YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/348
KARAR NO : 2022/681
KARAR TARİHİ : 02.11.2022
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’ın, TCK’nın 188/3, 188/4-b, 62, 52/2-4, 53, 55, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 25.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin … 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2019 tarihli ve 344-470 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince 23.06.2020 tarih ve 566-1818 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş, bu kararın da bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 13.01.2021 tarih ve 15527-285 sayı ile;
“5271 sayılı CMK’nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile aynı kanunun 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, Cumhuriyet savcısı, sanık ve müdafiinin dilekçelerinde belirttikleri temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu değerlendirilerek, anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,
Dosya kapsamına göre, sanığın uyuşturucu madde verdiği yerin emniyet binasında bulunan mescide 200 metreden yakın olduğu kabul edilerek sanık hakkında TCK’nın 188/4-b maddesi uyarınca ceza artırımı yapılmış ise de emniyet binasında bulunan mescidin TCK’nın 188/4-b maddesinde sayılan yerlerden olmadığı anlaşılmakla sanık hakkında TCK’nın 188/4-b maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılarak fazla ceza tayin edilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Dosyanın gönderildiği … 10. Ağır Ceza Mahkemesince 25.02.2021 tarih ve 46-61 sayı ile;
“TCK’nun 188/3.maddesinin 1.cümlesinde; ‘uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ihhal veya ihraç eden kişi…cezalandırılır.’ denilmiş; TCK’nun 6638 sayılı kanunla değişik 188/4b maddesinde; ‘3.fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bunululan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.’ denilmiştir.
188/4b maddedeki düzenlemede insanların tedavi, eğitim, askeri veya sosyal amaçla toplu olarak bulundukları okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi bina ve tesislerin yakınında uyuşturucu madde ticareti yapılması hali cezayı ağırlaştırıcı hal olarak düzenlenmiştir. Bu maddenin uygulanabilmesi için uyuşturucu satılan yerin insanların belli amaçlarla toplu olarak bulundukları okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi bina ve tesislere 200 metreden yakın mesafe içinde olması gerekmektedir.
Beyanlar, dosyadaki kroki ve internet ortamından temin edilen fotoğraflar incelendiğinde, sanığın …’a uyuşturucu sattığı … Mah. 1240 Sok. No:12 adresinin 1239 sokak üzerinde bulunan ve mahalleli tarafından ibadethane olarak kullanılmak üzere yapılmış olan ‘… Mahallesi Emniyet Mescidi’ isimli yere 70 metre uzaklıkta olduğu görülmektedir. Fotoğraflar, kroki ve beyanlara göre emniyet mescidi isimli yerin uyuşturucu satılan yere 70 metre yürüme mesafesinde olduğunda tereddüt bulunmadığından bunun tespiti için ayrıca keşif yapılmasına gerek görülmemiştir.
Mescid (mescit) sözcüğü ‘müslümanların vakit namazlarını kılmaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri için yapılan, içinde … ve … namazları kılınmayan, minaresiz, minbersiz küçük cami’ olarak tanımlanmakta olup; mescidin TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen anlamda ibadethane olduğunda kuşku yoktur.
Yargıtay 10.CD’nin 13/01/2021 tarihli bozma ilamında ‘sanığın uyuşturucu madde verdiği yerin emniyet binasında bulunan mescide 200 metreden yakın olduğu kabul edilerek sanık hakkında TCK’nun 188/4b maddesi uyarınca ceza artırımı yapılmış ise de, emniyet binasında bulunan mescidin TCK’nun 188/4b maddesinde sayılan yerlerden olmadığı anlaşılmakla sanık hakkında TCK’nun 188/4b maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılarak fazla ceza tayin edilmesi kanuna aykırı’ denilerek mahkememiz kararı bozulmuş ise de; dosyadaki fotoğraflar, kroki ve beyanlar incelendiğinde: ‘… Mahallesi Emniyet Mescidi’ isimli yerin emniyet teşkilat ve kurumu ile ilgisinin bulunmadığı, bu yerin yakında cami bulunmaması nedeniyle mahalle halkının ibadethane olarak kullanılması için yapılan umuma açık mescid niteliğinde olduğu açıkça görülmektedir. Bu yerin emniyet teşkilat ve kurumuyla ilgisinin bulunmadığı, mahalle halkının ibadethane olarak kullanması amacıyla yapılmış umuma açık bir yer olduğu dikkate alındığında bu yerin TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen ‘ibadethane’ niteliğinde olduğu açıktır.
