Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2022/327 E. 2023/93 K. 15.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/327
KARAR NO : 2023/93
KARAR TARİHİ : 15.02.2023

YARGITAY DAİRESİ : Ceza Genel Kurulu
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 24-39

I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanık …’in ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçundan TCK’nın 257/2 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 08.04.2015 tarihli ve 15-5 sayılı hükmün sanık, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ve bir kısım katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Ret, bozma” istemli 16.11.2005 tarihli ve 5 sayılı tebliğnamesi ile dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmiştir.
Ceza Genel Kurulunca 07.02.2019 tarih ve 1088-78 sayı ile; sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun unsurları oluşmadığından beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, kabule göre de; ilk derece mahkemesince temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde, sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim hükmünün uygulanmamasında ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde gösterilen gerekçelerin dosya kapsamına uygun, yasal ve yeterli olmaması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay 5. Ceza Dairesince bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılamada 08.12.2021 tarih, 24-39 sayı ve oy çokluğu ile sanığın beraatine karar verilmiştir.
Bu hükmün de bir kısım katılanlar vekilleri ve katılan … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Ret-Onama” istemli 24.06.2022 tarihli ve 93274 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Bir kısım katılanlar vekilleri ve katılan … tarafından, sanığın atılı suçu işlediği, cezalandırılması gerektiği ve kararın hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle temyiz edilmiştir.
III. İNCELEME KONUSU
Dosya kapsamı ve ilk derece mahkemesince verilen hüküm dikkate alındığında, Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi sırasında özellikle;
1- Katılanlar … ve … vekilinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının,
2- Sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarıyla sabit olup olmadığının,
Belirlenmesi hususları üzerinde durulacak olup, bu hususların ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
Katılan … vekilinin verilen hüküm yönünden yasal şartları oluşmayan duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 23.11.2012 tarihli ve 102713-42019 sayılı iddianamesi ile; sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, 06.12.2012 tarih ve 414-509 sayı ile sanık hakkında TCK’nın 257/1-2 ve 53. maddeleri uyarınca görevi kötüye kullanma suçundan son soruşturmanın açılmasına karar verildiği,
Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda sanığın, TCK’nın 257/2 ve 53/1-5. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık, Yargıtay Cumhuriyet savcısı ve bir kısım katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulunca 07.02.2019 tarih ve 1088-78 sayı ile sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun unsurları oluşmadığından beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi, kabule göre de; ilk derece mahkemesince temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde, sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim hükmünün uygulanmamasında ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde gösterilen gerekçelerin dosya kapsamına uygun, yasal ve yeterli olmaması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verildiği,
Yargıtay 5. Ceza Dairesince bozma kararına uyularak yeniden yapılan yargılamada 08.12.2021 tarih, 24-39 sayı ve oy çokluğu ile sanığın beraatine karar verildiği, kısa kararın katılanlar … ve …’in vekili Av. …’in yokluğunda verildiği,
Katılanlar … ve … vekilinin, Yargıtay 5. Ceza Dairesine hitaben verdiği ve 16.12.2021 havale tarihli süre tutum dilekçesinin; “Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2019/24 esas numaralı ve 08.12.2021 tarihli haksız ve hukuka aykırı bulduğumuz kararını temyiz ediyoruz. Ayrıntılı temyiz dilekçemizi gerekçeli kararın tebliğinden sonra bilahare sunacağız. TALEP: Duruşmalı yapılacak temyiz incelemesi neticesinde haksız ve hukuka aykırı bulduğumuz beraat kararın bozularak dosyanın ilgili ceza dairesine gönderilmesine karar verilmesini talep ederiz.” şeklinde olduğu,
Özel Dairece gerekçeli kararının katılanlar … ve … vekiline 04.02.2022 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan katılanlar vekilinin gerekçeli temyiz dilekçesi vermediği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
1- Katılanlar … ve … vekilinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağı;
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS) Ek 7 No’lu Protokolü’nün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesi;
“1. Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.
2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK’un, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Bu hükümlere göre, suç tarihinde birinci sınıfa ayrılmış Cumhuriyet savcısı olan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesince yapılan yargılama sonucunda verilen 08.12.2021 tarihli ve 24-39 sayılı kararın temyiz edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulunca incelenmesinde 5271 sayılı CMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
İnceleme konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, bu kapsamda 5271 sayılı CMK ile 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesi ile temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
“Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
“1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; “Hükmü temyiz ediyorum.”, “Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum”, “Hükmün bozulmasını istiyorum”, “Hüküm usul ve kanuna aykırıdır.” şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
5271 sayılı CMK’nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
“1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükûmet Tasarısı’ndaki Gerekçesinde de;
“Madde, 1412 sayılı Kanun’dan ayrılarak ‘kanuna aykırılık’ yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan ‘hukuka aykırılık’ sözcüklerine yer vermiştir.
Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Mülga CMUK’da temyiz sebebi kanuna aykırılık olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da hukuka aykırılık olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun’un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK’nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
Nitekim, 5271 sayılı CMK’nın 301. maddesinin Hükûmet Tasarısı’ndaki Gerekçesinde; “Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Temyiz kanun yoluna başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler, temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi amacına yöneliktir.
Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS’in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur. Bununla birlikte, yukarıda da ifade edildiği üzere, temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi bakımından dilekçede, kararın bozulması yönünden hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir biçimde gösterilmesi gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), “5271 sayılı CMK’nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), “Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği” (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir.
Mutlak temyiz nedenleri ise, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).
1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
“Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
2- Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
3- Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
5- Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
7- Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,”,
5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
“1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,”
Şeklindedir.
Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana mutlak temyiz nedenleri terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd; …, 5271 sayılı CMK’nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, Anayasa’nın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun’un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841.).
B. Somut Olayın Değerlendirilmesi
Yargıtay 5. Ceza Dairesince bozma üzerine yeniden yapılan yargılamada bozma kararına uyulmasına ve sanığın beraatine karar verildiği, kısa kararın katılanlar … ve …’in vekili Av. …’in yokluğunda verildiği, katılanlar … ve … vekilinin, Yargıtay 5. Ceza Dairesine hitaben verdiği ve 16.12.2021 havale tarihli süre tutum dilekçesi; “Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2019/24 esas numaralı ve 08.12.2021 tarihli haksız ve hukuka aykırı bulduğumuz kararını temyiz ediyoruz…” şeklinde olup Özel Dairece gerekçeli kararının katılanlar … ve … vekiline 04.02.2022 tarihinde tebliğ edildiği ve anılan katılanlar vekili tarafından gerekçeli temyiz dilekçesi verilmediği anlaşılmakla;
5271 sayılı CMK’nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler de gözetildiğinde, katılanlar … ve …’ın vekilinin 16.12.2021 tarihli süre tutum dilekçesinde “Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 2019/24 esas numaralı ve 08.12.2021 tarihli haksız ve hukuka aykırı bulduğumuz kararını temyiz ediyoruz…” şeklinde yer alan temyiz isteminin, temyiz denetiminin kapsamının belirlenebilmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığını anlaşılır şekilde göstermemesi nedeniyle temyiz sebebi içermediği ve usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, katılanlar … ve … vekilinin temyiz dilekçesinin temyiz sebebi içermediğinden temyiz isteminin reddine, temyiz incelemesinin katılan … vekili ve katılan …’in temyiz istemleri ile sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
2- Sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarıyla sabit olup olmadığı;
İncelenen dosya kapsamından;
Hâkimler ve Savcılar Kurulu 3. Dairesince sanık … hakkında 31.05.2012 tarihli ve 4018 sayılı kararla soruşturma izni verildiği, Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesince 02.10.2012 tarihli ve 625 sayılı karar ile sanık hakkında kovuşturma izni verildiği,
Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesince 06.12.2012 tarih ve 414-509 sayı ile; olay tarihlerinde sırasıyla Eyüp ve İstanbul Cumhuriyet savcısı olan sanığın 19.12.2000 ve 22.12.2000 tarihleri arasında İstanbul Bayrampaşa Cezaevinde gerçekleştirilen “Hayata dönüş” operasyonu hakkında başlatılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053 (Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21030) numaralı soruşturma evrakında yaptığı işler nedeniyle görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırdığı, bu doğrultuda;
Soruşturmanın devam ettiği on bir yılı aşkın sürede operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda ilgili makamlara yazılan müzekkerelere cevap vermeyen, olumsuz cevap bildiren veya istenilen bilgi ve belgeleri göndermeyen sorumlular hakkında yasal takibat başlatmadığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığının Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği “Tufan” isimli Bayrampaşa Cezaevi müdahale planını bu süreçte temin edemeyerek soruşturmanın uzamasına sebebiyet verdiği,
Bir kısım kamu personelini koruyucu tarzda hareket ettiği, örneğin;
Operasyonda görev aldığı iddia edilen ve katılanlar tarafından dosyaya sunulan 28.08.2007, 21.12.2009, 22.04.2011 ve 13.05.2001 tarihli dilekçelerle haklarında şikâyette bulunulan kamu görevlilerinin herhangi bir sıfatla savunma veya beyanlarına başvurmadığı, operasyona ilişkin tutanağı imzalamaktan imtina eden ve haklarında şikâyette de bulunulan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve cezaevi savcısını tanık olarak dinlemediği, imzadan imtina gerekçeleri ile bilgi ve görgülerinin tespiti hususunda bir gayret sarf etmediği, vaki şikâyetlere ilişkin de bir işlem yapmayarak soruşturmayı faili meçhul evrak olarak sürdürdüğü,
Cezaevi özel müdahale planının “İcra” bölümünün “a” maddesinde “Fiili müdahale ve destek grubu” olarak gösterilen ve ayrıca ölüm ile yaralama olaylarının meydana geldiği C blokta konuşlandırılan özellikle Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına ait personelin kimlik bilgileri ile operasyon sırasında icrai eylemlerinin tespiti hususunda yeterli hassasiyeti göstermediği, bir kısmının ön soruşturma sırasında alınan beyanlarına itibar ederek haklarında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği,
Operasyonda görev alan ve fiili müdahale grubu içerisinde yer aldığı iddiasıyla haklarında 2010/123 sayılı fezleke tanzim edilen ve er olarak görev yapan 38 askerin ön inceleme aşamasında tespit edilen ifadeleri ile yetindiği, emir komuta zincirinin tespitine ve belirtilen askerlerin kimden hangi emri aldıklarına, ölüm ile yaralanmalara kimlerin sebebiyet verdiğine dair savunma ve beyanlarına başvurmadığı, ilgili jandarma komutanlıklarına müzekkere yazarak müdahalede görev alan kişilerin isim listesini göndermelerini istemekle yetindiği,
Operasyonda görev alan asker kişilerden hiç birisinin savunma veya beyanını bizzat tespit etmediği gibi ön soruşturma sırasında ve bir kısmı matbu olarak düzenlenen ifade tutanakları kullanılarak ön soruşturmacı rütbeli askerler tarafından alınan beyanlarla yetindiği, operasyonda görev alan bir kısım kamu görevlisinin ön soruşturma aşamasında dahi savunma veya beyanlarına başvurulmadığı hâlde ifadelerinin alınması konusunda bir çaba göstermediği,
Bu şekilde etkin bir soruşturma yürütmediği, CMK hükümleri çerçevesinde yasal hakları hatırlatılmak suretiyle ilgililerin savunma veya beyanlarını tespit etmeyerek ve asker şüpheliler hakkında yürütülen soruşturmada yine asker kişiler tarafından yasal hakları hatırlatılmadan alınan ifadelere itimat ederek fezleke tanzim ettiği veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği belirtilerek TCK’nın 257/1-2 ve 53. maddeleri uyarınca yargılama yapılıp cezalandırılması istemiyle 2802 sayılı Kanun’un 89. maddesi uyarınca son soruşturmanın Yargıtayın görevli ceza dairesinde açılıp yapılmasına karar verildiği,
HSK müfettişlerince düzenlenen 06.02.2012 tarihli inceleme tutanağına göre; Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.12.2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevinde gerçekleştirilen “Hayata dönüş” operasyonu sonrasında hükümlü ve tutuklu koğuşlarından ele geçirilen silahların cezaevine sokulmasında ihmallerinin bulunduğu şüphesiyle 1615 infaz koruma memuru ve jandarma görevlisi hakkında 2001/10927 numaralı dosya kapsamında 765 sayılı TCK’nın 240 ve 245. maddelerini ihlal ettikleri gerekçesiyle soruşturma başlatıldığı, soruşturma sonucunda Cumhuriyet savcısı … tarafından düzenlenen 16.07.2001 tarihli iddianame üzerine kovuşturma aşamasına geçildiği, tanzim edilen iddianamede 1615 infaz koruma memuru ve jandarma görevlisi hakkında, 765 sayılı TCK’nın 240 ve 245. maddelerini ihlal ettikleri gerekçesiyle Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığı ve dava dosyasının Mahkemenin 2001/934 esas numarasına kaydedildiği, Mahkemece dava dosyasındaki sanıklardan infaz koruma memurları ile jandarma görevlilerinin yargılamalarının ayrı yapılması gerektiğinden bahisle ayırma kararı verdiği ve infaz koruma memuru olan 155 sanığın davalarını 2007/240 esas numaralı dosya üzerinden sürdürdüğü, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin her iki dava dosyasını da 23.06.2008 tarihinde sonuçlandırarak sanıklar hakkında 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca dava zamanaşımı nedeniyle CMK’nın 223/8. maddesi gereğince düşme kararı verdiği, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.12.2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevinde gerçekleştirilen “Hayata dönüş” operasyonu sırasında direniş gösteren hükümlü ve tutuklulara ilişkin 2000/21034 numaralı evrak üzerinden yürütülen soruşturmanın 27.02.2001 tarihinde tamamlanarak Cumhuriyet savcısı olan … … tarafından 167 şüpheli hakkında “Toplu ayaklanma” suçundan iddianame düzenlendiği, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının 2001/189 esas numarasına kaydedildiği, mahkemece yapılan yargılama 28.04.2009 tarihinde sonuçlandırılarak sanıklar hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca dava zamanaşımı nedeniyle CMK’nın 223/8. maddesi gereğince düşmesine karar verildiği ve kararın bir takım sanıklarca temyiz edilmesi nedeniyle dosyanın Yargıtay’a gönderildiği,
