YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/496
KARAR NO : 2022/837
KARAR TARİHİ : 27.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi: 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 544-786
Katılanlar : 1- …, 2- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı
Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık …’ın TCK’nın 103/1-a maddesi delaletiyle 103/1-1. cümle, 43/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2019 tarihli ve 159-388 sayılı hükmün, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 04.06.2020 tarih ve 544-786 sayı ile hüküm kısmının 2. maddesinde yer alan “103/1-a madde ve fıkrası delaletiyle” ibaresi yerine “103/1-b delaletiyle” yazılarak istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafisi ile katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.03.2022 tarih ve 16794-2463 sayı ile;
“Sanık ile müdafisinin temyiz istemlerinin incelenmesinde;
İlk derece mahkemesince yüzlerine verilen kararla ilgili kanuni süresinde istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık ile müdafisinin söz konusu hükmü sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyize hakları bulunmadığından, vaki temyiz istemlerinin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi gereğince reddine,
Katılan Bakanlık vekilinin vekâlet ücretine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
5271 sayılı CMK’nın 288 ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler nazara alınıp aynı Kanun’un 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık hâlleri ile katılan Bakanlık vekilinin temyiz dilekçesinde belirttiği nedenler de gözetilerek yapılan değerlendirmede, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından gerçekleştirilen inceleme neticesinde vaki istinaf başvurusunun esastan reddine dair kurulan hükme yönelik temyiz sebepleri yerinde görülmediğinden, katılan Bakanlık vekilinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 302/1. madde ve fıkrası gereğince esastan reddiyle hükmün onanmasına,” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.05.2022 tarih ve 82030 sayı ile;
“…1- İtirazın konusu ilk derece mahkemesinin hükmünü istinaf etmeyen sanık müdafisinin bölge adliye mahkemesinin (BAM) esastan red kararını temyize hakkının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
2- Anayasa’nın ‘Hak arama hürriyeti’ kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının;
‘Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.’,
Anayasa’nın ‘Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması’ başlıklı 13. maddesinin;
‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’,
CMK’nın ‘Kanun yollarına başvurma hakkı’ başlıklı 260. maddesinin;
‘(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.’,
Aynı Kanun’un ‘Avukatın başvurma hakkı’ başlıklı 261. maddesinin;
‘Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir.’,
‘Yasal temsilcinin ve eşin başvurma hakkı’ başlıklı 262. maddesinin;
‘Şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşi, şüpheli veya sanığa açık olan kanun yollarına süresi içinde kendiliklerinden başvurabilirler. Şüphelinin veya sanığın başvurusuna ilişkin hükümler, bunlar tarafından yapılacak başvuru ve onu izleyen işlemler için de geçerlidir.’,
CMK’nın ‘Temyiz isteminin reddi’ başlıklı 298. maddesinin;
‘Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.’,
Hükümlerini içerdikleri anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine ‘…ile adil yargılanma’ ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir. Mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir. Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme, itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (AYM, 27/1/2021, Başvuru Numarası: 2018/34309).
Ceza Yargılamasında kanun yollarına başvurma hakkının kimlere ait olduğu CMK’nın 260 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Buna göre savcı, şüpheli, sanık ve kanuna göre katılan sıfatını almış olanlarla, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş ve fakat katılan sıfatını kazanacak derecede suçtan zarar görmüş bulunanlar, şüpheli ve sanığın müdafi, katılanın avukatı, şüpheli ve sanığın yasal temsilcisi ve eşi kanun yollarına başvurabilirler. Kanunumuzun düzenlemeleri dikkate alındığında, kanun yollarına başvuru hakkı, yargılamanın konusunu oluşturan suçtan, ceza ilişkisinden ve bu ceza ilişkisine yönelik karardan hukuki menfaatleri etkilenenlere tanınmıştır. Bu hak Anayasa’nın 36. maddesinde yazılı olduğu üzere temel hakların korunması bağlamında düzenlenmiştir. Bu hakkın sınırlandırılması Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. CMK’nın 298. maddesinde temyiz isteminin hangi hâllerde reddedileceği belirlenmiş olup CMK’nın 260 ve devamı maddelerine göre hâkim veya mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurma hakkı bulunanlardan, ilk derece mahkemesinin hükmünü istinaf etmeyen tarafın bu hükmü aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edemeyeceğine dair yorumun, CMK’nın 298. maddesinde ile açıkça düzenlenmemiş olması nedeniyle hak ihlali niteliğinde bir hukuka aykırılık olduğu, Anayasal bir hakkın yorum yoluyla daraltılmasının mümkün olmadığı düşüncesine varılmıştır.
