YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/376
KARAR NO : 2023/223
KARAR TARİHİ : 25.04.2023
İtirazname No : 2021/117921
YARGITAY DAİRESİ : 6. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 1078-552
I. HUKUKİ SÜREÇ
Hırsızlık suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 143, 39/2-c, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, inceleme dışı sanıklar …, …, …, … ve … Kültür’ün TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 143, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı dört kez 2 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, inceleme dışı sanık …’ın ise TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 143 ve 31/3. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2012 tarihli ve 174-378 sayılı hükümlerin, inceleme dışı sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 13.01.2016 tarih ve 24857-353 sayı ile;
“…1- Suç tarihinde gecenin 04.04’de son bulması nedeniyle mağdur …’a yönelik hırsızlık suçunun gecede kaldığının müşteki beyanından anlaşıldığı, ancak diğer müştekilerden … olaydan hemen sonra 24.07.2010 tarihli beyanında, ‘Saat 04.30 sıralarında aracı içerisinde uyuduğunu, 07.30 sıralarında uyandığında hırsızlığı farkettiğini’, müşteki … aynı tarihli ifadesinde, ‘03.30 sıralarında aracında yattığını, saat 05.30 sıralarında uyanıp cep telefonunun çalındığını anladığını’, müşteki … de aynı tarihli ifadesinde, ‘Saat 02.00 sıralarında uyuduğunu, 05.00 sıralarında uyandığını, hırsızlığın farkına vardığını’ beyan ettikleri anlaşılmakla; hırsızlık suçlarının geceleyin işlendiğine ilişkin delillerin neden ibaret olduğu açıklanıp gösterilmeden TCK’nın 143/1. maddesinin tatbik edilmesi,
2- Suça sürüklenen çocuk … hakkında, 2 yıl 4 ay hapis cezasının TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca indirilmesi sırasında, sonuç cezanın 1 yıl 6 ay 20 gün hapis cezası yerine 1 yıl 7 ay 10 gün hapis cezası olarak fazla belirlenmesi,
3- Sanığın, her bir yakınana yönelik eylemi nedeniyle ayrı ve bağımsız biçimde değerlendirme yapılarak, uygulama maddeleri ayrı ayrı gösterilip denetime olanak sağlayacak biçimde ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, toplu uygulama yapılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
4- Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde düzenlenen ‘seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına’ hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,” nedenleriyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 28.06.2016 tarih ve 53-470 sayı ile bozmanın sirayet ettirildiği sanık …’ın TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca üç kez 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, inceleme dışı sanıklar … ve …’nin TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca ayrı ayrı üç kez 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, inceleme dışı sanık …’ın da mağdur …’e yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 31/3, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay hapis, mağdur …’e yönelik eylemi nedeniyle ise TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükümlerin sanık … ile inceleme dışı sanıklar …, … ve … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 13. Ceza Dairesince 11.12.2018 tarih ve 6266-18074 sayı ile;
“1- Sanık … hakkında kurulan hükümlere ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık hakkında kurulan 07.06.2012 tarih, 2011/174 Esas ve 2012/378 Karar sayılı hükmün temyiz edilmemesi nedeniyle kesinleştiği, diğer sanıklar …, …, …, … ve … Kültür ile suça sürüklenen çocuk … hakkında kurulan hükümlere yönelik bozmanın sanık …’a sirayeti nedeniyle kurulan 28.06.2016 tarih ve 2016/53-470 E.-K. sayılı hükme yönelik sanık …’ın temyiz hakkı bulunmadığından CMUK’nın 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin tebliğnameye aykırı olarak reddine,
2- Sanıklar … ve …’un, müşteki …’a yönelik eylemleri nedeniyle haklarında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere ilişkin temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre sanıklar … ve …’un temyiz istemleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak onanmasına,
3- Suça sürüklenen çocuk …’ın; müştekiler …, …, … ve …’e yönelik eylemleri nedeniyle hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuğun müşteki …’a yönelik eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 141, 143 ve 31/3. maddelerinde; diğer müştekiler …, … ve …’e yönelik eylemlerine uyan TCK’nın 141 ve 31/3. maddelerinde düzenlenen hırsızlık suçu için öngörülen cezaların türü ve üst sınırına göre, aynı Kanun’un 66/1-e, 66/2, 67/4. maddelerinde öngörülen 7 yıl 12 aylık genel dava zamanaşımının, suç tarihi olan 24.07.2010 tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk …’ın temyiz istemi bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle düşmesine,
4- Sanıklar … ve …’un; müştekiler …, … ve …’e yönelik eylemleri nedeniyle haklarında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere ilişkin temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;
Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bentler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’ hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması isabetsizliğinden bozulmasına ve bozmanın 07.06.2012 tarihli ilk hükmü temyiz etmeyen sanık …’a sirayetine,” karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Yerel Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 20.10.2020 tarih ve 1078-552 sayı ile mağdurlar … ile …’e yönelik hırsızlık suçlarından; sanık …’ın TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca iki kez 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, inceleme dışı sanıklar … ve …’nin ise TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1 ve 53/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı iki kez 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Bu hükümlerin de sanık … ve inceleme dışı sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 17.05.2022 tarih ve 842-7351 sayı ile; “Bozmanın sirayeti sebebiyle mahkemesince kurulan hükümlerin sanık … tarafından temyiz edilip edilemeyeceği ön sorun olarak incelenmiştir.
