimi doğrultusunda sevk edileceğini anlamış, intikale engel olmak amacıyla bağlı bulunduğu hava üs komutanı ve sivil yöneticilerle birlikte hareket etmek suretiyle havaalanının elektriği kesilmiş, uçuş sistemleri devre dışı bırakılmış ve kulesi boşaltılmıştır. Bu sırada intikal hâlinde olan konvoyda ise itiraz kapsamında yer alan sanıklardan Yüzbaşı …’nın bindiği askerî aracın tekerleği patlamış, tamirde kendisine yardımcı olmak üzere arkasında bulunan kendi bölüğünden araçla birlikte yolun ortasında durup aracın lastiğini onarmışlar, arkalarındaki birlikler ise yollarına devam etmişlerdir. Bu konvoyda bulunan ve itiraz kapsamında yer alan sanık Üsteğmen … yolu bilmediği için yanlışlıkla sivil havaalanının girişine sapmıştır. Saat 01.30 sıralarında atanmış… Komutanı olup eğitim birliğinin komutasını sanık Binbaşı ….’dan devralan inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay … ve aynı araç içinde bulunduğu sanık Binbaşı….. ile birlikte 59’u er/erbaş, geri kalanı rütbeli personelden oluşan birlik Çardak Sivil Havaalanının önüne gelmiş, burada kendilerini Cumhurbaşkanı …’ın çağrısı üzerine darbe girişimine engel olmak amacıyla evinden çıkmış az sayıdaki Çardaklı vatandaş karşılamıştır.
3- Çardak Sivil Havaalanı Girişinde Yaşananlar;
Denizli 11’nci Komando Tugay Komutanlığının Çardak Askerî Havaalanına gitmesi gerekirken yanlışlıkla Çardak Sivil Havaalanına gelen bölümünü karşılayan vatandaşlardan tanık;
….. Cumhurbaşkanının sokağa çıkın talimatını duyunca kızını ve oğlunu alıp araçla beraber AK Parti ilçe binasına gittiklerini, eşinin de oraya geldiğini, daha sonra konvoy yapıp havaalanına gidelim dediklerini, kavşakta askerlerin aracını gördüklerini ve hatta orada aracın camından dışarı askerlere hitaben “Siz bizim askerimizsiniz, nereye gidiyorsunuz?” dediğini, halkın bir kısmının araçlarıyla kavşaktan döndüklerini ama kendisinin dönmediğini, havaalanına doğru devam ettiğini, havaalanı kavşağında aracından indiğini, ilk askerî aracın önüne kendisini attığını, o sırada henüz 5-6 kişi olduklarını, askerî aracın kapısını açıp içeri girdiğini, “Siz kime darbe yapmaya geldiniz, bu vatanın evladı değil misiniz?” dediğini, araç komutanının kendisine inmesini söylediğini, “inmeyeceğim!” dediğini, dışarıdan bir komutanın kibarca ‘”Bayan araçtan inin!” dediğini ama inmediğini, o komutanın ve askerlerin darbe teşebbüsünden haberlerinin olmadığını ve tatbikat için geldiklerini söylediklerini, komutanın ”Hava meydan komutanının emri ile geldik!” deyince ”Sizin komutanınız ……’dır, başkasından emir alamazsınız!” diye söylediğini, daha sonra askerlerden bir kısmının araçlardan indiklerini, sivil halk olarak bu defa onların önüne geçip kol kola girdiklerini, onların tel örgülerden geçip gideceklerini düşündüklerini, geçmelerine izin vermediklerini, onların kendilerini itekledilerini kendilerinin de onları iteklediklerini, saat 03:00’ten sonra ortalığın sakinleştiğini, askerlerin araçlarında oturduklarını, bazı askerlerin “Biz darbe teşebbüsü olduğunu siz bağırınca anladık. Bilmiyorduk!” dediklerini, hatta bir askerin kendisine “Önünüze teröristler çıkacak, eğer karşılık verirlerse siz de silah sıkın!” denildiğini söylediğini, bu erin kim olduğunu bilmediğini, ayrıca komutanlardan birisinin ”Benim başımı yaktılar!” dediğini, askerlerin kendilerine iyi davrandıklarını, bu hâle düşmelerine üzüldüğünü, o gün itekleşme sırasında bazı askerlerin gözünden yaş geldiğini de gördüğünü,
…; Cumhurbaşkanının dışarı çıkmalarını istediğini, bunun üzerine AK Parti binasına gittiklerini, oradan havaalanına doğru gitmeye karar verdiklerini, havaalanına giderken askerî araçların geldiğini gördüklerini, onların önüne geçip havaalanında beklemeye başladıklarını, askerlerin 2-3 dakika sonra gelip geçmek istediklerini ama onlara izin vermediklerini,…. komutanın kendilerine direnmediğini, ”Kışlaya geri döneceğiz!” dediklerini ama bu kez askerî havaalanına gideceklerini duyduklarını ve tekrar önlerini kestiklerini, oradaki yarbayın kendilerine çok direndiğini ve “Hava kuvvetlerinin emriyle geldik” dediğini, ona Valinin emri var mı diye sorunca, “Biz vali mali dinlemeyiz!” diye cevap verdiğini, araçlardan indiklerini, kol kola girdiklerini ve onlara izin vermediklerini, bu şekilde itiştiklerini, sabah askerlerle konuştukları esnada “Bizi vuracak mıydınız” diye sorduklarında “Sizi nasıl vururuz, bize bir hafta önceden tatbikat olduğu söylendi ve aceleyle çıktık. Ayrıca birtakım teröristler çıkacak vurun geçin!” diye söylendiği şeklinde cevap verdiklerini, ismini tahminen …..olarak hatırladığı kişinin telefonda görüştüğü kişiye “Yaktın bizi!” dediğini duyduğunu, askerlerin masum olduklarını gördüğünü,
…; Havaalanı girişinde bulanan sivil şahısların askerî araçların önüne geçtiğini, kendisinin kenarda beklediğini, sonra askerlerin indiğini, komutanla konuştuklarını, binbaşı ve yarbay olduğunu, havaalanı müdürünün orada olduğunu, konvoyun önündeki Broadway marka aracı çekmesini havaalanı müdürünün istediğini, arkadaki yarbay ile görüştüğünü, tugayda bir gün önce tatbikat yaptıklarını, intikal için buraya geldiklerini ve geri döneceklerini söylediklerini, bunun üzerine arabaya çıkmış olan…..isimli bayana “Gidecekler, in!” dediğini, az ileride askerlerin önünün vatandaşlarca tekrar kesildiğini, vardığında askerlerin araçların dışında olduğunu, orada binbaşı ile konuştuklarını, halkın askerlere geçemeyeceklerini söylediğini, yarbayın telefonla konuştuğu kişiye ”Bizi nasıl bir şeyin içine soktunuz, ben halkıma silah çekmem, askeri halkla karşı karşıya getirmem” dediğini, sonra “Araç bin’!’ emri verdiğini, “Gerginlik çıkmasın!” diye söylediğini, askerlerin havaalanına girmek istedikleri takdirde girebileceklerini ama böyle bir tavır sergilemediklerini, metanetli ve sağduyulu davrandıklarını, yarbayın ”Biz validen emir almayız, komutandan emir alırız, buraya darbe için gelmedik!” dediğini, bunu sert bir şekilde değil emir komuta zincirini anlatarak söylediğini, bize daha önceden askerlerin havaalanını korumak için geldiğinin AK Parti ilçe başkanı tarafından söylendiğini, o gün orada askerlerin hiçbir şey yapmadığını, havaalanına girmek isteseler rahatlıkla içeri girebileceklerini,
…; Havaalanına gittiklerini, yolda askerî araçlarla karşılaştıklarını, onlardan önce havaalanının kapısına vardıklarını, 10-12 kişi olduklarını, askerlerin geldikten sonra içeri girmek istediklerini, kendilerinin izin vermediğini, yaşananları telefonunun kamerasıyla kaydettiğini, daha sonra askerlerin askerî havaalanına gideceklerini söylediklerini, yine önlerine geçerek ”Gidemezsiniz!” dediklerini, hepsinin araçlarından indiklerini ve “Yaya olarak gideceğiz!” diye söylediklerini, buna da izin vermediklerini, bir ara kargaşa yaşandığını, bir yarbayın “Çekilin geçeceğiz! dediğini, halkın “Hayır geçemezsiniz!” diye söylediğini, komiser ve kaymakamın geldiğini, uzun uzun konuştuklarını, askerlerin tekrar araçlarına bindiklerini, sabaha kadar orada oturduklarını, askerlerin geçmelerine izin vermediklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık savunmaları ve bir bölümüne yukarıda yer verilen tanık beyanlarına göre;
Askerî havaalanı yerine yanlışlıkla sivil havaalanına gelen birliği havaalanı girişinde saat 01.30 sıralarında henüz 15 kişilik bir vatandaş grubu karşılamıştır. Yurttaşlar Cumhurbaşkanının çağrısı üzerine önce ilçe merkezinde toplanmış, sonrasında ilçedeki havaalanına gitmeye karar vermişlerdir. Sanıklar Üsteğmen … ve Başçavuş … ile tanık ……’nın beyanlarından anlaşıldığı üzere tanık….en öndeki aracın şoför mahalline hızla binmiş ve askerlerden kışlalarına dönmelerini istemiştir. Sanık Üsteğmen … tanık …dan araçtan inmesini istemiş, direksiyona sarılmış olan tanık….ise inmemekte direnerek sanık Üsteğmen …’a “Siz Fetö’nün köpeği misiniz?” diye sormuş ve bunun üzerine kısa süreli bir münakaşa yaşanmıştır. Konvoyun karşılandığı ilk anda kalabalığın 10-15 kişi olduğu, askerlerin istedikleri takdirde havaalanına girebilecekleri anlaşılmaktadır. Bu durumdan da anlaşıldığı üzere yanlış havaalanına geldiğini anlayan birlik geri dönmek istemiş, vatandaşlar birliğin geri dönmesi kararını destekleyip alkışlamış, daha sonra askerî havaalanına gitmek istediklerini anlayınca vatandaşlarca birliğin önü yeniden kesilmiştir. Burada hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hüküm kesinleşen atanmış… Komutanı Kurmay Yarbay … birliğe “Araçlardan inin, gerekirse koşarak gideceğiz!” emri vermiştir. Birlik vatandaşlarca durdurulmuş, sonradan olay yerine gelen Çardak kaymakamı ise Valinin emri olduğunu ve buradan ayrılmalarına izin verilmeyeceğini söylemiştir. Denizli Valisinin düşüncesine göre birliğin tugaya dönme isteği de halk Denizli merkezde sokağa indiği için güvenli değildir, sivil otorite tarafından birlik bakımında en iyi seçeneğin bulundukları yerde kalmak olduğuna karar verilmiştir. Bunu kabul etmeyen inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay … “Ben Vali’den değil komutandan emir alırım!” deyince halk büyük tepki göstermiştir. Halkın arasından geçmek isteyen askerler ve kordon oluşturan halk arasında sonunda kimsenin yaralanmadığı anlaşılan hafif itişme yaşanmıştır. İtiraz kapsamında yer alan sanıklardan Başçavuş …, Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’i arayarak durumdan bilgi verince “Ezin geçin, ateş edin!” emrini alması üzerine bu emri yerine getirmeyeceğini söylemiştir. Kurmay Başkanı aynı emri sanık Üsteğmen …’a da vermiş ancak aynı şekilde karşılık almıştır. Sanıklardan Başçavuş … yolun yan tarafından geçme önerisinde bulunmuş ama çukurlar nedeniyle bunun mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Subaylar …, … ve …, Astsubaylar …, …, …, ……. ve … yanlarında 59 askerle (birlik toplam 82 kişi) sivil havaalanı önünde adeta mahsur kalmıştır. İnceleme kapsamı dışında bulunan sanık Kurmay Yarbay … dışındaki inceleme kapsamında bulunan diğer sanıklar savunmalarında eğitim amaçlı yaptıkları intikalde yollarını şaşırarak sivil havaalanına geldiklerini, burada karşılaştıkları halktan gerçeği öğrendiklerini, Kurmay Yarbay…ın birliği askerî havaalanına götürmek için ısrarcı olduğunu, sanık Binbaşı …’nın halkın ve sivil yöneticilerin söylediklerine uygun hareket ederek halkı yatıştırıp durumu kontrol altına aldığını ve halkla gerginlikten kaçındıklarını söylemişlerdir. Yaşananlar sırasında sanık Binbaşı …’nın telefonda konuştuğu kişiye “Yaktınız bizi!” dediği ifade edilirken yine beyanlarda sanık Üsteğmen …’ın “Biz buraya eğitim için gelmedik mi? Şimdi kafama sıkacağım” dediği ifade edilmiştir. Halk ve askerler arasında bir kısım askerin yaya olarak inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay …’ın peşine takılıp askerî havalanına gitmek istemesi üzerine kısa süreli hafif itişme yaşanmış olsa da başkaca bir olay meydana gelmemiş ve kimse yaralanmamıştır. Savunmalara göre hem askerlerin hem de sanıkların tüfekleri boş olup birliğin yanına aldığı mühimmatlar kasada tutulmaktadır. Halk sabah askerlere yiyecek ve içecek ikramında bulunmuştur. Hülasa sivil havaalanı önüne giden birlikte inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay…ın darbe yanlısı emirlerine karşı darbe organizasyonundan önceden haberdar olmadığı anlaşılan ve bu nedenle birliğinin emir komutası son anda kendisinden alınarak Kurmay Yarbay…a verilen sanık Binbaşı …’nın halkla yaşanan gerilim anında emir komutayı fiilen devralarak birliğin olaysız şekilde teslim olmasını sağladığı sanık savunmalarından ve tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.
4- Çardak Askerî Havaalanında Yaşananlar;
Saat 01.15 sıralarında askerî havaalanına giren birliğin komutanı, bu tip eğitim faaliyetine katılması olağan olmayan ve tugayın Söke’deki taburlarından sorumlu olan Tugay Komutan Yardımcısı Albay …’dır. Askerî havaalanı personeli gelen birliğin darbe girişiminde bulunanlarca sevk edilmiş olabileceğinden haberdardır. Kapıda görevli olan Başçavuş … gelen konvoyun başında bulunan Albay …’a “Emir var, kapıyı kapıyı açamam!” demiştir. Albay … sert ve kararlı bir ses tonuyla ve bir elini havaya kaldırararak ”Bende de emir var, açacaksın!” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Başçavuş … ”Biraz bekleyin!” demiş ve darbeye karşı Hava Kuvvetleri Komutanı Orgenaral Abidin Ünal’ın henüz darbeciler tarafından alıkonulmadan önce verdiği son emirlerini uygulayan ve kendilerinin de temasta olduğu Eskişehir’de konuşlu Birinci Birleşik Hava Harekat Merkezini aramıştır. Gelen birliğin kendilerinden sayıca çok üstün olduğu ifade edilmiştir. Birinci Birleşik Hava Harekat Merkezinden pasif direnişte kalınması emrinin alınması üzerine kapı açılmıştır. Beyanlardan bu sürecin yaklaşık 10 dakika sürdüğü anlaşılmaktadır. Birlik inceleme dışı sanıklar Yüzbaşı … ve Merkez Komutanı Albay ….nin önceden yaptığı incelemede kararlaştırıldığı şekilde üs bölgesi olarak benzinlik bölgesine götürülmüş, Albay … ise piste gitmek isteyip, üs personeline ”Sizi tutuklarım, bizi yanlış yere getirdiniz, piste götürün” demiştir. Görevliler eğitimin planlandığı bölgenin burası olduğunu ifade etmişlerdir. Bu sırada bir nevi birliğin havaalanındaki rehberliğini üstlenen sanık Üsteğmen … da bu hususu doğrulamış, keşfin benzinlik bölgesinde yapıldığını ifade etmiştir. Birlik Albay …’ın ısrarı üzerine pistin yanına götürülmüştür. Birlikteki herkes yolda iken kalkışmayla ilgili birçok telefon almış ya da internet bağlantıları üzerinden daha fazla bilgi öğrenmiş, bu imkânlardan yoksun olanlar ise yanlarında bulunanlardan kalkışmayı öğrenmişlerdir. Sanık savunmalarının aksine birliğin havaalanına girmeden önceki zaman diliminde darbe girişiminden haberi bulunmayan kimsenin kalmadığı anlaşılmaktadır. (Dosyadaki delillere göre aslında birlik tugaydan çıkmadan önce dahi inceleme kapsamındaki sanıkların darbe girişimini öğrendiğine dair çok sayıda beyana yukarıda yer verilmişti) Saat 02.00’den sonraki süreçte ise aslında maksadın eğitim faaliyeti kapsamında üs bölgesi işgali olmadığı, birliğin Ankara’ya uçaklarla sevk edileceği Albay … ve Kurmay Yarbay … tarafından bölük komutanı olan subaylara açıkça ifade edilmiştir. Birlikte görevli olup itiraz kapsamında yer alan subay ve astsubayların savunmalarına göre bu amaçtan o ana kadar haberleri olmamıştır. Gece boyu darbe girişimini yöneten Albay …’ın konuşmalarında birliğin TBMM’ye konuşlandırılacağına dair ifadeler yer alırken, bazı konuşmalarda ise birliğin darbecilerin kontrolünde olan Güvercinlik ya da Akıncı üslerinin korunmasıyla görevlendirileceği gibi hususlar yer almaktadır.
Sanık savunmalarına ve bazı tanık beyanlarına göre itiraz kapsamında yer alan sanıklardan bölük komutanları Yüzbaşı … ve Yüzbaşı … birliğin Ankara’ya götürüleceğine ilişkin aldıkları bu yeni haberle şaşkına dönmüşlerdir. Anayasayı ihlal suçundan hakkında kurulan hüküm kesinleşen ve itiraz kapsamında bulunmayan sanık Yüzbaşı …, sanık Yüzbaşı …’ın yanına gelerek ağlamaklı bir sesle ”Bunlar bizi neye alet ediyorlar?” diye sorduğunu beyan etmiştir. Özellikle ilerleyen zaman diliminde Ege Ordu Komutanlığının da faaliyetten haberi bulunmadığını öğrenen sanık Yüzbaşı …’nın ise şaşkınlık içinde olduğu ve astlarının sorularına cevap veremediği ifade edilmektedir. İtiraz kapsamında yer alan sanıklar savunmalarında tıpkı haklarında dava açılmayan birliğin uzman çavuş personelleri ve yargılama sonunda haklarında verilen beraat hükümlerinin kesinleştiği asteğmenleri ile tüm erbaş ve erleri gibi eğitim planı adı altında kandırıldıklarını olayın bu aşamasında anladıklarını beyan etmektedir.
Kurmay Yarbay … ve Albay … diğer darbecilerle yaptıkları görüşmelerde uçakların aydınlatılamayan bir piste inemeyeceğini öğrenmişlerdir. Havaalanında elektrikler kesiktir ve uçuş kulesi kapatılarak tahliye edilmiştir. Birliği Ankara’ya götürmek için gelen uçaklar havada tur atmaktadır ve yakıtları sınırlı olduğundan bir an önce inmeleri gerekmektedir. Kurmay Yarbay … birliğin Söke’den gelen bölük komutanlarından Üsteğmen.. Teğmen…., Asteğmen….Uzman Çavuş … ….ve askerlerle birlikte uçuş kulesi zannederek meteoroloji kulesine gitmiş, jenaratörün yerini arayan gruptan Teğmen…. görevlileri silahının kurma kolunu çekip bırakarak korkutmaya çalışmış, Uzman Çavuş ….. Kurmay Yarbay …’den aldığı emirle kulenin kapısını kırmış ancak darbeciler üssü bilmedikleri için üssün jenaratörünü bulamamış, süreç uzadıkça panikleri artmıştır. Bu arada havaalanına gelen Çardak kaymakamı ile Kurmay Yarbay … arasında tartışma yaşanmıştır. Başçavuş … ise üssün içinde saklanmaktadır. Albay … araçların farları ile pistin aydınlatılmasını denemek istemiş, sanık Yüzbaşı … aldığı emre karşı “Emredersiniz, şoförler uyuyor!” gibi bahaneler üretmiş ve araçlarla pistin aydınlatılmasına yönelik girişime katılmamıştır. Beyanlara göre Albay … da bu hususta ısrarcı olmamıştır, çünkü bu uzunluktaki pistin araç farlarıyla aydınlatılması mümkün görülmemiştir. Aydınlatılamayan üsse inemeyen uçakların geri dönmesi üzerine, darbeciler uçakların sabah hava aydınlandığında piste inebileceğini düşünmüştür ama giden uçaklar geri dönemeyecektir. Bu aşamadan sonra saat 04.00 sıralarında darbeciler tarafından birliğe istirahat emri verilmiştir. Birlik saat 04.00-06.00 arası istirahat etmiştir. Bu arada sivil görevlilerce pist sivil araçlarla kapatılmış, üste bulunan yakıt tankından yaklaşık 11 ton yakıt inecek olan uçaklara doldurulmaması amacıyla üs personeli tarafından toprağa boşaltılmış, darbecilerin araçlarla kaçmaması için de sivil görevliler tarafından havaalanının girişine tanker çekilmiştir.
