YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/426
KARAR NO : 2022/795
KARAR TARİHİ : 13.12.2022
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Sayısı : 119-199
Sanık …’ın silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.07.2018 tarihli ve 100-169 sayılı hükme yönelik sanık müdafileri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesince 29.11.2018 tarih ve 2365-1305 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 06.07.2020 tarih ve 2838-3333 sayı ile;
“Sanıkların dosyaya yansıyan faaliyetlerine göre; Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile sanıkların faaliyet alanı da göz önünde bulundurularak hakkaniyete uygun makul bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA,”
Karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda sanığın silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.10.2020 tarihli ve 119-199 sayılı hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 04.10.2021 tarih ve 4525-9203 sayı ile; tebliğnamedeki bozmaya ilişkin düşünce bakımından yapılan açıklama ile hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.12.2021 tarih ve 103525 sayı ile;
1- …Yüksek 16. Ceza Dairesi ile Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlık, CMK’nın 291/1 maddesinde yazılı temyize başvurma süresi olan 15 günlük süre yanında, bu süre içinde temyize başvurulup da temyiz sebeplerinin bildirilmemiş olması haline münhasıran temyiz sebeplerinin bildirilmesi için CMK’nın 295/1 maddesinde yazılı 7 günlük ek sürenin de CMK’nın 34/2, 231/2, 232/6 maddeleri gereğince kararda gösterilmesinin gerekli olup olmadığına, bu süre kararda gösterilmemiş ise bu süreden sonra verilen gerekçeli temyiz dilekçesine istinaden işin esasına girilip girilemeyeceğine ilişkindir.
Temyiz istemi ve süresini düzenleyen CMK’nın 291. maddesinin hükmün tefhiminden veya yoklukta tefhim edilmişse tebliğinden itibaren 15 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle temyiz edilebileceğini, zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle temyiz hakkı kullanılmış ise bu beyanın tutanağa geçirilmesi ve hakime onaylattırılması gerektiğini, temyiz başvurusunun içeriği başlıklı CMK’nın 294. maddesinin temyiz edenin hükmün neden bozulması istediğini başvurusunda göstermesi ve bu sebebin hükmün hukuki yönüne ilişkin olması gerektiğini, temyiz gerekçesi başlıklı CMK’nın 295. maddesinin temyiz başvurusunda sebep gösterilmemiş ise temyiz edenin, temyiz süresinin bitimini yahut gerekçeli kararın tebliğini müteakiben 7 günlük içinde temyiz sebeplerinin bildirilebileceği hususlarını düzenlediği anlaşılmaktadır.
Anayasanın 40, CMK’nın 231/2, 232/6 maddeleri gereğince de verilen karar ve hükümlere karşı hangi kanun yoluna gidilebileceğinin, bu kanun yoluna başvuru süresi ve şeklinin, başvurunun yapılabileceği mercilerin ilgilisine bildirilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Anayasanın 36. maddesi kapsamında güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir parçası olan mahkemeye erişim hakkını teminat altına alan bu düzenlemeler, Anayasanın 13. maddesinde yazılı esaslar doğrultusunda bir takım sınırlamalara tabi tutulmuştur. Ölçülülük ilkesi gereğince mahkemeye erişim hakkının imkansız hale getirmeyecek ya da aşırı derecede zorlaştırmayacak şekilde kısıtlamalar yapılabilecektir. Bu kapsamda kanun yollarına başvurmanın belirli bir süre koşuluna bağlanması hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi meşru bir amaca yönelik düzenlemeler olarak kabul edilmektedir. CMK’nın 291. maddesinde yazılı temyize başvuru süresi mahkemeye erişim hakkını sınırlayan, hakkın özüne dokunmayan, hakkın kullanımını aşırı derecede zorlaştırmayan ölçülü bir bir düzenlemedir. Bu sürenin aşılması halinde temyize başvurulması imkanı tamamen ortadan kalkmaktadır. CMK’nın 295. maddesindeki süre ise yasal süresi içinde temyize başvurulmuş olmakla birlikte CMK’nın 294. maddesine uygun olarak temyiz sebeplerini bildirmeyenlere bu sebepleri bildirmesine imkan tanımaya yönelik bir hak bahşeden istisnai bir düzenlemedir. CMK’nın 295. maddesindeki düzenlemenin kullanılması CMK’nın 291. maddesinde yazılı süre içinde bir temyiz isteminde bulunmaya bağlı olan bir hakka ilişkin olması hasebiyle mahkemeye erişim hakkını doğrudan doğruya ortadan kaldıran bir hüküm niteliğinde olmadığı, aksine CMK’nın 294. maddesinde yazılı gerekliliğe riayet edilmemiş olması halinde temyiz sebeplerinin bildirilmesine imkan sağlayan bir atıfet niteliğinde olduğu, temyiz hakkın kullanılabilmesi bakımından aslolanın CMK’nın 291. maddesindeki süre düzenlemesi olduğu ve CMK’nın 34/2, 231/2, 232/6 maddeleri gereğince taraflara bildirilmesi gereken kanun yolu başvuru süresinin bu maddede yazılı süre olduğu kanaatine varılmıştır.
