YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/423
KARAR NO : 2023/17
KARAR TARİHİ : 18.01.2023
MAHKEMESİ:Asliye Ceza
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık … hakkında mağdur .ile katılan …’e yönelik konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme; mağdurlar …, …, … ve …’a yönelik mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine; mala zarar verme suçundan ise TCK’nın 151/1, 152/2-a, 43, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin … 1. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan 08.12.2015 tarihli ve 375-602 sayılı hükümlerin, o yer Cumhuriyet savcısı, katılan vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.05.2022 tarih ve 11601-8085 sayı ile;
“…05.08.2017 öncesinde verilen kararlarda, yokluğunda karar verilen ‘görüldü savcısı’nın o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresi, kararı temyize hakkı olan diğer süjelerle eşit biçimde ve tebliğden itibaren (7) gündür.
Bu açıklamalar ışığında; kararın, 08.12.2015 tarihinde o yer Cumhuriyet savcısının yokluğunda verildiği, mahkeme kararında kararın yazım tarihinin; dosya içerisinde de tebliğ evrakının bulunmadığı, gerekçeli kararın onaylandığı tarihin 01.02.2016, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz tarihinin ise 03.02.2016 tarihleri olduğu anlaşılmakla, temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edildiğinden tebliğnamedeki red isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
Diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Oluş ve dosya içeriğine göre, suça konu eşyaların bulundukları yer, aralarındaki mesafe ve mağdurlarının farklı kişiler olduğu dikkate alındığında, olay gecesi sanığın, her bir mağdura yönelik farklı eylem ve kast altında nitelikli mala zarar verme suçunu işlediği gözetilmeden sanık hakkında, katılan … ile mağdurlar …, …, …, …, …’e yönelik TCK’nın 152/2-a maddesi uyarınca ayrı ayrı mahkumiyet hükümleri kurulması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde zincirleme suç hükümleri uygulanmak kurulması suretiyle eksik ceza tayini,
2- Bir kısım mağdurların beyanlarında zararlarının giderildiğini belirtmeleri karşısında, zararın ne zaman giderildiği tespit edildikten sonra sonucuna göre sanık hakkında TCK’nın 168. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin tartışılması gerektiğinin düşünülmemesi,
3- Sanığın geceleyin, katılan …’e ait … yeri ile mağdur.’nün konutunun eklentisi mahiyetindeki alt katına girerek eşyalarına zarar verdiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında, katılan …’e yönelik TCK’nın 116/2-4, mağdur.ü’ye yönelik TCK’nın 116/1-4. maddeleri uyarınca, uzlaşma kapsamında bulunmayan nitelikli mala zarar verme suçu ile birlikte işlenen ve bu nedenle uzlaşmaya tabi olmayan nitelikli konut dokunulmazlığının ihlali suçlarının sübut bulduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 15.06.2022 tarih ve 103786 sayı ile; “…Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen ‘Hak arama hürriyeti’ ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün ‘Cezai Konularda Temyiz Hakkı’ başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan o yer Cumhuriyet Savcısının, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesine göre bir ay olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK’nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, o yer Cumhuriyet Savcısının, 08.12.2015 karar tarihinden itibaren 1 aylık süreden sonra gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu ve bu nedenle temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.07.2022 tarih ve 5441-10582 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 6572 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 9. madde uyarınca duruşmalara iştirak etmeyen o yer Cumhuriyet savcısının 08.12.2015 tarihinde tefhim edilen hükme yönelik 03.02.2016 tarihli temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık … hakkında konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda … 1. Asliye Ceza Mahkemesince 08.12.2015 tarih ve 375-602 sayı ile; sanığın, mala zarar verme suçundan mahkûmiyetine, konut dokunulmazlığının ihlâli suçu bakımından ise CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği,
Hükümlerin, görüldü işlemleri için o yer Cumhuriyet savcısı ekranına hâkim tarafından 01.02.2016 tarihinde gönderilmesi üzerine 03.02.2016 tarihinde söz konusu hükme yönelik Cumhuriyet savcısının temyiz talebinde bulunduğu,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
1412 sayılı CMUK’da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK’da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir.
Temyiz ise, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Ayrıca bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce Yargıtay denetiminden geçen kararların da temyiz kanun yoluna tabi olduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun’un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi “kanun yolu” adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık ve katılan için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey – … Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, … 2017, s. 859, 860).
