Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/358 E. 2022/684 K. 02.11.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/358
KARAR NO : 2022/684
KARAR TARİHİ : 02.11.2022

Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi

Sanık …’ın basit cinsel saldırı suçundan 5237 sayılı TCK’nın 102/1, 102/3-d, 58/6, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-a-b, 109/5, 58/6 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis; nitelikli cinsel saldırı suçundan TCK’nın 102/2, 102/3-d, 58/6, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-a-b, 109/5, 58/6 ve 53. maddeleri uyarınca 9 yıl hapis; cezaları ile cezalandırılmasına, cezalarının mükerrilere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin … 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2018 tarihli ve 175-410 sayılı hükümlerin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 16.01.2019 tarih ve 3530-69 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararların da katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 01.06.2021 tarih ve 3776-3978 sayı ile;
“…Mağdurenin aşamalardaki beyanları, savunma, tanık beyanları, doktor raporları ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesince sanığın 15.03.2014 günü mağdureye karşı zorla cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlemesi nedeniyle yapılan soruşturmada sevk edildiği sorgu hakimliğince savunması alınarak serbest bırakılmasının ardından bu olayla ilgili hakkında henüz iddianameyle kamu davası açılmadan önce 04.07.2014 tarihinde mağdureyi tekrar kaçırarak zorla cinsel ilişkiye girdiği ve mevcut haliyle sanığın araya herhangi bir hukuki veya fiili kesinti girmeksizin eylemlerini aynı kast altında değişik tarihlerde zincirleme şekilde gerçekleştirdiği nazara alınarak hükümler kurulması gerekirken farklı tarihlerdeki eylemlerin her biri müstakil suç kabul edilerek ayrı ayrı mahkumiyet kararları verilmesi karşısında, söz konusu hükümlere yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.09.2021 tarih ve 299-346 sayı ile;
“Sanığın mağdur katılana yönelik hürriyeti kısıtlama ve cinsel istismar suçlarına ilişkin ilk eylemi 15/03/2014 tarihli olup 15/03/2014 tarihinde bu olay nedeniyle yakalanmış, 20/03/2014 tarihinde sorgu hakimliğince savunması alınarak serbest bırakılmış, itiraz üzerine 21/03/2014 tarihinde hakkında yeniden yakalama kararı çıkarılmış, yakalama kararı ile arandığı sırada 04/07/2014 tarihinde aynı mağdura yönelik yine hürriyeti kısıtlama ve nitelikli cinsel istismar suçlarını işlemiş bu olay sonrası da yine firar etmiş, ikinci olay nedeniyle yakalamalı olarak hakkında kamu davası açıldıktan sonra birinci olay nedeniyle de hakkında kamu davası açılmış ve dosyalar birleştirilerek yargılama yapılmıştır. ilk olay nedeniyle iddianame düzenlenmemişse de adli mercilerce sanığın savunması alınmış ve serbest kaldıktan sonra hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır.
Yüksek Mahkeme Kararında belirtildiği gibi failin iç dünyasını ilgilendiren suç işleme kararının varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Sanığın mağdura yönelik işlediği cinsel istismar suçları TCK.’nun ‘Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar, hürriyetten yoksun kılma suçları ise ‘Hürriyete Karşı Suçlar’ bölümünde düzenlenmiştir. Her iki suç belirli oranda ‘Vücut dokunulmazlığına Karşı işlenen Suçlar’ bölümünde düzenlenen ‘kasten yaralama’ suçunu da içermektedir. Korunan değerler nedeniyle, suç işleme kastının yenilenmesi bakımından atılı suçların bu özelliğinin de dikkate alınması gerekmektedir. İkinci olaydaki mağdurun polis süsü verilerek evden çıkmasının sağlandıktan sonra birden fazla kişiyle kaçırılarak alıkonulması da bu açıdan kayda değer kriter niteliğindedir. Amaç suç aynı olmakla birlikte sanık ilk olayda eylemine kendiliğinden son vermiş ve bu nedenle TCK.’nun 102//1. Maddesi gereğince basit cinsel istismar suçundan cezalandırılmıştır. Bu vazgeçmeye rağmen adli merciilerce yakalamalı olarak arandığı sırada ve 3 ay 20 gün gibi elverişli bir süre geçtikten sonra bu sefer nitelikli cinsel istismar eylemini gerçekleştirmiş olup, sanığın davranış biçimi ve süreç, atılı suçların özelliği ile birlikte değerlendirildiğinde suç kastının yenilendiğini göstermektedir. Adli olgular nedeniyle hukuksal kesinti olmasa bile fiili kesintinin de bu bağlamda değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anlatılan bu nedenlerle TCK’nun 43.Maddesinde belirtilen zincirleme suç hükümlerinin uygulama yeri olmadığı, sanığın suç işleme kastını yenilediği sonuç ve kanısına varılarak sanığın sabit olan hürriyeti kısıtlama ve cinsel istismar suçlarından iki ayrı kez cezalandırılmasına karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de katılan mağdure vekili, katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.12.2021 tarihli ve 139123 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 26.04.2022 tarih ve 27649-3909 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 15.03.2014 tarihinde işlenen basit cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları ile 04.07.2014 tarihinde gerçekleştirilen nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında TCK’nın 43. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Sanığın mağdureye yönelik basit cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin ilk eylemini 15.03.2014 tarihinde … ilinin Başakşehir ilçesinde ormanlık alanda gerçekleştirdiği, sanığın 19.03.2014 tarihinde saat 16.50’de yakalandığı ve gözaltına alındığı, 20.03.2014 tarihinde kollukta ve savcılıkta ifade verdiği, aynı tarihte teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklanması istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildiği, 20.03.2014 tarihinde delillerin toplandığından bahisle sulh ceza mahkemesince sanığın serbest bırakılmasına karar verildiği, 21.03.2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından söz konusu karara itiraz edilerek “tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesi” talebinde bulunulduğu, aynı tarihte kararı veren sulh ceza mahkemesince itirazın yerinde görülmeyerek reddedildiği ve değerlendirilmek üzere asliye ceza mahkemesine gönderildiği, asliye ceza mahkemesince itirazın kabulüne ve sanığın tutuklanmasına karar verildiği ve sanık hakkında yakalama emri düzenlendiği,
07.04.2014 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; 15.03.2014 tarihli olaya ilişkin olarak mağdurenin saat 22.00 sıralarında müracaat ettiği, olay nedeniyle şikâyetinden vazgeçmesi için babasının telefonundan sanığın kız kardeşlerinin eşleri olan amcaları tarafından tehdit edildiğini belirttiği,
14.04.2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından ilçe emniyet müdürlüğüne hitaben yazılan yazıda; 6284 sayılı Yasa’nın 1/1, 2/d-e maddeleri uyarınca şiddete uğrama tehlikesi bulunan mağdure hakkında aynı Yasa’nın 3. maddesinde öngörülen tedbirlerden bir veya birkaçının tatbikine karar verilmesi gerektiğinin bildirildiği,
14.04.2014 tarihinde saat 19.09’da … İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; mağdurenin tehdit altında bulunması hâlinde araması gerektiği telefon numaralarının kendisine verildiği, ayrıca yakın koruma talep etmesi durumunda ilgili evraklarla birlikte kaymakamlığa bireysel olarak müracaat etmesinin bildirildiği,
15.04.2014 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanakta; hakkında yakalama emri bulunan sanığın yakalanması için ..köyüne gidildiğinin, yapılan araştırmada sanığın köyde ikamet etmediğinin ve köye gelip gitmediğinin, yaklaşık 20-25 yıldır …’da olduğunun köy muhtarından öğrenildiğinin belirtildiği,
04.07.2014 tarihinde sanığın kurdukları plan doğrultusunda inceleme dışı sanıklar …..yi mağdurenin evine gönderip kendilerini polis gibi tanıtarak ve mağdureye “… yakalandı. Teşhis için karakola gelmeniz gerekiyor.” şeklinde beyanda bulunmalarını sağlayıp mağdureyi araca bindirerek kaçırdıkları, aynı gün sanığın mağdureye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli cinsel saldırı suçlarını … ilinin … ilçesinde bulunan… Barajında bir alanda gerçekleştirdiği, … Cumhuriyet Başsavcılığınca 23.07.2014 tarihinde sanık hakkında yakalama emri düzenlenmesinin … Sulh Ceza Hâkimliğinden talep edildiği, sanık hakkında 04.07.2014 tarihli eylem nedeniyle … Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.12.2014 tarihinde iddianame düzenlendiği, 15.03.2014 tarihli eylem nedeniyle ise 20.06.2017 tarihinde iddianame düzenlendiği,
Uyap kayıtlarından yapılan incelemede; 04.07.2014 tarihli eylem nedeniyle inceleme dışı sanıklar hakkında açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde… 8. Ağır Ceza Mahkemesince 02.04.2016 tarih ve 8-96 sayı ile inceleme dışı sanık İbrahim Savcı hakkında nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, inceleme dışı sanıklar Ercan Arslan ve … Köse hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetlerine karar verildiği, söz konusu hükümlerin temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 06.12.2016 tarih ve 10404-8285 sayı ile onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir biçimde çözümlenmesi için “zincirleme suç” hükümleri üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus … Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, … ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
Aynı suç, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; “Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, …, 2012. s. 339; … Yaşar-… Tahsin Gökcan-… Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, …, 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, …, 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253.).