Savunmalarında eğitim planı adı altında darbe girişimini planlayan ve gerçekleştiren FETÖ/PDY mensubu teröristlerce kandırıldıklarını ifade eden sanıklardan bazıları bir yandan ülkedeki durumu anlamaya çalışırken diğer yandan kendileri için çıkış yolu aramaya başlamışlardır. Eğitimi planlayan inceleme dışı sanık Yüzbaşı … ile sanıklar Üsteğmen …, Yüzbaşı … ve Üsteğmen … havaalanının içinde TV bulunan nizamiyeye gelmiş ve TV’den gelişmeleri takip etmişlerdir. Grup önce tugayla sonra da Ege Ordu Komutanlığıyla temas kurmaya çalışmış, en sonunda eğitimin Ege Ordu Komutanlığına bildirilmediğini öğrendiklerinde başından beri darbeye katılmaları amacıyla havaalanına getirildiklerini anlamışlardır. Nizamiye bölgesine gelen Kurmay Yarbay …’in telefonda birileriyle konuştuğunu, darbe girişiminin gidişatını eleştirdiğini ve ”Gerekirse Sisi gibi yapacaksın!” dediğini duymuşlardır. Bu dört subay nihayetinde girişimin başından beri sivil makamlara bağlılığını bildiren İl Jandarma Alay Komutanı Albay …’la temas kurarak saat 08.00 sıralarında yanlarında 4 uzman çavuş ve 5 erle birlikte havaalanından ayrılmışlar ve teslim olmuşlardır. Sanık Yüzbaşı … aynı zamanda topçu taburunun eğitim sorumlusu olup ayrılırken geride birliğin başında kalan sanık Üsteğmen …’e askere ve mühimmata sahip çıkmasını emretmiştir.
Söke’den gelen bir bölüğün komutanı olan sanıklar Yüzbaşı … ile Üsteğmenler … ve … da kandırıldıklarını havaalanına girdikten ve kendilerine Ankara’ya gidileceği darbeci subaylarca bildirildikten sonra anladıklarını savunmuşlardır. Bulundukları durumdan kurtulmak için sanık Üsteğmen …’ün terörle mücadele şubesinde görev yapan bir polis olan ağabeyi üzerinden yürüttükleri temaslarla İl Jandarma Alay Komutanı …’a ulaşmışlardır. Sanıklar Yüzbaşı … ile Üsteğmenler … ve … bulundukları durumda en doğru davranışın teslim olmak olduğunu değerlendirmişlerdir. Birlik saat 06.00 sıralarında istirahate son verip uyandıklarında darbeci subaylar Albay … ve Kurmay Yarbay … sanıkların da aralarında bulundukları birlik komutanlarını toplamış, hava üssünde kalmak ve birliğe dönmek arasındaki ayrımda düşüncelerini sormuş, bu sırada aralarında itiraz kapsamındaki sanıkların da olduğu bazı subaylar bulundukları durumu sorgulayan sorular sormuşlar, bilahare Albay … tugay komutanının emriyle üste kalınacağını söylemiştir. Albay … ve Kurmay Yarbay …’in amacı darbe girişimine devam etmek, jandarma ve polis üsse müdahale ettikleri takdirde birliği çatışmaya sokmaktır. Sanık Yüzbaşı … bu toplantıda darbeci subaylara yüksek sesle itiraz etmiş, ”Ben bu üniformayı asker ve polise kurşun sıkmak için giymedim!” dedikten sonra toplantıyı terk etmiştir. Albay …, sanık Yüzbaşı …’ı ”Bunun bedelini ödeyeceksin!” diyerek tehdit etmiştir. Sanık Yüzbaşı … birliğinin yanına döndüğünde askerlerine kandırıldıklarını, darbe girişiminin içine çekilmeye çalışıldıklarını, kesinlikle jandarma ve polisle çatışmaya girmeyeceklerini söyleyerek teslim olmayı önermiştir. Bu öneri birliğindeki herkesin yanı sıra başka taburdan olan sanık Üsteğmen … ile uzman çavuşlarca da benimsenmiştir. Birlik teslim olmak için nizamiye bölgesine gelmiş, dışarıda halkın tepkisinden de korktukları için jandarma gelmeden üsten ayrılmak istememiştir. Bu arada Kurmay Yarbay … nizamiye bölgesinde bekleyen birliğin yanına gelmiş, önce ”Arayın da gelsin alsın sizi polis abileriniz!” demiş, sonra polise ateş açılmasını emretmiştir. Bu emir üzerine sinirlenen Uzman Çavuş … küfrederek silahının kurma kolunu çekince uzaklaşmış, sonrasında sivil kıyafetlerini giyerek birlikten kaçmış ve yakalanamamıştır. Sanıklar Yüzbaşı …, Üsteğmenler …, …, … ve Astsubay …’la birlikte toplam 91 kişi üssün dışına gelen jandarmaya saat 10.00 sıralarında silahlarıyla teslim olmuşlardır.
Personelin arka arkaya teslim olmaya başlaması, Kurmay Yarbay …’in kaçması ve sabah saatlerinde ülke çapındaki girişimin kesin bir başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Albay … da birliğin geri kalanıyla birlikte teslim olmuştur. İtiraz kapsamındaki sanıkların büyük bir kısmı savunmalarında sorumlu bulundukları askerî ve mühimmatı terk edemeyecekleri için daha önce teslim olmadıklarını ifade etmişlerdir. Denizli ilinin geri kalanında başkaca bir darbe faaliyeti gerçekleşmediği ve ildeki girişimin böylece sonra erdiği anlaşılmıştır.
5- Sanıklar ve savunmaları;
Yanlışlıkla sivil havaalanı önüne giden birlikte bulunan sanıklar;
a- …; Sanık Binbaşı …’nın topçu taburunda tabur komutan vekili olarak görev yaptığı, tanıklar Tank Tabur Komutanı Yarbay … ve Lojistik Destek Komutanı Yarbay … ile inceleme dışı sanık Yüzbaşı …’ın beyanlarına göre isteksizce eğitim birliğinin başına getirildiği, savunmasında eğitim planı adı altında darbeye alet edildiklerini bilmediğini, birliğe bir günlük kumanya aldığını, faaliyet sırasında yanına aldığı tüfek (AK-47) ve mermilerin uyumsuz olduğunu, istese uyumlu mermi de alabileceğini ama almadığını, aynı şekilde iki günlük kumanyayı birlikte bıraktığını, yanlışlıkla sivil havaalanına döndüklerini, burada halkın tepkisiyle karşılaştıklarını, Yarbay…ın aksine halka ve sivil idarecilere karşı tavır almadığını, kalkışmayı bilahare 1. Ordu Komutanının açıklamasını görünce saat 03.00 sıralarında anladığını, tugay komutanının emirleri atanmış… Komutanı Kurmay Yarbay …’a verdiğini, kendisiyle konuşmadığını beyan etmiştir.
b- …; Sanık Üsteğmen …’ın Çardak Hava Meydan Komutanlığına giderken yolu şaşırararak sivil havaalanına giden konvoyun başında bulunan aracın komutanı olduğu, tugayda bölük komutanı olarak görev yaptığı, savunmasında yanına aldığı silah ve mermilerin uyumsuz olduğunu, tanık….nın onun kullandığı araca bindiğini ve kendilerine ”Kışlanıza dönmenizi istiyoruz!” dediğini, darbeye alet edildiğini bilmediğini, halka direnmediklerini, Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’in halkın üzerine ateş açılmasına ilişkin emrine uymadığını beyan etmiştir.
c- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’un bakım bölüğünde motorlu araç teknisyeni olarak görev yaptığı, savunmasında yanına aldığı silah ve şarjörlerinin uyumsuz olduğunu, içtima alanındaki süreçte hengame yaşandığını, eşinin Boğaz Köprüsünün kapatıldığını haber vermek için aradığını, heyecanla ”İstanbul ve Ankara karışmış!” dediğinde kendileriyle ilgisi olmadığını ve kendilerinin eğitime gittiğini söylediğini, sivil havaalanı önünde halk tarafından önleri kesildiğinde Whatsapp grubundan sanık Binbaşı …’ya yolun kenarından geçmeyi önerdiğini ancak hendekler nedeniyle bunun mümkün olmadığını beyan etmiştir.
d- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’ın Lojistik Destek Komutanlığında haberleşme teknisyeni olarak görev yaparken eğitim birliğine yedekten dahil olduğu, savunmasında saat 00.20’de ağabeyinin konvoy yoldayken arayıp olaylardan bahsettiğini, kendisinin ”Sıkıntı yok, Çardak’a intikal eğitimine gidiyoruz!” dediğini, ağabeyinin “Saf mısınız oğlum siz?” deyince şüphelendiğini, eniştesini ve astsubay arkadaşlarını aradığını, olumsuz bir durumdan bahsetmediklerini, bir erden babasıyla görüştüğünü, Başbakanın açıklama yaptığını öğrendiğini, kalkışma olduğunu söylediğini, sivil havaalanında kendilerini 15-20 kişilik halk grubunun karşıladığını, sıkıyönetim ilan edildiğine ilişkin bir emir ve talimat almadığını beyan etmiştir.
e- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’in istihkam bölüğünde tesisat sorumlusu astsubay olarak görev yaptığı, bölük komutanının sanık Üsteğmen … olduğu, savunmasında normalde katılması planlanmayan eğitime eksik personel nedeniyle katıldığını, yolda sanık Yüzbaşı …’nın olduğu aracın tekerinin patladığını, sanık Üsteğmen …’ın yolu bilmediğini, yanlış yola saptıklarını, halkın önlerini kestiğini, bir bayanın arabalarına bindiğini, kalkışma girişimini konuşmak için aşağı indiğinde halktan öğrendiğini, o sırada Yüzbaşı … ile konuşan sanık Üsteğmen …’ın ”Biz eğitim için gelmedik mi? Şimdi kafama sıkacağım!” dediğini, telefon ettiği Kurmay Yarbay …’in kendisine “Halkı ezin geçin, ateş edin!” diye emir verdiğini, “Hayır, emirlerinizi dinlemiyorum!” diyerek karşı çıktığını, Kaymakamın bulundukları yerde kalmaları gerektiğini söylediğini, Kurmay Yarbay … hariç kimseden kanun dışı emir almadığını beyan etmiştir.
f- …; Sanık Astsubay …’in bilgisayar teknisyeni olarak görev yaptığı, savunmalarında eğitim faaliyetine başkasının yerine görevlendirildiğini, tugaydan çıktıklarında darbe girişiminden haberlerinin olmadığını, yolda giderken Boğaz Köprüsü’nün kapatılmasından ve uçaklardan haberlerinin olduğunu beyan etmiş, olayın sonrasına ilişkin olarak diğer sanıklarla benzer anlatımlarda bulunmuştur.
g- …; Sanık Astsubay …’ın Tank Taburunda araç teknisyeni olduğu, katılması planlanmayan eğitime personel azlığından dolayı katıldığı ve yolda araçlar arızalanırsa diye görevlendirildiği, savunmasında yanında AK-47 marka tüfek olduğunu ama bu tüfeğe ait mühimmat bulunmadığını, halk tarafından önleri kesildikten sonra gelen Kaymakamın kendilerine “Denizli’nin içi karışık, burada kalmanız sizin için daha güvenli!” dediğini, darbe girişimini halktan öğrendiklerini, kendilerine sıkıyönetimden bahsedilmediğini beyan etmekle diğer sanıklarla benzer anlatımlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
h- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’ın tekerlekli araç teknisyeni olduğu, eğitime sonradan dahil edildiği, savunmasında sanık Yüzbaşı …’ın 22.30’da eğitimin öne alındığı mesajını gönderdiğini, kendileri hazırlandığında Söke grubunun intikale başladığını, AK-47 marka tüfek aldığını ama mühimmat almadığını, yoldayken telefonla arayan akrabalarından Boğaz Köprüsünün kapatıldığını ve Ankara ve İstanbul’da jetlerin uçtuğunu öğrendiğini, havaalanının önüne geldiklerinde burada toplanmış bulunan halkın ”Asker kışlaya!” diye bağırdığını, konusu suç teşkil eden emir almadığını, kendisine sıkıyönetimle ilgili emir ve talimat verilmediğini, eğitim denilerek kandırıldıklarını beyan etmiştir.
ı- …; Sanık Astsubay …’ın savunmasında bomba ve mayın imha uzmanı olarak görev yapmakta olduğunu, eğitime tim komutanı olarak katıldığını, içtimada bölük komutanlarının Çardak’a gidip dönülerek eğitimin tamamlanacağını söylediğini, havaalanında halkın onları karşıladığını ve “Darbe yapılıyor, burada ne işiniz var?” dediklerini, komutanlarının halka eğitim için geldiklerini söylediğini, silahlarının boş olduğunu, yanlarında mühimmat ya da kumanya bulunmadığını, kuruyla yaşın ayıklanmasını istediğini beyan etmiştir.
Çardak Hava Meydan Komutanlığına (Askerî Havaalanı) giden sanıklar;
1-Teslim Olan 1. Grupta Yer Alan Sanıklar;
a- İtiraz kapsamında bulunmayan, hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü kesinleşen ve birliğin eğitim faaliyetlerinden sorumlu olan Yüzbaşı … savunmasında;
Sanık Binbaşı E…..’nın Çardak’a eğitim için gidilmesine epey itiraz ettiğini, yazılı emir yayınlanmasa bile birliklere eğitim faaliyetlerini içeren çizelge gönderdiğini, harekâtın ısrarla sisteme girilmediğini, tugay komutanının saat 22.20’de kendisini çağırıp, intikalin saat 23.00’e alındığını ve birliklerin tek grup hâlinde çıkmasını emrettiğini, içtima alanındaki hengame için bunun hayra alamet olmadığını ve yakında Güneydoğuya gönderilebileceklerini düşündüğünü, o sırada kendisini sanık Yüzbaşı …’ın arayıp, ”Köprüler kapatılmış!” dediğini, tugay komutanı Merkez Komutanı …’yi göndermeyince Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’in intikale kendisini dahil ettiğini, yolda Özel Harekâtın bombalandığını okuduklarını, Anadolu Ajansının hacklendiğini düşündüğünü, havaalanına geldiklerini, polislerin elektrik kesildi dediğini, sanık Yüzbaşı …’ın yanına geldiğini, ağlamaklı bir sesle ”Uçaktan bahsediyorlar…bizi neye alet ediyorlar!” dediğini, Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’in nizamiyeye geldiğini ve telefonda biriyle konuştuğunu, konuşmasını gizlice dinlediğini, telefonda konuştuğu kişiye “Böyle iş mi olur…gerekirse Sisi gibi yapacaksın!” dediğini duyduğunu, …..’i arayıp duyduklarını aktardığını, birlikte olduğu sanık Üsteğmen …’ın….. ile görüşmesine Valinin ve Başsavcının da şahit olduğunu, kaçtıktan sonra …. arayarak “Biz kaçtık, sen de kaç!” dediğini, Çardak Jandarma Komutanına havaalanındakilerin bir şeyden haberi olmadığını ve kendilerinin de olmadığını söylediğini, oraya eğitim planı dahilinde götürüldüklerini, milyarda bir olacak bir şeyle karşılaştıklarını beyan etmiştir.
b- …; Sanık Yüzbaşı …’ın Topçu Taburu eğitim sorumlusu olduğu, savunmasında o sıralarda birliğin taşınma faaliyetleriyle ilgilendiği, eğitim programının çizelgesini Yüzbaşı …..ın karanet outlook sisteminden gönderdiğini, eğitimin öne çekildiğini de yine Yüzbaşı…..’ın bildirdiğini, karargâha geçmeden önce telefonuna bir şeylerin geldiğini, haberleşmeden sorumlu Nöbetçi Astsubay …’a ”Bir şey var mı?” diye sorduğunu, …’ın da ”TV’yi açalım!” dediğini, (Astsubay … sıkıyönetim emrini sistemden alan haberleşmeden sorumlu nöbetçi) haberlerde Boğaz Köprüsü’yle ilgili durumu gördüğünü, tugayda telaş olduğunu, yoklama alınmadan araçlara binildiğini, komutanlarına güvendiklerini, yayınlanmış bir eğitim planı olduğunu, komutanın emrinin aksine bir şey düşünmeyeceklerini ve arkasında bir şey aramayacaklarını, Ege Ordu Komutanlığının bile saat 03.39’a kadar bir emir yayınlayamadığını, saat 23.45’te birlikten çıktıklarını, Çardak’a saat 01.30’da vardıklarını, yolda cep telefonundan gelişmeleri takip ettiklerini, darbeden bahsedildiğini ama buna ihtimal vermediklerini, nizamiyeye geçerek yurttaki olayları takip ettiklerini, sonuç olarak bağlı bulundukları Ege Ordunun Komutanlığının buraya geldiklerinden haberinin olmadığını ve farklı şeyler yaşandığını anladığını, Jandarma Komutanı ile temas kurduklarını ve eğitim için geldiklerini söylediklerini, “Sizi aldırabilirim” deyince, kabul ettiklerini, diğerlerinin de olaylardan habersiz olduğunu söylediklerini, sanık Üsteğmen …’i arayıp “Buradan gitmeyin!” dediğini, (askere ve mühimmata sahip çıkmalarını istediğinden) durumu anlatacaklarını söylediğini, darbe olduğunu bilse de kimseyi derdest edemeyeceğini, kimin hangi tarafta olduğunun belli olmadığını, uçak inseydi binmeyeceklerini, sanık Üsteğmen …’e eğitimin öne alındığını söylediğinde lokantada alkol alan Ümit’in gelmek istemediğini beyan etmiştir.
c- …; Üsteğmen …’ın Merkez Komutanlığı personeli iken o yıl içinde Muhafız Bölük Komutanı olarak atandığı, hâlihazırda Merkez Komutanlığı işlerini yapmaya devam ettiği, savunmasında eğitim faaliyetlerine katılmadığını, Kurmay Başkanı Kurmay Albay …’in kendisini arayıp eğitim faaliyetine kılavuzluk yapacağını ve birliğe gelen şehit cenazelerini karşıladığı için havaalanını bildiğini söylediğini, eğitimin öne alındığını Yüzbaşı …’dan öğrendiğini, saat 22.30’da Merkez Komutanlığına gittiğini, Merkez Komutanı Albay …’yi görmek istediğini, o sırada eşinin aradığını ve Boğaz Köprüsünün kapatıldığını söylediğini, terör olaylarına yorduğunu, içtima alanında curcuna olduğunu, yoldayken eşinin arayıp, askerî hareketlilik olduğunu söylediğini, telefonuna bakınca, Genelkurmaydan silah sesleri geldiğine dair haberler gördüğünü, huzursuzluğa kapıldığını, Havaalanı Komutanlığındaki astsubayın ”Emir var sizi alamam!” dediğini, Albay …’ın ”Bende de emir var, açacaksın!” diye söylediğini, 10-15 dakika sonra kapının açıldığını, Kurmay Albay …’ın kendisine sorular sorduğunu, ona kısmen yanıltıcı bilgiler verdiğini, Kurmay Başkanı Kurmay Albay …’e giderek niçin dönmediklerini sorduğunu, onun da uçakların geleceğini ve Ankara’ya gideceklerini söylediğini, ”Jeneratör nerede?” diye sorduğunu, onu geçiştirdiğini, kaçmayı düşündüğünü, Yüzbaşılar …, … ve Üsteğmen …’le karşılaştığını, onların da panik içinde olduklarını, bir yandan kendisini sorgulayan eşine darbe faaliyetinin dışında olduğunu anlatmaya çalıştığını, önce Ege Ordu Komutanlığını aradığını, (Saat 02.30) buradan konuştuğu ….’ün eğitim faaliyetinden bilgileri olmadığını söylediğini, bazı temaslardan sonra İl Jandarma Komutanıyla görüştüğünü ve işin içindekileri anlattığını, bulundukları yerde herkesin birileriyle görüştüğünü, Yüzbaşı …’ın mevzilenmek için gelen….ı tersleyip gönderdiğini, Kurmay Albay …’e de ”Emirlerine uymayacağız!” dediğini, o gün kumanya almadıklarını, zira sabah döneceklerini, silah ve mühimmat da almadıklarını, askerlerde silah olduğunu ama mühimmat olmadığını, konusu suç teşkil eden emirlere uymadığını beyan etmiştir.
d- …; Sanık Üsteğmen …’in Tugay Topçu Taburunda Batarya Komutanı olarak görev yaptığı, eğitim faaliyetinde ise kol komutanı olarak görevlendirildiği, savunmasında saat 22.30’da evinde uyurken sanık Binbaşı …’nın aradığını, evden çıktığını, yolda sivil bir arkadaşının arayıp, darbe girişimi ihtimalinden bahsettiğini, ihtimal vermediğini, içtima alanında yola çıkmadan 10 dakika önce sanık Yüzbaşı …’a neler oluyor diye sorduğunu, Yüzbaşı …’ın ”Bir durum var ama ben anlamadım!” dediğini, sosyal medyayı takip etmeye başladığını, havaalanına geldikten sonra nizamiyede TV izlerken sanık Üsteğmen …’ın gelip uçaklardan bahsettiğini beyan etmiş, sonrasında diğer sanıklara benzer anlatımlarda bulunmuştur.