Bu anlayışa paralel olarak, Anayasa’nın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda olduğu gibi temyiz kanun yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmemiştir. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre kanun yollarına başvurma hakkı olanlar temyiz kanun yoluna da başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz kanun yollarına başvuru hakkı bulunmaktadır.
Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan “davasız yargılama olmaz” ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesi;
“Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.
Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir.” şeklinde hüküm altına alınmış olup bu düzenlemeye göre genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
5271 sayılı CMK’nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için hükmün açıklanmasından itibaren yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK’nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi” ibaresi “on beş” şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, maddenin 2. fıkrasında hükmün, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanması hâlinde sürenin tebliğ tarihinden başlayacağı düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yoluna başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesi ise;
“Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
Düzenlemesini taşımakta olup 6545 sayılı Kanun ile “Sulh ceza mahkemesi” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendirmesi nedeniyle Cumhuriyet savcısının asliye ceza mahkemesindeki duruşmalara katılamayacağına ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde de durulması gerekmektedir.
14.04.2011 tarihli 27905 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri yayım tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 3. madde uyarınca “01.01.2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.” şeklinde düzenlenmeye yer verilmiş olup asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısının hazır bulunmayacağına ilişkin bu süre önce, 12.12.2014 tarihli ve 29203 Mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6572 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 9. madde uyarınca 31.12.2019 tarihine kadar, daha sonra da, 24.12.2019 tarihli ve 30988 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7201 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 11. madde uyarınca 01.09.2020 tarihine kadar uzatılmıştır.
Görüldüğü gibi 6217 sayılı Kanun değişikliğinden önce asliye ceza mahkemesi duruşmasına iştirak eden Cumhuriyet savcılarının kararın huzurlarında tefhim kılındığı tarihten itibaren bir hafta içinde temyiz talebinde bulunabileceklerine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmiş iken 6217 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrasında 01.09.2020 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerince verilen temyiz edilebilir nitelikte hükümlerin Cumhuriyet savcıları tarafından hangi süre içinde temyiz edilebileceklerine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, Cumhuriyet savcılarının mevcut temyiz haklarını hangi süre içinde kullanabilecekleri ve bu sürenin ne zaman başlayacağına ilişkin uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından ağır ceza mahkemesi bulunan yerlerdeki Cumhuriyet savcılarının mülhakat ceza mahkemesi kararlarını temyiz etmelerine olanak sağlayan yasal düzenlemelerin geçmişten itibaren geçirdiği evrelerin incelenmesi ve mevcut yasal düzenleme ortaya konularak yürürlükteki hukuk düzeninin bütünlüğü de dikkate alınıp bu husustaki mevcut hukuki boşluğun giderilmesi gerekmektedir.
1926 yılında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun kabulünden sonra savcılık örgütünün oluşumunda da değişikliğe gidilmesi ihtiyacı hissedilmiş, aynı yıl içinde yürürlüğe konulan 825 sayılı Türk Ceza Kanununun Mevkii Mer’iyete Vaz’ına Müteallik Kanun’un 28. maddesiyle, 469 sayılı Mehakim’i Şer’iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkâmı Muaddil Kanun’un 5. maddesi değiştirilmiştir. Sözü edilen 5. maddenin birinci fıkrasında; her asliye mahkemesi nezdinde bir savcılık örgütü kurulması hükme bağlanmış, ikinci fıkrasında; ağır ceza mahkemesi bulunan yerlerdeki savcının, bu mahkemenin yargı yetkisi dahilindeki asliye ve sulh mahkemelerinden verilen kararlara karşı otuz gün içinde itiraz ve temyiz yetkisinin bulunduğu belirtilmiş, 3. fıkrasında ise, bu savcıların, kendi merkezlerindeki mahkemelerden verilen kararlara karşı temyize başvurma sürelerinin, “kanunen belli olan süre” olduğu ifade edilmiştir.
Ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz koşulları ve süresi, 1929 yılında yürürlüğe giren 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda yeniden belirlenmiş ve 310. maddenin birinci fıkrasında, temyiz isteminin hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde yapılabileceği, üçüncü fıkrasında ise, sulh mahkemelerinin temyizi mümkün kararlarının yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebileceği hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere, 469 sayılı Kanun’un değişik 5. maddesinde otuz günlük temyiz süresinin tebliğden mi yoksa tefhimden mi başlayacağı açıkça belirtilmemiş, 1412 sayılı CMUK’da da sadece ağır ceza Cumhuriyet savcılarının sulh ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresi ile bu sürenin başlangıç tarihi düzenlenmiştir. Bu nedenle başlangıçta, üst Cumhuriyet savcılarının mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik otuz günlük temyiz süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı yolunda bazı görüş ayrılıkları ortaya çıkmış ise de, çeşitli yargısal kararlarda vurgulandığı ve uygulamada da benimsendiği üzere bu sorun, sulh ceza mahkemeleri ile paralellik sağlanabilmesi için, mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süresinin başlangıcı bakımından da tefhim tarihinin esas alınması suretiyle çözüme kavuşturulmuştur.
Bu yasal düzenlemelerin yürürlükte bulunduğu dönemde, ağır ceza mahkemesi nezdinde görevli Cumhuriyet savcılarının;
a) Gerek ağır ceza merkezindeki gerekse mülhakattaki sulh ceza mahkemesi kararlarını CMUK’nın 310/son maddesi uyarınca tefhimden itibaren bir ay,
b) Ağır ceza merkezinde bulunan asliye ceza mahkemesi kararlarını CMUK’nın 310/1. maddesi uyarınca tefhimden itibaren bir hafta,
c) Mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını ise 469 sayılı Kanun’un 5/2. maddesi gereğince otuz gün içinde temyiz edebilecekleri görüşü benimsenmiştir.
Uygulama bu doğrultuda sürdürülürken, ceza yargılaması yönteminde değişiklik yapılması ve istinafın da içinde yer aldığı bir sistemin hayata geçirilmesi amacıyla, hemen tümü 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren bir çok yasal düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, bir yandan 469 ve 825 sayılı Kanunlar ile 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılırken, bir yandan da 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlüğe girmiştir. Ancak o tarih itibarıyla istinaf denetimini gerçekleştirecek olan bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu tamamlanamadığından kanun koyucu bu durumu dikkate alarak, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesinde, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilan edilecek olan göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağını hükme bağlamıştır.
Yeni düzenlemelere göre, ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcılarının yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin kararlarına ilişkin temyiz süresini düzenleyen 469 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılması ve 1412 sayılı CMUK’nın uygulanması gereken hâllerde de münhasıran bu hususu düzenleyen bir hükmün mevcut olmaması nedeniyle ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 06.11.2007 tarihli ve 167-222 sayılı kararında vurgulandığı üzere bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten önceki evrede aleyhine temyiz yoluna başvurulan kararlar söz konusu olduğunda başka bir ifadeyle, 1412 sayılı CMUK’nın 305 ile 326. maddelerinin uygulanması gereken hâllerde ağır ceza Cumhuriyet savcılarının mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süresinin adı geçen Kanun’un 310. maddesinin 3. fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle belirleneceği, bu durumda temyiz süresinin tefhimden itibaren bir ay olduğu sonucuna ulaşılmış, Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 tarihli ve 834-321 sayılı kararında da, aynı ilkeler benimsenerek 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanması gereken hâllerde, Cumhuriyet savcılarının duruşmalarına iştirak etmediği asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süresinin bu Kanun’un 310. maddesinin üçüncü fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle belirleneceği ve bu sürenin tefhim tarihinden itibaren bir ay olduğu kabul edilmiştir. Başka bir ifadeyle 6217 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca asliye ceza mahkemesi duruşmasına katılamayan Cumhuriyet savcılarının bu mahkemenin kararlarını temyiz süresine ilişkin hukuki boşluk, 1412 sayılı CMUK’nın “Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir.” şeklinde düzenleme içeren 310. maddesinin 3. fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle giderilmeye çalışılmış ve önceki uygulamalar devam ettirilmiştir.
Diğer taraftan, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 84. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. madde uyarınca sulh ceza mahkemeleri yürürlükten kaldırılarak sulh ceza hâkimlikleri kurulmuş, bu maddenin yürürlüğe girdiği 28.06.2014 tarihi itibarıyla sulh ceza mahkemelerinde görülmekte olan dava dosyalarının bir ay içinde yetkili asliye mahkemelerine devredileceği hükme bağlanmıştır.
1412 sayılı CMUK’nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, uyuşmazlığın çözümü bakımından 5271 sayılı CMK’nın istinaf başvurusunun süresini belirleyen 273 ve temyiz süresini düzenleyen 291. maddeleri de kıyaslamada dikkate alınamayacaktır. Öte yandan, 7035 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun’un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK’nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğundan da bahsedilemeyecektir.
