Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/438 E. 2023/389 K. 05.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/438
KARAR NO : 2023/389
KARAR TARİHİ : 05.07.2023

YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan) 13. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 489-556

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’nın, hırsızlık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Mustafakemalpaşa 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2014 tarihli ve 54-78 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 29.05.2017 tarih ve 539-6125 sayı ile; “Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’ hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma kararına uyan Yerel Mahkemece 10.01.2019 tarih ve 199-19 sayı ile; sanığın hırsızlık suçundan TCK’nın 141/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, söz konusu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 12.11.2019 tarih ve 1583-16565 sayı ile; “Ceza Muhakemesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nin 7/7. maddesinde yer alan ‘Soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü halinde uzlaştırma işlemi sonlandırılır. Kovuşturma evresi için Kanun’un 243. maddesi hükmü saklıdır’ şeklindeki düzenleme karşısında, bozma öncesi müştekinin, sanıktan katılma talebinde bulunan suçtan zarar görenin mirasçıları için geçerli olduğu, bu ölümü sonrası uzlaştırma işlemlerinin ölenin miraşçıları ile gerçekleştirilmesi ve uzlaşmanın sağlandığının anlaşılması karşısında; sanık hakkında açılan kamu davasının uzlaşma nedeniyle düşürülmesine, karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 16.12.2019 tarih ve 489-556 sayı ile;
“Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 2019-1583 esas 2019-16565 karar sayılı kararına ilişkin olarak CMK’nın 243. maddesi hükmünün saklı olmasını gerekçe gösterdiği, ancak mahkememizce yapılan değerlendirmede 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesine bakıldığında katılanın ölümü veya vazgeçmesi hâlinde katılmanın hükümsüz kalacağının belirtildiği ve mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabileceklerinin belirtildiğine ilişkin hüküm dikkate alındığında her şeyden önce burada katılanın bulunması gerektiği, kişinin katılma talebinde bulunmaması veya davaya açıkça katılmaması hâlinde mirasçılarının davaya katılma ve murisin haklarını takip etme yetkilerinin bulunmadığı, müştekinin 20.09.2012 tarihinde duruşmada alınan beyanında açıkça davaya katılmak istemediğini belirttiği dikkate alındığında daha sonra vefat eden müştekinin haklarını takip etmek amacıyla müştekinin mirasçılarının davaya katılmalarının mümkün bulunmadığı gibi bu kişilerle yapılan uzlaşmanın da mümkün bulunmadığı ve yapılan uzlaşma işleminin hukuki bir sonuç doğurmayacağı kabul edilerek mahkememizce söz konusu Yargıtay kararına uyulmadığı,” gerekçesiyle bozma kararına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.02.2020 tarihli ve 11657 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 21.10.2020 tarih ve 5274-9928 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 20.09.2012 tarihli oturumda davaya katılmak istemediğini beyan eden ve hükümden sonra 20.01.2016 tarihinde öldüğü anlaşılan şikâyetçinin mirasçıları ile sanık arasında uzlaştırma işlemleri yapılıp yapılamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
12.04.2012 tarihinde alışveriş yapıp yaya olarak evine dönmekte olan şikâyetçinin önüne çıkan sanığın; “Senin oğluna 150 TL borcum var.” diyerek 200 TL uzatıp para üstü olarak 50 TL istediği, şikâyetçinin de bu parayı vermek için cebinden cüzdanını çıkarttığı sırada sanığın telefon numarasını yazacağı bahanesiyle şikâyetçinin cüzdanını alıp telefon numarasını yazar gibi yaparak cüzdanın içerisindeki 600 TL’yi aldığı, şikâyetçiye vermiş olduğu 200 TL’yi de; “Oğluna daha sonra veririm.” diyerek geri alarak olay yerinden ayrıldığı iddiası ile sanık hakkında TCK’nın 141/1. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
20.09.2012 tarihli oturumda kanuni hakları hatırlatılıp kamu davasına katılmak isteyip istemediği sorulan şikâyetçinin, şikâyetçi olduğunu ancak kamu davasına katılmak istemediğini beyan ettiği,
Yerel Mahkemece 01.07.2014 tarih ve 54-78 sayı ile; sanığın hırsızlık suçundan TCK’nın 141/1. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği,
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden alınan güncel nüfus kaydına göre şikâyetçinin Yerel Mahkeme kararından sonra 20.01.2016 tarihinde öldüğü,
Hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 29.05.2017 tarih ve 539-6125 sayı ile; “Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’ hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Bozma kararına uyan Yerel Mahkemece uzlaştırma işlemlerinin yapılması için gerekli evrakın uzlaştırma bürosuna gönderildiği, 14.11.2018 tarihli uzlaştırma raporuna göre de şikâyetçinin mirasçıları ile sanığın uzlaştıkları,
Şikâyetçinin mirasçıları ile sanık uzlaşmalarına rağmen Yerel Mahkemece; “Mahkememizce yapılan değerlendirmede 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesine bakıldığında katılanın ölümü veya vazgeçmesi hâlinde katılmanın hükümsüz kalacağının belirtildiği ve mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabileceklerinin belirtildiğine ilişkin hüküm dikkate alındığında her şeyden önce burada katılanın bulunması gerektiği, kişinin katılma talebinde bulunmaması veya davaya açıkça katılmaması hâlinde mirasçılarının davaya katılma ve murisin haklarını takip etme yetkilerinin bulunmadığı, müştekinin 20.09.2012 tarihinde duruşmada alınan beyanında açıkça davaya katılmak istemediğini belirttiği dikkate alındığında daha sonra vefat eden müştekinin haklarını takip etmek amacıyla müştekinin mirasçılarının davaya katılmalarının mümkün bulunmadığı gibi bu kişilerle yapılan uzlaşmanın da mümkün bulunmadığı ve yapılan uzlaşma işleminin hukuki bir sonuç doğurmayacağı,” şeklindeki gerekçe ile düşme kararı verilmeyerek sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren TCK’nın 73. maddesinin sekizinci fıkrasında; “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren CMK’nın 253, 254 ve 255. maddelerinde ise uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle, TCK’nın 73. maddesinin başlığında yer alan “uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK’nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.