HSK müfettişlerince İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053 (Eski soruşturma numarası 2000/21030 ve 2010/7832 olan soruşturma dosyaları) esas numaralı dosyasının incelenmesi sonucu düzenlenen 13.02.2012 tarihli inceleme tutanağına göre; 2000/21030 numaralı soruşturma evrakının 01.04.2010 tarihli ve 2010/193 sayılı tefrik kararı ile bir kısım sanıklar ve suçlar yönünden ayrılarak 2010/7832 numaralı soruşturmaya kaydedildiği ve soruşturmanın bu numara üzerinden sürdürüldüğü, tefrik kararında; “Tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölüme fiilen müdahale eden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı personelinin sayısı, görevi ve isim listesinin gönderilmediği, ilgili birimlerle müteaddit yazışmalara rağmen bu konuda bilgi alınamadığı, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına yazılan müzekkereye 24.03.2006 tarih ve 94926 sayı ile ‘…Operasyona katılanlarla ilgili bilgi ve belgeye rastlanmadığı…’ şeklinde cevap verildiği, keza 09.03.2006 tarihli ve 75613 sayılı cevabi yazının da aynı mahiyette olduğunun belirtildiği, yine ölümlerin ve yaralanmaların olduğu bölüme müdahale eden ve kimlik bilgileri ile adresleri tespit edilemeyen görevliler yönü ile evrakın tefrik edildiği” hususlarına yer verildiği, tefrik kararına ekli belgelerin tetkikinde; 17.03.2010 tarihinde sanık tarafından, 2000/21030 A.İ.D. sayısı üzerinden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına müzekkere yazılarak 19.12.2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevinde yürütülen “Hayata dönüş” operasyonunda görev aldıkları bildirilen personelin açık kimlik ve adreslerini gösterir listenin çıkarılıp gönderilmesi, ayrıca Jandarma Üstçavuş…, Jandarma Kıdemli Çavuş ….. ve Uzman Jandarma Çavuş … …..’nun açık kimlik ve adres bilgileri ile hâlen görev yaptıkları yerin bildirilmesinin ve evraka T.C. kimlik numaraları ile birlikte nüfus cüzdan suretlerinin eklenmesinin istendiği, aynı tarih ve sayı ile İstanbul İl Jandarma Komutanlığına yazılan müzekkere ile Bayrampaşa Cezaevinde yapılan “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili ayrıntılı planların tasdikli örneklerinin ve daha önceki yazılarında operasyonda fiili müdahale grubu olarak görev yaptığı bildirilen Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı görevlilerinin açık kimlik ve adres bilgileri ile rütbe ve görevlerinin liste hâlinde gönderilmesinin talep edildiği, yine 07.06.2001 tarihli ve 591 sayılı fezlekeli soruşturma evrakı ile 13.03.2002 tarihli ve 137 sayılı yazılar ilgi tutularak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilen aynı tarihli ve sayılı cevabi yazıda; 19.12.2000 tarihli “Hayata dönüş” operasyonunda ölen ve yaralanan tutuklu ve hükümlüler ile ilgili yapılan soruşturmada … ve arkadaşlarının dilekçe fotokopilerinin 28.08.2007; Avukat …, Avukat …, Avukat … ve Avukat …’ın dilekçe fotokopilerinin ise 21.12.2009 tarihinde gönderildiği, şikâyetçi … Tagaç’ın benzer nitelikteki şikâyeti ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 18.01.2001 tarih ve 2001/4709-502 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasına rağmen ısrarla benzer nitelikte şikâyetlerde bulunulduğu, şikâyetin dönemin Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları, Jandarma Genel Komutanı, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı, İstanbul İl Jandarma Komutanı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve İstanbul Cumhuriyet savcısı gibi görevlileri de kapsadığı, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne yazılan 09.04.2010 tarihli ve 2000/21030 sayılı müzekkere cevabında ise; “Hayata dönüş” operasyonunda meydana gelen olaylarda 12 kişinin ateşli silahlar veya çıkan yangın nedeniyle yaralanıp ölmesi, 29 kişinin ise çeşitli şekillerde yaralanması olayı ile ilgili devam eden soruşturmada, operasyona katılan jandarma görevlilerinden kimlikleri tespit edilemeyen ve ifadeleri alınamayanlarla ilgili soruşturma evrakının 01.04.2010 tarihinde tefrik edildiğine ve 2010/7832 soruşturma numarası üzerinden soruşturmaya devam edildiğine, 214 jandarma görevlisi hakkında 02.04.2010 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiğine, 39 jandarma görevlisi hakkında ise Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmak üzere aynı tarihte 2010/123 numaralı fezleke düzenlendiğine yer verildiği, 17.03.2010 tarih ve 2000/21030 sayı üzerinden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına müzekkere yazıldığı, müzekkereye verilen 12.04.2010 tarihli cevabi yazıda; “Konu ile ilgili Cumhuriyet Başsavcılığınca daha önce yazılan müzekkereye 24.03.2006 tarihli ve PER:7200-26-06/94926 sayılı yazı ile cevap verildiği, ayrıca Jandarma Üstçavuş…’nın (1992-378) birliklerine bağlı Jandarma Arama Kurtarma Tabur Komutanlığı emrinde iken 11.03.2001 tarihinde firar ettiği ve 17.02.2002 tarihinde TSK’dan ilişiğinin kesildiği, Jandarma Kıdemli Çavuş Zafer Sabancı’nın (200-0848) Jandarma Komando Operasyon Tabur Komutanlığı emrinde iken 2005 yılında Tunceli Ovacık Jandarma Komando Tabur Komutanlığı emrine atandığı, Uzman Jandarma Çavuş … ….’nun ise 21.11.2001 tarihinde terhis edildiği ve Gümüşhane Kelkit Askerlik Şubesine kayıtlı olduğu” nun belirtildiği, Kelkit Askerlik Şubesine yazılan müzekkereye ise 10.05.2010 tarihinde cevap verilerek … …..’nun kimlik bilgilerinin gönderildiği, 26.04.2010 tarihinde yeniden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına müzekkere yazılıp, 24.03.2006 tarihli ve 94926 sayılı cevabi yazının ve eklerinin onaylı suretlerinin istenerek Jandarma Üstçavuş…, Jandarma Kıdemli Çavuş ….. ve Uzman Jandarma Çavuş ……..’nun T.C. kimlik numaralarını gösterir şekilde nüfus kayıt örneklerinin yeniden talep edildiği, müzekkereye verilen 03.06.2010 tarihli cevabi yazıya, 24.03.2006 tarihli ve 94926 sayılı yazının onaylı suretinin ve talep edilen personele ait kimlik bilgilerinin eklendiği, söz konusu yazının tetkikinde; “Hayata dönüş” operasyonuna dair bilgi ve belgelerin, operasyonun yürütülmesinden sorumlu İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı ile İl Jandarma Komutanlığından talep edilmesinin uygun olacağının değerlendirildiği, olay tarihinin üzerinden altı yıllık bir süre geçmiş olması nedeniyle de operasyona fiilen katılan personelin kimler olduğuna dair bir kayıt ve belgeye rastlanmadığının belirtildiği, ayrıca yapılan ön inceleme sırasında ön incelemeci olan kişinin olayla ilgili bilgilere sahip olabileceğinin düşünüldüğü, zira bu kişinin operasyonun yapıldığı tarihte Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanı olarak görev yapan Jandarma Albay…. …… ile irtibata geçtiğinin belirtildiği, bu nedenle operasyonla ilgili olarak talep edilen bilgi ve belgeler konusunda ön incelemecinin bilgisine başvurulabileceği hususlarına yer verildiğinin görüldüğü, dosya içerisinde bulunan 02.04.2010 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararın incelenmesinde; bazı tutuklu ve hükümlü şikâyetçilerin operasyon ve sevkleri sırasında jandarma görevlileri tarafından kötü muameleye tabi tutuldukları iddialarına yönelik, operasyonun özelliği ve seyri dikkate alınarak bu yönde bir delil elde edilemediği gerekçesiyle bazı sanıklar hakkında bu suçlardan açılan kamu davasının dava zamanaşımı nedeniyle düştüğü, ayrıca ihbar, şikâyet ve soruşturma konusu öldürme ve öldürmeye teşebbüs, efrada suimuamele suçlarına katıldıklarına dair savunmalarının aksine haklarında kamu davasının açılmasını gerektirecek bir delil bulunamadığı, şüphelilerin ilgili bölüme bizzat müdahale eden kişiler olmadıkları, bir kısmının cezaevi dışında görev aldığı veya Ümraniye Cezaevinde yapılan operasyonda görevli olduğu gerekçesi ile 214 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, haklarında karar verilenler arasında ……… isimli kişilerin de olduğu, 07.12.2010 tarihinde Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesince Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılarak ……., Cezaevinin birinci ve ikinci müdürleri, Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı, Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Tabur Komutanlığı, Halkalı Jandarma Tabur Komutanlığı ve Avrupa Yakası Mürettep Bölük Komutanlığı personeli hakkında ne gibi işlemler yapıldığının ve kimlikleri tespit edilemediğinden bahisle haklarında ayırma kararı verilen şüpheliler ile ilgili yürütülen hazırlık tahkikatının sonucunun sorulduğu, mahkemenin müzekkeresine istinaden 22.12.2010 tarihinde sanık tarafından yazılan cevabi yazıda; savunmaları alınamayan jandarma görevlileri yönünden 01.04.2010 tarihinde evrakın tefrik edildiği ve soruşturmanın devam ettiği, dönemin Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile üst düzey askeri ve sivil görevliler hakkında şikâyetçiler ve vekillerinin şikâyet ve suç duyuruları ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.06.1998 tarihli ve 1572 sayılı genelgesi gereğince görevli bulundukları yer ve değişik yerlerdeki ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilen benzeri operasyonlar nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2001 tarihli ve 2001/4709-502 sayılı kararı ile Anayasa’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddeleri gereğince takibata yer olmadığına ve Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizliğine karar verip dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği, ayrıca katılanlar vekilleri …, …,….. ve …’ın dönemin Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile Jandarma Genel Komutanı, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı, İstanbul İl Jandarma Komutanı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve İstanbul Cezaevi Cumhuriyet savcısı haklarındaki görevden kaynaklanan şikâyetleri nedeniyle 17.03.2010 tarihli ve 21030 sayılı yazı ekinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne sunulmak üzere Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunulduğu bilgilerine yer verildiği, 16.12.2010 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 13.12.2010 tarihli ve 73412 sayılı yazısı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 14.12.2010 tarihli ve 14687 sayılı yazılarına istinaden Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne hitaben soruşturma dosyasına ilişkin bilgilendirme yazısı yazıldığı, 05.01.2011 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin …..ve yirmi bir kişiden oluşan arkadaşlarının başvuruları nedeniyle yanıtlanmasını talep ettiği soruların Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve bu yazının Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma savcısı olan sanığa 06.01.2011 tarihinde havale edildiği, sanık tarafından 19.01.2011 tarihinde sorulara ilişkin altı sayfadan ibaret cevabi yazı düzenlenerek Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne sunulmak üzere Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün 04.01.2011 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği Arıkan ve 25 kişiden oluşan arkadaşları ile ….. ve arkadaşlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurularına ilişkin 14.01.2011 havale tarihli yazılarına, soruşturma savcısı sanık tarafından 25.01.2011 tarihinde verilen altışar sayfadan ibaret cevabi yazıların Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne sunulmak üzere Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, 19.01.2011 tarihinde ise Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin “Arıkan ve diğerleri” tarafından yapılan başvuru nedeniyle yanıtlanması talep edilen sorularının cevaplarına dair dosya inceleme tutanağı tanzim edilmesine ilişkin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen müzekkere nedeniyle sanık tarafından 28.01.2011 tarihinde dosya inceleme tutanağı tanzim ederek yedi sayfadan oluşan 31.01.2011 tarihli cevabi yazının Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne sunulmak üzere Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,……’e ilişkin AİHM’nin yazısının 25.02.2011,….. ve arkadaşlarına ilişkin yazıların 28.03.2011 ve 02.05.2011; ……ve diğerlerine ilişkin yazıların 25.05.2011 tarihlerinde; ……. ve diğerleri hakkında aynı nitelikte AİHM’nin yazılarının ise 30.05.2011 tarihinde sanık tarafından cevaplandırılarak cevabi yazıların Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ile Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne iletildiği, 06.04.2011 tarihinde sanık tarafından Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak on yedi sayfalık “……” isimli Bayrampaşa özel müdahale planının tasdikli fotokopisinin gönderilmesinin istendiği, aynı tarihte “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili Bayrampaşa özel müdahale planının tasdikli örneğinin gönderilmesine dair İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığına yazılan müzekkereye 27.04.2011 tarihinde “Hayata dönüş operasyonunun icrası ile ilgili herhangi bir plana ait belge bulunmadığından gönderilemediği” şeklinde cevap verildiği, aynı tarihte Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına yazılan müzekkereye verilen cevapta da “Tufan” isimli Bayrampaşa özel müdahale planının Komutanlıklarınca hazırlanmadığı, söz konusu planın Komutanlıklarının konuşlandığı Ankara’da değil İstanbul’da icra edildiği, bu nedenle plana ait bir suret bulunamadığı, ölüm ve yaralanma olaylarının gerçekleştiği bölümde görev alan personelin isimlerini gösteren listenin tanzim edilemediği hususlarına yer verildiği, İstanbul İl Jandarma Komutanlığına aynı tarihte yazılan müzekkereye ise 13.05.2011 tarihinde verilen cevabi yazıda “Tufan” isimli plan metninin Jandarma Genel Komutanlığı Karargâhı ile İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığında bulunamadığının 11.02.2011 tarihinde Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına bildirildiğine, ancak fotokopi ile çoğaltılmış bir suretinin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı arşivinde bulunduğuna ve bir suretinin aynı Mahkemeye gönderildiğine, sonuç olarak planın orijinalinin bulunamadığına, operasyonda görev alan personelin isimlerinin belirlenemediğine ve istenilen personel listesinin gönderilemediğine dair cevap verildiği, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/172 esas numaralı dosyasının 23.11.2010 tarihli ilk ve 06.04.2011 tarihli beşinci oturumlara ilişkin zabıtların ve İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 2002/334 esas ve 2003/1613 karar sayılı kararının onaysız fotokopilerinin soruşturma evrakı içerisine alındığı, Edirne İl Jandarma Komutanlığının 17.03.2006 tarihinde …… tarafından verilen müzekkere cevabının onaysız suretinin dosya içerisine konulduğu, 12.05.2011 tarihinde bir kısım katılanlar vekilleri ….., … ve …’ın dosyaya fotokopisi getirilen Bayrampaşa Cezaevi özel müdahale planı kapsamında Jandarma Yüzbaşı ……, Jandarma Başçavuş …….. Jandarma Albay…… ve….Jandarma Alay Komutanı ….., İstanbul Bölge Jandarma Komutanı ….. da dâhil olmak üzere toplam 29 kişi hakkında suç duyurusunda bulundukları, 13.05.2011 tarihinde şikâyet dilekçelerinin 2011/12739 soruşturma numarasına kaydedildiği, 08.07.2011 tarihli ve 2011/437 sayılı birleştirme kararı ile de 2011/12739 soruşturma numaralı evrakın inceleme konusu dosya ile birleştirildiği, dosya içerisinde, üzerinde “Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı”, “Hayata dönüş operasyonu” yazılı ve 2010/7832 sayılı numaranın verildiği bir CD’nin bulunduğu, ayrıca dosya ekinde 2000/21030 soruşturma numaralı dosyaya ilişkin müzekkere cevaplarının onaylı suretleri, Adli Tıp Kurumundan alınan raporlar, ifadeler ve şikâyet dilekçeleri, ön inceleme raporları ile geçici yaralanmalara dair adli raporlar, tutuklama müzekkereleri, sanık ifadeleri, ölenlere ait otopsi tutanakları, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2001/934 esas ve 2008/1569 karar sayılı kararının fotokopilerinin bulunduğu, açık kimlik bilgileri belli olmayan Tekin Yıldız tarafından 22.04.2011 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede, 19.12.2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevinde yapılan “Hayata dönüş” operasyonunun sorumluları olarak gösterilen ………. haklarında soruşturma yapılmasının talep edildiği ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından dilekçenin 2011/56501 numaralı soruşturmasına kaydedildiği, 2011/1376 numaralı birleştirme kararı ile de aynı konuda soruşturmanın devam ettiği belirtilen 2011/56458 numaralı soruşturma evrakı ile bu evrakın birleştirildiği, açık kimlikleri belli olmayan…..ve……. isimli kişilerin de aynı tarih ve mahiyetteki dilekçelerinin başka soruşturma numaralarına kaydedilmesi nedeniyle bu soruşturma dosyalarının da 2011/56458 numaralı soruşturma dosyası ile birleştirilmesine karar verilerek kayıtların kapatıldığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/5455 numaralı soruşturma dosyasından verilen 25.12.2000 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile aynı dosya kapsamında soruşturma sonrasında düzenlenen 25.12.2000 tarihli ve 2083 sayılı iddianamenin fotokopilerinin dosya içerisinde bulunduğu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 24.06.2011 tarihli ve 56458-4008 sayılı yetkisizlik kararı ile dosyayı Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği, 15.07.2011 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca, gelen yetkisizlik kararının kaydedildiği 2011/15541 numaralı soruşturma dosyasının 2010/7832 numaralı soruşturma evrakı ile birleştirerek bu dosya üzerinden soruşturmaya devam edilmesine karar verildiği, İstanbul İl Jandarma Komutanlığının 22.03.2011 tarihinde Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği “Bayrampaşa Cezaevi Özel Müdahale Planı” isimli belgenin tasdikli bir suretinin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca ilgili Mahkemeden istendiği, söz konusu planın 28.07.2011 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, bu planın fotokopisinin dosya içerisinde olduğu, “Bayrampaşa Cezaevi Özel Müdahale Planı” isimli belge kapsamında bulunan “Ek-A Görev Bölümü” başlıklı belgede operasyonda görev alacak kişilerin görev dağılımının yapıldığı, buna göre …’un operasyon komutanı, ……’in ise operasyon komutan yardımcısı olarak belirlendiği, ayrıca ……’un operasyona katılan bölük komutanları olduklarının müdahale planında belirtildiği, müdahale planı durum, vazife, icra, muhabere hizmet desteği ile komuta ve muhabere olarak belirlenen beş aşamadan oluştuğu, bu beş aşamanın da kendi içinde değişik bölümlere ayrıldığı, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul (Çağlayan) Adliyesine taşınması ile 2010/7832 soruşturma numarasının UYAP ortamında otomatik olarak 2010/208053 numaralı soruşturma numarasını aldığı, bu numara üzerinden devam eden soruşturmada 15.12.2011 tarihinde Ümraniye, Sultangazi ve Bağcılar İlçe Emniyet Müdürlüklerine müzekkereler yazılarak …. ve ….’ın müracaatlarının sağlanmasının istendiği, yazılan müzekkerelere cevap verilmesinin beklendiği,