Denizli İl Jandarma Alay Komutanıyla temas kuran bu grup, yanlarında dört uzman çavuş ve beş erle birlikte saat 08.00 sıralarında üssün dışına gelen jandarmaya teslim olmuşlardır.
2- Teslim Olan 2. Grupta Yer Alan Sanıklar;
a- …; Sanık Yüzbaşı …’ın Söke’den gelerek eğitime katılan taburda yer aldığı, (Söke’den gelen subayların en yüksek rütbeli komutanı) savunmasında Söke’deki birliğin Denizli’ye taşınacağını, eğitim faaliyetini duyunca ”Mümkün değil!” dediğini, intikale giderken almaları emredilen mühimmat için fazla deyince Kurmay Başkanı Kurmay Albay …’in kendisine ”Yolda başımıza bir şey gelirse adamlara taş mı atacağız?” dediğini, saat 22.35’te sanık …’ın aradığını ve intikalin 23.00’e alındığını söylediğini, içtima alanında kim olduğunu bilmediği bir rütbelinin köprünün kapatıldığından bahsettiğini, Genelkurmay karargâhından silah sesleri geldiğini Albay …’a sorduğunda ”Bizimle ilgisi yok, faaliyetimizi yapıp döneceğiz!” dediğini, (Söke’den gelen bölüklerden birinin komutanı Üsteğmen…’in ifadelerinde inceleme dışı sanık …’ın burada sıkıyönetim ilan edildiğinden bahsettiği ifadesi yer almıştır) yolda olağandışı bir şey görmediğini, ışıklarda birkaç vatandaşın alkışladığını, haberlerden bir grup Fetöcü subay tarafından Genelkurmay Başkanının rehin alındığını öğrendiğini, askerî havaalanına geldiklerinde Albay …’ın arabadan inip kapıdaki astsubayla sinirli sinirli konuştuğunu, ne konuştuklarını duymadığını, hangarın olduğu bölgede beklerken Albay …’ın ona sıkıyönetim ilan edildiğini söylediğini ve ”Ankara’ya gidip bir bölgenin güvenliğini alacağız!” dediğini, söylediklerini kendi bölüğündeki rütbelilere aktardığını, önce uzmanları alıp kaçmayı düşündüklerini, Albay …’a gittiklerini, internetteki haberlere itibar etmeyin dediğini, kendisine pistin aydınlatılması emrini verdiğini, zaman kazanmak için ”Şoförler uyuyor!” dediğini, ısrarcı olmadığını, Ege Ordu Komutanlığıyla iletişim kurmaya çalıştıklarını, telefonu açan kişinin ise bilgi veremeyeceğini söylediğini, ısrarla … ve …’e karşı Ege Ordu Komutanlığından araya birilerini koymaya çalıştığını, Kurmay Yarbay …’in nizamiyeye mevzilenme ve silah kullanmaya ilişkin emirlerini reddettiğini, sabah olduğunda Albay … ve Kurmay Yarbay …’in tüm rütbelileri toplayarak yaptığı toplantıda ”Ben bu üniformayı polis ve jandarmaya kurşun sıkmak için giymedim!” dediğini, Albay …’ın ”Tugay Komutanı kalmamız için emir verdi!” deyince kalmayı reddederek birliğini alıp gideceğini söylediğini, Kurmay Yarbay …’in ”Buradan ayrılan vatan hainidir!” dediğini, başka bölükten… Üsteğmen (…) ve dört uzman çavuşun da ona katıldığını, kendilerini birlik dışında Çardak Kaymakamı, Hava Meydan Komutanı ve polislerin karşıladığını, erleri kazasız belasız çıkarmak istediğini, yoksa daha erken çıkabileceğini, en uygun zamanın …la irtibat kurdukları zaman olduğunu, kendilerine kumanya verilmediğini, tugaydan kumanyasız çıktıklarını, kendilerini teslim alan İl Jandarma Alay Komutanı …ın devlet yanlısı tutum sergilediklerini söylediğini, Kurmay Yarbay … ve Albay …’ın emirlerine direndiğini beyan etmiştir.
b- …; Söke birliğinde görev yapan sanık Üsteğmen …’ün savunmasında kendisine eğitimin öne alındığına dair bilginin geldiği saat 22.30’da üsteğmen arkadaşı … ve onun kız arkadaşıyla kafede oturduğunu, bu nedenle içtima alanına 20-25 dakika geç geldiğini, birliğe geldikten sonra avukat bir arkadaşının arayarak köprünün kapatıldığını söylediğini, yola çıktıktan sonra eşinin aradığını ve olanlardan bahsettiğini, ondan olanları öğrenmesini ve kendisine bildirmesini istediğini, yoldayken arkadaşlarıyla konuşmaya devam ettiğini, içeri girip hangarların olduğu yere gittiklerini, uçakları öğrenince başlarındakilerin Fetöcülerle birlikte hareket ettiğini anladığını ve uçaklara binmeme kararı aldıklarını, kaçmayı düşündüklerini ama halkla karşı karşıya gelmemek ve askerleri yalnız bırakmamak için kaçmadıklarını, Albay … ve Kurmay Yarbay …’in askerleri kendi amaçları için kullanabileceklerini, Milli İstihbarat Teşkilatını, Tugay Komutanlığını ve Ege Ordu Komutanlığını aradığını, en son …a ulaştıklarını, onun emir komutasına girdiğini, kendisiyle defalarca görüştüklerini, Albay … ve Kurmay Yarbay …’in yaptığı her şeyi anlattığını, sabahki toplantıda sanık Üsteğmen …’nın ”Biz eğitim için gelmedik mi, ne bekliyoruz?” dediğini, Albay … “Kalıyoruz!” dediğinde ”Ben polis kardeşiyim, polisle çatışmaya girmem!” diye söylediğini, tabancasının bile yanında olmadığını, kumanya almadıklarını, bir sandık mühimmat olduğunu, sanık Yüzbaşı … teslim olmak için nizamiyeye gittiğinde Kurmay Yarbay …’in yanlarına gelerek onlarla dalga geçmesi üzerine ne yapacağı belli olmadığından şarjörünü silahına taktığını beyan etmiştir.
c- …; Tugayın Söke’de konuşlu birliğinde görev yapan sanık Üsteğmen …’ın savunmasında sanıklardan aynı zamanda arkadaşı olan Üsteğmen … ve kız arkadaşıyla birlik dışında kafede otururken sanıklardan Yüzbaşı …’ın çağrısını gördüğünü, faaliyetin öne alındığını söylediğini, birliğe döndüklerini, içtima alanında hengame olduğunu, saat 23.45’e kadar haberlere bakmadığını, darbeden haberi olmadığını, eğitim yapacaklarını düşündüğünü, yolda bir arkadaşının arayarak köprünün kapatıldığını söylediğini, Ankara’ya gidileceğine dair söylentiyi duyduğunu ama gitmeyeceğini söylediğini, Ege Ordu Komutanlığını ve Söke’de bulunan komutan yardımcısını aradığını, sabah Albay …’ın yaptığı toplantıda ”Niye fazla mühimmat aldık?” diye sorduğunu, sonrasında sanık Yüzbaşı …’ın kararını desteklediğini ve onunla birlikte havaalanından ayrıldıklarını beyan etmiştir.
d- …; Tugayın Söke’de yer alan taburlarında görevli olan Üsteğmen …’in savunmasında eğitime ilişkin emirden taşınma ve sıcaklık nedeniyle rahatsız olduğunu, saat 22.35’te Üsteğmen…’in arayarak faaliyetin öne çekildiğini beyan ettiğini, içtima alanında Burak Asteğmen’in kendisine haberlerden bahsettiğini, terör olaylarına bağladığını, bir anlam veremediğini, düşünme fırsatı olmadığını, zira yola çıktıklarını, yolda okuduğu yazıların küçük bir grubun kalkışmasından bahsettiğini, bacanağını aradığını, Fetöcülerin kalkışması olduğunu söylediğini, yaptıkları eğitim faaliyetiyle ilgisini kuramadığını, havaalanında …’ın sıkıyönetim ilan edildiğini ve uçaklarla Ankara’ya gidileceğini söylediğini, Ankara’ya gitmeme kararı aldığını, Söke’den gelen bölük ve kol komutanlarının uçaklara binmeme kararı aldıklarını, herkesin kendi içinde olanları anlamlandırmaya çalıştığını, saat 04.09’da eniştesine Ankara’ya gitmeyeceğini sosyal medyadan yazdığını, itiraz kapsamında bulunmayan sanık …’ın sanık Yüzbaşı …’a ”Pisti aydınlat!” dediğini, sanık Yüzbaşı …’ın bu emri yerine getirmediğini, firar etmeyi düşündüğünü ama personel ve silahlar nedeniyle firar etmediğini, zayiat oluşmasından endişe ettiğini, adını bilmediği dört uzman çavuşla birlikte sanık Yüzbaşı …’ın teslim olmak üzere ayrılan birliğine katıldığını, havaalanında kalan sürede kimsenin kendisine kanunsuz emir vermediğini, kumanyaları olmadığını, emir komuta zincirine sızmış Fetöcülerin mağduru olduğunu beyan etmiştir.
e- …; Sanık Astsubay …’ın ilk yardım teknikeri olarak görev yaptığı, savunmasında Söke birliğinde bulunan Asteğmen…’in arayarak eğitimin öne alındığını söylediğini, yanına bir şarjör mühimmat aldığını, araca bindiğini, o sırada köprünün kapatıldığı haberini aldığını, Hava Meydan Komutanlığında sanık Yüzbaşı …’la durumu değerlendirdiklerini ve uçağa binmeme kararı aldıklarını, sanık Yüzbaşı …’ın verilecek kanunsuz emirlere uymayın dediğini, sanık Üsteğmen …’ün devamlı telefonda konuştuğunu, jandarmayı arayarak teslim olmak istediklerini, sanık Yüzbaşı …’ın pistin aydınlatılması emrini aldığını ama uygulamadığını, tugaydan ayrılırken sıkıyönetim ilan edildiği yönünde bir şey söyleyen olmadığını, havaalanında da böyle bir şey söylenmediğini beyan etmiştir.
Sanık Yüzbaşı … liderliğinde hareket eden ikinci grup sanıkların askerî havaalanı dışında saat 10.00 sıralarında teslim oldukları anlaşılmıştır.
3- Teslim Olan Son Grupta Yer Alan Sanıklar;
a- …; Sanık Yüzbaşı … savunmasında; sanık Yüzbaşı Adem Üstündağ’ın outlook üzerinden eğitim planı gönderdiğini, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı’nın gelebileceğini söylediğini, eğitimle ilgili Whatsapp grubunun perşembe günü saat 14.30’da kurulduğunu, saat 22.00’de … başlık ve 3 günlük kumanya alma emri verildiğini, bu durumu komutanları olan sanık Binbaşı…..’ya sorduğunda, ”Biz bir günlük aldık, siz de öyle yapın!” dediğini, saat 22.30 sıralarında eğitimin 23.00’e alındığı haberinin geldiğini, bir günlük kumanya aldıklarını, içtima alanında telaş ve hengame olduğunu, havaalanına vardıktan sonra saat 04.30’da sanık Yüzbaşı …’ın kendisine ”Belki duymamışsındır, sıkıyönetim ilan edildiği söyleniyor!” dediğini, tugaydan çıkarken tek duyduğu şeyin köprülerin kapatılmış olması olduğunu, almaları istenen merminin çok olduğunu, kol komutanlarına verilen silahla şarjörlerin uyumlu olmadığını, saat 04.30’da yattığını, kalktıklarında sanık Yüzbaşı …’ın geldiğini, Ege Ordu Komutanlığının faaliyetten haberi olmadığını söylediğini, Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’e darbeyi kim yaptı dediğini ve kendisine sırıttığını, Kurmay Başkanının kaçtığını öğrenince başından aşağı kaynar sular döküldüğünü, yaşananlardan sonra kandırıldıklarının ortaya çıktığını, pistin aydınlatılması çabalarını görmediğini, uçak gelseydi binmeyeceğini, komutası altındakileri de bindirmeyeceğini beyan etmiştir.
b- …; Söke birliğinde görev yapan sanık Üsteğmen … eğitim sırasında Yüzbaşı …’nın birliğinde bulunmakta olup savunmasında; saat 22.40’ta sanık Binbaşı……’nın eğitimin öne alındığı mesajını çektiğini, saat 23.40’ta intikalin başladığını, yaşanan olumsuzlukla ilgili bir emare görmediğini, yoldayken lastiklerinin patladığını, askerî havaalanına girip nizamiyeden uzak bir yere konumlandıklarını, sabah Albay … ve Kurmay Yarbay …’in toplantı yaptığını, sanık Yüzbaşı …’nın şok içinde olduğunu, amirlerinin niyetinin kötü olduğunu sonradan anladığını, Ege Ordu Komutanlığının saat 03.39’daki emrinin kendilerine iletilmediğini, sabah yapılan toplantıda birçok kişinin Albay … ve Kurmay Yarbay …’e karşı çıktığını, Kurmay Yarbay …’in kaçma sebebinin bu olduğunu, tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetim diye bir şey duymadığını, izindeki astsubayından aldığı bilgilerin terör eylemiyle ilgili olduğunu düşündüğünü, havaalanında Albay … ve Kurmay Yarbay …’in yaptıklarına şahit olmadığını, Ankara’ya gidileceğini adliyede duyduğunu, sabah yapılan toplantıdan sonra herkesin kendi başına hareket etmeye başladığını ve emir komuta olmadığını beyan etmiştir.
c- …; Sanık Yüzbaşı …’nın bölüğünde unsur komutanı olarak görev yapan Astsubay …’un savunmasında eğitim öne çekildikten sonra gidip kumanyalarını bir günlük olarak aldıklarını, intikale çıkmadan önce Boğaz Köprüsünün kapatılmasıyla ilgili bilgiyi kendisine …’ın söylediğini, babasını aradığını, babasının kendisine jandarmanın köprüyü kapattığını ama sebebini anlayamadıklarını söylediğini, yolda lastiklerinin patladığını, askerî havaalanında sabahleyin sanıklar Yüzbaşı … ve Üsteğmen …’nın telaşlı olduklarını ve bundan sonra kimseden emir almayacaklarını söylediklerini, sanık Yüzbaşı …’nın telaştan konuşamadığını, eğitim için çıktıklarını, eğitimle ilgili yazılı emir olmadığını, bu nedenle Ege Ordu Komutanlığı’nın faaliyetten haberi olmadığını ve kendilerinin de suçlanabileceğini düşündüklerini beyan etmiştir.
d- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’un Tugay Lojistik Destek Komutanlığı Bakım Bölüğünde görev yaptığı, savunmasında 11.07.2016’da tugaydaki görevine başladığını, saat 22.45’te sanık Üsteğmen …’nın aradığını ve eğitimin öne alındığını söylediğini, kendisi geldiğinde araçların hazır olduğunu, sanık Üsteğmen …’nın Çardak’a giderek iki saat kalıp geleceğini söylediğini, yolda önlerindeki aracın lastiği patlayınca durduklarını, havaalanına gece saat 03.00-03.30 gibi geldiklerini, sanık Üsteğmen …’nın kandırıldıklarını, artık kimseden emir almayacaklarını söylediğini, tugaydan çıkmadan önce darbe teşebbüsüyle ilgili bilgi veren olmadığını, havaalanında uçak sesi duymadığını, darbeyi ve sıkıyönetimi sonradan öğrendiğini beyan etmiştir.
e- …; Sanık Üsteğmen …’un birliğin ikinci bölük komutanı olduğu, savunmasında taşınma esnasında yapılan tatbikata anlam veremediğini, ısrarla beş kol asker istendiğini, çaycıları da dahil ederek sayıyı çıkarmaya çalıştığını, dışarıda kafede otururken Kurmay Yarbay…ın aradığını ve eğitim intikalinin erkene alındığını söylediği, yetişemeyiz dediğini, tabura geldiğini, herkesin koşturduğunu, Yusuf Uzman’ın üç günlük kumanya aldıklarını söylediğini, sanık Binbaşı …’yı arayıp sebebini sorduğunu, onun kendisine ”Biz bir günlük aldık, siz de öyle yapın!” dediğini, yoldayken Üsteğmen …’un kendilerine tugaya geri dönme emri verildiğini (İntikale çıkan bir grup tankçı asker birliğin korunmasında görev almaları için Tugay Komutanı … tarafından geri çağrıldı) söylemesi üzerine, ”Biz de dahil miyiz?” diye sorunca, olmadığını söylediğini, ailesinden ve yakınlarından arayanların TV’de gördüklerini anlattıklarını, anlatılanlara inanmadığını, yakınlarının aradığını ve Meclisin bombalandığını söylediklerini, 06.00’da Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay …’in mevzilenmelerini ve gelen olursa ateş etmelerini söylediğini, bu emre uymadıklarını, sanık Yüzbaşı …’ın gelip, ”Bunlar bir iş çeviriyorlar, dikkatli olun!” diye söylediğini, sabahki toplantıda Albay …’ın ”Darbeyle suçlanıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?” dediğini, niye bu kadar mühimmat ve kumanya alındığını sorduğunu, sanık Yüzbaşı … ve sanık Yüzbaşı … ile konuştuğunu, onların da “Bu kadar asker ve mühimmatı bırakıp gidemeyiz!” dediklerini, tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetim diye bir şey duymadığını, sabah yapılan toplantıda Kurmay Yarbay …’in ve Albay …’ın düşüncelerine katıldığını söyleyenin olmadığını, sanık …’ın Boğaz Köprüsündeki olaylardan bahsettiğini hatırlamadığını beyan etmiştir.
f- …; Sanık Astsubay Başçavuş …’ın Lojistik Destek Komutanlığında optik teknisyeni olduğu, savunmasında bölük komutanı tanık Yüzbaşı …’ın Çardak’a gidilip 1-2 saat sonra geri dönüleceğini söylediğini, saat 22.42’de kol komutanı Hacı Ahmet’ten mesaj geldiğini, içtima alanında karmaşa olduğunu, gecikmeli olarak saat 00.00’da çıkıldığını, … Astsubay’ın çıkarken kalkışmayla ilgili evden yarım yamalak bilgi aldığını söylediğini, o bunu söyleyince telefonu açtıklarını, yarım yamalak çektiği için tam anlayamadıklarını, babasını aradığını, Başbakan’ın açıklama yaptığını, Ankara ve İstanbul’da küçük çaplı olayların olduğunu ve kontrol altına alındığını söylediğini, babasından aldığı bu haberden sonra şüphelenmediğini, kendi kendine darbecilerle karıştırılacakları için sövdüğünü, konvoyun bir bölümünün şaşırarak Dazkırı’ya doğru gidince onları durdurduklarını, birlikte havaalanına geçtiklerini, sabah farklı amaçlarla getirildiklerini anladıklarını, sanık Üsteğmen …’un askerlere havaalanına eğitim amaçlı getirildiklerini söylediğini, bölüklerinin mühimmatı olmadığını beyan etmiştir.
g- …; Sanık Astsubay …’un eğitim birliğinde unsur komutanı tayin edildiği, asıl görevinin Lojistik Destek Komutanlığında araç teknisyenliği olduğu, savunmasında saat 22.40’ta itiraz kapsamı dışında bulunan sanık…’ün “Faaliyet öne alındı!” şeklinde mesaj gönderdiğini, o sırada evinde TV izlediğini ve köprünün kapatıldığına dair haberi gördüğünü, saat 23.30 civarında tugaydan hareket ettiklerini, yolda giderken….. ve …. Başçavuş’un aldığı haberlerle eğitimleri arasında bağlantı kuramadıklarını, eğitim gereği hemen döneceklerini düşündüklerini ama bekle dediklerini, bekle emrinden sonra şüphelendiğini, kimsenin sıkıyönetim emrini söylemediğini ve suç teşkil eden bir emir vermediğini, kaçmayı düşündüklerini ama askerleri nedeniyle vicdanlarının elvermediğini beyan etmiştir.
h- …; Sanık Üsteğmen …’in Topçu Taburunda batarya komutanı olarak görev yaptığı, savunmasında sanık Binbaşı …’nın 12 sandık G-3 mermisi almasını istediğini, 15 Temmuz 2016 akşamı dışarıda yemekte alkol aldığını, Whatsapptan … Yüzbaşı’nın eğitimin öne alındığını dair mesaj attığını, (sanık …) sarhoşum dediğini, buna rağmen eğitime çağrıldığını ve … Yüzbaşı’nın ”Aracı sen mi kullanacaksın?” dediğini, mühimmatı tam dağıtmadan yola çıktıklarını, yolda giderken köprünün kapatıldığı haberini öğrendiklerini, inceleme dışı sanık Albay …’ın sabah yaptığı toplantıda sanık Yüzbaşı …’ın ”Kimseyle karşı karşıya gelmek istemiyorum, polise kurşun sıkmam!” dediğini, tüfeğinin ve şarjörünün uyumsuz olduğunu, eğitim adı altında yapılan intikalin darbe girişimiyle ilgisini anlayamadığını, telefonunun şarjı bittiğinden kalkışmayla ilgili bilgilere ulaşamadığını beyan etmiştir.