3- Somut olayda; ilk derece mahkemesinin sanık …’ın atılı çocuğun cinsel istismarı suçundan dolayı mahkûmiyetine dair hükmünün sanık müdafinin yüzüne karşı 28.11.2019 tarihinde tefhim edildiği, sanık müdafinin 26.12.2019 tarihinde dilekçe ile hükmü istinaf ettiği, ilk derece mahkemesince tefhimden itibaren yedi gün içinde istinaf edilmemesi nedeniyle istinaf isteminin 26.12.2019 tarihli ek kararla istinaf isteminin reddine karar verildiği, sanık müdafisinin bu karara karşı başvuruda bulunmadığı, hükmün sanık aleyhine katılan Bakanlık vekilinin istinafı üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından incelenerek esastan ret kararı verilmesi üzerine sanık müdafisince BAM kararına karşı temyiz isteminde bulunulduğu, yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde bu istemin işin esasına girilerek incelenmesi gerektiği hâlde Yüksek Dairenin itiraza konu kararı ile temyiz isteminin reddine karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiği düşüncesi varılmış ve bu karara karşı CMK’nın 308. maddesi gereğince sanık … lehine itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurmak gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; itirazımızın kabulü ile, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.03.2022 tarih ve 2021/16794 esas, 2022/2463 karar sayılı ret ve onama kararlarının kaldırılması, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 04.06.2020 tarih ve 2020/544 esas, 2020/786 karar sayılı kararına yönelik sanık müdafisinin temyiz isteminin katılan Bakanlık vekilinin temyiz istemi ile birlikte değerlendirilip işin esasına girilmek suretiyle 16.10.2020 tarihli tebliğnamede yazılı görüş de nazara alınarak yeni bir karar verilmesi,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Dairesince 21.09.2022 tarih ve 7540-8030 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında Yerel Mahkemece özel hayatın gizliliğini ihlal etmek suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik istinaf başvurusu Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince esastan reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik yapılan istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddi kararı ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna süresinde başvurmayan sanık ve müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında katılan mağdur …’a yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davası üzerine Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesince 28.11.2019 tarih ve 159-388 sayı ile; katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin yokluğunda, sanık ve müdafisinin yüzüne karşı sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, bu hükme karşı gerekçeli karar kendisine 30.12.2019 tarihinde tebliğ edilen katılan Bakanlık vekili tarafından 02.01.2020, sanık müdafisi tarafından ise 25.12.2019 tarihlerinde istinaf başvurusunda bulunulduğu ancak sanık tarafından istinaf başvurusunda bulunulmadığı, Yerel Mahkemece 26.12.2019 tarihli ek karar ile sanık müdafisince süresinde yapılmayan istinaf başvurusunun reddine karar verilmesine rağmen sanık müdafisince ek kararın istinaf edilmediği,
Katılan Bakanlık vekilinin istinaf başvurusu üzerine inceleme yapan Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince verilen istinaf başvurusunun düzeltilerek esastan reddine ilişkin 04.06.2020 tarihli ve 544-786 sayılı kararın; sanığa 29.06.2020, sanık müdafisine 01.07.2020 ve katılan Bakanlık vekiline 02.07.2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine bu kararı; sanığın 02.07.2020, sanık müdafisinin 03.07.2020 ve katılan Bakanlık vekilinin 07.07.2020 tarihlerinde temyiz ettikleri,
Yargıtay 9. Ceza Dairesince 17.03.2022 tarih ve 16794-2463 sayı ile; ilk derece mahkemesince yüzlerine verilen kararla ilgili kanuni süresinde istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık ile müdafisinin, söz konusu hükmü sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyize hakları bulunmadığından, temyiz istemlerinin CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 05.05.2022 tarih ve 82030 sayı ile; ilk derece mahkemesi hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın da Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edebileceği, temyizin reddi ve onama kararlarının kaldırılarak temyiz istemlerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle adil yargılanma ilkesi ile istinaf ve temyiz kanun yollarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan “Adil yargılanma hakkı” hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tabi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Adil yargılanma hakkının bir uzantısı olan adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison: ‘Le Droit D’Accès à la Justice’, Sous La Direction de Rémy Cabrillac/Marie-Anne Frison-Roche ve Thierry Revet, Les Libertés et Droits Fondamentaux, Dalloz, Paris 2001, s.437 vd.). Adalete erişim konusundaki bir çalışmada, yeni yasa, yeni yargıç ve yeni yargı etiğine dikkat çekilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.438, dipnot:1’de, E.Michelet: Nouveau Code, Nouveau Juge, Nouvelle Éthique, in Mélanges R.Perrot, Dalloz, 1996, pp.277-297.). Adalete erişim bir hak olduğu için, bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanmakta, içtihatlar bu şekilde oluşmaktadır. Adalete erişim hakkı, yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararının uygulanmasının sağlanmasını isteme haklarını güvenceye almaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.446-449.). Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi “kanun yolu” adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık ve katılan için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey – … Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolü’nün “Cezai Konularda Temyiz Hakkı” başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
“Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir.” hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun’un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
1412 sayılı CMUK’da ise olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itiraz incelemesinde de hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlık konusunda hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakmaktadır. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden ‘hukuki derece’ yoludur.
Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru hukuki karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.
Bu aşamada uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru koşulları, usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
CMK’nın “Kanun yollarına başvurma hakkı” başlıklı 260. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”,
CMK’nın “Temyiz istemi ve süresi” başlıklı 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlıklı 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlıklı 295. maddesi;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”,
“Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 296. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.
(2) Temyiz eden, ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Ancak, bu nedenden dolayı hükmün infazı ertelenemez.”,
“Temyiz isteminin reddi” başlıklı 298. maddesi;
“Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa, temyiz istemini reddeder.”,
Hükümlerini içermektedir.
“Davasız yargılama olmaz” ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir. Mülga 1412 sayılı CMUK’da yer verilen resen temyiz, 5271 sayılı CMK’da düzenlenmemiş olup yalnızca on beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler yönünden resen istinaf sistemi kabul edilmiştir.
CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrasında, temyiz isteminin kabule değer sayılıp sayılmadığı ön incelemesinin bölge adliye veya ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü hâlde, aynı Kanun’un 298. maddesi ile benzer incelemenin Yargıtayca da yapılması hüküm altına alınmıştır. Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması hâlinde hükmü veren mahkemece, öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı incelenecektir. Temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi mahkemesince CMK’nın 296. maddesi uyarınca reddedilecektir. Temyiz eden de ret kararının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar vermesini isteyebilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.
Mahkemece temyiz isteminin kabule değer sayılması hâlinde, herhangi bir karar verilmeden aynı Kanun’un 297. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesiyle daireye gönderilen dosyanın esasına girilmeden önce, Yargıtay ilgili Dairesince, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulup bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olup olmadığını, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içerip içermediğini belirleyecektir. Temyiz başvurusunun kanuni süre geçtikten sonra yapılması, kararın temyiz edilebilir nitelikte bulunmaması, temyiz edenin temyiz etme hakkı olmaması ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermemesi hâllerinde ise ilgili Dairece temyiz talebi CMK’nın 298. maddesi uyarınca reddedilecek, temyiz talebinin reddi nedenlerinin bulunmaması durumunda da esas yönünden temyiz incelemesi yapılacaktır.
CMK’da istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanlar temyize de başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır.
Temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilmek için istinaf yargılamasının değil, ilk derece mahkemesi yargılamasının süjesi olmak yeterli kabul edildiğinden sanık ve ilk derece mahkemesi nezdinde katılan sıfatını almış kişiler istinaf kanun yoluna başvurmasalar dahi, temyiz kanun yoluna başvurabilirler (… Birtek, Ceza Muhakemesinde İstinaf, Adalet Yayınevi, Ankara 2019, 1. Baskı, s. 342; Burcu Görkemli, Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf Kanun Yolunda Kovuşturma, Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri 2020, s. 260).
CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için on beş günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulması şarttır. Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise on beş günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak, zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
CMK’nın 294. maddesine göre; temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olup temyiz sebebi ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir. Aynı Kanun’un 295. maddesi uyarınca, temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı ise temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtecektir. Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafisi tarafından imza edilerek verilecektir. Müdafisi yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilecek, düzenlenen tutanak ise hâkime onaylatılacaktır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi, CMK’nın 262. madde; tutuklu sanık ise aynı Kanun’un 263. madde hükümlerinde belirtilen şartlara göre ek dilekçe verebilecektir.
Bölge Adliye Mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde, temyiz edenin hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse başvuru için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından dayandığı hukuka aykırılıkların gösterilmesi gerekir.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için, bölge adliye mahkemeleri kararlarına karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen CMK’nın 286. maddesinin irdelenmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar “istinaf başvurusunun esastan reddine”, “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine”, “hükmün bozulmasına” ve “davanın yeniden görülmesine” olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun’un 286. maddesinde ayrı ayrı sayılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla 5271 sayılı CMK’nın “Temyiz” başlıklı 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) (Ek: 20/7/2017 – 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) (Değişik: 18/6/2014 – 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
i) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez.” şeklinde hüküm altına alınmışken Anayasa Mahkemesinin 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararıyla CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, söz konusu bu iptal hükmü 15.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine doğan yasal boşluk ise, 28.02.2019 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle giderilmiş, iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenen CMK’nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi; “İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,” şeklindeki son hâlini almıştır.