Adil yargılanma hakkının en önemli başlıklarından birini oluşturan savunma hakkı, temel bir insanlık hakkı olarak İHAS 6. ve 2709 sayılı Anayasamızın 36. maddeleriyle 5271 sayılı CMK’nın çeşitli hükümlerinde güvence altına alınmıştır.
Kanun yoluna başvurma hakkı da, savunma hakkının en önemli bölümlerinden birini oluşturmaktadır.
Kanun yoluna başvurma hakkı, aynı zamanda hak arama özgürlüğü ile erişim hakkının da önemli alt başlıklarından birisidir.
Öte yandan; 7 No’lu Ek Protokolün ‘Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı’ başlıklı 2. maddesi uyarınca; kural olarak herkes aleyhine verilen mahkûmiyet hükmünü yüksek bir mahkemede yeniden inceletebilme hakkına sahiptir.
CMK’nın 267. maddesi uyarınca, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı itiraz kanun yoluna gidilebilir.
Aynı Kanun’un 272 ve devamı maddeleri uyarınca, (Suçluların iadesi ile 5320 sayılı CMK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesinde belirtilen istisnalar dışında) ilk derece mahkemesinden verilen bütün nihai kararlar yâni hükümler, kural olarak istinaf kanun yolu denetimine tâbidir.
(CMK’nın 272/3. maddesinde belirtilen istisna kapsamında kalan hükümler ise; kesindir.)
CMK’nın 286/1. maddesi uyarınca, istinaf mahkemesinin verdiği bozma dışındaki kararlar ile aynı maddenin 2 ve 3. fıkrası kapsamında belirtilen istisnalar dışındaki bütün istinaf mahkemesi kararları temyiz kanun yolu denetimine tabidirler.
CMK’nın 306. (1412 sayılı CMUK’un 325) maddesi uyarınca, hüküm sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 21.05.2019 ve 171-453 sayılı kararında da belirtildiği üzere; önceki hükmü temyiz etmeyen sanığın sirayet üzerine verilen kararı temyiz edilemeyeceği görüşündedir.
Dairemiz ise; yukarıda açıklanan gerekçeler ile Any. m. 36, AİHS m. 6, (7) No’lu Ek Protokol m. 2/1, 5320 SK m. 8/1 ve 5271 sayılı CMK’nın m. 306, 260 ve devamı hükümleri uyarınca önceki hükmü temyiz etmeyen sanığın sonradan verilen hükmü temyiz edebileceğini kabul etmektedir.
Nihayet Anayasamız ve AİHS hükümlerine göre hak ve özgürlükler asıl, kısıtlamalar ise istisnadır. Sınırlama ve kısıtlamalar ise; belli koşularda ve ancak kanunla yapılabilir. Hak arama özgürlüğü ve erişim hakkı kapsamında olduğu tartışmasız olan kanun yoluna başvurma hakkının içtihat yoluyla daraltılması, somut olayda olduğu gibi temyiz hakkının kullanılmasının engellenmesi, 5271 sayılı CMK’nın 289 (1)-h maddesi bağlamında hukuka kesin aykırılık hâlidir.
Bu itibarla önceki hükümleri temyiz etmeyen sanık …’ın bozma sonrası kurulan hükümleri temyiz edebileceği değerlendirilmiştir.