CMK’nın 5560 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239)
suçları.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.” şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle CMK’nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” cümlesi eklenmiş,
Suç ve ilk karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve;
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
2. Taksirle yaralama (madde 89),
3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),
4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
5. Hırsızlık (madde 141),
6. Dolandırıcılık (madde 157),
7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),
suçları.
c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz…” şeklinde kapsamı genişletilmiştir.
Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen tehdit, aynı Kanun’un 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçları uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK’nın “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;
“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.
(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi hâlinde davanın düşmesine karar verilir.” şeklinde iken,
19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 25. maddesi ile;
“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması hâlinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.
(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.” biçiminde değiştirilmiş,
02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile CMK’nın 254. maddesinin birinci fıkrası;
“Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncümaddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.
Uzlaşma; şikâyet ve davaya katılma hakkı gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup bu hak sadece suçtan zarar gören kişiler tarafından kullanılabilmektedir. Bu hakkın, mal varlığına ilişkin haklardan olmaması nedeniyle mirasçılara geçmesi ya da başkasına devredilmesi mümkün değildir. Ancak kanun koyucu tarafından söz konusu hakların suçtan zarar gören dışındaki kişiler tarafından da kullanılabileceğinin düzenlenmiş olması hâlinde, bu hakların kanunda belirtilen kişilerce kullanılabilmesi mümkün olacaktır. Örneğin; hakaret suçuna ilişkin TCK’nın 131. maddesinin ikinci fıkrası “Mağdur, şikâyet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilir.” şeklinde düzenlenmiş olup mağdurun, şikâyet etmeden önce ölmesi hâlinde ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilecektir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan “Uzlaşma” için de Ceza Muhamesinde Uzlaştırma Yönetmeliği (CMUY)’nin “Genel hükümler” başlıklı 7. maddesinin yedinci fıkrasında soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölmesi hâlinde uzlaştırma işlemine son verileceğinin ancak kovuşturma evresi için Kanun’un 243. maddesindeki hükmün saklı tutulduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu aşamada CMUY’un “Genel hükümler” başlıklı 7. maddesi üzerinde de durulması gerekmektedir. Söz konusu madde;
“1- Uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için mağdur ya da suçtan zarar görenin gerçek kisi veya özel hukuk tüzel kisisi olması gerekir.
2- Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda uzlaştırma hükümleri her bir şüpheli ya da sanık için ayrı ayrı değerlendirilir, ancak uzlaşan kisi uzlaşmadan yararlanır.
3- Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
4- Birden fazla suç olmasına rağmen kanunda tek ceza öngörülen hâllerde her suç için ayrı ayrı uzlastırma yapılır.
5- Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması hâlinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
6- Uzlaşmanın sağlanması hâlinde, soruşturma veya kovuşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır.
7- Soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemi sonlandırılır. Kovuşturma evresi için Kanun’un 243 üncü maddesi hükmü saklıdır…” şeklinde düzenlenmiştir.
CMUY’un 7. maddesinin 7. fıkrasına göre soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemleri sonlandırılacaktır. Mağdurun mirasçılarına uzlaştırma teklifi yapılması söz konusu olmayacaktır. Kovuşturma evresinde ise CMK’nın 243. maddesindeki hükmü saklı tutulmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için kamu davasına katılma kurumu ve CMK’nın 243. maddesi üzerinde de durulması gerekmektedir.
Kamu davasına katılmak için aranan suçtan zarar görme kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.
Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı kanun yollarına müracaat hakkı bulunanlar CMK’nın 260. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
Suçtan zarar görenlerin kanun yoluna müracaat yetkisi davaya katılma şartına bağlıdır. Nitekim CMK’nın “Mağdur ve şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinde, mağdur ve şikâyetçinin kovuşturma evresine ilişkin hakları sayılırken 6. bentte; “Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma” hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle CMK’nın 260. maddesi uyarınca katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görenlerin salt bu sıfatla kanun yoluna müracaat haklarının bulunduğunun kabul edilebilmesi için kamu davasından haberdar edilmemiş ya da haberdar edilmekle birlikte davaya katılma hakkının kendisine hatırlatılmamış ya da şikâyeti belirten ifadesi üzerine kendisine davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmamış olması gerekir. Aksi takdirde, duruşmalardan haberdar edilmiş ve katılma hakkı hatırlatılmış olan suçtan zarar görenlerin katılma isteminde bulunmadıkça kanun yoluna müracaat hakları bulunmamaktadır.
Katılma, ceza muhakemesinde mağduru, suçtan zarar göreni ya da malen sorumlu olanları koruma araçlarından birisidir. Suçun işlenmesiyle mağdur olan ya da suçtan zarar görenlerin katılma hakkını kullanmaya veya kullanmaya devam etmeye zorlanamayacağı açıktır. Bu itibarla mağdur veya suçtan zarar gören kişi kamu davasına katılmak istemeyebileceği gibi, daha sonra bu hakkını kullanmaktan da vazgeçebilecektir.
CMK’nın “Katılmanın hükümsüz kalması” başlıklı 243. maddesi ise; “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.” biçiminde düzenlenmiş olup bu maddeyle katılanın vazgeçmesi veya ölümü hâlinde katılmanın hükümsüz sayılacağı, ancak mirasçıların katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Katılma hakkı niteliği itibarıyla şahsa sıkı surette bağlı bir haktır. Bunun bir sonucu olarak da katılanın ölümü hâlinde katılma hükümsüz kalacaktır. Ancak CMK, katılanın ölümü hâlinde mirasçılarının da davaya dahil olabilmelerine izin vermiştir.
Söz konusu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kovuşturma aşamasında mağdurun ölümü hâlinde mağdurun mirasçıları ile sanık arasında uzlaştırma işlemlerinin yapılıp yapılamayacağının tespiti için önemli olan husus mağdurun ölmeden önce katılan sıfatını haiz olup olmadığıdır. Eğer mağdur ölmeden önce katılan sıfatını almışsa uzlaştırma işlemleri katılanın mirasçıları ile yürütülür. Ancak mağdur ölmeden evvel katılan sıfatını almamışsa uzlaştırma işlemleri sonlandırılacaktır.
B. Hukuki Nitelendirme
TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçundan yapılan yargılamada şikâyetçiye kanuni hakları hatırlatılıp kamu davasına katılmak isteyip istemediğinin sorulduğu, şikâyetçinin açıkça kamu davasına katılmak istemediğini beyan ettiği, yapılan yargılama sonucunda da sanığın aynı suçtan cezalandırılmasına karar verildiği, temyiz aşamasında şikâyetçinin öldüğü, daha sonra hırsızlık suçunun uzlaştırma kapsamına alınması nedeniyle Özel Dairece hükmün bozulmasına karar verildiği, bozma kararı üzerine şikâyetçinin mirasçıları ile sanığın uzlaştıkları ancak Yerel Mahkemece düşme kararı verilmediği anlaşılan dosyada;
Uzlaşmanın kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olması nedeniyle aksinin açıkça düzenlenmemiş olması hâlinde bu hakkın kullanılmasının mirasçılara geçmesinin ya da başkasına devredilmesinin mümkün olmadığı, ancak Ceza Muhamesinde Uzlaştırma Yönetmeliği’nin 7. maddesinin 7. fıkrasındaki; “Soruşturma evresinde mağdur veya suçtan zarar görenin ölümü hâlinde uzlaştırma işlemi sonlandırılır. Kovuşturma evresi için Kanun’un 243 üncü maddesi hükmü saklıdır.” şeklindeki düzenleme ile mirasçılara kovuşturma aşamasında sanık ile uzlaşma imkânının tanındığı, mirasçıların bu hakkı kullanabilmeleri için ise CMK’nın 243. maddesinde de açıkça düzenlendiği üzere mağdur veya suçtan zarar görenin katılan sıfatını haiz olması gerektiği, mağdur veya suçtan zarar görenin davaya katılmadan önce ölmesi hâlinde ise mirasçıların onun yerine davaya katılmasının mümkün olmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda, hırsızlık suçunun mağduru olduğunu ileri sürerek şikâyetçi olan ancak davaya katılmak istemediğini beyan eden şikâyetçinin mirasçıları ile sanık arasında uzlaştırma işlemlerinin yapılmasının mümkün olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın esasının incelenmesi maksadıyla Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu üyesi; şikâyetçinin mirasçıları ile sanık arasında uzlaştırma işlemlerinin yapılabileceği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Mustafakemalpaşa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2019 tarihli ve 489-556 sayılı direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesinin 12.11.2019 tarihli ve 1583-16565 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın esasının incelenmesi maksadıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.06.2023 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 05.07.2023 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.