Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/42 E. 2022/574 K. 22.09.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/42
KARAR NO : 2022/574
KARAR TARİHİ : 22.09.2022

Mahkemesi:Ağır Ceza

Sanık …’nın, nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmeden TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a-d, 62 ve 53. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin … 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.05.2015 tarih ve 125-231 sayılı ve resen temyize tabi olan mahkûmiyet hükmünün; sanık müdafisi, katılan … vekili ile şikâyetçi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 14.01.2020 tarih ve 931–87 sayı ile;
“…Sanık … hakkında babası maktul …’i tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan açılan kamu davasında 6284 sayılı Yasa’nın 2/1-d ve 20/2. maddeleri uyarınca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nin 233 ve 234. maddeleri gereğince davaya katılma ve CMUK’un mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine … 1. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının davaya katılmasına karar verilmiş ve 21.04.2020 tarih ve 113-142 sayı ile; sanık …’nın maktul …’ya yönelik gerçekleştirdiği eylem nedeniyle TCK’nın 82/1-a-d, 62 ve 53. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin kurulan ve resen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafisi, katılan … vekili ve katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.06.2021 tarih ve 4542-10614 sayı ile onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri . ve .
“Maktul …’nın kasten öldürüldüğü sübuta eren dosyada maktulün kızı olan sanık …’nın TCK’nin 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı gereğince TCK’nin 82/1-a maddesinden sorumlu tutulması gerekir iken TCK’nin 82/1-a-d maddelerinden sorumlu tutulmasının yasal mevzuata aykırı olduğunu düşündüğümüzden Dairemizin sanığın TCK’nin 82/1-a-d maddelerinden cezalandırılması gerektiğine dair çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
TCK’nin 37.maddesinde suçun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişilerden her birinin fail olarak sorumlu oldukları düzenlendiği halde TCK’nin 38 ve 39. maddelerinde suç teşkil eden fiil ile doğrudan temas etmeyip bu fiili işleyen TCK’nin 37. maddesindeki fail ile ilişki içinde olan şeriklerin (TCK’nin 38. maddesinde azmettiren, TCK’nin 39. maddesinde yardım eden) sorumluluğu düzenlenmiştir.
5237 sayılı Kanunda fail dışındakilerin (şeriklerin) işlenen suçtan sorumluluklarını düzenleyen yegane madde 40.maddedir (bağlılık kuralı).
TCK’nin 40. maddesinde işlenen suçtaki nitelikli hallerin şeriklere sirayeti hakkında açık bir düzenleme yoktur. Yasadaki bu eksiklik hem doktrinde hem de yargı mercilerince farklı kararlar verilmesine neden olmakta olup bize göre TCK’nin 40. maddesi ile TCK’nin 37, 38, 39. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde TCK’nin 37/1. maddesinde suçun kanuni tanımındaki fiili işleyenlerin fail olduğu, TCK’nin 38/1. maddesinde başkasını suç işlemeye azmettiren kişi işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. TCK’nin 39/1. maddesinde suçun işlenmesine yardım eden kişi işlenen suçun … demektedir.
Her üç kanun maddesine bakıldığında fail veya şeriklerin sorumluluğunun fail tarafından bizzat işlenen suç üzerinden belirlendiği açıktır. Bu nedenle her ne kadar TCK’nin 40. maddesinde açıkça düzenleme yapılmamış ise de failin işlediği fiilin ve müeyyidesinin belirlenmesi, şeriklerin sorumluluklarının da failin sorumluluğu esas alınarak tespiti gerektiğini düşünmekteyiz. TCK’nin 40. maddesinde nitelikli hallerin sirayeti hususunda açıkça bir düzenleme yapılmamasının uygulamada ve doktrinde sıkıntı doğurduğu aşikar olmakla bu eksikliğin TCK’nin faillik ve şeriklik düzenlemelerindeki sistematiğinin dışına çıkılarak doldurulmasının doğru olmayacağı kanaatindeyiz.
Somut olaya gelecek olursak, sanık … kendi öz babasını öldürmeleri için kendisiyle akrabalık bağı olmayan diğer sanıkları azmettirmiş, diğer sanıklar da tasarlayarak .’nin babasını öldürmüşlerdir. Sanık … dışındaki ceza alan diğer sanıkların (faillerin) TCK’nin 82/1-a maddesi gereği cezalandırılmaları yanında sanık …’nin de TCK’nin 40. maddesi gereği yine TCK’nin 38. maddesi delaletiyle 82/1-a maddesinden cezalandırılması gerektiği, …’nin 82/1-a maddesi yanında 82/1-d maddesinden sorumlu tutulamayacağı kanaatinde olduğumuzdan Dairemizin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.09.2021 tarih ve 77792 sayı ile;
“…TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen ‘bağlılık kuralı’ uyarınca, ister fiilden, isterse failin veya mağdurun şahsından ya da özelliklerinden kaynaklanmış olsun, eylemin ‘nitelikli kasten öldürme’ suçunu oluşturup oluşturmadığının faile göre belirlenmesinin gerektiği ve bu hâlin şeriklere sirayet ettirilmesinde zorunluluk bulunduğu anlaşılmakla, ‘failler’ .ve .in ‘tasarlayarak öldürme’ suçuna ‘azmettiren’ sıfatıyla katılan sanığın, ‘tasarlayarak öldürme’ suçundan, TCK’nın 38, 82/1-a, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması yerine, suç niteliğinde kısmen yanılgıya düşülerek, ‘tasarlayarak babasını öldürme’ suçundan, yazılı biçimde aynı Kanun’un 82/1-a-d,62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi, Kanuna aykırıdır…” düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.12.2021 tarih 11074-15047 sayı ve oy çokluğu ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar … ve … hakkında, maktul …’ya yönelik nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri, inceleme dışı sanıklar … ve … hakkında nitelikli kasten öldürme suçuna yardım etmeden kurulan mahkûmiyet hükümleri ile inceleme dışı sanıklar … ve … hakkında nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmeden kurulan beraat hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamında göre inceleme; sanık … hakkında babası maktul …’ya yönelik nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmeden kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; maktulle akrabalık ilişkisi olmayan inceleme dışı sanıkları, babası …’yı öldürmeye azmettiren sanık … hakkında, TCK’nın 38/1 maddesi delaletiyle 82/1-a-d maddeleri uyarınca mı yoksa TCK’nın 38/1 maddesi delaletiyle 82/1-a maddesi uyarınca mı hüküm kurulması gerektiğinin belirlenmesine ilişkin olup, ayrıca sanık … hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
27.09.2013 tarihli Jandarma mesaj formunda; … isimli şahsın ikamet ettiği Mesken köyünden .köyüne akrabalarının cenazesine gittiği sırada, 26.09.2013 tarihinde saat 23.15’te döndüklerinde gördüğü kadarıyla evlerine hırsız girdiği, 480 dolar ve 50 TL’sini aldıkları, başkaca çalınan bir malzeme olmadığını beyan ederek şikâyetçi olduğu, evde yapılan incelemede herhangi bir delil elde edilemediğinin belirtildiği,