15/10/2020 günü Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemsi tarafından yüze karşı verilen mahkumiyet kararına karşı sanık … Karar müdafisinin 16/10/2020 tarihinde, sanığın 15/10/2020 yasal temyiz süresi içinde temyiz nedenlerini içermeyen süre tutum mahiyetinde temyiz dilekçesi verdiği, gerekçeli kararın 02/11/2020 günü sanık müdafisine tebliğ edildiği, sanık müdafisinin temyiz sebeplerini CMK’nın 295. maddesinde yazılı 7 günlük ek süre geçtikten sonra dilekçesinin temyiz sebeplerini içermemesi nedeniyle temyiz isteminin reddi talep edilen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinin tebliğinden sonra tebliğnameye cevap niteliğindeki dilekçe ile 12/01/2021 günü bildirdiği somut olayda;
Temyiz edilen kararda, kanun yolunun ne olduğuna, bu kanun yoluna başvurma süresi, şekli ve merciine ilişkin olarak ise ‘karara karşı kararın tefhim tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay ilgili Ceza Dairesine hitaben mahkememize verilecek bir dilekçe ve tutanağa geçirilme koşulu ile zabıt katibine sözlü beyanda bulunmak suretiyle temyiz yasa yolu açık olmak üzere, süresinde kanun yoluna başvurulmadığında kararın kesinleşeceği ihtarı ile’ şeklinde yer alan açıklamanın Anayasanın 40, CMK’nın 34/2, 231/2, 232/6 maddelerine uygun olduğu, Yüksek Dairenin temyiz sebeplerinin bildirildiği dilekçenin CMK’nın 295. maddesinde yazılı yedi günlük süreden verilmiş olması nedeniyle temyiz istemini reddetmesi gerektiği düşüncesine varılmıştır.
Bir an için CMK’nın 295. maddesinde yazılı sürenin kararda gösterilmemiş olmasının bir yanılgıya yol açtığı düşünülse bile, mesleği kamu hizmeti niteliğindeki Avukatlık olan sanık müdafisinin, sanığın savunulması ve kanun yollarına başvurulması için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olduğu, zira sanık … müdafisinin verdiği süre tutum dilekçesinde gerekçeli kararın kendisine tebliğini isteyip sunacakları ayrıntılı temyiz dilekçesine göre hükmün bozulmasını talep etmiş olması karşısında CMK’nın 294. maddesinde yazılı temyize dair sebep bildirme zorunluğu ve CMK’nın 295. maddesinde yazılı ek süre konusunda bilgisizlik içinde olacağı düşünülemeyeceğinden, anılan eksikliğin bir yanılgıya sebep olmasının da mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02/04/2013 gün ve 153 -113 E/K sayılı kararı ile 08/05/2012 gün ve 129-182 E/K sayılı kararları da bu yöndedir.