Anayasanın 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının denetimine imkân verecek şekilde açık ve gerekçeli olması, gerekçe bölümünde mevcut delillerin tartışılması, değerlendirilmesi, reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan delillerin neler olduğu ve nedenlerinin gösterilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle eldeki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği, tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat ve CMK’nın 230. maddesinde belirtilen diğer unsurların bulunması gerektiği gözetilmeden, sadece ifadelerin ve bozma ilamının kopyalanması ile yetinilerek gerekçesiz hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 13.06.2022 tarih ve 117921 sayı ile;
“…Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında oluşan uyuşmazlık; ilk hükmü temyiz etmeyen sanık …’ın, diğer sanıkların temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle hakkında kurulan ikinci hükmü temyiz etmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2012 gün ve 2011/174 Esas, 2012/378 Karar sayılı ilamı ile sanık …’ın cezalandırılmalarına karar verildiği, hükmün … tarafından temyiz edilmediği, hükmün diğer sanıklar ve suça sürüklenen çocuk tarafından temyiz edildiği, hükmün lehe bozulmasının ardından, Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2016 gün ve 2016/53 Esas, 2016/470 Karar sayılı ilamı ile sanık … hakkında sirayet nedeniyle hüküm kurulduğu bu hükmün sanık … ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yüksek Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 11.12.2018 gün ve 2017/6266 Esas, 2018/18074 Karar sayılı ilamı ile; Sanık … hakkında kurulan hükümlere ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde; sanık hakkında kurulan 07.06.2012 tarih, 2011/174 Esas ve 2012/378 Karar sayılı hükmün temyiz edilmemesi nedeniyle kesinleştiği, diğer sanıklar …, …, …, … ve … Kültür ile suça sürüklenen çocuk … hakkında kurulan hükümlere yönelik bozmanın sanık …’a sirayeti nedeniyle kurulan 28.06.2016 tarih ve 2016/53-470 E.-K. sayılı hükme yönelik sanık …’ın temyiz hakkı bulunmadığından CMUK’nın 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin tebliğnameye aykırı olarak reddine karar verildiği ancak lehe bozmanın sanık …’a sirayetine karar verildiği, bozma sonrası yapılan yargılama sonucu kurulan hükmün sanık … tarafından temyiz edildiği anlaşılmakla; sirayet kurumunun, koşulları oluştuğu takdirde, hükmü temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların (suça sürüklenen çocukların) da yararlanmalarının sağlanması suretiyle, bu kişilerin temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini giderme amacını taşıması ve bozmanın sirayetinde, Yerel Mahkeme hükmünün temyiz etmeyen suça sanık … yönünden bozulmayıp sadece bozma kararının sonucundan yararlandırılması karşısında; ilk hükmü temyiz etmeyen sanık …’ın, yalnızca inceleme dışı sanıkların hakkındaki lehe bozmanın sonucundan yararlanması nedeniyle, Yerel Mahkemece kurulan son hükmü temyiz etme hakkı bulunmadığının kabulü gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.01.2017 gün ve 2016/13-982 Esas, 2017/29 Karar, 21/05/2019 gün ve 171-453 sayılı kararı da aynı yöndedir.
Bu nedenle sanık …’ın temyiz isteminin reddine karar verilmelidir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 30.06.2022 tarih ve 5024-10381 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI, KONUSU VE ÖN SORUNLAR
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk hükmü temyiz etmeyen sanık …’ın, inceleme dışı sanıklar … ve …’un temyizi üzerine hükmün lehe bozulmasının ardından, sirayet nedeniyle hakkında kurulan ikinci hükmü temyiz etmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
1- Sanık …’ın yokluğunda verilen 07.06.2012 tarihli hükmün adı geçen sanığa 29.01.2014 tarihinde tebliğinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı,
2- Tebliğin usulüne uygun yapılmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde itiraz kapsamında olan ve mağdurlar … ile …’e yönelik hırsızlık suçları bakımından dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği,
Hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
(1) numaralı ön sorun ile ilgili olarak;
Sanık …’ın, 24.07.2010 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık suçlarından cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 141/1, 143, 39/2-c, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca dört kez 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verildiği,
Yokluğunda verilen kararın, gerekçesi yazılarak sanık …’ın Mernis adresi olan Cumhuriyet …, Silopi, Şırnak adresine tebliğe çıkarıldığı, tebligat evrakının üzerine “Muhatap hazır olmadığından aynı çatı altında kardeşi…” açıklaması yazılmak sureti ile 29.01.2014 tarihinde… imzasına tebliğ edildiği,
Sanığın temyiz isteminde bulunmadığı,
Sanığın nüfus kayıt örneğinin incelenmesinde; sanığın kardeşi…’ın doğum tarihinin 10.09.1998 olduğu ve tebligat tarihinde 15 yaşında bulunduğu,
(2) numaralı ön sorun ile ilgili olarak;
Sanık …’ın, inceleme dışı sanıklar …, …, …, …, … Kültür ve … ile birlikte, 24.07.2010 tarihinde Şırnak İl Özel İdaresi ait tır parkında park hâlinde bulunan ve mağdurlar … ile …’e ait tırların havaların sıcak olması nedeniyle açık bırakılan camlarından uzanarak mağdurların cep telefonlarını çaldıkları,
Eylemin belirtilen tarihte gerçekleştirildiğinin, mağdurların beyanları ve kolluk görevlilerince 24.07.2010 tarihinde düzenlenen tutanak ile tespit edildiği,
Suç tarihi olan 24.07.2010 tarihi itibarıyla sanık …’ın on sekiz yaşından büyük olduğu,
Dosya kapsamında sanık hakkında 14.04.2011 tarihinde iddianame düzenlendiği ve sanığın sorgusunun 09.05.2012 tarihinde esas mahkemesince gerçekleştirildiği,
Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece 07.06.2012 tarih ve 174-378 sayı ile mahkûmiyet kararı verildiği,
Anlaşılmıştır.