29.10.2013 tarihli ihbar tutanağında; 28.10.2013 tarihinde saat 23.10 sıralarında 155 ihbar hattına gelen telefonda,. .. Sokak üzerinde şüpheli şahısların gezdiğinin, 23.31’de yapılan ihbarda, bu şüpheli şahısların yeniden bir evin önüne geldiklerinin ve kırmızı renkli. markasına benzer bir araçla ova yoluna doğru uzaklaştıklarının, 23.39’da yapılan ihbarda ise … Sokak. numaralı ikametgâhın önünde bir şahsın yattığının ve yaralı olabileceğinin bildirildiği,
29.10.2013 tarihli olay tutanağında; 28.10.2013 tarihinde saat 23.10 sıralarında . . Sokak ve civarında iki şüpheli şahsın evlerin arasında dolaştığı ihbarının alınması üzerine, olay yerine intikal edildiğinin, bu sırada başları kapalı iki şahsın koşarak koyu renkli plakası tespit edilemeyen bir araca bindikleri bilgisinin verildiğinin, bu sırada. . Sokak. numaralı ikametin önünde bir şahsın yattığının ve ambulansla devlet hastanesine götürüldüğünün, yaralı şahsın isminin … olduğunun ve hastanede hayatını kaybettiğinin, mahalle sakinlerinden alınan bilgiye göre bir el silah sesi duyulduğunun, akabinde başı kapalı iki şahsın koşarak alt taraftaki .. Sokağa doğru kaçtıklarının ve .Sokak üzerinde plakası bilinemeyen bir araca binerek olay yerinden uzaklaştıklarının tespit edildiği,
29.10.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olay yerine saat 00.30’da gidildiğinin, olay yerinde parmak izi tespiti yapılamadığının, 1 numaralı delille olay yerinden alınan sarı renkli bir adet sigara izmariti, 2 nolu delilde evin bahçesinde bir adet sigara izmariti, 3 numaralı delilde bir adet sigara izmariti, 4, 5, 6, 7 nolu delilerde içilmiş sigara izmaritleri bulunduğunun, bir adet kanlı yeşil çakmağın, üzeri kanlı bir adet … 216 marka sigaranın, bir adet mavi renkli fişek tapasının, evin çevresinde ele geçen sigara izmaritleri ile birlikte delil olarak muhafaza altına alındığının belirtildiği,
29.10.2013 tarihli olay ve yakalama tutanağında; maktul … ile şüpheli kızı .un sürekli kavgalı olduğu ve birbirleriyle görüşmediklerinin öğrenilmesi üzerine önce .’un babasından ayrı ve şüpheli … isimli şahısla dost hayatı yaşadığı evden alındığının, .un yakalandıktan sonraki samimi itiraflarında; babası ile arasında boşanma aşamasında olduğu eşi . ile evliliği nedeniyle kavgaları olduğunu, 28.10.2013 tarihinde saat 20.30 sıralarında. Mahallesinde .ile oturduğu ikamette iken …, …, … ve … isimli şahısların birlikte bir arabayla geldiklerini, . ve .in içeri girdiğini,.’ın evde daha önceden .in saklamış olduğu iki adet av tüfeğini alarak, .’in ise üstünü değiştirerek çıktıklarını, aynı gece saat 23.30 sıralarında farklı bir arabayla ., . ve.’in ikamete birlikte geldiklerini, . ve .’ın avluda bir süre dolaştıklarını, aralarında silahları nereye saklayalım şeklinde fısıltıyla konuştuklarını, .’in ise içeri girerek uyuduğunu, bu silahların daha önce babasının evinden çalınan silahlar olduğunu, ayrıca annesi …’nın da babası … ile kavgalı olduğunu, hatta annesinin daha önce Maktul hakkında “…’i öldüren biri olursa 20 bin TL vereceğim” şeklinde sözler söylediğini, beyan ettiğinin tutanak altına alınarak tespit edildiği, tutanağın altında şüpheliler., . ., . ve .’in imzalarının bulunduğu,
29.10.2013 tarihli ev arama ve muhafaza altına alma tutanağında; şüpheli … ile şüpheli .’in birlikte oturdukları.Mahallesi . Caddesi . sayılı ikamette yapılan aramada, avlu içinde tuvaletin arka tarafında atılmış vaziyette bir adet .76 mm3 ibareli tek kırma av tüfeği ile bir adet uzun namlulu .ibareli tek kırma tek kırma av tüfeği bulunduğunun belirtildiği,
31.10.2013 tarihli CD çözüm tutanağında; . Bulvarı, .Kavşağında faaliyet gösteren . benzinliğinden alınan güvenlik kameralarında yapılan incelemede; …’in olay günü kullanımında olan. plakalı kırmızı .marka araçla 28.10.2013 tarihi saat 19.05’te benzinliğe giriş yaptığı LPG pompasında durduğu, aracın içinin görünmediği, yakıt aldıktan sonra tekrar araca binerek devam ettiği, yine aynı … yerinden alınan kamera görüntülerinde, aynı gün saat 23.51’de,. plakalı eski kasa . marka bir araçtan …, … ve … isimli şahısların indiklerinin, saat 23.54’te bu şahısların benzinlikten çıkarak . Bulvarı istikametine doğru gittiklerinin tespit edildiği,
31.12.2013 tarihli otopsi raporunda; maktul …’nın sol omuz arkasında 3×4 cm ateşli silah mermi çekirdeğine bağlı olduğu düşünülen lezyon ile sırtta sol lateralde koltuk altı hizasında ateşli silah mermi çekirdeği olduğu düşünlen 4×4 cm lezyon bulunduğunun, göğüs açıldığında dom dom kurşunu olarak tabir edilen mermi çekirdeğinin maktulün diyaframı üzerinden göğüs içinde bulunduğunun, maktulün vücuduna giren mermi çekirdeğinin 3. ve 4. interkostal aralıktan sol göğüs boşluğuna girdiği, sol akciğer üst lopta laserasyon oluşturarak kalbe ulaştığı, hasara yol açarak kalpten çıktığı, perikardı parçalayarak diyaframın üst kısmında kaldığı ve kişinin yaralanmasının bu şekilde öldürücü nitelikte olduğu, maktulün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kalp ve akciğer harabiyeti nedeniyle öldüğünün belirtildiği,
29.10.2013 tarihli telefon kayıtları inceleme tutanağında;
– Maktul …’nın cep telefonundan; 28.10.2013 tarihinde (olay günü) en son görüşmenin saat 19.28’de … komşu olarak kayıtlı telefon numarası ile yapıldığı,
– Sanık …’un(16 39 ile biten) cep telefonundan; 28.10.2013 tarihinde saat 17.49’da sanık … ile görüştüğü, saat 21.01’de . (49 43 ile biten) adına kayıtlı telefon ile görüştüğü, saat 21.51’de .adıyla kayıtlı şahısla görüştüğü, saat 00.28’de sanık … ile görüştüğü, 29.10.2013 günü saat 07.40’da ve 07.42’de sanık … ile görüştüğü,
– Sanık …’nin (91 22 ile biten) cep telefonundan; 29.10.2013 tarihinde saat 00.30’da sanık … ile görüştükleri, saat 07.39’da sanık … ile görüştükleri, saat 07.41 ve 07.43’te sanık … ile görüştükleri,
– Sanık … ve … Durmuş’un telefonlarında yapılan incelemede; olay günü veya ertesi güne dair bir kayda rastlanmadığı,
– Sanık …’in (87 76 ile biten) cep telefonundan; 28.10.2013 tarihinde saat 17.50, 18.42 ve 18.50’de sanık … ile görüştüğü, saat 17.53, 18.43, 19.01, 22.33’te sanık … (Kanka) olarak kayıtlı telefon ile görüştüğü, saat 22.22’de sanık … ile görüştüğü, saat 22.21, 23.50 ve 23.59’da Hamide adıyla kayıtlı olan (8472 nolu telefonla) görüşmeler yaptığı, 29.10.2013 tarihinde saat 00.30’da; .adıyla kayıtlı telefon ile görüştüğü, saat 00.32’de; .adıyla kayıtlı telefon ile görüştüğü, saat 00.34’te … ile görüştüğü,
– Sanık …’in cep telefonuna “Aşkım” olarak kaydettiği Sanık … (30 91, 76 05 ve 71 61 ile biten) ile arasındaki görüşmelerin incelenmesinde; sanık …’ ile sanık …’nin 28.10.2013 tarihinde saat 16.45, 17.15, 17.58, 19.41, 19.34, 20.00, 20.06, 22.20, 22.21, 22.22, 23.53 saatlerinde görüştükleri,
– Sanık …’in 27.10.2013 tarihinde sanığın cep telefonuna “Aşkım” adıyla kaydettiği sanık …’nin cep telefonu arasında;
– saat 19.43’te;
“.: o oda melis’in odası, dışarı çıkacak mı , emin misiniz?”
– Saat: 19.44’te
“…: bilmiyorum çıkaracağız.”
– Saat 19.46’da
“.amam çıkarmaya çalışın, mümkünse bitirin şu işi”
– Saat 21.18’de
“. gel beni alıp git, annemler şüphelencek şimdi, ya Tuana uyumak üzere ve … Çine Yatağan’da oturuyor artık…” şeklinde gerçekleşen mesaj trafiğinin tutanak altına alındığı,
Anlaşılmıştır.