765 sayılı TCK’da yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-… Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, …, 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, …, 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; … Yaşar-… Tahsin Gökcan-… Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, …, 2014, s.7958-7959.).
Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi hâlinde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında “aynı suç işleme kararı” kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlâl etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer- Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, …, 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, …, 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, …, 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510.), Kanun’da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, … Yayınevi, 18. Bası, …, 2015, s. 612-613.), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, …, 2015, s. 456.), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564.), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlâl etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, s. 718-719.) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından “hukuki” ve “fiili” kesinti kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.
Yapılmakta olan soruşturma sonucunda toplanan delillerin failin suçu işlediği yönünde yeterli şüphe oluşturması üzerine Cumhuriyet savcısınca şüpheli hakkında CMK’nın 170. maddesi uyarınca iddianamenin düzenlenmesiyle hukuki kesinti oluşmaktadır. Bazı durumlarda ise fiili kesintinin varlığını kabul etmek gerekmektedir. Zira Anayasa’nın 141. maddesinde “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması” ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen “adil yargılanma hakkı” kapsamında “davaların makul sürede görülmesi” ilkeleri benimsenmiş olup soruşturma ve kovuşturma sürecinin hızlı bir şekilde tamamlanarak maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasının sağlanmasına gerekmektedir. Bu nedenle soruşturma makamının soruşturma sürecini hızlı bir şekilde tamamlamayıp süreci sürüncemede bırakmasıyla mağdurun elinde olmayan nedenlerle aleyhine çıkabilecek sonuçların ortadan kaldırılması için hukuki kesintinin kabul edilmediği bazı durumlarda fiili kesintinin oluşabileceğinin kabulü gerekmektedir. Bu bağlamda, fiili kesintinin birçok Yargıtay kararında failin eylemine ara vermesi veya tutuklanması, askere gitmesi, uzun bir süre hastanede yatması gibi nedenlerle eylemini sürdürememesi hâllerinde meydana gelebileceği belirtilmiştir. Ancak belirtilen nedenlerin varlığı durumunda fiili kesintinin muhakkak oluştuğu söylemek mümkün değildir. Her somut olay içerisinde birbirinden çok farklı özellikler barındırabileceğinden bu durumlarda eylemlerin gerçekleştirildiği yer ve araya giren zaman aralığı gibi hususlar gözönünde bulundurularak suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği ve bu bağlamda fiili kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği ayrıca belirlenmelidir. Hukuki veya fiili kesintinin söz konusu olmadığı durumlarda ise zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.