24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle de CMK’nın 286. maddesine üçüncü fıkra eklenerek aynı Kanun’un ikinci fıkrasında belirtilen temyiz edilemeyecek kararlar kapsamında olsa bile üçüncü fıkrada sayılan suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararlarının temyiz edilebileceği kabul edilmiştir.
Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı olağan kanun yolu olarak CMK’nın 272. maddesi uyarınca istinaf kanun yoluna, istinaf üzerine verilen bölge adliyesi mahkemesi hükümlerine karşı olağan kanun yolu olarak da CMK’nın 286. maddesi uyarınca temyiz kanun yoluna başvurulabilecektir. Kural bu olmakla birlikte, ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlerden hangilerine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı CMK’nın 272. maddesinin üçüncü fıkrasında, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı da CMK’nın 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında sayılmak suretiyle kuralın istisnaları gösterilmiştir.
Öte yandan ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunup bulunmadığı hususunun, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık bir mesele olmadığı kabul edilmelidir. Kaldı ki Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından istinaf edilmediği, anılan hükme yönelik sanık müdafisi tarafından süresinde yapılmayan istinaf başvurusunun ise Yerel Mahkemece 26.12.2019 tarihli ek karar ile reddine karar verildiği, ek karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmadığı, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna; başvurmayan sanık ve süresinde başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz ettikleri, Özel Dairece istinaf kanun yoluna; başvurmayan sanığın ve süresinde başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakları bulunmadığından, temyiz istemlerinin reddine karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ilk derece mahkemesi hükmüne karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın da Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz edebileceği görüşüyle olağanüstü itiraz kanun yoluna başvurulduğu anlaşılan dosyada;
Temyiz kanun yoluna ilişkin özel düzenlemelerin yer aldığı CMK’nın 286 ila 307. maddeleri arasında temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamakta ise de kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanların olağan kanun yollarından olan temyize de başvurabileceği, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı bulunanların CMK’nın 260. maddesinde, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hususunun ise CMK’nın 286. maddesinde açıkça düzenlenmesi, istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunmadığına ilişkin bir sınırlamaya, gerek temyize hakkı olan kişiler bakımından, gerek de temyiz edilemez hükümler bakımından Kanun’da yer verilmemiş olması, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık olmayan bir konuda herhangi bir sınırlayıcı hüküm içermeyen kanunlarla getirilen düzenlemelerin, bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanıp içtihatlarla sınırlandırılamayacağı, aksinin kabulünün Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabileceği, sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermeyeceği yönündeki düzenleme dışında temyize hakkı bulunanlar bakımından CMK’da bir sınırlama getirilmediği, öte yandan resen istinafın kabul edilmesine rağmen resen temyizin kabul edilmediği anlaşılan CMK’daki temyiz yoluna ilişkin hükümler değerlendirilirken istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, temyize hakkı bulunmadığı yönünde bir değerlendirme de yapılamayacağı, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığı ile hükmün temyiz edilemez olmasının birbirinden farklı kavramlar olması sebebiyle temyiz eden tarafın temyize hakkı olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, ilk derece mahkemesi hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince (lehe/aleyhe) değiştirilip değiştirilmediğinin dikkate alınamayacağı, istinaf üzerine verilen kararın niteliğinin CMK’nın 286. maddesine göre değerlendirilip Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz edilebilir kararlardan olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, henüz doğmamış bir haktan feragat edilemeyeceği gibi istinaf kanun yoluna başvurulmamasının temyiz kanun yolundan feragat edildiği anlamına da gelmeyeceği, sonuç olarak temyiz kanun yoluna başvurmak için istinaf kanun yoluna başvurmuş olmak şeklinde Kanun’da bir şart aranmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık ile süresinde başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakları bulunduğu kabul edilmelidir. Ceza Genel Kurulunun 24.05.2022 tarihli ve 509-379 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu nedenle Özel Dairece, istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık ile süresinde başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakları bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 17.03.2022 tarihli ve 16794-2463 sayılı sanık ve müdafisinin temyiz isteminin reddi kararları ile onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, sanık ve müdafisi ile katılan Bakanlık vekilince yapılan temyiz başvurularının birlikte incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.