HSK müfettişlerince Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/172 esas numaralı dosyasının incelenmesi sonucu düzenlenen 15.02.2012 tarihli tutanağa göre; Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 2001/1007 hazırlık ve 2001/591 karar sayılı fezlekenin, 240 kişiden ibaret şikâyetçilerin, Başbakan…… Bakanı ……. hakkında 19.12.2000 tarihinde işlendiği iddia olunan görevi ihmal suçuna yönelik şikâyetlerine istinaden kaleme alındığı, fezlekenin Cumhuriyet savcısı…….(24954) tarafından düzenlendiği ve “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 103 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddeleri uyarınca başbakan ve bakanlar hakkında soruşturma yapma yetkisinin TBMM Başkanlığına ait olduğu” belirtilerek Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturma yapma yetkisinin bulunmadığı gerekçesi ile mevcut anayasal sistem gereğince ilgililer hakkında takibata yer olmadığına karar verildiği, ayrıca cezaevi ve kolluk görevlileri hakkındaki suç duyurusu ile ilgili Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21030 hazırlık numarası üzerinden soruşturma yapıldığının belirtildiği, fezleke ekinde şikâyetçilere ait dilekçe fotokopilerinin bulunduğu, yine “Hayata dönüş” operasyonu sırasında yaralanan kişilere ait adli rapor ve bir kısım olay tutanakları ile yetkisizlik kararı fotokopilerinin dosyaya eklendiği, yakınanların “Efrada suimuamele” suçuna yönelik ilgili görevliler hakkındaki şikâyetlerine istinaden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik kararı ile evrakı Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğine dair fotokopilerin dosya içerisine alındığı, dosya içerisinde İstanbul Kapalı Cezaevi C blok ile ilgili nöbet çizelgeleri, 21.12.2000 tarihinde terör bölümü C blokta yapılan arama tutanakları, Adalet Bakanlığına yazılan bilgilendirme yazıları, cezaevi ve Jandarma Koruma Tabur Komutanlığı görev cetveli ve personel isim listesi, şikâyetçi ifadeleri, tereke hâkimliğine yazılan yazılar, Cumhuriyet savcısı …….. tarafından yazılan müzekkereler, operasyonda ölen kişilerin kimlik bilgilerine dair tutanaklar, emanete alınan eşya gibi 2000 ve 2001 yıllarına ait bilgi, yazışma ve belgelerin bulunduğu, bu yıllar itibarıyla savcılık işlemlerinin Cumhuriyet savcıları … … ve … tarafından yürütüldüğü, matbu şekilde çoğaltıldığı anlaşılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılmış 20.12.2000, 05.01.2001 ve 12.01.2001 tarihli suç duyurularının, ilgilileri tarafından imzalı fotokopilerinin, … …..’e ait şikâyet dilekçesinin, suç duyurusunda bulunanlardan bir kısmının Cumhuriyet savcıları huzuru ile tespit edilen ifadelerinin ve savunmalarının onaysız fotokopilerinin dosya içerisine alındığı, 20.12.2000 tarihinde Bayrampaşa Cezaevinde olay yeri inceleme ekiplerinin düzenlediği olay yeri inceleme raporu ve ekinde yer alan 108 adet olay yeri fotoğrafı ile iki adet olay yeri VHS kasetlerinin evraka eklendiği, ayrıca olay yeri olan Bayrampaşa Cezaevinde çekilmiş ceset fotoğrafları, bu fotoğraflara ait albüm ve bir adet VHS kasetinin de dosya içerisine alındığı, bir kısım şahıslar ve/veya vekilleri tarafından soruşturma dosyasına 20.12.2000, 26.12.2000, 09.01.2001, 02.01.2001, 04.01.2001 ve 04.05.2001 tarihli ihbar dilekçelerinin sunulduğu, 2000 ve 2001 yıllarında yapılan şikâyetlere ilişkin dilekçelerin dosya içerisinde bulunduğu ve İstanbul veya Edirne Cumhuriyet Başsavcılığına ibraz edilen şikâyet dilekçelerine istinaden verilen yetkisizlik kararlarının ekli şikâyet dilekçeleri ile birlikte Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, sanık ile Cumhuriyet savcıları …… ve … ……tarafından 2000/457 sayılı yazı ile İstanbul Kapalı Ceza ve Tutukevi Müdürlüğüne yazı yazılarak, cezaevindeki C blokta ölüm ve açlık grevlerine katılan hükümlü ile tutukluların kimliklerinin ve tevkif müzekkereleri örneklerinin, anılan blokta ölüm orucu ve açlık grevine katılmayıp sadece hükümlü ya da tutuklu olarak bulunanlara ait kimlik ve tevkif müzekkere örneklerinin, bu koğuşlarda bulunup da başka cezaevlerine gönderilenlerin kimlik bilgileri ve gönderildikleri cezaevlerinin isimlerinin, ayrıca operasyonda yaralanıp çeşitli hastanelere sevk edilen tutuklu ve hükümlülerin tespitinin, hangi koğuşlarda olduklarının ve hangi suçlardan cezaevinde bulunduklarının bildirilmesinin istendiği, dosya içerisinde bulunan 19.12.2000 tarihli tutanakta İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı…….. ile Cumhuriyet savcısı …….’ın imzadan imtina ettiklerine dair kaydın bulunduğu, tutanakta imzası bulunan sair kişilerin ise yalnızca sicil numaralarının tutanakta belirtilip isimlerinin yazılı olmadığı, tutanağın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 18.12.2000 tarihli ve bila sayılı emri, Bayrampaşa Kapalı Cezaevi Müdürlüğünün 18.12.2000 tarihli ve bila sayılı iki adet yazısı ilgi tutularak jandarma tarafından yapılan müdahaleye ilişkin tutulduğunun anlaşıldığı, 20.12.2000 tarihinde sanık ile Cumhuriyet savcıları ……. ve …. tarafından Adli Tıp Kurumuna 2000/457 Bakanlık numarası üzerinden müzekkere yazılarak C-L kadınlar koğuşunda ve iki koğuş arasındaki bahçede bulunan cesetlerin (bir ceset ile beş yanık ceset) gönderilerek otopsi yapılması ve ölüm nedenlerinin tespit edilmesinin istendiği, yine aynı tarihte cesetlerin fotoğraflarının çekilmesi konusunda görevlendirilen fotoğrafçı bilirkişi ile birlikte sanık ve adı geçen Cumhuriyet savcıları ile zabıt kâtibi tarafından cezaevindeki işlemlere ilişkin tutanak tanzim edildiği, sanık tarafından 20.12.2000 tarihinde “Bakanlık işi acele” başlıklı 2000/457 sayılı yazı ile Sağmalcılar Devlet Hastanesi Başhekimliğine müzekkere yazıldığı, 21.12.2000 tarihinde sanık ile Cumhuriyet savcıları … ve … … tarafından Bayrampaşa Kapalı Cezaevi C blokta gerçekleşen olaylarla ilgili ölenlerin cesetleri üzerinde ölü muayene ve tespit işlemleri yapıldıktan sonra, sabah erken saatte refakatte bir komiser, üç polis memuru ve iki zabıt kâtibi olduğu hâlde olayların geçtiği bölümlere fotoğraf ve video çekimi yapılmak üzere gelindiğine dair tutanak tanzim edildiği, yine aynı kişiler tarafından 21.12.2000 tarihinde İstanbul Kapalı Ceza ve Tutukevi terör koğuşlarının dıştan yapılan görgü ve saptama tutanağının tanzim edildiği, bir gün sonra da Adli Tıp Kurumuna yazı yazılarak olay mahallinde yapılacak olan keşfe istinaden uzman bilirkişi tayin edilmesinin istendiği, 20.12.2000 tarihinde sanık tarafından kaleme alınan 2000/457 Bakanlık sayılı Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne gönderilen yazıda, operasyonda ölen ve yaralananlara ilişkin bilgi verildiği, ayrıca aynı tarihte Haseki Devlet Hastanesi ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine “Bakanlık işi acele” başlıklı müzekkereler yazılarak sevk edilen kişilerin hangi sebeple yaralandıklarına dair bilgiler istendiği, 21.12.2000 tarihinde de yine sanık tarafından ölen kişilerin üzerindeki kıymetli eşyanın ve değerlerinin tespitine ilişkin müzekkereler yazıldığı, 21.12.2000 tarihinde sanık tarafından İstanbul Kapalı Cezaevine yazılan müzekkereye verilen cevapların dosyasına havale edildikleri, aynı gün saat 13.00 itibarıyla yine aynı kişilerce, yanlarında komiser, polis memurları ile zabıt kâtipleri olduğu hâlde tutanak tanzim edildiği, yine olayın meydana geldiği yerle ilgili çekilen video kasetler ve fotoğrafların Cumhuriyet Başsavcılığına en kısa zamanda tesliminin istendiği, sanık ile Cumhuriyet savcıları ……. ve … …… tarafından 22.12.2000 tarihinde düzenlenen olay tespit ve ölü muayene tutanaklarının dosyada olduğu, aynı tarihte; sanık tarafından tereke hâkimliğine müzekkereler yazıldığı, polis memurları tarafından tanzim edilen olay yeri inceleme raporunda, Cumhuriyet savcıları nezaretinde, olayların çıkmış oluğu C Blokta koğuşların genel görünümünün kameraya alınıp fotoğraflama işlemleri yapıldığının belirtildiği, avukatlar …….’un dosyaya ibraz ettikleri dilekçe ile olay yerinde suç delillerinin tespitini istedikleri, ayrıca aynı koğuşta kalan tutukluların ivedilikle dinlenmesi, operasyona katılan tüm görevlilerin isim ve operasyon sırasındaki görevleri ile kullandıkları silahların saptanması ve operasyon emrini veren makam ile yazılı emrin sorulmasını talep ettikleri, sanık ve Cumhuriyet savcısı …….. tarafından Adli Tıp Kurumu Fizik/Balistik İhtisas Dairesi Başkanlığına müzekkere yazılarak boş kovanların kısa ve uzun namlulu silahlara ait olup olmadıklarının, tek veya daha fazla silahtan atılıp atılmadıklarının, boş kovanlar dışında diğer patlayıcılara ilişkin parçaların incelenerek hangi patlayıcılara ait olduklarının, bu tür patlayıcıların parçalayıcı, yaralayıcı, yakıcı, zehirleyici, öldürücü, zarar verici, bayıltıcı ve benzeri silahlardan olup olmadıklarının, hangi amaçlarla kullanıldıklarının belirlenmesinin istendiği, sanık ile Cumhuriyet savcıları …… ve …… tarafından Adli Tıp Kurumu Başkanlığına yazı yazılarak patlayıcı, yanıcı, yakıcı, zehirleyici, parçalayıcı nitelikte silahlar ve patlayıcı maddeler konusunda uzman tayin edilmesinin, ayrıca Adli Tıp Kurumu Fizik/Balistik İhtisas Dairesi Başkanlığına müzekkere yazılarak operasyonda kullanılan silah ve patlayıcılarla ilgili detaylı bir şekilde inceleme raporları tanzim edilmesinin istendiği, Cumhuriyet savcısı……. tarafından ise aynı tarihte İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne yazı yazılarak ekli patlayıcı madde parçaları ve boş kovanlar üzerinde inceleme yapılması ve rapor düzenlenmesinin istendiği, Cumhuriyet savcısı … … tarafından Adli Tıp Kurumuna 10.07.2001 tarihinde de aynı mahiyette bir yazı yazıldığı, yine aynı tarihte; teknik bilirkişiler refakatinde Cumhuriyet savcısı ……… tarafından olay yeri keşif ve tespit tutanağının tanzim edildiği, 09.01.2001 tarihinde yapılan keşfe ilişkin inşaat mühendisi tarafından bilirkişi raporu düzenlendiği, sanık ve Cumhuriyet savcısı … refakatinde Bayrampaşa Kapalı Cezaevi C blokta beş kişiden oluşan adli tıp uzmanlarınca keşif yapılarak olay yeri keşif ve inceleme tutanağı düzenlendiği, adli tıp uzmanı bilirkişilerince düzenlenen Bayrampaşa Kapalı Cezaevi terör bölümü C blok olay yeri inceleme ek raporunun 06.03.2002 tarihinde dosyasına havale edildiği, 20.12.2000 tarihinde sanık ile Cumhuriyet savcıları … ve … … tarafından adli tıp uzmanı refakate alınarak 2000/457 numaralı ölü muayene tutanaklarının tanzim edildiği, Adli Tıp Kurumunca yapılan DNA tespitine ilişkin adli raporlar ve otopsi tutanaklarının düzenlendiği, dosya içerisinde 22.12.2000 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce gönderilen ekspertiz raporu, polis memurlarınca tanzim edilen 17.01.2002 tarihli inceleme ve imha raporu, sanık ile Cumhuriyet savcıları……. ve ……… tarafından düzenlenen Bayrampaşa Kapalı Cezaevine yapılan operasyonda ölen kişilerin kimlik bilgilerine dair 21.12.2000 tarihli tutanak, yine aynı kişilerce 20.12.2000 tarihinde kaleme alınan zapt etme tutanağı, Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarında alınan adli tıp raporları ve muayene tutanakları, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığının 23.12.2000 tarihli ve 2000/3088 uzmanlık sayılı, 15.01.2002 tarihli ve 2002/96 uzmanlık sayılı, 02.01.2001 tarihli ve 2001/11 uzmanlık sayılı ve 05.01.2001 tarihli ve 2001/55 uzmanlık sayılı ekspertiz raporları, Adli Tıp Kurumu Eyüp Şube Müdürlüğünün 12 sayfadan ibaret adli tabiplik raporları, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik/Balistik İhtisas Dairesinden alınan 26.01.2001, 10.04.2001, 18.07.2001, 21.05.2001, 13.06.2001 ve 24.01.2001 tarihli adli raporların bulunduğu, 25.12.2000 tarihinde Cumhuriyet savcısı …… tarafından İl Jandarma Komutanlığına yazılan müzekkere ile olay sırasında düzenlenen tutanağın aslı veya onaylı suretinin, operasyon görüntülerinin ve çekilen fotoğrafların, operasyon sırasında hükümlü ve tutukluların kurtarılmaları amacıyla görevliler tarafından kullanılan silahların cinsi ve kullanan kişilerin kimliklerinin bildirilmesinin ve silahlar üzerinde balistik inceleme yapılmak üzere silahların Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinin istendiği, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Başkanlığına Morg İhtisas Dairesi Başkanı tarafından yazılan 19.09.2001 tarihli ve 185-d sayılı yazıda yapılan tespitlerden, yalnızca otopside tespit edilen bulgular esas alınıp, ölen kişilere işkence yapılıp yapılmadığı hususunun değerlendirilmesinin mümkün olmadığının belirtildiği, Bayrampaşa Kapalı Cezaevi terör bölümü C blokta 25.12.2001 ve 05.03.2002 tarihlerinde düzenlenen olay yeri inceleme raporu ve ek raporun bir kısım Adli Tıp uzmanları tarafından imzalandığı, 2001-2004 yılları içerisinde Cumhuriyet savcıları tarafından şikâyetçi ve mağdurların ifadelerinin alındığı, bir kısım ifadelerin cezaevi idare memuru tarafından tespit edildiği, ifadelerin sanık dışındaki Cumhuriyet savcıları tarafından genel itibarıyla cezaevlerinde tespit edildiği, ayrıca bir kısım şikâyetçi veya şüphelinin geçici ya da kesin adli raporlarının dosya içerisine alındığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2001/4709 hazırlık ve 2001/502 karar sayılı, şikâyetçisi … ……, sanıkları İçişleri Bakanı ……., Adalet Bakan……. Sağlık Bakanı … … ile müdahaleye katılan tüm görevliler olarak belirtilen ve 19.12.2000 tarihinde işlendiği iddia olunan görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin verilen kararda “Her üç bakana ait isnat edilen suçun göreve ilişkin olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddelerine göre başbakan ve bakanlar hakkında soruşturma yetkisinin TBMM Başkanlığına ait olduğu, bu kişiler hakkında Başsavcılığın soruşturma yetkisinin bulunmadığı” belirtilerek sanıklar hakkında takibata yer olmadığına, şikâyet dilekçesinde müdahaleye katılan tüm görevliler hakkında suç duyurusunda bulunulduğundan bahisle bu konuda ise Başsavcılığın görevsizliğine ve evrakın Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verildiği, verilen görevsizlik kararının 18.01.2001 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, 31.01.2001 tarihinde de soruşturma defterine kaydedildiği, 19.01.2001 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi Adli Tıp Kurumu uzmanının C blokta yeniden bazı incelemelerin yapılmasına gerek duyulduğuna dair talebine istinaden Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21034 sayılı soruşturma dosyası kapsamında söz konusu yerde keşif yapıldığı, keşfin Cumhuriyet savcısı … ile birlikte üç bilirkişi tarafından gerçekleştirildiği,19.12.2000 tarihinde işledikleri iddia olunan cezaevi idaresine karşı toplu isyan suçundan 167 sanığın gıyaben tutuklanması talebinin Cumhuriyet savcısı ……. tarafından 02.01.2001 tarihinde Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, talebin 04.01.2001 tarihinde 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 2001/2 müteferrik kararı ile reddedilmesi üzerine sanık tarafından aynı tarihte bu karara itiraz edildiği, 05.01.2001 tarihinde 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından itirazın reddedildiği, 09.12.2000 tarihinde Cumhuriyet savcısı … tarafından yine Adli Tıp Kurumu Fizik/Balistik İhtisas Dairesine yazı yazıldığı ve giysiler üzerinde gerekli incelemeler yapılarak rapor tanzim edilmesinin istendiği, 11.01.2001 tarihinde Cumhuriyet savcısı … tarafından 2000/21030 ve 21034 soruşturma numaralı dosyalarla ilgili kaleme alınan bilgi yazısında “Cezaevi idaresine karşı toplu ayaklanma suçundan soruşturmanın 2000/21034, ölenler, yaralananlar ve güvenlik güçleri bakımından ise 2000/21030 hazırlık evrakı üzerinde devam etmekte olduğu” ibaresine yer verildiği, Cumhuriyet savcısı … … tarafından 27.02.2001 tarih ve 21034-334 sayı ile toplam 167 sanık hakkında cezaevi idaresine karşı toplu ayaklanma suçundan Eyüp Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasına dair iddianamenin bir suretinin dosya içerisine alındığı, ayrıca Cumhuriyet savcısı … tarafından 16.07.2001 tarihli ve 10927-3374 sayılı iddianame ile yine Eyüp Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasında 243 kişinin şikâyetçi, 1615 kişinin ise sanık sıfatının bulunduğu, suçun tüm sanıklar hakkında görevi kötüye kullanma, bir kısım sanıklar hakkında ise kişilere kötü davranma olduğu, suç tarihinin görevi kötüye kullanma suçu yönünden 07.12.2000 ile 19.12.2000, kişilere kötü davranma suçu yönünden ise 19.12.2000 olduğu, sanıkların infaz koruma memurları ile X-Ray cihazında görevli jandarma personeli ve sair jandarma personeli olarak görev yaptıkları, ayrıca Cumhuriyet savcısı … tarafından toplam 1615 sanık hakkında 19.12.2000 tarihinde işlenen “Mala zarar verme” ve “Hırsızlık” suçları bakımından 16.07.2001 tarih ve 2001/568 sayı ile ek takipsizlik kararı verildiği, 14.08.2001 tarihinde ise bilirkişi görevlendirme belgesi tanzim edildiği ve yapılması gereken işlemlerin belirtildiği, 20.04.2001 tarihinde İstanbul 1. Jandarma Komando Tabur Komutanlığı tarafından da “Hayata dönüş” operasyonuna katılan Komutanlık personelinin listesinin soruşturma dosyasına sunulduğu, kullanılan silahların Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğinin üst yazıda belirtildiği, 01.11.2001 tarihinde Cumhuriyet savcısı … ile birlikte adli tıp uzmanı bilirkişiler refakatinde Bayrampaşa Cezaevinde keşif yapılarak ek keşif tutanağının tanzim edildiği