Aksi düşüncenin kabulü, yasa koyucunun açık bir irade sergileyerek henüz uygulanmasını istemediği bir yasa normunun yorum yoluyla uygulanması anlamına gelir ki, bu şekilde ulaşılan sonucun da Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen, ayrıca Anayasa’nın 38. maddesi ile güvence altına alınan “kanunilik ilkesine” aykırı olacağı açıktır.
Bu durumda Cumhuriyet savcılarının duruşmasına iştirak etmediği asliye ceza mahkemesi kararlarını hangi sürede temyiz edeceklerine ilişkin sorunun, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrası ile yerleşmiş içtihatlar doğrultusunda, 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesi kıyasen uygulanarak çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanık … hakkında konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda … 1. Asliye Ceza Mahkemesince 08.12.2015 tarih ve 375-602 sayı ile; sanığın, katılan … ile mağdurlar …, …, …, Nurdan Etözlü ve …’a yönelik mala zarar verme suçundan mahkûmiyetine, katılan … ile mağdur … Etözlü’ye yönelik konut dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından ise CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verildiği,
Hükümlerin, görüldü işlemleri için 6572 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununu Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 9. madde uyarınca duruşmalara iştirak etmeyen o yer Cumhuriyet savcısı ekranına hâkim tarafından 01.02.2016 tarihinde gönderilmesi üzerine 03.02.2016 tarihinde Cumhuriyet savcısının temyiz talebinde bulunduğu dosya kapsamında;
Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “Hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliğine ilişkin düzenlemeler ve “Silahların eşitliği” ilkesi dikkate alındığında, kamu davasının ilgililerinden olan Cumhuriyet savcısının etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK’nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrası ile bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin emredici ve istisnai nitelikte bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, her ne kadar 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik uyarınca 28.06.2014 tarihi itibarıyla sulh ceza mahkemeleri yürürlükten kaldırılmış ise de kanun koyucunun, bu mahkemelerin temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkânı bulunduğu hâlde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemesi de dikkate alınarak, 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanması gereken hâllerde, Cumhuriyet savcılarının duruşmalarına iştirak etmediği asliye ceza mahkemesi kararlarına yönelik temyiz süresinin bu Kanun’un 310. maddesinin üçüncü fıkrası kıyasen uygulanmak suretiyle belirlenmesi gerektiği ve bu sürenin tefhim tarihinden itibaren bir ay olduğu, 6572 sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 9. madde uyarınca duruşmalara iştirak etmeyen o yer Cumhuriyet savcısının 08.12.2015 tarihinde tefhim olunan hükme yönelik 03.02.2016 tarihinde gerçekleştirdiği temyiz talebinin bir aylık süreden sonra olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri …, … ve …; “Uyuşmazlık konusu; Cumhuriyet savcısı hazır bulunmaksızın duruşma yapılan mahkemelerce verilen kararları, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz etmesi hâlinde, temyiz süresi ve başlangıcının ne olduğu konusundadır.
Esasen ağır ceza savcısının mülhakat asliye ceza kararlarını temyiz etmesi hâlini de birlikte ifade etmek gerekirse, ‘görüldü savcısı’nın mülhakat asliye ceza mahkemesi kararları ile savcının katılmadığı aynı yer veya mülhakat tek hakimli çocuk ceza ya da asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresi ve başlangıcı konusunda Yargıtay Ceza Genel Kurulundaki çoğunluk oluşturan üyeler ile görüş ayrılığı bulunmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nın ‘Temyiz Talebi ve Süresi’ başlıklı 310. maddesi uyarınca;
‘Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar.
Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir.’
469 sayılı Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına ait Ahkâmı Muaddil Kanun’un 5/2 ve 825 sayılı Ceza Kanunu’nun Mevkii Mer’iyete Vaz’ına Müteallik Kanun’un 28/2. maddeleri uyarınca, o yer ya da mülhakat asliye (veya savcısız duruşma yapan tek hakimli çocuk) ceza mahkemesi kararlarını görüldü savcısının temyiz süresi ise; tefhimden itibaren 30 gündür.
01.06.2005 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 5271 CMK’nın ‘Cumhuriyet Başsavcılığına Yapılacak Tebligat’ başlıklı 38. maddesi uyarınca;
‘Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan tebligat, tebliği gereken evrakın aslının verilmesi suretiyle olur. Tebliğ ile bir süre işlemeye başlıyorsa verildiği gün, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından evrakın aslına yazılır.’
