Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/414 E. 2022/663 K. 25.10.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/414
KARAR NO : 2022/663
KARAR TARİHİ : 25.10.2022

Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi

Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık …’ın TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanun’un 5, TCK’nın 53, 58/9-6 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.07.2018 tarihli ve 328-371 sayılı hükme yönelik sanık ve müdafisi tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesince 25.01.2019 tarih ve 1462-55 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş,
Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 01.06.2021 tarih ve 710-4158 sayı ile;
“…
Oluş, mahkeme gerekçesi ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın dosya kapsamına yansıyan ve kabule esas alınan paylaşımlarının, PKK/KCK silahlı terör örgütünün cebir şiddet içeren eylemlerini öven meşru gösteren nitelikte olduğunda kuşku bulunmamakla birlikte, yoğunluk, çeşitlilik ve süreklilik açısından bakıldığında, bu haliyle sanığın eylemlerinin, PKK/KCK silahlı terör örgütüyle organik bağ kurduğunu ya da örgütün hiyerarşisine dahil olduğunu göstermeyeceği, bu şekilde sanığın 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütünün propagandası yapma suçunu işlediği, suçun işleniş şekli ve kastının yoğunluğuda nazara alınarak üst hadde yakın bir şekilde cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde örgüte üye olmak suçundan mahkûmiyetine yönelik hükmü kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… Ağır Ceza Mahkemesi ise 02.11.2021 tarih ve 279-275 sayı ile; “…Mahkememizce yapılan değerlendirmede sanığın örgüt üyeliği için Yargıtayın Yerleşik içtihatlarında aranan yoğunluk, çeşitlilik, devamlılık unsurlarının dosya kapsamında bulunduğu, sanığın sosyal medya hesabı üzerinde PKK/YPG terör örgütünü sistemli ve sürekli bir şekilde över mahiyette paylaşımlarda bulunduğu, PKK’nın Kuzey Irak’taki sözde Kürdistan’a destek mitingine katılarak örgüt üyeleri ile irtibata geçebilecek düzeyde yetkisinin ve bilgisinin bulunduğu, sanığın Kuzey Irak’a geçip 24 gün örgüte ait kamplara gitmesinin örgütle organik bağ kurması için yeterli bir süre olduğunun anlaşıldığı..” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.12.2021 tarihli ve 148321 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesince 16.06.2022 tarih ve 5159-3577 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı eylemin silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu mu yoksa silahlı terör örgütüne üye olma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından,
PKK/KCK silahlı terör örgütü mensuplarının tespit edilmesi kapsamında başlatılan soruşturmada; … İl Emniyet Müdürlüğünün 20.04.2018 tarihli ve 7962 sayılı yazısında, sosyal medya üzerinden örgütün propagandasını yaptığı belirlenen “www.facebook.com/100009307290117” bağlantılı “…” rumuzlu kullanıcının …Mahallesi, …Sokak, No:89 …/… adresinde ikâmet eden sanık … olduğunun ve sanığın …’de bulunduğunun tespit edildiği,