Yapılan açıklamalara göre, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın mağdureye yönelik basit cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına ilişkin ilk eylemlerinin 15.03.2014 tarihinde gerçekleştiği, sanığın 19.03.2014 tarihinde saat 16.50’de yakalandığı ve gözaltına alındığı, 20.03.2014 tarihinde kollukta ve savcılıkta ifade verdiği, aynı tarihte teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklanması istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildiği, 20.03.2014 tarihinde delillerin toplandığından bahisle sulh ceza mahkemesince sanığın serbest bırakılmasına karar verildiği, 21.03.2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından söz konusu karara itiraz edilerek “tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesi” talebinde bulunulduğu, aynı tarihte kararı veren sulh ceza mahkemesince itirazın yerinde görülmeyerek reddedildiği ve değerlendirilmek üzere asliye ceza mahkemesine gönderildiği, asliye ceza mahkemesince itirazın kabulüne ve sanığın tutuklanmasına karar verildiği ve sanık hakkında yakalama emri düzenlendiği, 04.07.2014 tarihinde sanığın mağdureye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve nitelikli cinsel saldırı suçlarını gerçekleştirdiği, … Cumhuriyet Başsavcılığınca 23.07.2014 tarihinde sanık hakkında yakalama emri düzenlenmesinin … Sulh Ceza Hâkimliğinden talep edildiği, sanık hakkında 04.07.2014 tarihli eylem nedeniyle … Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.12.2014 tarihinde iddianame düzenlendiği, 15.03.2014 tarihli ilk eylem nedeniyle ise 20.06.2017 tarihinde iddianame düzenlendiği anlaşılan olayda;
TCK’nın 43. maddesinde “bir suç işleme kararının icrası” şeklinde düzenlenen ibarenin esasında kişinin iç dünyasıyla alakalı olması nedeniyle sanığın dış dünyaya yansıyan davranışlarının söz konusu ibarenin değerlendirilmesinde irdelenmesinin gerekmesi, bu bağlamda 15.03.2014 tarihinde … ilinin Başakşehir ilçesinde mağdureyi zorla araca bindirerek götürdüğü yerde basit cinsel saldırı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlemesi, mağdurenin sanıktan şikâyetçi olması neticesinde sanığın adli mercilerce 19.03.2014 tarihinde yakalanması, tutuklamaya sevk edilmesi, serbest bırakıldıktan sonra hakkında tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesi, sanığın ilk olay üzerinden 3 ay 19 gün gibi somut olayda işlenen suçların niteliğine göre makul olmayan bir süre geçtikten sonra inceleme dışı sanıkları polis memuru şeklinde hareket etmeleri kurgusuyla ve kendisinin yakalandığı yönündeki yanlış bilginin mağdureye söylenmesi yönünde azmettirerek … ilinin … ilçesinde mağdurenin hürriyetinden yoksun bırakılması neticesinde ona yönelik nitelikli cinsel saldırı suçunu işlemesi şeklindeki eylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her ne kadar sanığın ilk eylemleri nedeniyle iddianame düzenlenmediği ve bu nedenle hukuki kesinti oluşmadığı söylenebilir ise de somut olayda sanık tarafından mağdureye yönelik daha önce işlenen suçlar ile sonra işlenen suçlar arasında olayın özellikleri de nazara alındığında geçen sürenin makul olmadığı, söz konusu zaman zarfında sanığın hakkında yakalama kararı olduğunu bildiği ve bu hususu ikinci olaydaki suçları işlemek için zemin hazırlamak amacıyla kullandığı, bu nedenle sanığın 15.03.2014 tarihli ve 04.07.2014 tarihli eylemleri arasında fiili kesintinin gerçekleştiği, bu itibarla sanığın iki farklı tarihli eylemleri arasında kastı da içine alıp ondan önce gelen bir suç işleme kararından, diğer bir deyişle suçları ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz edilemeyeceği gibi sanığın önce bir plan yapması veya bu suça niyet etmesi fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesi gibi bir durumun da somut olayda söz konusu olmadığının izahtan vareste olduğu, 04.07.2014 tarihli olayda sanığın suç kastının yenilendiği noktasında tereddüt bulunmadığından hareketle sanığın eylemlerinin yeni bir suç kastı altında gerçekleştiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu, bu nedenle sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla usul ve yasaya uygun olan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri …, …, … ve …;
“Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
İnceleme konusu dosyada sanık …’ın 15./3.2014 tarihli eylemi nedeniyle basit cinsel saldırı suçundan TCK’nın 102/1, 102/3-d, 58, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 6 yıl, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-a-b, 109/5, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl hapis cezası; 04.07.2014 tarihli eyleminedeniyle de nitelikli cinsel saldırı suçundan TCK’nın 102/2, 102/3-d, 58, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 18 yıl; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-a-b, 109/5, 58 ve 53. maddeleri uyarınca 9 yıl hapis; cezaları ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğu, cezasının mükerrilere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.10.2018 tarihli ve 175-10 sayılı hükümlerin katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekili ve sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesince 16.01.2019 tarih ve 3530-69 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararların temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 01.06.2021 tarih ve 3776-3978 sayı ile;