ı- …; Sanık Üsteğmen …’ün Topçu Taburunda takım komutanı olarak görev yaptığı, savunmasında tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetimden haberi olmadığını, ne kadar kumanya alındığını bilmediğini, tüfeğinin ve şarjörünün uyumsuz olduğunu, yolda kimsenin engellemesi olmadığını, hızlı gidilmediğini, inceleme dışı sanıklar Albay … ve Kurmay Yarbay …’in yaptıklarından haberi olmadığını, her ikisini de Söke birliğinden oldukları için tanımadığını, her ikisinin de kendisine bir emir vermediğini, uçak sesi duyduğunu ama uçaklarla ilgili bir açıklama yapılmadığını, kapsamlı bilgisi olmadığı için darbe teşebbüsünün parçası olduklarını anlayamadığını, olanları TV’den öğrendiklerini ve eğitim adı altında kandırıldıklarını anladıklarını, Ege Ordu Komutanlığının hiçbir emrinin kendilerine bildirilmediğini beyan etmişlerdir.
i- …; Sanık Üsteğmen …’ın Topçu Taburunda 3. Batarya Komutanı olarak görev yaptığı, savunmasında komando tugayına yeni dönüştükleri için yapılan eğitimden şüphelenmediklerini, birlikten çıkarken cep telefonundan bazı hareketlenmelere dair bilgiler aldığını ama yaptıkları faaliyetle ilgisini kuramadıklarını, hiçbir amirinin kendisine sıkıyönetim ilan edildiğinden bahsetmediğini, inceleme dışı sanıklar Albay … ve Kurmay Yarbay …’le hiç muhatap olmadığını, her ikisinin de Söke’den geldiklerini, darbe gibi bir düşüncesi olmadığını, komutanlarının da böyle bir düşünce içinde olacaklarını düşünmediğini, telefonunun şarjının gece 02.00’de bittiğini, yanlarına aldıkları tüfek ve şarjörlerinin uyumsuz olduğunu, araç şoförü, ”Darbe olmuş!” diye araca yumruk attığında ”Darbe olmuşsa sana ne, aracı düzgün kullan!” dediğini, darbeyle ilgili çeşitli haberler olduğunu beyan etmiştir.
j- …; Sanık Teğmen …’nin tugayın topçu taburunda görev yaptığı ve 11.07.2016 tarihinde göreve başladığı, savunmasında 15.07.2016 akşamı uyurken Muhammed Asteğmen’in kendisini uyandırarak faaliyetin saat 23.00’e alındığını söylediğini, saat 23.45’te intikalin başladığını, babasının ve kardeşinin aradığını ve askerlerin yönetime el koyduğu bilgisini verdiğini, Genelkurmay sitesinin hacklendiğini düşündüğünü, içtimaya çıkmadan inceleme dışı sanık Albay …’ın sıkıyönetimle ilgili bir bilgi verdiğine şahit olmadığını, tugaydan çıkarken sıkıyönetim ilan edildiğini duymadığını, yolda giderken haberlerden öğrendiğini beyan etmiştir.
k- …; Sanık Astsubay …..’un savunmasında nöbetçi olduğu hâlde eğitime gelmesini sanık …’nın oto teknisyeni olduğu için özellikle istediğini, saat 22.40’a kadar kumanyaları aldıklarını, saat 22.50’de eğitimin öne alındığı bilgisinin geldiğini, sanık Binbaşı …’nın kendisini görünce “Sen de geleceksin!” dediğini, yolda olağanüstü bir şey olmadığını, alkışlayan insanlar olduğunu, sivil havaalanına gidildiğini zannettiğini, askerî havaalanına geldiklerini, saat 01.30-02.00 arası uzman çavuşların telefonlarından olan biteni gördüklerini, kendisinin telefonunun tuşlu ve interneti olmadığını, sadece AK-47 silahı olduğunu, mühimmatı olmadığını, o gece saf durumuna düştüklerini beyan etmiştir.
l- …; Sanık Astsubay …’ın savunmasında harekât ateş astsubayı olduğunu, yolda nişanlısının ve arkadaşlarının Boğaz Köprüsü’nün kapatıldığını ve diğer karışıklıkları haber verdiğini, tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetimle ilgili bilgi verilmediğini beyan etmiştir.
m- …; Sanık …’ın tugayda sağlık astsubay çavuş olarak görev yaptığı, savunmasında olay akşamı itiraz kapsamında yer almayan sanık Üsteğmen ….n telefonla arayarak eğitimin saat 23.00’e alındığını söylediğini, havaalanına ulaştıktan sonra gece telefonundan darbe teşebbüsünü öğrendiğini, tugaydan çıkmadan önce sıkıyönetim ile ilgili bir şey söyleyenin olmadığını, kolda değil bölükte görevli olduğunu, uçaklarla ilgili bir şey duymadığını beyan etmiştir.
n- …. Sanık ….n savunmasında Denizli’de ilk görev yerinde göreve yeni başlamış astsubay çavuş olduğunu, personel eksikliği nedeniyle eğitime dahil edildiğini, saat 22.30’da inceleme dışı sanık Üsteğmen….ın aradığını, kendisinin intikal için askerleri topladığını, farklı bölüklerden askerleri toplarken zorlandığını, inceleme dışı sanık Üsteğmen….’ın telsizlerin çalışmadığını ve cep telefonlarını kullanacaklarını söyleyerek şarjı bitirmemelerini istediğini, saat 00.00’da birlikten çıktıklarını, halkın Türk bayrağı salladığını görünce askere sevgi gösterisinde bulunduklarını düşündüğünü, Hava Meydan Komutanlığını biraz geçtiklerini, arkadan gelen bir aracın kendilerini durdurarak komutanlığa yönlendirdiğini, havaalanına geldikten sonra ailesinden aldığı telefondan olup bitenleri anladığını, inceleme dışı sanık Kurmay Yarbay …’in nizamiyeyi tutması için gönderdiği birlikte olduğunu, komutanlarının inceleme dışı sanık Üsteğmen …. olduğunu, AK-47 tüfeği olduğunu ama mühimmatı olmadığını, askerlerde de mühimmat olmadığını ve kumanyaları olmadığını beyan etmiştir.
FETÖ/PDY silah terör örgütüyle bağlantıları bulunduğuna yönelik sanıklar …, …, … ve … hakkında tespit edilen delillerin sonradan dosyaya gönderildiği anlaşılmıştır.
Bozmaya konu Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.01.2018 tarih, 316-2 sayılı kararında;
”…
Denizli 11. Tugay Komutanlığına Bağlı Eğitime Katılan Birliklerin Yapılanması;
Tabur Komutanı …, 1. Bölük Komutanı …, bu bölüğe bağlı kol komutanları …, ….., …, bu kollara bağlı kısım komutanları ise sanıklar …, …….;
2.Bölük komutanı sanık … bu bölüğe bağlı kol komutanları, sanıklar …., bu kollara bağlı kısım komutanları sanıklar …, …, …, …;
3. Bölük komutanı sanık …, bu bölüğe bağlı kol komutanları Sanıklar …, …, …… bu bölüğe bağlı kısım komutanları sanıklar …, … Pek, …, …, …, …, …, …;
11. Tugay Komutanlığı Söke Komutan Yardımcılığı Eğitime Katılan Birliklerin Yapılanması;
Tabur Komutanı sanık …, yine sanık …’a bağlı kol komutanları sanıklar …, Burak Aybey, …, …, …,
Bölük komutanı sanık…, bu bölüğe bağlı kol komutanları, …..Eğitim Birliklerinin Oluşturulma Şekli:
Denizli ve Söke birliklerinden teşkil edilen eğitim birlik listeleri hazırlanırken herhangi bir insiyatifleri olmadığı, özellikle o esnada görevde olan genç rütbedeki personelin görevlendirildiği, personel seçimi esnasında belirli bir kıstas uygulanmadığı, kol komutanlarına bakıldığında astsubay çavuş, astsubay başçavuş, asteğmen, teğmen, üsteğmen rütbelerinde oldukları, piyade, topçu tankçı, teknisyen, sağlık astsubayı gibi çok farklı sınıflardan personel seçildiği, amacın belirli bir sayıyı tutturmak maksadıyla personel sayısını tamamlamak olduğu.
Planlanan Eğitim Birliklerine Sonradan Dâhil Edilenler:
Daha önce planlanan Komando dayanıklılık yürüyüşü, üs bölge işgali, ve motorlu eğitim planı kapsamındaki birliklerin içtima aldığı, Eğitim planında görevli olmamasına rağmen Kurmay Yarbay …, Söke Garnizon Komutan Yardımcısı … ve Tabur Komutanı Avşin Yapar’ın da Eğitime fiilen katıldıkları; Tanık …’nun izinde oluşu sebebiyle yerine sanık …, Tanık …..n izinde oluşu nedeniyle yerine sanık …, Tanık …’ın izinde oluşu nedeniyle yerine Sanık …,…..’ın izinde oluşu nedeniyle yerine sanık …’in intikal eğitimine katıldıkları, ayrıca Sanık …’ın 15 Temmuz günü nöbetçi olduğu, eğitim planında görevi bulunmadığı, sanık …’in emri üzerine eğitim intikaline katıldığı,” şeklinde açıklamalara yer verilerek başlangıçta eğitim faaliyeti olarak ifade edilen intikale katılan kişiler belirtilmiştir.
Yine aynı gerekçeli kararda yer verilen ve Genelkurmay Başkanlığınca olaya ilişkin düzenlenen bilirkişi raporunda;
”…
Denizli 11. Komando Tugay Komutanlığında 15/07/2016 günü ve öncesinde yaşanan olaylarla ilgili olarak Askeri mevzuat ve tahammüller göz önüne alınarak yapılan genel değerlendirmede;
1- Emir komuta zinciri dışında bir kısım rütbeli personelin kanunlara, yönetmeliklere, askeri mevzuatları ile teamüllere aykırı davrandığı,
a- Tugay Komutanın 13/072016 tarihinde önce Söke, ardından İzmir’e giderek dönmesi olayı ile ilgili olarak; General seviyesinde personelin Garnizondan ayrılış ve dönüş tarihleri ile yerini kimin refakat edeceğinin verilen emirler gereği üst birliğe bildirilmesinin ve intikallerinin harekat merkezleri vasıtasıyla takip edilmesinin gerektiği,
b- Ege Ordu Komutanlığı’nın bilgi ve onayı olmadan birliklerin Söke’den, Denizli’ye yönerge ve talimatlara aykırı olarak intikal ettirildikleri, intikalde askeri mevzuat ve emirler doğrultusunda hazırlık yapılmadığı, intikal emrinin yayınlanmadığı, intikalde emniyet tedbirlerinin alınmadığı, klavuzlama/eskortlama yapılmadığı, intikal emniyet mesajının çekilmediği, ulaştırma yönetim programına işlenmediği,
c- Planlanan komando ve yürüyüş ve motorlu intikal eğitiminin Ege Ordu Komutanlığı tarafından eğitim yılı başında onaylanan 11. Komando Tugayı yıllık eğitim faaliyet takviminde bulunmadığı, değişikliğin ve eğitim ihtiyacının Ege Ordu Komutanlığı’nın onayına sunulmadığı,bu yapılan motorlu intikalin Ege Ordu Komutanlığı’ndan gizlendiği, ulaştırma yönetim programına da girilmediği,
d- Kur. Yb. …’ın 11. Komando Tugay Komutanlığına gelerek katılış işlemlerini yapmadan, Tug. Tab. Görevini alarak eğitime katıldığı, bunun askeri mevzuat ve tahammüllere uygun olmadığı,
e- Kolluk kuvvetlerine destekleme kapsamında; yapılması gereken bir faaliyet il mülki amirinin talebi olmadan Tugay Komutanın emri ile yapıldığı, söz konusu uygulamanın 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu ile M.T. 145/3 (B) Askeri Birliklerin Toplumsal olaylarda kullanılması talimnamesine aykırı olduğu, dolayısı ile faaliyetin kanunsuz ve askeri mevzuata uygun olmadığı,
2- 12-16 Temmuz 2016 tarihleri arası döneminde icra edilen faaliyetlerde ilerleyen günlerde KK. Komutanı ve KK. Kurmay Başkanının Komando Dayanıklılık yürüyüşü, üst bölgesi işgali ve motorlu yürüyüş eğitiminin denetlemek için Denizli’ye gelecekleri bahanesiyle karar verici konumunda olan üst rütbeli personel tarafından Karargah ve Ana Ast birlik komutanlarından asıl maksadın gizlendiği,
3- Denizli ve Söke birliklerinden teşkil edilen eğitim birliği listesinde yer alan personelin listeler hazırlanırken herhangi bir inisiyatiflerin olmadığı, seçilen personelin emir komuta zinciri içinde emre göre hareket ettiği, İzin/atama dönemi olduğu için personel yetersizliği söz konusu olduğundan personel özelliği bakılmadan özellikle genç rütbeli personelin görevlendirildiği, personel seçimi esnasında belirli bir kıstas uygulanmadığı, kolluk komutanlarına bakıldığında; Astsubay Çavuş, astsubay Başçavuş, Asteğmen, Teğmen ve Üsteğmen rütbelerinde oldukları, piyade, topçu, tankçı, teknisyen, sağlık astsubayı gibi çok farklı sınıflardan personelin seçildiği amacın belirli bir sayıyı tutturmak maksadıyla personel sayısını tamamlamak olduğu,
4- Eğitim Uygulama aşamasında;
a- 13-16/07/2016 tarihleri arasında dönemde icra edilen eğitim faaliyetlerinde oluşturulan birlik personelinin Komando eğitimi yapacak özelliklere sahip olmadığı ve mevcut teşkilatlarında Kom. Teşkilatını uygun olmadığı,
b- Söz konusu birliğin oluşturulması için herhangi bir emir yayımlanmadığı,eğitim teşkilatlanması ve planlanmasının uygun olmadığı,
5- Söz konusu eğitim faaliyeti ve motorlu intikal için emrin 12/07/2016 tarihinde yazılı değil sözlü olarak verilip uygulandığı, KARANET OUTLOOK üzerinden gönderilen faaliyet çizelgesinin ise, bir bilgilendirme notu olduğu, emir yerine geçmeyeceği,
6- Bir gecelik eğitim için lüzumundan fazla miktarda (3 günlük) kumanya alınması için emir verildiği,
7- Emniyet maksadıyla birliklere mühimmat tertip emrinin yazıldığı ancak lüzumundan fazla mühimmat planlandığı ve mühimmat planlamasında silah ile mühimmat ilişkisine bakılmadığı, normal uygulamada sadece belirlenen muhafızlara kontrollü olarak şarjör içinde mühimmat verildiği,
8- Motorlu intikalin başlangıç ve zamanının planlanandan öne alınarak gerekli kontrol ve hazırlıklar yapılmadan emniyet tedbirleride göz ardı edilerek tedbirlere başlandığı,
9- Motorlu intikal eğitimine planlı olduğu halde bazı personelin nöbet, izin vb. Sebeplerle katılamadığı, bazı personelin ise nöbetçi olduğu halde emir ile eğitime katıldıkları, nöbetçi personelin katılımını kışla emniyetinin olumsuz etkilenmesinin göz ardı edildiği,
10- Motorlu intikal için merkez komutanlığı ve diğer kolluk kuvvetleri ile ayrıntılı planlama yapılması gerekirken planlama yapılmadığı gibi herhangi koordinede bulunulmadığı ve kolluk kuvvetlerine eskortlama talebinde bulunulmadığı, normal şartlarda intikal gibi bir eğitimde kurmay başkanının görevli olmasının mutat bir eğitim olmadığı,
11- Motorlu intikal eğitim planlanmasında daha az trafik yoğunluğunun olduğu bir parkürün mümkünse bir kışla gibi askeri bölge içerisinde yapılmasının uygun olacağı tekliflerin dikkate alınmadığı,
12- 13/07/2016 tarihinden itibaren Çardak Hava Meydan Komutanlığında yapılan intikalin uygulanan eğitimin devamı niteliğinde olduğu düşüncesi oluşturularak yapılan intikalin asıl maksadının personelden gizlendiği,
13- Garnizon/Kışla dışına yapılan araçlı intikallerde askeri mevzuat ve tahammüllere aykırı olarak;
a- Ulaştırma yönetim programına girişler yapılmadığı ve takip edilmediği,
b- Harekat merkezlerinin bilgilendirilmediği,
c- Üst birlik komutanlıklarının bilgilendirilmediği,
d- Merkez Komutanlığının etkin görevlendirilmediği ve kolluk kuvvetleri ile koordinasyon yapılmadığı,
e- Yapılan değerlendirmeler sonucunda Ülke genelindeki yoğun olayların yaşandığı zamanda;
1- Eğitim faaliyetlerine katılan konvoyun çıkış saatinin izah edilemez şekilde öne alınması,
2- Kışladan çıkarken ve intikal esnasında yaşanan kargaşa, 3-Üst Komutanlığına bilgi verilmemesi, 4-Konvoy emniyeti ile ilgili olarak mülki makamlar ve kolluk kuvvetleri ile koordine edilememesi, 5-Konvoy emniyet mesajlarının çekilmemesi, 6-İzah edilemeyecek miktarda mühimmat alınması,7-Mülki amirin talepleri olmadan ve üst komutanlık bilgisi/müsadesi olmadan silahlı ve teçhizatlı askeri birliklerin kışla dışarısına çıkarılması, 8-3 günlük kumanya alınmasının,
Emri veren kişilerin başka bir maksadının olduğunu gösterdiği, verilen emirlerinin planlanan motorlu eğitim faaliyetleri ile ilgili uyumlu olmadığı,
14- Kurmay başkanı tarafından 15/07/2016 günü muhabere merkezi nöbetçi Astsubayına ‘ne mesaj gelirse gelsin, bana getireceksin, kimseyi vermeyeceksin’ emrinin verildiği, mesai sonrası gelen emir/mesajlar normal koşullarda öncelikle nöbetçi amire arz edilmesi gerektiği, nöbetçi amirin emrine göre evrakın özelliği ve acili yetine göre işlem yapılması gerektiği, verilen emrin askeri mevzuat ve teamüllere uygun olmadığı,
15- 1 yıldır birlikte çalıştıkları Tugay Komutanlığına güven duymaları, askeri hiyerarşi, disiplin ve itaat çerçevesi içerisinde verilen emirleri başlangıçta şüphelenmeden yerine getirdikleri, bir kısım rütbeli personelin olaylar karşısında nasıl davranacağına ne yapacağını tam bilemediği, emir komuta ilişkisi içerisinde hareket ettiği, ancak hizmete mütealip olmayan hukuksuz emirlere karşı direniş ve tepki gösterdikleri ve itaat etmedikleri,
16- Bir kısım rütbeli personelin kendi görev ve sorumluluk alanlarında mevzuatta belirtilen konulara hakim olmadığı, verilen emir ve talimatların kanunlara uygunluğunun ayrımını yapamadığı,
17- Bir kısım personel tarafından hava alanının aydınlatılması, emniyet tedbirlerinin alınması gibi faaliyetlerin askeri emir olduğu zannı ile yerine getirmeye devam edildiğinin, değerlendirildiği,
12 – 16 Temmuz 2016 tarihleri arasında meydana gelen olaylara ilişkin tespit ve değerlendirmeler;
a- Karargah dışında yapılan görüşmelerde cep telefonlarının ayrı bir yerde muhafaza edilmesinin çok sık görülen ve mutat olan bir davranış olmadığı,
b- Eğitim faaliyeti ve motorlu intikal öncesinde oluşturulan birlik personelinin komando eğitimi yapacak özelliklere sahip olmadığı ve mevcut teşkilatlarında komando Kol teşkilatına uygun olmadığı,
c- Askeri birliklerin yönerge ve talimatlara aykırı olarak intikal ettirildikleri ve intikalde gerekli emniyet tedbirlerinin alınmadığı,
d- Eğitim faaliyeti ve motorlu intikal faaliyetinin Ege Ordu Komutanlığından gizlendiği,
e- Karargah personeli Ana Ast. birlik komutanlarından gerçek ve maksadın gizlendiği,
f- Eğitim/intikal faaliyet kapsamında önce planlayıcı/uygulayıcı tarafından keşif yapılması, askeri mevzuat ve uygulamalarda bulunan mutat bir faaliyet olduğu,
g- Kurmay Albay …’ın eğitime katılacak personel listesinde isminin yer almadığı,
h- Kurmay Başkanı …’in gelen emir ve mesajların öncelikle kendisine bildirilmesine yönelik emrinin askeri mevzuat ve teamüllere uygun olmadığı,
ı- Emrin verildiği saatte özellikle İstanbul ve Ankara’da olayların başladığı, karışıklığın ve belirsizliğin olduğu bir ortamda verilen intikal emrinin askeri tahammüllere ve hayatın olağan akışına uygun olmadığı, Sistemde kayıtlı olan evrak ve mesajların tutanak altına alınmadan imha edilmesinin Askeri Mevzuat ve teamüllere uygun olmadığı,
i- Kolluk kuvvetlerine destekleme kapsamında; yapılması gereken bir faaliyet il mülki amirinin talebi olmadan Tugay Komutanın emri ile yapıldığı, söz konusu uygulamanın 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu ile M.T. 145/3 (B) Askeri Birliklerin Toplumsal olaylarda kullanılması talimnamesine aykırı olduğu, dolayısı ile faaliyetin kanunsuz ve askeri mevzuata uygun olmadığı,
j- Normal şartlarda Tugay komutan yardımcısı ve Kurmay Başkanının hava alanı ışıklarını açtırmak için özel çaba sarf etmeleri rütbesi ve konumuna rağmen Kurmay Başkanının tek tek binalara dolaşmasının askeri teamüllere uygun olmadığı,
Ayrıca, tüm bu ana değerlendirme ve tespitler ışığında raporda tüm sanıklar için ayrı ayrı değerlendirme ve tespitlerin yer aldığı,bu hususta yapılan değerlendirme de olay bazında açıklandığı üzere;
Özellikle sanıklar 11. Komando Tugay Karargahında Tugay Komutanı …, Söke Tugay Komutan Yardımcısı Albay …, Kurmay Başkanı Yarbay … ve Kur. Yb. …’ın planlanan ve öncesinde yapılan eğitimin devamı niteliğinde olduğu düşüncesi oluşturarak intikal maksadını gizledikleri ve emir komuta zinciri dışında kanunlara, yönetmeliklere, askeri mevzuatlar ile teamüllere aykırı davrandıklarının,
Sanıklardan Teğmen….. Üsteğmen… ve Üsteğmen…..n ise Kurmay Yarbay …’in daha önce Söke Garnizonunda Tabur Komutanı olmasının bu sanıklar …ve…nin üzerinde etkili olduğu kendisi ve bölüğü vasıtası ile buradaki faaliyetleri yürüttükleri, hava alanının aydınlatılması gibi bazı faaliyetleri askeri emir olduğu zannı ile yerine getirmeye devam ettiklerinin,aynı şekilde bu sanıklarım 13 Temmuzdan itibaren verilen emirlerin askeri emir olduğu zannıyla uyduklarının,
Sanıklardan yüzbaşı …,Üsteğmen …, Üsteğmen …, Üsteğmen …, Üsteğmen …, Asteğmen…, Astsubay Çavuş …,Kurmay Yüzbaşı …, Yüzbaşı …, Üsteğmen … ve Üsteğmen …’in ilk teslim olan gruplarda yer alanların da Denizli Kışlasında çıkıştan itibaren bazı şeylerin olağan olmadığı, Hava Meydan komutanlığına girişten itibaren Kurmay Albay … ve Kurmay Yarbay … tarafından verilen emirlerin hiçbirisinin planlanan motorlu eğitim faaliyeti ile ilgili olmadığı şüphesi ile bir kısım askeri personel ile durumun ciddiyetini anladıkları,üst askeri mercilerle ve Denzili’deki idari makamlarla iletişime geçtikleri, başlangıçta ve kandırılarak bir olayın içine çekildiklerini o andan itibaren kendilerini emir komuta zinciri dışına çıkarmaya çalıştıkları, bir an önce bölgeden uzaklaşmaya çalıştıkları, 16/07/2016 sabahı icra edilen toplantıda durumun değerlendirildiği, Kurmay Başkanı Yarbay …’in Tugay Komutanı ile yaptığı telefon konuşmasında bulunulan bölgede bekleme emrine rağmen bulundukları bölgeyi terk etme ve teslim olma iradesini göstererek kolluk kuvvetlerine teslim olmak üzere hareket ettiklerinin ve büyük grubun teslim olması yönünden katkı sağladıklarının,
Sanıklardan Binbaşı …. ve onunla birlikte sivil havaalanında bekleyen diğer sanıklar (Üsteğmen … ve Astsubaylar …, …, …, ., …) Çardak Sivil Havaalanı bölgesine geldiklerinde durumunda farklı olduğunu gördükleri, planlanan eğitimin dışına çıkıldığını görünce mülki amir ve kolluk kuvvetleri ile koordineli hareket ettikleri, Denizli Valiliğince oluşturulan kriz masasının ve Çardak Kaymakamının talimatları doğrultusunda hareket ettikleri herhangi bir arayış içerisine girmeden o bölgede bekledikleri, sabah olunca kolluk kuvvetlerine teslim olduklarının,
Sanık olan diğer askeri personelin ise; 12-15/07/2016 tarihleri arasında icra edilen faaliyetlere yönelik emirleri askeri emir olduğu zannı ile emir komuta zinciri içinde kalarak yerine getirdikleri,Hava Meydan Komutanlığında kendilerine tahsil edilen bölgede herhangi bir faaliyet içinde bulunmadan beklediklerinin belirtildiği,” şeklinde ifade edilen, bu tespit ve değerlendirmelerin Yerel Mahkemece verilen ilk hükümdeki beraat kararına temel oluşturduğu anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Somut olayın hukuki değerlendirmesine geçmeden önce Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlığa konu anayasayı ihlal suçu ve anayasayı ihlal suçuna yardım suçu ile FETÖ/PDY silahlı terör örgütü incelenecek, itiraz içeriğinde de değinildiği şekilde sanıkların mevcut koşullar altında başlangıcı ve devamı süresince intikalin askeri darbe girişimi kapsamında gerçekleştirildiğini bilmedikleri yönündeki savunmaları kapsamında TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen Hata kavramı üzerinde durulacaktır.