V. GEREKÇE
Ön sorun konularının ayrı ayrı değerlendirilmeleri gerekmektedir.
A. Sanık …’ın yokluğunda verilen 07.06.2012 tarihli hükmün adı geçen sanığa 29.01.2014 tarihinde tebliğinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı;
1- İlgili Mevzuat ve Öğretide Ön Sorun Konusuna İlişkin Görüşler
Ön sorun konusunun çözümünde sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşabilmek için 7201 sayılı Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in konuyla ilgili hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
7201 sayılı Kanun’un “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde;
“Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın konut veya iş yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak, tebligatı çıkaran makama bildirilen adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde, muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır (Canan Ruhi- Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, s. 82).
7201 sayılı Kanun’un “Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat” başlıklı 16. maddesi;
“Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” biçiminde,
“Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 2. cümleleri;
“13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.”
“Yaş ve ehliyet şartı” başlıklı 22. maddesi;
“Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.”
”Tebliğ Mazbatası” başlıklı 23. maddesinin 1. fıkrasının beşinci bendi ise;
“Tebliğ bir mazbata ile teşvik edilir. Bu mazbatanın:
…
5. Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını, adresini ve 22 nci madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu,
…
İhtiva etmesi lazımdır.”,
Biçiminde düzenlenmiştir.
Tebliğ tarihinde yürürlükte bulunan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Muhatap yerine tebligat yapılacak kişinin yaş ve ehliyet şartı” başlıklı 34. maddesi;
“(1) Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kişinin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve açıkça anlaşılır bir şekilde ehliyetsiz bulunmaması gerekir.
(2) Akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya diğer bir hastalık ya da engel sebebiyle kendisi ile anlaşma imkânı olmayan kişiye tebligat yapılmaz.
(3) Muhatap adına kendisine tebligat yapılacak olan, görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı veya açıkça anlaşılır bir şekilde ehliyetsiz olur ve o adreste muhatap yerine tebligat yapılacak başka bir kişi de bulunmazsa 30 ve 31 inci madde hükümlerine göre işlem yapılır.”,
Söz konusu Yönetmelik’in “Tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimi” başlıklı 35. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi ise;
“(1) Tebliğ bir mazbata ile belgelendirilir. Bu mazbatanın;
…
d) Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kişinin adını, soyadını, adresini ve 34 üncü madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu,
…
İçermesi gerekir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Muhatap yerine kendisine tebligat yapılabilecek kimselere tebligat yapılabilmesi için diğer koşulların yanında görünüşüne nazaran on sekiz yaşından aşağı olmaması ve açıkça anlaşılır bir şekilde ehliyetsiz bulunmaması gerekir. 19.03.2003 tarihli ve 4829 sayılı Kanun’un 6. maddesi ile Tebligat Kanunu’nun 22. maddesinde yapılan değişiklik ile yaş sınırı görünüş itibarıyla “onbeş” yerine “onsekiz” olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile tebligatın önemini anlayamayacak kadar küçüklere artık tebliğ evrakı verilemeyecektir. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme hükümleri dikkate alınarak, on sekiz yaşından küçük olanlar çocuk olarak nitelendirildiğinden, ilgili sözleşme göz önüne alınarak on sekiz yaşından küçüklere bu konuda bir yükümlülük getirmemek amacı ile böyle bir düzenleme yapılmıştır. Muhatap adına tebligat yapılan kişinin muhatapla aynı konutta birlikte oturduğu, tebligatı kabul etmeye ehil olduğu ve görünüş olarak on sekiz yaşından büyük bulunduğu tebliğ memuru tarafından tebligat mazbatasına açıkça yazılmalıdır. Aksi takdirde yapılan tebligat usulsüz olur (Ruhi-Ruhi, s. 630-631).