Katılan … Mahkemede; …’nın oğlu olduğunu, oğlu öldürülmeden önce bu mesele ile ilgili bir bilgisi olmadığını, sanıklardan şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini,
Tanık … Cumhuriyet Savcılığında; …’nın uzaktan akrabası olduğunu, olaydan bir gün önce görüştüklerini, bu görüşmede küçük kızı ve eşinin aralarında kendisi için vurulacak diye konuştuklarını duyduğunu söylediğini, daha önce de evinin kapısının yakılması ve evinden silah çalınması olaylarında kendisine neden Jandarmaya gitmiyorsun dediğinde “Kimi şikâyet edeyim, sonuçta benim evladım” dediğini, yine önceki bir görüşmesinde de Pazartesi veya Salı günü buraları terk edeceğini söylediğini,
Mahkemede; önceki beyanlarını tekrarla, maktul …’in kızından uzaklaşma cezası olduğunu sonradan öğrendiğini, kendisine .le veya .ile ilgili bir şey söylemediğini, yanında hiç …’nin evlenecek olduğu .t’den bahsetmediğini, … ile ilgili probleminin kendisini jandarmaya şikâyet etmesinden kaynaklandığını, Mesken’deki evinin yayla evi gibi bir ev olduğunu, …’in hırsızlık olduğu sırada kilidi üzerinde bırakıp bırakmadığını bilmediğini, evinin muhafazalı bir yer olmadığını, çapayla veya kürekle kırılıp girilebileceğini, evdeki hırsızlığı kendisine bir hafta sonra söylediklerini, hırsızlıktan önceki hâlinden bahsetmediğini,
Tanık … Cumhuriyet Savcılığında; …’nın kayınbiraderi olduğunu, … ayında damadı . ile görüştüğünde .’ın …’nın sahibi olduğu minibüs hattındaki işini bıraktığını, köyde olduğunu, önce …’dan başlayıp herkesi öldüreceğini söylediğini, sonra maktul … ile görüştüğünü, damadının böyle konuştuğunu maktule söylediğini, …’in ise “O köyde falan değildir, …’te oteldedir” dediğini, …’in ölümünden sonra …’in eşi ile görüştüğünü, eşinin kendisine …’nın kızları …’yi öldürmesi için .’a para teklif ettiğini söylediğini, anladığı kadarıyla aile içi ilişkilerinin biraz karışık olduğunu,
Mahkemede; …’nın kızı.’nin evi terk edip gittiğini, damadı .’ın da işi bıraktığını, maktul …’in kendisine damadı.n her tarafa borç yaptığını, bu sebeple işi bıraktırdığını söylediğini, …’in eşi ile aralarında ufak tefek sorunlarının olduğunu bildiğini, … ile her zaman görüştüklerini, kendisinin de Mesken köyünde oturduğunu, …’nın kendisine sık sık sorunlarından bahsettiğini, maktulün evinin yakılması ve hırsızlık olayını …’nin yaptığını bildiğini söylediğini, şikâyet etmesini söylediğinde ise “Nasıl edeyim, o benim kızım nasıl şikâyet edeyim” dediğini, damadı .’ın işi bıraktığında da arabuluculuk yapmaya çalıştığını, önceden de böyle sorunların olduğunu, o sırada .’ın kızgınlıkla kendisine telefonda babalığını ve .eniştesini temizleyeceğini söylediğini,.’ın kendi babası ile ilgili sorunlarının işten kaynaklı olduğunu, .ile .arasında sorun olduğunu bilmediğini, bir gün maktul … …’ten geldiğinde, .ile .nin birlikte olduğunu kendisine söylediğini, bu olay olduktan sonra .ın karakola alındığını, sonra .’ın eşi …’nin …’in öldürülmesi için .nin .a para teklif ettiğini söylediğini, .’nin evlendikten sonra boşanmak istediğini, daha sonra evi sürekli terk ettiğini, maktul …’nın kızı .ile görüşmek istediğini, ancak.nin gelmediğini, . ile annesinin görüştüğünü bildiğini,
Tanık .Kollukta; .’in kız kardeşi olduğunu, .yi bir yıldır tanıdığını, boşanma davasının devam ettiğini, olay günü yani 28.10.2013 tarihinde saat 17.30’da abisi ile birlikte . küçük kızı ., annesi ve babası 5 kişi evlerinde yemek yediklerini, saat 20.30 sıralarında .’nin evden çıktığını, ondan yarım saat önce de abisi .’in evden çıkmış olduğunu, saat 23.46’da patronu .’ın kendisini aradığını ve .’nin babasının evinin önünde polis olduğunu söylediğini, sonra …’yi aradığını hemen yanlarına çağırdığını, .’nin geldiğinde “Yine babam annemi dövüyordur” dediğini, birlikte .’nin babasının evlerinin önüne gittiklerini, orada olayı öğrendiklerini,
Mahkemede; önceki beyanlarını tekrarla, maktulün o mahalleye yeni taşındıklarını patronundan duyduğunu, bayramdan önce geldiklerini öğrendiğini, abisi …’in … ile annesinin hiç görüşmediğini bildiğini, bayramda görüşeceklerini bildiğini,
Tanık … Kollukta; …’nın komşusu olduğunu, 28.10.2013 tarihinde 23.15 sıralarında dışarıdan bir patlama sesi duyduğunu, kalorifer kazanı zannettiğini, sonra dışarı çıkıp baktığını kimseyi görmeyince eve geri dönerken …’e seslendğini, …’in apartman kapısının yarım açık olduğunu gördüğünü, bu sırada girişe doğru gittiğini ve otomat yanınca merdivenlerin başında …’in yüzüstü uzandığını ve altından kan geldiğini gördüğünü, eşi Neslan’ın dizlerine vurmaya başlayıp ağladığını gördüğünü, … abi diye seslendiğini ancak tepki gelmeyince komşulara haber verdiğini, daha öncesinde veya sonrasında birilerini görmediğini,
Mahkemede; önceki beyanlarını tekrarla, olay günü silah patlamasını duyduğunu, önce kendi evinde banyoya gittiğini, olaydan hemen sonra maktulün evinin çevresinde hiç kimseyi görmediğini,
Tanık … Berberoğlu Kollukta; 28.10.2013 tarihinde saat 19.15’te …’ya misafirliğe gittiklerini, 22.30 sıralarında ayrıldıklarını, evin avlusuna indiklerinde …’in kendisine “Komşu gel bir kalorifere bakalım” dediğini, sonra birlikte … dairesine indiklerini, yaklaşık 10 dakika kaloriferin yanmasını kontrol ettiklerini, sonra eve gittiğini, 20-25 dakika sonra dışarından kamyon kasası kapanması veya patlama sesi gibi bir ses duyduğunu, ancak dışarı çıkmadığını, sonra komşusu …’ın olayı haber verdiğini, ambulansın geldiğini ve …’yı götürdüğünü,
İnceleme dışı sanık … Kollukta; maktul …’nın 27 yıllık nikâhlı eşi olduğunu, 28.10.2013 tarihinde akşam saatlerinde evlerine misafir geldiğini, misafirlerin saat 22.45 gibi ayrıldıklarını, eşi ile birlikte komşusu …’in aşağıya, kalorifer kazanına bakmaya gittiklerini, sonra eşinin eve geldiğini, eşine “Apartman giriş kapısını kilitledin mi?” diye sorduğunda birazdan kalorifer kazanını kapatmak için geri ineceğini o zaman kapatacağını kendisine söylediğini, sonra balkona gidip bir sigara içtiğini ve evden aşağı tekrar kalorifer kazanının oraya gittiğini, aradan iki dakika geçmeden dışarıdan bir patlama sesi geldiğini, kendisinin kalorifer mi patladı diye düşündüğünü, sonra arka taraftan eşine seslendiğini, fakat herhangi bir cevap alamadığını, sonra aşağı indiğini ve apartmanın giriş merdivenlerinde eşinin yüzüstü bir şekilde yattığını gördüğünü, sonra komşuları …’e seslendiğini, diğer komşuların da gelmesiyle ambulansa haber verildiğini, bu olaydan önce evin etrafında şüpheli şahısları görmediğini, eşinin kimseyle bir husumeti olmadığını, sadece kızı … eşinden ayrılma kararı alınca …’ye kızdığını ve görüşmemeye başladıklarını, dört ay kadar önce damadı .’ı işten çıkardığını, …’ın …’e yalan söylediği için işten çıkarıldığını, eşinin kendisini de dövdüğünü, ancak son bir yıldır ne kendisini ne de kızını dövmediğini,
Cumhuriyet Savcılığında; Önceki beyanlarını tekrarla, . ve … dışında diğer şüphelileri tanımadığını, çocukları ve kendisinin eşinden şiddet gördüklerini, …’nin zorla evlendirildiğini, .’ye hiçbir zaman kocasını öldürene bir para vereceğini söylemediğini, suçlamayı kabul etmediğini,
Mahkemede; O gün akşam evde misafirlerin olduğunu, maktulün devamlı kazana bakmaya gittiğini, o akşam da kazana bakmaya gittiğinde bir patlama olduğunu, kazanın patladığını zannettiğini, oysa eşini vurmuş olduklarını, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini, başka bir diyeceğinin olmadığını, evde kaybolan tüfekler olduğunu, o tüfeklerin ruhsatı olmadığı için rahmetlinin kimseye söylemek istemediğini, ancak jandarmanın geldiğini, tüfekler kaybolduğu zaman 50 TL kadar paralarının olduğunu, eşinini kendisini dövdüğünü, eşi ile ilgili sorunlarından dolayı kızı ile herhangi bir şekilde dertleşmediklerini, …’yi kocasından ayrıldığı için eve kabul etmediğini, kızıyla konuşamadığını, çünkü telefonu elinden aldığını, herhangi bir şekilde 20.000 TL vermek için bir vaadi olmadığını, diğer sanıklardan hiçbirini tanımadığını, …’i de tanımadığını, kızı ve damadı dışında kimseyi tanımadığını, bu sebeple hiçbir eylem ile ilgili bir ilgisi olmadığını,