… Sulh Ceza Hâkimliğince 25.04.2018 tarih ve 798 değişik … sayı ile, CMK’nın 116 ve 119. maddeleri uyarınca 26.04.2018 tarihinde saat 08.00’den itibaren takip eden (12) saat süresince gündüz ve gerektiğinde geceleyin bir defaya mahsus arama yapılmasına, CMK’nın 127 ve 134 maddeleri gereğince el konulmasına, bilgisayar kütüklerinde ve diğer materyallerde gerektiğinde arama yapılmasına, el konulacak olan dijital eşyalar hakkında inceleme izni verilmesine, bilirkişi olarak … Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün görevlendirilmesine karar verildiği,
… İl Emniyet Müdürlüğü Tem Şube Müdürlüğünce sanığa ait “…” kullanıcı isimli Facebook hesabı hakkında düzenlenen 25.04.2018 tarihli sosyal medya araştırma tutanağına göre;
– 19.03.2018 tarihli paylaşımında sanığın öz çekim yaptığı profilinde yer alan fotoğraf ve PKK/KCK silahlı terör örgütü ile özleşen sarı-kırmızı-yeşil renklerin bulunduğu sözde örgüt bayrağı olarak nitelendirilen bez parçasını arka fonda kapak resmi paylaşımının olduğu ve künye kısmında “Memleketi …” olarak bilgi paylaşımında bulunduğu,
– 21.01.2018 tarihli paylaşımında “Efrin” ve “Onurlu bir yaşam için el ele” ifadesinin bulunduğu,
– 17.07.2017 tarihli paylaşımında “Bir türlü gelemedik” yorumu ile yaptığı paylaşımında bir çukur içerisinde insan iskeletinin olduğu ve …’a ait fotoğrafın ve “Demirtaş’a Özgürlük” ifadesinin yer aldığı,
– 15.10.2017 tarihli paylaşımında “İdam edilirken bile gülümseyen bir milletiz farkımız bu” ifadesinin yer aldığı ve PKK/KCK silahlı terör örgütünün İran kanadı PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) mensubu olduğu için İran’da idam edilen … Xizri isimli silahlı terör örgütü mensubunun fotoğrafının bulunduğu,
– 14.12.2017 tarihli paylaşımında PKK/KCK silahlı terör örgütü ile özleşmiş olan el işareti ve sarı-kırmızı-yeşil renklerin yer aldığı PKK/KCK terör örgütünün sözde bayrağı olarak kabul ettikleri bez parçasının olduğu,
– 09.02.2018 tarihli paylaşımında PKK/KCK silahlı terör örgütünün şehir yapılanması tarafından ülkemizde yapılan sokak eylemlerinden kesitlerin ve …’ın fotoğrafının yer aldığı,
– 28.09.2017 tarihli paylaşımında sarı-kırmızı-yeşil renklerde kalp işareti olan “Kurdistan” ibareli ve … ili … ilçes… Köyü’nde ölen …Önkol’a ait fotoğrafın ve … tarafından fotoğrafı profil resmi olarak güncellediği, fotoğraf içinde İngilizce “I love Kurdistan” ibaresinin yer aldığı,
Telefon üzerinden sanığın Facebook hesabının incelenmesinde;
– Sanığın etiketlendiği bir resmin olduğunun görüldüğü, PKK/KCK terör örgütüne ait mitinge katıldığı, öz çekimle çektiği kendisiyle birlikte kimliği tespit edilemeyen kalabalık tarafından örgütün bayrak olarak kabul ettikleri bez parçasını ve terör örgütünün sözde liderinin resimlerini salladıkları,
– Bir korucuya ait resim ile birlikte uydurma bir hikayeye ilişkin paylaşımda “Koruculuk ve Köpek olmak arasında hiçbir fark yoktur” ibarenin olduğu, söz konusu paylaşımın içeriğinin,
“Üzerinde yeşil mont, kafasında siyah bere ve elinde kaleşnikof tutan şahsın resmi üzerinde Sene: 1992 Yer: …
Geçici Koruyucu Başı Telsizle Anons yapar.
Komutanım Bizim Olduğumuz Tarafa Doğru Ateş Ediyorsunuz
Ve o komutan Tarihi Cevabı şöyle cevap verir.