1-ANAYASAYI İHLAL SUÇU
a) Genel Olarak
İnceleme konusu suç, TCK’nın 309. maddesinde;
“(1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” şeklinde,
Mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinde ise;
“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûm olur.
65’inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek birkaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.
(Ek: 6/7/1960 – 15/1 md.) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayri surette iştirak eden fer’i şerikler hakkında beş seneden on beş seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur”
Biçiminde düzenlenmiştir.
TCK’nın 309. maddesinin gerekçesinde; “Anayasanın Başlangıç Kısmında aynen “Millet iradesinin mutlak üstünlüğü; egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağı; hiç bir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerini, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğin karşısında koruma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” şeklindeki ifadeyle siyasal iktidarın kuruluş ve işleyişine egemen olması gereken ilkeler gösterilmiş bulunmaktadır.
TCK’nın 309. maddesinde ifadesini bulan “bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek” tabiriyle 765 sayılı TCK’nın 146. maddesindeki ifadesiyle “tağyir”, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak” tabiriyle “ilga” ve “bu düzen yerine başka bir düzen getirmek” tabiriyle de “tebdil” kastedilmek istenmiştir. Dolayısıyla yönelik olduğu hareketler bakımından 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK arasında esaslı bir farklılık yoktur, ancak mülga 765 sayılı TCK’nın 146/2. fıkrasında ifade olunan “…gerek yalnızca gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahriri veya fiili fesat çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayri surette iştirak eden fer’i şerikler hakkında beş seneden onbeş seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur” ifadesine 5237 sayılı TCK’nın ilgili maddelerinde haklı olarak yer verilmemiştir. Bu hüküm, özel iştirak hükümleri koymasının yanı sıra maddenin ikinci fıkrası gereği, “yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur.” ifadesiyle kalkışma suçunun hazırlık hareketini kalkışma suçunun cezasıyla cezalandırmaktadır.
Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir.
Madde ile korunmak istenen hukuki yararın niteliği dikkate alınarak “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir.
Maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için cebir veya tehdit kullanarak Anayasal düzenin değiştirilmesine teşebbüs edilmesi gerekir. Bu nedenle, cebir ve tehdit bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Cebir ve tehdit kavramlarının hukuki anlam ve içeriği bilinen bir husustur. Bu itibarla, Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir veya tehdit kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinin kaynağını oluşturan 1889 İtalyan Ceza Kanunu’nun 118. maddesi, mezkur 146. maddede olduğu gibi cebir (Violentemente) unsurunu taşımaktaydı. Ancak, 1930 İtalyan Ceza Kanunu’nun aynı konuyu düzenleyen 283. maddesinde cebir unsuru suç tanımından çıkartılmıştı. Faşizmin etkisiyle kaleme alınan 283. madde, bilahare 11.11.1947 tarihinde yeniden değiştirilerek suç tanımında tekrar cebir unsuruna yer verilmiştir.
Maddede maddi unsur olarak “teşebbüs edenler” ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasa’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edilmesi cezalandırma için yeterlidir. Suç, hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişliliğin, suçun işleniş biçimi ve özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan cebir veya tehdidin netice elde etmeye elverişli olup olmadığının hâkim tarafından takdir edilmesi gerekir.
1982 Anayasası’nın 2. maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliği “hukuk devleti” olarak tayin edilmiştir. “Hukuk devleti; insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan devlettir.” (Anayasa Mahkemesinin 11.10.1963 tarihli ve 124-243 sayılı kararı).
Meşruluk, sitenin/devletin gözle görünmeyen barış meleğidir (Ferraro). Hukuk devletinin meşruiyet kaynağı, hukuktur. Toplumun genelini ilgilendiren her olayın tarihi bir yanı varsa da hukuk devleti bağlamında olaylar hukuka uygun olup olmadıklarıyla değerlendirilirler. Hukuk devleti her alanda adil ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kurarak, hukuka aykırı ve suç oluşturan her fiili, olay ve fail istisnasına tabi tutmaksızın, hukuk denetime alır.
Anayasal düzenin zorla değişmesiyle sonuçlanan eylem, hukuki açıdan bir darbe mi yoksa ihtilal midir? Darbe ya da ihtilal olması suç vasfını değiştirecek midir? “İhtilal, toplum düzenini değiştirmek için zor kullanılarak yapılan yaygın halk hareketi, hükümet darbesi ise demokratik olmayan yollardan devlet yönetiminin ordu gücü ile ele geçirilmesi” (E. Teziç, Anayasa Hukuku, 20. Bası, s. 188) olarak tanımlandığına göre, sanıkların eylemlerinin ihtilal değil, Anayasal düzene karşı yapılmış açık bir darbe olduğunda kuşku yoktur. Kaldı ki her iki fiilde de Anayasayı ihlal suçu oluşacaktır. Öğretide atıf yapılan görüşlerde suçun ihtilal olarak isimlendirilmesi neticeye etkili olmayacaktır.
Ülkemizin çok partili siyasi hayata geçişinden sonra, köklü temelleri olmayan demokrasi serüveninde, henüz demokrasi kültürünün oluşmasına fırsat vermeden darbe yapma alışkanlığını sıradanlaştıranların, unvan ve statüleri ne olursa olsun, ihlal edilen hukuk düzeninin tesisi, toplumun demokratik geleceğinden emin olması, temel hak ve hürriyetlerinin ve ayrıca mukadderatını tayin hakkının korunması bakımından her suçlu gibi cezai bir yaptırıma tabi tutulması hukuk devleti olmanın gereğidir.
Hukuk kuralları koyma ve kamu gücünü kullanma tekeli devleti yönetenlerin elindedir (Teziç, Anayasa Hukuku, 20. Bası, s. 128.). Modern devletin maddi özünü cebir kullanma tekeline sahip bulunan siyasal iktidar oluşturmaktadır (M. Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 7. Bası, s. 327.).
Devleti meydana getiren dinamik unsur siyasi iktidar olduğuna göre bir devletin mevcudiyeti ve devamı iktidarın himayesine bağlıdır. Bunun içindir ki, hukukun en eski günlerinden bu yana değişik sistemler içinde siyasi kuvvetler himaye edilmiştir. Devlet otoritesinin mevcudiyeti ancak siyasi iktidarın himayesiyle mümkündür. Devlet mefhumunun hukuki ve politik karakterini ortaya koyan siyasi iktidar realitesi, devleti diğer topluluklardan ayıran kriterdir. Ülke ve millet mefhumlarını bir birlik ve siyasi organizasyon halinde ortaya koyan unsur siyasi iktidardır. Bu bakımdan devletin varlığını tehlikelere ve fiili karşıt hareketlere karşı himaye edilmesi bir zaruretin icabıdır ve devlete devlet vasfını veren iktidar unsuru bu himayenin en önemli parçasını teşkil etmektedir. Fakat bu himaye demokrasilerde hiçbir zaman fikrin cezalandırılmasına hak vermez (Siyasi İktidar Düzeni ve Foksiyonları Aleyhine Cürümler, Çetin Özek, 1976, s. 50.).
765 sayılı TCK’nın 146. (5237 sayılı TCK’nın 309.) maddesi, siyasi iktidar ve Anayasal düzeni himaye etmektedir. Düzen aleyhine maddi fiillerde icra hareketlerinin mevcudiyetini aramaktadır. Siyasi iktidar düzeni aleyhindeki fiiller, mevcut müesseseleşmiş prensiplere ve düzene karşıdır. Anayasal düzen aleyhine yapılacak bir fiil, tabii olarak ideolojik prensibin de ihlali anlamını taşıyacaktır. İktidarı ele geçirmek için yapılacak bir ihtilal, hem Anayasa’nın kabul ettiği iktidara geliş müessesesini ve hem de demokratik hayat ideolojisini ihlal etmiş olacaktır (Özek, s. 51.).
Anayasayı değiştirici kuvvet başarı kazanmış bir darbe olduğu takdirde durum ne olacaktır? Mahkemelerin darbeyle gelmiş iktidarları iktidarda bulundukları müddetçe yargılayabilmeleri imkanı yoksa da iktidarın sona ermesinden sonra bunların yargılanması mümkündür. (Özek, s. 71.) Askerî darbenin maddi cebir içerdiği tartışmasız bir gerçektir. Bu itibarla darbe sonrası suçun tamamlanması yani zarar suçuna dönüşmesinde de eylem suç olma vasfını korur. Devletin kudret ve kuvvetini kullananlar da bu suçun faili olabilirler. Anayasal düzenin öngördüğü demokratik teamüller dışında sistemin değiştirilip yeni bir düzen kurulması hâlinde darbe yapanların, kendilerini hukukî yönden de takip edilmez kılmaya çalıştıkları bir vakıa olduğu gibi devlet kudretini kullanarak iktidarı ele geçirenleri yargılayamamak fiili bir durum oluştursa da eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır. Yargılama önündeki hukuki ve fiili engellerin kalkması hâlinde pekala yargılanmaları mümkündür (Özek, s. 126.).
b) Suçla Korunan Hukuki Değer:
Bu suçla korunan hukuki değer, millet iradesine dayanan demokratik rejimdir (Prof. Dr. İ. Özgenç, Suç Örgütleri, 8. Bası, s. 224.). Bu husus, madde gerekçesinde de siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan ilkeleri belirleyen kurallar bütünü olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzen ve bu düzene egemen olan ilkeler olarak belirtilmiştir.
c) Suçun Maddi Unsurları:
aa) Suçun konusu:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzen ve devletin siyasi biçimini ve kuruluşunun dayandığı ideolojik esasları ifade eden temel ilkelerdir.
bb) Fiil:
Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.
Bu suçun bu amaçla kurulmuş bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi, korunan amaçlara matuf fiillerin elverişliliğinin değerlendirilmesi bakımından önem taşımakta ise de bu hususun Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesinde düzenlenen suçun unsuru olmadığı kabul edilmektedir (Z. Kangal s. 40; Z. Hafızoğulları, TCK madde 302, s. 509; Yard. Doç. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 75.).
TCK’nın 309. maddesinde yer alan amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç suç, bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olmak kaydıyla icrai ya da ihmali hareketle işlenebilir (…-Toroslu, Özel Hükümler, s. 73; Soyaslan, Özel Hükümler, s. 582; Akdoğan s. 25; Akbulut s. 135; Vural-Mollamahmutoğulları, Türk Ceza Kanunu Yorumu, s. 1775; Hafızoğulları, s. 561; Yard. Doç. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 91.). Ancak, ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi, sanığın gerçekleştirilmekte olan icraî fiiller yönünden görevi gereği önleme yükümlülüğünün mevcudiyedine, başka bir deyişle garantör sıfatının bulunmasına bağlıdır.
Demokratik yöntemlere uygun seçim sistemini ve özgürlükler rejimini hukuk dışı yöntemlerle değiştirmeye yönelik her türlü cebrî fiilin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir.
Cebir ve şiddet kullanılarak elverişli bir ya da eş zamanlı bir çok hareketle Anayasa’nın öngördüğü düzeni, doğrudan doğruya, tanımlanan biçimde değiştirmeye yönelik bir fiilin icrasına başlandığı anda suç işlenmiş, yani suç yolu tüketilmiş olmaktadır (Manzini, Trattato, IV, s. 489; Fiandaca-Musco, Diritoo penale, Ps., s. 11; Antolisei, Manuale, Ps., II, s. 1011; Erem, Ceza Hukuku, HH., s. 78; Yaşar-Gökcan-Artunç, Ceza Kanunu, VI, s. 8468, Z. Hafızoğulları-M. Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, s. 373.).
Belirli bir plan içerisinde uygulamaya konulan, sistemli ve örgütlü bir bağlantı içinde organik bütünlük arz eden eylemler tehlike suçunun oluşması için yeterlidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.11.1999 tarihli ve 9-274/284 sayılı kararı).
Suç, bir teşebbüs suçu ise de gerek yargısal kararlarda gerekse doktrinde duraksamasız biçimde kabul edildiği üzere fiilin, hazırlık hareketlerinden çıkıp icra aşamasına ulaşması gerekir. Korunan değerlere matuf tehlike oluşturmaya elverişli eylemlerin bu fiil kapsamında değerlendirilmesi nedeniyle suçun bir somut tehlike suçu olduğunun kabulü gerekir.
cc) Tipik eylemin amaç suç yönünden elverişlilik sorunu:
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suç olan TCK’nın 309. maddesinden de cezalandırılabilmesi için eylemin bireysel bir amaçla/saikle değil, yasa maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiş olması gerekmektedir.
Cezalandırılan hareket, Anayasal düzeni tehlikeye koyan icra hareketleridir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Devletin birliği ve bütünlüğü ile Anayasal düzenine karşı gerçekleştirilen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme gibi fiilleri işlemelerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşmasının ve kutuplaşmasının yolunu açmak ve toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin ülkede yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremeyerek zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışmak suretiyle devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamıyla toplumda ortaya çıkan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma ya da Anayasal düzenini değiştirme amacına ulaşmaya çalışır (Topçu, s. 89-90; Dönmezer, Tedhişçilik, s. 56.).
Söz konusu düzenlemeyle esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesiyle suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Kanun koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Anılan düzenlemenin içeriği dikkate alındığında araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin (TCK’nın 309. maddesinin 2. fıkrası) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun (TCK’nın 309. maddesinin 1. fıkrası) fiil unsurunu teşkil ettiği görülmektedir (Topçu, s. 89-90.).
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstakar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 26.06.2012 tarihli ve 2012/2855-8069 sayılı kararı; 15.01.2014 tarihli ve 2013/12441-2014/614 sayılı kararı; 30.03.2010 tarihli ve 2009/8654-2010/3632 sayılı kararı; 09.06.2011 tarihli ve 2011/4202-2011/3296 sayılı kararı) olabilir. Ancak, suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, Devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini ve toplum barışını bozarak Devletin Anayasal düzeni bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir. Güdülen amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrı muayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebrî eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemlerle amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilirse 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinin de hiçbir olaya uygulanamayacağı ortaya çıkar. Bu sebeple gerçekleştirilen eylemlerin ve bu eylemlerde kullanılan vasıtaların tehlikeyi doğuracak eylemin yapılmasına elverişli olup olmadığının takdiri yeterli kabul edilmiştir (Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 25.03.1983 tarihli ve 70-73 sayılı kararı).
dd) Tipik eyleminin hazırlık hareketi aşamasında kalıp kalmadığı sorunu:
Elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması yani amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.02.2010 tarihli ve 2009/9-103 E-2010/22 K. sayılı kararı). Suç yolunda gerçekleştirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hâllerde eylemin hangi şartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü bağlamında ortaya konan ve TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde; “Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık–icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu haline getirmektedir. …Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, (Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer/Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20; Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 408.) ve Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarihli ve 153-206 sayılı kararı vb.) objektif teori-Frank formülüne göre;
Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hâl olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir. Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır (Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu – Av. Serra Karadeniz-LLM, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi, s. 792-794; Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 503 vd.; Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, (7), s. 569-570; Centel/Zafer/Çakmut, (4), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, (15), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20; Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, s. 408.).
ee) Suçun ihmali davranışla işlenmesi:
Hukuk normları, ya yasaklayıcı norm ya da emredici norm olarak ortaya çıkarlar. Yasaklayıcı norm, belli bir hareketin yapılmasını yasaklar. Zira yasaklanan hareketin yapılması hâlinde bir hak ihlali söz konusu olacaktır. Ceza kanunlarındaki suçların çoğu yasaklayıcı normun ihlal edilmesiyle işlenen suçlardır. Yasaklayıcı normun ihlali ancak icraî bir hareketle gerçekleştirilebilir. Emredici norm ise belli bir hareketin yapılmasını emreder. Bu hareket yapılmadığında bir hak ihlal edilmiş olacaktır. Bu nedenle ihmali suçlar cezayı gerektiren emredici normlara karşı gelmek suretiyle işlenebilir. Bu doğrultuda TCK’nın özel kısmında suçlar çeşitli şekillerde tasnif edilirken, ayrımlardan birisi de gerçekleştirilen hareketin şekline göredir. Bunlar icrai suç ve ihmali suç olarak ayrıma tabi tutulmuştur.