İnceleme dışı sanık … Kollukta; … ile birlikte yaşadığını, eşinden boşanmak üzere olduğunu, …’nin annesinin eşinden şiddet gördüğü için maktul babasından boşanmak istediğini söylediğini, arkadaşları ., . ve .ile birlikte oldukları sırada annesinin …’yi arayarak babasının kendilerini dövdüğünü, eşi …’i öldürmelerini, bunu yapacak kişiye 20.000 TL vereceğini söylediğini, ancak kendisinin kabul etmediğini, …, … ve …ın bu fikre sıcak baktıklarını, sonra …’nin eniştesi …’ın da …’in evinde iki tüfek olduğunu bunları evden almalarını söylediğini, …ve … ile birlikte Mesken köyüne gittiklerini, silahları aldıklarını, sonra birini …’e verdiğini, birini eve getirdiğini, sonra ikincisini de …’den alan …ın eve getirdiğini, 28.10.2013 tarihinde …ve… ile birlikte eve gelerek saat 20.30 sıralarında içmeye başladıklarını, bir süre sonra …ve…’in evdeki iki tüfeği aldıklarını, kendisinin .marka aracıyla birlikte evden çıktıklarını, sonra…’in benzinlikte bıraktığı aracın yanına gittiklerini, …’in araçtan inip kendi aracına bindiğini, …ve kendisinin ise …’nın evinin oraya gidip evin karşısındaki inşaat hâlindeki binaya girdiklerini, sonra …’nın evden çıktığını görüp aşağı indiğini, …ın da bunu görüp …’ya bir el ateş ettiğini, sonra olay yerinden kaçmaya başladıklarını, …ın elindeki tüfeği kendisine verdiğini, araca binip … ile birlikte kaldıkları eve geldiklerini, bu süreç içinde…’in sürekli …ve kendisini aradığını sonra arkalarından…’in de eve geldiğini, …’in elindeki tüfeği de getirdiğini, …ın küçük suçta kullandığı küçük tüfeği temizlediklerini, …ın …’ye “En sonunda beni katil ettiniz” dediğini, sonra silahları tuvaletin yan tarafında kalıpların arkasına sakladıklarını, sonra… ve …ile birlikte …’nın evine doğru bakmak için arabayla dışarı çıktıklarını, bu sırada kız kardeşi Hamide’nin …’nın öldüğünü duyup kendisini aradığını, olay sırasında …’in yanlarında olmadığını, önceden planlanmış bir olay olmadığını, … ve …ın daha önce “Biz vururuz” dediklerini, ancak kendisinin alkollü olduğu için bir katkısı olmadığını ve engelleyemediğini, …’nin annesinin telefonda “Bunu yapacak kişiye 20.000 TL veririm” dediğini,
Cumhuriyet Savcılığında; önceki beyanlarını tekrarla, …’nin eniştesi …’ın …’nın minibüs hattında çalıştığını, … onu işten çıkarınca …’ın …’e husumet beslediğini, zaman zaman …’e yanına gittiğinde kendisine “…’yı ortadan kaldırabilir misin” şeklinde söylemleri olduğunu, …’nin annesinin ise sürekli şiddet gördüğü için … hakkında “Ölmedi mi daha ölmeyecek mi” şeklinde söylendiğini bildiğini, ancak annesinin 20.000 TL’den hiç bahsetmediğini, kolluktaki ifadesinde bu beyanı …’den duyduğunu, bu nedenle bir yanlış anlatım olduğunu, Mesken köyündeki tüfekleri …, …ve kendisinin aldığını, anahtarın kapının üzerinde olduğunu ve içeri rahat girdiklerini, …’nın.’deki evinin kapısının yakılması olayı ile ilgili olarak bu işi …ile beraber yaptıklarını, bu işi …’nın tüfeklerin kendisinde olduğunu bilmesi ve sürekli babasını da arayıp tüfekleri getirmelerini istemesi nedeniyle yaptıklarını, olay günü saat 23.00 civarında …, … ve … ile birlikte kaldıkları evde oturup bira içtiklerini, sonra… ve …ile birlikte üçünün dışarı çıktıklarını, …’in abisinin yanına uğramak için kendilerinden ayrıldığını, …ile …’nın evinin karşısındaki inşaata geldiklerini, biraz sonra …’nın evden dışarı çıktığını, sonra …ın kendisini inşaatın yukarı katından aşağı indirdiğini, …ın inşaatın birinci katından …’e ateş ettiğini, …ve kendisinde maske olduğunu, …ın yolda biriyle mesajlaştığını, sonra …’nin yanına eve geldiklerini, …ın tüfeği temizlediğini, sonra… ve …ın elindeki tüfekleri aldığını, …’in evden çıkarlarken tüfeği arabaya koymuş olduğunu, sonra abisinin yanına gidip kendilerine yetişeceğini söylediğini, …bu işi yapamasaydı…’in arabadan tüfeği alıp ateş etmeyi planladığını, bu işi… ve …ın birlikte yapmayı planladıklarını ancak böyle olmadığını, kolluk aşamasında cep telefonuna …’nin “Bitirin şu işi” şeklindeki mesajı neden attığını bilmediğini,
Tutuklanması için sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; önceki ifadelerini tekrarladığını,
Mahkemede; karakoldaki ifadesinde avukatı olmadığı için o ifadesini kabul etmediğini, … ile tanıştıklarını, bu olay olmadan üç ay kadar beraber yaşadıklarını, olay günü arkadaşı… ile garajda buluştuklarını, oradan … ile konuştuklarını, olay gününden sonra …, … ve kendisinin buluştuklarını, … ile …ı bıraktıklarını, … ile Shell benzin istasyonuna geldiklerini, …’nin annesinin evinde kaldığını, onu almaya gittiğini, akşam konuşurken…’e abisinden telefon geldiğini, abisinin para istediğini, daha sonra…’i istasyonuna bıraktıklarını, …ile birlikte ayrılıp inşaatın yanına geldiklerini, …’yı hiç görmediğini, olay günü gece inşaatın yanına geldiklerinde …ın arkadaşı…’e mesaj attığını, …’in bir üst sokakta gezdiğini gördüklerini, daha sonra…’in de yanlarına geldiğini, yüksek sesle arabada müzik dinledikleri için polislerin geldiğini, evden …’yi alarak annesinin yanına gittiklerini, …’nın öldüğünü orada haber aldıklarını, beş kişi …’nın evinin bulunduğu yere gittiklerini, daha sonra …’yi karakoldan götürdüklerini öğrendiklerini, …’nin arkasından karakola gittiğini, o gün alkollü olmadığını, tüfekleri …ve … ile birlikte üçünün almalarının sebebinin …’nın bu istemesi olduğunu, 20.000 TL verme meselesini ne sanığın ne de …’nin söylemediğini, bunun polislerin uydurması olduğunu, olay günü ben sanık …’ın telefonda konuşamaması nedeniyle bir telefon aletini vermek için birkaç kez maktul …’in evinin olduğu yerden gelip geçtiğini, … ile birlikte bulunduğu üç aylık süre içinde dört beş kez konuşmuş olduklarını, maktul …’in …’yi de alıp köye götürmek istediği için şikâyetçi olduğunu ve bu nedenle maktulün uzaklaştırma kararı aldığını, öte yandan değişik zamanlarda … ile …’nin işbirliği yaparak …’yı zehirleyip öldürmek istediklerini, bu sebeple hastaneye yatırılıp tedavi gördüğünün de doğru olduğunu, ayrıca yine … ile …’nin bir kiralık katil bulup onunla anlaşma yaptığını Kıymet ile … aralarında konuşurlarken duyduğunu, sonra …’ın …’ye kaçtığını,
İnceleme dışı sanık … Kollukta; …’nin …’in kız arkadaşı olduğunu, ikisinin de boşanmak üzere olduklarını ve birlikte aynı evde yaşadıklarını, onların evine iki üç günde gelip yemek vs. ihtiyaçlarını karşıladığını, …’nin ve annesinin babasından şiddet gördüğünü öğrendiğini, hatta …’nin babası için “Ya o benim kanımı içecek ya da ben onun kanını içeceğim” şeklinde konuştuğunu, 2,5 ay kadar önce …, …, … ve… ile birlikte . köyüne gittiklerini, …’nin babasının . köyündeki evini gösterdiğini, eve girmediklerini, bundan yaklaşık bir hafta sonra …, … ve kendisinin . köyündeki evden …’nın tüfeklerini aldıklarını, sonra …’nın silahı …’in aldığını öğrendiğini …’ten duyduğunu, 10 gün sonra da …’in Mesken köyündeki …’nın evine tekrar giderek evin kapısını mazot döküp yaktığını, kendisinin 15-20 metre ilerde durduğunu, olay günü 28.10.2013 tarihinde saat 18.00 sıralarında… ve … ile buluştuklarını, bira içtiklerini, sonra … ile kaldıkları eve gittiklerini, burada alkol almaya devam ettiklerini, …’in “Bu … bugün bitecek …’yı öldüreceğiz” dediğini, sonra evden tüfekleri alıp çıktıklarını, …’in kendi aracıyla ayrıldığını, …’nın evinin yakınlarına geldiklerini boş bir inşaatın içine girdiklerini, …’in elinde küçük tüfeğin olduğunu, sonra inşaatın aşağısına inerek “… bu adam, bunu vuracaksın” dediğini ve silahı verdiğini, “Ben niye yapıyorum” dediğini ve silahı …’e verdiğini ve …’in de ateş ederek şahsı vurduğunu, bu sırada… ve …’in yanlarında olmadığını, sonra araca bindiklerini, …’in…’e mesaj atarak …’nin eve gel dediğini, eve geldiklerinde kendisinin …’e “Oğlum sen salaksın adamı niye vurdun” dediğini, sonra silahları temizleyip sakladıklarını, …’nin annesi Neslan’ın kendisine 20.000 TL’den bahsetmediğini, ancak …’in … ile annesi arasında böyle bir konuşma geçtiğini söylediğini duyduğunu, …’in …’i daha önce de vuracağını söylediğini, olay günü alkollü olduğu için bu işi kendi üzerine atmaya çalıştığını,
Cumhuriyet Savcılığında; kolluktaki beyanlarını tekrarla, Mesken’deki köy evine gittiklerinde anahtarın kapının üzerinde olduğunu, …’nin annesinin belki de buradaki silahları alacaklarından haberi olduğu için anahtarı kapının üzerinde bıraktığını, evden tüfek ve silahlarla evdeki paraları … ve …’in aldığını, olay günü … ve… ile birlikte buluşup içtiklerinde …’in sürekli “Bu … bugün bitecek” dediğini, sonra …’nin yanına eve gittiklerini, …’in abisinin yanına gitmek için ayrıldığını, …’in “Hadi çıkalım senle işimiz var” dediğini, sonra …’nın evinin oradaki inşaata gittiklerini, kendisinin birinci katta kaldığını, …’in yukarı çıktığını, sonra …’in aşağı inerek elindeki tüfeği uzatıp “Bu adamı vuracaksın” dediğini, bu kişinin …’nin babası olduğunu söylediğini, kendisinin bunu kabul etmediğini ve silahı …’e verdiğini, sonra …’in …’yı vurduğunu, duyduğu kadarıyla adamın iki kez dışarı çıktığını, karısının dışarı çıkarmış olup olmayacağını düşündüğünü,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; önceki beyanlarını tekrarla suçlamayı kabul etmediğini,