Sizde Kürt Değil misiniz şerefsizler kendi halkına milltine hainlik yapan bize yapmayacak mı der ve telsiz susar koruyuculuk ve köpek olmak arasında hiç bir farkı yoktur” şeklinde olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık aşamalarda; “… isimli facebook hesabı benim adıma aittir. Ben inşaatlarda çalışırım, ben 2018 yılının Mart ayında … ili … ilçesinde inşaatlarda çalışmak amacı ile geldim. … isimli Facebook hesabı bana aittir, … isimli facebook hesabı bana ait değildir. … isimli facebooktaki paylaşımları kabul etmiyorum ancak … isimli facebooktaki paylaşımları kabul ediyorum. Facebook hesabımdaki ‘sarı, kırmızı, yeşil renklerden oluşan bez parçasına ait fotoğrafı’ ben paylaştım; ‘Efrin’ ve ‘onurlu bir yaşam için el ele’ şeklinde ki paylaşım bana aittir; ‘bir türlü gelemedik’ ve ‘…’a ait fotoğrafın bulunduğu ‘Demirtaş’a Özgürlük’ şeklinde ki paylaşım bana aittir; ‘idam edilirken bile gülümseyen bir milletiz farkımız bu’ ifadesinin yer aldığı ve PKK/KCK silahlı terör örgütünün İran kanadı PJAK ‘Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) mensubu olduğu için İran’da idam edilen … Xizri isimli silahlı terör örgütü mensubunun fotoğrafını’ ben paylaştım ama ne amaçla paylaştığımı hatırlamıyorum ve ‘ben adaleti bozup bu ülkede kimliği yok olmamış bir kürdüm, ne zaman … bozulsa, aklıma direnenlerin zaferi gelir’ şeklinde ki paylaşım ile sarı, kırmızı, yeşil renkleri içerir bez parçasını ben paylaştım; 09.02.2018 tarihli paylaşımında PKK/KCK silahlı terör örgütünün şehir yapılanması tarafından yapılan sokak eylemlerinden kesitlerin ve …’ın fotoğrafının yer aldığı paylaşımı ben yaptım ancak neden paylaştığımı hatırlamıyorum; dağa çıkan kardeşimi aramak için Kuzey Irak’a gitmiştim orada gençlerin toplandığı bir miting vardı, ‘oraya git belki kardeşini orada bulursun’ dediler ben de gittim, orada fotoğraf çektirdim bu paylaşım bana aittir; ‘sene 92 yer … geçici korucu başı telsizle anons yapar, komutanım bizim olduğumuz tarafa doğru ateş ediyorsunuz, ve komutan tarihi cevabı verir’ şeklinde başlayan paylaşımı ben yaptım, o dönemde iki korucu ile aramızda husumet oluşmuştu o paylaşımı o yüzden yaptım; yine Kuzey Irak’ta ki bir mitingde elinde … Öcalan’ın resmi olan paylaşımı ben yaptım; adıma kayıtlı olan 157 tane hat bana ait değildir, benim daha önceden de adıma açıldığını öğrendiğim 27 tane hat vardı, bunların hepsini iptal ettirmiştim, adıma 157 tane hat olduğunu polis arkadaşlar söyleyince öğrendim yoksa bilmiyordum, Aslında ailem …’da ikamet ediyor ancak biz 2014 yıllarında yine …’de bir inşaata çalışmak için kardeşim … ile birlikte …’e gelmiştik, 2015 yıllarında … de olaylar oldu, biz dört beş kişiydik kardeşim de vardı kardeşim bu olaylarda darp edildi bu olaydan sonra …’a gidiyorum diye gitti ancak daha öncesinde Kobani’ye gideceğini söylüyordu, ben babamı aradığımda babam buraya gelmedi deyince Kobani’ye gittiğini anladım ve karakola gittim., Kuzey Irak’a gidiş tarihini hatırlamıyorum ancak 2015 yılı olabilir, gitme nedenim … isimli kardeşimi bulmak içindi. Ben …’dan Kuzey Irak’a geçtim, …’da sivil kişilerle irtibat kurdum bu kişiler beni Kuzey Irak’a götüreceklerini söylediler, o sivil kişiler benden 3.000,00 TL para istediler ben de verdim, onların beni dolandırdığını anladım, Kuzey Irak’a karayolu ile pasaportla geçtim, Kuzey Irak’ta Kerkük’te 24 gün kaldım, orada inşaatçı bir arkadaşım vardı onun yanında kaldım, kaldığım zaman zarfında bana kardeşini yürüyüşler var orada bulursun dediler ancak bulamadım. Kuzey Irak’ta silahlı eğitim almadım, PKK’lı terörüstlerin kamplarına gitmedim, sivil insanların yanına gittim, orada inşaatçı arkadaşlarımın yanında toplam 24 gün kaldım, kollukta ifadem alınırken bana fotoğraf çektirdiğim kişilerin bir kısmının terör örgütü üyesi olduğunu söylediler ben de bunu bildiğimi yürüyüşte onlarında olduğunu söyledim. Irak Sülaymaniye’den Ergül’e kadar siviller yürüyüş düzenlemişti, bu yürüyüşte terör örgütü üyeleri de vardı. Ben silahlı terör örgütü üyesi değilim.” şeklinde savunma yapmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için propaganda kavramından, silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu düzenleyen 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesinde suç tarihine kadar yapılan değişikliklerden ve ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelerden bahsetmek gerekecektir.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde “propaganda” kavramı, “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca” olarak tanımlanmıştır. Propaganda, bir düşünce açıklamasıdır ancak her düşünce açıklamasını propaganda olarak kabul etmek mümkün değildir. Bir düşünce açıklamasının propaganda olarak kabul edilebilesi için, pasif düşünce açıklaması şeklinde değil, sistematik, yoğun, taraftar kazanmak ve başkaca kişilerin düşüncelerini etkilemek amacıyla düşünce aşılama şeklinde olması gerekir (İbrahim Şahbaz, Karşılaştırmalı Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü, Yetkin Yayınları, … 2007, s.22).
