Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/48 E. 2023/390 K. 05.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/48
KARAR NO : 2023/390
KARAR TARİHİ : 05.07.2023

YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 353-145

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanığın, nitelikli yağma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1-c, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin (5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli) İstanbul (Kapatılan) 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2010 tarihli ve 266-143 sayılı hükmün, katılan vekili, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.10.2013 tarih ve 24206-19124 sayı ile; “Katılan …’a yönelik yağma suçunun örgütün korkutucu gücünden yararlanarak, birden fazla kimse ile birlikte, silahla ve iş yerinde işlendiğinin anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 149/1. madde ve fıkrasının (c), bendinin yanı sıra (a), (d) ve (f) bendlerinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına uyan Yerel Mahkemece 15.10.2014 tarih ve 111-447 sayı ile; sanığın nitelikli yağma suçundan TCK’nın 149/1-a-c-d-f, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği, söz konusu hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.06.2018 tarih ve 8222-4710 sayı ile; “Hükmün bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece taraflara bozmada belirtilen hususlarda beyanda bulunma, kanıtları sunma olanağı tanınmasının zorunlu olduğu, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesinin yollaması ile 1412 sayılı CMUK’nın 326/1-2. maddesine aykırı davranılarak katılan … ve vekiline bozma ilamına karşı beyanlarını sunma olanağı sağlanması açısından gerekli tebligatlar yapılmadan, katılan vekiline telefonla duruşma gününün bildirilmesiyle yetinilip yargılamaya devam edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına uyan Yerel Mahkemece sanığın nitelikli yağma suçundan TCK’nın 149/1-a-c-d-f, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin verilen 19.03.2019 tarihli ve 353-145 sayılı hükmünün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 08.11.2021 tarih ve 2736-17541 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 01.12.2021 tarih ve 81850 sayı ile; “…Yüklenen suçun alt sınırı itibarıyla Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli yağma suçundan yapılan yargılamada, CMK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki emredici hüküm uyarınca duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken sanık … müdafisinin yokluğunda nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün tesis ve tefhim edilmesi usul ve kanuna aykırıdır,” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.12.2021 tarih ve 24727-19290 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında katılan …’a karşı nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece nitelikli yağma suçundan yargılanan sanığın müdafii hazır bulundurulmaksızın hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında katılana yönelik nitelikli yağma suçunu işlediğinden bahisle TCK’nın 149/1-g maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Sanığın, 22.02.2013 tarihli vekâletname ile Avukat … ….yı vekil tayin ettiği ve müdafii huzurunda savunmasını yaptığı,
Yerel Mahkemece sanığın nitelikli yağma suçundan TCK’nın 149/1-c ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, söz konusu hükmün katılan vekili, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.10.2013 tarih ve 24206-19124 sayı ile; “Katılan …’a yönelik yağma suçunun örgütün korkutucu gücünden yararlanarak, birden fazla kimse ile birlikte, silahla ve işyerinde işlendiğinin anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCY’nın 149/1. madde ve fıkrasının (c), bendinin yanı sıra (a), (d) ve (f) bendlerinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Sanığın bu aşamada da savunmalarını müdafii huzurunda yaptığı,
Bozma kararına uyan Yerel Mahkemece 15.10.2014 tarih ve 111-447 sayı ile; sanığın nitelikli yağma suçundan TCK’nın 149/1-a-c-d-f ve 62. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, söz konusu hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine de Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.06.2018 tarih ve 8222-4710 sayı ile; “Hükmün bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece taraflara bozmada belirtilen hususlarda beyanda bulunma, kanıtları sunma olanağı tanınmasının zorunlu olduğu, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesinin yollaması ile 1412 sayılı CMUK’nın 326/1-2. maddesine aykırı davranılarak katılan … ve vekiline bozma ilamına karşı beyanlarını sunma olanağı sağlanması açısından gerekli tebligatlar yapılmadan, katılan vekiline telefonla duruşma gününün bildirilmesiyle yetinilip yargılamaya devam edilerek, yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
19.10.2018 tarihli birinci oturumda; “Sanıklar…ve … müdafilerine duruşmayı takip zorunluluğu bildirir çağrı kağıdı çıkartılmasına, duruşmayı takip etmedikleri takdirde baro başkanlığına müzekkere yazılarak adı geçen sanıklar için yeniden müdafi görevlendirmesi yapılmasının isteneceğinin ihtarına, ihtar yerine geçmek üzere bu oturum tutanağının çağrı kağıdı ile birlikte sanıklar müdafilerine tebliğ edilmesine,” karar verildiği ve söz konusu duruşma zaptının sanık müdafiine tebliğ edilmesine rağmen müdafiin mazeretsiz olarak hiçbir oturuma katılmadığı, Yerel Mahkemece de sanık için başka bir müdafi görevlendirilmediği,
Müdafiin hazır bulunmadığı 19.03.2019 tarihli oturumda da sanığın esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmada bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti ilgilendirmektedir. Çünkü; ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan, hükmün doğru olmasını sağlar. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma gibi hakların yanında müdafiden yararlanma hakkını da içerir.
Savunma, Anayasa’nın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır.
Savunma hakkı, uluslararası belgelerde de değerine uygun yerini almıştır. Bunlardan, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 11/I, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Milletlerarası Antlaşma’nın 14/3-b-d, Avrupa İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’nin 6/3-b-c maddeleri sanığın müdafiden yararlanması konusunda açık düzenlemeler getirmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrasında, üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın müdafiinin bulunmaması hâlinde talebi aranmaksızın kendisine müdafi atanacağı hüküm altına alınmış iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 21. maddesi ile CMK’nın 150. maddesinde değişiklik yapılarak bu zorunluluk, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlara şamil kılınmış, bu şekilde daha önce üst sınırı en az 5 yıl hapis cezası gerektiren suçlarda sanıklar için zorunlu müdafi atanması sistemi, alt sınırı 5 yıldan daha fazla hapis cezası gerektiren suçlardan yargılanan sanıklarla sınırlandırılmıştır.
CMK’nın “Müdafi görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma” başlıklı 151. maddesinin birinci fıkrasında; “(1)150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir” düzenlemesi yer almaktadır.
CMK’da savunma hakkı konusunda oldukça hassas davranılmış, bunun bir sonucu olarak da isteğe bağlı müdafiliğin yanında, bazı hâllerde zorunlu müdafilik benimsenmiştir. Aynı Kanun’un 2. maddesindeki tanıma bakıldığında, CMK anlamında zorunlu (veya istek üzerine atanan) müdafi ile vekâletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
CMK’nın “Duruşmada hazır bulunacaklar” başlıklı 188. maddesinin birinci fıkrası; “Duruşmada, hükme katılacak hâkimler ve Cumhuriyet savcısı ile zabıt kâtibinin ve Kanunun zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafiin hazır bulunması şarttır.” şeklinde düzenlenmiş olup, Kanun’un zorunlu müdafiliği kabul ettiği hâllerde müdafinin karar oturumu dâhil tüm oturumlarda hazır bulunması şart koşulmuş; 29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 676 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesi ile bu fıkraya; “Müdafiin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi hâlinde duruşmaya devam edilebilir.” cümlesi, 24.12.2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 696 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 96. maddesi ile de “mazeretsiz olarak” ibaresinden sonra gelmek üzere “duruşmaya gelmemesi veya” ibaresi eklenmiştir.
CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” biçiminde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya; “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez” cümlesi eklenmiştir.
694 sayılı KHK’nın madde gerekçesinde; “Madde ile, 5271 sayılı Kanunun 216 ncı maddesinde yapılan değişiklikle hüküm aşamasına ulaşılmış yargılamalardaki son söz aşamasına zorunlu müdafiin katılmaması durumunda da hüküm verilebileceği kuralı getirilmektedir. Böylece hüküm aşamasına ulaşmış yargılamalarda kanunen duruşmada bulunması zorunlu müdafilerin sebepli veya sebepsiz olarak duruşmadan çekilmesi, duruşmaya katılmaması, azli veya istifası gibi sebeplerle duruşmanın taliki veya yargılamaların uzatılması sonucunun önüne geçilmesi engellenmektedir. Yapılan düzenleme, sanığın esas hakkındaki sorgusu ve savunması zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usul işlemlerinin tamamlandığı dosyalarda sadece hüküm aşamasında müdafiin yokluğu nedeniyle celselerin ertelenmesinin önüne geçeçektir.” açıklamasına yer verilmiştir.
CMK’nın 216. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca zorunlu müdafiin hazır bulunmadığı oturumda hükmün açıklanabilmesi için 694 sayılı KHK’nın madde gerekçesin de anlaşılacağı üzere sanığın esas hakkındaki sorgusunun ve savunmasının zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usuli işlemlerin tamamlanmış olması gerekmektedir.
1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin 5. fıkrası ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâllerini düzenleyen 289. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca, Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması durumunda da hukuka kesin aykırılık hâli bulunduğu kabul edilmiştir.