“İhmali ifade etmek üzere; olumsuz, menfi, negatif hareket; icrai ifade etmek üzere de olumlu, müspet, pozitif hareket terimlerine rastlanmaktadır” (Hakan Hakeri, Kasten Öldürme Suçları, 2006 baskı, s. 69.).
Hukuksal yararlara saygı gösterilmesi gereği, iki şekilde ihlal edilebilir. İlki, bir hukuki yarara tecavüz teşkil edilen bir hareketin yapılması, ikinci olarak da hukuki yararı koruyan hareketin yapılmaması suretiyle (Gössel, 323). Bununla beraber garantörsel ihmali suçları da bu ayrıma dahil ederek üçüncü bir ayrım yapılabilir. Nitekim icra ve ihmal ile işlenebilen suçların yanısıra hem icrai hem de ihmali hareketlerle işlenebilen suçlar da söz konusu olabilir (Hakeri, s. 70.).
İhmal, Türkçe Sözlükte “Gereken ilgiyi göstermeme, boşlama, savsaklama, savsama, önem vermeme” olarak, Osmanlıca-Türkçe Büyük Lügat’ta ise “Ehemmiyet vermemek, yapılması lazım işi sonraya bırakma, dikkatsizlik, başlayıp bırakmak, terk etmek” şeklinde açıklanmaktadır.
İhmali suçlar iki gruba ayrılmaktadır. Birinci grup, gerçek ihmali suçlar olup ihmali hareketin bizzat suç tipinde gösterildiği suçlardır. Bu suçlarda tipiklik, kanunda tarif edilen belli bir emredici normun kasten yerine getirilmemesiyle gerçekleşir. İhmali davranış sonucunda ayrıca bir neticenin meydana gelmesi bu suçların oluşması için zorunlu değildir. Gerçek olmayan ihmali suçlar ise tipe uygun bir neticenin engellenmemesi suretiyle gerçekleştirilen suçlardır. Fakat bunun için failin özel bir hukuki yükümlülük (garantörlük) altında bulunması gerekir. Ancak garantör olan bir kimse gerçek olmayan ihmali suçun faili olabileceğinden, bu suçlar gerçek özgü suçlardır. Ceza kanununda düzenlenen her suç, hem icrai hem de ihmali hareketle işlenebilir. Kural olarak icrai hareketle işlenebilen bir suçun ihmali hareketle de işlenebilmesine gerçek olmayan ihmali suç denmektedir. Keza bir suçun kanuni tanımında belli bir davranışta bulunma veya belli bir neticeye sebebiyet verme cezalandırılmaktadır. Gerçek olmayan ihmali suçlar, neticeli suçlardır. Bu suçlarda, mutlaka neticeyi önleme yönünden hukuki yükümlülügün bulunması gereklidir.
Öğretide icrai hareketle işlenebilen bir suçun ihmali davranışla da işlenebildiğinin kabulü için, görünüşte ihmali suçlara ilişkin bir düzenlemenin genel hükümlere konulmasında zorunluluk olduğu görüşü şu gerekçe ile ileri sürülmüştür: “…İcrai hareketle işlenen suçların hangi koşullarda ihmali hareketle de işlenebileceğinin, yani ihmalin icraya eşdeğerlik koşulunun kanunun genel hükümler kısmında yapılacak bir düzenleme ile belirlenmesi gerekirdi. Ancak yeni TCK’da ihmali hareketin icrai harekete eşdeğer sayılacağı haller belirli bazı suçlarda sınırlı olarak öngörülmüştür. Bunlar, kasten öldürme, kasten yaralama ve işkence suçlarıdır. Bunların dışında kalan suçların ihmali bir hareketle işlenmesi durumunda failin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı hususu tartışmalı hale gelmiştir. Kanaatimizce kanunilik ilkesi açısından, görünüşte ihmali suçlara ilişkin bir düzenlemenin genel hükümlere konulmasında zorunluluk vardır. Mevcut düzenlemeye göre, ihmali hareketle işlenebileceği açıkça belirlenemeyen suçların ihmali hareketle işlenmesi mümkün değildir. Kanun koyucu sadece bu suçların kanuni tanımında açıkça ihmali hareketi icrai harekete eşdeğer gördüğünü belirtilmiştir. Dolayısıyla bunların dışında kalan suçların ihmali hareketle işlenebileceğini kabul etmek kanunilik ilkesine aykırı olabileceği gibi, kanun koyucunun iradesiyle de çelişecektir.” (Koca-Üzülmez, TCK. Genel Hükümler, 9. Baskı, s. 381-382; atfen, Öztürk/Erdem, kn. 171, 5237 sayılı TCK, s. 180; Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler. 12. Basım, s. 145.).
Gerçek olmayan ihmali suçların tamamlanabilmesi için tipe uygun neticenin meydana gelmesi gerekir. Ancak, netice de faile objektif olarak isnat edilebilmelidir. İcrai suçlarda objektif isnadiyet, failin neticeye sebebiyet vermesini gerektirmektedir. İhmali suçlarda da nedensellik bağı ve objektif isnadiyet sorumluluk için şarttır. Ancak, icrai suçlarda olduğu gibi netice hareketin fiziki bir sonucu olmasından ziyade hukuken beklenen hareket yapılmış olsaydı tipe uygun neticenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine bakılmalıdır. Başka bir deyişle, ihmali hareket olmasaydı, yani icrai bir hareket yapılsaydı netice meydana gelmeyecekti denilebiliyorsa, ihmali hareketle netice arasında nedensellik bağı vardır. Aksi taktirde, ihmali hareketten doğan sorumluluğun sınırlarının aşırı şekilde genişletilmesi söz konusu olacaktır.
Neticenin önlenmesi hususundaki yükümlülük, koruma yükümlülüğü veya gözetim yükümlülüğü olarak adlandırılmaktadır. Garantörlük kavramı olarak ifade edilen bu durum; kanundan, sözleşmeden ve kendisinin yaratmış olduğu tehlikeli durumdan kaynaklanabilir.
TCK’nın 83. maddesinde gerçek ihmali suç olarak yer verilen ihmali davranışla ölüme sebebiyet verme suçu yönünden ihmali davranışın icrai davranışa eşdeğer kabul edilebilmesi için; failin, kanuni düzenlemelerden ya da sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması gerekmekte, önceden gerçekleştirilen davranışın başkalarının hayatıyla ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekliliğine işaret edilmektedir. Ayrıca sorumluluk için nedensellik bağının da bulunması gereklidir. Yani fail, yükümlülüğünü yerine getirmesine rağmen neticeyi önleyemeyecek idiyse ihmali davranış sonrası gerçekleşen neticeden sorumlu tutulamayacaktır.
ff) Sanığın eylemi/araç suç ile amaç suç arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı sorunu:
Türk Ceza Hukuku uygulamasında kabul edilen ve uygun illiyet teorisini esas alan karma uygunluk teorisine göre; neticenin isnat edilebilirliği bakımından, nedensellik bağı gerekli ve fakat yeterli değildir. Neticenin sanığa isnat edilebilmesi için eylemin, neticeyi meydana getirmeye uygun ve elverişli olmasının yanında meydana gelen neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi gereklidir. Objektif isnadiyetten bahsedebilmek için netice, failin eseri olmalıdır. Objektif isnadiyette, hareketin yapıldığı koşullara gidilir ve o anki somut koşullar ile üçüncü kişinin bilgi ve tecrübesine göre gerçekleştirilen hareketin söz konusu neticeyi oluşturmaya elverişli olup olmadığı belirlenir. Subjektif olarak ise failin kişisel bilgisi ve tecrübesi araştırılır. Her iki değerlendirme uyumlu ise hem nedensellik bağı hem de kusurluluk meselesi çözülmüş olacaktır. Objektif değerlendirme ile sübjektif tasavvur birbiri ile uyumlu değilse eğer fail objektif olarak öngörülmeyen bir neticeyi öngörmüşse nedenselliğin varlığı kabul edilecek, objektif olarak öngörülen husus fail tarafından öngörülmemiş hareket ile netice arasındaki öngörmeme durumunda failin kusuru mevcut ise neticeden sorumlu kabul edilecek, aksi hâlde neticenin tahmininde failin kusuru yoksa cezalandırma söz konusu olmayacaktır.
İlliyet bağının, örgütlü suçlar/terör örgütleri bağlamında değerlendirilmesine gelince; her hâlde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
Kanun koyucu, TCK’nın 20/1. maddesinde yer alan cezaların şahsiliği ilkesini de gözeterek, örgüt mensuplarının örgütteki konumu ve fiilinin niteliğine göre ayrı ayrı suç tanımlamaları yapmak suretiyle ceza adaleti bakımından dengeli bir sorumluluk rejimi belirlemiştir.
Terör örgütlerinin her kademesindeki mensuplarının, hatta yardım edenlerinin bile, örgütün devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak ya da Anayasal düzenini ortadan kaldırmak şeklindeki nihai amacını bildiklerinde şüphe olmadığı hâlde, örgüte yardım eden, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, örgütün üyesi, yöneticisi veya kurucusu olanlar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın her eylemin amaç suç olan TCK’nın 302 ve 309. maddelerinde düzenlenen suçlardan cezalandırılması gerekeceği gibi bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Yüksek Yargıtayın yerleşik uygulamaları da bu yöndedir.
gg) Tipik eylemde cebrilik sorunu:
Tipik eylem, cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye elverişli vasıtalarla teşebbüs etmektir.
Görüldüğü üzere, cebir ve şiddet bu suçun unsurunu oluşturmaktadır. Bu nedenle Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir.
Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduğu açıktır.
Fiziki güce dayanan elverişli ve cebri eylemin, Anayasayı ihlal/Hükûmeti ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek suçunu oluşturacağı konusunda Fransız, İtalyan, Alman ve Türk hukukunda hiçbir hukukçunun itirazı yoktur (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Güncelleştirilmiş 11. Baskı, s. 779-782.).
Amaç suç yönünden elverişli/vahim olduğu takdirde silahlı bir örgütün veya silahlı kuvvetlere mensup unsurların Türkiye Büyük Millet Meclisini, Cumhurbaşkanlığını ya da benzer kurumları kuşatması hâlinde silah kullansın ya da kullanmasın fiziki cebrin mevcudiyetinde tereddüt edilemez. Harpte ülkeyi korumak veya gereğinde siyasi iktidarın inisiyatifiyle kamu düzenini sağlamak amacıyla verilen devlete ait silah, tank ve uçağın kanuna aykırı bir şekilde, Anayasal düzeni yıkmak amacıyla kullanılması hâlinde tipik eylem gerçekleşmiş olacaktır.
Müsnet suçun, devlete ait kamu gücünün kullanılarak işlenmesi olarak ifade edilen manevi cebir’le işlenip işlenemeyeceğine gelince; Türk doktrininde Özek, Erem, Toroslu ve Soyaslan (Soyaslan, s. 779-782) tarafından benimsenen görüşe göre; cebir, mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesindeki suçun müstakil bir maddi unsur’unu oluşturmamaktadır. Suçun oluşumu için failin hukuka aykırı usullere veya cebre matuf bir iradesinin mevcudiyeti yeterli olacaktır. Bu fikre göre cebir faildeki kusurlu iradede de mevcut bulunabilir. Mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesinin cezalandırmak istediği husus, Anayasa iradesine aykırı iradelerdir. Buna göre, Anayasa iradesine aykırı, netice olarak, hukuka aykırı bulunan her türlü vasıta ve usul cebir unsuruna dahil olmak gerekir. Mesela Anayasa’nın 4. maddesine göre Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü ile laiklik ve demokratik olma gibi Cumhuriyetin nitelikleri ayrıca resmi dilin Türkçe olduğuna dair Anayasa hükmü değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez. Anayasa’daki bu hükümlerin değiştirilmesine yönelik olarak bir milletvekili tarafından TBMM’ye bir kanun teklif vermesi 146. maddedeki suçu oluşturmayacaktır. Ancak bu değişiklik teklifinin gündeme alınarak meclis müzakerelerine konu yapılması, 146. maddeyi ihlal edecek bir icra hareketi olur.
Bu görüşe göre, suçun oluşması için cebrin bilfiil tahakkuk etmesine de gerek yoktur. Suçun oluşabilmesi için failin gayri hukuki vasıtalarla neticeye erişmek hususundaki kastının mevcudiyeti yeterlidir. Hatta kastın varlığını tespit için objektif birtakım emarelerin, maddi delillerin mevcudiyeti dahi şart değildir. Daha da ileri gidilerek, Anayasal düzeni değiştirmek hususundaki gayeye erişilmesi için cebrin mevcudiyeti veya düşünülmesi dahi gerekli görülmemiştir. Gayenin tahakkukunu engelleyebilecek reaksiyonları kırmak için kullanılacak hukuka aykırı usuller dahi yeterli sayılmaktadır.
Cebir kavramını bu şekilde geniş yorumlayan anlayışa göre, Anayasa’da öngörülmüş olan usule riayet etmeksizin bir anayasa veya kanun değişikliğinin yapılması teşebbüsünde bulunulması dahi, mülga 765 sayılı TCK’nın 146. maddesindeki suçu oluşturacaktır. Anayasal düzeni değiştirmek için başvurulan yolun Anayasa’da öngörülen usul ve esaslara aykırı olması, söz konusu suçun oluşumu açısından yeterli görülmektedir. Keza, Anayasa’ya aykırılığı açık olan bir kanunun Meclisçe çıkarılması da 146. maddedeki suçu oluşturmaktadır. Bu anlayışa göre, 146. madde kapsamında düzenlenen suç, görevin suistimali, yetki gaspı, hile, keyfi işlemler yolu ile işlenebilir.
Bu görüşte olan yazarlardan Soyaslan, Anayasal düzeni değiştirmeye cebren teşebbüs suçunun ihmali bir davranışla da gerçekleşebileceği düşüncesindedir. Yazara göre, Cumhurbaşkanının Anayasaya alenen aykırılığı sabit olan bir kanuna karşı Anayasa Mahkemesine gitmeyişi bu suçun ihmal suretiyle icra yoluyla işlenişinin tipik örneğidir (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 8. Bası, s. 228-231.).
Doktrinde Prof. Dr. Doğan Soyaslan karşılaştırmalı hukuk açısından durumun, Fransız ve Alman hukukçuları için tartışmalı, İtalyan hukuku için tartışmasız olduğunu; Alman hukukunda Merkel, Haelshner ve Von Liszt’in cebir şiddet terimini maddi cebir, Binding’in hukuka aykırılık olarak; Frank, Köhler ve Von Calker’in ise tehdidin şiddetle yapılması olarak tanımlandığını (Soyaslan, s. 779-782.) nakletmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlık çalışmaları sürecinde de Hükûmet Tasarısı’nın Anayasayı ihlal suçunu düzenleyen 363. maddesinin koruyucu doktrin’in benimsediği görüş doğrultusunda şu şekilde formüle edildiği görülmektedir: “Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hükümlerine aykırı olarak ve Anayasanın müsaade etmediği usullerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis ceza ile cezalandırılırlar”.
Madde gerekçesi ise şöyledir:
“Anayasanın müsaade ettiği usul ve yollarla Anayasa düzenine aykırı bir netice doğduğunda Anayasa Mahkemesine başvurulmak suretiyle düzeltilmesi mümkün olan bu hallerin suç oluşturmayacağı göz önüne alınarak, yürürlükteki maddedeki (cebir) unsuru yerine (Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının hükümlerine aykırı olarak ve Anayasanın müsaade etmediği usullerle) ibaresi kullanılmış, böylece cebri de içine alan hukuka ve kanuna aykırı her türlü yollar ifade edilmiştir. Bu suretle ayrıca cebir unsurunun var olup olmadığı, maddi ve manevi cebir gibi, 27 Mayıs 1960’dan sonra ortaya çıkan tartışmaların da giderilmesi arzulanmıştır.”
Ancak Meclis çalışmaları sırasında bu görüşten vazgeçilerek kanun metninde açıkça cebir ve şiddet unsuruna yer verilmiş, cebrin de fiziki/maddi cebir olduğu gerekçede açıklığa kavuşturulmuştur.
Manevi cebir kavramı, mehaz kanun bakımından Faşizmin, Türk Ceza Hukuku yönünden ise meşru siyasi iktidarın yargılanmasına gerekçe arayan 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra o gün iktidarda olanları yargılamak amacıyla kurulan Yüksek Adalet Divanı’nın eseridir (Bknz. madde gerekçesi ve Soyaslan, s. 779-782.). Bu nedenledir ki, özgürlükçü çağdaş demokratik hukuk devletinde bu görüşün savunulabilir bir tarafı yoktur.
d) Fail ve Mağdur:
Bu suçun faili, yöneten/yönetilen herkes olabilir. Suçun mağduru ise demokratik toplumu oluşturan her bir ferttir.
Bu suçun işlenmesi için önceden oluşturulmuş bir çete veya örgütün varlığı zorunlu değildir. Maddede “teşebbüs edenler” denilmiş olduğundan, suçun işlenmesi bakımından şahıs itibariyle ayırım yapılmadığı, korunan değeri zorla ihlal eden bir kimsenin konumuna bakılmaksızın bu suçun faili olabileceği görülmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.07.1998 tarihli ve 9-187/272 sayılı kararı).
Bu suçun, bu amaçla kurulmuş örgütün faaliyeti çerçevesinde örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi ve üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen bir kişi tarafından da işlenmesi mümkündür (Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 07.11.2014 tarihli ve 5688-11080 sayılı kararı). TCK’nın 220/5. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle örgüt yöneticisinin bu suçun faili olması bakımından elverişli fiilleri bizzat işlemesi zorunlu değildir.
e) Suçun Manevi Unsuru:
Suç, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak, bu düzen yerine başka bir düzen getirmek veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemek amacına matuf doğrudan genel kast ile işlenebilen bir suçtur.
f) Suça teşebbüs sorunu:
Bu suç, düzenleniş itibarıyla teşebbüs suçu olduğundan niteliği gereği teşebbüs mümkün değildir.
g) İçtima sorunu:
Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketi, hem araç suçun hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun icra hareketini oluşturduğundan sanık hukuki anlamda tek bir fiil ile kanunun birden fazla hükmünü ihlal etmekle TCK’nın 44. maddesinin uygulanması gerekmekte ise de aynı Kanun’un 309/2. maddesindeki düzenleme, fikri içtima kurumunun uygulanmasının önlenmesine getirilen bir düzenleme olduğundan araç ve amaç suçlar yönünden her olayda kural olarak gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır.
TCK’nın 311. maddesinin gerekçesi de gözetildiğinde bu suçun işlenmesi sırasında kasten öldürme, nitelikli yaralama veya kamu mallarına zarar verme gibi suçların işlenmesi hâlinde amaç suç yanında ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunacaktır. Ancak, suçun unsuru olarak sayılan cebir ve şiddet’in basit hâllerinin işlendiği araç suçlar yönünden, cezalandırılan amaç suçla birlikte ayrıca mahkumiyet hükmü kurulamayacaktır.
Araç suçlar bakımından içtimaya ilişkin genel hükümlerin uygulanması mümkündür. Hukuki ve fiili kesintiye kadar gerçekleştirilen birden fazla araç suç için bir kez Anayasayı ihlal suçu oluşur.
Anayasayı ihlal suçunun, aynı anda yasama organına karşı ve hükûmete karşı suçla birlikte işlenmesi hâlinde her bir suçtan ayrı ayrı cezalandırma yoluna gidilip gidilemeyeceği hususuna gelince;
TCK’nın 311. maddesinin gerekçesinde; “Anayasayı ihlal suçu, Anayasa düzenine hakim olan ve sistemleri koruma amacını güderken; bu madde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik unsurunun oluşturduğu üç güçten birini ve yasama gücünü oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Anayasa kurallarına uygun bir biçimde görevlerini yerine getirilebilmesi yeteneğini korumaktadır. Anayasa düzenini ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amacını gerçekleştirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine yönelen saldırılar, Anayasayı ihlal suçunu oluşturur. Bu madde kapsamında tanımlanan suç, bu amaçlar dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasaya uygun bir şekilde görevlerini yerine getirmesini engelleme hallerinde oluşacaktır.” denilerek konuya yeterince açıklık getirilmiştir.
Bu nedenle, aynı hukuki değerleri koruyan ve kapsamı itibariyle eylemlerin haksızlık muhtevasını tamamen ortadan kaldıran Anayasayı ihlal suçunun tüm unsurlarıyla gerçekleştiği durumlarda sanıkların ayrıca TCK’nın 311 ve 312. maddelerinde düzenlenen suçlardan cezalandırılmaları cihetine gidilemeyecektir.