ve 14.02.2001 tarihinde Bayrampaşa Kapalı Cezaevi terör bölümünde yapılan keşifte görev alan bilirkişi heyetinin inceleme ve bilirkişi raporlarını Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına ibraz ettiği, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 14.08.2001 tarihli ve 2000/21030 hazırlık sayılı yazısına istinaden adli tıp uzmanlarınca 12.10.2001 tarihinde hazırlanan bilirkişi raporunun, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 23.01.2001 tarihli ve 199 sayılı Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi Yangın Araştırma Bölümünce düzenlenen adli rapor ile aynı bölümden alınan 01.02.2001 tarihli ve 124 sayılı adli raporların dosya içerisine alındığı, 15.01.2002 tarihinde sanık tarafından İstanbul İl Jandarma Komutanlığına, Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığına, Halkalı Jandarma Komando Tabur Komutanlığına ve Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Tabur Komutanlığına yazılan müzekkereler ile “Hayata dönüş operasyonu ile ilgili önceden plan yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise katılan birliklere operasyonda verilen görev dağılımının ne olduğu, tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu C blok dâhil hangi koğuşa hangi görevlilere hangi istikamette müdahale görevi verilip uygulandığı” sorularak, operasyonda görevlilere yazılı talimat verilmiş ise örneğinin, operasyona fiilen katılan personelin açık kimliklerinin ve operasyondaki görevlerinin liste hâlinde çıkarılıp gönderilmesinin istendiği, yazılan müzekkereye Beşiktaş Balmumcu Jandarma Bölge Komutanlığınca 16.05.2002 tarihinde verilen cevapta “Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığının fiili müdahale ve destek grubu olduğu” nun belirtildiği, operasyonun gerçekleştirildiği C blok dâhil koğuşlara girme görevinin plan esaslarına uygun olarak Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına tevdi edildiği belirtilerek sair konularda yazılan müzekkerelere cevap verildiği, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığının ise 31.12.2002 tarihli müzekkere cevabında “19 Aralık 2000 tarihinde Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde olan operasyonun İstanbul Jandarma Komutanlığı emir ve komutasında icra edildiği, operasyon müdahale planlarının ve görevli listelerinin plan eki olarak İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığınca tanzim edildiği, gerekli bilgi ve belgelerin bu komutanlıktan istenilmesi gerektiği” hususlarına yer verildiği, 08.05.2003 tarihinde 2000/21030 hazırlık numarası üzerinden İstanbul Valiliğine yazı yazılarak Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde gerçekleştirilen operasyonda C blokta barındırılan çok sayıda hükümlü ve tutuklunun olayda yaralanması ve ölmesiyle ilgili tutuklu, hükümlü ve yakınları tarafından yapılan ihbar ve şikâyetler nedeniyle operasyona katılan jandarma görevlileri hakkında 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince ön inceleme yapılarak soruşturma izni verilmesinin talep edildiği, İstanbul Valiliğinin 25.08.2003 tarihli ve 2003/15 sayılı soruşturma izni verilmemesine dair kararına sanık tarafından İstanbul Bölge İdare Mahkemesi nezdinde 28.10.2003 tarihinde itiraz edildiği, aynı yazıda, hayata dönüş operasyonuna katılan personelin adli ve idari görev ifa ettikleri belirtilerek bugüne kadar soruşturmanın, eylemlerin adli görev sırasında işlendiği kanaatiyle devam ettiğinin, haricen alınan duyumlarda jandarma görevlilerinin olayın idari görev sırasında gerçekleştiği iddialarının bulunması nedeniyle haklarında idari soruşturma yapıldığının belirtildiği, 14.01.2002 tarihinde sanık tarafından Adli Tıp Kurumu Başkanlığına müzekkere yazılarak daha önce olay yerinde yapılan inceleme ve tespitler ile alınan raporlar kapsamında yeniden ek rapor düzenlenmesi ve cezaevinin C blok malta bölümünde ateşli silah ve mermi izleri ile ilgili detaylı rapor tanzim edilmesinin talep edildiği, 08.01.2002 tarihinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığınca dosyaya gönderilen yazıda; Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde yapılan operasyonun İl Jandarma Komutanlığı, Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı, Halkalı Jandarma Tabur Komutanlığı ve Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Tabur Komutanlığı ile birlikte yapıldığının belirtildiği, ayrıca Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 15.01.2002 tarihli müzekkeresine aynı kişi tarafından verilen 05.03.2002 tarihli cevabi yazıda “Hayata dönüş operasyonunun İstanbul Jandarma Bölük Komutanlığı tarafından planlandığı, İl Jandarma Komutanlığının sadece sevk bölük komutanlığı görevini almış olduğu ve terör örgütü hükümlü ve tutuklularının Edirne F Tipi Cezaevine sevki ile görevlendirildiği” hususlarına yer verildiği, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 05.03.2002 tarihli ve 2002/35 sayılı müzekkeresi ile Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının talebi doğrultusunda görevlendirilen bilirkişi heyetinin düzenlediği olay yeri inceleme ek raporunun mühürlü zarf içinde gönderildiğinin ifade edildiği, 20.03.2002 tarihinde de sanık tarafından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bilgi yazısı yazıldığı, yine talebine istinaden Jandarma Genel Komutanlığına yapılan işlemlere ilişkin bilgi verildiği, 25.04.2002 tarihinde sanık tarafından İstanbul Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkereler yazıldığı, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 15.01.2002 tarihli ve 2000/21030 sayılı yazısına Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Tabur Komutanlığınca verilen 22.01.2002 tarihli cevabi yazıda; “Taburun bağlı birliklerinin, operasyonun gerçekleştirildiği tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu C blok dâhil koğuşlarda herhangi bir görev almadığı ve herhangi bir sıcak temasa girmediği, operasyonun nasıl, ne şekilde, hangi komuta ile icra edileceğinin İl Jandarma Komutanlığı Koruma Şube Müdürlüğünce hazırlanan planda mevcut olduğu ve ‘Ek A’da’ bulunduğu” belirtilerek “Hayata dönüş” operasyonuna katılan kişilerin isim listesinin ibraz edildiği, dosya içerisinde bulunan İstanbul 1. Jandarma Koruma Tabur Komutanlığınca Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilip 30.01.2002 tarihinde dosyasına havalesi yapılan cevabi yazıda “Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde C blok ile D ve B bloklar arasındaki iş ocaklarının emniyete alınarak çıkabilecek isyanda her iki bloğun birleşmelerini önleme görevinin kendilerine verildiği, bunun dışında bir görev almadıkları, tutuklu ve hükümlüler ile hiçbir fiziki temaslarının olmadığı, operasyon bitiminde ise Cezaevi Koruma Taburu Komutanlığı ile birlikte müşterek arama yaptıkları, ‘Hayata dönüş’ operasyonuna katılan personelin listesinin Ek A’da sunulduğu, operasyonda verilen görevler ile ilgili yazılı belge olmadığı, görevin şifahen verildiği, yazılı bilgi ve belgelerin İstanbul İl Jandarma Komutanlığından sorulması gerektiği” nin belirtildiği, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 08.03.2002 tarihli yazısına Jandarma Bölge Komutanlığınca verilen cevabın 28.05.2002 tarihinde ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından dosyasına havale edildiği, verilen cevabi yazıda operasyona katılan birliklerin hangileri olduğu belirtilerek operasyonun kaç safhadan ibaret olduğunun açıklandığı, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığının fiili müdahale ve destek grubu olduğunun belirtildiği, operasyona katılan personelin açık kimliklerinin de “Ek A’da” sayılan birliklerden alınabileceğinin ifade edildiği, aynı ekte Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanının Jandarma Albay Y……. olduğuna yer verildiği, 29.05.2002 tarihinde sanık tarafından Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına yazı yazılarak operasyon ile ilgili önceden plan yapılıp yapılmadığı, plan yapılmış ise katılan birliklere operasyonda verilen görev dağılımının ne olduğu, planın ne şekilde uygulandığı, hangi birliklere hangi görevlerin verildiği, görevlilerin sevk ve idaresinin ne şekilde yapıldığı, tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu C blok dâhil koğuşlarda hangi koğuşta hangi görevlilere hangi istikametten müdahale görevi verilip uygulandığının sorulduğu, ayrıca varsa görevlilere verilen yazılı talimatların belge örneklerinin, operasyona fiilen katılan personelin açık kimlik bilgileri ve adresleri ile operasyondaki görevlerinin liste hâlinde çıkarılıp gönderilmesinin istendiği, sanık tarafından 15.12.2002, 07.03.2002, 07.05.2002, 29.05.2002, 02.09.2002, 18.10.2002 ve 08.05.2003 tarihlerinde dağıtım yeri olarak Jandarma Genel Komutanlığı ve Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı gösterilerek yazılan müzekkerelerde; Ankara Komando Özel Asayiş Komutanlığına yazılan yazılara ve tekit yazılarına bir cevap alınamadığının belirtildiği ve “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili varsa müdahale planının, müdahalede görev alan personelin görev dağılımının, tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu koğuşlarda hangi bölüme hangi görevlilerce ne şekilde müdahale edilip uygulama yapıldığının ayrıntılı olarak bildirilmesinin, ayrıca operasyona fiilen katılan personelin açık kimlik ve adres bilgilerinin liste hâlinde çıkarılıp gönderilmesinin talep edildiği, 31.03.2003 tarihinde de Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına 15.01.2002, 07.03.2002, 07.05.2002, 29.05.2002 ve 02.09.2002 tarihli yazılar ile 31.12.2002 tarihli ve 1777 sayılı, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığının 03.02.2003 tarihli ve HRK 0621-15-03/ASYŞ. KS sayılı ve Jandarma Genel Komutanlığının 13.01.2003 tarihli ve HRK. 7500- 06.03/ASYŞ-D.CTE.Ş sayılı yazıları ilgi tutularak yazılan müzekkere ile aynı bilgilerin birçok defa sorulmasına rağmen temin edilemediğinin belirtildiği ve operasyona fiilen katılan birlik komutanı dâhil tüm görevlilerin açık kimlik ve adres bilgilerinin istendiği, ayrıca makul süre içinde cevap verilmediği takdirde soruşturmayı sürüncemede bırakanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağının yazıldığı, yazılan müzekkereye verilen 03.02.2003 tarihli cevabi yazıda operasyona fiilen katılan Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına ait rütbeli personelin açık kimlikleri ve operasyondaki görevlerinin “İlgi (d)” olduğu belirtilen yazı ekinde yer aldığının ifade edildiği, “İlgi (d)” yazısı ile İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığının 16.05.2002 tarihli ve 02 sayılı yazısına atıf yapıldığı, erbaş ve erler ile ilgili bilgilerin ise Ankara Özel Asayiş Komutanlığından öğrenilebileceğinin belirtildiği, sanık tarafından 15.01.2003 tarihinde İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığına, 28.08.2003 tarihinde ise Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına aynı mahiyette müzekkerelerin yazıldığı, 19.03.2004 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığından istenen bilgi ve belgelerin ikmalen gönderildiğine dair cevabi yazının kaleme alındığı, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığının Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 31.03.2003 tarihli yazısına verdiği cevapta “Hayata dönüş” operasyonuna katılan personel ile ilgili kayıtlara ulaşılmadığının belirtildiği, operasyonun icrasında birlik komutanlığının diğer bir kısım faaliyette de görevlendirildiğinin, o tarihte görevli erbaş ve erlerin terhis olduğunun, hangi personelin nerede görevlendirildiği konusunda bilgi ve belge elde edilemediğinin, Birlik Komutanı Jandarma Albay Y. …’in Diyarbakır Jandarma Komutanlığına atandığının belirtildiği, 05.02.2003 havale tarihli suç duyurusu dilekçesi ile kimlikleri soruşturma sonucu belirlenecek olay sonrasında görevli subay, astsubay ve özel tim polis memurları hakkında kimyasal silah kullanılarak ölüme ve ağır yaralanmaya sebebiyet verme suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, dilekçe ekine ise 14.02.2001 tarihli Bayrampaşa Kapalı Cezaevi terör bölümü C blok olay yeri inceleme ve bilirkişi raporunun eklendiği, evrakın sanık tarafından 20.02.2003 tarihinde havale edildiği, dosya içerisinde Edirne Cumhuriyet Başsavcılığının efrada suimuamele suçuna ilişkin 19.12.2000 ve sonrasına dair işlenen suçlarla ilgili şikâyetçinin müracaatına istinaden kendisini teslim alan askeri görevliler hakkında verilen yetkisizlik kararının bulunduğu, ayrıca yetkisizlik kararının ekine anılan şikâyete ilişkin Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi müdürü hakkında verilen takipsizlik kararının eklendiği, sanık tarafından 28.08.2003 tarihinde Valilik makamına müzekkere yazılarak 08.05.2003 tarihli yazı gereğince ön inceleme yapılıp yapılmadığının sorulduğu, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 30.06.2004 ve 07.07.2004 tarihli müzekkerelerine İstanbul İl Jandarma Komutanlığınca verilen 07.01.2005 tarihli cevabi yazıda; “Bayrampaşa Kapalı Cezaevi C blokta gerçekleştirilen operasyonda çok sayıda tutuklu ve hükümlünün ateşli silahlar ve çıkarılan yangınlar nedeniyle ölmeleri ve yaralanmaları olayı ile ilgili jandarma personeli hakkında yürütülen soruşturmada Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Birliğinin komutanı olarak görev yapan ve daha sonra Diyarbakır ili … ilçesinde görevli olduğu anlaşılan Albay Y. …’in adli görevin ifası sırasında görevlilere bizzat verdiği emir ve talimatlarla ölüm ve yaralanmalara neden olduğu ve operasyona katılan görevliler ile ilgili bilgi ve belge bulunup bulunmadığı hususlarına açıklık getirecek ifadesinin tespitinin …/Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından istendiği, ancak hâlen cevap alınamadığı” nın belirtildiği, 30.06.2004 tarihinde sanık tarafından İstanbul Bölge İdare Mahkemesine yazılan müzekkerede “Hayata dönüş” operasyonuna katılan jandarma görevlileri hakkında verilen 25.08.2003 tarihli ve 2003/15 sayılı karara itiraz edildiği belirtilerek, sonuçlanmış ise vaki itiraz ile ilgili mahkeme kararının istendiği, sanığın 28.10.2003 tarihinde …/Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına yazmış olduğu talimatta daha önce yazılan 26.04.2004 tarihli ve 2000/21030 ile 30.06.2004 tarihli ve 2000/21030 sayılı yazılar da ilgi tutularak; operasyonda fiili müdahale grubu görevini üstlenen Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Birliğinin Komutanı olarak görev yapan ve daha sonra Diyarbakır/… ilçesinde görevli olduğu bildirilen sanık Y. ………’in adli görevinin ifası sırasında görevlilere bizzat verdiği emir ve talimatlarla ölüm ve yaralanmalara neden olduğu ekli ihbar dilekçesi ile de iddia edilmiş olduğundan ve yapılan birçok yazışmaya rağmen operasyona katılan görevlilerle ilgili bilgi ve belgeye rastlanmadığı bildirildiğinden adı geçen kişinin müracaatı sağlanarak kimliğinin tespitinin, atılı suçtan ifade ve savunmasının alınmasının, delillerinin sorulmasının, operasyona katılan birliğine mensup diğer görevlilerin kimliği ile ilgili dokümanların olup olmadığının kendisinden sorulmasının istendiği, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 24.12.2003 tarihli yazının da benzer mahiyette olduğu, 28.10.2004 tarihinde sanık tarafından İstanbul Bölge İdare Mahkemesine yazılan müzekkerede İstanbul Valiliğinin 2003/15 sayılı kararına karşı yapılan 25.08.2003 tarihli itirazın, 25.02.2004 ve 30.06.2004 tarihli müzekkereler ilgi tutularak sonuçlanıp sonuçlanmadığının sorulduğu, sanık tarafından 08.01.2004 tarihinde 2004/1 C.T.E Bakanlık numaralı yazıya ilişkin İstanbul Kapalı Cezaevi Müdürlüğüne müzekkere yazıldığı, yine 20.01.2004 tarihinde sanık ve Cumhuriyet savcısı …tarafından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne ayrı ayrı bilgi yazıları yazıldığı, 07.01.2005 tarihinde sanık tarafından İl Jandarma Komutanlığına soruşturma hakkında bilgi yazısı gönderildiği, Jandarma Genel Komutanlığının 12.01.2005 tarihinde Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği yazıda “Cezaevine müdahale sırasında idarenin hizmet kusuru olup olmadığı kriteri olmak üzere jandarma personeli hakkında devam etmekte olan ceza soruşturmasının en kısa sürede sonuçlandırılmasına ihtiyaç bulunduğu” belirtilerek adı geçen hazırlık soruşturması ile ilgili yapılan işlemler hakkında bilgi istendiği ve hükümlü ve tutuklular ile yakınları tarafından açılan tazminat davalarının idari yargı makamlarınca kabul görmesi nedeniyle fahiş miktarlarda tazminatlar ödendiğinin belirtildiği, talep edilen bilgi istemine yönelik sanık tarafından 31.01.2005 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığına bilgi yazısı yazıldığı, 31.01.2005 tarihinde ise İstanbul Valiliğine yazı yazılıp, “Soruşturmaya izin verilmemesine karşı yapılan itirazın kabul edilerek dosyanın eksikliklerin tamamlanması için iade edildiği” belirtilerek iade edilen dosyanın akıbetinin sorulduğu, 24.02.2005 tarihinde yeniden ön incelemeci olarak atanan Jandarma Yarbay … tarafından Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığına yazı yazılarak 19-20-21.12.2000 tarihlerinde İstanbul ilinde görevlendirilen personelin kimliklerinin, rütbelerinin, açık adres bilgilerinin ve hâlen görevde bulunmaları hâlinde konu hakkında alınacak ayrıntılı ifadelerinin, ekli formata uygun tespit edilerek gönderilmesinin istendiği, ilgili yazıya verilen 09.03.2005 tarihli cevapta Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı ve bağlı birlik komutanlıkları kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde ilgi yazıda ifade edilen hususlara ilişkin herhangi bir bilgi ve kayıt bulunmadığının belirtildiği, yine 2005 yılı içerisinde yapılan