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.12.1990 tarihli ve 263-336 sayılı kararında propaganda, “Toplumun bütününü veya belirli bir kesiminin inanç, tutum ve davranışlarını yönlendirmek maksadıyla bilinçli olarak seçilen bilgi, olgu ve savları sistematik bir gayret ve muhtelif araçlarla yayma etkinlikleri, geniş bir kitleyi, muayyen hedefler doğrultusunda ikna etme çabası” olarak tanımlanırken Anayasa Mahkemesi ise propagandayı, “Belli bir maksada ulaşmak ve taraftar kazanmak adına düşüncelerin birden çok kişinin bilgisine ulaştırılmasını sağlayan bir etkileme eylemi ve şekli, bir fikri yayma, tanıtma, benimsetme maksadına matuf eylemler” şeklinde tanımlamıştır. Örgüt propagandası ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.02.2017 tarihli ve 383-60 sayılı kararında “Terör örgütünün düşüncesini yaymak amacıyla slogan atarak; bildiri, gazete, dergi dağıtarak ya da satarak; resim, yazı, bayrak, pankart asarak, taşıyarak, basın açıklaması yaparak bu düşünceyi övmek, yüceltmek, haklı ve meşru göstermeye çalışmak şeklindeki eylemler” olarak ortaya konmuştur.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu düzenleyen 2. fıkrası;
“Yukarıdaki fıkra uyarınca oluşturulan örgüt mensuplarına yardım edenlere veya şiddet veya diğer terör yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde propaganda yapanlara fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş yüz milyon liradan bir milyar liraya kadar ağır para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesi ise; “Maddede, bu Kanun’un 3 ve 4. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun 168, 169, 171, 313, 314 ve 315. madde hükümleri saklı kalmak üzere baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini benimseyerek Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini ve Devletin siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla örgüt kurma, bu şekilde kurulmuş örgütlerin faaliyetlerini düzenleme veya bu örgütleri yönetme ve bu örgütlerin propagandalarının yapılması ve her ne suretle olursa olsun yardım edilmesi fiilleri cezalandırılmaktadır.
Maddede, yardımların belirtilen mahallerde yapılması ağırlatıcı sebep sayılmaktadır. Ayrıca dernek, vakıf, sendika ve benzeri kurumların teröre destek olduklarının tespiti hâlinde bu yerlerin faaliyetlerinin durdurulacağı, mahkemece kapatılacakları ve mal varlıklarının müsaderesine karar verileceği belirtilmektedir.
Örgütle ilgili propagandanın Basın Kanunu’nun 3. maddesinde belirtilen mevkutelerle işlenmesi hâlinde verilecek ceza, maddenin son fıkrasında gösterilmektedir.” olarak ifade edilmiştir.