2- Ön Soruna İlişkin Değerlendirme
Yerel Mahkemece verilen sanık …’ın mahkûmiyetine ilişkin 07.06.2012 tarihli kararın, sanığın Mernis adresi olan Cumhuriyet …, Silopi, Şırnak adresine tebliğe çıkarıldığı, tebligat evrakının üzerine “Muhatap hazır olmadığından aynı çatı altında kardeşi…” açıklaması yazılmak sureti ile gerekçeli kararın 29.01.2014 tarihinde… imzasına tebliğ edildiği ve sanığın temyiz isteminde bulunmadığı anlaşılan olayda; sanığın nüfus kayıt örneğinin incelenmesinde tebligat evrakında imzası bulunan sanığın kardeşi…’ın doğum tarihinin 10.09.1998 olması ve tebligat tarihinde 15 yaşında bulunması, tebligat evrakında görünüşüne nazaran onsekiz yaşından küçük olmadığı ve tebligatı kabul etmeye ehil olduğu hususlarında herhangi bir açıklamanın da yer almaması karşısında sanık …’ın yokluğunda verilen 07.06.2012 tarihli hükmün adı geçen sanığa 29.01.2014 tarihinde tebliğinin usulüne uygun yapılmadığı ve adı geçen sanık hakkında verilen Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2012 tarihli ve 174-378 sayılı mahkûmiyet kararının kesinleşmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
B. Tebliğin usulüne uygun yapılmadığı sonucuna ulaşılmış olmakla itiraz kapsamında olan ve mağdurlar … ile …’e yönelik hırsızlık suçları bakımından dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği;
1- İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
Uyuşmazlığa konu hırsızlık suçu, TCK’nın 141/1. maddesinde; “(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır.
Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
2. Somut Olayda Ön Sorun Konusuna İlişkin Değerlendirme
Sanık …’a yüklenen nitelikli hırsızlık suçunun yaptırımı TCK’nın 141/1. maddesi uyarınca bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası olup TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı süresinin sekiz yıl, aynı Kanun’un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresinin ise on iki yıl olduğunun anlaşılması karşısında,
Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 24.07.2010 tarihinde gündüz bir vakitte gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak sanık hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 07.06.2012 tarihli mahkûmiyet hükmü olup bu tarihten sonra zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir sebebin gerçekleşmediği gözetildiğinde, TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca, son kesen işlem tarihinden itibaren sekiz yıllık asli zamanaşımı süresi 07.06.2020, aynı Kanun’un 67/4. maddesi uyarınca, suç tarihinden itibaren on iki yıllık kesintili dava zamanaşımı süresi ise 24.07.2022 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne ve Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin sanık … hakkında mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçundan verdiği 07.06.2012 tarihli ve 174-378 sayılı mahkûmiyet hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık … hakkındaki kamu davasının TCK’nın 67/4 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; dava zamanaşımının gerçekleşmediği gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki ön sorun konusu bakımından DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- 07.06.2012 tarihinden sonra; sanık … hakkında Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.06.2016 tarihli ve 53-470 sayılı mahkûmiyet kararı, Özel Dairece verilen 11.12.2018 tarihli ve 6266-18074 sayılı sirayet kararı ile bu karardan sonra Yerel Mahkemece verilen 20.10.2020 tarihli ve 1078-552 sayılı mahkûmiyet kararı ve Özel Dairece verilen 17.05.2022 tarihli ve 842-7351 sayılı bozma kararının adı geçen sanık bakımından hukuki değerden yoksun olmaları nedeniyle KALDIRILMALARINA,
3- Silopi 2. Asliye Ceza Mahkemesince sanık … hakkında mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçundan kurulan 07.06.2012 tarihli ve 174-378 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, atılı suç için TCK’nın 67/4. maddesinde öngörülen dava zamanaşımı süresinin Özel Dairenin inceleme tarihinden önce dolduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık … hakkındaki mağdurlar … ve …’e yönelik hırsızlık suçundan açılan kamu davalarının TCK’nın 67/4 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.04.2023 tarihinde yapılan müzakerede (1) numaralı ön sorun bakımından oy birliğiyle, (2) numaralı ön sorun bakımından ise oy çokluğuyla karar verildi.