Mahkemede; savcılıktaki ifadesini tekrar ettiğini, …’in beyanını kabul etmediğini, …’i gördüğünü, o sırada her birinin o işlerle uğraştığını, sonrasında …’in “Bu akşam bir işimiz var” dediğini, çünkü daha öncesinde … ile Neslan’ın görüşemedikleri için bir telefon verilmesini konuştuklarını, o anda evde olduklarını, o gün alkollü olduğunu, …’in geldiğini, kendisini olay yerine götürdüğünü, arabayla …’in evine yaklaşmadıklarını, aradaki mesafenin 100 metre kadar olduğunu, gittiklerinden…’in haberi olmadığını, yanlarında…’in olmadığını, abisine telefon vermek için gittiğini, …’in de olmadığını, kendisini olay yerine götürdüğünü, giderken herhangi bir şey konuşmadıklarını, tüfeği sürekli olarak arabanın içerisinde gezdirdiklerini, arabayı …’in kullandığını, tüfeğin …’in koltuğunun altında olduğunu, o sırada uyuduğunu, inşaata kadar gittiklerini, …’in kendilerine …’nin annesi ile görüşemediği için ağladığını söylediğini, sonra şahsı vurmasını söylediğini kendisinin ise kesinlikle vurmayacağını söylediğini, bunun kim olduğunu sorduğunda onun …’nin babası olduğunu söylediğini, kendisinden bir iki adım açıldığını, …’in tüfeği çıkarıp bir kez ateş ettiğini ve vurduğunu, …’in ateş ettiğini gördüğünü, ancak maktulun yere düşüp düşmediğini görmediğini, daha sonra …’nin evine geçtiklerini, sonra…’in geldiğini, kendisinin de eve geçtiğini, … ile …’in aralarında maktulun .’a şiddet uygulandığından bahisle sık sık konuştuklarını, …’in “Bu adamı ortadan kaldıracağım” dediğini söylediğini, bunu iki kez söylediğini, ayrıca bir para meselesi geçtiğini, 20.000 TL konuşulduğunu, ancak bu konuşmanın pek ciddiye alınmadığını, şaka gibi konuşulduğunu, o akşam… gelince ona da olayı anlattıklarını, o sırada …’nin olup olmadığını bilmediğini, maktulün vurulduğunu …’ye söylemediğini, …’in 20.000 TL’den bahsettiğini söylediği dönemde yanlarında …’in olmadığını, tüfekleri aldıklarında evin anahtarının üzerinde olduğunu, …’ye giderken …’in yanlarında olmadığını, olayın 23.20 sıralarında olduğunu, …’in o anda…’e mesaj çektiğini, “Gel biz inşaattayız” yazdığını, o gün olay yerine giderken yanlarında…’in olması ile ilgili kendisinin duyduğu bir anlaşma veya konuşma olmadığını, oraya telefonu vermeye gittiklerini, olaydan sonra … ile bir telefon görüşmesi yaptıklarını, …’in kendisini aradığı sırada evde olduğunu, …’in kendisine “Bugünkü biralar benden sonraki biralar sizden, ben …’nin babasına bir şey olmuş o evin yanındayım” şeklinde sanki olayı yeni öğrenmiş gibi imalı olarak söylediğini, çünkü telefonların dinleneceğini düşündüğünü,
İfade etmişlerdir.
Sanık … (.) Kollukta; eşi ile boşanma davasının devam ettiğini, yaklaşık bir aydır … ile birlikte dost hayatı yaşadıklarını, eşi ile ayrılmak istediği için babası … ile üç aydır konuşmadıklarını, bazen de kendisine şiddet uyguladığını, son üç ay içinde …’te bir süre eniştesi …’nin evinde kaldığını, …’ın kendisine zorla tecavüz etmeye kalktığını, korktuğundan şikâyetçi olmadığını, babasının eniştesini bu nedenle işten çıkardığını, annesini görmesine izin vermediğini, …’in arkadaşları olan …, …ve…’i yaklaşık iki aydır tanıdığını, 6 ay kadar önce annesinin kendisine “Şu babanı öldürecek adamı bul, 20.000 TL para vereyim” dediğini, kendisinin de bu durumu …’e söylediğini, ancak …’in bu fikre sıcak bakmadığını, “Babandır hem döver hem sever” dediğini, olaydan 1,5 – 2 ay kadar önce …, …, … ve… ile birlikte otururken babasının Mesken’deki evinde bulunan tüfekleri çalmaya karar verdiklerini, amaçlarının babasına zarar vermek olduğunu, tüfekleri almaya …, …, …ve…’in beraber gittiklerini, tüfekleri Dere Mahallesi’ndeki evine getirdiklerini, sonra babasının tüfeklerin çalındığını öğrenince …’i ve … Gökbel’i arayarak tüfekleri getirmesini istediğini, 28.10.2013 tarihinde saat 20.30 sıralarında …, …, … ve …’in Şahin marka araçla geldiklerini, hepsinin alkollü olduğunu, …ın tüfekleri, …’in de kartuşları alıp kendisine hitaben “Biz hep birlikte babanı vurmaya gidiyoruz, seni bu dertten kurtaracağız, bu … bugün bitecek” diyerek ikametten ayrıldıklarını, kendisinin bu kişilere bir ay kadar önce “Bu işi bitirin size 20.000 TL para vereceğim” dediğini, o sırada “Sinirim geçti babamı öldürmeyin” dediyse de alkolün etkisiyle kendilerini dinlemediklerini, sonra evden çıktıklarını, onlar evden çıktıktan sonra …’in Akyol Mahallesi’ndeki ikametine gittiğini, evde .in olduğunu, bir süre oturduktan sonra saat 22.30 gibi eve geri döndüğünü, saat 23.30 sıralarında … ile birlikte oturdukları eve …, …ve…’in geldiklerini, …ın iki av tüfeğini tuvaletin oraya koyduğunu gördüğünü, …’in aracın yanında gezindiğini, “Ne oldu?” diye sorduğunda …ın kendisine “Babanı av tüfeği ile vurduk, bundan sonra sen rahat et” dediğini, …’in uyuduğunu… ve …ın ikametten araçla ayrıldıklarını, sonra Hamide’nin telefonla …’i aradığını ve “Babalığın ölmüş hemen gelin” dediğini, bunun üzerine babasının evine gittiklerini, o sırada …ın kendisine cep telefonundan mesaj atarak “Artık korkuyla yaşamayacaksın babanı vurduk” şeklinde yazdığını, bu mesajı okuduktan sonra hemen sildiğini, kollukta verdiği ilk sözlü beyanının yalan olduğunu, … ile olan ilişkisinin ve babasının ölüm olayının gün yüzüne çıkmaması için yalan söylediğini, zaten sonradan rahatsız olduğu için tüfeklerin yerini polise kendisinin söylediğini,
Cumhuriyet Savcılığında; anne ve babasından şiddet gördüğünü ancak kimseyi öldürecek kadar bir kini olmadığını, annesinin babasını öldürmesi için para teklif ettiğini söylediğini ama bunun yalan olduğunu, kendisinin haberi olmadan …, …, …ve…’in babasının öldürülmesini planladıklarını, kendisinin bu fikrinden …, …ve…’e bahsettiğini, ancak …ın bu fikri direkt kabul ettiğini, …ve…’in babasından kalacak mirastan yararlanmak için bu fikrin iyi olabileceğini düşündüklerini, babasının evinden yapılan hırsızlıktan …’in de haberi olduğunu, zaten tüfeklerin cinayetin işlenmesi için çalındığını, …’nin ablasının eşi olduğunu …’ın kendisine tecavüz ettiğini, bu durumdan babasının haberi olduğunu, hiçbir zaman kızlarını haklı görmediğini, “Damadın adını mı çıkaracaksınız” dediğini, sonra minibüs hattında yaşananlar için babasının …’ı işten kovduğunu, bayramın ikinci günü …, …, … ve kızı .ile birlikte …’ye ablasının yanlarına gittiklerini, …’ın kendisine babasını sorduğunu, kendisinin aralarının iyi olmadığını söylediğini, …’ın babasını öldüreceğini ve mallarının üzerine oturacağını söylediğini, …’ın …ve…’e “Bu adamı öldürün 20.000 TL para vereyim herkes rahata kavuşsun” dediğini, zaten …’de …’ın …ı birden tanımasına şaşırdığını, olay günü yani 28.10.2013’te saat 17.30 civarı kayınpederlerinin evinde oldukları sırada …’e …ve…’den telefon geldiğini, “Hazır mısın dışarı çıkabilecek misin?” dediklerini, …’in evin anahtarını istediğini, …’in evin anahtarını alarak …ve… ile kafa dinlemek için gittiğini, kendisinin kayınvalidesinde kaldığını, saat 23.00 sıralarında kayınvalidesine …, … ve …ın gelerek kendisini ve kızını alıp kendi evlerine geçtiklerini, eve girdiklerinde …ın tüfekleri montunun içine soktuğunu ancak belli olduğunu, ne yapıyorsun dediğinde arkasına bakarak kaçıp gittiğini, sonra …, …ve…’in birlikte aynı arabayla evden dışarı gittiklerini, saat 23.00 civarında …’i hiç görmediğini, evden …, … ve…’in çıktıklarını, …’e “Nereye gidiyorsunuz” diye soruduğunda cevap vermediğini, …ın ise “Babanı öldüreceğiz” dediğini, sonra saat 23.30-23.45 arası …, … ve …ın…’in arabasıyla eve geldiklerini, …ın cebindeki boş fişeği gösterdiğini, sonra kollukta cep telefonundan okudukları “Bitirin artık şu işi” şeklindeki mesajın yaklaşık bir ay önceki mesaj olduğunu, olaydan bir hafta öncesinde bu üç şahsın babasının evden çıkışı için ellerinde silahla beklediklerini, ancak babası çıkmayınca bir şey yapmadan geri döndüklerini, sonradan emniyette öğrendiği kadarıyla babasını …ın elindeki tüfekle vurduğunu, …’in o sırada sarhoş olduğunu, …’in ise bu ikisinden ayrı bir yerde olduğunu duyduğunu,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; önceki savunmasını tekrar ettiğini,