Öte yandan CMK’nın 295.maddesinde yer alan ek süreye ilişkin olarak hükmü veren mahkemece hükmü temyize hakkı bulunanlara bir ihtarda bulunulmaması halinde, bu kişilerin Yargıtay Ceza Dairesi tarafından yapılacak incelemeye kadar temyiz sebeplerini içeren dilekçe verebileceğinin kabulü bir kısım usulî eksikliklere de yol açabileceği açıktır. Somut olayda olduğu gibi, gerekçeli kararın tebliğini müteakip ayrıntılı temyiz dilekçesi vereceğini beyan edip de sebep içeren dilekçe vermeyen ya da beyanda bulunmayan tarafın Yargıtay Cumhuriyet Savcısının yasaya uygun olarak temyiz isteminin reddi talebini içeren tebliğnamesinin tebliğinden sonra hatasının farkına varıp temyiz sebeplerini bildirdiği durumlarda, 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 28/2 maddesince Yargıtay Cumhuriyet Savcısına verilen tebliğname düzenleme görevini yerine getirmesinin engelleneceği, ileri sürülen temyiz sebepleri yönünden dosyanın incelenerek işin esasına dair bir görüş bildirmesinin önüne geçileceği, ceza yargılamasının temel süjelerinden olan iddia makamını temsilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısının etkin bir şekilde yargılamaya katılmasına engel olacağı, bu mahzurların önlenebilmesi için yine somut olayda olduğu gibi müdafinin süre tutum dilekçesinde açıkladığı üzere temyiz sebeplerinin bildirmesi gerektiğinin farkında olduğu bu gibi durumlarda en azından tebliğnamenin düzenlenmesi aşamasına kadar temyiz sebeplerini içeren dilekçesinin verilmiş olması gerektiği ya da daha sonra verilmiş ise Yüksek Dairece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından davanın esası hakkında ek tebliğname istemesi gerektiği düşüncesine varılmıştır.
Açıklanan bu nedenlerle Yüksek Dairenin düzelterek onama kararına sanık … Karar yönünden itiraz etmek gerekmiştir.
2- İlâmda yer alan ‘Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı incelenerek verilen karara yönelik sanık müdafiinin 19.10.2020 tarihinde, sanığın 16.10.2021 tarihinde temyiz sebeplerini içermeyen süre tutum dilekçesi verdikleri, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının sanık müdafiine e-tebliğ olarak 11.02.2020 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafiince 12.01.2021 tarihinde tebliğnameye cevap ile birlikte ayrıntılı temyiz sebeplerini içeren dilekçe sunduğu, CMK’nın 295. maddesinde belirtilen 7 günlük süreden sonra sunulduğu görülmüş ise de, Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararının hüküm fıkrasında ve sanık müdafiine gerekçeli kararı tebliğ eden tebligat evrakında CMK’nın 295. maddesinde düzenlenen 7 günlük süreye ilişkin bir ihtaratın bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı kabul edilerek tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir’ şeklindeki paragrafta hükmün ilk derece mahkemesi tarafında verilmesine ve tebliğnamede red ve onama taleplerinin bulunmasına rağmen maddi hataya müsteniden ‘Bölge Adliye Mahkemesince’ ve ‘tebliğnmadeki bozma isteyen düşünceye’ şeklinde ibarelerin yer aldığı anlaşılmakla bu maddi hataların da düzeltilmesini talep etmek gerekmiştir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.06.2022 tarih ve 21823-3259 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMK’nın 291/1. maddesinde belirtilen 15 günlük temyiz süresi içerisinde temyize başvurulup da temyiz sebeplerinin bildirilmemiş olması hâlinde temyiz sebeplerinin bildirilmesi için CMK’nın 295/1. maddesinde yazılı 7 günlük ek sürenin de kararda gösterilmesinin gerekli olup olmadığının, bu süre kararda gösterilmemiş ise süreden sonra verilen gerekçeli temyiz dilekçesine istinaden temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık …’ın Iğdır 2. Ağır Ceza Mahkemesince bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanun’un 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, kurulan hükme karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarına ilişkin olarak ise hüküm fıkrasının sonunda;
“Dair, sanık …, sanık …, sanıklar müdafiilerinin YÜZÜNE KARŞI, İddia Makamında Cumhuriyet Savcısı …’in (220822) katılımı ile mütalaaya uygun verilen karara karşı kararın tefhim tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay ilgili Ceza Dairesine hitaben mahkememize verilecek bir dilekçe ve tutanağa geçirilme koşulu ile zabıt katibine sözlü beyanda bulunmak suretiyle temyiz yasa yolu açık olmak üzere,” şeklinde ihtarda bulunulduğu,