‘…Mağdurenin aşamalardaki beyanları, savunma, tanık beyanları, doktor raporları ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesince sanığın 15.03.2014 günü mağdureye karşı zorla cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlemesi nedeniyle yapılan soruşturmada sevk edildiği sorgu hakimliğince savunması alınarak serbest bırakılmasının ardından bu olayla ilgili hakkında henüz iddianameyle kamu davası açılmadan önce 04.07.2014 tarihinde mağdureyi tekrar kaçırarak zorla cinsel ilişkiye girdiği ve mevcut haliyle sanığın araya herhangi bir hukuki veya fiili kesinti girmeksizin eylemlerini aynı kast altında değişik tarihlerde zincirleme şekilde gerçekleştirdiği nazara alınarak hükümler kurulması gerekirken farklı tarihlerdeki eylemlerin her biri müstakil suç kabul edilerek ayrı ayrı mahkumiyet kararları verilmesi karşısında, söz konusu hükümlere yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi,’ isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… 8. Ağır Ceza Mahkemesi ise 24.09.2021 tarih ve 299-346 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Zincirleme suçu düzenleyen hüküm TCK’nın 43. maddesinde düzenlenmiş olup madde metni ‘ (1)Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/6 md.) Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz’ şeklindedir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;
Aynı suç, 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde; ‘Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.’ denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan ‘değişik zamanlarda’ ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;
Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, ‘haksızlığa uğramış kişi’ olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;
Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında ‘aynı suç işleme kararı’ kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Benzer bir olayla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.09.2022 tarih ve 2021/9-361, 2022/577 sayılı kararında ‘22.08.2012 tarihinde askere gitmeden önce mağdura birden fazla defa cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunan sanığın, son eylem sırasında mağdura yaşadıklarını kimseye anlatmamasını tembihleyerek döndükten sonra da aynı şeyleri yapmaya devam edeceklerini söylemesi, 22.11.2013 tarihinde terhis olduktan kısa bir süre sonra mağdura tekrar cebir ve tehdit kullanarak anal yoldan organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel istismarda bulunması karşısında, eylemler arasında yaklaşık 15 aylık bir süre bulunsa da sanığın başlangıçtaki genel plan ve niyetine dayanarak aynı suç işleme kararıyla eylemleri gerçekleştirdiği, bu nedenle hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini’ kabul etmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın mağdureye yönelik ilk eyleminin 15.03.2014 tarihinde … ilinin Başakşehir ilçesinde ormanlık alanda gerçekleştirdiği, sanığın 19.03.2014 tarihinde yakalandığı ve gözaltına alındığı, 20.03.2014 tarihinde kollukta ve savcılıkta ifade verdiği, aynı tarihte teşebbüs aşamasında kalan nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklanması istemiyle sulh ceza mahkemesine sevk edildiği, 20.03.2014 tarihinde delillerin toplandığından bahisle sulh ceza mahkemesince sanığın serbest bırakılmasına karar verildiği, 21.03.2014 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından söz konusu karara itiraz edilerek ‘tutuklamaya yönelik yakalama emri düzenlenmesi’ talebinde bulunulduğu, aynı tarihte kararı veren sulh ceza mahkemesince itiraz yerinde görülmeyerek itirazın reddedildiği ve değerlendirilmek üzere asliye ceza mahkemesine gönderildiği, asliye ceza mahkemesince itirazın kabulüne ve sanığın tutuklanmasına karar verildiği bu eylemle ilgili iddianame düzenlenmeden ve sanık hakkında yakalama emri düzenlendiği ancak bu karar infaz edilemediği, sanığın 04.07.2014 tarihinde mağdureyi tekrar kaçırarak zorla cinsel ilişkiye girdiği ve mevcut haliyle sanığın araya herhangi bir hukuki veya fiili kesinti girmeksizin aynı mağdura karşı eylemlerini aynı kast altında değişik tarihlerde zincirleme şekilde gerçekleştirdiği nazara alınarak hükümler kurulması gerektiği,” görüşleriyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşünceyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.09.2021 tarihli ve 299-346 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanma koşulları gerçekleşmediğinden İSABETLİ OLDUĞUNA,
2-… 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.09.2021 tarihli ve 299-346 sayılı sanık hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin ONANMASINA,
3-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.