765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemdeki uygulama ve doktrindeki görüşler de bu doğrultudadır. Örneğin “…fail anayasayı ihlal edecek fiilini ika ederken, parlementonun fonksiyonunu tecavüz teşkil edecek bir hukuka aykırı yolu geçmiş olursa, faile tek ceza mı yoksa iki fiilden dolayı mı ceza verilecektir. …Aynı şekilde askeri bir hükümet darbesi halinde parlementoyu fesh eden ve parlementer sisteme son veren hareket; Anayasayı ihlal etmiş ve Meclisin fonksiyonunu engellemiş olacaktır. Kanaatimizce bu durumda faile tek ceza vermek gereklidir. Zira fail parlementonun fonksiyonuna tecavüz ederken gaye olarak Anayasayı ihlali göz önünde bulundurmaktadır. Bu durumda parlementoya karşı fiil, Anayasaya karşı fiilin icrai hareketi olmaktadır. Anayasaya karşı fiilin cezalandırılması için icra hareketine başlanması kafi olduğuna göre, meclislere karşı bir fiilin belirli maksatla yapılması halinde, failin tamamlanmış bir suç varmış gibi Anayasayı ihlalden cezalandırılması icap edecektir. Bu durumda ortaya müterakki bir suç çıkmaktadır. …Meclislere karşı fiil, Anayasayı ihlal suçunun icra hareketini teşkil etmesi yönünden faile tek ceza verilmesi gereklidir. Aynı sonucu icra organına karşı işlenebilen 147 ve 149. maddeler (5237 TCK’nın 312, 313 maddeleri) bakımından da varmak gereklidir.” (Özek, s. 160.).
2- SUÇA İŞTİRAK
a) Genel olarak:
Anayasayı ihlal suçuna ilişkin olarak TCK’da getirilmiş özel iştirak hükümleri yoktur. Bu sebeple TCK’da yer alan genel iştirak hükümleri bu suç yönünden de uygulanma kabiliyetini haizdir.
TCK’da suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayırımı öngörülmüş; azmettirme ve yardım etme, şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
TCK’nın 37. maddesi;
“(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.”
Şeklinde olup maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanun’da suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için şu iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
i) Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
ii) Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı fail konumundadır. Müşterek faillik, suçun icrai hareketlerinin birlikte gerçekleştirilmesidir. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesine yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre, her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin ve fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır. Fiilin başarıyla tamamlanması açısından yapılan iş bölümü doğrultusunda fiili bizzat icra etmeyen diğer kişinin katkısı önemli bir fonksiyon icra etmiş ise bu kişi de müşterek faildir.
Suçun işlenişine katkıda bulunanların müşterek fail sayılabilmesi için mutlaka suçun işlendiği yerde olması gerekli değildir. Olay mahallinde bulunmamakla birlikte uzaktan suçun birlikte işlenişini etkileyen önemli bir katkıda bulunulması hâlinde müşterek faillik söz konusu olur. Uzak bir pozisyondan olay yerinde etkili bir konumda olan faili telefon ve telsiz gibi iletişim araçlarıyla koordine eden veya suçun işlenişi anında faile telefonla talimat veren kişi de bizzat müşterek faildir (Roxin, 2 s. 25; kn 200 Atfen, Koca – Üzülmez, s. 440; Özgenç, Gazi şerhi, Genel Hükümler, 3. Baskı, s. 493.).
Suçun icrası açısından müstakil bir fonksiyonu olmayan bir katkı müşterek faillik için yeterli değildir. Suçun işlenişine bulunulan katkı hazırlık hareketlerinden ibaret ise suç üzerinde müşterek hakimiyet kurulduğundan bahsedilemez, bu durumda suça yardım eden olarak katılmak söz konusu olacaktır (Özgenç, s. 499.).
765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde de suça asli iştirak ve feri iştirak ayrımındaki kriterler Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Ceza Dairelerinin kararlarına konu teşkil etmiştir. Benzer nitelikteki bazı kararlarda;
“Suça asli olarak iştirak etmek ile feri şekilde katılma arasındaki kriterler belirlenirken suçu doğrudan doğruya beraber işleyenlerle, feri maddi faillerin durumları sık sık birbirine karıştırılmaktadır. Esas itibariyle suçu doğrudan doğruya birlikte işleyen faillerin hareketleri ne suçun unsuru ne de şiddet sebebi olmayıp feri niteliktedirler. Fakat maddi şekilleri, suçun icrası ile aynı oluşları ve suçun icrasında birinci derecede etkili bulunuşları nedeniyle bu hareketleri gerçekleştirenler asli fail olarak kabul edilmişlerdir. Feri iştirakte ise suça ikinci derece katılma söz konusu olup asli maddi failin suç teşkil eden hareketleri ile yardımcısı durumundaki feri failin hareketleri arasında bir bağlantı vardır” (Yargıtay CGK’nın 23.11.1981 tarihli ve 214-385 sayılı kararı),
“Feri faillik hâlleri yasa metninde tek tek sayılmıştır. Yasaya göre, suçun işlenmesinde asli maddi faile vasıta tedarik etmek ve suçun işlenmesini kolaylaştırıcı yardımda bulunmak feri fail olarak cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu anlamda destekleme (müzaharet) ve yardım (muavenet) suçun icrasını kolaylaştırıcı hareketler yapmak şeklinde anlaşılmalıdır. Yeni yapılan düzenleme ile suçun işlenmesini sağlayan hareket üzerinde hakimiyet kuran herkes fail sayılabilecektir. Hareket üzerinde hakimiyet kurmak birlikte irtikap etme şeklinde gerçekleşebileceği gibi zımni veya açık bir işbölümüne dayalı olarak hareketi birlikte gerçekleştirmeyi de kapsayabilir. Fakat bir başkasının bu hakereti yapması için gereken ortamı hazırlayanlardan herbirisi de fail sayılabilecektir”. (Yargıtay CGK’nın 20.01.2009 tarihli ve 1/232-2 sayılı kararı),
“Yasada suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla kişi tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Müşterek faillik için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir;
a) Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
b) Suçun işlenişi üzerinde birlikte hakimiyet kurulmalıdır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem gözönünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre, her müşterek fail suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır”. (Yargıtay CGK’nın 10.05.2011 tarihli ve 1/59-85 sayılı kararı),
Hususlarına yer verilmiştir.
Suça iştirak şekillerinden olan faillik ile yardım etme şeklinde gerçekleşen şeriklik arasındaki önemli farklardan birisi mahiyetindeki suç işlenmezden önce alınan birlikte suç işleme kararı önem arz etmektedir.
“Mağdur …’nın cep telefonlarını yağmalama eylemleri sırasında mağdura yönelik herhangi bir davranışta bulunmamaları ve olay öncesinde yağma suçunu işleme konusunda aralarında anlaştıkları yolunda bir kanıtın olmaması karşısında birlikte suç işleme kararının olmaması ve fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulmaması nedeniyle sanıkların TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında müşterek fail olarak kabulü olanaklı değildir…Ancak suçu icra eden sanıkların yanlarında bulunmaları, yağma eylemini gerçekleştiren sanıkların bu eylemlerine taraftar olmadıklarını gösterecek şekilde engelleyici bir söz söylememeleri ve bu yönde bir davranışta bulunmamaları, aksine olayın başından itibaren sanıkların yanında yer almaları göz önüne alındığında suçun işlenmesinden önce ve işlenmesi sırasında suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım ettiklerinden TCK’nın 39/2-c maddesi gereğince sorumlu tutulmaları gereklidir” (Yargıtay CGK’nın 17.05.2011 tarihli ve 6/76-100 sayılı kararı).
Yardım etme, TCK’nın 39. maddesinde;
“(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2)Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak”
Şeklinde düzenlemiş ve seçimlik hareketlere yer verilmiştir.
Bağlılık kuralı da aynı Kanun’un 40. maddesinde;
“(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir”
Biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına şerik denilmekte olup TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
TCK’nın 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre yardım etme, maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
i)Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
ii)Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak olarak sayılmış;
Manevi yardım ise;
i) Suç işlemeye teşvik etmek,
ii) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
iii)Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,
iv)Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığının, ulaşması hâlinde suça katılma düzeyinin belirlenmesi için eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira yardım etme’yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır (Yargıtay CGK’nın 2014/l-558-480 sayılı kararı).
b) Örgütlü suçlarda iştirak:
Örgüt kurma suçu çok failli bir suçtur. Bu suçun oluşumu için en az üç kişinin bir araya gelmesi zorunludur.
Suça iştirakten bahsedebilmek için birden fazla kişiye ihtiyaç vardır. Bir suçun icrasına iştirak eden suç ortaklarının, suçun işlenişine bulundukları katkıları göz önünde bulundurularak sorumluluk statüleri belirlenir.
Örgüt kurma suçunun iştirakten farkı, örgütün devamlılığı ve belirlenmemiş sayıda suç işlemek amacıyla bir birleşmenin söz konusu olmasıdır. Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her fail diğerlerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
TCK’nın 220/5. maddesinde; “Örgüt yöneticileri, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.” denilerek örgüt yöneticileri hakkında özel faillik düzenlemesiyle TCK’nın 20. maddesindeki ceza sorumluluğunun şahsiliği ve faillik bakımından “fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurma ilkelerine istisna getirilmiştir.
Faillik, birlikte suç işleme kararı yanında fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmayı da gerektirir. Zira örgütlü suçlarda nihai amaçta birleşme nedeniyle birlikte suç işleme kararının varlığı kabul edilse dahi fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurulmadığından, gerçekleşen suçlar bakımından örgüt yöneticileri dışında kalan örgüt mensuplarının örgüt faaliyeti kapsamında işlenen her suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulamayacağında tereddüt yoktur.
TCK’nın 39. maddesinde düzenlenen suça iştirak kapsamındaki yardım etme ile aynı Kanun’un 220/7. maddesinde tanımlanan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme nitelik itibariyle birbirlerinden farklıdır. Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenecek somut bir suça dair kasta dayanan ve yardım teşkil eden eyleminin, hem yardım edilen suç bakımından şeriklik kapsamında hem de şartları varsa amaç suç yönünden faillik kapsamında değerlendirilmesi gerekirken somut bir olaya dayanmayan ancak örgüt faaliyeti kapsamında kullanılmak/değerlendirilmek üzere gerçekleştirilen yardımların TCK’nın 220/7. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı gözetilmelidir.
c) Anayasayı ihlal, Hükûmete karşı suç ve TBMM’ye karşı suçlar yönünden iştirak sorunu:
Suç tanımında belirtilen amaçları gerçekleştirmeye yönelik bir fiil işlenmesi hususunda iştirak iradeleri bulunan sanıklar hakkında TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu yönünden iştirakin her şeklinin uygulanması mümkündür (… Toroslu, Özel Hükümler, s. 74; Hafızoğulları, Türk Ceza Kanununun 302. maddesi, s. 559; Kangal s. 55; Akdoğan s. 31; Gözübüyük, s. 10; Yard. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 200.).
Yargıtayın istikrar kazanmış uygulamalarına göre ise (Ceza Genel Kurulunun 10.12.1990 tarihli ve 9-301/329 sayılı kararı; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.03.2011 tarihli ve 869-187; 15.07.2009 tarihli ve 2008/21722, 2009/8587, 1999/1673, 2000/345 sayılı kararları) elverişli nitelikteki belirli bir araç, fiilin işlenişine katkı sunmakla birlikte sunduğu katkı tek başına vahamet arz etmiyorsa ve fail, fiilin işlenişi üzerinde müşterek hakimiyet kurmamışsa niceliği ve niteliği itibariyle bu gibi suçlarda feri iştirak hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından, failin sorumluluğunun TCK’nın 309. maddesine yardım etmek olarak değil ve fakat konumu, eylemin niteliği ve delil durumu itibariyle TCK’nın 314/2 ya da 220/6 veya 220/7 maddesi delaletiyle 314/2 veya 315. maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mensup olduğu örgütle kurduğu bağ nedeniyle örgütsel faaliyet kapsamında işlenen Anayasayı ihlal suçuna ilişkin planlama, hazırlık ve icra organizasyonundan haberdar olmak suretiyle darbeye teşebbüs suçunu sevk ve idare edenler tarafından verilen emirleri /görevleri kabullenerek ülke çapındaki icra hareketleriyle illi bir değer taşıyan icra hareketlerini gerçekleştirenlerin ya da görev paylaşımı bağlamında henüz sırası gelmemiş icra hareketleri için gerekli hazırlıkları yapanların bu suç yönünden müşterek fail olarak sorumlu tutulmaları gerekmektedir (Özgenç, s. 332.).
TCK’nın 220/5. maddesi gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, yönettiği örgütün gücünden yararlanarak talimat alanın iradesi üzerinde hakimiyet kuran yöneticinin, serbest iradesiyle hareket etmeyen ve bir suç örgütü mensubu olarak suç işleme kararının varlığının kabulünde zorunluluk bulunan fail arasında azmettiren/azmettirilen ilişkisinden bahsetme imkanı da bulunmamaktadır. Kanunun kabul ettiği sistemde, yöneticinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolaylı fail olarak sorumlu tutulduğu görülmektedir.
Müşterek faillik ile TCK’nın 39/2-c maddesinde düzenlenen suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak şeklinde ortaya çıkan şerikliğin, her olayın özelliğine göre suçun işlenişine bulunulan katkının arz ettiği önem ve zaruret göz önünde bulundurularak hâkim tarafından ayırt edileceği kabul edilmektedir. Müşterek faillikte/fiil hakimiyetinde, fiilin icrası veya akim kalması müşterek faillerden her birisinin elinde bulunmaktadır. Yardım eden şerik, suçun icrasını failin inisiyatifine havale etmektedir (Özgenç, s. 332.).
TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suça iştirakten bahsedebilmek için sadece araç fiil/suç bakımından değil, ayrıca amaç suç bakımından da iştirak iradesinin varlığı aranmalıdır.
Bir kişinin maddede belirtilen amaçlara yönelik bir örgütün kurucusu ya da üyesi olması, tek başına TCK’nın 309. maddesindeki suça iştirak ettiği anlamına gelmez (Özek, Silahlı Çete, s. 366-374; Akbulut, Ülke Bölücülüğü, s. 130.). Bu fiiller, TCK’nın 314. maddesinde bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu sıfatları haiz kişilerin TCK’nın 309. maddesindeki suça iştirakten sorumlu tutulabilmeleri için örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli nitelikteki belirli bir araç fiil bakımından hem iştirak iradelerini ortaya koymaları hem de maddi veya manevi nitelikte nedensel bir katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu kişilerin maddede sayılan amaçları gerçekleştirmek için salt bir örgütün çatısı altında bir araya gelmeleri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen araç suçlara da iştirak etmiş sayılmaları anlamına gelmeyecektir (Yard. Doç. Dr. Namık Kemal Topçu, Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar, s. 202.).
Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez.
Fiilin işleneceği konusundaki bilginin iştirak bakımından önemi yoktur. 1960 darbesi sonrasında 20-21 Mayıs olayları ile ilgili yapılan yargılamalarda Mamak 1 No.lu Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 963/1 sayılı 05.09.1963 tarihli kararı ile faillerin bir kısmı, ihtilal müteşebbislerinin bu konudaki hareketlerini bilmesi ve hazırlık hareketlerine katılması nedeniyle sorumlu tutulmuşlardır. Diğer bir deyişle failin, fiilin ika edileceği konusundaki bilgisi, iştirak iradesinin mevcudiyetinin ve fiile iştirak ettiğinin delili sayılmıştır. Bu karar temyiz edilmekle Askerî Yargıtay Dava Daireleri Kurulunun 15.01.1964 tarihli ve 1963/2548 Esas-1964/1 Karar sayılı kararı ile “icra hareketi ile iştirak mefhumunun birbirine karıştırıldığı” gerekçesi ile bozulmuştur. Doktrinde de aynı görüş savunulmuştur. Failin fiil hakkındaki bilgisi iştirak iradesini sağlamaya yeterli değildir. Olsa olsa bildiğini ihbar etmemekten doğan sorumluluk veya hazırlık hareketlerine katılma nedeniyle mülga 765 sayılı TCK’nın 168 ve 171. maddelerindeki (5237 sayılı TCK’nın 314 ve 316. maddelerindeki) suçlar tahakkuk edebilir (Özek, s. 172.).
TCK’nın 309. maddesinde düzenlenen suç, bir somut tehlike suçu olduğundan suçun oluşması için ayrıca bir neticenin gerçekleşmesi aranmamaktadır. Bu itibarla sanığın amaca matuf eylemi ve/veya işlediği elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekli ve yeterlidir. Suça teşebbüsün kabulü için aranan elverişli vasıtalarla cebri eylemlere başlanıp başlanmadığı araştırılırken ve vasıtanın elverişliliği takdir edilirken tek tek yapılan eylemler ile amaçlanan hedefler arasında doğrudan doğruya bağ kurmak yoluna gidilemez. Ancak her hâlükarda ülke genelinde gerçekleştirilmek istenen amaca matuf cebri/icrai fiilin, sanığın bulunduğu mahalde/sorumluluk sahasında da doğrudan doğruya ya da araç suçlar yönünden icrasına başlanması aranmalıdır. Sanığın bu icrai fiile yine icrai bir hareketle katılması mümkün olduğu gibi garantörlük yükümlülüğünü ihmal etmek suretiyle de iştirak edebileceği görülmektedir.
15.07.2016 tarihindeki somut darbe teşebbüsü, TCK’nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylemler vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı ve senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle örgütsel koordinasyon veya iştirak iradesi gereğince ve iş bölümü doğrultusunda bulundukları mahal ve konumlarına uygun, amaca hizmet eden ve katkı sunan icrai harekette bulunanların, icra aşamasına geçerek amaç suç yönünden somutlaştığında ve elverişliliğinde tartışma bulunmayan bu fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurdukları gözetilerek TCK’nın 37. maddesi kapsamında doğrudan fail olduklarının kabulünde zorunluluk vardır.
Doğrudan kanuni tanımda öngörülen cebir ve şiddet içeren icrai hareket niteliğinde olmayan, somut zarar tehlikesinin gerçekleşmesini sağlayacak biçimde -faillerle birlikte- fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurmalarını temin edecek fonksiyonel bir mahiyet taşımayan, suç organizasyonu içinde bir iş bölümünün gereği olarak görevlendirilmeleri nedeniyle ika edildiği kanıtlanamayan ancak suçun icrasına başlanmasından sonra katılma iradesini açıkça ortaya koyan, zaman, nitelik ve yakın zarar tehlikesine yaptığı katkı itibariyle bütün olarak darbenin icrasını kolaylaştırmaya yönelen hareketleri gerçekleştirenlerin eylemlerinin ise TCK’nın 309/1 ve 39/2-c maddeleri kapsamında Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçunu oluşturacağı gözetilerek hukuki durumlarının buna göre takdir ve tayin edilmesi gerekmektedir.
3- HATA KAVRAMI
TCK’nın 24. maddesinin 2, 3 ve 4. fıkralarında hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi, kusurluluğu ortadan kaldıran bir sebep olarak düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde işaret edildiği üzere hukuka aykırı olan ve emri verenin hukuki sorumluluğunu kaldırmayan bir emrin yerine getirilmesinin hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de Devlet tarafından yerine getirilen kamu hizmetinin yürütülmesinde amirin emrini yerine getirmek durumunda kalan ast yönünden bu durumun bir sorumsuzluk nedeni olarak kabul edilmesinde zaruret bulunmaktadır.
Kural olarak hukuka aykırı emre muhatap olan kamu görevlisinin bu emri denetlemesi, sorgulaması, hukuka aykırı olduğu kanaatinde ise amirin yazılı emri ve ısrarı olmadan yerine getirmemesi gerekir. Ancak Anayasa’nın 137/3. maddesinde “Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunda gösterilen istisnaların saklı” olduğu belirtilerek, yapılan işin mahiyeti, kamu düzeni ve kamu güvenliği nedeniylebazı istisnalara yer verildiği de görülmektedir. Muadil düzenleme TCK’nın 24/4. maddesinde de yeralmaktadır.
Anayasa’nın 137/2. maddesinde konusu suç teşkil eden bir emrin yerine getirilmesi halinde sadece emri yerine getirenin sorumluluktan kurtulamayacağı belirtilmiş ise de böyle bir emri verenin sorumlu olacağı da muhakkaktır. Şayet emrin konusu suç teşkil ediyorsa Anayasa’nın 137/2 ve TCK’nun 24/3. maddeleri gereğince böyle bir emrin yerine getirilmesinden emri veren azmettiren, yerine getiren ise fail olarak sorumlu tutulacaktır (Koca-Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, s. 331.).
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun ilgili hükümleri astı, üst ve amirlerine mutlak surette itaate mecbur tutmaktadır. Nitekim 211 sayılı Kanun’un 14/1. maddesi, astı amirlerine, kanun ve nizamlarda gösterilen hallerde de üstlerine mutlak itaate mecbur kılmaktadır. Buna göre ast, askeri hizmete dair olduğuna bakmaksızın amirinden aldığı her emre mutlak surette itaat etmek zorundadır. Astın, verilen emrin hukuka uygunluğunu sorgulama ve değerlendirme yetkisi bulunmamaktadır. 211 sayılı Kanun’un 14/2. maddesi gereğince verilen emir hukuka aykırı ise sorumluluk emri verene aittir.
Verilen emrin suç teşkil etmesi durumunda ise emri veren ve yerine getirenin sorumluluğu aynı Kanun’un İştirak başlıklı 41/2. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre amirin emri suç teşkil ediyorsa ve ast, amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadı ihtiva eden bir fiile müteallik olduğunu biliyorsa hem emri veren hem de emri yerine getiren, sonuçtan iştirak hükümlerine göre sorumlu olacaktır.