Sanık ve müdafisinin yüzüne karşı 15.10.2020 tarihinde hükmün tefhim edildiği, sanığın 15.10.2020 tarihinde hakkındaki mahkumiyet kararına itiraz ettiğini, sanık müdafisinin ise 16.10.2020 tarihinde kararı temyiz ettiğini ve gerekçeli karar tebliğ edildiğinde ayrıntılı beyanlarını sunacağını bildirir ayrı ayrı temyiz dilekçeleri verdikleri, sanık müdafisine gerekçeli kararın 02.11.2020 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ancak hükümde ve yapılan tebligatta temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine ilişkin süre belirtilmediği gibi anılan dilekçenin sunulmaması durumunda sonuçlarının ne olacağına dair ihtara da yer verilmediği, sanık müdafisi tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01.12.2020 tarihli tebliğnamesinin tebliğinden sonra temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin 12.01.2021 tarihinde verildiği,
Yargıtay 3. Ceza Dairesince 04.10.2021 tarih ve 4525-9203 sayı ile; karara yönelik sanık müdafisinin 19.10.2020 tarihinde, sanığın 16.10.2021 tarihinde temyiz sebeplerini içermeyen süre tutum dilekçesi verdikleri, gerekçeli kararının sanık müdafisine e-tebliğ olarak 11.02.2020 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafisince 12.01.2021 tarihinde tebliğnameye cevap ile birlikte ayrıntılı temyiz sebeplerini içeren dilekçe sunduğu, CMK’nın 295. maddesinde belirtilen 7 günlük süreden sonra sunulduğu görülmüş ise de gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ve sanık müdafisine gerekçeli kararı tebliğ eden tebligat evrakında CMK’nın 295. maddesinde düzenlenen 7 günlük süreye ilişkin bir ihtaratın bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafisinin temyiz başvurusunun süresinde olduğu kabul edilerek yapılan temyiz incelemesi neticesinde hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından, kanun yoluna başvuru hakkının hukuki niteliği, temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’daki düzenlemeler ile 5271 sayılı CMK ve 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesiyle temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrası “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” hükmünü içermektedir.
İlk derece mahkemesinin hükümlerine karşı kanun yoluna başvuru hakkının Sözleşme kapsamında korunması gereken bir hak olarak kabul edilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 7 nolu protokolle gerçekleşmiştir. Protokol, 22.11.1984 tarihinde imzalanmış; 01.11.1988’de yürürlüğe girmiş; Türkiye Büyük Millet Meclisinde 25.03.2016 tarihinde onaylanarak iç hukukumuzun bir parçası hâline gelmiş bulunmaktadır. Protokolün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesi “Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan protokol ile adil yargılama ilkesi kapsamında cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı kabul edilmiştir. Bu hakkın istisnaları ikinci fıkrada gösterilmiş olup yasada düzenlenmiş hâliyle az önemli suçlar ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılanması ve beraat kararının temyiz edilmesi sonrası verilen mahkûmiyet hâlleridir. Bazı görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması hâlinde bu istisna uygulanabilecektir. Sözleşmede istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek iki dereceli sistem benimsendiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin ikinci fıkrası;
“Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir.”,
“Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesi;
“(1) Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.
(2) Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.”,
“Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar” başlıklı 232. maddenin 6. fıkrası;
“Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.”,
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi;
“(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır.”,
“Temyiz istemi ve süresi” başlığını taşıyan 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesi;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.” şeklinde düzenlenmiş iken, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik ile;
“(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.”,
“Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
“(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
(2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
“Temyiz gerekçesi” başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
“(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
(2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
(3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.”
Hükümlerini içermektedir.
Bir kanun yolu başvurusunun esas yönünden mercisince incelenmesi, Anayasamızın 36. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında kalmaktadır.
Anayasamızın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklindedir.
Öğretide de kanun yoluna başvurmanın bir insan hakkı olduğu ifade edilmiştir (Yenisey-Nuhoğlu, Ceza Muhakeme Hukuku, 4. Baskı, s. 838.).