ön inceleme sırasında Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığının İstanbul İl Jandarma Komutanlığına gönderdiği cevabi yazıda “Hayata dönüş” operasyonunun Bayrampaşa Cezaevi bölümüne iştirak edildiğine ilişkin herhangi bir kayda rastlanmadığının ifade edildiği, soruşturma izni verilmemesine dair ön inceleme raporunun dizi pusulası ile birlikte İstanbul Valiliğine sunulduğu ve 02.04.2005 tarihinde İstanbul Valisi tarafından 2005/3 karar numarası ile soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, 26.04.2005 tarihinde sanık tarafından verilen karara itiraz edildiği, sanığın 22.09.2005 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesine tekiden müzekkere yazarak itiraz edilen 02.04.2005 tarihli ve 2005/03 sayılı kararla ilgili itirazlarının sonuçlanıp sonuçlanmadığını sorduğu, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 28.06.2005 tarihli kararı ile mahkemenin 16.03.2004 tarihli kararında belirtilen eksiklikler giderilmeden aynı kararın yeniden verilmesi suretiyle dosyanın sürüncemede bırakılmasına sebebiyet veren kamu görevlilerinin 4483 sayılı Kanun uyarınca yargılanmalarını teminen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulduğu, Cumhuriyet savcısı Kasım İlimoğlu tarafından 11.10.2005 tarihinde ihbarın kayıt edildiği 2005/24439 numaralı soruşturma evrakının 2000/21030 numaralı hazırlık evrakı ile birleştirildiği, ancak sanık tarafından 14.10.2005 tarihinde verilen tefrik kararı ile her iki dosyanın yeniden ayrıldığı, yine sanık tarafından “İstanbul Valiliğinin ön inceleme görevini ihmal” suçu yönü ile tefrik edilen soruşturma evrakının 2005/24770 numarasını aldığı ve yetkisizlik kararı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, 22.11.2005 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı memur suçları soruşturma bürosunda görevli Cumhuriyet savcısı tarafından Valilik makamına yazılan müzekkere ile 4483 sayılı Kanun gereğince verilen 25.08.2003 tarihli ve 2003/15 sayılı soruşturma izni verilmemesine dair kararın idare mahkemesince “Operasyona katılan kişilerin kimliklerinin tespiti gerektiği” gerekçesi ile bozulması üzerine aynı konuda yeniden verilen 02.04.2005 tarihli ve 2005/3 sayılı soruşturma izni verilmemesine dair kararda da aynı gerekçeyle eksik soruşturma yapılıp gecikmeye sebebiyet verildiği belirtilerek İdare Mahkemesince suç durusunda bulunulması üzerine Valilik makamından 4483 sayılı Kanun’un 3 ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin takdir ve ifasının istendiği, … Cumhuriyet Başsavcılığına Y. … hakkında yazılan 26.04.2004 tarihli müzekkereye, ilgilinin ilçe dışında olduğu belirtilerek olumsuz cevap verilmesi üzerine sanık tarafından 30.05.2005 ve 22.09.2005 tarihli tekit müzekkerelerinin yazıldığı, Albay …’in, adli görevinin ifası sırasında görevlilere bizzat verdiği emir ve talimatlarla ölüm ve yaralanmalara neden olduğu ve operasyona katılan görevliler ile ilgili bilgi ve belge bulunup bulunmadığı hususlarına açıklık getirilecek ifadesinin tespitinin istendiği, 03.11.2004 ve 22.09.2005 tarihlerinde sanık tarafından Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne, 30.09.2005 tarihinde Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilen bilgi yazılarının kaleme alındığı, 06.10.2005 ve 02.11.2005 tarihlerinde ise … ve Edirne Cumhuriyet Başsavcılıklarına talimatlar yazılarak “Hayata dönüş” operasyonunda Albay …’in adli görevinin ifası sırasında görevlilere bizzat verdiği emir ve talimatlarla ölüm ve yaralanmalara neden olduğu ve operasyona katılan görevliler ile ilgili bilgi ve belge bulunup bulunmadığı hususlarına açıklık getirecek ifadesinin tespiti ile delillerinin sorulmasının ve operasyona katılan birliğe mensup diğer görevlilerin açık kimlik ve adreslerinin tespit edilip gönderilmesinin talep edildiği, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 11.10.2005 tarihinde verilen cevabi yazıda Albay …’in … Taktik Jandarma Alay Komutanlığında görev yapmadığı belirtilerek evrakın bila ikmal iade edildiği, katılan … … …, …, …, … …ve … …’ın 2005 yılı içerisinde verdikleri şikâyet dilekçelerinde fotoğraflarını sundukları ve isimlerini bilmedikleri operasyon amiri ve görevli jandarmalar hakkında şikâyetçi oldukları, Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevinden bir kısım hükümlünün gönderdiği suç duyurularının ilgili yer Başsavcılıklarınca değerlendirilerek yetkisizlik kararları verildiği, şikâyetçi sıfatıyla beyanı alınan …’a ait ifade tutanağının altına sanık tarafından soruşturmanın hâlen 2000/21030 hazırlık numarası üzerinden devam ettiğinin belirtildiği, ön incelemeci Jandarma Albay……. tarafından 2006 yılı içerisinde jandarma birimleri, sair il jandarma komutanlıkları ve emniyet müdürlükleri ile yazışmalar yapılarak operasyonda görev alan kişilerin ifadelerinin alınmasına çalışıldığı, bulunamayan kişilere ait tutanakların onaysız suretlerinin dosya içerisine alındığı, ifadesi alınan … ve Musa Bulut gibi kişilerin beyanlarının önceden hazırlanmış matbu ifade tutanaklarından ibaret olduğu, boş bırakılan kısımlara bu konuda beyanda bulunmak istemedikleri, olay Cumhuriyet Başsavcılığına intikal etmiş ise orada ifade vermek istedikleri şeklindeki ifadelerin yazıldığı, 23.02.2006 tarihinde Jandarma Kurmay Albay ve İl Jandarma Komutanı Ünal Karaosmanoğlu tarafından Valilik makamına ön incelemeci tayinine dair yazılan yazıda; “Ön incelemeci tayin edilen Jandarma Albay … tarafından yapılan ön incelemede soruşturma izni verilmemesine dair vermiş olduğu kararın daha önce bozma nedeni olarak gösterilen operasyona katılan jandarma personelinin açık kimliklerinin tespit edilememesi ve ifadelerinin alınamaması nedeni ile eksik inceleme yapıldığından Bölge İdare Mahkemesince bozularak yeniden iade edildiği, bu nedenle yeni bir ön incelemeci tayin edilerek operasyona katılan jandarma personelinin kimliklerinin tespiti ile ifadelerinin alınarak incelemenin tamamlanması gerektiği” hususlarına yer verildiği, 23.02.2006 tarihinde İl Jandarma Komutanlığı tarafından 4483 sayılı Kanun gereğince İl Jandarma Komutan Yardımcısı Jandarma Albay Mustafa Yiğit’in ön incelemeci olarak görevlendirmesinin Valiliğin onayına sunulduğu, 24.02.2006 tarihinde de talebin onaylandığı, bu kişi tarafından yeniden ön incelemeye ilişkin Jandarmaya talimatlar yazıldığı, bu kapsamda 19.12.2000 tarihinde icra edilen “Hayata dönüş” operasyonuna Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığından katılan görevli personelden adres değişikliği ve diğer sebepler nedeniyle ifadesi alınamayan 258 kişiye ilişkin “İfadesi alınamayanlar çizelgesi” oluşturulduğu, 02.03.2006 tarihinde sanık tarafından Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına müzekkere yazılarak “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili önceden plan yapılıp yapılmadığı, görev dağılımının ne olduğu, hangi birliklere hangi görevin verildiği, görevlilerin sevk ve idaresinin ne şekilde olduğu, C blok dâhil hangi koğuşa hangi görevlinin girerek müdahalede bulunduğu hususlarının bildirilmesinin, operasyonda verilmiş ise yazılı talimat örneğinin ve tebliğ belgelerinin gönderilmesinin, operasyona fiilen katılan personelin açık kimliklerinin ve operasyondaki görevlerinin liste hâlinde çıkarılıp gönderilmesinin istenildiği, şikâyetçi vekillerinden Av. … tarafından 05.05.2006 havale tarihli dilekçeyle Jandarma Genel Komutanlığı hakkında şikâyet konusu ile ilgili olarak görevli olan askeri yetkililer ile ilgili delilleri mahkemeye bildirmeme (TCK’nın 284/2-3. maddesi), delilleri karartma ve yok etme (TCK’nın 281. maddesi) ile görevi kötüye kullanma (TCK’nın 257. maddesi) suçlarından şikâyette bulunulduğu, şikâyet dilekçesinin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/10305 numaralı soruşturma sırasına kaydedildiği ve 2006/223 numaralı birleştirme kararı ile Cumhuriyet savcısı tarafından evrakın 2000/21030 hazırlık numaralı dosya ile birleştirildiği, ön soruşturmacı olarak atanan……..tarafından 09.04.2006 tarihinde haklarında ön inceleme yapılan Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığı ve Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı personeli hakkında soruşturma izni verilmemesine dair ön rapor tanzim edildiği, 10.04.2006 tarihinde de İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu Müdürlüğünün soruşturma izni verilmemesine dair kararının İstanbul Valisi tarafından imzalandığı, ekli dosyanın 26.05.2006 tarihli üst yazı ile Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, sanık tarafından 19.06.2006 tarihinde soruşturma izni verilmemesine dair karara İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığı nezdinde itiraz edildiği, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlığının 21.09.2006 tarihinde genel hükümlere göre takibat yapılmak üzere soruşturma izni verilmemesine dair kararı bozarak evrakı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği, 06.12.2006 tarihinde de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 51290 soruşturma ve 8684 karar sayılı yetkisizlik kararı ile dosyayı Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği, 20.12.2006 tarihinde Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bilgi verildiği, 21.12.2006 tarihinde ise sanık tarafından İl Jandarma Komutanlığına müzekkere yazılarak 26.05.2006 tarihli ve 1016 sayılı yazıya istinaden yapılan ön inceleme soruşturması sonucunda verilen soruşturma izni verilmemesine dair karar ve ekindeki soruşturma evrakı kapsamında alınan ifadelere ait tutanakların tasdikli suretlerinin istendiği, yazılan müzekkereye verilen 10.01.2007 tarihli yazı cevabında söz konusu tarihten sonra alınan herhangi bir ifadenin bulunmadığının belirtildiği, İstanbul Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Koruma Tabur Komutanlığınca 10.04.2007 tarihli ve 1053 sayılı yazı ile “Hayata dönüş” operasyonunda Bayrampaşa Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığında görevli personel isim listesinin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, bu taburda görevli personelin 401 kişiden ibaret olduğuna yer verildiği, ancak söz konusu personelin operasyona katılıp katılmadıklarının belirtilmediği, 04.05.2007 tarihinde 2000/21030 numaralı dosya ile ilgili Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne, 04-06.06.2007 tarihlerinde ise sanık tarafından soruşturma konusunda Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne bilgi yazıları gönderildiği, 05.07.2007 tarihinde sanık tarafından 2000/21030 soruşturma sayılı dosya hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne bilgi yazısı yazıldığı, 05.12.2007 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuran İsmail Altın ile ilgili 102721 sayılı ek bilgi talebi yazısının gereğinin ricası ile sanığa havale edildiği, sanığın cevabi yazısını Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu, yine aynı kişi ile ilgili havale edilen bakanlık müzekkeresine istinaden sanık tarafından Sağmalcılar Devlet Hastanesi Başhekimliğine müzekkere yazılarak İsmail Altın’ın 19.12.2000 giriş 22.01.2001 çıkış tarihli tedavisine ilişkin tıbbi belgelerin istendiği ve ikmal edilen evrakın 12.02.2008 tarihinde Adalet Bakanlığına gönderildiği, 12.01.2008 ve sonrasında da sanık tarafından CMK’nın 250. maddesi ile görevli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne cevabi mahiyette bilgi yazılarının yazıldığı, Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığının 24.03.2006 tarihli ve 2006/94926 sayılı yazısı ile Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği cevapta “Hayata dönüş operasyonunun İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı ile İl Jandarma Komutanlığının sorumluluk sahasında icra edildiği, operasyonla ilgili plan, operasyona katılan birliklerin görev dağılımı, yerleşimi, sevk ve idaresi, birliklere müdahale görevi verilip verilmediği ve bu konuda yazılı talimat bulunup bulunmadığına yönelik belge ve kayıtların bu komutanlıklardan talep edilmesinin uygun olacağı” hususunun yanı sıra operasyona fiilen katılan personelin açık kimliklerinin de olayın üzerinden altı yıla yakın bir zaman geçmesi nedeniyle tespit edilemediği, operasyona fiilen kimlerin katıldığına ilişkin kayıt ve belgelere rastlanmadığı, operasyona dair herhangi bir belge ya da kayıt bulunmadığı, bu konularda İstanbul İl Jandarma Komutanlığı bünyesinde yürütülen ön incelemede görevli ön incelemeciye bildirimde bulunulduğu, ön incelemecinin sorulan hususlarda bilgi sahibi olabileceği, zira operasyonun yapıldığı tarihte Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanı olarak görev yapan Jandarma Albay Y. … ile irtibata geçtiğinin öğrenildiği açıklamalarına yer verildiği, 28.08.2007 tarihinde katılan ……. ile……… ve … tarafından Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe verilerek onlarca kişinin ölümü ve yaralanmasıyla sonuçlanan operasyon emrini veren, bu operasyonu planlayan ve uygulayan tüm sorumluların yargılanmaları, operasyonda ne tür bombaların kullanıldığının tespit edilmesi ve delillerin yok olmasının önüne geçilmesi için derhal gerekli tedbirlerin alınması konularında suç duyurusunda bulunulduğu, 2007/19317 numaralı soruşturmaya kaydedilen evrakın 14.02.2008 tarihinde 2000/21030 numaralı soruşturma evrakı ile birleştirilmesine karar verildiği, şikâyet dilekçesinde …….. ile birlikte isimleri belirtilmeyen Jandarma Komutanlarına yer verildiği, 2008 ve 2009 yıllarında tutuklu ya da hükümlü olarak cezaevlerinde bulunan şüphelilerin savunmalarının tespit edildiği, bu ifadelerin sanık tarafından alınmadığı, terhis edilen bir kısım askerler ile ilgili şüpheli sıfatıyla savunmalarının alınması hususunda yazılan talimatlara ikmalen veya bila ikmal cevap verildiği, sanık tarafından 18.08.2008 tarihinde 2000/2130 soruşturma numaralı evrak üzerinden Akyaka/Kars Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazılarak ……. isimli Elazığ Jandarma Taburu emrindeki erin ifadesinin alınmasının istendiği, evrakın 22.09.2008 tarihinde bila ikmal iade edildiği, 18.01.2008, 18.08.2008, 05.11.2008 tarihlerinde ise yine sanık tarafından Mustafa Kemal Paşa, Pazarcık, Aksaray, Emirdağ, Giresun, Gümüşhane, Kazan, Karşıyaka, Sungurlu, Ankara, Akyaka, Kayseri, Dereli, Tunceli, Konya, Gebze, Büyükçekmece, Kocaeli, İzmir, Sarıyer ve ilgili diğer Cumhuriyet Başsavcılıklarına, bir kısım jandarma görevlisinin ifadesinin alınması hususunda talimatlar ile Sarıyer, Kâğıthane ve ilgili diğer İlçe Emniyet Müdürlüklerine ise müzekkereler yazıldığı, talimat ve müzekkerelere verilen cevapların dosya arasında bulunduğu, bir kısmının bila ikmal iade edildiği, dosya içerisinde bulunan ve bir kısım katılan vekili … tarafından fotokopi olarak 04.08.2008 tarihinde 2000/21030 numaralı dosyaya ibraz edilen İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığı tarafından 27.09.2001 tarihinde Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığının bilgi ve belge istemine ilişkin olarak İl Jandarma Komutanlığına Jandarma Bölge Komutanı imzası ile gönderilen ve ayrıca Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına da dağıtımı sağlanan yazıda “İstenen belgelerin ekte sunulduğu” ibaresine yer verildiği, yazının ekinde ise Ümraniye Cezaevi özel müdahale planının bulunduğu, planda operasyonun kod adının “Atmaca” olduğunun belirtildiği ve detaylı bir şekilde müdahalenin hangi birlikler tarafından gerçekleştirileceğinin anlatıldığı, operasyon komutanının Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral …, komutan yardımcısının ise İstanbul İl Jandarma Komando J. Kıdemli Albay… olduğunun açıkça yazıldığı, operasyon planının Bölge Komutanı … tarafından hazırlandığı, operasyona katılan birliklerin ve komutanların isimlerinin rütbeleri ile birlikte Jandarma Kıdemli Albay … imzası ile dosya içerisinde bulunduğu, operasyon planında Bayrampaşa Cezaevinde planın tamamlanmasını müteakip Ümraniye Cezaevine intikal edileceğinin yazılı olduğu, ayrıca ilgili planın 30.01.2008 tarihinde talebine istinaden Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, 18.08.2008 tarihinde Avukat … tarafından dosyaya sunulan dilekçede soruşturma dosyası içinde bulunan olayı yaşayanların anlatımı ile jandarma tarafından tutulan olay tutanağı arasında çelişkilerin olduğu, otopsi raporları ile olay tutanağındaki anlatımların birbirini tutmadığı belirtilerek olayı yaşayanların eşliğinde olay yerinde keşif yapılmasının talep edildiği, bu nedenle de Bayrampaşa Cezaevi C bloğun keşif işlemi yapılıncaya kadar muhafaza edilmesinin, varsa yıkım kararı hususunda gerekli tedbirlerin alınmasının istendiği, Avukat ……’ın Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde keşif işlemi gerçekleştirilinceye kadar kapalı cezaevinin mühürlenmesine ilişkin talebini içeren üç sayfadan ibaret dilekçesinin ise 27.08.2008 tarihinde Eyüp Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine sunulduğu, mahkemenin 01.09.2008 tarihinde talebi reddettiği, sanık tarafından 06.11.2008 tarihinde Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazılarak Mahkemenin 2001/934, 2007/240 ve 2001/189 esas numaralı dosyalarının akıbetinin bildirilmesinin istendiği, 10.11.2008 tarihinde ise aynı Mahkemeye yazılan “Bakanlık işi çok acele” başlıklı müzekkerede 23.06.2008 tarihli ve 934-1569 ile 240-1568 numaralı ilamların temyiz edilip edilmediklerinin ve kesinleşip kesinleşmediklerinin sorulduğu, Mahkemenin 10.11.2008 tarihli yazısında ise 2001/934 ve 2007/240 esas numaralı dava dosyalarında iddianame, ek takipsizlik ve Mahkemenin tasdikli karar örneklerinin ekte gönderildiğinin belirtildiği, 11.11.2008 tarihli cevabi yazıda ise 2001/934 esas ve 2008/1569 karar ile 2007/240 esas ve 2008/1568 karar numaralı