Mahkemede; kollukta verdiği ifadeyi kabul etmediğini, ifadelerin önceden hazırlanıp önlerine konulduğunu, şiddet gördükleri için bu ifadeleri kabul etmek zorunda kaldıklarını, babasının sürekli kendisini tehdit ettiğini, kendisini zorla evlendirdiğini, baskılarının sürekli devam ettiğini, …’te çalıştığı süreçte babasının çalıştığı otele gelerek bastığını, öldüreceğini söyleyerek tehdit ettiğini, babasının öldürülmesi için herhangi bir para teklifinde bulunmadığını, para konusunun geçmediğini, böyle bir eylemi olmadığını, …’nin babasının öldürülmesi konusunda teşvikleri olduğunu, babasının öldürülmesi hâlinde kayınvalidesinin saf olduğunu, para bulup buluşturacağını …’nin kendisine söylediğini, …’de iken …’in bunu arkadaşları …ve…’e söylediğini, böyle bir cümleye karşı… ve …ın 10.000’er TL paylaşacaklarını, bu parayı …’ın vereceğini, …’ in bu para ile ilgisi olmadığını, olayın olduğu akşam …, … ve …’in evde olduğunu, alkol aldıklarını, orada bir şey konuşulmadığını, tüfekleri de aldırma sebebinin babasının sürekli kendisini tehdit etmesi olduğunu, yani babasının kötü birşey yapmaması için tüfekleri aldırdığını, tüfeklerin oturdukları evde bulunduğunu, o akşam üç arkadaş bira içerken olayla ilgili bir şey konuşmadıklarını, …’in evden çıkarken tüfeği aldığını görmediğini, …’in o gün “Gezmeye gidiyoruz” diyerek evden çıktığını, telefonu verme durumunun üç dört aydır sürdüğünü, annesine telefon vermeleri ve bu suretle konuşmalarının sağlanmasını kendisinin istediğini, zaten gerek kendisi, gerek …’in annesi ile babasının evinin oralarda dolaştıklarını, müsait olduğunda görmeleri hâlinde telefonu vermek istediklerini, olay gecesi …’in arkadaşları ile çıkarken tüfeği aldıklarını görmediğini, geldiklerinde kızıyla birlikte evde uyuduklarını, …ın yattığı yere geldiğini, yanında …’in olduğunu, tüfekten çıkan mermi kabuğu gibi olan sarı parçayı yorganın üzerine attığını ve kendisine hitaben “Babanı bu mermi ile öldürdüm artık korkmanıza gerek yok sen de annen ve ailenizde korkmadan yaşayabilirsiniz ” dediğini, o sırada …’in bir şey söylemediğini, zaten alkollü olduğunu, önce inanmadığını, sonra üzerini değiştirip babasının evine gittiğini, olayın doğru olduğunu, boşanma davasının kesinleştiğini, …’ın annesi adına bu paraların verilebileceğini düşünerek mi yoksa kendisinin mi teklif ettiğini bilmediğini, …’ın para meselesini annesi ile konuşup konuşmadığını bilmediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK’nın suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan hâliyle “Kasten öldürme” başlıklı 81. maddesi;
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş,
“Nitelikli hâller” başlıklı 82. maddesi;
“(1) Kasten öldürme suçunun;
…d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,…
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeyle, eş, kardeş, üstsoy veya altsoydan birinin öldürülmesi, kasten öldürme suçunun nitelikli hâlleri arasında sayılmıştır.
Madde gerekçesinde; kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine yada eş veya kardeşe karşı işlenmesinin bu suçun nitelikli hâli olarak düzenlendiği belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 82/1-d maddesinde yakın akrabalara karşı işlenen kasten öldürme suçunun nitelikli hâl olarak kabul edilmesinin nedeni; akrabasına karşı suç işleyen kimsenin suçu işlemek için daha yoğun bir kötülük içinde bulunması, bu nedenle kınanabilirliğinin daha fazla olması ve akrabası olan mağdurun failin kendisine karşı böyle bir eylemi yapmasını beklemeyeceğinden bahisle faile karşı kendisini savunma gereği ve ihtiyacı hissetmeyeceği gibi durumların var olmasıdır (Turan, Ersin / Otacı, Cengiz, Kasten İnsan Öldürme Suçları, … Yayınevi, 2. Baskı, …, 2016, s.724; Akt: Gökcan, H. Tahsin/Artuç, …, TCK Şerhi, … Yayınevi, …, 2021, Cilt: II, s.2977.).
TCK’nın 82/1-d maddesinde faille mağdur arasındaki akrabalık ve yakınlık derecesinin bir türü olarak düzenlenen üst soy – alt soy ilişkisi, doktrinde suçun işlenmesine etki eden şahsi bir ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilen ve asıl failin cezaî sorumluluğunun belirlenmesi bakımından uygulanması gereken bir nitelikli hâldir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’daki “asli iştirak-feri iştirak” ayrımı terk edilerek suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
Azmettirme, 5237 sayılı TCK’nın 38. maddesinde;
“(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Azmettirme, belli bir suç işleme hususunda henüz bir düşüncesi olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önceden suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde azmettirme değil, artık aynı Kanun’un 39/2. maddesi kapsamında manevi yardım söz konusu olacaktır. Azmettiren konumundaki kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme konusunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekli olmasına karşın, eylemin yer ve zamanı ile işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur.
Yardım etme ise 5237 sayılı TCK’nın 39. maddesinde;
“(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” şeklinde, “Bağlılık kuralı” da aynı kanunun 40. maddesinde; “(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” biçiminde düzenlenmiştir.
TCK’nın 39. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak,
Olarak sayılmıştır.
2- Manevi yardım ise;
a) Suç işlemeye teşvik etmek,
b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaat etmek,
d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,
Şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira “yardım etme”yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmamasıdır.
Bağlılık kuralı da aynı Kanun’un 40. maddesinde;
“(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” biçiminde düzenlenmiştir.
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 Sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 Sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
Azmettiren konumundaki şerikin mağdurla arasında nitelikli hâl kapsamında değerlendirilen akrabalık veya yakınlık ilişkisinin bulunması hâlinde, şerikin cezai sorumluluğunun ne olacağı yönünde doktrinde farklı görüşler bulunmaktadır. Şöyle ki;
Özgenç’e göre; bağlılık prensibi gereği şerik olarak sorumluluğu gerektiren iştirak katkısı, haksızlık muhtevasını failin fiilinden almaktadır. Örneğin, bir kişinin kasten öldürme suçunu mağdurun oğlu ile birlikte (müşterek fail olarak) işlemesi hâlinde, mağdurun oğlunun kasten öldürme suçunun nitelikli hâlinden cezalandırılması gerekecektir. Mağdurla arasında akrabalık olmayan diğer suç ortağının ise kasten öldürme suçunun temel şeklinden cezalandırılması gerekecektir. Ancak mağdurun oğlunun yardım eden sıfatıyla şerik olduğu bir durumda, failliğin şerikliğe göre aslîliği kuralı gereğince, kasten öldürme suçunun temel şekline göre cezalandırılması mümkün olacaktır (Özgenç, İzzet, TCK Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, …, 2015, s.548.).
Koca/Üzülmez’e göre; şeriklerin cezai sorumluluğunun esasını failin fiili belirler ve şeriklerin cezai sorumluluğu asıl failin şahsına ve fiiline göre tespit edilir. Ağırlaştırıcı neden asıl failin şahsından veya fiilinden kaynaklı değilse, asıl fail şerikten kaynaklı nedenden haberdar olsa bile bu neden asıl faile sirayet etmez (Koca, Mahmut/Üzülmez, İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, …, Eylül 2014, s.448.).
Gökcen/Balcı’ya göre; mağdurla fiili icra eden asıl fail arasında eş ilişkisi olmadığı hâlde eşini öldürmesi için sevgilisini azmettiren şerikin TCK 82/1-d’den değil, kasten öldürmenin basit şeklini düzenleyen TCK’nın 81. maddesinden cezalandırılması gerekir (Gökcen, …/ Balcı, …, Kasten Öldürme Suçu (TCK m. 81.), MÜHFHAD, Y. 2011, C. 17, S. 1-2, s. 95- 218.).
Demirbaş’a göre; suç oluşturan fiilin icrası sırasında, failde veya şerikte bulunan şahsi ağırlaştırıcı sebebin, fail veya şerik olmasına bakılmaksızın diğer suç ortaklarınca bilinmesi şartıyla failden şerike veya şerikten faile sirayet edecektir. Örneğin, A’nın eşini bir kiralık katile öldürmeye azmettirmesi hâlinde, asıl fail B’nin de eylemi işlediği sırada bu durumu bilmesi şartıyla TCK’nın 82/1-d maddesinde yazılı nitelikli hâlden cezalandırılması gerekecektir (Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 16. Baskı, Seçkin Yayıncılık, …, 2021, s. 565-566.).