Görüldüğü üzere; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına bağlıdır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı da bu anlamda mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak ölçülülük ilkesi uyarınca sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması da gerekir.
Anayasal ve yasal nitelikteki söz konusu emredici düzenlemelerden anlaşılacağı üzere; verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin ve mercisinin tereddüde yer vermeyecek açıklıkta yargı mercilerince taraflara bildirilmesi gerektiği şeklindeki düzenleme ile kanun koyucunun Anayasa’daki emredici düzenlemeye paralel şekilde ilgililerin “kanun yolu” başvurularında hak kayıpları ile sonuçlanabilecek yanılgıyı önlemek için ayrıntılı düzenleme yapmak ihtiyacını hissettiği görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması, hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet etmekte olduğu, bu bakımdan iç hukuktaki usullerin belirli ve öngörülebilir olması koşuluyla yargısal başvuruların birtakım kurallara tabi tutulmasının tek başına mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği ancak mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluğun ilgililere yüklenemeyeceği ve dava açma sürelerini düzenleyen karışık ve dağınık olan mevzuatın aşırı şekilci yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceği kabul edilmiştir.
Süresi içinde vermiş olduğu dilekçeyle sebep göstermeksizin hükmü temyiz eden tarafın, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya kararın kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde sunacağı dilekçeyle sebep bildirmesi gerekmektedir. Bu sürenin “hak düşürücü” veya “düzenleyici” nitelikte olduğu uygulamada ve doktrinde tartışmalıdır. Hukuki bir konuda kesin çizgilerle ayrışmış bir tartışma varsa ve yargı organları aynı konuda farklı sonuçlara varıyorlarsa taraflar açısından yasanın öngörülebilirliği ilkesinde sorun olduğu sonucuna ulaşılabilecektir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama, sistemde değişiklik yapan ve istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı CMK’nın uygulandığı ilk dönemlerde yanılgı hâli olarak makul görülebilecektir. Kaldı ki, CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasında 7 gün olan temyiz süresi, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 15 gün olarak yeniden düzenlenmiş, CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrasında yer alan temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine dair 7 günlük sürede ise herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Bu husus da, avukatlar da dahil olmak üzere başvurucuların temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçeyi verebilecekleri süre konusunda yanılmalarını mümkün kılmaktadır.
Hâl böyleyken, itiraz yazısında öne sürüldüğü gibi CMK’nın 295. maddesinde yer alan ek süreye ilişkin bir ihtarda bulunulmaması hâlinde kişilerin Yargıtay tarafından yapılacak incelemeye kadar temyiz sebeplerini içeren dilekçe verebileceklerini kabul etmenin usuli eksikliklere yol açabileceği, somut olayda olduğu gibi gerekçeli kararın tebliğinden sonra ayrıntılı temyiz dilekçesi vereceğini beyan etmesine rağmen bu dilekçeyi vermeyen tarafın Yargıtay Cumhuriyet savcısının yasaya uygun olarak temyiz isteminin reddi talebini içerir tebliğnamesinin tebliğinden sonra hatasının farkına vararak temyiz sebeplerini bildirdiği durumlarda, Yargıtay Kanunu’nun 28/2. maddesince Yargıtay Cumhuriyet savcısına verilen tebliğname düzenleme görevini yerine getirmesinin engelleneceği, ileri sürülen temyiz sebepleri yönünden dosyanın incelenerek işin esasına dair bir görüş bildirmesinin önüne geçileceği, ceza yargılamasının temel süjelerinden olan iddia makamını temsilen Yargıtay Cumhuriyet savcısının etkin bir şekilde yargılamaya katılmasına engel olacağı, bu mahzurların önlenebilmesi için yine somut olayda olduğu gibi müdafinin süre tutum dilekçesinde açıkladığı üzere temyiz sebeplerini bildirmesi gerektiğinin farkında olduğu durumlarda en azından tebliğnamenin düzenlenmesi aşamasına kadar temyiz sebeplerini içeren dilekçesinin verilmiş olması gerektiği ya da daha sonra verilmiş ise Dairece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından davanın esası hakkında ek tebliğname istenmesi gerektiği yönündeki görüşe de katılmak mümkün değildir; zira hukuk devleti olmanın sorumluluğu