ilamların temyiz edilmiş olup henüz kesinleşmediğinin belirtildiği, 21.05.2009 tarihinde Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün 14.05.2009 tarihli ve 50742 sayılı yazısına verilen cevapta; “Hayata dönüş” operasyonu sırasında ateşli silahlar ve çıkan yangınlar nedeniyle çok sayıda tutuklu ya da hükümlünün yaralanmaları ve ölmeleri üzerine çok sayıdaki şikâyetçinin suç duyuruları, şikâyet ve iddiaları ile ilgili soruşturmanın operasyona katılan görevlilerin açık kimlik ve adreslerinin tespitine ve talimatlar yoluyla ifadelerinin alınmasına çalışılması, olayın büyüklüğü ve soruşturmanın kapsamlı olması, operasyona katılanların ve ifadeleri alınacak görevlilerin çokluğu nedeniyle soruşturmanın tamamlanamadığının belirtildiği, 03.06.2009 tarihinde de sanık tarafından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne talep edilen cevabi yazının gönderildiği, Avukatlar ………. ve … tarafından insanlığa karşı suç isnadı ile…….., Albay …… …, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Personeli, Elazığ Jandarma Komando ve Halkalı Jandarma Komando Tabur Komutanlıkları haklarında suç duyurusunda bulunulduğu, buna ilişkin dilekçenin 21.12.2009 tarihinde soruşturma defterinin 2009/29933 sırasına kaydedildiği ve 17.03.2010 tarihinde 2000/21030 numaralı soruşturma evrakı ile birleştirilmesine karar verildiği, 05.03.2010 tarihinde ise Avukat ….. …’in talebine istinaden sanık tarafından ilgili avukata soruşturmanın devam ettiğine dair cevabi yazının verildiği, sanığın 01.04.2010 tarihli kararı ile şüphelileri faili meçhul olarak göstererek 19.12.2000 tarihinde işlenen “Görevin ifası sırasında görev sınırını aşarak faili gayri muayyen şekilde birden çok adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs etme” suçlarından soruşturma evrakını tefrik ettiği, kimliği tespit edilemeyen jandarma görevlileri hakkında 2010/7832 numaralı soruşturma dosyası üzerinden soruşturmaya devam edilmesine karar verdiği, sanığın 02.04.2010 tarihinde de 2000/21030 soruşturma numarası üzerinden şüpheliler….. ve arkadaşları olmak üzere toplam 214 şüpheli hakkında görevin ifası sırasında görev sınırını aşarak faili gayri muayyen şekilde birden çok adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs etmek, efrada sui muamelede bulunmak suçlarından ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, aynı tarihte 39 şüpheli hakkında 19.12.2000 tarihinde işlenen görevin ifası sırasında görev sınırını aşarak faili gayri muayyen şekilde birden çok adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs etme suçlarından 21030-123 sayılı fezlekenin tanzim edilerek Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, fezlekenin 08.04.2010 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/44785 numaralı soruşturmasına kaydedildiği ve 20.04.2010 tarihli ve 1420 sayılı iddianame ile Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, 10.05.2010 tarihinde Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesince iddianamenin kabulüne karar verildiği ve dosyanın Mahkemenin 2010/172 numaralı esasına kaydedildiği, 14.05.2010 tarihinde ise tensip yapılarak duruşmanın 23.11.2010 tarihine bırakılmasına karar verildiği, Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.11.2010 ve 03.12.2010 tarihlerinde Jandarma Genel Komutanlığı ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığına yazdığı talimatlar gereğince 15.12.2000 tarihinde İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığınca düzenlendiği anlaşılan Bayrampaşa Cezaevi özel müdahale planının ve eklerinin Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği,
Hâkimler ve Savcılar Kurulu Teftiş Kurulu Başkanlığının 20.01.2012 tarihli ve 108-109 sayılı inceleme ve soruşturma emri istemli yazısı üzerine müfettişlerce düzenlenen 05.04.2012 tarihli inceleme ve soruşturma raporuna göre; sanığın savunmasında belirttiği hususların dosyada etkin bir soruşturma yapılmamasının ve evrakın neticelendirilememesinin haklı bir nedeni sayılmadığı, bu nedenle yapılan savunmanın yeterli görülmediği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin talebine istinaden Adalet Bakanlığının bilgi istemini içeren yazılarına verilen cevabi mütalaalar dışında olayın sanıklarının tespit edilerek soruşturmanın tamamlanması konusunda ciddi bir gayretin gösterilmediğinin açık olduğu, sanığın, yazdığı müzekkerelere cevap verilmediği yönündeki savunmalarının “Tufan” olarak isimlendirilen operasyon planının soruşturma dosyasına girmesinden sonra haklarında şikâyette bulunulan görevlilerle ilgili bir işleme tevessül etmemesi karşısında bir anlam ifade etmediği, bizzat sanık tarafından beyan ve savunması tespit edilen kimsenin bulunmadığı, operasyona ilişkin basın ve yayın organlarına beyanatta bulunan ve operasyona katıldığı anlaşılan yüzbaşının, şikâyetçilerin ihbarı karşısında en azından tanık veya bilgi sahibi olarak dinlenmesi gerektiği, ancak sanığın anılan görevlinin dahi ifadesine başvurmadığı, ifadelerin tümünün CMK’nın belirlediği kurallar çerçevesinde tespit edilmediği, bilgi sahibi olduğu anlaşılan birçok kişinin ifadesine başvurulmadan soruşturmanın faili meçhul olarak kabul edilmekle daimi arama evrakı muamelesine tabi tutulduğu, bu şekilde suç işleyen kişiyi cezasız bırakma gibi bir takdir hakkı, dosyada toplanan delilleri yok sayma gibi bir lüksü bulunmayan sanığın etkin bir soruşturma yürütmeyerek operasyonda görev alan ve özellikle rütbeli olan bazı kişileri soruşturmadan vareste tutmaya çalıştığı, on yılı aşkın süredir evrakı bu nedenle sonuçlandırmamasının kovuşturmayı gerektirir nitelikte olduğu,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 20.11.2012 tarihli ve 19262/09 başvuru sayılı … ve Diğerleri/Türkiye kararının incelenmesinde; davanın Türk vatandaşları olan …,….. tarafından 31.03.2009 tarihinde Türkiye aleyhine açıldığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince incelemeye konu dosyaya ilişkin tespitlerde bulunulduktan ve “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili yapılan soruşturma ve yargılama faaliyetlerine ilişkin safahata yer verildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinin ihlal edildiği iddiası ile ilgili yapılan değerlendirmede; idare makamının, yani valiliğin müdahalesinin ihtilaf konusu operasyonun hangi koşullarda meydana geldiğini etkili, bağımsız ve açık şekilde belirleyebilecek ceza soruşturmasının açılmasına yıllarca engel olduğu, ceza davasının ancak 2010 yılında, yani ihtilaf konusu olaylardan 10 yıl sonra açıldığı, bu kadar uzun bir süre geçmiş olmasının, ulusal makamların delil toplama ve olaylarla ilgili koşulları tespit etme sürecini zora sokabilecek bir etken olduğu, 39 jandarmanın görevleri sırasında Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinde adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüsten yargılandıkları, suç isnat edilen birçok jandarma görevlisi ve bazı şikâyetçilerin anılan Mahkemece dinlendiği, operasyonun tam olarak ne şekilde gerçekleştirildiği ve başvuranların hangi koşullarda yaralandıklarının aydınlatılmadığı, nitekim yukarıda anılan ceza davası operasyonun planlaması hakkında daha fazla bilgi elde edilmesini sağlamış olsa dahi, operasyonun nasıl yönetildiği ve başvuranların hangi koşullarda yaralandığı konusunda aynı şeyi söylemenin mümkün olmadığı, Ağır Ceza Mahkemesince dinlenen jandarma görevlilerinin ifadelerinden öncelikli olarak bu görevlilerin müdahale eden görevliler arasında yer almadıkları sonucunun çıktığı, bu kişilerin, ifadelerinde görevlerinin mahkûmların tahliye edilmesi ve güvenliklerinin sağlanması olduğunu beyan ettikleri, jandarma görevlilerinin bir kısmının, Ümraniye Cezaevine yapılan müdahaleye katıldıklarını belirttikleri ve sonradan bu yöndeki ifadelerini geri aldıkları, sanık jandarma görevlilerinin tamamının Elazığ Jandarma Komando Taburuna bağlı oldukları, hâlbuki 15 Aralık 2000 tarihli operasyon planındaki müdahale grubunun Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Birliğine bağlı olduğu, olayların üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, jandarmaların kimliklerinin hâlen tespit edilemediği, askeri makamların soruşturma yetkililerine ve adli sorumlulara, operasyona katılan görevlilerin kimliklerini vermekte isteksiz davrandıkları ve bu isteksizliğin hâlen devam ettiği, planda operasyonun video görüntülerinin kaydedilmesi ve operasyon sonrasında bir rapor hazırlanması öngörülmesine rağmen askeri makamlar tarafından gönderilen yazıya göre hiçbir görüntü kaydının mevcut olmadığı, operasyon raporu ile ilgili dosyada anılan niteliğe sahip bir belgenin yer almadığı, Mahkemenin, ayrıca dosyada, başvuranların ayaklanmaya aktif olarak katıldıklarını ve güvenlik güçlerine saldırdıklarını veya güç kullanımının ilgililerin davranışları dolayısıyla kesinlikle zorunlu hâle geldiğini kanıtlayan hiçbir unsurun bulunmadığı, ilgililerin kendilerine karşı ölümcül güç kullanılmasını mutlak olarak zorunlu kılabilecek bir davranış içine girdiğinin kanıtlanmasının mümkün olmadığı, başvuran …’ın yaralanmış olduğu yangının kaynağının henüz tespit edilemediği, adı geçen başvuranın, yangının koğuşun içerisinde, güvenlik güçleri tarafından atılan el bombalarından dolayı meydana geldiğini belirttiği, Hükümetin, bu iddiaya itiraz ettiği, yangını mahkûmların başlattıklarını ve kendilerini ateşin içine attıklarını ileri sürdüğü, ancak Adli Tıp uzmanları tarafından düzenlenen 14.02.2001 tarihli rapordan açıkça anlaşılacağı üzere el bombalarının insanların ve yanıcı maddelerin bulunduğu kapalı ortamlarda kullanılması yasaklanmasına karşın güvenlik güçlerinin bu talimatlara aykırı davranarak el bombalarını aşırı derecede kullandıkları, bununla birlikte, uzmanların, yangının kaynağı konusunda kesin bir kanaate varamadıkları, itfaiyenin raporunda ise, mahkûmlar tarafından başlatılan bir yangından bahsedildiği, bu bakımdan yangının kaynağının ancak bir soruşturma veya yargılama yoluyla belirlenebileceği, ihtilaf konusu olayların ardından yaklaşık 12 yıl geçtiği hâlde, ceza davasının hâlen Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olduğu ve yangın çıkan koğuştaki koşulların henüz kesin biçimde tespit edilmediği, soruşturma ve ceza davasında, o sırada Devletin sorumluluğunda bulunan başvuranların yaralanmalarının koşullarının hâlen ortaya çıkarılmış olmadığı, Hükümetin de ilgililerin maruz kaldıkları yaralanmaların kaynağını yeterli biçimde izah edemediği ve mağdurlara Sözleşme’nin 2. maddesi bağlamında meşru güç uygulandığını kanıtlayamadığı, bütün koşullar göz önünde tutulduğunda, başvurana karşı kullanılan gücün Sözleşme’nin 2. maddesi bağlamında “Mutlak zorunlu” olmadığı, dolayısıyla başvuranlardan …’la ilgili olarak Sözleşme’nin 2. maddesinin uygulanabilir olduğu ve son olarak, başvuran ve başvuranlardan …,…. ve …….ile ilgili olarak Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığı, bu kapsamda, diğer hususların yanı sıra; Sözleşme’nin 44 § 2. maddesine uygun olarak; davalı devletin başvuranlara kararın kesinleştiği tarihten başlamak üzere üç ay içerisinde, ödeme tarihinde geçerli olan döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek üzere; başvuranlardan …, … ve …için 15.000’er Avro (on beş bin Avro) tutarında manevi tazminat ve kesilmesi muhtemel vergiler; başvuran … için 20.000 Avro (yirmi bin Avro) tutarında manevi tazminat ve kesilmesi muhtemel vergiler; başvuranların masraf ve giderler taleplerini karşılamak üzere müştereken 4.000 Avro (dört bin Avro) ve kesilmesi muhtemel vergileri ödemekle yükümlü olduğuna karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan …; konuya ilişkin kendisi ve avukatları aracılığıyla sunmuş olduğu şikâyet dilekçelerine ekleyeceği bir husus olmadığını, kendisinin de tutuklu olarak bulunduğu Bayrampaşa Cezaevine güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonda mağdur edildiklerini, yapılan usulsüzlüklere ilişkin yasal sorumluların tespiti ve haklarında işlem yapılması konusunda soruşturmayı yürüten makamlara bilgi ve gereğinin yapılması yönünde defalarca talepte bulunmalarına rağmen etkin bir soruşturma yapılmadığını, haksız yere kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu anlamda mağduriyetlerinin önlenmediğini,
Katılan …; olay tarihinde İstanbul Bayrampaşa Cezaevinde başka bir suçtan tutuklu olduğunu, “Hayata dönüş” adı verilen operasyonda, özel harekâtta görevli kişiler tarafından tabanca ile sağ ayağından vurularak yaralandığını, operasyon sırasında on iki arkadaşının cezaevinde yaşamını yitirdiğini, altı tutuklu bayan arkadaşının diri diri yakıldığını, cezaevinde yakma ve katletme olaylarının Adli Tıp Kurumu tarafından belgelendiğini, buna rağmen soruşturmayı yürüten sanık başta olmak üzere görevlilerin gerekli incelemeyi ve araştırmayı yapmadıklarını, soruşturmayı evrak üzerinden tamamlama yoluna gittiklerini, açılan kamu davasının hâlihazırda İstanbul Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldüğünü, dosya numarasını hatırlamadığı kamu davasına katılma talebinde bulunmasına rağmen İstanbul’a götürülmediğini, katılma talebi konusunda kendisine bilgi verilmediğini, katliam operasyonunun emir ve talimatlarını veren ve taleplerini göz ardı eden dönemin Milli Güvenlik Kurulu ve iktidar heyeti hakkında soruşturmanın genişletilmesini talep ettiğini,
Katılanlar vekilleri soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki beyan ve dilekçelerinde genel olarak; soruşturmanın devam ettiği sırada dosyaya gönderilen bir ihbar mektubunda olayın sorumlusunun ve operasyonun başındaki ismin … olduğunun belirtilerek anılan kişi ile ilgili ayrıntılı suç isnatlarına yer verildiğini, … çağrılıp dinlenmediği gibi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı personeli olan ve operasyona katılan üsteğmenlerin kimlik bilgilerinin tespit edilmediğini, bu kimseler hakkında bir işlem ve araştırmanın yapılmadığını, yanına her uğradıklarında sanığın yazılan bir müzekkerenin cevabını beklediğini ifade ettiğini, ayrıca Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına yazdığı müzekkerelere ya cevap verilmediğini ya da bilgi veya belgeye ulaşılamadığına dair cevaplar verildiğini söyleyip müzekkere cevabını beklediğini belirttiğini, sanığa Cumhuriyet Başsavcılığınca yazılan müzekkerelere ilgili kurumların cevap vermesinin ve istenen belgeleri göndermesinin yasal zorunluluk olduğunu, bu zorunluluğu yerine getirmeyenler hakkında gereğinin yapılması gerektiğini ifade ettiklerini, bu konuda suç duyurularında da bulunduklarını, ancak sanığın bilgi ve belge vermeyenler hakkında herhangi bir işlem yapmadığını, yapılan operasyondan ve delillerin yok edilmesinden sorumlu gördükleri Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları hakkında da işlem yapılmasına dair dosyaya şikâyet dilekçeleri sunduklarını, olay mahallinin mühürlenmesine ve henüz keşif yapılmamasına rağmen Adalet Bakanlığının basın mensupları ile suç mahalline girerek delillerin yok olmasına sebebiyet verdiğini, sanığın, bu talepleri hakkında da bir işlem yapmadığını, sanığın Genel Kurmay Başkanlığı ile yazışma yaptığı yönündeki beyanlarına itibar ederek soruşturmanın rütbeliler hakkında da yürütüldüğünü zannettiklerini, ancak fezleke düzenlendiğinde ismini tespit ettiği personeller hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiğini gördüklerini, sanığın komutanlar hakkında görevi ihmal veya görevi kötüye kullanma gibi suçlardan eylemin dava zamanaşımına uğramasına sebebiyet verdiğini, soruşturma süresince sanığın hiçbir delili toplamadığını, delil araştırması yapmadığını, yapılan operasyonun kameraya alınmasına ve fotoğraflanmasına rağmen bu delillerin dosyaya hiçbir zaman konulmadığını, oysa operasyon harekât planında bu kayıtların çekileceğinin ve kameraya alınacağının yazılı olduğunu, dosyada bulunması gereken operasyon harekât planının ancak kamu davası açıldıktan sonra Ağır Ceza Mahkemesi tarafından istenerek dosyaya konulabildiğini, isimleri tespit edilemediği belirtilen ve operasyona katılan komutanların isimlerinin harekât planında yazılı olduğunu, Zeki Bingöl isimli komutanın Bayrampaşa operasyonunu koordine edenlerden biri olduğunu ve bu konuda kitap yazıp, basın yayın organlarına röportajlar vererek olayı anlattığı hâlde sanık tarafından çağrılıp dinlenmediğini, hakkında herhangi bir işlem yapılmadığını, suç delilerini bilerek gizlediğini, bazı kişileri ve suçun asli faillerini koruma kastıyla hareket ettiğini, sanığın tabi olduğu meslek ilkelerinin, uluslararası sözleşmelerin ve CMK’nın 160. maddesinin kendisine yüklediği etkili soruşturma yürütme ve delillerin kaybolmaması için her türlü tedbiri alma ödevini yerine getirmediğini, bu şekilde görevini ihmal suretiyle kötüye kullandığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık …; 19.12.2000 – 22.12.2000 tarihleri arasında İstanbul Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda gerçekleştirilen ve bazı tutuklu ve hükümlülerin ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili yürüttüğü soruşturmalarda bazı tutuklu ve hükümlüler ile vekillerinin, görevini kötüye kullandığı yönündeki şikâyet ve iddialar üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulu müfettişleri tarafından düzenlenen 05.04.2012 tarihli inceleme ve soruşturma raporuna dayandırıldığını, aşamalarda yaptığı yazılı ve sözlü savunmalarında da belirttiği üzere “Hayata dönüş” operasyonunda ölüm ve yaralanma olaylarının gerçekleştiği bölümde görev aldığı bildirilen Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığınca görevlendirilen jandarma personeli yönünden yapılan soruşturma sürecinde fiili müdahale grubu olarak ölüm ve yaralama olaylarının gerçekleştiği C Blok’ta görev alan