B. Hukuki Nitelendirme
TCK’nın 149. maddesinin 1. fıkrası uyarınca cezasının alt sınırı 10 yıl olan ve CMK’nın zorunlu müdafiliği kabul ettiği nitelikli yağma suçundan yapılan yargılamada, CMK’nın 150. maddesinin 3. fıkrası ve 188. maddesinin 1. fıkrası hükümleri uyarınca, sanık müdafiinin mutlaka duruşmalarda hazır bulunması gerekmekte ise de aynı Kanun’un 188. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle müdafiin mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya duruşmayı terk etmesi hâllerinde duruşmaya devam edilebileceğinin düzenlenmiş olması, buna paralel olarak da 216. maddeye, karar aşamasında zorunlu müdafiin hazır bulunmamasının hükmün açıklanmasına engel teşkil etmeyeceğinin eklenmiş olması hususları göz önünde bulundurulduğunda, mazeretsiz olarak duruşmaya katılmayan sanık müdafiinin yokluğunda hüküm kurulabileceğinin kabulünün gerektiği ancak bunun için sanığın esas hakkındaki sorgusunun ve savunmasının zorunlu müdafiin hukuki yardımından yararlandırılarak alınmış ve bütün usul işlemlerinin tamamlanmış olmasının gerektiği, yargılama sürecinde ise sanık müdafiinin bozma sonrasındaki hiçbir oturuma katılmaması, sanığın Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı müdafisiz olarak savunmada bulunması, ayrıca Yerel Mahkemece sanık müdafiinin duruşmayı takip etmemesi hâlinde sanık için barodan yeni bir müdafi görevlendirileceğine karar verilerek söz konusu duruşma zaptının müdafie tebliğ edilmesine rağmen yeni bir müdafi görevlendirilmeyerek sanık müdafiinin yanıltılmış olması karşısında, müdafiin yokluğunda, yeni bir müdafi görevlendirilmeden ya da müdafi temini için oturum ertelenmeden yargılamaya devam edilerek hükmün tesis ve tefhim edilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliği taşıdığının ve bu durumun CMK’nın 289/1-e maddesi uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden biri olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin sanık hakkında katılana yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün saptanan usule ilişkin nedenden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 08.11.2021 tarihli ve 2736-17541 sayılı onama kararının, sanık … hakkında katılan …’a karşı nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısmının KALDIRILMASINA,
3- İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 353-145 sayılı, sanık hakkında katılana yönelik nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, saptanan usule ilişkin nedenden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.06.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 05.07.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.