Astın cezai sorumluluğu, ancak emrin hizmete müteallik olmaması, suç işlemek maksadıyla verilmesi ve bu maksadın ast tarafından bilinmesi halinde sözkonusu olabilecektir (Koca-Üzülmez, age, s. 332.).
Sonuç olarak; gerek Anayasa’nın 137/2, gerek TCK’nun 24/3 ve gerekse 211 sayılı Kanun’un 41/3. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez, yerine getiren kimse de sorumluluktan kurtulamaz.
Ancak konusu suç teşkil eden emirlerin yerine getirilmesi bakımından hata hali ile de karşılaşılabilir. Bu durumun iki şekilde karşımıza çıkması mümkündür. Nitekim emri yerine getiren verilen emir üzerine işlediği fiilin haksızlık teşkil ettiğinin bilincinde olmayabilir ya da emrin yerine getirilmesinde öngörülen hukuka uygunluk sebeplerinin tüm şartlarının gerçekleştiğini düşünebilir. İlk halde TCK’nın 30/4. maddesinde yer alan haksızlık hatası, ikinci hâlde ise aynı maddenin 1. fıkrasında yer alan hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata sözkonusu olacaktır.
Hata (yanılma); Genel olarak kişinin tasavvuru zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde; yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır (Koca, Üzülmez TCK. Genel Hükümler-7. bası, s. 239.).
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır.
Suçun maddi unsurlarında (TCK’nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (mad.30/2), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (mad.30/1-3) hata hâlleri kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (mad.30/3) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (mad.30/4) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (mad.27/1).
Yargıtay eski uygulamalarında haksızlık yanılgısını kast kapsamında ele alarak çözüm yoluna gitmiştir (Ceza Genel Kurulunun 24.12.1996 tarihli ve 1996/8-286 E.- 1996/296 K. sayılı kararı) Doktrin ve uygulamadaki bu görüş 2003 tarihli TCK Tasarısı’na da aynen yansımış ve Tasarı’nın “Kanunun bağlayıcılığı” başlığını taşıyan 2. maddesi “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” şeklinde bir düzenleme ihtiva etmiştir. Yine aynı etkiyle Tasarı’nın “Hata” başlığını taşıyan 23. maddesinde fiili hata ifadesi kullanılmıştır.
Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı):
TCK’nın 30/1. maddesinde suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi halinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı, içerik itibariyle somut olayda suçun maddi unsurlarına ilişkin konulardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış tasavvuru ifade etmektedir. Failin somut olaya ilişkin tasavvuru gerçekle bağdaşmamaktadır. Buna karşılık, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlardan birisinin varlığı hakkında düşülen şüphe, emin olmama hali hata değildir. Aksine olası kastın veya bilinçli taksirin varlığını gösterir (Koca-Üzülmez, s.241.).
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur (Neslihan Göktürk, Haksızlık Yanılgısının Ceza Sorumluluğuna Etkisi, Seçkin Yayınları, 2017.).
Unsur yanılgısında kısacası, fail somut olayda ne yaptığının bilincinde değildir. Somut olayın gerçekleşme koşullarında yanılmaktadır. Failin iradesi suçun yasal tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesine yönelik değildir. Esasen unsur yanılgısında kaçınabilirlik önemli değildir. Zira her iki halinde kastı bertaraf edici etkisi bulunmaktadır.
Unsur yanılgısının haksızlık yanılgısından farkı ise fail suçun yasal tanımında yer alan maddi unsurların somut olayda gerçekleştiğinin bilincindedir. Fail somut olayda ne yaptığını bilmekte, fakat davranışının hukuka aykırılığında yanılmaktadır. Bu nedenle haksızlık yanılgısının tipiklik üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Failin kastını ortadan kaldırmaz. Fiil kasten icra edilen haksızlık olma özelliğini muhafaza eder. Dolayısıyla unsur yanılgısından farklı olarak haksızlık yanılgısı, failin kastını bertaraf ederek taksirli işlenen suçtansorumlu tutulması sonucunu doğurmaz. Fail somut olayda kasten hareket etmesine rağmen fiilin bir haksızlık teşkil ettiğini bilmeyebilir. Bu nedenle ne kastı ne de fiili bertaraf edici değildir. Sadece kusur üzerinde etkilidir. Haksızlık yanılgısı kaçınılmaz ise failin kasta dayalı kusuru tamamen ortadan kalkar ve faile kasten işlediği suçun cezası verilmez; buna karşılık yanılgı kaçınılabilir ise fail kasten işlediği suçtan sorumludur. Ancak, yanılgının kusur üzerindeki etkisine göre cezada indirim yapılması gerekmektedir (Göktürk, s: 76, 77.).
Suçun maddi unsurları içerisine; suçun konusu, fail, mağdur, fiil, netice ve nedensellik bağı girmektedir. Suçun oluşması için failin bu unsurları bilerek hareket etmesi şarttır. Bilgisizlik veya yanlış tasavvur, (unsur yanılgısı) failin kastını kaldırır.
Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında hata:
Hukuka uygunluk hallerinin maddi şartlarında hatanın, kast kapsamında mı, yoksa kusur kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği doktrinde tartışmalı olup bu konuda birçok teori ortaya atılmış ise de, ceza kanunumuzdaki düzenleme katı kusur teorisine göre çözümlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 30/3. maddesinde; “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ilişkin koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır.” denilerek, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu etkileyen haller birlikte düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarındaki hatayı bu kapsamda değerlendirmek gerekecektir. Madde metinde hatanın kaçınılmaz olması şartı aranmıştır.
Kaçınılmazlık, failin hataya düşmesindeki kişisel kusurun değerlendirilmesi ile ilgilidir. Failin yaşı, mesleği, bilgisi, görgüsü, somut olaydaki durumu dikkate alınarak hatanın kaçınılmaz olup olmadığı bu değerlendirmede göz önünde bulundurulacaktır.
Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması:
TCK’nın 27/1. maddesinde; kanunun hükmünü yerine getirme (m. 24/1), meşru savunma (m. 25/1), hakkın kullanılması (m. 26/1) ve ilgilinin rızası (m. 26/2) gibi hukuka uygunluk nedenlerinde, sınırın kast olmaksızın aşılması halinde sorumluluk statüsü belirlenmiştir. Kasten, sınırın aşılması halinde ceza sorumluluğu değişmeyecektir. Ancak sınırın aşılmasındaki yanılgı failin taksirinden ileri geliyorsa veeylemin taksirleişlenmesisuç olarak cezalandırılabiliyorsa, taksirden dolayı sorumlu olacaktır. Buradaki yanılgı sadece kastı ortadan kaldıracaktır.
Astın konusu suç oluşturan emri haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşerek bu emri yerine getirmesi somut olay çerçevesinde, astın bilgi düzeyi, olayın özellikleri, tecrübe, rütbe ve konumu gibi olgular nazara alınarak TCK’nın 30/4 maddesi bağlamında değerlendirilmelidir.
Keza astın emrin askeri hizmet alanında verildiği, amirin yetkili olduğu ve zorunluluk teşkil ettiği hususlarında yanılgıya düşerek, konusu suç teşkil eden emri yerine getirmesi halinde yapılan değerlendirme neticesinde TCK’nın 30/1 maddesi gereğince kasten hareket etmediği neticesine varılabilir (F. S. Mahmutoğlu-S. Karadeniz TCK’nun Genel Hükümler Şerhi, s. 480-482.).
Son olarak darbe girişimini planlayıp gerçekleştirdiği anlaşılan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üzerinde de ayrıca durulması gerekli görülmüştür.
4- FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; Altın Nesil adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, … Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah … tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından TCK’nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
b) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; Yurtta Sulh Konseyi üyesi olan, Sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilen, Sıkıyönetim mahkemeleri’ne ve kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)’ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı’nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. S., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK’da pilot olarak görev yapan Yarbay İ. A., Akıncı 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir (Yargıtay 16. CD’nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı).
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
15.07.2016 tarihinde gerçekleşen darbe girişimi sırasında Denizli 11. Tugay Komutanlığından saat 23.45’te çıkmaya başlayan birlik, Denizli’de girişime planlanma aşamasından itibaren dâhil olan kişilerce, darbe girişiminde kullanılmak üzere başkent Ankara’ya sevk edilmek istenmiştir. Bu girişim, Cumhurbaşkanı …’ın çağrısı üzerine sokağa çıkan vatandaşlar başta olmak üzere ilin sivil yöneticileri, polis ve jandarma birimleri ve askerî havaalanı personelinin çabaları sonucunda birliği almak için gelen uçakların askerî havaalanına iniş yapmasına engel olunması suretiyle engellenmiş, Tugaydan çıkan birlikteki askerler 16.07.2016 tarihinde sabah saatlerinden itibaren güvenlik güçlerine teslim olmuşlardır.
Darbe girişimi sırasında Denizli 11. Tugay Komutanlığı personelinin gerçekleştirdiği eylemlere yönelik yapılan yargılamalar sonucu;
Darbe girişimine planlama aşamasından itibaren katılan ve hazırlanmasını emrettiği birliğin Ankara’ya intikali için tüm gayreti gösterdiği anlaşılan Tugay Komutanı Tuğgeneral …’ın ve girişim süresinde aynı şekilde birliğin Ankara’ya intikali için çaba gösteren Tugay Komutan Yardımcısı Albay …, Kurmay Yarbay …, Merkez Komutanı …, Üsteğmen…., Teğmen… ve Yüzbaşı …’ın Anayasayı ihlal suçundan mahkûmiyetlerine dair hükümler ile aynı birlikte bulunan ve Bölge Adliye Mahkemesince verilen tefrik kararı sonucu başka dosyada yargılanan sanıklar Üsteğmen…, Üsteğmen…, Teğmen…, Astsubay …., Teğmen … Asiğ, Teğmen…, Astsubay … ve Üsteğmen …’un ise Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçundan aldıkları mahkûmiyet kararları kesinleşmiştir.
İntikale katılan birlikte görevli uzman çavuşlara dava açılmadığı anlaşılırken, haklarında Anayasayı ihlal suçundan dava açılan ve asteğmen rütbesiyle zorunlu askerlik hizmetlerini yapmakta olan …….’ün beraatlerine ilişkin hükümler de kesinleşmiştir.
Özel Daire tarafından asteğmenlerin beraat kararlarının onanmasına karar verilirken açıklanan gerekçede;
”Suç tarihinde asteğmen olarak zorunlu askerlik hizmetlerini yapmakta olan, örgütsel irtibatları tespit edilemeyen, üstleri tarafından görevlendirilmeleri nedeniyle katıldıkları sözde eğitim programının gerçek amacını önceden bildikleri kanıtlanamayan sanıkların, birliğe katıldıkları süre, yaşları, mesleki bilgileri, olayın gerçekleştiği yer ve zaman itibariyle verilen emirlerin, TCK 24/1-4 ve 30/3. maddeleri kapsamında hizmete ilişkin olmadığını ve amirin emrinin adli ve askeri bir suç maksadını ihtiva eden bir fiile müteallik olduğunu bilebilecek durumda olmadıklarına yönelik kabul ve değerlendirmede isabetsizlik görülmediği” hususlarına yer verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz içeriğinde de TCK’nın 24 ve 30. maddelerine değinildiği anlaşılmaktadır.
Sanıkların yukarıda özet olarak yer verilen savunmalarında eğitim faaliyetinin 13.07.2016 tarihinde (katılmalarına sonradan karar verilen bazı sanıklar için sonraki iki gün) kendilerine bildirildiğini, birlik yeni komando tugayına dönüştürüldüğü için planlanan eğitimden şüphelenmediklerini, darbe girişiminin yaşandığı akşam intikalin öne çekildiğini ifade ettikleri, bir kısım sanığın aceleyle gelişigüzel hazırlanma telaşı içinde darbe girişimine ilişkin bilgileri edinemediklerini belirttikleri, medyadan ya da diğer askerlerden öğrendiklerini söyleyen sanıkların ise bu haberlere inanmadıklarını ve bir saatten fazla süren intikal sırasında gerçekliği kesinlik kazanan darbe girişimiyle kendi eğitim faaliyetleri arasında ilgi kuramadıklarını dile getirdikleri, hülasa intikalin darbe girişimi çerçevesinde yapıldığını anlamadıklarını beyan ettikleri anlaşılmıştır.
Sanıkların bu yöndeki savunmaları değerlendirildiğinde dosya içindeki bilgi, belge ve beyanlara göre çok sayıda rütbesiz askerin dahi darbe girişimini öğrendiği ve yapılan intikali sorgulamaya başladığı dikkate alındığında intikalin başladığı zaman dilimi olan saat 23.45 itibarıyla subay ve astsubay rütbesi taşıyan itiraza konu sanıkların, darbe girişiminden haberleri olmadığı ve gelen haberleri terör saldırısı zannettikleri şeklindeki savunmalarının inandırıcılığı bulunmamakta olup Başbakan…’ın saat 23.02’de ulusal yayın yapan TV’lerde yaptığı ve askerî hareketliliğin arkasındaki şüphe bulutunu tamamen ortadan kaldıran açıklamasının tüm iletişim araçları üzerinden hızla yayıldığı da gözetildiğinde saat 00.00’ın hemen öncesi ve sonrasında darbe girişiminin birliğin tüm rütbeli mensuplarınca öğrenildiği aynı yöndeki kimi sanık ve tanık beyanlarından da anlaşılmakta olup bu husus olayın olağan akışına göre de varılacak doğal sonuçtur. Bununla birlikte;
Örgütsel bağlantılarına ilişkin herhangi bir delil bulunmayan (yukarıda bahsedilen dört sanık haricinde) ve darbe girişiminden önceden haberi olmadığını savunan sanıklardan yanlışlıkla sivil havaalanına dönen grubun karşılaştığı girişimi protesto eden halka yönelik olarak atılı suçun unsurlarından olan cebir ve şiddete dönük bir eylemde bulunmamaları, saatlerce halkın arasında sakin bir şekilde bekledikten sonra teslim olmaları, askerî havaalanına giden sanıkların ise darbe girişimi kapsamında gelen uçakların piste inebilmesi için (inceleme dışı sanıklar …, …, …ve…nin aksine) icraî bir faaliyet gerçekleştirmemeleri, askerî havaalanına geldikten sonra bir kısım sanığın askerî ve sivil makamlar nezdinde çeşitli girişimlerde bulunduktan sonra teslim olmaları hususları dikkate alındığında darbe girişimini öğrendikleri hâlde intikale devam etmekten ibaret olan eylemlerinin hukukî niteliğinin tayin edilebilmesi için TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen Hata kavramı üzerinde durmak gerekecektir.
Bu bağlamda olay daha yakından incelendiğinde aşağıdaki sonuçlara varılmıştır;
-15.07.2016 tarihli askerî darbe girişimi Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının sivil ve asker üyeleri ile yöneticileri tarafından planlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Örgüt üyesi/yöneticisi olmayan herhangi bir asker kişinin girişime planlama aşamasında dahil olması mümkün değildir.
-Sanıkların bazıları girişimden önceden haberleri bulunmadığını doğrulayacak şekilde yanlarına emredilen miktarda kumanya almamış, alınan mühimmatlar askerlere dağıtılmamış, kol komutanları AK-47 marka tüfek aldıkları hâlde bu tüfeğe uygun mühimmat ve şarjörlerini yanlarına almamışlardır. İtiraza konu sanıklardan herhangi birinin darbe girişiminden önceden haberleri bulunduğuna dair dosya kapsamında bir delil bulunmamaktadır.
-İtiraza konu sanıkların askerî havaalanına geldikten sonra havaalanı personeli ve sivil makamlarca alınan tedbirleri atlatarak uçakların piste inmesini sağlamaya dönük bir eylemi olmadığı gibi sivil havaalanı girişinde halkla karşılaşan asker grubunun Anayasayı ihlal suçundan hakkında kurulan hüküm kesinleşen Kurmay Albay … haricinde halka ya da sivil yöneticilere karşı çıktıklarına dair dosyada bir delil bulunmadığı anlaşılmıştır.
Bu hususlar değerlendirildiğinde sanıkların atılı Anayasayı ihlal suçuna TCK’nın 37. maddesinde düzenlendiği şekilde doğrudan fail olarak katılmadıkları anlaşılmakla Özel Daire ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bu hususta hâlihazırda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü, darbe girişimini öğrendikten sonra buna rağmen intikale devam eden ve askerî havaalanına gelen (askeri hava alanına gelmek isterken yanlışlıkla sivil hava alanına gelen sanıklar da dâhil olmak üzere) sanıkların eylemlerinde uyuşmazlığa konu suçun unsurlarının bulunup bulunmadığının, başka bir anlatımla intikal ve darbe girişimi arasında bağlantı kuramadıklarına yönelik savunmalarının doğruluğunun tespitine bağlıdır. Bu husus irdelenirken sanıkların görev ve rütbeleri ile askerî bilgi ve görgülerinin yanında darbe girişimiyle ilgili aldıkları bilgilerin zamanı ve içeriği ile eylemlerinin bu haberleri öğrendikten ne kadar zaman sonra gerçekleştiği gibi hususlar da dikkate alınacaktır. Buna göre eylemin öncesinde;
-Tugay komutanınca yapılması emredilen eğitim faaliyetinin zamanının tayin dönemi ve hava sıcaklığı koşulları bakımından uygun olmaması,
-Komando eğitimi yaptırılan personelin bu eğitimi alacak vasıfta olmadığının açıkça anlaşılması,
-Birlik komutanlarından yanlarına almaları istenen kumanya ve mühimmat miktarının böylesi bir eğitim için anlamsız sayılacak düzeyde fazlalık arz etmesi,
-Bu tip eğitimlere katılmaları mutat olmayan Tugay Komutan Yardımcısı ve Kurmay Başkanının yanı sıra henüz başlayış dahi yapmamış… Komutanının son anda gelerek emir komutayı devralması,
-Birliğin intikaline refakat etmesi gereken polis araçlarının çıkış anında Tugayın önünde bulunmaması,
-Askerî havaalanına giriş sırasında kendilerine sözlü olarak karşı çıkılmasına rağmen on dakika boyunca bekledikten sonra hava alanına giriş yapılması,
Gibi hususların, subay ve astsubay olan sanıkların eğitim planının aslında bir darbe girişimini perdeleme çabası olduğunu anlamalarına yetmeyeceği bir an için düşünülebilecek olsa da;
Saat 22.00’den itibaren ulusal ve yerel basın ile sosyal medya üzerinden yoğun şekilde gelen bir darbe girişimi yaşandığına dair haberlere ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre sanıkların bu haberleri öğrenmiş oldukları dikkate alındığında, özellikle birliğin Tugaydan çıkış yaptığı saat ve hava alanına ulaşıldığı zaman dilimi arasında yolda geçen süre içinde intikalin bir eğitim faaliyeti olmayıp darbe girişimine katılan kişilerce birliğin darbe girişiminde kullanılabilmesi için gerçekleştirilen bir intikal eylemi olduğunun açıkça anlaşıldığı, zorunlu askerlik hizmetini yapan er/erbaş rütbesindeki bazı askerlerin bile beyanlarında anladıklarını ifade ettikleri bu hususun subay ve astsubay rütbeleriyle birliğin emir komutasından sorumlu olan sanıklarca anlaşılamadığına yönelik savunmalara bazıları uzun yıllar boyunca askerî hizmette bulunmuş sanıkların, görev ve rütbeleri ile askeri bilgi ve görgü düzeyleri dikkate alındığında itibar edilmesinin mümkün bulunmadığı, bu nedenle yukarıda değinilen TCK’nın 24 ve 30/3. maddelerinde düzenlendiği şekilde yetkili merciin emrini yerine getirdiklerini düşündüklerini savunmuşlarsa da aynı birlikte görev yaptıkları uzman çavuşların ve asteğmenlerin aksine olayın bir darbe girişimi olduğu hususunda anılan maddelerdeki cezasızlık sebebinden yararlanmalarını sağlayacak nitelikte kaçınılmaz bir hataya düştüklerinden bahsedilemeyeceği, bu durumda sanıkların darbe girişimi çerçevesinde verilecek emirlere uygun hareket etme iradesi taşıdıklarının kabul edilmesi gerektiği ve olayda TCK’nın 30. maddesindeki hata hâlinin gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Darbe girişimi kapsamında verilen emirlere uygun hareket etme iradesiyle havaalanına gelen sanıkların darbe girişiminin başarısızlığa uğrayacağının anlaşıldığı zaman diliminden sonra darbecilerin eylemlerine karşı gerçekleştirdikleri kimi faaliyetlerinin ve teslim olma süreçlerinin suçun oluşumuna bir etkisi bulunmamaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler neticesinde, darbe girişimini öğrendikleri hâlde askerî havaalanına yapılan intikale devam eden, bir bölümü halkın etraflarını çevirmesi nedeniyle sivil havaalanı önünde mahsur kalan, diğer bir bölümü ise havaalanının içinde konuşlanarak uçakların inmesini bekleyen ve konumları itibarıyla birliğin emir ve komutasında görevli olan sanıkların eylemlerinin, Özel Daire bozma kararına uygun nitelikteki Yerel Mahkeme kabulünde yer aldığı şekilde Anayasayı ihlal suçuna yardım etme suçunu oluşturduğu cihetle, anılan suçtan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına dair Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
VI. KARAR
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.03.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.