Hafızoğulları/Özen’e göre; 5237 sayılı TCK’da cezayı ağırlaştıran veya hafifleten sebeplerin sirayeti düzenlenmediğine göre, durum hâkimin kast kuralını uygulamasıyla çözülecek, buna göre cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren şahsi nedenin bu nedeni bilen diğer suç ortaklarına da uygulanabilecektir (Hafızoğulları, Zeki/Özen, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Basım, … 2012,s.362-363.).
Suçun işlendiği sırada suçun maddi unsurunu oluşturan fiil üzerinde doğrudan bir hâkimiyeti bulunmayan, azmettiren veya yardım eden sıfatıyla suça katılan şeriklerin asıl failin işlediği suçtan dolayı cezalandırılmasının yasal dayanağı TCK’nın “Bağlılık kuralı” başlıklı 40. maddesidir. TCK’nın 40/1. maddesinde, suçun işlenişine iştirak edenlerin, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Ancak işlenen suça etki eden ve asıl failin fiiline iştirak eden şeriklerde bulunan şahsî ağırlaştırıcı nedenlerin, şeriklerin cezaî sorumluluğunun belirlenmesinde nasıl bir sonuç doğurması gerektiği Kanun’da açıkça belirtilmemiştir.
Uyuşmazlık konusunun isabetli şekilde çözüme kavuşturulması bakımından “Suçta ve cezada kanunilik” ilkesinin de açıklanması gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 18.10.2018 tarihli ve 158-444 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun “açıkça” suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda “belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa’nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faaliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faaliyeti olan kanunun tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir.
Roma Hukukunda kaynağını bulan Latince “Singularia non sunt extenda” olarak ifade edilen “istisnalar geniş yorumlanamaz” ilkesi paralelinde ceza kanunlarının veya diğer kanunların, genel kurallara istisna oluşturan hükümlerinin, öngörüldükleri süre ve olaylar dışında uygulanamayacakları kabul edilmiştir. Kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.
TCK’nın 38/1. maddesinde, başkasını suç işlemeye azmettiren kişinin, “işlenen suçun” cezası ile cezalandırılacağı açıkça hüküm altına alınmıştır. Bu maddede yazılı “işlenen suç” deyimiyle anlatılmak istenenin, azmettiren şerikin işlediği suç değil, asıl fail tarafından gerçekleştirilen fiille işlendiği kabul edilen suç olduğu değerlendirilmektedir. Aksi takdirde, normun konulmasında cümlenin öznesinin “azmettiren kişinin” şeklinde başlayıp, “işlediği suçun cezasından” şeklinde devam ettirilmesi gerektiği; bu hâlde azmettirenin eyleminin başlı başına bir suç oluşturması veya asıl fail tarafından azmettirilen suçun (Örn: kasten öldürme) dışında ve daha hafif bir (Örn: silahla tehdit veya kasten yaralama) suçun işlenmesi hâlinde dahi azmettirenin iştirak iradesi ile işlenmesini istediği ancak gerçekleşmeyen bir suç nedeniyle cezalandırılması gibi ceza adaletine uygun olmayan ve azmettiren şeriğin aleyhine bir sonucun doğabileceği de dikkate alınmalıdır.
Buna göre; asıl fail tarafından gerçekleştirilen fiil ile şerikin katkı mahiyetindeki eyleminin hukuki bağlantısının temeli olan TCK’nın 40/1. maddesi uyarınca, şeriklerin cezaî sorumluluğunun kapsamı, sınırı ve nasıl bir cezai yaptırımla karşılaşacağının, işlenen suç nedeniyle asıl fail için Kanun’da öngörülen yaptırım üzerinden, TCK’nın 38/1. veya 39/1. maddesinde yer alan hükümlere göre belirlenecek miktar ve oranlar doğrultusunda tespit edilmesi gerekmektedir.
Bu aşamada, somut uyuşmazlığın isabetli şekilde çözülebilmesi için sanık … hakkında “haksız tahrik” hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığı bakımından aşağıdaki açıklamaların da yapılmasında fayda bulunmaktadır.
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim …, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar …, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, … Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktule ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması halinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamında olayın anlaşılan gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu iki ana başlık altında değerlendirildiğinde;
a- Sanık … hakkında; maktulle akrabalık ilişkisi olmayan inceleme dışı sanıklar … ve …ı, babası …’ya yönelik tasarlayarak kasten öldürmeye azmettirme eylemi nedeniyle, TCK’nın 38/1 maddesi delaletiyle 82/1-a-d maddeleri uyarınca mı yoksa TCK’nın 38/1 maddesi delaletiyle 82/1-a maddesi uyarınca mı hüküm kurulması gerektiğinin belirlenmesine yönelik olarak;
Sanık …’nın, maktul …’nın kızı olduğu, sanığın babası tarafından …ile istemeden evlendirildiği, 2010 yılında bu evlilikten Tuana adında bir kızları olduğu, sonrasında …’nin eşi Kenan ile aralarında geçimsizlik nedeniyle boşanmaya karar vererek, ayrı yaşamaya başladıkları, …’nin ve annesinin bu olayın da etkisiyle babası maktul …’dan şiddet görmeye başladığı, …’nin eşinden ayrıldıktan sonra inceleme dışı sanık … ile evli olan kız kardeşi …’nin …’teki evinde kalmaya başladığı, bu evde …’ın da …’ye ilgi duymaya başladığı, sanık …’ın maktul …’nın dolmuş hattında çalıştığı, maktul …’nın işle ilgili başka sebeplerden ve … ile ilgisi olduğunu hissettiğinden ötürü damadı …’ı işten çıkarttığı, suç tarihinden geriye dönük olarak birkaç aydır … ile …’in evlilik dışı birlikte yaşadıkları, …’nin boşanma aşamasında iken annesi ile görüşmek istediği ancak babası …’nın buna izin vermediği ve kocasıyla tekrar barışmasını istediği, sanık …’nin, inceleme dışı sanık …’e ve …, … ve … isimli arkadaşları ile otururlarken babasından ve eski eşinden bahsederek kendisi ve annesi …’nın da şiddet gördüğünü ve “Bu adamı öldürecek birini bulursanız 20.000 TL para vereceğim” şeklinde bir beyanı bulunduğu, ancak inceleme dışı sanık …’ın bu yönde bir söylemi olduğunu kabul etmediği, suç tarihinden yaklaşık bir ay öncesinde, inceleme dışı sanıklar …, …ve …’in maktulün Mesken köyündeki evine girerek bu evden iki adet av tüfeği ve bir miktar parayı çaldıkları, çalınan av tüfeklerini …’in … ile birlikte yaşadıkları eve getirdikleri, hırsızlık olayından 10 gün sonra … ve arkadaşı …’ın yine Mesken köyündeki evin kapısını yaktıkları, suç tarihinden bir gün önce inceleme dışı sanık …’in maktulün evine … ile annesinin konuşması için bir telefon götürdüğü, sanık …’in maktul …, eşi … ve kızları…’nın … Yatağan’da birlikte oturmaya başladıkları apartmanın civarına gittiği, suç tarihinde ise; inceleme dışı sanıklar …, …ve…’in … ile …’in birlikte yaşadıkları evde bir araya geldikleri, sonra üçünün birlikte alkol alıp evden av tüfeklerini de alarak dışarı çıktıkları, …’in abisinin para istemesi nedeniyle … ve …’dan tüfeklerden birini de yanına alarak ayrıldığı, … ve …’ın maktul …’nın ikamet ettiği evin karşısındaki inşaat hâlindeki binaya gelerek maktulün dışarı çıkmasını beklemeye başladıkları, maktul …’nın akşam saat 23.00 civarında apartmandan aşağı kalorifer kazanına bakmak için evden çıktığı, sonra eve girdiği, eşi .’ın apartmanın dış kapısını kapatıp kapatmadığını sorması üzerine maktulün apartmandan dışarı tek başına çıktığı, bu sırada karşıda inşaat hâlindeki binanın üst katında bekleyen …’in zemin kata koştuğu, aşağıda bekleyen …’a “… bu, hadi vur” dediği, …’ın da maktulü yanlarında getirdikleri av tüfeği ile ateş ederek vurduğu, maktul …’nın sol koltuk altından giren av tüfeği kurşunu nedeniyle hayatını kaybettiği, suç aleti olan tüfeklerin … ile …’nin birlikte yaşadıkları evin avlusunda bulunduğu olayda;
Sanık …’nın, kendisine psikolojik ve fiziksel baskı uyguladığını belirttiği babası …’nın öldürülmesi için annesi …’nın kendisine “Bu adamı öldürecek birini bulun 20.000 TL vereyim” şeklindeki beyanını ve babasının ölmesini istediğini inceleme dışı sanıklar …, …, … ve …’e defalarca söylemesi, arkadaşı … ile suçun işlenmesinden bir gün önce gerçekleştirdiği kısa mesaj içeriklerinde …’in babasının evinin yakınlarına gittiğini bildiği hâlde “Mümkünse bitirin şu işi” şeklinde diğer sanıklara talimat vermesi karşısında babasının öldürülmesi yönünde diğer sanıkları tasarlayarak kasten öldürme suçunun işlenmesine azmettirdiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Sanık …’nın diğer sanıkları babası maktul …’yı öldürmeleri için azmettirmesi eylemi nedeniyle cezaî sorumluluğunun belirlenmesine gelince;
Sanığın, inceleme dışı sanıklar … ve …ı azmettirmesi eylemi nedeniyle asıl faillerin eyleminden doğan sorumluluğun kaynağının TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı olduğu, sanık …’nın babasının öldürülmesi eylemini bizzat işlememesi ve babası olan maktul …’in aralarında akrabalık ilişkisi bulunmayan inceleme dışı sanıklar tarafından tasarlanarak öldürülmesi nedeniyle; bağlılık kuralı gereğince, azmettirenin sorumluluğu failin filline bağlı olup, işlenen suçun cezası ile cezalandıracağından TCK’nın 82/1-d maddesinin uygulanması olanağının bulunmadığı, TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında asıl faillerin müştereken işledikleri tasarlayarak kasten öldürme suçu nedeniyle, TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının suçun niteliğine dair itirazının kabulüne, sanık … hakkında babası maktul …’ya yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 38/1 maddesi delaletiyle 82/1-a-d maddeleri uyarınca cezalandırılmasına dair Yerel Mahkemece kurulan hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri … ve …; .“…Türk Ceza Kanununun 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralının fail tarafından işlenen suç konusu fiil bakımından şeriklerin cezai sorumluluğuna ne şekilde tesir edeceği konusunda bir açıklık yoktur. Kanunda şahsi ya da fiili ağırlaştırıcı sebeplerin sirayeti hükümlerine yer verilmemiştir. Faillerin sorumluluğu açısından, TCK’nın 37. maddesindeki müşterek fail işlediği haksızlıkla doğrudan muhatap olduğundan, onun cezalandırılabilmesi için başka bir kurala ihtiyaç duyulmamaktadır. Bu nedenle suçu birlikte işleyen failler, kendi fiillerine göre cezalandırılırlar. Zira, müşterek faillerin her birinin fiili haksızlık niteliğini kendi fiilinden alır ve diğerine bağlılık arz etmez. Bu nedenle, müşterek faillerden birisinde bulunan nitelikli hal, diğerleri tarafından bilinse de onu etkilemez.