CMK’nın ‘Kanunyollarına Başvurma Hakkı’ başlıklı 260. maddesinin 2. fıkrası uyarınca;
‘Ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.’
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un ‘Cumhuriyet Savcısının Görevleri’ başlıklı 20. maddesinin 1. fıkrası uyarınca;
‘Cumhuriyet savcısının görevleri şunlardır :
1. … kanunyoluna başvurmak, …’
Aynı Kanun’un ‘Kaldırılan Hükümler’ başlıklı 54. maddesi uyarınca, 469 sayılı Kanun’un ve 825 sayılı Kanun’un uyuşmazlık konusuyla ilgili 28. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
CMK’nın ‘Temyiz İstemi ve Süresi’ başlıklı 291. maddesi uyarınca;
‘(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.
(2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkında bulunanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.’
CMK’nın ‘Adlî Tatil’ başlıklı 331. maddesinin 4. fıkrası uyarınca;
‘(4) Adlî tatile rastlayan süreler işlemez. Bu süreler tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılır.’
05.08.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkrası uyarınca;
‘Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesi ile…temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.’
5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca,
‘Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkında Kanunun geçici 2’nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322’nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326’ncı maddeleri uygulanır.’
(Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihinde faaliyete başlamıştır.)
14.04.2011 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 26. maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 3. maddede ise;
‘01.01.2014 tarihine kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.’ denilmektedir.
Ayrıca, 5320 sayılı Kanuna, 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla eklenen hükümler ile sulh ceza mahkemeleri kaldırılmış, diğer kanunlarda sulh ceza mahkemelerine yapılan atfın asliye ceza mahkemelerine yapılmış sayılacağı belirtilmiştir.
Konuyla ilgili mevzuat hükümlerini bu şekilde açıkladıktan sonra süreç içinde ortaya çıkan görüş ve uygulamaları özetleyecek olursak;
1412 sayılı CMUK’a göre, temyiz süresi kural olarak (duruşmalara katılan Cumhuriyet savcısı da dahil olmak üzere) bir haftadır. Karar sanık veya katılanın yokluğunda verilmişse süre tebliğden itibaren işlemeye başlar.
Görüldü savcısının o yer ve mülhakat sulh ceza mahkemelerinin kararlarını temyiz süresi tefhimden itibaren bir ay, asliye ceza mahkemelerinin kararlarını temyiz süresi ise; 30 gündür.
01.06.2005’ten itibaren 5271 sayılı CMK döneminde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı özetle;
469 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış olduğundan, görüldü savcılarının o yer ya da mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını hangi sürede temyiz edebileceği konusunda yasal boşluk doğmuştur. Bu itibarla görüldü savcılarının, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. Fıkrası uyarınca hâlen yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nın 310/3. maddesinin kıyasen uygulanması suretiyle, o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını tefhimden itibaren bir (1) ay içerisinde temyiz edebileceği görüşündedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da, 28.04.2009 günlü, 2009/7-27 esas ve 2009/109 sayılı kararı ile 10.06.2014 günlü, 2013/834 esas ve 2014/321 sayılı ve benzeri kararlarında bu görüşü benimsemiştir.
Ancak, duruşmalarda bulunmayan görüldü savcısına, CMUK’nın 310/3. maddesi uyarınca taraflara nazaran daha uzun bir temyiz süresi tanınması fikri uygulamada tam tersine işlediği gibi, ‘Silahların Eşitliği İlkesi’ne de uygun değildir.
Görüşümüze gelince;
Kanun yoluna başvurma hakkı, AİHS, Anayasa ve kanunlarımız ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma ile iddia ve savunma haklarının en önemli alt başlıklarından biridir. Bu hak, aynı zamanda erişim hakkı kapsamında da mütalaa edilmektedir.
Öte yandan ceza yargılamasına egemen olan en önemli ilkelerden birisi, ‘Silahların Eşitliği İlkesi’dir.
Nihayet ceza yargılamasında usuli konularda kıyas ve yorum mümkündür. Ancak, ‘İstisnai Kuralların Genişletici Yorumlanmaması İlkesi’ de ceza yargılamasına egemen olan ilkelerdendir.