jandarma görevlilerinin sayısı, görevleri, açık kimlik ve adres bilgilerini yapılan birçok yazışmaya rağmen resmî kayıtlarla tespit edemediğini, haklarında kamu davası açılmak üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben fezleke düzenlediği 39 jandarma görevlisinin açık kimliklerini 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince yaptırılan ön inceleme soruşturması sırasındaki ifadelerden tespit edebildiğini, ön inceleme soruşturmasında Ümraniye ve İstanbul Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumlarında görev alan jandarma görevlilerinin karışık şekilde ifadeleri alındığından İstanbul Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda görev almadıkları ya da ihtiyaten dışarıda bekletildikleri tespit edilenler hakkında da kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verdiğini, klasörler dolusu evrakın incelenmesi, okunması, değerlendirilmesi, ifadeleri alınanların durumlarının nitelendirilmesi, haklarında verilecek kararların tespiti, hazırlanması, yazılması, UYAP kayıtlarına geçirilmesi sürecinin de soruşturmanın uzamasının nedenleri arasında olduğunu, suça konu soruşturmayı yürüttüğü dönemle eş zamanlı olarak binlerce soruşturma evrakının da kendisi tarafından soruşturulduğunu, sonuçlandırıldığını veya sonuçlandırılmaya çalışıldığını, Cumhuriyet Başsavcıları tarafından kendisine tevdi edilen çeşitli mahkemelerdeki duruşma savcılığı ve nöbet gibi görevler ile diğer idari işlerin de kendisi tarafından yerine getirildiğini, bu durumun birlikte görev yaptığı Cumhuriyet Başsavcıları, hâkim ve Cumhuriyet savcısı meslektaşları ile diğer adliye personeli ve hatta soruşturmaların tarafları ve vekillerince de bilindiğini, 2000/21030 numaralı soruşturmaya konu olayın özelliği, yaralı ve ölü sayısı ile ihbarcı ve şikâyetçi, şüpheli ve tanık sayısının fazla olması, ihbar ve şikâyetlerin mahiyeti, kapsamı, şikâyet edilenlerin görev mahiyetleri, olay tarihinden sonraki mevzuat değişiklikleri, UYAP’a geçiş süreci gibi nedenlerin de soruşturma sürecini uzattığını, operasyona katılan müdahale, destek, emniyet, sevk gibi işlerde görev alan jandarma görevlilerinin açık şekilde bildirilmemesinin işi daha da karmaşık hâle getirdiğini, operasyona katılan görevlilerin sayısı ve kimlik bilgilerini, alınan ifadeler yoluyla tespite çalıştığını, soruşturma evrakının kapsamı, incelenecek, okunacak ve değerlendirilecek belge adedinin çokluğunun kesintisiz ve yoğun bir çalışmayı gerektirdiğini, 2003 – 2006 yılları arasında 4483 sayılı Kanun hükümleri gereğince yaptırılan ön inceleme soruşturması aşamasında operasyonda görev alan yüzlerce görevlinin tayin, terhis ve benzeri nedenlerle görev yerleri ve ikamet adreslerinin değişmesi nedeniyle talimat yoluyla ifadelerinin alınmasına çalışılması, kimlik ve adreslerinin tespiti, raporların hazırlanması, karar verilmesi, itirazların İstanbul Bölge İdare Mahkemesince incelenip karara bağlanması gibi işlemlerin de soruşturmayı uzattığını, soruşturma evrakının eski kayıtlı olması nedeniyle taraflarının birçoğunun kimlik numaralarının ifade tutanakları ve eklerinde bulunmadığını, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlediği 02.04.2010 tarihli ve 21030-123 sayılı fezleke ile soruşturma evrakını, İstanbul Valiliğince 4483 sayılı Kanun hükümleri gereği yapılan ön inceleme soruşturması sırasında görevlendirilen ön incelemeci tarafından alınan ifadelerden operasyona fiilen katıldıkları tespit edilebilen 39 jandarma görevlisi hakkında yargılanıp cezalandırılmaları kanaati ile kamu davası açılmak üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini, fezleke doğrultusunda 39 jandarma görevlisi hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından açılan kamu davasının Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/172 esas numaralı dava dosyası üzerinden devam ettiğini, ifadeleri alınıp, ölüm ve yaralama ile sonuçlanan operasyona doğrudan doğruya, birebir veya fiilen katıldıklarına dair delil elde edilemeyen 214 jandarma görevlisi hakkında 02.04.2010 tarihinde kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair ek karar verdiğini, operasyona katılan, ancak açık kimlik ve adresleri tespit edilemeyen, ifade ve savunmaları alınamayan diğer jandarma görevlileri yönünden ise 01.04.2010 tarihinde evrakı tefrik edip, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053 (birleştirilen Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/7832) numaralı soruşturmasına kaydederek soruşturmaya devam ettiğini, olayın gerçekleştiği dönemde görev yapan Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile üst düzey askeri ve sivil görevliler hakkında şikâyeti bulunanlar ve vekillerinin suç duyuruları ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.06.1998 tarihli ve 72 sayılı genelgesi gereğince görevli bulundukları yer ve değişik yerlerdeki ceza ve infaz kurumlarında gerçekleştirilen benzeri operasyonlar nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2001 tarihli ve 2001/4709-502 sayılı kararı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddeleri gereğince “Takibata Yer Olmadığına” ve “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizliğine” karar verildiğini, toplam 240 şikâyetçi ve vekilinin devam eden benzeri şikâyet ve ihbarları nedeniyle ayrılan evrakı Eyüp (Kapatılan) Cumhuriyet Başsavcılığının 07.06.2001 tarihli ve 591 sayılı fezlekesi ile gereği için yeniden gönderdiğini, bir kısım şikâyetçi vekilinin, aynı dönemde görev yapan Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile Jandarma Genel Komutanı, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı, İstanbul İl Jandarma Komutanı, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, İstanbul Kapalı Cezaevi Cumhuriyet savcısı haklarındaki şikâyetleri nedeniyle ayrılan tasdikli evrak fotokopilerini 17.03.2010 tarihli ve 2000/21030 sayılı yazı ekinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne sunulmak üzere Eyüp (Kapatılan) Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve İstanbul Kapalı Cezaevi Cumhuriyet savcısı ile bir kısım üst düzey kamu görevlisinin ifadelerinin dahi alınmadığı iddiaları ile ilgili olarak; bahsi geçen görevlilerin daha olayın başından itibaren zaman zaman farklı şikâyetçiler ve vekillerince şikâyet edildiklerini ve şüpheli konumuna sokulduklarını, olay tarihlerinde Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.06.1998 tarihli ve 72 sayılı genelgesinin yürürlükte olup, görev sıfatı gereği bahsi geçen genelge karşısında devletin üst düzey görevlerinde hizmette bulunmuş veya hâlen hizmette bulunan görevliler hakkında soruşturma yapmasının veya görevlilerin ifadelerini almasının mümkün olmadığını, şikâyet edilen, kendisine şüpheli sıfatı atfedilen bir görevlinin tanık olarak ifadesinin alınmasının ise hukukun genel ilkeleri ile bağdaşmayacağını, şikâyet edilen ve haklarında iki farklı tarihte kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair ek karar verilen şüphelilerin ölüm ve yaralama olaylarının gerçekleştiği bölüme fiili müdahale görevi verilen ve görevi icra eden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görevli olmadıklarının veya görevli olmakla birlikte olay yeri dışında çeşitli görevler ifa ettiklerinin cevabi yazılar ile anlaşılması nedeniyle soruşturmanın aydınlatılmasına katkı sağlamayacağı düşüncesiyle ifadelerini almaya gerek duymadığını, şikâyette bahsi geçen operasyonda görev alan kamu personelini koruması için bir sebep olmadığını, soruşturmayı kasıtlı olarak geciktirdiği, delillerin kaybolmasına neden olduğu, delilleri kararttığı gibi iddiaların, olayın başından beri delillerin toplanmasına, soruşturmanın aydınlatılmasına yönelik mesai saatleri dışında dahi özveri ve titizlikle, bıkmadan, usanmadan, yakınmadan yaptığı soruşturma ile bağdaşmadığını, şikâyet edilen bazı görevlilerle ilgili kararların ayrıntılı gerekçelerinin, verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarda belirtildiğini, ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesinin mümkün olduğunu, bu kararlara itiraz edilebileceğinin, itirazın yapılacağı mercinin ve itiraz süresinin kararlarda gösterildiğini, olayda bir kastı, kusuru veya ihmalinin bulunmadığını, yaptığı soruşturma ile ilgili belge asıllarının yargılaması devam eden Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/172 esas numaralı dava dosyasına konu birleştirilen Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21030 ve bu evraktan tefrik edilerek soruşturması devam eden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053 numaralı soruşturma evrakı içerisinde mevcut olduğunu, 39 görevli hakkında açılan kamu davası kapsamında yapılan yargılama sırasında ortaya çıkan “Tufan” eylem planının teminine ve operasyona katılan görevlilerin açık kimlik ve adres bilgilerinin tespit edilip gönderilmesine yönelik Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine ve dağıtımlı olarak İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığına, İstanbul İl Jandarma Komutanlığına, İstanbul Jandarma Komutanlığına, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına hitaben yazılan 17.03.2010 ile 06.04.2011 tarihli ve 7832 soruşturma numaralı yazı örneklerinin, soruşturması devam eden 2010/208053 numaralı soruşturma evrakı içerisinde bulunduğunu, temin edilen cevabi yazıların ve “Tufan” isimli Bayrampaşa Cezaevi özel müdahale planının soruşturma evrakı içerisinde mevcut olduğunu, İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığının 27.04.2011 tarihli ve 11 sayılı cevabi yazılarında “…Bayrampaşa Cezaevinde ‘Hayata dönüş’ operasyonunun icrası ile ilgili herhangi bir plana ait belge bulunmadığından gönderilemediği…” ibaresine yer verildiğini, İstanbul İl Jandarma Komutanlığının 13.05.2011 tarihli ve 11 sayılı cevabi yazısında “Tufan” isimli Bayrampaşa Cezaevi özel müdahale planının orijinalinin bulunamadığı, fotokopi ile çoğaltılmış bir suretinin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı arşivinde bulunarak 22.03.2011 tarihinde Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiğinin bildirildiğini, daha önce de açıkladığı üzere müdahale planı olup olmadığı, varsa örneğinin gönderilmesine dair olayın başından itibaren ismi geçen birlik komutanlıklarına gerekli yazıların yazıldığını, yazı asıllarının ve cevaplarının bahsi geçen dava dosyası ve soruşturma evrakı içerisinde yer aldığını, hakkında yürütülen soruşturma sırasında savunmasını isteyen yazıyı, aynı zamanda yürüttüğü 2010/208053 numaralı soruşturmanın seyrine yönelik tavsiye olarak da dikkate aldığını, bu kapsamda soruşturma aşaması itibarı ile gerekli gördüğü bazı hususları tamamlamaya çalıştığını, operasyona katıldığı bildirilen…….’ın şüpheli olarak ifade ve savunmalarının alınması için görev yaptıkları ya da oturdukları adreslere talimatlar yazıldığını, … …..’in alınan ifadelerinden ölen ya da yaralanan tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölüme fiilen müdahale eden görevlilerin sayısı, görevleri, kimlik ve adres bilgilerinin tespitinin mümkün olmadığını, bu nedenle ilgililerin ifade ve savunmalarını alamadığını ve soruşturmanın uzadığını, geçmiş dönemlerde yerine getirdiği işlerin ve sonuçlandırdığı soruşturma evrakının miktarı, ağırlıkları ve nitelikleri dikkate alındığında ithamların şekli bir tespitten ibaret olduğunun anlaşılacağını, Eyüp Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığı dönemin ilk yıllarında fiili imkânsızlıklar nedeniyle üç Cumhuriyet savcısı olarak aynı odayı paylaştıklarını, binanın fiili yetersizlikleri sebebiyle yeterli sayıda Cumhuriyet savcısının atanamadığını, atananların bir kısmının ise görev yerine dahi gelmeden meslekten ayrıldıklarını, bu nedenle iki veya üç Cumhuriyet savcısının yapması gereken işlerin fiilen tek Cumhuriyet savcısına tevzi edildiğini, yılda 30.000’e yaklaşan işlerden son rakamı “2” olan yaklaşık 6.000 civarında evrakın kendisine tevzi edildiğini, geçen yıllardan devredenlerle birlikte yıllık 8.000’lere çıkan soruşturma evrakının soruşturulup sonuçlandırılması, Ağır Ceza ve Asliye Ceza Mahkemelerinin duruşmalarında Cumhuriyet Başsavcılığının temsil edilmesi, dava dosyalarına mütalaa hazırlanması, temyiz işlemlerinin yerine getirilmesi, nöbet ve idari denetimlerin yapılması gibi işler nedeniyle istemese de soruşturmada gecikmeler olmasının, evrakın bir süre işlemsiz kalmasının belirtilen iş yoğunluğu içerisinde doğal olarak kabul edilmesi gerektiğini, bahsi geçen işlerin birbirini tetikleyen, neden sonuç ilişkisi doğuran olaylara ilişkin olduğunu, bir dönem basın suçları, Bayrampaşa Kapalı Cezaevinde meydana gelen önemli olayların soruşturmaları, örgütlü suçlar gibi önemli soruşturmaların da tarafına tevzi edildiğini, bunun yanında Eyüp l. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşmalarına çıkma görevinin de kendisi tarafından yürütüldüğünü, aynı dönemlerde bazı üst düzey görevlilerin de dâhil olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı İGDAŞ, Halk Ekmek ve Ağaç AŞ. ile ilgili yolsuzluk iddialarına dayalı dönemin İstanbul Devlet Güvenlik Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılıp mevzuat değişikliği nedeniyle tefrik edilerek görevsizlik ve yetkisizlik kararlarıyla gönderilen klasörler dolusu evrakın bulunduğu soruşturmaların da tarafına tevzi edildiğini ve kendisi tarafından sonuçlandırıldığını, takip eden dönem içerisinde hatırlayabildiği kadarıyla örgütlü olarak sahte para basılması ve tedavüle sürülmesi, sahtecilik, hurdaya ayrılmış araçlarla hırsızlık suçuna konu araçların motor ve şasi numaralarının değiştirilip “Change” yapılarak piyasaya sürülmesi, 10 numara yağ ve akaryakıt kaçakçılığı gibi kapsamlı, örgütlü bazı suçların takip, soruşturma ve sonuçlandırılması işlemlerinin de kendisi tarafından yerine getirildiğini, yalnızca soruşturma yürütüp sonuçlandırmakla kalmadığını, bahsi geçen özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı şirketlerdeki yolsuzluk iddialarına dayalı soru önergesi ve benzeri TBMM işlemleri nedeniyle talep edilen birçok cevabi yazının da kendisi tarafından hazırlanıp gönderildiğini, söz konusu kapsamlı soruşturmaların hazırlanıp sonuçlandırılması, talep edilen cevap yazılarının yazılması gibi birçok işlemi yakınlarını dahi ihmal ederek mesai saatleri dışında, hafta sonlarında ve bayram tatillerinde yerine getirmeye çalıştığını, tüm bu işleri görevinin gereği olarak değerlendirip yakınmadan özveri ile çalıştığını, buna rağmen hak etmediği görevi kötüye kullanma ve ihmal suçlamaları ile karşı karşıya kaldığını, soruşturma işlemlerinin uzun bir dönemi kapsaması, daha sonradan UYAP sistemine geçilmesi, görev yaptığı Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının kapatılıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile birleştirilmesi, Ankara Cumhuriyet savcısı olarak atanması üzerine eski kayıtlara ulaşma imkânının bulunmaması nedenleriyle gerekli bazı belgeleri ibraz edemediğini, belirttiği hususların o dönemlerde kendisi ile birlikte görev yapan meslektaşları ve adliye personeli tarafından da bilindiğini, gerek görüldüğünde ilgililerin ifadeleri alınarak bu hususların doğruluğunun tespit edilebileceğini, sebep olmadığı mevcut imkânsızlıkların hâkim olduğu bir dönemde zaman zaman yeni ve tecrübesiz olan tek bir kâtip ile binlerce soruşturma evrakını sonuçlandırdığını, İstanbul Cumhuriyet savcılığı görevine, Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığınca tarafına tevzi edilen ve tamamlanamayan 1044 soruşturma evrakı ile geldiğini, bunların içerisinde dava konusu “Hayata dönüş” operasyonu ile ilgili eski soruşturma evrakından tefrik edilip soruşturması devam eden evrak ile örgütlü 10 numara yağ ve akaryakıt kaçakçılığına konu evrakın da olduğunu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı çalışma talimatı gereğince kanun yolları inceleme bürosunda görev aldığını, iki ağır ceza mahkemesinin kararlarını inceleyip kanun yollarına başvurma dâhil olmak üzere kanun yolları ile ilgili muhtelif işlemleri yerine getirmek üzere toplam yirmi iki mahkemenin işlerinin kendisine tevzi edildiğini, bazı meslektaşlarında soruşturma evrakı bulunmadığı hâlde kendisinin soruşturma evrakını da tamamlamak durumunda olduğunu, konu ile ilgili kimseye bir yakınmasının olmadığını, daha önceden olduğu gibi mesai sonrasında, hafta sonlarında, bayram tatillerinde ve nöbet izinlerinde çalışarak soruşturma evrakını tamamlamaya gayret gösterdiğini, kanun yollarındaki temyiz, kanun yararına bozma talepleri ile sabıka kaydı silinmesi gibi Adalet Bakanlığından gelen işlemlerin süreli ve bakanlık işi olması nedeniyle öncelik verilmesi gereken işler olduğunu, 2011 yılının Eylül ayından itibaren yeni Çek Kanunu’nun yürürlüğe girmesi nedeniyle, anılan Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce verilen ve özellikle diğer mahkeme kararları ile çelişen İstanbul 15. Sulh Ceza Mahkemesinin karşılıksız çek keşide edilmesi suçundan verdiği çok sayıdaki beraat kararını, ilgili dava dosyalarını inceleyerek temyiz ettiğini, 2011 yılında Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının kapatılarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile birleştirilmesi nedeniyle Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı döneminde baktığı işlerin yıllık olarak verilerini UYAP üzerinden temin edemediğinden iş durumunu ayrıntılı olarak sunamadığını, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 24.02.2009 tarihli ve 74 sayılı ilke kararına göre birinci bölgelerde görev yapan Cumhuriyet savcılarının yeni gelen iş olarak bakması gereken miktarın yıllık 1200 olduğunu, ancak baktığı iş miktarının belirlenen miktarın kat kat üzerinde olduğunu savunmuştur.