. Şeriklerin cezai sorumluluğunun kapsamının belirlenmesi ve bu bağlamda failin fiilinden ne şekilde etkilenecekleri ise tartışmalıdır. Öğretide bu hususta farklı görüşler bulunmakla birlikte, özellikle Özgenç, Koca-Üzülmez ve Gökcen özetle, şeriklerin cezai sorumluluğunun esasını failin fiilinin belirleyeceğini ve şeriklerin cezai sorumluluğunun asıl failin şahsına ve fiiline göre göre tespit edileceğini savunmaktadırlar. Bu görüşe göre, ağırlaştırıcı neden asıl failin şahsından veya fiilinden kaynaklı değilse, asıl fail şerikten kaynaklı nedenden haberdar olsa bile bu neden asıl faile sirayet etmez.
. Karşıt görüşü savunan Hafızoğulları-Özen, 5237 sayılı TCK’da cezayı ağırlaştıran veya hafifleten sebeplerin sirayeti düzenlenmediğine göre, durumun hakim tarafından kast kuralı uygulanarak çözümlebileceğini, buna göre cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren şahsi nedenin bu nedeni bilen diğer suç ortaklarına da uygulanabileceği düşüncesindedir. Yine Demirbaş’a göre; suç oluşturan fiilin icrası sırasında, failde veya şerikte bulunan şahsi ağırlaştırıcı sebebin, fail veya şerik olmasına bakılmaksızın diğer suç ortaklarınca bilinmesi şartıyla failden şerike veya şerikten faile sirayet edecektir.
. Kanımızca, konunun ceza kanununun amacı, yorumu, … ve hakkaniyet ilkeleri gözetilmeden değerlendirilmesi isabetli olmayacaktır. İtiraza konu dosyanın genel kuruldaki görüşülmesi sırasında da ifade ettiğimiz üzere, ister azmettiren ister yardım eden olsun, şeriklerin işlenen suça ilişkin cezai sorumluluklarını “kastın bilme unsurunu” görmezden gelerek salt failin fiiline özgülemek son derece sakıncalı neticeler doğurabilecek, profesyonelce işlenen öldürme fiillerini teşvik edecek ve özellikle de ülkemizde sıkça işlenen ve kanunda daha ağır cezai yaptırıma bağlanan belli fiiller bakımından kanunun amacına asla uygun düşmeyecek uygulamalara yol açabilecektir. Bu hususu örneklendirmek gerekirse, azmettiren şerikin inceleme konusu olayda olduğu gibi kendi babasını veya annesini yahut kardeşini, akrabalıktan kaynaklanan TCK’nın 82/1-d maddesindeki ağırlatıcı halin varlığını bilerek bir kiralık katile veya herhangi bir üçüncü kişiye öldürtmesi durumunda tasarlamanın koşulları varsa bağlılık kuralı uyarınca fiile ilişkin bu hal nedeniyle asli fail gibi yalnızca TCK’nın 82/1-a maddesinden, aksi takdirde ise TCK’nın 81. maddesinden sorumlu olacaktır. Daha önemli bir sorun ise, maktulün kan gütme saikiyle veya töre saikiyle öldürülmesi olaylarında ortaya çıkacaktır. Buna göre, azmettiren evvelce öldürülen yakınının kanına bedel olarak veya toplumda kabul gören bir töreye aykırı davrandığı gerekçesiyle maktulün öldürülmesi talimatını verip bu talimat tetikçi asli fail tarafından yerine getirildiğinde, maktulle arasında kan gütme veya töreye aykırı davranış nedeniyle herhangi bir husumet ve bağlantı bulunmayan fail bakımından TCK’nın 82/1-j veya 82/1-k bentleri uygulanamayacak, buna bağlı olarak da azmettirenin sözkonusu ağırlatıcı nedenlerden dolayı cezalandırılabilmesi mümkün olmayacaktır. Bu sakıncalı neticenin yanında ve belki de daha vahim olmak üzere, çok uzun yıllardır yargı kararlarıyla ilkeleri belirlenen ve modern toplum anlayışıyla bağdaşması asla mümkün olmayan ilkel nitelikte kan gütme veya töre saikiyle işlenen öldürme fiillerinde aile meclisi tarafından verilen maktulün infazı kararının ister bir kiralık katil ister herhangi bir tetikçi eliyle icra ettirilmesi yoluyla TCK’nın 82/1-j ve 82/1-k maddelerinin fiilen uygulanamaz hale getirilmesi mümkün olacaktır. Hiç şüphesiz, abesle iştigal etmeyeceğine inandığımız kanun koyucunun bu denli sakıncalı neticeleri öngörmemiş olabileceğini düşünmek dahi istemiyoruz.
.Açıkladığımız nedenler karşısında, sanık …’nın, inceleme dışı sanıklar … ve …’ı babası …’ya yönelik tasarlayarak kasten öldürme suçuna azmettirdiği sabit olan olayda, maktulden kaynaklanan üstsoy-altsoy ilişkisine dayalı ağırlatıcı şahsi halin azmettiren sanık tarafından da bilindiği ve sirayet ettirilmesi gerektiği gözetilerek TCK’nın 82/1-d maddesinin sanık hakkında tatbiki gerektiği düşüncesinde olmamız nedeniyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak etmiyoruz.” düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
b- Sanık …’nın maktul …’ya yönelik eyleminde haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine yönelik olarak;
Sanık …’nin azmettiren konumunda olması ve suçun işlendiği sırada olay yerinde bulunmaması karşısında, suçun işlendiği anda maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen bir haksız davranış olmadığı açıktır.
Sanık …’nın savunmasında, babası maktul …’nın suçun işlenmesinden önce kendisini istemediği bir kişiyle evlendirdiğini, annesine, kardeşine ve kendisine karşı şiddet uyguladığını, bu nedenle gerek annesinin gerekse kendisinin babasının ölmesini istediklerini ancak sonra vazgeçtiklerini, kendisinin boşanma aşamasında ve eşinden ayrı olarak yaşamasının sebebinin bunlar olduğunu, uzun süredir bu nedenlerle babasının annesi ve kardeşi ile görüşmesine engel olduğunu beyan ettiği,
Ancak;
Sanık …’nin suçun işlenmesinden kısa bir süre önce annesi ile telefon üzerinden iletişim kurduğunun, istedikleri zaman annesi ile görüştüklerinin, eşi ile görüşmemesinin ise kendi iradesi ile gerçekleşen bir durum olduğunun, babasının annesine, kardeşine ve kendisine karşı suçun işlenmesinden çok önceki zamanlarda şiddet uyguladığı yönündeki savunmalarının ise dosya kapsamındaki delillerle ispatlanamadığının anlaşılması karşısında;
Sanığın azmettirme eylemini maktulden kaynaklı ve sanık …’ye yönelik haksız eylem teşkil eden bir eylemin verdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlemediği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma şartlarının bulunduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15.06.2021 tarihli ve 4542-10614 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- … 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.04.2020 tarihli ve 113-142 sayılı sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün azmettiren sıfatıyla şerik konumundaki sanık …’nın, TCK’nın 40. maddesinden kaynaklanan cezaî sorumluluğu nedeniyle; asıl failler … ve …ın gerçekleştirdiği tasarlayarak kasten öldürme suçuna azmettirmeden TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, suça etki eden ve şeriğin şahsı ile maktul arasındaki üst soy alt soy ilişkisinden doğan nitelikli halin, failin filline bağlılık kuralı gereği uygulanamayacağı gözetilmeksizin, TCK’nın 38/1. maddesi delaletiyle 82/1-a-d maddelerinden cezalandırılması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.09.2022 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık konusu yönünden oy çokluğuyla karar verildi.