Bu itibarla, 1412 sayılı CMUK döneminde temyiz süresi ve başlangıcı konusunda kural olarak; sanık ve katılan bakımından kararın tefhim veya tebliğinden itibaren bir haftadır. Aynı şekilde duruşma savcısı açısından da kararın tebliğinden itibaren bir haftalık temyiz süresi geçerlidir. Buna karşılık duruşmalarda hazır bulunmayan Cumhuriyet savcılarına tanınan bir (1) aylık veya otuz (30) gün) sürenin ise istisnaî bir düzenleme olduğu göz önüne alınarak yeni dönemde, istisnaî kuralın genişletici bir yorumla kıyasen uygulanamaması gerekir.
Görüldü savcısının o yer ya da mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz etme süresi ve başlangıcı konusunda, 01.06.2005 tarihinden itibaren bugüne kadar yasal bir boşluk da yoktur.
Kanunkoyucu zikredilen hak ve özgürlükler ile ‘Silahların Eşitliği’ ilkesinin gereği olarak, 5271 sayılı CMK ile savcı yani iddia makamı da dahil olmak üzere, temyize hakkı olan herkese, eşit bir temyiz süresi belirlemiştir.
7035 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 05.08.2017 tarihine kadar bu süre bir hafta (yedi gün), bu tarihten itibaren ise; on beş (15) gün…
469 sayılı Kanun’un 5/2 ve 825 sayılı Kanun’un 28/2. maddelerini kaldırmak suretiyle de; geçici bir süreyle sınırlı olarak uygulanması söz konusu olan 1412 sayılı CMUK dönemine ait kuralın istisnalarının uygulama alanını bilinçli bir şekilde daraltmıştır.
Buna göre, 7035 sayılı Kanun değişikliğinden önce taraflar açısından öngörülen temyiz süresi ile görüldü savcısının temyiz süresi aynı olup, 1412 sayılı CMUK m. 310/1 ve 5271 sayılı CMK m. 291’de ifade edilen kavram farklı olsa da bir hafta, yani yedi gündür.
Zira, 5235 sayılı Kanun’un 20/1-1 ve CMK’nın 260/2. maddeleri uyarınca yokluklarında verilen asliye ya da tek hakimli çocuk ceza mahkemesi kararlarını o yer ve/veya ağır ceza savcısının, kısaca ifade etmek gerekirse görüldü savcısının temyize hakkı bulunduğunda da kuşku bulunmamaktadır.
CMK’nın 38. maddesi 01.06.2005’ten beri yürürlüktedir. Bu maddeye göre süreyi tebliğden başlatmak kaydıyla, istinaf mahkemelerinin faaliyete geçtiği 20.07.2016 tarihine kadar yürürlükte olduğunda kuşku bulunmayan ve temyiz süresinde asıl kuralı belirleyen CMUK’un 310/1. maddesi uyarınca görüldü savcısı açısından da, tıpkı duruşmada hazır bulunan savcı gibi bir haftalık temyiz süresinin geçerli olduğu görüşü, adalete, hakkaniyete ve ceza yargılamasında geçerli olan ilkelere daha uygundur.
Bu arada 6545 sayılı Kanun ile sulh ceza mahkemeleri kaldırıldığından Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşüne göre kıyasen uygulanan 1412 sayılı CMUK’nın 310/3. maddesi de kadük kalmıştır.
20.07.2016 tarihinde istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte, istinaf savcıları, CMK m. 38 ve 291. hükümleri uyarınca … tebliğden itibaren yedi günde, 5320 sayılı Kanun’un belirlediği istisnai hâllerde ise, ilk derece görüldü savcıları da aynı şekilde tebliğden itibaren CMK m. 38 ve CMUK m. 310/1. hükümleri uyarınca bir haftada asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz edebilirler.
05.08.2017 tarihinden sonrası temyiz süresine gelince;
Bilindiği üzere; 05.08.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanunla değişik 5271 Sayılı CMK.’nın 291. maddesi uyarınca, temyiz süresi yedi (7) günden onbeş (15) güne çıkartılmıştır.
Buna mukabil, 5320 sayılı Kanun’un 5560 sayılı Kanunla değişik 8. maddesi uyarınca, istinaf mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar verilen kararlar hakkında, bu kararlar kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK.’nın 322. maddesinin 4 ilâ 6 fıkraları hariç, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır. Diğer bir ifadeyle, 20 Temmuz 2016 öncesinde verilen kararlar, bu kararlar kesinleşinceye kadar doğrudan temyize tâbidir.