bağlamında verilen kararlar ile kurulan hükümlere karşı yasa yolları, şekli, süreleri ve sonuçlarının ilgililere açıkça bildirilmemesi veya eksik bildirilmesi hâlinde yasal sürelerin tebligat tarihinden itibaren değil ancak öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, öğrenme tarihi kesin olarak belirlenebilen hâller dışında taraf beyanının esas alınması gerekliliğinden hareketle, usulüne uygun sebep içeren dilekçe var ise bu kapsamda temyiz incelemesi yapılması, aksi hâlde ilgiliye yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak meşruhatlı tebligatla 7 günlük süre içinde yasal düzenlemeye uygun şekilde sebep bildirmemesi hâlinde sebep yokluğundan temyiz talebinin reddedileceği ve hükmün kesinleşeceği ihtar edilmeli, sonucuna göre esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılıp yapılmayacağına karar verilmelidir. İncelemeye konu dosyada da bu açıklamalar ışığında öğrenme tarihinin tebliğnamenin müdafiye tebliğ edildiği tarih olduğu kabul edilmelidir.
Ayrıca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 28/2. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir tebliğname mevcut olan ve itiraz yazısında da tebliğnamedeki görüş ile aynı yönde talepte bulunulduğu anlaşılan dosyada, tarafların sundukları yeni dilekçeden sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından davanın esası hakkında ek tebliğname düzenlemesi hususunda bir talepte bulunulması yönünde herhangi bir yasal düzenleme mevcut olmayıp aksi hâl bir usuli eksiklik ya da karışıklığa sebebiyet vermeyecektir.
Her ne kadar mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan ve sanığın savunmasını üstlenen ve ayrıca savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafinin, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesi süresinin, temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde olduğunu bilmemesinin düşünülemeyeceği değerlendirilerek, kanun yolu bildirimindeki bu eksiklik müdafi açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacağı söylenebilir ise de; açıklandığı üzere istinaf mahkemelerini faaliyete geçiren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay tarafından sebep içermeyen temyiz taleplerinin incelenmesine ilişkin yerleşik uygulama terk edilmiş, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle yapılan değişiklik sonucu 7 gün olan temyiz süresi 15 gün olarak yeniden belirlenmiş ancak temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin sunulmasına ilişkin 7 günlük sürede bir değişikliğe gidilmemiş ve böylelikle kısmen karmaşık bir sistem kabul edilmiş olması nedenleriyle avukatlar da dahil olmak üzere başvurucuların söz konusu sürede yanılmalarının mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Iğdır 2.Ağır Ceza Mahkemesince bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen hükmün sanık ve sanık müdafisine 15.10.2020 tarihinde tefhim edildiği, sanığın 15.10.2020 tarihinde, sanık müdafisinin ise 16.10.2020 tarihinde kararı temyiz ettiğini ve gerekçeli karar tebliğ edildiğinde ayrıntılı beyanlarını sunacağını bildirir ayrı ayrı temyiz dilekçeleri verdikleri, sanık müdafisine gerekçeli kararın 02.11.2020 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ancak yapılan tebligatta temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin verilmesine ilişkin süre belirtilmediği gibi hükümde de CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğinin bildirilmediği ve anılan dilekçenin sunulmaması durumunda sonuçlarının ne olacağına dair ihtara da yer verilmediği, sanık müdafisi tarafından temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin 12.01.2021 tarihinde verildiği anlaşılan dosyada;
Hüküm fıkrasında CMK’nın 295. maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçenin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya tebliğden itibaren (7) gün içerisinde verilmesi gerektiğine ve sunulmaması hâlinde sonuçlarının ne olacağına değinilmediği gibi bu hususun meşruhatlı tebligat ile de bildirilmediği anlaşıldığından, sanık müdafisinin temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden ve gerekçeli kararın 02.11.2020 tarihinde tebliğinden itibaren yedi gün geçtikten sonra sunduğu 12.01.2021 tarihli temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesinin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.12.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.