29.06.2006 tarihli 5532 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile yapılan değişiklikle 3713 sayılı Kanun’un 7/2. maddesi;
“Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beş bin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” hâline getirilmiş olup, yapılan değişikliğin gerekçesi; “Maddenin ikinci fıkrasında terör örgütünün veya bu örgütün suç işlemek yönündeki amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu fıkranın ilk iki cümlesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 220. maddesinin sekizinci fıkrası hükümlerinden ibarettir. Dikkat edilmelidir ki, bu tanıma göre suç oluşturan fiillerden birisi, terör örgütünün amacının propagandasının yapılmasıdır. Buradaki amacı, suç işlemek yönündeki amaç olarak anlamak gerekir. Maddenin ikinci fıkrasının (a) ile (c) bentlerinde bu kapsamda cezalandırılacak fiil ve davranışlar gösterilmiştir. Yapılan değişiklikle, terör örgütünün veya amacının propagandası suçuyla bağlantılı olarak da basın ve yayın organlarının sahiplerine dikkat ve özen yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu yükümlülüğün ceza hukuku sorumluluğuna etkisi ile ilgili olarak, Kanunun 6. maddesinin değiştirilen dördüncü fıkrası hükmünün gerekçesi göz önünde bulundurulmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında terör örgütünün veya amacının propagandasının belli yerlerde yapılması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak tanımlanmıştır.” olarak ifade edilmiştir.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrası 11.04.2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile;
“Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1. Örgüte ait amblem, resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2. Slogan atılması,
3. Ses cihazları ile yayın yapılması,
4. Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Maddede yapılan değişikliğin gerekçesi ise; “AİHM, şiddeti teşvik edici nitelikte olmayan açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek, içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin Terörle Mücadele Kanununun 7. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulmaktadır.
Yapılan düzenlemeyle, maddenin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları yeniden belirlenmekte, maddeye ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde’ ibaresi eklenerek suçun kapsamı AİHM standartlarına uyumlu hale getirilmektedir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin 18/6/2009 tarihli ve E.:2006/121, K.:2009/90 sayılı iptal kararının neticesinde ortaya çıkan mükerrerliğin önlenmesi ve söz konusu Karara uyum sağlanması amacıyla maddede teknik bir düzenleme yapılmaktadır.
Ayrıca, maddenin ikinci fıkrasının (b) bendinde yapılan değişiklikle, bent kapsamındaki suçların unsurları daha somut hâle getirilmiştir.” olarak ifade edilmiştir.
3713 sayılı Kanun’un “Terör tanımı” başlıklı 1. maddesi “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” şeklindedir.
Uyuşmazlığın çözümlenmesinde ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelere de ayrıca değinildikten sonra somut durum tartışılmalıdır.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
“Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.”,
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
“Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
Görev ve sorumluluklarda yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin toprak bütünlüğünün kamu güvenliğinin korunması ve kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir” hükümlerine yer vermiştir.
Anayasamıza bakıldığında;
25. maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
26. maddesinde, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her ‘formalite’, ‘koşul’, ‘yasak’ ve ‘ceza’, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.” şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi, Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Kural olarak ifade özgürlüğü gözetilmekle birlikte AİHS’nin 10. maddesinin 2. paragrafından ifade özgürlüğünün mutlak haklardan olmayıp belli koşulların varlığı hâlinde sınırlandırılabileceği kabul edilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu kapsamında Sözleşme’nin 10. maddesi ile koruma altına alınan ifade özgürlüğüne ilişkin müdahalenin haklı olup olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, “müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı” ve “müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı ve orantılılık temelinde incelemektedir.
Kanunla öngörülmüş olma ölçütü, devletin müdahalesine dayanak oluşturan yasal düzenlemenin erişilebilir ve öngörülebilir olması anlamına gelmektedir. Kanunla öngörülme hususunda önemli olan yasanın hukuki niteliğidir. Meşru amaç, 10. maddenin 2. fıkrasında sayılan ve orada belirtilenlerin korunması uğruna ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmasına imkân tanıyan değer veya çıkarlardır.
3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yazılı propaganda suçunun oluşması için terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek şekilde veya terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini övecek şekilde veya terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla işlenen fiil terör örgütü ile ilgili olmakla birlikte bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine ilişkin değilse, işlenen fiil terör örgütü ile ilgili olmakla birlikte bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine ilişkin bu yöntemleri bir başkasına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla işlenmiyorsa, işlenen fiilin konusu terör örgütü ile ilgili ve bu örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerine ilişkin olmakla birlikte bu yöntemleri meşru gösterecek övecek yada bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde değilse 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yazılı suçun işlenmesi söz konusu olamaz.