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
Etkin soruşturma yükümlülüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde açıkça düzenlenmemiş olup bu yükümlülük Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları ile ortaya çıkmıştır. AİHM, Sözleşme’nin 2. maddesi ile koruma altına alınmış olan yaşam hakkı ile 3. maddesinde düzenlenmiş olan işkence ve kötü muamele yasağına yönelik ihlal iddialarına ilişkin olarak, Sözleşme’nin tarafı olan devletlerin etkin bir soruşturma yürütme yükümlülüğü altında bulunduğuna ilk olarak 2. maddeye ilişkin Mc Cann/İngiltere ve Kaya/Türkiye davaları ile 3. maddeye ilişkin Aksoy/Türkiye ve Assenov/Bulgaristan kararları ile hükmetmiştir (Cem Şenol, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Etkin Soruşturma Yükümlülüğü (CMK M. 172/3), On İki Levha Yayıncılık, 1. Bası, İstanbul, 2013, s. 61 vd.). Anılan kararlar ile birlikte Sözleşme’nin tarafı olan devletlerin, 2 ve 3. maddelerine yönelik bir ihlal iddiasının varlığı hâlinde, bu iddiaları etkin bir biçimde soruşturma yürütme yükümlülüğü altında bulunduğu kabul edilmeye başlanmıştır. Bu yaklaşım Mahkeme’nin müteakip kararları ile de sürmüş, ayrıca bazı yeni tarihli kararlarda, 4. maddede düzenlenen kölelik ve zorla çalıştırma yasağı ile 8. maddede düzenlenen özel hayat ve aile hayatına saygı hakkının ihlali hâlinde de taraf devletlerin etkin soruşturma yürütme yükümlülüğü bulunduğuna hükmetmiştir (Şenol, s. 66-67.).
AİHM içtihatları da gözetildiğinde, bir ceza soruşturmasının etkin olarak nitelendirilebilmesi için uyulması gereken hususların; soruşturmanın herhangi bir talep olmasa bile kendiliğinden ve ivedilikle başlaması, bağımsız organlarca, kamunun denetimine açık olarak ve makul bir özen ve hızla yürütülmesi olarak sayılması mümkündür. Sözleşme’nin 13. maddesinde de etkin soruşturma yürütme yükümlülüğü bağlamında taraf devletlere yükümlülükler yüklenmekte olup, bu yükümlülüklerden ilkinin olayın sorumlularının teşhis edilmesini ve cezalandırılmasını sağlayacak kapsamlı ve etkin bir soruşturmanın yürütülmesi oluşturmaktadır. Soruşturmayı yürüten makamların, ihlali gerçekleştiren görevlilerden bağımsız olması ve şikâyetçinin soruşturma sürecine erişimine imkân sağlanması gibi mutlaka gerekli gördüğü hususların da bu hakkın kapsamına dâhil olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Şenol, s. 64, 120 vd.).
Mevzuatımızda da “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesi;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür”,
“Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” başlıklı 161. maddesi ise;
“(1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Cumhuriyet savcısı, adlî görevi gereğince nezdinde görev yaptığı mahkemenin yargı çevresi dışında bir işlem yapmak ihtiyacı ortaya çıkınca, bu hususta o yer Cumhuriyet savcısından söz konusu işlemi yapmasını ister.
(2) Adlî kolluk görevlileri, elkoydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(3) Cumhuriyet savcısı, adlî kolluk görevlilerine emirleri yazılı; acele hâllerde, sözlü olarak verir…” şeklinde düzenlenmiş olup Cumhuriyet savcılığına intikal eden bir olayla ilgili izlenecek yol ve yöntemlerle ilgili CMK’nın devam eden maddelerinde de açıklamalara yer verilmiştir.
Yapılan açıklamalardan sonra sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin açıklamalara yer verilmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu 257. maddede ;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmişken, 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “Kazanç” ibareleri “Menfaat”, birinci fıkrasında yer alan “Bir yıldan üç yıla kadar” ibaresi “Altı aydan iki yıla kadar”, ikinci fıkrasında yer alan “Altı aydan iki yıla kadar” ibaresi “Üç aydan bir yıla kadar” ve üçüncü fıkrasında yer alan “Birinci fıkra hükmüne göre” ibaresi “Bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile” biçiminde değiştirilmiş, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğü’ne göre ihmal; “Yapmama, savsama” anlamına gelmekte, gecikme ise; “Bir işin yapılması gereken zaman geçtikten sonra yerine getirilmesi” olarak tanımlanmaktadır.
Maddenin, ikinci fıkrasında, kamu görevlisinin yapmakla görevli olduğu işi yapmaması veya kanuna göre yapılması gereken şekilde yerine getirmemesi veya vaktinde yapmayıp geciktirmesi suç sayılmıştır. Görevi kötüye kullanma suçu kasten işlenen suçlardan olup, bu suçtan söz edilebilmesi için; “Kamu görevlisinin görevini bilerek ve isteyerek ihmal etmesi veya geciktirmesi” gerekmektedir.
Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, tek başına norma aykırı davranış yetmemekte, fiil sebebiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanması, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik sonrası ise haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için Mağduriyet, Kamunun zarara uğraması ve Haksız menfaat kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek-… Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde Ekonomik bir zarar olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
B. Somut Olayın Değerlendirilmesi
Suç tarihlerinde Eyüp ve İstanbul Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan sanığın, 19.12.2000 ile 22.12.2000 tarihleri arasında Bayrampaşa Cezaevinde gerçekleştirilen ve “Hayata dönüş” olarak adlandırılan operasyon hakkında Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21030 (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053) numaralı soruşturma dosyasında soruşturmayı yürütmekle görevli olmasına karşın soruşturmanın devam ettiği on bir yılı aşkın sürede, operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda ilgili makamlara yazılan müzekkerelere cevap vermeyen, olumsuz cevap veren ya da istenen bilgi ve belgeleri göndermeyen sorumlular hakkında gereğini yapmadığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığının Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği “Tufan” isimli Bayrampaşa Cezaevi müdahale planını temin edemeyerek soruşturmanın uzamasına sebebiyet verdiği, bir kısım kamu personelini koruyucu tarzda hareket ettiği, bu anlamda katılanlar tarafından çeşitli tarihlerde verilen dilekçelerle şikâyet edilen kamu görevlilerinin beyanlarına başvurmadığı, savunmalarını tespit etmediği, şikâyetlerle ilgili gereğini yapmadığı, operasyona ilişkin tutanağı imzalamaktan imtina eden ve haklarında şikâyette de bulunulan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve cezaevinden sorumlu Cumhuriyet savcısının tanık olarak dahi bilgilerine başvurmadığı, imzadan imtina gerekçeleri ile bilgi ve görgülerinin tespiti hususunda bir gayret sarf etmediği, vaki şikâyetlere ilişkin de bir karar kaleme almayarak soruşturma dosyasını daimi arama evrakı olarak devam ettirdiği, operasyona katılan, ölüm ve yaralanma olaylarının gerçekleştiği belirlenen C blokta konuşlandırılan Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığına ait personelin kimlik bilgilerini tespitte gerekli hassasiyeti göstermediği gibi ön soruşturma sırasında alınan beyanlara itibar ederek haklarında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, operasyonda görev alan ve fiili müdahale grubu içindeki 39 er hakkında fezleke tanzim ederek bu kişilerin ön inceleme aşamasında tespit edilen ifadeleriyle yetindiği, haklarında fezleke düzenlenen anılan 39 erin emir komuta zincirinin tespiti ve kimlerden emir aldıkları konusunda savunmalarına başvurmadığı, yalnızca jandarma komutanlıklarına müzekkere yazarak görev alan kişilerin isim listesinin gönderilmesini istemekle yetindiği, operasyona katılan kişilerin savunma ve beyanlarını tespit etmediği gibi asker kişiler tarafından alınan beyanları dikkate alarak fezleke tanzim ettiği, 214 personel hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği, bu şekilde etkin bir soruşturma yürütmeyerek görevini kötüye kullandığı iddiasıyla kamu davası açılmış ise de;
HSK müfettişlerince Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığının 2000/21030 ve bu dosyanın devamı niteliğindeki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/208053 numaralı soruşturma dosyaları ile Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/172 esas numaralı dosyasının incelenmesi sonucu düzenlenen ve sanık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında gerçekleştirilen tüm işlemlere ayrıntılı bir şekilde yer veren 13.02.2012 ve 15.02.2012 tarihli dosya inceleme tutanaklarında da belirtildiği gibi, sanığın operasyona katılan askeri personelin kimlik bilgilerinin tespiti hususunda soruşturmayı sürüncemede bırakmayacak aralıklarla ilgili makamlara müzekkereler yazdığı, buna rağmen soruşturma işlemlerinde yaşanan gecikmenin sanık savunması ve HSK müfettişlerince düzenlenen tutanaklardan anlaşılacağı üzere askeri makamların operasyona katılan görevlilerin kimliklerini vermekte isteksiz davranmalarından kaynaklandığı, bu hususa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 20.11.2012 tarihli ve 19262/09 başvuru numaralı … ve Diğerleri/Türkiye kararında da aynen yer verildiği, sanık tarafından, özellikle katılanlar vekillerince ölüm ve yaralanma olaylarından sorumlu olduğu ileri sürülen Ankara Jandarma Komando Asayiş Komutanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığına, operasyona fiilen katılan personelin kimlik bilgilerinin tespitine yönelik müzekkerelerin tekit edilerek ve makul süre içinde cevap verilmediği takdirde soruşturmayı sürüncemede bırakanlar hakkında suç duyurusunda bulunulacağı ve yasal gereğinin yapılacağı ihtarını içerecek şekilde yazılar yazıldığı, bu hususun HSK müfettişlerince dosya içerisine alınan müzekkere örnekleri ve sanık savunmasıyla doğrulandığı, sanığın soruşturmanın hızla yürütülmesi ve delillerin karartılmadan toplanabilmesi bakımından ilgili tüm birimlere sonuç almaya yönelik müzekkereler yazdığı, savunmasında da belirttiği üzere hakkında soruşturma yürütülen personelden bir kısmının görev yerinin değişmesi nedeniyle bu kimselerin ifadelerine bizzat başvurmasa da anılan kişilerin ifadelerinin alınmasına yönelik talimatlar yazılması yoluna gittiği, operasyona katılan jandarma görevlileri hakkında İstanbul Valiliğince soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararlara karşı sanığın her seferinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesine itiraz ederek sorumluların yargılanması konusunda gerekli çabayı gösterdiği, bu nedenle sanığın, bir kısım kamu personelini koruyucu tarzda hareket ettiği iddiasının sübut bulduğundan söz edilemeyeceği, sanığın vaki şikâyetlere ilişkin soruşturma dosyasını daimi arama evrakı olarak devam ettirdiği hususunun, sorumlular hakkında soruşturma yapıldıktan, açık kimlik bilgileri tespit edilenler hakkında kamu davası açıldıktan veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra soruşturmanın ilerleyen aşamalarında açık kimlik ve adres bilgileri tespit edilemeyen personel bakımından geçerli olduğu, sanığın ön soruşturma sırasında alınan beyanlara itibar ederek 214 personel hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği olgusunun, CMK’nın 173. maddesi uyarınca söz konusu kararlara karşı suçtan zarar görenlerin itiraz hakkının bulunduğu da gözetildiğinde, aynı Kanun’un 172. maddesi uyarınca soruşturma evresi sonunda kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği inancıyla kullanılan yargı yetkisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, olayın gerçekleştiği dönemde görev yapan Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanları ile üst düzey askeri ve sivil görevliler hakkında şikâyeti bulunanlar ve vekillerinin suç duyuruları ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 18.01.2001 tarihli ve 2001/4709-502 sayılı kararı ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 100 ve TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddeleri gereğince “Takibata Yer Olmadığına” ve “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizliğine” karar verildiği, sayılan tüm hususlara rağmen soruşturma işlemlerinde yaklaşık on iki yıllık bir gecikme yaşandığı bir gerçek ise de; sanık tarafından UYAP ortamından elde edilmek suretiyle dosyaya eklenen ve aksi kanıtlanamayan iş durumunu gösterir listeler, söz konusu listelerde sanığın uhdesinde bulunan ve sonuçlandırılan iş miktarının, HSK’nın 24.02.2009 tarihli ve 74 sayılı ilke kararı ile anılan dönemlerde birinci bölgelerde görev yapan Cumhuriyet savcılarının bakmaları öngörülen iş miktarının çok üzerinde olması ve sanık savunmasında yer verilen soruşturmanın karmaşıklığı, kapsamı, dağınıklığı, belirsizliği, tevdi edilen başka işlerin yoğunluğu, personel yetersizliği ve UYAP’a geçiş süreci hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme gösterme kastıyla hareket ettiğine ilişkin aleyhine delil elde edilemediği, açıklanan sebeplerle kasten işlenebilen sanığa atılı ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, usul ve yasaya uygun Özel Daire kararının onanmasına karar verilmelidir.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1) Yargıtay 5. Ceza Dairesinin usul ve yasaya uygun olan 08.12.2021 tarihli ve 24-39 sayılı kararının ONANMASINA,

2) Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.02.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.