Yargıtay 10.CD’nin 13.01.2021 tarihli bozma ilamında Emniyet Mescidi isimli yerin emniyet binasında bulunan mescid olması nedeniyle TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen yerlerden olmadığı belirtilerek mahkememiz kararı bozulmuş ise de; yukarıda açıklandığı üzere bu yerin emniyet binasında bulunan mescid niteliğinde olmadığı, mahalle halkının ibadethane olarak kullanması için yapılan umuma açık nitelikte olduğu ve TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen “ibadethane” niteliğinde olduğu dikkate alınarak mahkememizin 18.12.2019 tarih 2019/344-470 sayılı kararında direnilmesine…” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnilerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Söz konusu hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 12.10.2021 tarih ve 12351-9989 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi; bozma kararı doğrultusunda uygulama yapmak, bozmadan sonra yapılan inceleme, araştırma ve yeni kanıtlara dayanarak hüküm kurmak, bozma nedeni veya nedenlerini tartışmak, ilk kararda yer almayan daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak, hükümde değişiklik yapmak suretiyle verilen direnme kararının özde direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir karar olduğu ve mahkemece, Dairemizin 13.01.2021 tarih ve 2020/15527 esas, 2021/285 sayılı bozma kararına karşı direnildiği belirtilmiş ise de; direnme kararında bozma nedenlerinin tartışılmış olması, ilk kararda yer almayan daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulması karşısında, karar, şeklen direnme gibi görünse de özde ilk karar mahiyetinde olduğundan, direnme kararının bozmaya eylemli uyma olarak kabulü ile temyizen inceleme görevinin Dairemize ait olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
5271 sayılı CMK’nın 288 ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile aynı Kanun’un 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin dilekçesinde belirttiği temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu değerlendirilerek, anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Dosya kapsamına göre, sanığın uyuşturucu madde verdiği yerin emniyet binasında bulunan mescide 200 metreden yakın olduğu kabul edilerek sanık hakkında TCK’nın 188/4-b maddesi uyarınca ceza artırımı yapılmış ise de emniyet binasında bulunan mescidin TCK’nın 188/4-b maddesinde sayılan yerlerden olmadığı anlaşılmakla sanık hakkında TCK’nın 188/4-b maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılarak fazla ceza tayin edilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
… 10. Ağır Ceza Mahkemesince ise 01.12.2021 tarih ve 366-404 sayı ile;
“…Dosyadaki fotoğraflar, kroki ve beyanlar incelendiğinde: ‘… Mahallesi Emniyet Mescidi’ isimli yerin emniyet teşkilat ve kurumu ile ilgisinin bulunmadığı, bu yerin yakında cami bulunmaması nedeniyle mahalle halkının ibadethane olarak kullanılması için yapılan umuma açık mescid niteliğinde olduğu açıkça görülmektedir. Bu yerin emniyet teşkilat ve kurumuyla ilgisinin bulunmadığı, mahalle halkının ibadethane olarak kullanması amacıyla yapılmış umuma açık bir yer olduğu dikkate alındığında bu yerin TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen ‘ibadethane’ niteliğinde olduğu açıktır.
Yargıtay 10.CD’nin 12.10.2021 tarihli bozma ilamında Emniyet Mescidi isimli yerin emniyet binasında bulunan mescid olması nedeniyle TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen yerlerden olmadığı belirtilerek mahkememiz kararı bozulmuş ise de; yukarıda açıklandığı üzere bu yerin emniyet binasında bulunan mescid niteliğinde olmadığı, mahalle halkının ibadethane olarak kullanması için yapılan umuma açık nitelikte olduğu ve TCK’nun 188/4b maddesinde belirtilen ‘ibadethane’ niteliğinde olduğu dikkate alınarak mahkememizin 25.02.2021 tarih 2021/46-61 sayılı kararında direnilmesine ve sanığın aşağıda belirtildiği şekilde cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen 25.02.2021 tarih, 2021/46-61 sayılı direnme kararının eylemli uyma olduğu kabul edildiğinden bu kararın geçerli bir direnme kararı niteliğinde olmadığı, yeniden direnme kararı verilmesine yasal engel bulunmadığı dikkate alınarak 12.10.2021 tarihli bozma kararına karşı direnilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnilerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Direnmeye konu bu kararın da sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.03.2022 tarihli ve 155879 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, kararına direnilen Daireye gönderilmiş, inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 14.06.2022 tarih ve 5590-7765 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir
İncelenen dosya kapsamından;
… 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.02.2021 tarihli ve 46-61 sayılı hükmün Özel Dairece; emniyet binasında bulunan mescidin TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamında belirtilen yerlerden olmadığı ve bu bağlamda somut olayda söz konusu düzenlemenin uygulanma koşulları bulunmadığı gözetilmeden, sanığa verilen cezada TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi uyarınca artırım yapılması gerekçesiyle bozulduğu, bozmadan sonra dosyanın gönderildiği Yerel Mahkemece 01.12.2021 tarihli oturumda, bozma ilamı okunarak sanık ve müdafisi ile Cumhuriyet savcısından bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısının bozmaya ilişkin olarak; “Mahkememizin bir önceki yargılamada verdiği hükmün usul ve yasaya uygun olduğunu düşündüğümüzden direnilmesine karar verilmesini talep ediyoruz.” şeklinde beyanda bulunduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesi;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya “Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez.” cümlesi eklenmiştir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
1412 sayılı CMUK’nın 251 ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanun’da da Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir…Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, …, s.193, 936-937.); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her hâlde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez…Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hâllerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kolektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir…Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir.” (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, …, 1970, s.258-262.) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine 5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, incelemeye konu dosyada 01.12.2021 tarihli oturumda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan “Mahkememizin bir önceki yargılamada verdiği hükmün usul ve yasaya uygun olduğunu düşündüğümüzden direnilmesine karar verilmesini talep ediyoruz.” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu kabul edilmelidir.
Açıklanan bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanık hakkında kurduğu direnme kararına konu hükmün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanığa ve müdafisine esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- … 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.12.2021 tarihli ve 366-404 sayılı direnme kararına konu hükmünün, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanık ve müdafisinin esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.11.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.