3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasında yer alan düzenlemenin son cümlesine göre; “Aşağıdaki fiil ve davranışlarda bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır:
a)….
b) Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşmese dahi, terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde;
1- Örgüte ait amblem resim veya işaretlerin asılması ya da taşınması,
2- Slogan atılması,
3- Ses cihazları ile yayın yapılması,
4- Terör örgütüne ait amblem, resim veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi,” şeklindedir.
Anılan maddede 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinde 6638 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle yapılan düzenlemede de 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesi 2. fıkrası ile (b) bendinde yer alan düzenleme aynen korunmuştur.
Yine ifade özgürlüğüne sınırlandırılması yönünden ikinci ölçüt “ulusal güvenliğin toprak bütünlüğünün kamu güvenliğinin korunması ve kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın ve ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınmasına” ilişkin değerlerdir.
Sınırlamanın demokratik toplumlarda gerekli olması ise; ifade özgürlüğüne yapılacak müdahale açısından bu ihtiyaca cevap vermek için başvurulan … ile bireyin ifade özgürlüğü arasında adil veya orantılı bir dengenin bulunması gerekmektedir. AİHM’ye göre gerçekleşen müdahale zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmalıdır. Zorlayıcı toplumsal ihtiyacın mevcut olup olmadığının değerlendirilmesinde ve bu ihtiyacın giderilmesi amacıyla alınacak önlemlerin seçiminde ulusal makamların takdir hakkı bulunmaktadır.
AİHM özellikle terör propagandası iddiası bulunan ifadelere ilişkin olarak yapılan sınırlamalarda daha ziyade söz konusu sınırlamanın demokratik toplumda gerekli olup olmadığı hususunda inceleme yapmaktadır. Mahkeme bu incelemeyi yaparken ifadeyi bir bütün olarak ele almakta ayrıca ifade edenin kişiliğini, ifade ettiği konunun toplumsal sorun olması ve toplumsal duyarlılık boyutunu, ifade ediliş şeklini, ifade edildiği ortamı ve zamanı ayrı ölçütler olarak incelemektedir. Demokratik bir toplumda terör, aşağılama, nefret söylemlerinin himaye görmesi mümkün değildir. Salt terör eylemlerinin değil terörü vasıta olarak benimseyen örgüt ya da benzeri oluşumlarında demokratik toplum için tehlike teşkil ettiği bu tür örgütlerin destekçisi olduğunu belli edecek ifade açıklamalarının demokratik toplumda korunması mümkün bulunmamaktadır.
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında;
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK’nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile … ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur…” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve … niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, … içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir.
Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli … ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, … ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile … ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silahlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK’nın “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
Gelinen noktada zincirleme suç hükümleri ve cezanın belirlenmesi kriterlerine de değinilmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus … Komisyonu raporunda da;“Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK’nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan, TCK’nın “… ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek TCK’nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılmalıdır (Koca-Üzülmez, s. 530).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
PKK/KCK silahlı terör örgütü mensuplarının tespit edilmesi kapsamında başlatılan soruşturmada; … İl Emniyet Müdürlüğünün 20.04.2018 tarihli ve 7962 sayılı yazılarında, sosyal medya üzerinden örgütün propagandasını yaptığı belirlenen “www.facebook.com/….7” bağlantılı “…” rumuzlu kullanıcının …Mahallesi, …Sokak, No:89 …/… adresinde ikâmet eden sanık … olduğu, … İl Emniyet Müdürlüğü Tem Şube Müdürlüğünce sanığın “Facebook” hesabına ilişkin düzenlenen 25.04.2018 tarihli sosyal medya araştırma tutanağına göre;