1412 sayılı CMUK’nın 310/1. maddesi uyarınca, temyiz süresi bir haftadır.
Kanunyoluna başvurma hakkı, savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı ile erişim hakkının en önemli alt başlıklarından birini oluşturmaktadır.
Bu hakkın yaygın ve etkili bir biçimde kullanılabilmesi için herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek basit ve yalın yöntemler belirlenmeli ve sürelerin de mümkün olduğunca yeknesak olması görüşü benimsenmelidir.
Ceza Muhakemesinde ‘Derhal yürürlük ilkesi’ geçerlidir. 7035 sayılı Kanunla temyiz süresi yedi günden onbeş güne çıkartılmıştır ve sanık lehinedir.
Kaldı ki, sonradan yürürlüğe giren kanun önceden yürürlükte olan kanunu zımnen ilga edebilir. Bir kısım kararlar yönünden yürürlükte olan 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesi 7035 sayılı Kanunla zımnen ilga edilmiştir.
Bu düşüncelerden hareketle, 7035 sayılı Kanunla eklenen geçici birinci maddesiyle; 5271 sayılı CMK.’nın 291. maddesinde yapılan değişiklikler, ‘Bu (7035) Kanunun yürürlüğe girdiği tarih ve sonrasında verilen kararlara uygulanır.’ denilmek suretiyle, doğrudan ya da istinaf sonrası ayırımı yapmaksızın, 7035 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren verilen bütün kararların on beş (15) günlük yeni temyiz süresine tâbi olduğu açıkça vurgulanmıştır.
Özetlenecek olursa; daha önce Cumhuriyet savcısının görüldüsünü düzenleyen 469 sayılı Mehakimi Şer’iyenin İlgasına ve Mehakimin Teşkilatına ait Ahkâmı Muaddil Kanun’un 5/2 ve 825 sayılı Ceza Kanunu’nun Mevkii Mer’iyete Vaz’ına Müteallik Kanun’un 28/2. maddeleri 01.06.2005 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 5271 CMK’nın ‘Cumhuriyet Başsavcılığına Yapılacak Tebligat’ başlıklı 38. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılmıştır. Yargıtay 1412 Sayılı Kanunun 310/3 fıkrası uyarınca kıyasan uygulamayı devam ettirmiştir.
Ancak kıyasen uygulanan CMK 310/3. fıkradaki ‘sulh ceza’ mahkemeleri 28.06.2014 tarihli 6545 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. Artık kıyasende uygulanacak bir madde kalmamıştır. Bunun yerine halen yürürlükte olan 5271 sayılı CMK 291. maddesi yürürlüktedir. Bu maddenin uygulanması ve 05.08.2017 tarihine kadar yedi (7) gün olarak kabulu 05.08.2017 ve sonrasında verilen kararlarda, yokluğunda karar verilen ‘görüldü savcısı’nın o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresi, kararı temyize hakkı olan diğer süjelerle eşit biçimde ve tebliğden itibaren onbeş (15) gündür.
… 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 08.12.2015 tarihli hükmün o yer Cumhuriyet savcısının yokluğunda verildiği, mahkeme kararında kararın yazım tarihinin; dosya içerisinde de tebliğ evrakının bulunmadığı, gerekçeli kararın onaylandığı tarihin 01.02.2016, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz tarihinin ise 03.02.2016 tarihleri olduğu anlaşılmakla, 1412 sayılı CMUK’un 310, 5235 sayılı Kanun’un 20/1, 5271 sayılı CMK’nın 38, 260/3 ve 291. maddeleri gereğince, yokluğunda karar verilen ‘Görüldü savcısı’nın, 05.08.2017’den önce verilen o yer veya mülhakat asliye ceza mahkemesi kararlarını temyiz süresi bir hafta olup o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin süresinde olduğunu kabul eden dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.06.2022 günlü ve 15-2016/103786 sayılı itiraz istemi yerinde görülmemiş olduğundan itirazın reddine karar verilmesi gerekirdi.
Bu nedenle itirazın kabulu yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 30.05.2022 tarihli ve 11601-8085 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Cumhuriyet savcısının, … 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.12.2015 tarihli ve 375-602 sayılı hükümlerine yönelik temyiz isteminin, süresinden sonra yapılmış olması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310 ve 317. maddeleri gereğince REDDİNE,
4- Dosyanın, sanık müdafisi ile katılan … vekilinin temyiz taleplerine ilişkin inceleme yapılması amacıyla Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.01.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.