– 19.03.2018 tarihinde sanığın öz çekim yaptığı profilinde yer alan fotoğraf ve PKK/KCK silahlı terör örgütü ile özleşen sarı-kırmızı-yeşil renklerin bulunduğu sözde örgüt bayrağı olarak nitelendirilen bez parçası ile arka fonda kapak resmi ve künye kısmında “Memleketi …”,
– 21.01.2018 tarihinde “Efrin” ve “Onurlu bir yaşam için el ele”; 17.07.2017 tarihinde “Bir türlü gelemedik” yorumu ile yaptığı paylaşımında bir çukur içerisinde insan iskeletinin olduğu ve …’a ait fotoğrafın ve “Demirtaş’a Özgürlük”,
– 15.10.2017 tarihinde “İdam edilirken bile gülümseyen bir milletiz farkımız bu” ifadesi ile PKK/KCK silahlı terör örgütünün İran kanadı PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) mensubu olduğu için İran’da idam edilen … Xizri isimli silahlı terör örgütü mensubunun fotoğrafını;
– 14.12.2017 tarihinde PKK/KCK silahlı terör örgütü ile özleşmiş olan sarı-kırmızı-yeşil renklerin yer aldığı örgütün sözde bayrağı olarak kabul ettikleri bez parçasını;
– 09.02.2018 tarihinde PKK/KCK silahlı terör örgütünün şehir yapılanması tarafından ülkemizde yapılan sokak eylemlerinden kesitleri ve …’ın fotoğrafını,
– 28.09.2017 tarihinde sarı-kırmızı-yeşil renklerde kalp işareti olan “Kurdistan” ibareli ve … ili … ilçes… Köyü’nde ölen …Önkol’a ait fotoğrafı ve …’ın fotoğrafını profil resmi olarak güncellediği, fotoğraf içinde İngilizce “I love kurdistan” ibaresini paylaştığının tespit edildiği,
Sanığın telefonu üzerinde yapılan incelemede etiketlenmiş olduğu bir resmin bulunduğu, PKK/KCK terör örgütüne ait olan mitinge katılarak kendisiyle birlikte kimliği tespit edilemeyen kalabalık tarafından örgütün bayrak olarak kabul ettiği bez parçasını ve terör örgütünün sözde liderinin resimlerini salladıkları, bir korucuya ait resim ve içeriğinde uydurma bir hikaye ile “Koruculuk ve köpek olmak arasında hiçbir fark yoktur” ibareli yazı paylaştığı olayda;
Silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu düzenleyen 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesinin 2. fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için 11.04.2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile yapılan değişiklikle eylemin terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. 3713 sayılı Kanun’a ilişkin yapılan değişiklik gerekçeleri “AİHM, şiddeti teşvik edici nitelikte olmayan açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek, içeriğinde şiddete başvurmayı cesaretlendirici ifadeler yer almayan ya da kişileri silahlı isyana teşvik edici nitelikte olmayan açıklamalar nedeniyle bireylerin Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne aykırı bulmaktadır. Yapılan düzenlemeyle, maddenin ikinci fıkrasında yer alan suçun unsurları yeniden belirlenmekte, maddeye ‘cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde’ ibaresi eklenerek suçun kapsamı AİHM standartlarına uyumlu hâle getirilmektedir.” şeklinde belirtilmiştir.
Sanık …’ın yaptığı paylaşımlarından 21.01.2018, 15.10.2017 ve 09.02.2018 tarihli paylaşımlar örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek nitelikte olup silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturacağı, öte yandan Kuzey Irak’ta sanığın katıldığı yürüyüşe ilişkin mahkemenin varsayıma dayalı gerekçesi dışında somut bir tespitin ya da beyanın bulunmadığı ve bu suretle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk ile organik bağ unsurları açısından sanığın örgüte üye olma suçundan cezalandırılabilmesine yetecek derecede dosyaya yansıyan bilgi ve belge bulunmadığına karar verilmeli ve Özel Daire bozma ilâmının aksine bu delillere göre sanığın cezası olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde zincirleme suç hükümleri de gözetilerek belirlenmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün sanığın eyleminin silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, kararın niteliği ve tutuklulukta kalınan süre de göz önüne alınarak sanık …’ın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhâl salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLMADIĞINA,
2- … Ağır Ceza Mahkemesinin 02.11.2021 tarihli ve 279-275 sayılı direnme kararına konu hükmünün sanık …’ın eyleminin silahlı terör örgütünün propagandasının yapma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
3- Bozma nedeni ve tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık …’ın TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.10.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.